Olimpos Rpg Percy Jackson ve Olimposlular ile Olimpos Kahramanları serilerinden esinlenilerek oluşturulmuş, zirvedeki rpg forum sitesi. |
|
| CKK Dersi | 29 Mayıs-5 Haziran | |
|
+31Drake Tyrell Stanislaus Satellite Morgan Steve J. Christensén Theodor Aquila Cornelia Fackrell Annabel Lorianne Marlyn Justin Lanchaster Lucianna Fackrell Mark William Trully David Killer Georgina Orwell Hermia Aigian Cocteau Barney Awesome Tiffany Trully Camillia Dowlickt Clara Thompson Mirabella LaPiere Leo Zack Lamartine Walter Andrews Paul Christensén Kevin Least Fenix Blume Luke Winchester Serena Su Hanzadeoğlu Felix Zenger Thalia A. Carter Zellana L. Tyler Terra M. Winchester David Tyler Katherine M. von Dorff Robert Harris 35 posters | |
Yazar | Mesaj |
---|
Robert Harris Hades'in Çocuğu/Kulübe Lideri/Canavarlara Karşı Korunma Eğitmeni
Mesaj Sayısı : 1602 Kayıt tarihi : 16/08/10
| Konu: CKK Dersi | 29 Mayıs-5 Haziran Paz Mayıs 29, 2011 2:21 am | |
| Melez Kampı'nda geçirdiğim sekiz yılın bana hiçbir şey katmadığını kimse iddia edemezdi. Birçok konuda olduğu gibi, canavarlarla savaşmak konusunda da fazlasıyla deneyim sahibi olmuştum. Kamptan ayrılmış, normal insanlar gibi yaşama çabasıyla kendime bir bar açmış ve sevdiğim kızla evlenmiştim fakat yine de bu kamptan ve buradaki melezlerden kopamıyordum. Tanrıça Athena'nın teklifi üzerine, kampta canavarlara karşı korunma derslerinde eğitmenlik yapmayı kabul etmiştim. Pek yardımsever veya arkadaş canlısı olduğum söylenemezdi lakin tıpkı benim gibi yarı-tanrıların gelişim süreçlerinde rol oynamak, benim için sıkıntı yaratmazdı. Dersimi ortam şartlarının da eğitim sürecinde rol oynayabilmesi için, kampın ormanında yapacaktım. Kampın çeşitli yerlerine asılan duyurular, melezlere saatleri tam sabahın 6'sını gösterdiğinde ormanda hazır bulunmaları gerektiğini bildiriyordu. Derse ne kadar katılım olacağı konusunda hiçbir fikrim yoktu fakat kamptaki herkesin canavarlara karşı korunma sınıfından mezun olmak zorunda olduğu bir gerçekti. Bu da, birkaç ay içerisinde belki de beş yüz kişinin eğitimimden geçeceği anlamına geliyordu. Sayı dudak uçuklatıcıydı ama benim için bir sorun yaratmazdı, ne kadar fazla kişinin eğitiminde rol oynarsam kendimi o kadar işe yaramış hissederdim. Saatim tam 6:30'u gösterdiğinde gölge yolculuğu ile ormandaki açıklık alanda belirdim ve çoğunu ismen bile tanımadığım melezlerin oluşturduğu bir kalabalık ile karşılaştım. Gelişim etraftaki uğultuyu bir anda kesmişti, öğrencilerin üzerinde yarattığım etkiden memnun olmuştum. Suratımda cehennemden çıkma bir ifadeyle "Canavarlara karşı korunma dersine hoş geldiniz. Unutmayın ki burada yalnızca hayatta kalmanız için en temel bilgileri öğreneceksiniz. Zeka ve deneyim sahibi değilseniz, bu eğitim sizin Minotor'u alt etmenizi sağlamaz." dedim. "Aramızda üç metrelik bir alan bıraktıktan sonra etrafımda kümelenip oturun." diye ekledim. Böylece konuşurken öğrencilerimin hepsiyle göz teması kurabilecektim. Arada gözüme çarpan tanıdık yüzler ve yakın dostlarım bile oldukça ciddiydi, çoğundan hiç beklemeyeceğim bu ciddilik bana da omuzlarımdaki yükün ağırlığını hissettirmişti. Burada bu melezlere canavarlarla ilgili her şeyi elimden gelen en iyi şekilde anlatmalıydım. Bilgisiz kalmaları ve bunu hayatlarıyla ödemeleri, herkesten çok benim suçum olurdu. Öğrenciler istediğim şekilde kümelendikten sonra ormanda tekrar sessizlik sağlandı. Bu da, kan dondurucu ve fazlasıyla ciddi bir başlangıç konuşması yapmamın vaktinin geldiğinin göstergesiydi. "Şu anda burada etrafıma kümelenmiş olan melezlerin birçoğu, yirmili yaşlarını göremeden önce canavar saldırılarında ölecek. Bazılarınız Asphodel Tarlaları'na gidecek, gerçekten iyi olanlarınız ise babam tarafından Eliysium'a gönderilerek ödüllendirilecek. Yakın dostlarınız ardınızdan kampın meydanında uyduruk bir kefen yakacak. Ölümünüzün üzerinden birkaç yıl geçtikten sonra, sizi öldüren iblis Tartarus'tan kurtulup bu dünyaya geri dönecek ve kendine yeni kurbanlar arayacak... Bunun bir sonu yok. Buradaki amacımız sizin ölme şansınızı azaltmak. Tabii içi boş olan kafalara hiçbir eğitim fayda etmez. O nedenle, tüm dikkatini benim söylediklerime veremeyecek kadar meşgul olanların şimdi dersi terk etmesini isteyeceğim." dedim. Sözlerimi bitirerek bilinçli olarak sesimi yükseltmiştim, konuşmam bittikten sonra birkaç saniye sesimin ormandaki yankısını işitebildim. Öğrencilerim giriş konuşmasından epeyce rahatsız olmuş görünüyordu ki bu, zaten istediğim şeydi. Burada oyun oynanmadığını herkesin anlaması gerekiyordu. Melez olmak zor bir şey diye, hiç kimsenin nazını çekemezdim. Birkaç yeniyetmenin son sözlerimin ardından fırlayıp gideceğini düşünüyordum ama kimse yerinden kıpırdamaya kalkmadı. Bu da etkili olduğu kadar da korkutucu bir konuşma yapmış olduğum anlamına geliyordu, "Güzel." diye mırıldandım.
Ellerimi arkamda birleştirip birkaç metrelik alanda volta atmaya başladım, o sırada konuşmamı da sürdürüyordum. "İçlerinizden bazıları daha önce sayısız kez ölüm riskiyle karşı karşıya kaldı, tarihin en zorlu canavarlarını yenmeyi başardı ve bu derse yalnızca hünerlerini göstererek statüsünü almak için katılıyor. Bazılarınız ise henüz melez olduğu gerçeğini yeni öğrendi ve mitolojik canavarlar hakkında bilgi sahibi değil. O nedenle sizlere hem kendinizi göstereceğiniz, hem de bilgi edinme imkanı bulabileceğiniz bir ders vereceğim. Benim yapacağım tanıtımın ardından, gönüllü öğrencilerden bildikleri canavarlar hakkında sınıfı bilgilendirmelerini isteyeceğim. Böylece derste çok daha fazla canavardan bahsedebileceğiz." Bir canavar hakkında bilgilendirme yaptıktan sonra onu ormana davet edecek ve bir canavarla savaşma işini öğrencilere uygulamalı olarak anlatacaktım. Sınıfta yaşı on olan öğrenciler de vardı, benim akranım olanlar da. O nedenle fazla basit veya fazla korkutucu bir canavar seçmemem gerekiyordu. Bir de tercihimi içinde bulunduğumuz alana rahatlıkla sığacak bir iblisten yana kullanmamın daha mantıklı olacağı görüşündeydim. Bir süre düşündükten sonra, kararımı vermeyi başardım. Hızlı, atik ve akıllı, bir de kana susamış bir canavar uygulama için çok mantıklıydı. "Arkadaşlar, sizlere Gorgonlar hakkında bilgi vereceğim. Üç kız kardeş olan Stheno, Euryale ve birçoğunuzun ismini duyduğu Medusa hakkında." dedim. Çoğu öğrencinin merak kesilmiş olduğunu görmek beni sevindirmişti. "Gorgo Antik Yunancada korkunç, berbat anlamına gelir. Gorgon kelimesi de oradan geliyor çünkü o kız kardeşler gerçekten berbat ve korkunç. Onları tabir etmek oldukça basit çünkü çok dikkat çekici iki özellikleri var. Fazlasıyla keskin dişlere sahipler, bir de başlarında saç yerine canlı yılanlar bulunuyor. Stheno ve Euryale ölümsüz, Medusa ise baktığı her insanı taşa çevirebilme yetisine sahip, ölümlü. Medusa'nın magazinel hikayesine girmeyeceğim ama doğduğunda çok güzel bir kız olduğunu, sonradan Tanrıça Athena tarafından bir Gorgona çevirildiğini bilmenizde fayda var. Ben daha önce bu üç kardeşin üçüyle de karşılaşma şanssızlığını yaşadım ve hepsini öldürme şerefine eriştim, darısı başınıza diyorum." açıklamasını yaptıktan sonra açıklık alanın en ortasına geldim ve "Bir Gorgonu öldürmenin birçok yolu vardır. Ben genellikle en basit yolu tercih ederim, biraz artist oldukları için zırh falan giymez bu kız kardeşler. Kafalarını vücutlarından ayırmak için de sıradan bir ilahi bronz kılıç yeterlidir çünkü derileri pek sert değil. Şimdi, anlattıklarımı daha iyi kavrayabilmeniz için Stheno'yu dersimize davet edeceğim. Medusa şu sıralar bildiğim kadarıyla Tartarus'ta, bir de herkesi taşa çevirebilecekken onu buraya getirmek istemem. Euryale ise hatırladığım kadarıyla kardeşim Stella tarafından öldürülmüştü geçenlerde." dedim. Sözlerim ve bir canavarın az sonra burada olacağı gerçeğini öğrenmiş olmaları, melezleri heyecanlandırmışa benziyordu. Kıdemli olarak sayılabilecek bazıları, tedbir amaçlı hemen kılıçlarını çektiler, henüz kılıç kullanmayı bile tam olarak bilmeyen çaylak melezler de, açıklık alanda iyice gerileyerek kendilerini güvene aldılar.
Artık başlayabileceğimize kanaat getirdikten sonra, bakışlarımı gökyüzüne diktim ve "Seni kampımıza davet ediyorum Stheno!" diye bağırdım. Bu, genellikle işe yarardı. Canavarlar kampın güç sınırlarını içeriden birinin daveti olmadan asla aşamazdı. İçeriden biri onları davet ettiğinde, dünyanın neresinde olurlarsa olsunlar buna kulak verirlerdi. Yaklaşık iki dakika süren bir bekleyişin ardından, yanımda bir sis bulutu belirince haince gülümsedim. Stheno büyük ihtimalle buraya geliş amacını öğrenince pek mutlu olmayacaktı ama bunun pek derdim olduğunu söyleyemezdim. Sis bulutu yavaş yavaş dağılırken Stheno da net bir görünüm kazandı. O iğrenç suratını en yakınındaki kişi olan bana doğrultup "Davetin için teşekkürler. Ne zamandır melez öldürmüyordum." dedi. Sözleri üzerine kahkaha atıp "Asıl ben seni ne zamandır öldürmüyordum Stheno. Kardeşlerini özlemişsindir, ziyaretlerine gitmen onları sevindirir." cevabını verdim. Çirkin Gorgonun suratında benimle ilgili pek de iyi olmayan anılarının canlandığına dair bir ifade belirdi. Bir süre boş boş ne yapacağını düşündükten sonra korkunç bir çığlık atıp üzerime hücuma geçti. Neyse ki onu iyi tanıdığım için o hamlesini yapmadan önce kılıcımı çekmeyi akıl etmiştim. Birkaç dakikalık bir mücadelenin ardından "Dediğim gibi çocuklar, en kolay yöntem her zaman boynu hedef almaktır." dedim ve kılıcımı Stheno'nun boynuna indirerek, ölümcül darbemi yaptım. Çirkin Gorgon birkaç saniye içinde pis bir toz bulutuna dönüştüğünde, şaşkın, korkmuş ve heyecanlı öğrencilere "Öldürdüğünüz Gorgon Medusa'ysa, kafasını saklamanızı öneririm. Birini taşa çevirmenin nerede işinize yarayacağınızı bilemezsiniz." diyerek pis bir şekilde gülümsedim. Tek tek hepsinin gözlerinin içine baktıktan sonra, "Dersin benim anlatacağım kısmı bitti. Şimdi sizlerden, bildiğiniz mitolojik canavarlardan bahsetmenizi istiyorum. Anlattığınız canavarların eksik bıraktığınız özelliklerini ben tamamlayacağım. Canavarlar hakkında bilgi sahibi olmayan öğrenciler yalnızca dinlemekle yetinebilir." dedim.
- Spoiler:
Derse katılmadan önce mutlaka [Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] okuyunuz. Ders, rütbe sahibi olan herkese açıktır, tüm melezlerin bu dersten mezun olması da zorunludur. Rol oyunlarınızda önce benim anlattıklarımdan ve yapılan uygulamadan bahsedecek, sonra da bir mitolojik canavar hakkında kurgusal bir biçimde bilgilendirme yapacaksınız. Aklına uygun bir canavar gelmeyen kişiler, yalnızca benim dersimi ve ardından yapılmış olan canavar bilgilendirmelerinden birkaçını özetleyebilir. Yalnız yaratıcı kurguların size daha çok puan getireceğini söylemek isterim. Herkesin sistemi iyi bir şekilde anlayabilmesi için ilk olarak Katherine M. von Dorff, örnek rol oyununu yazacak. Diğer öğrenciler başlığa onun ardından yazarsa sevinirim.
| |
| | | Katherine M. von Dorff Poseidon'un Çocuğu/Kulübe Lideri/Pegasus Binicilik Eğitmeni
Mesaj Sayısı : 4525 Kayıt tarihi : 05/03/11
| Konu: Geri: CKK Dersi | 29 Mayıs-5 Haziran Paz Mayıs 29, 2011 9:11 am | |
| Yunan melezlerinin arasında geçirdiği iki yıldan sonra, hala onları ve ders sistemlerini anlayabilmiş değildi. Birçok dersliğe gitmiş, tam olarak neler yapıldığını bilmediği için hiçbir şeyden anlamıyormuş gibi gösterip onların sistemlerini incelemişti. Ama hepsi sıradan şeylerdi. Roma'da yedi yaşından beri gördüğü şeyler. Yine de kulübelerinin duyuru panosunda yer alan dersler ilgisini çekmişti. Özellikle de özel gücünü ilgilendiren derslik. Ama bugün gitmesi gereken ders başkaydı. Aynı zamanda patronu olan Hades oğlu Robert'ın dersine girecekti. Bu da biraz heyecanlanmasına sebep oluyordu. Sonunda biraz disiplinli ve eğlenceli bir derse girecekti. Her ne kadar nefret etse de, Roma Kampı'nın disiplinini özlemişti. İç çektikten sonra derste rahat etmesini sağlayacak eşofmanlarını giydi. Saçını da topladıktan sonra, kılıca dönüşen ametist yüzüğünü parmağına taktı. Sonuçta, her şeye hazırlıklı olması gerekiyordu.
Diğer kardeşleri kulübesinde hazırlanırken, o erkenden kulübesinden çıkıp neredeyse koşar adımlarla ormana geldi. Henüz kalabalık olmamış alandaki tanıdık melezlere hafif bir tebessümle selam verirken, kimseyle konuşmadan bir ağacın altına geçip oturdu. Robyn'i beklerken, gelen melezleri de izleyebilecekti. Gelen melezlerin bazıları onunla sohbet etmeye çalışsa da onlara kısa cevaplar verip geçiştirerek eğitmenleri gelene kadar sessiz kalmayı tercih etti. Elini önüne uzatarak, tırnaklarının arasına girmiş toprağa yüzünde bariz bir iğrenme ifadesi ile bakarken, bir anda çevresindeki sesin kesildiğini fark etti. Oturanlar ayağa kalkıyor, belirli bir noktaya bakıyordu. Robyn'in gelmiş olabileceğini düşünerek ayağa kalktığında yanılmadığını anladı. Ona fark ettirmeden birkaç melezi iterek önlere geçtikten sonra, yüzünde çoğu melezi korkutacak bir ifade ile konuşmaya başlamış eğitmenini dinlemeye başladı.
"Canavarlara karşı korunma dersine hoş geldiniz. Unutmayın ki burada yalnızca hayatta kalmanız için en temel bilgileri öğreneceksiniz. Zeka ve deneyim sahibi değilseniz, bu eğitim sizin Minotor'u alt etmenizi sağlamaz. Aramızda üç metrelik bir alan bıraktıktan sonra etrafımda kümelenip oturun." Dediğini duyuyordu Robyn'in. İlk kısım fazla ilgisini çekmemişti. Katherine hem zeki bir kızdı, hem de Roma Kampı sınırları içerisinde yeterince deneyim edinmişti. Yine de onun dediği gibi üç metrelik aralık bıraktıktan sonra durdu. Alanın geniş olması oldukça işlerine yarayacak gibiydi. "Şu anda burada etrafıma kümelenmiş olan melezlerin birçoğu, yirmili yaşlarını göremeden önce canavar saldırılarında ölecek. Bazılarınız Asphodel Tarlaları'na gidecek, gerçekten iyi olanlarınız ise babam tarafından Eliysium'a gönderilerek ödüllendirilecek. Yakın dostlarınız ardınızdan kampın meydanında uyduruk bir kefen yakacak. Ölümünüzün üzerinden birkaç yıl geçtikten sonra, sizi öldüren iblis Tartarus'tan kurtulup bu dünyaya geri dönecek ve kendine yeni kurbanlar arayacak... Bunun bir sonu yok. Buradaki amacımız sizin ölme şansınızı azaltmak. Tabii içi boş olan kafalara hiçbir eğitim fayda etmez. O nedenle, tüm dikkatini benim söylediklerime veremeyecek kadar meşgul olanların şimdi dersi terk etmesini isteyeceğim." Katherine o cümlesini bitirir bitirmez kalkıp giden olacak mı diye çevresine bakındı. Ama herkes oturmaya devam ediyordu. Ama rahat yüz ifadeleri değişmiş, yerini rahatsızlık ve korku almıştı. Katherine de pek rahat değildi ama onlar kadar etkilenmemişti. Lupa onlara her zaman bunları söylerdi zaten. Sadece iki yıl içerisinde ölme ihtimalinin olması onu rahatsız ediyordu. Robyn, bir süre onların yüzlerine baktıktan sonra yarattığı etkiden hoşlanmış gibi "Güzel." Dedi.
Sıkılmaya başlamıştı az da olsa. Sadece konuşacaklar mıydı yani? Canavarlar neredeydi peki? "İçlerinizden bazıları daha önce sayısız kez ölüm riskiyle karşı karşıya kaldı, tarihin en zorlu canavarlarını yenmeyi başardı ve bu derse yalnızca hünerlerini göstererek statüsünü almak için katılıyor. Bazılarınız ise henüz melez olduğu gerçeğini yeni öğrendi ve mitolojik canavarlar hakkında bilgi sahibi değil. O nedenle sizlere hem kendinizi göstereceğiniz, hem de bilgi edinme imkanı bulabileceğiniz bir ders vereceğim. Benim yapacağım tanıtımın ardından, gönüllü öğrencilerden bildikleri canavarlar hakkında sınıfı bilgilendirmelerini isteyeceğim. Böylece derste çok daha fazla canavardan bahsedebileceğiz." Bilgilendirmek? Konuşacaklar mıydı? Ama Katherine dövüşmek istiyordu! Yine de sessiz kaldı ve Robyn'in devam etmesini bekledi. Bir süre nefes almak dışında hiçbir sesin duyulmadığı ortamda bulunmak, oldukça sıkıcı olsa da Robyn yeniden konuşmaya başladı. Gorgonları işleyeceklerini söylüyordu. Katherine, gorgonlar arasında en iyi Medusa'yı tanıyordu. Hatta onunla bir kez karşılaşmış ama savaşmış olmasına rağmen ganimet alamadan dönmüştü. Gerçi, Roma Kampı hakkında kimseye söylemese de hala hatırlamadığı bazı şeyler vardı. Ganimetleri de buna dahildi. "...Stheno ve Euryale ölümsüz, Medusa ise baktığı her insanı taşa çevirebilme yetisine sahip, ölümlü. Medusa'nın magazinel hikayesine girmeyeceğim ama doğduğunda çok güzel bir kız olduğunu, sonradan Tanrıça Athena tarafından bir Gorgona çevirildiğini bilmenizde fayda var. Ben daha önce bu üç kardeşin üçüyle de karşılaşma şanssızlığını yaşadım..." Robyn anlatmaya devam ederken, sabit bir şekilde durmaktan sıkılmış ayaklarına bakmaya başladı. O an derste bunları dinlemek yerine bir canavar ile savaşsa ne kadar da iyi olurdu. "Bir Gorgonu öldürmenin birçok yolu vardır. Ben genellikle en basit yolu tercih ederim, biraz artist oldukları için zırh falan giymez bu kız kardeşler. Kafalarını vücutlarından ayırmak için de sıradan bir ilahi bronz kılıç yeterlidir çünkü derileri pek sert değil. Şimdi, anlattıklarımı daha iyi kavrayabilmeniz için Stheno'yu dersimize davet edeceğim. Medusa şu sıralar bildiğim kadarıyla Tartarus'ta, bir de herkesi taşa çevirebilecekken onu buraya getirmek istemem. Euryale ise hatırladığım kadarıyla kardeşim Stella tarafından öldürülmüştü geçenlerde." Kafası karışmıştı Katherine'nin. Ölümsüz olup, nasıl öldürülüyorlardı ki? Yine de sorusunu sormadı. Robyn'in az önce dediklerini gözden geçirirken bir anda gözleri şaşkınlıkla açıldı. Bir canavar, üstelik de ölümsüz bir gorgon, az sonra onların ormanına gelecekti! Her türlü tedbire karşı kılıcını çıkarttı. Onun gibi yapan bazı melezlere baktıktan sonra, Robyn'in sesini duydu. "Seni kampımıza davet ediyorum Stheno!"
Bir süre hiçbir şey olmadı. Robyn'in ormanda yankılanan sesini dinlediler. Tam olmayacağını düşündüğü sırada, Robyn'in yanında belirmeye başlamış sis bulutuna çevirdi gözlerini. Bu mitolojik yaratıklar gerçekten böyle giriş çıkışları seviyorlardı anlaşılan. Stheno ile Robyn arasında geçen kısa konuşmadan sonra, bir anda kavga etmeye başladılar. Daha sonlanmadan kimin kazanacağını anlamıştı, yine de izlemek eğlenceliydi. Stheno eğer biraz daha düşünerek hareket etse, az önce olduğu gibi bir toz bulutuna dönüşmezdi. "Aptallar..." Diye mırıldandı kız yavaşça. Neyse ki söylediği şeyi kimse duymamıştı. O sırada eğitmenleri Medusa'nın başını saklamak konusunda öğüt veriyordu. Medusa'nın kafası elinde olsa, oldukça işine yarayabilirdi Katherine'nin. Sevmediği ya da onu kızdıran kişileri taşa dönüştürdüğünü hayal etti bir an. Sonra başını salladı. O Medusa değildi! Eğer öyle yaparsa, Medusa'dan bir farkı kalmazdı. "Dersin benim anlatacağım kısmı bitti. Şimdi sizlerden, bildiğiniz mitolojik canavarlardan bahsetmenizi istiyorum. Anlattığınız canavarların eksik bıraktığınız özelliklerini ben tamamlayacağım. Canavarlar hakkında bilgi sahibi olmayan öğrenciler yalnızca dinlemekle yetinebilir." Katherine anında elini kaldırdı ve gelmek istediğini belirtti. Yedi yaşından beri karşılaştığı canavarlardan birini anlatmak için sabırsızlanıyordu. Üstelik ilk olmak her zaman hoşuna gidiyordu. Robyn onu görüp yanına gelmesini işaret ettikten sonra gülümsedi ve onun yanına gitti. Melezlere doğru dönerken, aklından anlatacağı canavarı düşünmeye başlamıştı bile.
"Anlatacağım canavar... Empusalar!" Dedi bulmuş olmanın verdiği sevinç ile. O canavarlar onu en çok zorlayanlardan olmuşlardı. Üstelik gerçek halleri berbattı. "Yüzleri ve vücutlarının üst kısmı oldukça soluk renkli ve gözleri kan kırmızısı rengindedir. Aynı zamanda dişleri uzun ve sivridir." Dövüştüğü zaman gördüğü empusaları hatırlamaya çalışırken sustu bir süre. Hatırlarken, gözlerinde bulmuş olmanın getirdiği parıltı vardı. "Sol bacakları tıpkı eşek bacakları gibidir, sağ bacakları ise insan bacağına benzer ama pirinçten yapılmıştır." Empusanın, Katherine onları vampire benzettiğinde söylediklerini hatırladı. "Aynı zamanda kan içerler. Ama en çok erkeklerin kanını tercih ederler." Biraz hızlı konuştuğu için nefessiz kalmıştı. Derin bir nefes aldıktan sonra, biraz daha ağır bir şekilde konuşmasına devam etti. "Eğer onlarla konuşabilecek kadar yaşarsanız ve vampire benzediğini söylerseniz, size vampirlerin zaten onlardan türediğini söyleyeceklerdir." Bazı melezlerin yüzlerine baktığında, onların da empusaları hatırladığını gördü. Çoğunlukla onun gibi yaşı büyük melezlerdi bunlar. "Aynı zamanda sis sayesinde kendilerini çok güzel bir kız gibi gösterebilirler. Böylece avlamadan önce insanları ya da melezleri kandırmak kolaylaşır." Bazı bilgileri daha hatırlamak için uğraştı ama aklına bir şey gelmeyince sustu. Aslında o an empusayı çağırmak ve melezlerin gözleri önünde onlardan biri ile dövüşmek istiyordu. Empusalar onun altından yapılma kılıcına şu ana kadar dayanamamıştı. Katherine Romalı olduğu için hiç ilahi bronz kullanmamıştı. Bu yüzden empusaların ilahi bronz ile öldürülüp öldürülmeyeceği hakkında bir bilgi sahibi değildi. "Empusaları, Romalıların kullandığı silah ile öldürmek mümkün. Ama hiç ilahi bronz kullanmadığım için, bunun hakkında bilgi veremeyeceğim." Bunu söyledikten sonra Robyn'e baktı. Aklına başka bir şey gelmediğini ve oturmak istediğini söylemeye çalışıyordu. Onayı aldıktan sonra yerine döndü ve rahatladığını belirten bir nefes daha aldı. Çıkmış, konuşmuş ve bu işten de kurtulmuştu. Yerinde beklerken, aklına çok daha iyi bildiği canavarlar olduğu geldi. Ama içinden empusayı anlatmak gelmişti, o da anlatmıştı. Onun çıkmasından sonra cesaretini toplayan diğer melezler de gelmek istediklerini belirtirken, çıkanları izledi. Diğerlerinin hangi canavarı anlatacağını merak ediyordu. | |
| | | David Tyler Athena'nın Çocuğu/Zeka ve Strateji Eğitmeni
Mesaj Sayısı : 1997 Kayıt tarihi : 17/02/11
| Konu: Geri: CKK Dersi | 29 Mayıs-5 Haziran Paz Mayıs 29, 2011 10:30 am | |
| Bugün yeni ders uygulaması başlıyordu. Canavarlara karşı korunma dersliğine bir çok canavarla karşı karşıya gelmiş ve onları yenmiştim ama bir athena çocuğu olarak yeni bilgiler her zaman iyidir. Belki bilmediğim ileride karşılaşacağım canavarları öğrenir ve bunları daha kolay öldürürdüm. Aslında gücüm sayesinde gerek yoktu. Ama gücüm çok fazla enerji harcıyordu o yüzden gitmeye karar verdim. Ormandaydı derslik burada daha önce cehennem tazılarıyla karşılaşmıştım. Kolay hedeflerdi gerçekten. Derslik için hazırlanmaya başladım. Ne olur ne olmaz diye rassilon needle’ı yanıma aldım. Sonsuz boşluğumu da yanıma almıştım. Dersliğin adı bile garipti her şeye hazırlıklı olmalıydım. Ya ormanda bir canavar saldırısına uğrasak. Hepimiz kendimizi savunmak zorunda kalırdık. Ormana doğru gittim. Bir çok kişi oraya gidiyordu. Demek ki derslik oradaydı ve ben doğru yoldan gidiyordum. Sonra yolculuğum bittiğinde bir çok kişinin birinin etrafında toplandığını gördüm bu robyn’di. Konuşuyordu. Harika geç kalmıştım.
"Canavarlara karşı korunma dersine hoş geldiniz. Unutmayın ki burada yalnızca hayatta kalmanız için en temel bilgileri öğreneceksiniz. Zeka ve deneyim sahibi değilseniz, bu eğitim sizin Minotor'u alt etmenizi sağlamaz. Aramızda üç metrelik bir alan bıraktıktan sonra etrafımda kümelenip oturun." diyordu. Herkes dediğini yapmaya başladı bende öyle yaptım ve oturdum. "Şu anda burada etrafıma kümelenmiş olan melezlerin birçoğu, yirmili yaşlarını göremeden önce canavar saldırılarında ölecek. Bazılarınız Asphodel Tarlaları'na gidecek, gerçekten iyi olanlarınız ise babam tarafından Eliysium'a gönderilerek ödüllendirilecek. Yakın dostlarınız ardınızdan kampın meydanında uyduruk bir kefen yakacak. Ölümünüzün üzerinden birkaç yıl geçtikten sonra, sizi öldüren iblis Tartarus'tan kurtulup bu dünyaya geri dönecek ve kendine yeni kurbanlar arayacak... Bunun bir sonu yok. Buradaki amacımız sizin ölme şansınızı azaltmak. Tabii içi boş olan kafalara hiçbir eğitim fayda etmez. O nedenle, tüm dikkatini benim söylediklerime veremeyecek kadar meşgul olanların şimdi dersi terk etmesini isteyeceğim." dedi. Tabi ki gitmeyecektim. Oturup bekliyordum. Tabi bu dediğini yapan olup olmadığına bakıyordum. Kimse kalkmamıştı yerinden. Bu iyiydi işte. Cesur melezler vardı burad"Güzel." Dedi.
Ders bumuydu yani ne zaman başlayacaktı gerçek macera biraz aksiyon görmek için gelmiştim tabi birde canavarlara karşı nasıl korunacağımı öğrenmek için. Bu zamana kadar needle’ı 2 rassilon’u 1 kere kırmıştım ve zar zor düzelmişlerdi ikiside. O yüzden iyice dinlemem gerekiyordu bu dersi. "İçlerinizden bazıları daha önce sayısız kez ölüm riskiyle karşı karşıya kaldı, tarihin en zorlu canavarlarını yenmeyi başardı ve bu derse yalnızca hünerlerini göstererek statüsünü almak için katılıyor. Bazılarınız ise henüz melez olduğu gerçeğini yeni öğrendi ve mitolojik canavarlar hakkında bilgi sahibi değil. O nedenle sizlere hem kendinizi göstereceğiniz, hem de bilgi edinme imkanı bulabileceğiniz bir ders vereceğim. Benim yapacağım tanıtımın ardından, gönüllü öğrencilerden bildikleri canavarlar hakkında sınıfı bilgilendirmelerini isteyeceğim. Böylece derste çok daha fazla canavardan bahsedebileceğiz." 1. dediği bana uyuyordu. Kampa yeni gelmediğim kesindi. Daha da dinliyordum dersi. "Arkadaşlar, sizlere Gorgonlar hakkında bilgi vereceğim. Üç kız kardeş olan Stheno, Euryale ve birçoğunuzun ismini duyduğu Medusa hakkında." Gorgonlardan söz ediyordu. Gorgonları bilirdim hatta medusayı yanılmıyorsam 1 kere öldürmüştüm. Hatta bi kere daha karşılaşmıştım ama bu sefer öldürememiştim maalesef. O anda kaçmamız gerekiyordu. Dedi. "...Stheno ve Euryale ölümsüz, Medusa ise baktığı her insanı taşa çevirebilme yetisine sahip, ölümlü. Medusa'nın magazinel hikayesine girmeyeceğim ama doğduğunda çok güzel bir kız olduğunu, sonradan Tanrıça Athena tarafından bir Gorgona çevirildiğini bilmenizde fayda var. Ben daha önce bu üç kardeşin üçüyle de karşılaşma şanssızlığını yaşadım..." diyordu. Ama ben fazla dinlemiyordum doğruyu söylemek gerekirse o sırada medusayla karşılaştığım anıları hatırlıyordum maalesef. "Bir Gorgonu öldürmenin birçok yolu vardır. Ben genellikle en basit yolu tercih ederim, biraz artist oldukları için zırh falan giymez bu kız kardeşler. Kafalarını vücutlarından ayırmak için de sıradan bir ilahi bronz kılıç yeterlidir çünkü derileri pek sert değil. Şimdi, anlattıklarımı daha iyi kavrayabilmeniz için Stheno'yu dersimize davet edeceğim. Medusa şu sıralar bildiğim kadarıyla Tartarus'ta, bir de herkesi taşa çevirebilecekken onu buraya getirmek istemem. Euryale ise hatırladığım kadarıyla kardeşim Stella tarafından öldürülmüştü geçenlerde." dedi. Ölümsüzlerdi ama öldürmüştü işte bu tuhaftı. Her halde tartarusa göndermekten söz ediyordu. Keşke burada olsalardı rahat bir şekilde öldürebilseydik. Çok az bile olsa heyecan olurdu. Düşüncesi bile insanı mutlu ediyordu. "Seni kampımıza davet ediyorum Stheno!" dedi.
İlk başlarda bir şeyler olmadı. Bir an için gelmeyeceğini tahmin ediyordum. Ama tahminim doğru çıkmadı. Birden havalı bir şekilde geldi."Davetin için teşekkürler. Ne zamandır melez öldürmüyordum." dedi. Her halde nerede olduğunu tam olarak bilmiyordu. Etrafın da bir sürü melez vardı. "Asıl ben seni ne zamandır öldürmüyordum Stheno. Kardeşlerini özlemişsindir, ziyaretlerine gitmen onları sevindirir." dedi. Gorgon sanırım eski anıları canlanmıştı birden. Sonra bir şeyler daha konuşup savaşmaya başladılar. Robyn hızlıydı hemen halletmişti o gorgonu. Sonra katherine çıktı ve bir canavar anlatmaya başladı.
"Anlatacağım canavar... Empusalar!" dedi. hiç karşıma çıkmamışlardı o yüzden dinlemeye karar verdim bu sefer. "Yüzleri ve vücutlarının üst kısmı oldukça soluk renkli ve gözleri kan kırmızısı rengindedir. Aynı zamanda dişleri uzun ve sivridir." dedi. Harika anlatıyordu. "Sol bacakları tıpkı eşek bacakları gibidir, sağ bacakları ise insan bacağına benzer ama pirinçten yapılmıştır." dedi. Nasıl bir şey olduğunu merak etmiştim. Umarım bir ara karşılaşırdım. Diğer özelliklerini de anlattı ve sonra yerine oturdu. Karar vermiştim bu sefer ben kalkacaktım. Yerimden düşünmeden kalktım. Hangi canavarı anlatacağımı düşünüyordum. Sonunda bulmuştum. Kerberusu anlatmaya karar vermiştim. ”Hades’in yönettiği ölülerin bulunduğu yeraltının kapısında bekçilik yapan. Üç başlı köpektir. Kuyruğu yılan olan ve sırtında sayısız yılan başı bulunan, ısırıkları zehirli köpektir. Adının anlamı çukur iblisidir. Dev zincirlerle bağlı olan bu köpeğin görevi yer altına giren ölülerin tekrar yeryüzüne çıkmalarını önlemektir.Yarı kadın yarı yılan Ekhidna ile dev tayfun'un oğludur. Benim anlatacağım bu kadardır.” diyip yerime geçtim.
| |
| | | Terra M. Winchester Hestia Rahibesi/Kılıç Eğitmeni
Mesaj Sayısı : 749 Kayıt tarihi : 18/02/11
| Konu: Geri: CKK Dersi | 29 Mayıs-5 Haziran Paz Mayıs 29, 2011 3:42 pm | |
| Geçen günlerde yeni derslikler açılmıştı. Bunu kulübe panomuza asılan duyuruyla öğrenmiştik. Duyuruda yeni açılan dersliklerden hepimizin mezun olması gerektiği, derslik sisteminin değiştiği yanısıra dersliklerin eğitmenleri de yazıyordu. Beş altı tane yeni açılan derslik vardı. Benim bunların içinden en çok ilgimi çekenlerden biri Canavarlara Karşı Korunma dersliğiydi. Büyük ihtimalle ders ormanda olacaktır diye ormana doğru yol aldım. Tahminimde yanılmamıştım. Ormanın açıklığında bir grup melez ve taze eğitmen Hades oğlu Robert vardı. Konuşmya başlamadan önce önümdeki melezleri itekleyip önlere geçtim. "Canavarlara karşı korunma dersine hoş geldiniz. Unutmayın ki burada yalnızca hayatta kalmanız için en temel bilgileri öğreneceksiniz. Zeka ve deneyim sahibi değilseniz, bu eğitim sizin Minotor'u alt etmenizi sağlamaz." dedi. Sonra "Aramızda üç metrelik bir alan bıraktıktan sonra etrafımda kümelenip oturun." diye ekledi. Herkes Robert bu sözü söyler söylemez hemen etrafına kümelendi.
"Şu anda burada etrafıma kümelenmiş olan melezlerin birçoğu, yirmili yaşlarını göremeden önce canavar saldırılarında ölecek. Bazılarınız Asphodel Tarlaları'na gidecek, gerçekten iyi olanlarınız ise babam tarafından Eliysium'a gönderilerek ödüllendirilecek. Yakın dostlarınız ardınızdan kampın meydanında uyduruk bir kefen yakacak. Ölümünüzün üzerinden birkaç yıl geçtikten sonra, sizi öldüren iblis Tartarus'tan kurtulup bu dünyaya geri dönecek ve kendine yeni kurbanlar arayacak... Bunun bir sonu yok. Buradaki amacımız sizin ölme şansınızı azaltmak. Tabii içi boş olan kafalara hiçbir eğitim fayda etmez. O nedenle, tüm dikkatini benim söylediklerime veremeyecek kadar meşgul olanların şimdi dersi terk etmesini isteyeceğim." Gerçekten çok iç açıcı(!) bir konuşma olmuştu. Çoğu melezin yüzünde korku ifadesi belirdi. İtiraf etmeliydim ki ben de biraz etkilenmiştim. Gerçi anlaşılan Robert bunu melezleri etkilemek için yapmıştı. Yarattığı etkiyi görmek için duraksadı. Yarattığı etkiden memnun olmuş gibi devam etti.
"İçlerinizden bazıları daha önce sayısız kez ölüm riskiyle karşı karşıya kaldı, tarihin en zorlu canavarlarını yenmeyi başardı ve bu derse yalnızca hünerlerini göstererek statüsünü almak için katılıyor. Bazılarınız ise henüz melez olduğu gerçeğini yeni öğrendi ve mitolojik canavarlar hakkında bilgi sahibi değil. O nedenle sizlere hem kendinizi göstereceğiniz, hem de bilgi edinme imkanı bulabileceğiniz bir ders vereceğim. Benim yapacağım tanıtımın ardından, gönüllü öğrencilerden bildikleri canavarlar hakkında sınıfı bilgilendirmelerini isteyeceğim. Böylece derste çok daha fazla canavardan bahsedebileceğiz." Vay canına! Bu hoşuma gitmiştim ama bir yandan da üzülüyordum. Ben Ares kızıydım, dövüşmek doğamda vardı. Ama sırf doğamda var diye aptalca davranacak değildim. Robert'ın konuşmasını dikkatle dinliyordum. Açıkçası birkaç canavar öldürmüş olsam da daha karşılaşmadığım tonla canavar olduğuna emindim.
"Arkadaşlar, sizlere Gorgonlar hakkında bilgi vereceğim. Üç kız kardeş olan Stheno, Euryale ve birçoğunuzun ismini duyduğu Medusa hakkında." Medusa mı? Evet, Medusa'yla karşılaşmıştım ama diğer iki kız kardeşini hiç görmemiştim. Robert anlatmaya başladı. "Gorgo Antik Yunancada korkunç, berbat anlamına gelir. Gorgon kelimesi de oradan geliyor çünkü o kız kardeşler gerçekten berbat ve korkunç. Onları tabir etmek oldukça basit çünkü çok dikkat çekici iki özellikleri var. Fazlasıyla keskin dişlere sahipler, bir de başlarında saç yerine canlı yılanlar bulunuyor. Stheno ve Euryale ölümsüz, Medusa ise baktığı her insanı taşa çevirebilme yetisine sahip, ölümlü. Medusa'nın magazinel hikayesine girmeyeceğim ama doğduğunda çok güzel bir kız olduğunu, sonradan Tanrıça Athena tarafından bir Gorgona çevirildiğini bilmenizde fayda var. Ben daha önce bu üç kardeşin üçüyle de karşılaşma şanssızlığını yaşadım ve hepsini öldürme şerefine eriştim, darısı başınıza diyorum." Açıkçası ben Medusa'yla baş etmiştim ama diğer kız kardeşlerini bırak dövüşmeyi, hiç görmemiştim bile. Gerçi Medusa'yla mücedelemde yalnız değildim. Hephaistos oğlu Jimmy'le gitmiştik Medusa'nın dükkanına. Onunla çok iyi arkadaş değildik ama birlikte Medusa'yı öldürmüştük. Kafasını da o almıştı. Kafasını almayı isterdim açıkçası. Böylece lanet olası bir musibet olan baş belası annemden de kurtulabilirdim. Bunları düşünürken bir yandan da Robert'ın sonraki açıklamasını dinliyordum. "Bir Gorgonu öldürmenin birçok yolu vardır. Ben genellikle en basit yolu tercih ederim, biraz artist oldukları için zırh falan giymez bu kız kardeşler. Kafalarını vücutlarından ayırmak için de sıradan bir ilahi bronz kılıç yeterlidir çünkü derileri pek sert değil. Şimdi, anlattıklarımı daha iyi kavrayabilmeniz için Stheno'yu dersimize davet edeceğim. Medusa şu sıralar bildiğim kadarıyla Tartarus'ta, bir de herkesi taşa çevirebilecekken onu buraya getirmek istemem. Euryale ise hatırladığım kadarıyla kardeşim Stella tarafından öldürülmüştü geçenlerde." Ne? Ne demişti. Stheno'yu derse davet etmek mi? Stheno'yu daha önce görmemiş olsam bile vahşi bir şey olduğuna dair bahse girebilirdim. Bu yüzden tedbir amaçlı olarak hemen hançerimi çektim. Kanın Parıltısı'nın kabzasındaki yakutlar sabah güneşinin ışıltısıyla parladı. Bu arada bazı çaylaklar da gerilere doğru çekilmişlerdi.
Robert hepimize şöyle bir göz gezdirdikten sonra gökyüzüne baktı ve "Seni kampımıza davet ediyorum Stheno!" diye bağırdı. Bir an için Stheno gelmeyecekmiş gibime gelmişti ama sonra Robert'ın yanında yoğun bir sis bulutu belirdi. Sis bulutunun sisleri çözülürken daha demin sislerin durduğu yerde çirkin mi çirkin bir yaratık duruyordu. Demek Stheno buydu ha? İğrenç yüzünü Robert'a çevirdi Stheno. "Davetin için teşekkürler. Ne zamandır melez öldürmüyordum." dedi sonra. Anlaşılan çoğunlukla olduğu gibi yine aptal bir canavar vardı karşımızda. Daha doğrusu, Robert'ın karşısında.
Robert, Stheno'ya "Asıl ben seni ne zamandır öldürmüyordum Stheno. Kardeşlerini özlemişsindir, ziyaretlerine gitmen onları sevindirir." diye cevap verdi. Stheno bezelye beyniyle bir süre düşündükten sonra -galiba maziyi hatırlamıştı- canavarımsı bir çığlık atarak Robert'a saldırdı. Kısa süren bir mücedelenin ardında Stheno ardında pis bir toz bulutu bırakarak yok oldu. Aptallar işte. Ardından Robert bize dönerek Medusa'yı öldürmüşsek başını almamızı tavsiye ettikten sonra pis bir şekilde gülümsedi. Sanki sevmediği birinin heykele dönüştüğünü hayal ediyordu. Derken hepimizin gözlerinin içine baktı. Buradan kritik bir şey söyleyeceğini anlayıp can kulağıyla Robert'ı dinlemeye başladım. "Dersin benim anlatacağım kısmı bitti. Şimdi sizlerden, bildiğiniz mitolojik canavarlardan bahsetmenizi istiyorum. Anlattığınız canavarların eksik bıraktığınız özelliklerini ben tamamlayacağım. Canavarlar hakkında bilgi sahibi olmayan öğrenciler yalnızca dinlemekle yetinebilir." dedi.
Benim kafamda kesinlikle anlatmayı planladığım bir canavar vardı. Fakat daha elimi kaldıramadan Robert bir kıza bakıp yanına gelmesini işaret etmişti bile. Robert'ın yanına çağırdığı kız Romalı Amphitrite kızı Katherine'di. Severdim onu. Empusaları anlattı. Empusaları biliyordum. Fakat benim anlatmayı planladığım canavar o değildi. Ondan sonra yine tam elimi kaldırmıştım ki bir çocuk benden daha erken davranıp sahneye çıkmıştı bile. Çocuğu görünce sinirlerim hopladı. Athena oğlu David'di. Ondan hoşlanmıyordum. Şimdi de gelip sıramı kapmıştı. Kerberus'u anlattı. Hıh! Kerberus'u nenem de anlatırdı. Ama kabul etmek gerekirdi ki çoğu kişi Kerberus'un adının anlamını bilmezdi.
David Kerberus'u anlatmayı bitirdikten sonra hiç düşünmeden jet hızıyla elimi havaya kaldırdım. Robert sahneye gelmemi işaret etti. Soğukkanlı bir şekilde sahneye çıktım. Ardından tüm sesimi toplayıp anlamaya başladım.
"Anlatacağım canavar - Hidra!" dedim gür bir sesle. "9 başlı bir canavardır. Annesi Ekidne, babası Titan Tifon'dur. Bu canavarın öldürülmesi Herkül'ün 12 görevinden biriydi." Bu noktada sustum. Çoğu kişi dikkatle beni dinliyordu. "Fakat Hidra'nın öldürülmesi çok zordur. Zor olmasının nedeni ise kesilen başın yerine yeni bir baş çıkmasıydı. Ama Hidra'nın öldürülmesi imkansız değildir. Kesilen başların yerleri meşale ile dağlanırsa Hidra öldürülebilir. Hidra'nın kesilen kafalarının yerini meşale ile dağlama fikri Herkül'ün yeğeni İolaos'tan çıkmıştır. Herkül kesilen kafaların yerine yenisinin çıktığını görünce bunun onu yormaktan başka bir işe yaramadığını anlamış ve tam umutsuzluğa kapılmışken yardımına İolaos yetişmiştir. İolaos sanıldığına göre o anda Athena'nın da yardımıyla kesilen başın tekrar çıkmaması için meşaleyle başların kesildiği yerin yakılması gerektiğini akıl etmiş ve o anda yaktığı meşaleyi Herkül'e uzatmıştır. Anlatacağım bu kadar." deyip yerime oturdum. İyi anlatmış mıydım acaba? Robert sözümü kesmediğine göre bu iyiye işaretti gerçi. Acaba başka kim, hangi canavarları anlatacaktı?
En son Nicole Avery Johnson tarafından Ptsi Mayıs 30, 2011 9:00 am tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi | |
| | | Zellana L. Tyler Demeter'in Çocuğu/Şifa Sanatı Eğitmeni
Mesaj Sayısı : 2331 Kayıt tarihi : 16/12/10
| Konu: Geri: CKK Dersi | 29 Mayıs-5 Haziran Ptsi Mayıs 30, 2011 1:28 am | |
| Melez kampında ders işleme sistemi değişmişti. Hatta 4-5 tane yeni derde eklenmişti. Zellana bu derslerden birinde eğitmendi. Bu konu da kendini oldukça şanslı görüyordu. Bu sabah kulübesinde kardeşlerinin konuşmalarına kulak misafiri olmuştu. Kardeşleri bu sabah ormanda Canavar Karşı Korunma dersi olduğunu duymuşmuş olacaklar ki bu konu hakkında konuşuyorlardı. Zellana adını duyduğu anda canavarla savaşıp onları yenmeyi umut ediyordu. Ormanada doğru giderken bir çok melez heyecanlı tavırlar sergiliyordu. Buna rağmen Zellana bunu doğal karşılamış, şaşırmasına rağmen de heyecan sergilememişti. Ormana geldiğinde bir çok melez ayakta sohbet eder halldeydi. Afrodit kızları dersi umursamazçasına güzel ve şık giyinmişlerdi. Yere çömelip oturmuştu Zellana. Kısa bir süre sonra sesizlik olmuş herkes yerlerine çömelerek oturmuştu. Derse kısa bir zaman dilimdenden sonra Hades kulübesinde ki Robert Harris eğitmen olarak gelmişti. Zellana Robert ile ne kadar konuşmasa da iyi bir melez olduğu öylentilerini duymuştu. Ciddi ve korkutucu bir ifade ile Robert konuşmasına başladı ve "Canavarlara karşı korunma dersine hoş geldiniz. Unutmayın ki burada yalnızca hayatta kalmanız için en temel bilgileri öğreneceksiniz. Zeka ve deneyim sahibi değilseniz, bu eğitim sizin Minotor'u alt etmenizi sağlamaz." dediğini işitti Zellana. Onu pür dikkat dinliyordu. Bu stadüyü almalı ve kulübesine puan kazandırmalıydı. Robert daha sözünü bitmemiş olacaktı ki sözlerine şöyle devam etti "Aramızda üç metrelik bir alan bıraktıktan sonra etrafımda kümelenip oturun." herkes bir kıpırdaşma ile ormanın geniş alanında üç metrelik aralıklar bırakmıştık. Herkesin bir kaç mırıldanışından sonra sesizlik olmuşmuş ve herkes susmuştu. "Şu anda burada etrafıma kümelenmiş olan melezlerin birçoğu, yirmili yaşlarını göremeden önce canavar saldırılarında ölecek. Bazılarınız Asphodel Tarlaları'na gidecek, gerçekten iyi olanlarınız ise babam tarafından Eliysium'a gönderilerek ödüllendirilecek. Yakın dostlarınız ardınızdan kampın meydanında uyduruk bir kefen yakacak. Ölümünüzün üzerinden birkaç yıl geçtikten sonra, sizi öldüren iblis Tartarus'tan kurtulup bu dünyaya geri dönecek ve kendine yeni kurbanlar arayacak... Bunun bir sonu yok. Buradaki amacımız sizin ölme şansınızı azaltmak. Tabii içi boş olan kafalara hiçbir eğitim fayda etmez. O nedenle, tüm dikkatini benim söylediklerime veremeyecek kadar meşgul olanların şimdi dersi terk etmesini isteyeceğim." Zellana bu cümlenin bitişinden sonra sağında ki ve solunda ki bir kaç meleze göz ucuyla kalıp kalmıyacaklarına baktı. Yerinden kıpırdayan veya ses çıkaran melez yoktu. Buna Zellana şaşırmıştı. Bir kaç melez gitsediydi belki Zellana'da onlara eşlik edecekti. Ama kimse gitmemişti. Kendisinin gitmesi herkesin dikkatini üstüne çekmesini sağlıyacaktı ve bunu hiç istemiyordu.''İçlerinizden bazıları daha önce sayısız kez ölüm riskiyle karşı karşıya kaldı, tarihin en zorlu canavarlarını yenmeyi başardı ve bu derse yalnızca hünerlerini göstererek statüsünü almak için katılıyor. Bazılarınız ise henüz melez olduğu gerçeğini yeni öğrendi ve mitolojik canavarlar hakkında bilgi sahibi değil. O nedenle sizlere hem kendinizi göstereceğiniz, hem de bilgi edinme imkanı bulabileceğiniz bir ders vereceğim. Benim yapacağım tanıtımın ardından, gönüllü öğrencilerden bildikleri canavarlar hakkında sınıfı bilgilendirmelerini isteyeceğim. Böylece derste çok daha fazla canavardan bahsedebileceğiz." bunu duyan Zellana derin bir nefes alıp vermişti. Canavarlar ile savaşmıyacağına mutlu olmuştu. Kim bir canavar ile savaşmak isterdi ki? Zellana Gorgonlardan en iyi Medusayı tanıyordu. Bütün rivayetler ile ilgili olan Medusaydı zaten. Diğerlerini mitolojik kitaplarının yarım satır içerine sığdırılmış bilgisinden başka bir şey bilmiyordu. Daha doğrusu diğerleri ilgisini pek fazla çekmemişti."Arkadaşlar, sizlere Gorgonlar hakkında bilgi vereceğim. Üç kız kardeş olan Stheno, Euryale ve birçoğunuzun ismini duyduğu Medusa hakkında." demitşi Robet. Sözünün devamı gelircesine bize gülümsedi ve "Gorgo Antik Yunancada korkunç, berbat anlamına gelir. Gorgon kelimesi de oradan geliyor çünkü o kız kardeşler gerçekten berbat ve korkunç. Onları tabir etmek oldukça basit çünkü çok dikkat çekici iki özellikleri var. Fazlasıyla keskin dişlere sahipler, bir de başlarında saç yerine canlı yılanlar bulunuyor. Stheno ve Euryale ölümsüz, Medusa ise baktığı her insanı taşa çevirebilme yetisine sahip, ölümlü. Medusa'nın magazinel hikayesine girmeyeceğim ama doğduğunda çok güzel bir kız olduğunu, sonradan Tanrıça Athena tarafından bir Gorgona çevirildiğini bilmenizde fayda var. Ben daha önce bu üç kardeşin üçüyle de karşılaşma şanssızlığını yaşadım ve hepsini öldürme şerefine eriştim, darısı başınıza diyorum." diyerek ortamıza geçti. Durduğu yerden ilerleyerek dersi anlatıyordu o sıra ve bizi süzüyordu. Zellana dersten etkilenmiş olacak ki yanından geçen bir tırtıla bile aldırış etmeden eliyle ezmişti. ''Bir Gorgonu öldürmenin birçok yolu vardır. Ben genellikle en basit yolu tercih ederim, biraz artist oldukları için zırh falan giymez bu kız kardeşler. Kafalarını vücutlarından ayırmak için de sıradan bir ilahi bronz kılıç yeterlidir çünkü derileri pek sert değil. Şimdi, anlattıklarımı daha iyi kavrayabilmeniz için Stheno'yu dersimize davet edeceğim. Medusa şu sıralar bildiğim kadarıyla Tartarus'ta, bir de herkesi taşa çevirebilecekken onu buraya getirmek istemem. Euryale ise hatırladığım kadarıyla kardeşim Stella tarafından öldürülmüştü geçenlerde." birazdan burada bir canavarın olacağı bulgusu Zellana'yı tedirgin etmeye yetmişti. Kalbinin atış hızı artmış ellerinden soğuk terler akıyordu. Buna rağmen Zellana saat görünümlü kılıcının kolunda olduğundan emin olmadan edememişti."Seni kampımıza davet ediyorum Stheno!" diyerek büyük bir yankı ile bağırdı Robert. Birkaç dakika boyunca ortam sesiz ve tedirgindi. Ama bir süre sonra sisli ve ihtişamlı bir çıkış ile beklenen kişiler gelmişti. Herkesin nefesi tutulmuştu. Robert ve Stheno aralarında konuşmalarına rağmen Zellana duyamıyordu. Arkalara oturduğu için boğuk bir sesten başka bir şey işitmiyordu. Robert en sonunda gür bir ses tonuyla "Dersin benim anlatacağım kısmı bitti. Şimdi sizlerden, bildiğiniz mitolojik canavarlardan bahsetmenizi istiyorum. Anlattığınız canavarların eksik bıraktığınız özelliklerini ben tamamlayacağım. Canavarlar hakkında bilgi sahibi olmayan öğrenciler yalnızca dinlemekle yetinebilir." dedi. Zellana ilk parmak kaldıran olmamıştı. Hem kimi anlatabilirdi ki? Zellana parmak kaldırmadan önce ilk kaldıran kardeşi Katherine olmuştu. Katherin'den sonra 2 melez daha anlattıktan sonra Zellana hevesli bir biçimde parmağını kaldırdı. Tek parmak Zellana olduğu için olasılıksız bir biçimde onu seçmişti. '' Iııı-hh . '' diyerek bir kaç mırıltılı ses çıkardı. En sonunda cesaretini topladı ve '' Anlatacağım canavar Nemea Aslanı.'' dedi. Bir kaç kere yutkunduktan sonra anlatmaya hazır gibiydi. '' Nemea Aslanı; Argolis Bölgesinde Nema adındaki vadide yaşayan ve etrafa dehşet saçan bir aslanın adıdır. Bu aslan Herkül tarafından öldürülmüştür. Nemea Aslanının Typhon ve Echidna'nın çiftleşmesinden bir araya geldiği söylenmektedir.'' diyerek yutkunma ihtiyacı duydu Zellana. Bir kaç nefes alışından sonra '' Nemea Aslanını öldürüp, postunu yüzmek, Herkül'e kuzeni Eurystheus tarafından verilen 12 görev içerisinde ilk sırada olandı. Aslan o sıralarda Nemea bölgesine dehşet saçmaktaydı. O zamana ait herhangi bir av silahı ile bu hayvanı öldürmek mümkün görünmemekteydi. Aslan ilk karşılaştığında Herkül, önce bir odun daha sonra ok ve yay ve en son olarak ta bronz bir kılıç ile hayvanı öldürmeye çalışsa da başarılı olamamış, daha sonra aslan ile saatlerce güreştikten sonra kolları ile boğarak öldürmeyi başarmıştır.'' diyerek sustu. Bütün bakışların onda olduğunu anlayan Zellana biraz tereddüt ile devam etmeye çalıştı '' Saatler boyu yüzmeye uğraşmasına karşın yüzemeyen Herkül'ün imdadına yaşlı bir bayankılığındaki Athena yetişir.Herkül'e postu yüzmenin en iyi yolunun kendi pençeleri olduğunu söyler. Herkül bunun üzerine postu yüzmeyi başarmıştır.'' dedi. Artık sözlerini bitirmeye hazırlanan Zellana '' Bu post herhangi bir post değildir. Zırh gibi çevik ve sağlamdır.'' diyerek yerine oturdu. Bir kaç kuru alkıştan sonra sıramı saldığı için mutluydu. Derin bir nefes alarak ellerini arkaya götürdü ve rahatladı.
En son Zellana L. Ryan tarafından Ptsi Mayıs 30, 2011 2:00 am tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi | |
| | | Thalia A. Carter Afrodit'in Çocuğu
Mesaj Sayısı : 2000 Kayıt tarihi : 02/02/11
| Konu: Geri: CKK Dersi | 29 Mayıs-5 Haziran Ptsi Mayıs 30, 2011 1:53 am | |
| Sabah aniden yere düşerek uyandım.Rüyamda-pardon kabusumda canavarlar sevdiğim herkesi teker teker öldürüyordu oysa ben hiçbir şey yapamıyordum.Tek yaptığım şey canavarların üstüne atlamaktı ama onlar da beni geriye fırlatıp atıyorlardı.Pis yaratıklar... Yerden kalktım.Saate baktım,saat çok geç olmuştu.Çoğu ders bu saatte başlardı.Ders kelimesinden sonra kafama 'dank' etti.Bu kabus benim için bir işaretti herhalde.Üstüme sevdiğim gömleğim ile şortumu giydim.Sonra lavaboya gittim elimi yüzümü yıkadım.Sonra da saçımı at kuyruğu yaptım.Odama tekrar geri dönüp dibi olmayan sihirli vogue ve chanel'in işbirliği yaptığı çantamı aldım.İçine gerekli eşyalarımı koydum(kılıç,su,ip vs).Annemin hediye ettiği bileziğimin kolumda olduğunu kontrol ettikten sonra kulübeden çıktım.Nereye mi gidiyordum?Basit ; CKK(Canavarlara Karşı Korunma Sınıfı).Kabusumda sevdiğim herkes teker teker ölüyordu,ve ben de sonucunda hiçbir şey yapamıyordum işte bu yüzden gidecektim.Sürekli sevdiğim insanların gözümün önünde can verebileceği (ve benim elimden bir şey gelemeyeceğini bilerek) dürtüsüyle yaşama hissi berbat bir şey çünkü.
Dersin oraya vardım.Birçok tanıdık yüz oradaydı.Herkes yerde oturuyordu.Ben de tanıdığım birinin yanına oturdum.Çok az bir zaman sonra öğretmenimiz (sevgili abiciğim) Rob geldi.Ama oldukça ciddi bakışlara sahipti.Zaten bu ders de oldukça ciddiydi.Şakaya alınmamalıydı. Ders başladı.
"Canavarlara karşı korunma dersine hoş geldiniz. Unutmayın ki burada yalnızca hayatta kalmanız için en temel bilgileri öğreneceksiniz. Zeka ve deneyim sahibi değilseniz, bu eğitim sizin Minotor'u alt etmenizi sağlamaz." dedi.Gözlerimi devirdim. "Aramızda üç metrelik bir alan bıraktıktan sonra etrafımda kümelenip oturun." diye ekledi.Hepimiz ayağa kalktım ve onun etrafında daire oluşturarak oturduk.Hepimize teker teker göz gezdirip bu işin ciddiyetinde olup onu dinlemeye hazır olduğumuzdan emin olduktan sonra konuşmasına devam etti. "Şu anda burada etrafıma kümelenmiş olan melezlerin birçoğu, yirmili yaşlarını göremeden önce canavar saldırılarında ölecek. Bazılarınız Asphodel Tarlaları'na gidecek, gerçekten iyi olanlarınız ise babam tarafından Eliysium'a gönderilerek ödüllendirilecek. Yakın dostlarınız ardınızdan kampın meydanında uyduruk bir kefen yakacak. Ölümünüzün üzerinden birkaç yıl geçtikten sonra, sizi öldüren iblis Tartarus'tan kurtulup bu dünyaya geri dönecek ve kendine yeni kurbanlar arayacak... Bunun bir sonu yok. Buradaki amacımız sizin ölme şansınızı azaltmak. Tabii içi boş olan kafalara hiçbir eğitim fayda etmez. O nedenle, tüm dikkatini benim söylediklerime veremeyecek kadar meşgul olanların şimdi dersi terk etmesini isteyeceğim." dedi.Açıkçası çok güven verici bir konuşmaydı(!).Zaten sabahın köründe-öhöm geç bir saatte- yok olmuş olan moralim artık iyice bozulmuştu .
Ellerimi arkamda birleştirdi ve dönüp dolanmaya başladı.O sırada hala konuşmasını sürdürüyordu. "İçlerinizden bazıları daha önce sayısız kez ölüm riskiyle karşı karşıya kaldı, tarihin en zorlu canavarlarını yenmeyi başardı ve bu derse yalnızca hünerlerini göstererek statüsünü almak için katılıyor. Bazılarınız ise henüz melez olduğu gerçeğini yeni öğrendi ve mitolojik canavarlar hakkında bilgi sahibi değil. O nedenle sizlere hem kendinizi göstereceğiniz, hem de bilgi edinme imkanı bulabileceğiniz bir ders vereceğim. Benim yapacağım tanıtımın ardından, gönüllü öğrencilerden bildikleri canavarlar hakkında sınıfı bilgilendirmelerini isteyeceğim. Böylece derste çok daha fazla canavardan bahsedebileceğiz."dedi.Ama içimde nedense hala bir heyecan oluşmamıştı.Sıkılmaya başlıyordum.Biraz heyecan verici bir ders olsaydı keşke diye düşünmekten kendimi alamıyordum bir türlü. "Arkadaşlar, sizlere Gorgonlar hakkında bilgi vereceğim. Üç kız kardeş olan Stheno, Euryale ve birçoğunuzun ismini duyduğu Medusa hakkında." dedi.Hımmm,işte bu heyecan verici olabilirdi. "Gorgo Antik Yunancada korkunç, berbat anlamına gelir. Gorgon kelimesi de oradan geliyor çünkü o kız kardeşler gerçekten berbat ve korkunç. Onları tabir etmek oldukça basit çünkü çok dikkat çekici iki özellikleri var. Fazlasıyla keskin dişlere sahipler, bir de başlarında saç yerine canlı yılanlar bulunuyor. Stheno ve Euryale ölümsüz, Medusa ise baktığı her insanı taşa çevirebilme yetisine sahip, ölümlü. Medusa'nın magazinel hikayesine girmeyeceğim ama doğduğunda çok güzel bir kız olduğunu, sonradan Tanrıça Athena tarafından bir Gorgona çevirildiğini bilmenizde fayda var. Ben daha önce bu üç kardeşin üçüyle de karşılaşma şanssızlığını yaşadım ve hepsini öldürme şerefine eriştim, darısı başınıza diyorum."diye devam etti.Sadece biraz bilgi mi? diye düşündüm.Evet artık iyice sıkılmıştım.Canım kalkıp gitmeyi istiyordu.Ama hayır,bu ders çok önemli bir dersti ve canım abimi de çok sevdiğimden kalkmadım.Dikkatlice dinlemeye devam ettim. "Bir Gorgonu öldürmenin birçok yolu vardır. Ben genellikle en basit yolu tercih ederim, biraz artist oldukları için zırh falan giymez bu kız kardeşler. Kafalarını vücutlarından ayırmak için de sıradan bir ilahi bronz kılıç yeterlidir çünkü derileri pek sert değil. Şimdi, anlattıklarımı daha iyi kavrayabilmeniz için Stheno'yu dersimize davet edeceğim. Medusa şu sıralar bildiğim kadarıyla Tartarus'ta, bir de herkesi taşa çevirebilecekken onu buraya getirmek istemem. Euryale ise hatırladığım kadarıyla kardeşim Stella tarafından öldürülmüştü geçenlerde." dedi. Ağzım bir karış açık kalmıştı.İçimde kelebekler uçuşuyordu.İstediğim heyecandan daha fazlasına sahip olmuştum.İşte bu benim abiimm diyesim gelmişti."Seni kampımıza davet ediyorum Stheno!" dedi gökyüzüne bakarak.İşte şimdi sevincimden ölebilirdim.Bir duman bulutu oluştu.Biraz geri çekilmezsem Stheno beni öldürecekti zaten.Kendimi geri geri çekerek güvenli bir yer bulunca oturup izlemeye devam ettim.O anda hayatımda gördüğüm en iğrenç yüzü gördüm.Ağzında da hayatımda gördüğüm en berbat sırıtışı."Davetin için teşekkürler. Ne zamandır melez öldürmüyordum." dedi ve saldırıya geçti. "Asıl ben seni ne zamandır öldürmüyordum Stheno. Kardeşlerini özlemişsindir, ziyaretlerine gitmen onları sevindirir." dedi Rob gülerek.İş birkaç saniyeye varmadan Rob o gorgonu halletmişti.Yine aynı toz bulutu oluştu ve Stheno da ardından gözden kayboldu.
Herkes sırıtıyordu.Herkesin zevk aldığı belliydi örnekli anlatış biçiminden.Rob bizlere baktı anlaşılan canavarları teker teker anlatma vakti gelmişti.Sırasıyla Katherine,David,Nicole ve Zell seçtikleri canavarları anlattılar.Ben de anlatmaya gönüllü oldum.Ayağa kalktım ve konuşmaya başladım."Sizlere Simurg'u anlatacağım.Kendisi benim sevdiğim bir 'yaratık'tır." diye söze başladım.Sonra etrafıma bakıp herkesin bana baktığından emin olduktan sonra(boşuna anlatmıyoruz herhalde değil mi,dinlemeleri lazım) söze devam ettim "Simurg veya bir diğer ismiyle Zümrüdü Anka efsanevi bir kuştur birçoğu gibi.Simurg'un hala varolduğu söylense de ben görmediğim için ne söylersem yalan.Ne demişler gözümle görmeden inanmam.Neyse devam edeyim.Simurg, Anka Kuşu olarak da bilinir.Bu isimden sonra aklınıza Harry Potter'ın gelmesi doğal." dedim akıllarını okumuşum gibi."İran efsanesine göre, bu kuş o kadar yaşlıdır ki dünyanın yıkılışına üç kez tanık olmuştur. Tüm bu zaman boyunca, Simurg o kadar çok öğrenmiştir ki tüm zamanların bilgisine sahip olmuştur.Batı'daki karşılığı Phoenix'te de görüldüğü üzere, öleceği zaman, bir tür ateş olup kendi kendini yakan ve kendisinden yeniden doğan bir kuştur. Orta doğu tradisyonuna göre, Kaf Dağı’nda yaşar. Bu efsanevi kuş sembolizmlerinde simgelenen başlıca anlamlar, spiritüel aydınlanma ve reenkarnasyon olarak açıklanır. Feniks (Phoenix) sembolizminde kuşun yanması cehenneme iniş deneyimini, yeniden doğması ise arınılarak saf şuur halinin elde edilişini simgelemektedir." dedim ve sözümü bitirdim.Sonra da "Eee nerde alkış" dedim.Herkes alkışlamaya başladı bundan sonra doğal olarak.Abim de bana teşekkür etti ve oturmamı söyledi.Sevinmiştim çünkü Rob sözümü tamamlamadığına göre güzel bir şekilde anlatmışımdır...
| |
| | | Felix Zenger Apollon'un Çocuğu
Mesaj Sayısı : 15 Kayıt tarihi : 25/05/11
| Konu: Geri: CKK Dersi | 29 Mayıs-5 Haziran Ptsi Mayıs 30, 2011 5:43 am | |
| Dersten bir gün önce Sat'e sabah derse giderken beni uyandırmasını söylemiştim. Tam rüyamın en güzel yerindeyken odamın penceresine bir taş attı, ama sorun şu ki taş tık demedi. '' Şangııır' diye kırılan bütün cam bütün kulübeyi ayağa kaldırdı. Kırık camdan baktığımda Sat'in son sürat koşmakta olduğunu gördüm. Kapıdan çıktığımda yerde bir not gördüm.'' Cam için üzgünüm. Orman girişinde buluşalım.'' Bende camları çabucak temizleyip, ayılmak için hızlıca bir duş alıp çıktım. Orman girişine vardığımda Sat'in telaşlı telaşlı düşündüğünü gördüm. Onu görünce gülmemek için kendimi zor tutuyordum. Sabahın 6'sında kulübemize suikast düzenlemişti. Yanında kız kardeşide vardı, ismi Alexis'ti. Neyse hemen yola koyulduk, yoksa geç kalacaktık. Herhalde en geç biz gelmiştik, herkes oradaydı. Bir ağacın yanında durup beklemeye başlarken, birden arkamda birisi belirdi. Az kalsın '' Anneee '' diye bağırıp kaçacaktım. Sonra bu kişinin öğretmenimiz olduğunu farkettim. Herkes birden toplanıp sıraya girdi. Öğretmenimizin yüzünde sanki 100 canavarla 5 dakika önce savaşmışta gelmiş gibi bir ifade vardı. Konuşmaya başladı.
"Canavarlara karşı korunma dersine hoş geldiniz. Unutmayın ki burada yalnızca hayatta kalmanız için en temel bilgileri öğreneceksiniz. Zeka ve deneyim sahibi değilseniz, bu eğitim sizin Minotor'u alt etmenizi sağlamaz. Aramızda üç metrelik bir alan bıraktıktan sonra etrafımda kümelenip oturun." Arkasından yürümeye başladık, biraz ilerledikten sonra yere oturduk. "Şu anda burada etrafıma kümelenmiş olan melezlerin birçoğu, yirmili yaşlarını göremeden önce canavar saldırılarında ölecek. Bazılarınız Asphodel Tarlaları'na gidecek, gerçekten iyi olanlarınız ise babam tarafından Eliysium'a gönderilerek ödüllendirilecek. Yakın dostlarınız ardınızdan kampın meydanında uyduruk bir kefen yakacak. Ölümünüzün üzerinden birkaç yıl geçtikten sonra, sizi öldüren iblis Tartarus'tan kurtulup bu dünyaya geri dönecek ve kendine yeni kurbanlar arayacak... Bunun bir sonu yok. Buradaki amacımız sizin ölme şansınızı azaltmak. Tabii içi boş olan kafalara hiçbir eğitim fayda etmez. O nedenle, tüm dikkatini benim söylediklerime veremeyecek kadar meşgul olanların şimdi dersi terk etmesini isteyeceğim." ''Yirmili yaşları göremeyecek'' diyince içimde bir ürperti oldu ve daha dikkatli dinlemeye başladım. "İçlerinizden bazıları daha önce sayısız kez ölüm riskiyle karşı karşıya kaldı, tarihin en zorlu canavarlarını yenmeyi başardı ve bu derse yalnızca hünerlerini göstererek statüsünü almak için katılıyor. Bazılarınız ise henüz melez olduğu gerçeğini yeni öğrendi ve mitolojik canavarlar hakkında bilgi sahibi değil. O nedenle sizlere hem kendinizi göstereceğiniz, hem de bilgi edinme imkanı bulabileceğiniz bir ders vereceğim. Benim yapacağım tanıtımın ardından, gönüllü öğrencilerden bildikleri canavarlar hakkında sınıfı bilgilendirmelerini isteyeceğim. Böylece derste çok daha fazla canavardan bahsedebileceğiz."
''Üç kız kardeş olan Stheno, Euryale ve birçoğunuzun ismini duyduğu Medusa hakkında." dedim. Çoğu öğrencinin merak kesilmiş olduğunu görmek beni sevindirmişti. "Gorgo Antik Yunancada korkunç, berbat anlamına gelir. Gorgon kelimesi de oradan geliyor çünkü o kız kardeşler gerçekten berbat ve korkunç. Onları tabir etmek oldukça basit çünkü çok dikkat çekici iki özellikleri var. Fazlasıyla keskin dişlere sahipler, bir de başlarında saç yerine canlı yılanlar bulunuyor. Stheno ve Euryale ölümsüz, Medusa ise baktığı her insanı taşa çevirebilme yetisine sahip, ölümlü. Medusa'nın magazinel hikayesine girmeyeceğim ama doğduğunda çok güzel bir kız olduğunu, sonradan Tanrıça Athena tarafından bir Gorgona çevirildiğini bilmenizde fayda var. Ben daha önce bu üç kardeşin üçüyle de karşılaşma şanssızlığını yaşadım ve hepsini öldürme şerefine eriştim, darısı başınıza diyorum. ''Vay öğretmenimiz bayağı tecrübeli birisi'' diye geçirdim içimden. "Bir Gorgonu öldürmenin birçok yolu vardır. Ben genellikle en basit yolu tercih ederim, biraz artist oldukları için zırh falan giymez bu kız kardeşler. Kafalarını vücutlarından ayırmak için de sıradan bir ilahi bronz kılıç yeterlidir çünkü derileri pek sert değil. Şimdi, anlattıklarımı daha iyi kavrayabilmeniz için Stheno'yu dersimize davet edeceğim. Medusa şu sıralar bildiğim kadarıyla Tartarus'ta, bir de herkesi taşa çevirebilecekken onu buraya getirmek istemem. Euryale ise hatırladığım kadarıyla kardeşim Stella tarafından öldürülmüştü geçenlerde." Öğretmenimizin bu sözlerinden sonra Stheno'nun buraya gelebileceğini düşündüm, ve düşünmeme kalmadan olay gerçekleşti. Öğretmenimiz gökyüzüne bakarak "Seni kampımıza davet ediyorum Stheno!" dedi. Biraz sonra Öğretmenimizin yanında bir sis belirdi, korkumu, heyecandanmı bilemiyorum ama biraz gerileyip kılıcımı çektim. Öğretmen dikkatle beni süzdü o sırada. Bakışlarımı çevirdiğimde ise hayatımda gördüğüm en tipsiz canavarla göz göze geldim. O kadar büyütülen üç kardeşten birinde bu tipi beklemezdim. Stheno "Davetin için teşekkürler. Ne zamandır melez öldürmüyordum." dedi. Telaştan bundan sonra konuşulanları duyamadım, öğretmenimiz birşey daha söylemişti. Öğretmenimiz onunla küçük çocukla konuşurmuş gibi konuşuyordu. O sırada Stheno üstüne atlamaya kalkıştıki, öğretmenimiz bize bakarak "Dediğim gibi çocuklar, en kolay yöntem her zaman boynu hedef almaktır." dedi. Ve kılıcını boynuna geçirdi Stheno ciyaklarken toz bulutuna dönüşüp yok oldu. Ondan sonra öldürğümüz canavar Medusa ise kafasını saklamamızı söyledi ve kendisinin anlatacağı kısmının bittiğini, gönüllü öğrencilerin canavarlar hakkında bilgi verebileceğini söyledi. O sırada ismini bilmedigim bir kaç kişi kalktı. Hepsi bildiğim canavarlardı ama bilmediğim birçok özelliğini öğrendim. Kimse kaldırmayınca ben elimi kaldırarak öne çıktım ve anlatmaya koyuldum. ''Arkadaşlar size anlatacağım canavar ''Stymphalian Kuşları''.'' dedim. ''Stymphalian Kuşları; Savaş Tanrısı Ares'in evcil hayvanları olarak anlatılan kuşlardır, insan yiyen efsanevi mitolojik canavarlardı. Herkül'ün 12 görevinden altıncısı, bu kuşları yerleşip etrafa önemli zararlar verdikleri, Stymphalia Gölü bölgesinden kovmaktı.'' Herkesin dikkatli dikkatli beni dinlediğini fark ettim. ''Pirinçten yapılmış pençeleri, keskin metalden yapılma tüyleri olan bu hayvanlar, insanlara bu silahları ile saldırıp onları avlıyorlar, ya da o çevredeki tarlalara veya meyva bahçelerine zarar veriyorlardı. Çevresi sık ormanlarla kaplı olan Stymphalian Gölü'nün çevresinden ağaçlardan dolayı Herkül kuşları göremediği için okla vuramadı. Tam bu sırada yine ilahi kudretlerin araya girmesi ile Herkül, Athena ve Hephaistos'tan ufak bir yardım almış, bu tanrıların onun için özel olarak ürettirdiği çıngırakların çıkardığı sesler ile kuşların bulundukları ağaçlardan kaçmasını sağlamış, daha sonra zehirli okları ile kuşların birçoğunu öldürmüş, kaçanlar ise bir daha geri dönmemek üzere uzak diyarlara kaçmışlar, bir daha da izlerine hiçbir yerde rastlanmamıştır.'' dedim ve biraz bekleyip. ''Dinlediğiniz için teşekkürler''dedim. Konumu bitirdikten sonra öğretmenimize döndüm, tamam anlamında başını salladı. Bende yerime oturdum. Bakalım daha kaç canavarın bilmediğim özelliklerini öğrenecektim.
En son Felix Zenger tarafından Ptsi Mayıs 30, 2011 9:26 am tarihinde değiştirildi, toplamda 2 kere değiştirildi | |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: CKK Dersi | 29 Mayıs-5 Haziran Ptsi Mayıs 30, 2011 6:34 am | |
| Kamptaki ilk haftasını doldurmuştu. Kampa, kardeşlerine kolayca uyum sağlayabileceğine inanıyordu. Artık duyduğu canavar hikayelerine ve bunun gibi bir çok garip olaya şaşırmıyordu. Burada her şey olabilirmiş gibiydi. Sabah erken kalkmaya alışkın biri olduğu için bu konuda zorluk çekmiyordu. Eh, bu da onun için iyi bir haber sayılırdı. Saat 5:15 gibi uyanmıştı Amanda. Genelde bu saatlerde kalkarak her sabah yürüyüş yapmayı severdi. Onun için zinde kalmanın tek formülüydü bu. Yatağından hızla kalkarak mutfağa yöneldi. Bir kase mısır gevreğini mideye indirdikten sonra en sevdiği ve kendini en rahat hissettiği eşofmanlarını üzerine geçirdi. Sırt çantasında bulunan canavarlarla ilgili kitabı alarak ilk önce göz gezdirmek istedi. Saçlarını arkadan at kuyruğu şeklinde topladıktan sonra kardeşlerine hiç göz atmadan hızla kulübeden çıktı. Dün Canavarlara Karşı Korunma dersi için erkenden ormanda olması gerektiğini görmüştü. Kampa yeni geldiği halde ormanı bulması çok zor olmamıştı. Bir ağaca yaslanarak gelenleri süzüyordu. Şimdilik az sayıda arkadaşa sahipti. Zaten Amanda çoğu zaman soğuk biri olduğu için pek arkadaşı olmazdı, umurunda da değildi bu. Kalabalığın arasında kardeşi Nic'i görmüştü, ancak yanına gitme gereği duymamıştı nedense. Yerde oturanların birden ayağa kalkması üzerine dersin eğitmeninin geldiğini düşünüyordu. Eğitmenin kim olacağı hakkında hiç bir bilgisi yoktu. Zaten olsaydı da bir şey değişmeyecekti. Kampa yeni geldiği için kim olursa olsun tanımıyordu.
"Canavarlara karşı korunma dersine hoş geldiniz. Unutmayın ki burada yalnızca hayatta kalmanız için en temel bilgileri öğreneceksiniz. Zeka ve deneyim sahibi değilseniz, bu eğitim sizin Minotor'u alt etmenizi sağlamaz. Aramızda üç metrelik bir alan bıraktıktan sonra etrafımda kümelenip oturun." dedi. Yirmili yaşlarda gösteren, oldukça çevik birine benziyordu. Eh, bu ders için eğitmen olarak uygun görülmüşse zaten işinde uzman olmalıydı veya işinde deneyimli desem daha doğru olur. "Şu anda burada etrafıma kümelenmiş olan melezlerin birçoğu, yirmili yaşlarını göremeden önce canavar saldırılarında ölecek. Bazılarınız Asphodel Tarlaları'na gidecek, gerçekten iyi olanlarınız ise babam tarafından Eliysium'a gönderilerek ödüllendirilecek. Yakın dostlarınız ardınızdan kampın meydanında uyduruk bir kefen yakacak. Ölümünüzün üzerinden birkaç yıl geçtikten sonra, sizi öldüren iblis Tartarus'tan kurtulup bu dünyaya geri dönecek ve kendine yeni kurbanlar arayacak... Bunun bir sonu yok. Buradaki amacımız sizin ölme şansınızı azaltmak. Tabii içi boş olan kafalara hiçbir eğitim fayda etmez. O nedenle, tüm dikkatini benim söylediklerime veremeyecek kadar meşgul olanların şimdi dersi terk etmesini isteyeceğim." dedi. Amacının bizi korkutmak mı yoksa bu dersi gerçekten ciddiye almamız gerektiğini göstermek mi olduğunu anlayamamıştım. Bu yaşımda ölmek istemiyordum tabi ki. Gidecek birilerinin olup olmadığını gözlemliyordu etrafıma dönerek. Birilerinin gideceğini tahmin etmiştim. Kalabalık bir gruptuk, bu grubun içinde kimse gitmeyi göze alamamıştı. Aksine herkes can kulağıyla dinliyordu eğitmeni. Sanırım şu ölme işi durumun ne kadar önemli olduğunu fark etmemizi sağlamıştı. "Güzel." dedi soğuk bir sesle. Şimdi dersin asıl konusuna doğru ilerlediğimizi anlamak için kahin olmak gerekmiyordu. Bu dersin uygulamalı olmasını çok istiyordum. Şimdiye kadar gördüğüm tek canavar Minotor olmuştu. Uygulamalı bir ders olacaksa gelecek canavarın farklı olmasını isterdim. "İçlerinizden bazıları daha önce sayısız kez ölüm riskiyle karşı karşıya kaldı, tarihin en zorlu canavarlarını yenmeyi başardı ve bu derse yalnızca hünerlerini göstererek statüsünü almak için katılıyor. Bazılarınız ise henüz melez olduğu gerçeğini yeni öğrendi ve mitolojik canavarlar hakkında bilgi sahibi değil. O nedenle sizlere hem kendinizi göstereceğiniz, hem de bilgi edinme imkanı bulabileceğiniz bir ders vereceğim. Benim yapacağım tanıtımın ardından, gönüllü öğrencilerden bildikleri canavarlar hakkında sınıfı bilgilendirmelerini isteyeceğim. Böylece derste çok daha fazla canavardan bahsedebileceğiz." Statü alacak kadar tecrübeli kişilerin bulunması pek şaşırtmamış beni. Yıllardır burada olan bir çok melez vardı. Çıktıkları görevlerde veya bunun gibi şeylerde karşılaştıkları canavarlar mutlaka olmalıydı. Bir çoğunu alt ettiklerini düşününce gerçekten bu kampın benim ait olduğum yer olduğunu düşündüm. İlerleyen zamanlarda bende tecrübe sahibi, önüne gelen canavarı alt etmeyi başaran, statü sahibi bir melez olmak isterdim. Kim istemedi ki? Hele ki hırslı bir Ares çocuğuysanız savaşmak en büyük arzunuz olur. Meraklı bir şekilde dinliyordum anlatılanları. Burada olacağım süre zarfında bu anlatılanlar benim için oldukça büyük bir yere sahip olacaktı, tecrübe kazanmam için neyin nasıl olması gerektiğini bu derste öğrenecektim nede olsa. "Arkadaşlar, sizlere Gorgonlar hakkında bilgi vereceğim. Üç kız kardeş olan Stheno, Euryale ve birçoğunuzun ismini duyduğu Medusa hakkında. Gorgo Antik Yunancada korkunç, berbat anlamına gelir. Gorgon kelimesi de oradan geliyor çünkü o kız kardeşler gerçekten berbat ve korkunç. Onları tabir etmek oldukça basit çünkü çok dikkat çekici iki özellikleri var. Fazlasıyla keskin dişlere sahipler, bir de başlarında saç yerine canlı yılanlar bulunuyor. Stheno ve Euryale ölümsüz, Medusa ise baktığı her insanı taşa çevirebilme yetisine sahip, ölümlü. Medusa'nın magazinel hikayesine girmeyeceğim ama doğduğunda çok güzel bir kız olduğunu, sonradan Tanrıça Athena tarafından bir Gorgona çevirildiğini bilmenizde fayda var. Ben daha önce bu üç kardeşin üçüyle de karşılaşma şanssızlığını yaşadım ve hepsini öldürme şerefine eriştim, darısı başınıza diyorum. Bir Gorgonu öldürmenin birçok yolu vardır. Ben genellikle en basit yolu tercih ederim, biraz artist oldukları için zırh falan giymez bu kız kardeşler. Kafalarını vücutlarından ayırmak için de sıradan bir ilahi bronz kılıç yeterlidir çünkü derileri pek sert değil. Şimdi, anlattıklarımı daha iyi kavrayabilmeniz için Stheno'yu dersimize davet edeceğim..." Stheno, Euryale ve Medusa hakkında iyi kötü bilgim vardı. Yunan mitolojisine oldukça ilgili biriyimdir. Kampa gelmeden önceki hayatımda bunlarla ilgili birçok kitap okumuştum. Şimdi ise o kitaplara şükür ediyordum. Kim derdi o bilgilerin bir gün işime yarayacağını? Ben yalnızca zevkli bulduğum için okumuştum. Gelirken de kitapları yanımda getirmeyi unutmamıştım. Hoş, o kitaplara pek ihtiyacım olmayacak gibiydi. En yakın zamanda canlı halleriyle karşılaşmayı umuyordum. Ölüm tehlikesi gözümü biraz korkutuyordu ancak Ares kızı olarak kendimi ispatlamam gerektiğini düşünüyordum. Diğer melezlerden duyduğum kadarıyla canavarlarla savaşmak kadar zevk verici bir şey yokmuş. O zevki en kısa sürede ben de tatmalıydım. Öte yandan 3 yıllık bir eskrim hayatım olduğu için kılıç kullanmayı profesyonel denecek derecede iyi kullanıyordum. Bana çok yararı olacaktı kamp hayatım boyunca. Ben düşüncelere dalmışken o "Seni kampımıza davet ediyorum Stheno!"diye bağırdı. Bakışlarım tekrar ona odaklanmıştı. Stheno az sonra burada olacaktı. Heyecan ve merak söz konusuydu benim için. Ancak korkuya dair bir şey yoktu. Eğitmenimizin bu konuda olan başarısını anlatışı üzerine bende korkmuyordum. Birkaç dakika sessizce bekledik. Ardından bir sis dalgası yayılmaya başladı. Tamamen yüzü ortaya çıktığında tiksinti duymuştum. Gerçekten fazlasıyla iğrençti. Tıslarayak "Davetin için teşekkürler. Ne zamandır melez öldürmüyordum."dedi. Çağırıldığı için halinden pek memnundu. Az sonra öleceğini aklına getirmiyordu herhalde. Öte yandan bu ölümsüz yaratığın öleceği fikrini de hala garipsiyordum. Stheno eğitmenin üzerine doğru hareket yaparken o çoktan hazırdı. Hızla boynuna kılıcı indirirken "Dediğim gibi çocuklar, en kolay yöntem her zaman boynu hedef almaktır."dedi.
"Dersin benim anlatacağım kısmı bitti. Şimdi sizlerden, bildiğiniz mitolojik canavarlardan bahsetmenizi istiyorum. Anlattığınız canavarların eksik bıraktığınız özelliklerini ben tamamlayacağım. Canavarlar hakkında bilgi sahibi olmayan öğrenciler yalnızca dinlemekle yetinebilir." Yeniydim. Ama dinlemekle yetinmekte istemiyordum. Kitaplardan okuduğum kadarıyla olan bilgimi paylaşmak istiyordum. Birkaç kişi kalkarak seçtiği canavarı anlattı. Bende yavaşça elimi kaldırarak beklemeye koyuldum. Bana baktığını görünce ayağa kalkarak aklımda tam olarak şekillendirdiğim şeyi anlatacaktım. ''Sizlere Typhon'u anlatacağım. Zeus, diğer Olympus tanrıları, sirenlerle aynı tür şarkıları söyleyen Moreae kızkardeşleri (Clotho, Lachesis ve Atropus) ve oğlu Herakles'i de yanına alarak asi titanlara karşı büyük bir savaş başlattı. Bu savaş sonunda bir çok titan yok edilince titanların tanrısı Gaia Tartarus'la çiftleşerek Typhon ve Ekidna'yı doğurdu. Bunların birleşmesinden de efsanevi dev canavarlar meydana geldi.'' dedikten sonra derin bir nefes aldım. İlk olarak Typhon'nun meydana gelişi hakkında kısa bir bilgi vermek istemiştim. ''Typhon, Gaia'nın Tartarus'tan olma son oğludur. Her bir ağzında siyah renkte dilleri olan yüzlerce yılana benzer başı ve kanatlı ejderha gövdesiyle dev bir canavar. Her birinden yılan zehiri akan korkunç ve kör edici ışıklar saçan gözleri vardır. Ağzından ejderhalardaki gibi alev ve buhar çıkartır, ölümsüzdür. Typhon, son derece yıkıcı kasırgalar oluşturabilen bir yaratık. Kendisi gibi bir canavar olan Ekidna'yla birleşerek türlü canavar çocukları olmuştur. En önemlileri: Kerberos, Ladon, Orthus, Lerne hidrası, Chimera, Ethon, Nemea Aslanı...'' tekrar derin bir nefes aldıktan sonra devam ettim. ''Typhon güçlendikçe Olimpos'u ele geçirmek ve öclerini almayı kafasına koyar. Bunun üzerine Zeus'la savaşır. İkisi de ölümsüz olduğu için bu savaşları bitmek bilmez. Bu sırada Dünya da depremler ve tsunamiler meydana gelmekteymiş. Zeus'a karşı koymayı başarsa da, Zeus'un karşıkonulmaz yıldırımlarıyla Suriye'ye kadar geri çekilir. Aralarındaki savaş burada da devam eder. Typhon, Gaia'nın verdiği büyük bir orakla Zeus'u yaralar. Zeus'un yaralanmasını fırsat bilen Typhon, Zeus'u öldürmek ister ama Zeus ölümsüz olduğundan bunu başaramaz. Bunun üzerine Typhon, Zeus'u etkisiz kılmak için, Zeus'un kollarındaki ve bacaklarındaki tüm kasları keser atar. Kaslar da ölümsüz olduklarından ortada bırakmaz ve bir ayıyı öldürüp postunun içine de kasları koyar. Yunanistan'daki Parnassus dağına götürür ve oradaki Corycian Mağaraları'ndaki bir odaya koyar.'' dedim. Sanırım biraz uzun anlatmıştım. Ama melezlerin dikkatini çektiğini umuyordum. Hepsi meraklı gözlerle dinliyorlardı beni. ''Tabii daha sonra Zeus Typhon'u bozguna uğratır.'' dedikten sonra yerime oturdum. Okuduğum kadarıyla anlatmıştım her şeyi. Şimdi yerimde oturarak kimin hangi canavarı anlatacağını bekliyordum.
En son Amanda Sylise tarafından Perş. Haz. 02, 2011 1:55 am tarihinde değiştirildi, toplamda 4 kere değiştirildi |
| | | Serena Su Hanzadeoğlu Athena'nın Çocuğu
Mesaj Sayısı : 4815 Kayıt tarihi : 07/09/10
| Konu: Geri: CKK Dersi | 29 Mayıs-5 Haziran Ptsi Mayıs 30, 2011 8:46 am | |
| Sabahın o güzel güneşinin doğuşunu izlemek… Elbette ki sizlerde bunun nasıl bir şey olduğunu biliyorsunuzdur. Hiç güneşin doğuşunu ve batışını izlediniz mi? Neredeyse her gün kaçırmadan izlerim. Akşam ve sabah düzenli olarak koşu yaptığımdan bu mükemmel manzaraya alışmıştım. Havanın nemli toprak kokusunu içime çektim. Küçücük nedenlerden zevk alıyordum. Islak toprağın kokusu bile küçük bir tebessüme yeterde artardı. Sabah sabah hangi deli koşar ki diyorsunuzdur. Eh karşınızda duruyor ya… Ancak benim gibi bir deli bunu akıl eder. Asla 5’ten sonra kalkmazdım. Zaten küçüklüğümden beri alışmıştım. Üvey babam sağ olsun. Bunun için bazen ona içimden teşekkür ediyordum. İyi ki böyle bir üvey babam vardı. Oturduğum yerden yavaşça kalkarak kollarımı hareket ettirdim. Tutulmuş gibiydiler sanki. Kendime geldikten hemen sonra kulübe doğru koşmaya başlamıştım bile. Hemen duşumu almalı ve doğrudan ormana gitmeliydim. İlk ders… Evet, kampın ilk dersine hiçbir Athena çocuğu geç kalmak istemezdi. Özellikle de benim gibi sorumluluk delisi bir kızsanız bu size uygun bir kuraldı. Kulübedeki hatta kamptaki en titiz, sorumluluk sahibi kontrol manyağı biri olduğumu biliyordum. Herkeste böyle düşünürdü. Rahatsız olduğumda söylenemezdi. Banyoda bulunan temiz havlulardan birini koparak kendimi soğuk suya attım. İşimi hallettikten hemen sonra üstümü değiştirerek kulübeden fırladım. Kulübede pinekleyen kardeşlerimin beni görünce şok geçirdiklerini hissediyordum.
Ormana varınca fazla geç kalmadığımı hatta erken geldiğimi fark ettim. Saat kaçtı ki? Altıyı on beş geçiyordu. Kendimi tebrik edercesine gülümsedikten sonra kampa yeni gelen birkaç melezle tanıştım. Nasılsa hepsi yakında benim dersime gelecekti. Ah tabi ya söylemeyi unuttum. Tanrıça Athena yani sevgili anneciğim kılıç dersliğini almamı istemişti. Lucy şu sıralar fazla sıkışıktı. Bende deneyimli olduğum için seve seve bu işi aldım. Kesinlikle eğlenceli olacağını izliyordum. Tanıştığım bir kız ile ders hakkında sohbet ederken Robyn’i gördüm. Gölge yolculuğu sayesinde beyefendinin hiç geç kalmışlığı görülmemişti. Eh benimde özel yeteneğim vardı ancak gölge yolculuğu ile pek ölçüşemezdi. Sevgili eğitmenimizi görünce yüzümde bir gülümseme oluşturdum. Ne olursa olsun güler yüzlü olmak gerekirdi. Çünkü kendi öğrencilerimin de öyle olmasını isterdim. ‘‘Canavarlara karşı korunma dersine hoş geldiniz. Unutmayın ki burada yalnızca hayatta kalmanız için en temel bilgileri öğreneceksiniz. Zeka ve deneyim sahibi değilseniz, bu eğitim sizin Minotor'u alt etmenizi sağlamaz. Aramızda üç metrelik bir alan bıraktıktan sonra etrafımda kümelenip oturun.’’ Kendime yer bulurken bir yandan da düşünüyordum. Elbette bu kampın en eskilerinden sayılırdım. Deneyimin ve zekamın olmasına rağmen yine de derse geliyordum. Tabi ki pişman değildim, sakın yanlış anlamayın! Ama zor geliyordu. Belki direk bu eğitimi aldığımı saysalar, zamanımı daha önemli şeylere harcayabilirdim. Mesela okuldaki derslerime çalışıp, matematik testi çözmek gibi… Tamam, galiba bu fazla aşırı kaçmıştı. Oturduktan hemen sonra derin bir nefes alıp dikkatimi Robyn’e verdim. Oda sessizliği bekliyordu. Eh sessizlik güzeldi aslında, hele de ormandaysanız. ‘‘Şu anda burada etrafıma kümelenmiş olan melezlerin birçoğu, yirmili yaşlarını göremeden önce canavar saldırılarında ölecek. Bazılarınız Asphodel Tarlaları'na gidecek, gerçekten iyi olanlarınız ise babam tarafından Eliysium'a gönderilerek ödüllendirilecek. Yakın dostlarınız ardınızdan kampın meydanında uyduruk bir kefen yakacak. Ölümünüzün üzerinden birkaç yıl geçtikten sonra, sizi öldüren iblis Tartarus'tan kurtulup bu dünyaya geri dönecek ve kendine yeni kurbanlar arayacak... Bunun bir sonu yok. Buradaki amacımız sizin ölme şansınızı azaltmak. Tabii içi boş olan kafalara hiçbir eğitim fayda etmez. O nedenle, tüm dikkatini benim söylediklerime veremeyecek kadar meşgul olanların şimdi dersi terk etmesini isteyeceğim.’’ Şuana kadar çevremde ölen pek fazla kişi yoktu aslında. Eh bu duyguyu anlamıyordum ancak empati yolu ile ne hissettiklerini düşünüyordum. Mesela en yakınımdaki kişiyi bir canavar öldürse kampı yakar, yıkardım. Tüylerimin ürperdiğini hissederek gözlerimi kapadım. Ah hadi ama ölümden korkmamalıydım. Kendime gelmeli ve diğerlerine nasıl zeki, güçlü bir Athena kızı olduğumu göstermeliydim. Yavaşça gözlerimi açarak etrafa baktım. Neyse ki kimse beni takmıyordu. Ayrıca bir eğitmen olarak da haklıydı. Kimse kafası boş gençlere ders vermek istemezdi. Robyn’in sabrı yine iyiydi hani. Ben olsam çoktan melezleri ayırmıştım. ‘‘İçlerinizden bazıları daha önce sayısız kez ölüm riskiyle karşı karşıya kaldı, tarihin en zorlu canavarlarını yenmeyi başardı ve bu derse yalnızca hünerlerini göstererek statüsünü almak için katılıyor. Bazılarınız ise henüz melez olduğu gerçeğini yeni öğrendi ve mitolojik canavarlar hakkında bilgi sahibi değil. O nedenle sizlere hem kendinizi göstereceğiniz, hem de bilgi edinme imkanı bulabileceğiniz bir ders vereceğim. Benim yapacağım tanıtımın ardından, gönüllü öğrencilerden bildikleri canavarlar hakkında sınıfı bilgilendirmelerini isteyeceğim. Böylece derste çok daha fazla canavardan bahsedebileceğiz.’’ Canavarlar, tehlikeler, ölüm ihtimalleri… Kampa geldiğimden beri buna yoruyordum kafayı. Yaşımız büyüdükçe kokumuz mu belirginleşiyordu? İhtimaldi işte. Bu da çaylakların korkmasını sağlıyordu. Etrafımdaki yenilerin huzurunun kaçtığını hissetmiştim bir an. Eh onlarında işi zordu. Neyse ki öğrenmek eğlenceliydi! Yeni canavarlarla tanışmak, onları keşfetmek, zayıf noktalarını bulmak… Bunları severdim elbette, galiba fazla zeka küpü olduğum içindi. Her neyse… Dersin eğlenceli olacağını biliyordum, hatta hissetmiştim.
Büyük ihtimalle Robyn tanıdık bir canavar seçecekti. Bu yüzden rahattım. Çünkü tanınmış tüm canavarlar ile savaşmış ve sonunda hepsini yenmiştim. Kısacası; korkmuyordum. ‘‘Arkadaşlar, sizlere Gorgonlar hakkında bilgi vereceğim. Üç kız kardeş olan Stheno, Euryale ve birçoğunuzun ismini duyduğu Medusa hakkında.’’ Ah harika… Üç gıcık kardeş. Onları kim bilmezdi ki? Lanet gorgonlar! Hele o Medusa… Ah tanrım ismini bile duymak istemiyorum! ‘‘Gorgo Antik Yunancada korkunç, berbat anlamına gelir. Gorgon kelimesi de oradan geliyor çünkü o kız kardeşler gerçekten berbat ve korkunç. Onları tabir etmek oldukça basit çünkü çok dikkat çekici iki özellikleri var. Fazlasıyla keskin dişlere sahipler, bir de başlarında saç yerine canlı yılanlar bulunuyor. Stheno ve Euryale ölümsüz, Medusa ise baktığı her insanı taşa çevirebilme yetisine sahip, ölümlü. Medusa'nın magazinel hikâyesine girmeyeceğim ama doğduğunda çok güzel bir kız olduğunu, sonradan Tanrıça Athena tarafından bir Gorgona çevirildiğini bilmenizde fayda var. Ben daha önce bu üç kardeşin üçüyle de karşılaşma şanssızlığını yaşadım ve hepsini öldürme şerefine eriştim, darısı başınıza diyorum. Bir Gorgonu öldürmenin birçok yolu vardır. Ben genellikle en basit yolu tercih ederim, biraz artist oldukları için zırh falan giymez bu kız kardeşler. Kafalarını vücutlarından ayırmak için de sıradan bir ilahi bronz kılıç yeterlidir çünkü derileri pek sert değil. Şimdi, anlattıklarımı daha iyi kavrayabilmeniz için Stheno'yu dersimize davet edeceğim. Medusa şu sıralar bildiğim kadarıyla Tartarus'ta, bir de herkesi taşa çevirebilecekken onu buraya getirmek istemem. Euryale ise hatırladığım kadarıyla kardeşim Stella tarafından öldürülmüştü geçenlerde.’’ Ah hatırlıyorum da Medusa beni öldürmek istemişti. O lanet yaratığı bir daha görmediğim için şanslıydım. Ama her an karşıma çıkabileceğini hissediyordum. Durmadan o hissi içinizde barındırmak nasıl bir duygu bilir misiniz? Bir de kız kardeşi vardı. Üçüyle aynı ortamda karşılaş mıydım? Ah hiç hatırlamıyordum. Birde değindiği son konu vardı. Biricik Hades kızı Stella… Kamptaki ilk dostum olmasının yanı sıra ona bayılıyordum. Bela nerede, Stella orada… Onun için küçük bi slogandı bu belki de. Ancak birkaç çaylağında –hatta tüm kampın- korkulu rüyası olduğu kesindi. Sessizce Bir kahkaha atarak Robyn’i izlemeye devam ettim. Stheno’yu devam ettikten saniyeler sonra küçük bir bulut kümesi görüldü. Ah işte geliyordu. Elbette Işık Saçan’ın sıcaklığını cebimde hissediyordum. Yine de bir şey olmayacağını bildiğim için sakince beklemeye başladım. Medusa’dan da mı beterdi bu? Hadi ama… İğrenç suratlı gorgonlar! Hepsinden ölesiye tiksiniyordum. Gorgon yavaşça ve Robyn’e doğru konuşmuştu. ‘‘Davetin için teşekkürler. Ne zamandır melez öldürmüyordum.’’ Bağırmamak için kendimi zor tutmuştum. Bu lanet canavar kendini ne sanıyordu ki? İğrenir gibi yüzümü buruşturarak Robyn’in vereceği tepkiyi hızla beklemeye başladım. ‘‘Asıl ben seni ne zamandır öldürmüyordum Stheno. Kardeşlerini özlemişsindir, ziyaretlerine gitmen onları sevindirir.’’ Küçük bir kahkaha atarken onları izliyordum. Stheno hemen saldırıya geçmişti. Eh bizim sevgili eğitmenimiz Robyn durur mu? Bize dediği gibi tek hamle de canavarcığı öldürdü. Gülmek istiyordum. Ne var ki, canavar öldürmeyi seviyordum. Medusa’nın kafasını saklamamızı önerirken gülümsedim ve bir daha onunla görüşüp içimdeki o iğrenç duyguyu gömmeye karar verdim. ‘‘Dersin benim anlatacağım kısmı bitti. Şimdi sizlerden, bildiğiniz mitolojik canavarlardan bahsetmenizi istiyorum. Anlattığınız canavarların eksik bıraktığınız özelliklerini ben tamamlayacağım. Canavarlar hakkında bilgi sahibi olmayan öğrenciler yalnızca dinlemekle yetinebilir.’’ İşte bu kesinlikle bana göreydi. Birkaç melez çıktıktan sonra Robyn ile göz göze geldik. Bir yardım çağrısı mıydı bu? Kesinlikle yanına gidip bir şeyler anlatmamı istiyordu. Eh kimse kusura bakmasın ancak kampın en bilgi sahibi kıdemlilerindendim.
Yavaşça ayağa kalktım ve üstümü silkeledim. Ardından hemen Robyn’in yanına gittim. Etraftaki çaylakların duymayacağı bir şekilde Robyn’in kulağına doğru fısıldadım. ‘‘İyi dersti dostum.’’ Gülümsedikten hemen sonra oluşturulan çemberin ortasına doğru yürüdüm. Kesinlikle kanımda eğitmenlik vardı! Öksürdükten hemen sonra sesimin bozuk çıkmamasına dikkat ederek konuşmaya başladım. ‘‘Merhaba arkadaşlar… Beni tanıdığınızı düşünerek zaman kaybetmiyorum. Hemen anlatacağım canavara geçiyorum. Tanıtacağım canavar Sfenks! Onu görmüşsünüzdür ya da kitaplardan görmüşsünüzdür.’’ Sağ tarafa doğru yürüyerek açıklamaya devam ettim. ‘‘Kendisi Athena oğlu Daedalus’un labirentinde bulunmaktadır. Labirentte karşısına çıkan tüm melezlere en zorlu bilmecelerinden sormaktadır. Buna bizzat şahit olduğumu söylemek isterim. Elbette o karşınızdaysa işiniz zor demektir. Ya fazlasıyla zeki ve bilgi ya da plan kurmada usta olmalısınız. Onu ancak bu şekilde atlatabilirsiniz. Görünüşü biraz garip gelebilir. Pençeleri, tırnakları ve göğüsleri aslandan, kuyruğu yılandan ve kuş kanatlarından oluşan bir canavardır. Bir çok efsane vardır Sfenks hakkında… Eski Mısır’da da ünlü olduğu bir gerçektir.’’ Nefes aldım ve yönümü değiştirerek konuşmaya devam ettim. ‘‘Efsanelerin bir tanesi şöyle der; Zekası ve bilgeliği ile tanınan Oidipus bir gün Sfenks’in karşısına çıkar ve Sfenks her zaman ki bilmecesini sorar. ‘Hangi varlık sabah dört ayak üstünde, öğlen iki ayak üstünde ve akşam üç ayak üstünde yürür?’ Zor bir bilmecedir ancak mantığınızı çalıştırırsanız bulursunuz. Oidipus hemen yanıt verir elbette. ‘O yaratık insandır. Çünkü insan bebekliğinde ellerini de ayak gibi kullanarak dört ayak üzerinde emekler, yetişkin halinde iki ayak üzerinde yürür ama yaşlandığında yürüyebilmek için bir de baston kullanır yani üç ayaklı olur.’ Tabi bilmece canavarımız Sfenks yenildiğini anlayınca kendini yüksek bir kayalıktan atıp ölür. Bazı yerlerde de kendini hırsı ile yiyip yuttuğu söylenir. Elbette bu doğru mudur? Elbette ki hayır. Sfenks hala labirentte ve karşısına çıkacak bir çok melezi bekliyor. Dikkatli olmanızda fayda var çaylaklar. Dediklerimi unutmayın. Bilgelik ya da strateji… Sizin elinizde.’’ En son Robyn’e teşekkür ederek yerime oturdum. Mükemmel bir biçimde anlattığımı düşünürek gülümsedim. Başkalarının anlatacağı canavarlara elbette merakla bekliyordum. Kim bilir, ilgimi çeken bir canavar çıkardı belki de…
| |
| | | Luke Winchester Hermes'in Çocuğu/Dövüş Sanatları Eğitmeni
Mesaj Sayısı : 237 Kayıt tarihi : 06/09/10
| Konu: Etra Ptsi Mayıs 30, 2011 8:49 am | |
| Sabah çalar saatimin beni öldürerek uyandırmaya çalıştığı için onu ezme derecesine gelmiştim. Gözlerim henüz tam açılmamıştı. Hafif bir acı başımı deliyordu. Yatağımdan hemen kalkıp banyoya yöneldim. Yüzümü yıkamak bana yeni bir cilt kazandırmıştı. Tenim serin ve ferah suyla karşılaşınca bayram etmişti doğrusu. Bugün Canavarlara Karşı Korunma Dersi vardı. Derste ne olacağını merak ediyordum doğrusu. Eğlenceli olacak gibiydi. Biraz acele etmeye karar verdim. Bir havluyla yüzümü kuruladıktan sonra üstüme bir kot ve melez kampı tişörtlerinden geçirdim. Saate baktığımda 6.25 olmuştu. Beş dakika oraya gitmem için yeter ve artardı. Ders ormanda işlenecekti. Gerçekten bu konum bu ders için uygun bir ortamdı. Hemen dışarı çıkıp ormana doğru koşmaya başladım. Rüzgar bana karşı bir duvar gibi dikiliyordu fakat onu delip geçtim. Ağaçlar yanımdan hızlıca gelip geçti ve sonunda Dersin bulunduğu açıklığa ulaştım. Saatime baktım ve saatim tam olarak 6.30 gösteriyordu. Diğerlerinin yanına gitmemle beraber eğitmenimiz yanımıza geldi. Eğitmenimiz Hades'in oğlu Robert'tı. Bu yüzden aniden ortaya çıkması beni pek şaşırtmamıştı. Sonra konuşmaya başladı: "Canavarlara karşı korunma dersine hoş geldiniz. Unutmayın ki burada yalnızca hayatta kalmanız için en temel bilgileri öğreneceksiniz. Zeka ve deneyim sahibi değilseniz, bu eğitim sizin Minotor'u alt etmenizi sağlamaz." haklıydı."Aramızda üç metrelik bir alan bıraktıktan sonra etrafımda kümelenip oturun." demesiyle hemen herkes pozizyon alma işine geçti. Bu iş biraz yorucu olmuştu. En sonunda kusursuz bir halka oluşturarak eğitmenimizin etrafını sardık. Herkesin yüzünü teker teker inceledi. Benimle göz göze gelince birkaç saniye konuştuk sanki. Tabii sonra başını başka birine çevirdi. Bu izlenimi herkeste bırakıyor olmalıydı. Konuşmaya devam etti. "Şu anda burada etrafıma kümelenmiş olan melezlerin birçoğu, yirmili yaşlarını göremeden önce canavar saldırılarında ölecek. Bazılarınız Asphodel Tarlaları'na gidecek, gerçekten iyi olanlarınız ise babam tarafından Eliysium'a gönderilerek ödüllendirilecek. Yakın dostlarınız ardınızdan kampın meydanında uyduruk bir kefen yakacak. Ölümünüzün üzerinden birkaç yıl geçtikten sonra, sizi öldüren iblis Tartarus'tan kurtulup bu dünyaya geri dönecek ve kendine yeni kurbanlar arayacak... Bunun bir sonu yok. Buradaki amacımız sizin ölme şansınızı azaltmak. Tabii içi boş olan kafalara hiçbir eğitim fayda etmez. O nedenle, tüm dikkatini benim söylediklerime veremeyecek kadar meşgul olanların şimdi dersi terk etmesini isteyeceğim." gerçekten etkili bir konuşma olmuştu. Eğer ilk geldiğimdeki yani üç yıl önceki pısırık olsaydım şimdiye Tartarus'a kadar koşmuştum. "Güzel." diye mırıldandı.
Ellerini arkasında birleştirip birkaç metrelik alanda volta atmaya başladı, o sırada konuşmayı da sürdürüyordu. "İçlerinizden bazıları daha önce sayısız kez ölüm riskiyle karşı karşıya kaldı, tarihin en zorlu canavarlarını yenmeyi başardı ve bu derse yalnızca hünerlerini göstererek statüsünü almak için katılıyor. Bazılarınız ise henüz melez olduğu gerçeğini yeni öğrendi ve mitolojik canavarlar hakkında bilgi sahibi değil. O nedenle sizlere hem kendinizi göstereceğiniz, hem de bilgi edinme imkanı bulabileceğiniz bir ders vereceğim. Benim yapacağım tanıtımın ardından, gönüllü öğrencilerden bildikleri canavarlar hakkında sınıfı bilgilendirmelerini isteyeceğim. Böylece derste çok daha fazla canavardan bahsedebileceğiz." Merak ediyordum. Bize hangi yaratığı anlatacak diye. Fakat daha ''nutuk'' kısmını bile atlayamamıştık. İçimden bir ses ''Şimdi başlıyoruz'' dedi. Dinlemeyi sürdürdüm. "Arkadaşlar, sizlere Gorgonlar hakkında bilgi vereceğim. Üç kız kardeş olan Stheno, Euryale ve birçoğunuzun ismini duyduğu Medusa hakkında." Medusa? Hayır ciddi olamazdı, onu anlatmasını hiç istemezdim. Yani herkes bir kere öldürmüştür değil mi? "Gorgo Antik Yunancada korkunç, berbat anlamına gelir. Gorgon kelimesi de oradan geliyor çünkü o kız kardeşler gerçekten berbat ve korkunç. Onları tabir etmek oldukça basit çünkü çok dikkat çekici iki özellikleri var. Fazlasıyla keskin dişlere sahipler, bir de başlarında saç yerine canlı yılanlar bulunuyor. Stheno ve Euryale ölümsüz, Medusa ise baktığı her insanı taşa çevirebilme yetisine sahip, ölümlü. Medusa'nın magazinel hikayesine girmeyeceğim ama doğduğunda çok güzel bir kız olduğunu, sonradan Tanrıça Athena tarafından bir Gorgona çevirildiğini bilmenizde fayda var. Ben daha önce bu üç kardeşin üçüyle de karşılaşma şanssızlığını yaşadım ve hepsini öldürme şerefine eriştim, darısı başınıza diyorum." açıklamasını yaptıktan sonra açıklık alanın en ortasına geldi ve "Bir Gorgonu öldürmenin birçok yolu vardır. Ben genellikle en basit yolu tercih ederim, biraz artist oldukları için zırh falan giymez bu kız kardeşler. Kafalarını vücutlarından ayırmak için de sıradan bir ilahi bronz kılıç yeterlidir çünkü derileri pek sert değil. Şimdi, anlattıklarımı daha iyi kavrayabilmeniz için Stheno'yu dersimize davet edeceğim. Medusa şu sıralar bildiğim kadarıyla Tartarus'ta, bir de herkesi taşa çevirebilecekken onu buraya getirmek istemem. Euryale ise hatırladığım kadarıyla kardeşim Stella tarafından öldürülmüştü geçenlerde." dedi. Evet işte bu mükemmeldi. Canlı bir eğitim. Bundan iyisini tahmin bile edemezdim. Medusa'nın gelmemesi iyi olmuştu. Farklı bir rakibin savaş tarzını öğrenmeme yardım edecekti. Her şey olabilirdi. Bu yüzden Eon'un kabzasını kavradım. Tedbirli olmak gerekiyordu. Biraz sonra, bakışlarını gökyüzüne dikti ve "Seni kampımıza davet ediyorum Stheno!" diye bağırdı. Herkes Melez Kampı'na canavarların giremediğini biliyordu. Fakat herkesin bilmediği şey eğer bir canavarı içeri davet ederseniz onun içeri girebileceğiydi. Robert'ta şu anda bunu yapmıştı. İki dakika boyunca herkes derin bir sessizlikte Stehho'yu bekledi. En sonunda Robert'ın bir kaç metre ötesinde bir sis bulutu göründü. . Sis bulutu yavaş yavaş dağılırken Stheno da net bir görünüm kazandı. İğrenç bir suratı vardı. Yani nası? Canavar desem az kalır. Suratını Robert'a çevirdi ve: "Davetin için teşekkürler. Ne zamandır melez öldürmüyordum." dedi. Robert küçümseyen bir kahkaha ile: "Asıl ben seni ne zamandır öldürmüyordum Stheno. Kardeşlerini özlemişsindir, ziyaretlerine gitmen onları sevindirir." cevabını verdi. Canavar bir an çocukluk anılarına daldı sanki. Daha sonra kendini toparlayıp canice bir çığlık atıp saldırıya geçti. Çetin bir mücadeleden sonra: "Dediğim gibi çocuklar, en kolay yöntem her zaman boynu hedef almaktır." dedi ve kılıcını Stheno'nun boynuna indirerek, ölümcül darbesini yaptı. Gorgon toz bulutuna dönüşüp uçtuğu zaman herkesin kalbinin yerinden fırlayacak olduğu zamandı. Robert konuşmasını sürdürdü: "Öldürdüğünüz Gorgon Medusa'ysa, kafasını saklamanızı öneririm. Birini taşa çevirmenin nerede işinize yarayacağınızı bilemezsiniz." diyerek pis bir şekilde gülümsedi. İşte bu gerçekten en doğrusudu, "Dersin benim anlatacağım kısmı bitti. Şimdi sizlerden, bildiğiniz mitolojik canavarlardan bahsetmenizi istiyorum. Anlattığınız canavarların eksik bıraktığınız özelliklerini ben tamamlayacağım. Canavarlar hakkında bilgi sahibi olmayan öğrenciler yalnızca dinlemekle yetinebilir." dedi. Herkes sonra bildiği bir canavarı anlatmaya koyuldu. Yok şu yok bu! Ben hangisini anlatacağıma karar vermiştim bile. Mantikor! Çünkü ilk ve en azılı düşmanım bir mantikor'du. Sıra Bana gelince konuşmaya başladım:''Benim bahsedeceğim yaratık ise Mantikor; kırmızı aslan vücutlu, insan kafalı, köpek balığındaki gibi üç sıralı keskin dişleri ve trompet benzeri sesi olan efsanevi kötü yaratıktır. Birçok hikayede farklı görünümlerine rastlamak mümkündür. Boynuzlu, kanatlı ya da her ikisi birlikte olan formları vardır. Kuyruğu hem akrep kuyruğu hem de ejderha kuyruğu şeklinde olabilir. Bu kuyruğundan kurbanını felç edecek ya da öldürecek zehirli oklar atar. Yaratığın ayakları ejderha ayağı olabilir, ancak çoğunlukla aslan pençeleri olarak adlandırılır. Aslında bakarsanız ben bir çok çeşidiyle savaştım. Size bunları alt etme yollarından bahsetmek istiyorum'' Derin bir nefes aldım ve devam ettim: ''İlk önce kanatlı olanlardan söz etmek istiyorum. Genelde bunlar diğerlerinden daha hızlı olurlar. Diğer tiplerin aksine bu çeşit sizi oklarıyla felç etmekle pek uğraşmaz. İlk amacı sizi yüksek bir yerden aşağı atmaktır. Nasıl mı? İlk önce sizi kısa ve etkili ataklarla yorultmaya çalışır ve sizi kaçamayacağınız dar bir alana sürükler. Bu alanda size hala yorucu taktikler uygular. Kafanızı karıştırmaya çalışır. Sizin saldırmanız için bir açık verecektir işte bu kilit nokta. Eğer bu tuzağa düşerseniz ne olacak anlatayım; büyük ihtimalle sağ veya sol koltuk altına saldırı yapmanız için büyük bir açık verecektir. Siz saldırıya geçer geçmez kılıcınızı veya mızrağınızı koltuk altında sıkştıracaktır. Mantikor'un en dayanıklı bölgesi olarak bu kısmı örnek verirsek çok yerinde olur. Sizi silahsız bıraktıktan sonra sizi kollarının arasına alarak uçuşa geçer. Bir be yüz metre havalandıktan sonra sizi oradan aşağı fırlatacaktır. Burada havayla veya ışınlanmayla ilgili bir özel yeteneğiniz varsa kullanmaktan çekinmeyin ve direkt olarak kaçın! Eğer düşmeye mahkumsanız kendinizi havaya bırakın. Evet. Mantikor siz yere düşene kadar size işkence etmek için kısa saldırılar yapacaktır. İşte bunlar sizin fırsatınız olacak. Size saldırdığı bir anda kuyruğunu yakalamaya çalışın. Bunu başarırsanız sırtına çıkabilirsiniz. Sırtına çıktığınız zaman kuyruğun kökünden ve hemen iğnenin altından tutun ve hafifçe yukarıya çekerek kuyruğu yerinden çıkartabilirsiniz. Unutmayın eğer fazla abanırsanız Kuyruğukendinize saplayabilirsiniz. O yüzden yavaşça... Kuyruğunu aldıktan sonra Mantikor süt kuzusuna döner. Sırtındayken hemen boyn kısmına oturun. Umarım aklınızdan onu öldürmek geçmiyordur çünkü havadan beş yüz metre yukardasınız. Mantikor'un yelesinden tutarak aşağı doğru çekin. Mantikor resleks olarak aşağı yönelecektir. Aşağıya çakılmadan dört-üç metre sonra aşağı atlayın. Mantikor yere çakılınca yanına gidin ve tam göğsünün ortasına kuyruğu saplayın. Böylece hem onu alt edersiniz ve kuyruğu kaparsınız. Eğer bu kadar uğraşmak istemiyorsanız hemen bize açık verdiği zamana geri dönelim. Diyelim ki sağ koltuk altından açık verdi. Bizi o tarafa yönlendirmek istiyor. Ne yapacağız? Herhalde onun istediğni değil. Biz ise tam aksine sol tarafa saldırcağız. Elimizdeki silahla Sol omzunun üstüne vuracağız ve hemen dönerek arkasına geçeceğiz. Mantikor topralanamadan da kafasınıuçuracağız. Bu iş bu kadar Bu arada Mantikorlara karşı ok ve yay kullanmak bir işe yaramaz lakin yanınızda sizi koruyacak bir yakın dövüş ustası varsa ozaman daha kolay alt edilebilir. Sanırım biraz fazla konuştum'' diyerek yerime oturdum. Etrafımdan birkaç onaylı bakış almıştım. Zevkle diğerlerini dinlemeye koyuldum. | |
| | | Fenix Blume Apollon'un Çocuğu/Okçuluk Eğitmeni
Mesaj Sayısı : 491 Kayıt tarihi : 25/03/11
| Konu: Geri: CKK Dersi | 29 Mayıs-5 Haziran Ptsi Mayıs 30, 2011 9:46 pm | |
| Kulübemde çok fazla ses vardı. Ne içindi bu sesler? Bir yere mi gidiyorduk. Onlara aldırış etmeden uyumaya çalışıyordum ama bu hiç de kolay değildi. Biraz daha gözlerim kapalı uyumaya çalıştıktan sonra ayağa kalkıp “Hey neler oluyor burada?” diye bağırdım. Hiç kimse beni takmamıştı bile. İşte en nefret ettiğim şeylerden biri buydu. Neden beni görmezden geliyorlardı ki? En sonunda birinin kolundan tutup “Neler oluyor burada anlat bakalım.” dedim sinirli bir şekilde. “Ca-canavarlara karşı savunma dersi başladı oraya gidiyoruz.” dedi nefes nefese. Ders mi? Hem de canavarlara karşı savunma. Tamamen aklımdan çıkmıştı bu. Bir an olduğum yerde kala kaldım. Hemen saatime baktım. Saat 06.00’dı. Hala geç değildi. Hemen lavaboya doğru koştum ve elimi yüzümü yıkadım. Saçlarım dağılmıştı ve biraz yağlanmıştı ama duş alacak vaktim de yoktu. Hemen kafamı banyoya sokup suyu açtım. İşte bu iyi gelmişti. Saçlarımı iyice yıkadıktan sonra güneş sayesinde kendime bir havlu yarattım ve kafamı kuruladım. Saat 06.15’ti. Hemen üstümü değiştirip kendimi dışarı attım. Dışarı attım atmasına ama nereye gidecektim ki? “Ah aptal kafam” dedim kendi kendime. Yoldan geçen iki kişinin konuşmalarından orman kelimesini yakalayabilmiştim. Ormana doğru adımlarımı yönelttim. “Umarım geç kalmamışımdır.” diye düşünürken birkaç kişiye çarpmış hatta bazılarını yere devirmiştim. Özür bile dilemeden koşmama devam ediyordum. Açıkçası düşenler pek de umurumda değildi. Ormanın girişine geldiğimde gözüm saatime kaydı. 06.25! Geç kalmıştım. Adımlarımı daha da hızlandırdım. Koşarken bastığım yerlerden toz kalkıyordu. Sonunda kalabalık bir grubun olduğu yere gelmiştim. Tanıdık birkaç kişiyi görünce gülümsedim ve selam verdim. Yanlarına gitmek için birkaç kişiye daha çarpmam gerekti ama sonunda onların yanına ulaşmıştım.
Ortalıkta dersin eğitmeni Rob yoktu. Birazdan gelir diye umarak arkadaşlarıma sohbete başlamıştım bile. Sohbete kendimizi kaptırmışken herkesin ortasında biri belirdi. Herkes ellerini kılıçlarına attı fakat gelenin Rob olduğunu görünce herkes derin bir oh çekti. Herkes sus pus olmuş Rob’a bakıyordu. Rob suratını daha da kötü bir hale sokarak “Canavarlara karşı korunma dersine hoş geldiniz. Unutmayın ki burada yalnızca hayatta kalmanız için en temel bilgileri öğreneceksiniz. Zeka ve deneyim sahibi değilseniz, bu eğitim sizin Minotor'u alt etmenizi sağlamaz.” dedi. Herkes devam edeceğini bildiği için ağzını bile açmıyordu. “Aramızda üç metrelik bir alan bıraktıktan sonra etrafımda kümelenip oturun.” Dediğini yapmalıydık. Ben de bir eğitmendim ve benim dediklerimi yapmayan olursa çok sinirlenebilirdim. Rob’u anlayabiliyordum. Omuzlarındaki yük bile normal bir melez için oldukça fazlaydı ama Rob’un ve kendimin bunun üstesinden geleceğini biliyordum. Tanıdığım kişilerle yan yana olmak istiyordum. Bu yüzden birbirimizi kaybetmemek için dip dibe duruyorduk. Herkes Rob’un etrafında küme oluşturmuştu. Fısıltı bile yoktu. Herkes pür dikkat Rob’un anlatacaklarını dinlemek için kulak kesilmişlerdi. “Şu anda burada etrafıma kümelenmiş olan melezlerin birçoğu, yirmili yaşlarını göremeden önce canavar saldırılarında ölecek. Bazılarınız Asphodel Tarlaları'na gidecek, gerçekten iyi olanlarınız ise babam tarafından Eliysium'a gönderilerek ödüllendirilecek. Yakın dostlarınız ardınızdan kampın meydanında uyduruk bir kefen yakacak. Ölümünüzün üzerinden birkaç yıl geçtikten sonra, sizi öldüren iblis Tartarus'tan kurtulup bu dünyaya geri dönecek ve kendine yeni kurbanlar arayacak... Bunun bir sonu yok. Buradaki amacımız sizin ölme şansınızı azaltmak. Tabii içi boş olan kafalara hiçbir eğitim fayda etmez. O nedenle, tüm dikkatini benim söylediklerime veremeyecek kadar meşgul olanların şimdi dersi terk etmesini isteyeceğim.” bunu öyle bir ciddiyetle söylemişti ki kanım donmuştu adeta. Biraz sesini yükseltmişti ama bunu otoriteyi sağlamak amacıyla yaptığını bildiğim için pek de sorun değildi. Acaba kimse kalkacak mı diye etrafıma bakındım ama kimse yerinden bile kıpırdamıyordu. Benim dersimde de böyle olur diye düşünürken Rob’un “Güzel.” diye bir şey dediğini duydum zar zor. Rob çok ciddiydi yahu. Ben kendi dersimde böyle olabilecek miydim acaba. Kesin gülerim diye düşündüm ama şu anki derse konsantre olmam gerekiyordu. Düzgün bir melez olmak için her dersi öğrenmeliydim.
Rob ortamızda dolanıyordu. Bunu yaparken bile konuşuyordu. “İçlerinizden bazıları daha önce sayısız kez ölüm riskiyle karşı karşıya kaldı, tarihin en zorlu canavarlarını yenmeyi başardı ve bu derse yalnızca hünerlerini göstererek statüsünü almak için katılıyor. Bazılarınız ise henüz melez olduğu gerçeğini yeni öğrendi ve mitolojik canavarlar hakkında bilgi sahibi değil. O nedenle sizlere hem kendinizi göstereceğiniz, hem de bilgi edinme imkanı bulabileceğiniz bir ders vereceğim. Benim yapacağım tanıtımın ardından, gönüllü öğrencilerden bildikleri canavarlar hakkında sınıfı bilgilendirmelerini isteyeceğim. Böylece derste çok daha fazla canavardan bahsedebileceğiz.” Ben ne anlatabilirdim ki? Aklımda hiçbir yaratık yoktu. Ben buraya birkaç yaratık ile savaşırız diye gelmiştim ama şimdi de bilgi mi verecektik. Rob bir örnek verecek gibi duruyordu. “Arkadaşlar, sizlere Gorgonlar hakkında bilgi vereceğim. Üç kız kardeş olan Stheno, Euryale ve birçoğunuzun ismini duyduğu Medusa hakkında.” Herkesin gözleri fal taşı gibi açılmıştı ve herkes Rob’un her hareketini izliyordu. “Gorgo Antik Yunancada korkunç, berbat anlamına gelir. Gorgon kelimesi de oradan geliyor çünkü o kız kardeşler gerçekten berbat ve korkunç. Onları tabir etmek oldukça basit çünkü çok dikkat çekici iki özellikleri var. Fazlasıyla keskin dişlere sahipler, bir de başlarında saç yerine canlı yılanlar bulunuyor. Stheno ve Euryale ölümsüz, Medusa ise baktığı her insanı taşa çevirebilme yetisine sahip, ölümlü. Medusa'nın magazinel hikayesine girmeyeceğim ama doğduğunda çok güzel bir kız olduğunu, sonradan Tanrıça Athena tarafından bir Gorgona çevirildiğini bilmenizde fayda var. Ben daha önce bu üç kardeşin üçüyle de karşılaşma şanssızlığını yaşadım ve hepsini öldürme şerefine eriştim, darısı başınıza diyorum.” Medusa ile savaşımız aklıma gelmişti. Kafasını almamıştım fakat yaşadığımız savaş bile bana tecrübe kazandırmıştı. Rob bunları söylerken açıklığın ortasına geldi ve “Bir Gorgonu öldürmenin birçok yolu vardır. Ben genellikle en basit yolu tercih ederim, biraz artist oldukları için zırh falan giymez bu kız kardeşler. Kafalarını vücutlarından ayırmak için de sıradan bir ilahi bronz kılıç yeterlidir çünkü derileri pek sert değil. Şimdi, anlattıklarımı daha iyi kavrayabilmeniz için Stheno'yu dersimize davet edeceğim. Medusa şu sıralar bildiğim kadarıyla Tartarus'ta, bir de herkesi taşa çevirebilecekken onu buraya getirmek istemem. Euryale ise hatırladığım kadarıyla kardeşim Stella tarafından öldürülmüştü geçenlerde.” Ne yani şimdi bir yaratığı mı davet edecekti? Birçok kişinin eli kılıcına gitmişti. Bunların içinde ben de vardım tabii.
Rob kafasını kaldırdı ve “Seni kampımıza davet ediyorum Stheno!” diye bağırdı. Herkes ne olacağını bekliyordu. Böyle bir şeyi daha önce denememiştim fakat denemeyi de istemezdim hani. Bir süre hiçbir şey olmadı. Sadece bekledik. Birkaç dakika geçtikten sonra hafif hafif toz bulutu oluşmaya başladı. Sis iyice dağıldıktan sonra Stheno ortaya çıktı. Suratı iğrençti. Bu kadar mesafeden bile kokusu burnuma kadar geliyordu. Rob onun en yakınındaydı. Stheno, Rob’a dönüp “Davetin için teşekkürler. Ne zamandır melez öldürmüyordum.” Bizi mi öldürecekti yani? Bunu yapabilir miydi? Kılıcımı kınından çıkarmış hazır pozisyonda bekliyordum. İleri atılıp kafasını koparmak istedim fakat bunu yapmak hiç de iyi bir fikir değildi. Rob, Stheno’nun lafları üzerine kahkaha atarak “Asıl ben seni ne zamandır öldürmüyordum Stheno. Kardeşlerini özlemişsindir, ziyaretlerine gitmen onları sevindirir.” Birden Stheno’nun suratı ekşidi. Biraz öylece bekledikten sonra çığlık atıp Rob’a saldırdı. Rob daha önceden kılıcını çekmişti zaten. Pek de zorlu bir mücadele olacağa benzemiyordu. Biraz savaştıktan sonra Rob bulduğu arada “Dediğim gibi çocuklar, en kolay yöntem her zaman boynu hedef almaktır.” dedi ve Stheno’nun boynunu vücudundan ayırdı. İğrenç yaratık saniyeler içinde toz bulutuna dönüştü ve ortadan kayboldu. Çoğu kişi şaşırmış ve korkmuştu. Ben, bunu denemek için can atıyordum ama şimdi bir yaratık hakkında bilgi vermeliydim. Rob bize dönerek “Öldürdüğünüz Gorgon Medusa'ysa, kafasını saklamanızı öneririm. Birini taşa çevirmenin nerede işinize yarayacağınızı bilemezsiniz.” dedi. Ben kafasına ihtiyaç duymayacağımı bildiğim için almamıştım fakat bir daha karşıma çıkarsa almayı unutmam diye düşündüm. Herkesi süzdükten sonra “Dersin benim anlatacağım kısmı bitti. Şimdi sizlerden, bildiğiniz mitolojik canavarlardan bahsetmenizi istiyorum. Anlattığınız canavarların eksik bıraktığınız özelliklerini ben tamamlayacağım. Canavarlar hakkında bilgi sahibi olmayan öğrenciler yalnızca dinlemekle yetinebilir.” dedi. Ne anlatsam diye düşünüyordum. Sonunda ne anlatacağımı bulup elimi zar zor havaya kaldırdım. Rob beni anlamış olacak ki gel işareti yaptı.
Hemen açıklık alanın ortasına geçtim ve “Anlatacağım yaratık Minotor!” dedim. Boğazımı temizledikten sonra “Yunan mitolojisinde yarı insan-yarı boğa yaratık. Özgün sözcük Minotor'dur ve Yunanca "Minos’un Boğası" anlamına gelir. Girit’te hüküm süren güçlü kral Minos, gücünü kanıtlamak için Poseidon’dan ona kurban edeceği bir boğayı denizden çıkartıp vermesini ister. Ama hayvan Minos’a o kadar güzel görünür ki onu kurban etmeye kıyamaz ve saklar. Bunun yerine başka bir boğayı kurban eder. Poseidon bunu fark ettiğinde çok sinirlenir ve Minos’un karısı Pasiphae’de boğaya karşı bir aşk uyandırır. Pasiphae’nin boğayla çiftleşmesinden boğa başlı ve kuyruklu, insan bedenli Minotor doğar. Minotor, sanatçı Daidalos’un yaptığı, Labyrinthos adlı, içinden kimsenin çıkamayacağı yapıya kapatılır. Minotor insan etiyle beslenmektedir. Bunun için, Atinalılara karşı savaş kazanmış olan Minos onlardan, haraç olarak, her dokuz yılda bir Minotor’a kurban etmek için yedi genç erkek, yedi genç kız ister. Üçüncü haraç vakti geldiğinde, Theseus Minotor’u öldürmek için Girit’e giden gemiye biner. Labyrintos’a sokulacak kafile halkın gözü önünden geçirilirken, kralın kızlarından Ariadne Theseus’u görür görmez ona aşık olur. Daidalos’un öğüdüyle Theseus'a bir yumak iplik verir. İpliğin ucunu girişe bağlamasını, böylece dönerken ipi takip edip çıkışı bulabileceğini söyler. Ariadne Theseus'un kendisiyle evleneceğine dair bir de söz alır. Theseus, uykuda yakaladığı Minotor’u kıpırdamaz halde yere bastırıp yumrukları ile öldürür.” dedim. Herkesin gözü bendeydi. Aklıma Minotor ile savaşım gelmişti. Boğazımı tekrar temizledikten sonra “Minotor’un zırh giymesine gerek yoktur çünkü derisi çok kalındır. Biraz da aptaldır kendisi. Nereye gideceğini pek kestiremez. Eğer onu öldürmek istiyorsanız epey zorlanacaksınız. Hızlı manevralar size avantaj sağlayacaktır. Eğer karşısında yavaş kalırsanız, ölürsünüz!” son kelimemi biraz yüksek sesle söylemiştim. Çok hoşuma gitmişti bu. Birçoğunun yüzünde endişe oluşmuştu bile. “Anlatacaklarım bu kadar.” dedim ve yerime geçtim. Diğerlerinin neler anlatacağını dinlemek istiyordum.
En son Fenix Blume tarafından Perş. Haz. 02, 2011 2:07 am tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi | |
| | | Kevin Least Dionysos'un Çocuğu/Kulübe Lideri
Mesaj Sayısı : 985 Kayıt tarihi : 24/01/11
| Konu: Geri: CKK Dersi | 29 Mayıs-5 Haziran Ptsi Mayıs 30, 2011 10:49 pm | |
| Tanrıça Athena yeni derslik sistemini anlatırken bu fikri fazla beğenmemişti Kevin. Ama sabah uyandığında içinde değişik bir his vardı. Çoğu konuda eğitim almıştı almasına , fakat bugün öğrenecekleri farklıydı. İlk defa canavarlardan nasıl korunacağını öğrenecekti. Birçok canavarla karşılaşmıştı. Çoğunu Tartarus’a yollamıştı . Fakat dışarıda karşılaşmadığı çok canavar vardı, ve onları öldürmesi için zayıf noktalarını bilmesi gerekiyordu. Bunu da bugün öğrenecekti.
Diğer kardeşleri uyurken hazırlanmış , dün okuduğu ilanda yazdığı gibi ormana gitmişti. Orman normale göre çok kalabalıktı. Sanki bayrak kapmaca yarışı olacaktı. Yerdeki çimler çoğu kişinin basmasından dolayı dümdüz olmuştu. Etrafta tanımadığı onlarca melez vardı. Tanıdığı birkaç melez bulunuyordu, onlara da selam verdikten sonra boş bulduğu bir yere oturdu ve eğitmenini beklemeye başladı. Yeni gelen melezler eski melezlere ilginç bir şekilde bakıyordu. Kevin ise bugün olabilecekleri düşünüyordu. Daha önceden karşılaşmadığım canavarların zayıf noktalarını bugün öğrenecektim. İçimde sabah bulunan his yoktu. Sadece biraz heyecanlıydı.
Etrafına bakınırken herkesin konuşmasını kesip, ayağa kalktığını fark etti. Robert’ın geldiğini düşünüyordu. Ayağa kalkmak yerine, bir meleze “ Eğitmen mi geldi ? “ diye sordu. Çocuk kafasını evet anlamında sallayınca sadece oturuşunu değiştirmişti. Herkes oturmuş, eğitmenin konuşmasını bekliyordu. Rob , "Canavarlara karşı korunma dersine hoş geldiniz. Unutmayın ki burada yalnızca hayatta kalmanıziçin en temel bilgileri öğreneceksiniz. Zeka ve deneyim sahibi değilseniz, bu eğitim sizin Minotor'u alt etmenizi sağlamaz. Aramızda üç metrelik bir alan bıraktıktan sonra etrafımda kümelenip oturun.” Dedikten sonra herkes geriye doğru kaymıştı. Kevin yerini değiştirdikten sonra Robert’in anlatacaklarını düşünüyordu. Sessizlik devam ederken, Robert sesini ciddileştirerek "Şu anda burada etrafıma kümelenmiş olan melezlerin birçoğu, yirmili yaşlarını göremeden önce canavar saldırılarında ölecek. Bazılarınız Asphodel Tarlaları'na gidecek, gerçekten iyi olanlarınız ise babam tarafından Eliysium'a gönderilerek ödüllendirilecek. Yakın dostlarınız ardınızdan kampın meydanında uyduruk bir kefen yakacak. Ölümünüzün üzerinden birkaç yıl geçtikten sonra, sizi öldüren iblis Tartarus'tan kurtulup bu dünyaya geri dönecek ve kendine yeni kurbanlar arayacak... Bunun bir sonu yok. Buradaki amacımız sizin ölme şansınızı azaltmak. Tabii içi boş olan kafalara hiçbir eğitim fayda etmez. O nedenle, tüm dikkatini benim söylediklerime veremeyecek kadar meşgul olanların şimdi dersi terk etmesini isteyeceğim." Dediği zaman düşüncelerini kesmişti. Son söylediği cümle gerçekten de derse karşı dikkatini arttırmasına sebep olmuştu. Ama yine de merakına yenilip , etrafına bakınıyordu. Acaba birisi dersi terk edecek miydi ? Bu sorunun cevabını ararken sıkılmıştı. Kimsenin dersi bırakmayacağı belli olmuştu. Diğerleri de bakışlarını Robert’a çevirmişti. Sıcacık bir hoş geldin konuşmasından sonra bütün melezler rahatlamıştı. Fakat Robert konuşmasına devam ettikten sonra, çoğu melezin içini korku kaplamıştı. Kevin ise aynı rahatlıkta duruyordu.
Robert herkesi 3 metre arkaya çekmişti , ama sadece konuşuyordu. Kevin yavaş yavaş sıkılmaya başlamıştı. Eğer canavarlara karşı korunmayı öğreneceklerse , canavarların olması lazımdı. Düşünceleri devam ederken Robert konuşmasına devam ediyordu. İçlerinizden bazıları daha önce sayısız kez ölüm riskiyle karşı karşıya kaldı, tarihin en zorlu canavarlarını yenmeyi başardı ve bu derse yalnızca hünerlerini göstererek statüsünü almak için katılıyor. Bazılarınız ise henüz melez olduğu gerçeğini yeni öğrendi ve mitolojik canavarlar hakkında bilgi sahibi değil. O nedenle sizlere hem kendinizi göstereceğiniz, hem de bilgi edinme imkanı bulabileceğiniz bir ders vereceğim. Benim yapacağım tanıtımın ardından, gönüllü öğrencilerden bildikleri canavarlar hakkında sınıfı bilgilendirmelerini isteyeceğim. Böylece derste çok daha fazla canavardan bahsedebileceğiz." Robert’in konuşması devam ederken Gorgonlarla ilgili bir şey duymuştu. Dikkatini toplayarak Robert’ı dinlemeye başlamıştı. İlk canavar olarak , Gorgonları işleyecek olmaları hoşuna gitmişti. Daha önceden Gorgon olan Medusa ile karşılaşmış , onunla savaşmış ve onu Pacely sayesinde yenmişti. Robert’in söyledikleri aklına gelmişti, bunun yüzünden dikkatini toplamıştı. Robert’ı dinlemeye başlamıştı. Robert “….Stheno ve Euryale ölümsüz, Medusa ise baktığı her insanı taşa çevirebilme yetisine sahip, ölümlü. Medusa'nın magazinel hikayesine girmeyeceğim ama doğduğunda çok güzel bir kız olduğunu, sonradan Tanrıça Athena tarafından bir Gorgona çevirildiğini bilmenizde fayda var. Ben daha önce bu üç kardeşin üçüyle de karşılaşma şanssızlığını yaşadım ve hepsini öldürme şerefine eriştim, darısı başınıza diyorum." Dediğini duyduktan sonra bunları aklında sorgulamaya başladı. Kendisi de Medusa’yla karşılaşmıştı, ve gerçekten de onu öldürmekte çok zorlanmıştı. Düşüncelerine devam ederken aynı zamanda Robert’i dinliyordu. Bu sefer Gorgonların zayıf noktalarını anlatıyordu. …Kafalarını vücutlarından ayırmak için de sıradan bir ilahi bronz kılıç yeterlidir çünkü derileri pek sert değil. Dedikten sonra Stheno’yu kampa çağırdı. Bir süre sonra Stheno kampa gelmişti. Sthona iğrenç sesiyle Davetin için teşekkürler. Ne zamandır melez öldürmüyordum. Dediği zaman diğer melezlerin korktuğunu ya da kılıçlarını çekmek için hazırda beklediğini görmüştü. Kevin ise biraz umursamaz, biraz da ciddi bakışıyla Robert’a bakıyordu. Robert’ın Stheno’yı Tartarus’a , kardeşlerinin yanına göndereceğini biliyordu . Bu yüzden de filmde oynamak yerine, filmi izlemeyi tercih etmişti. Düşüncelerini bir kenara attıktan sonra Robert’in Stheno’ya bir şeyler söylediğini duydu. Geç kalmıştı. Robert bir hamlede Stheno’yu öldürmüştü. Bunun olacağını biliyordu zaten. Robert üstündeki tozları silerken şu anda yapmamız gerekenden bahsetmeye başlamıştı. "Dersin benim anlatacağım kısmı bitti. Şimdi sizlerden, bildiğiniz mitolojik canavarlardan bahsetmenizi istiyorum. Anlattığınız canavarların eksik bıraktığınız özelliklerini ben tamamlayacağım. Canavarlar hakkında bilgi sahibi olmayan öğrenciler yalnızca dinlemekle yetinebilir.
İlk önce ayağa kalkan Katherine olmuştu.Empusalar ile ilgili verdiği bilgileri dikkatle dinlemişti Kevin . Erkeklerin kanını içtiklerini duyunca dinlemeyi bıırakmıştı.Sonrasında tanımadığı iki melez Kerberus ve Hidra’yı tanıtmıştı.Zell de Nemea Aslanı’nı anlatmıştı. Anlatırken biraz heyecanlı olduğu belliydi. Nemea Aslanı’nın her şeyini bilmesine rağmen arkadaşını can kulağuyla dinlemişti. Onun sonrasında Thalia Simurg adlı bir canavarı tanıtmıştı. Bu canavarın adını ilk defa duyduğu için biraz tüm dikkatini vererek Thalia'yı dinlemişti. Bu arada tanımadığım melezler Stymphalian Kuşları’nı, Typhon’u , Mantikor'u, Serena Sfenks’i, Fenix ise Minotor’u anlatmıştı.
Kevin’in canı çok sıkıldığından dolayı elini kaldırmıştı. Robert onu yanına çağırdığında içinde hiç heyecan bulunmamaktaydı. Çoğu zaman sosyal bir çocuktu ve karşısındakilerin çoğunu tanıyordu. Aklına da daha önceden bir canavar gelmişti. Çıkabilecek en yüksek sesiyle “ Anlatacağım Canavar , Ekidna. hemen hemen çoğu canavarın annesidir. Dikkatlerini çektiğimi düşünerek devam etti. Tartarus ve Gaia'nın kızı olup, güzel bir kadın yüzüne ve sürüngen vücuduna sahiptir. Eşi Tayfun ile Olimpos tanrılarına saldırmış ancak yenilmişlerdir. Bunun üzerine, tanrılar onları Etna Yanardağı'nın altında bir mağaraya hapsetmişlerdir. Konuşmasını bitirince hemen Robert’a selam vermiş ve yerine geçmişti. İyi bir iş çıkardığını düşünüyordu. En azından öyle gözüküyordı. Bu arada başka biri çıkmıştı ve yeni bir canavar anlatıyordu. Kevin bütün dikkatini verip , onu dinlemeye başlamıştı.
En son Kevin Least tarafından C.tesi Haz. 04, 2011 5:30 am tarihinde değiştirildi, toplamda 3 kere değiştirildi | |
| | | Paul Christensén Hephaistos'un Çocuğu
Mesaj Sayısı : 76 Kayıt tarihi : 09/05/11
| Konu: Geri: CKK Dersi | 29 Mayıs-5 Haziran Salı Mayıs 31, 2011 12:29 am | |
| Romalı Paul için Yunan kampında bir gün daha. İlk günlere nazaran çok daha iyi geçiyordu zamanı. Kampta en azından onun gibi Romalılar vardı. Zaten burada geçiciydi, kampta görevli olarak bulunuyordu ama bunu diğer melezler bilmiyordu. O gün farklı bir şeyler yapmaya karar verdi, aklına kamptaki ders sisteminin değiştiği, birebir olarak değil de toplu olarak ders yapılacağı geldi. Bu onun hoşuna gitmişti çünkü derste kendisinden başkalarının olması onun hoşuna gidiyordu, ayrıca dikkat de çekmezdi. En son isteyeceği şey dikkat çekmekti. Bunları düşündükten sonra üstünü giyindi ve canavarlara karşı korunma sınıfına doğru yürüdü. Yeni sistemin ilk derslerinden biriydi canavarlara karşı korunma. ''Dersi kaçırmamalıyım'' dedi ve koşmaya başladı Paul. Nereye gideceğini bilmiyordu, aniden yolda canavarlara karşı korunma dersinin yarım saat sonra başlayacağını ve dersin ormanda yapılacağına dair bilgi veren bir ilan gördü. Derin bir oh çekti ve ormana doğru yavaş adımlarla yürümeye başladı. Dersin eğitmeninin Pluton'un oğlu Robert Harris adlı kıdemli melez olduğunu öğrenmişti. Acaba ne kadar kişi katılacaktı derse? Bildiği kadarıyla bütün melezlerin bu dersten geçmesi gerekiyordu. Yolda yürümeye devam ederken dersin nasıl yapılacağını düşünmeye başladı. Büyük ihtimalle Robert ormanlık alana birkaç canavar getirip nasıl korunacaklarını anlatacaktı. Başka türlü olamazdı ya? Paul bunları düşünürken ormana varmıştı. Dersin başlamasına on dakika kalmıştı. Ders çok rağbet göreceğe benziyordu. Derse erkenden gelen birçok melez gördü. Bunların arasında kendi yaşlarında olanlar da vardı, çok daha küçükler de. Ama hepsinin ders almak için buraya geldikleri yüzlerinden okunabiliyordu. Etraf ''ciddi''lik kokuyordu resmen. Paul'un hoşuna gitti bu, çünkü düzeni, disiplini, ciddiyeti seven biriydi Paul. Romalı olmasının bunda katkısı büyüktü. Dersi bozacak hareketler yapan laubali bir melez görürse onu ölümüne dövebilirdi Paul. Evet bunu yapardı. Ama herkes ciddiydi ve Paul ilk defa kendini bu kadar hazır hissediyordu. Ders saati geldiğinde eğitmen Robert Harris belirdi ve etrafa sessizlik çöktü. Belli ki Robert kampta bilinen bir melezdi. Onun yüzünden de ciddilik okunuyordu. Paul Robert'i seveceğini şimdiden anlamıştı. Robert havalı biriydi ve gösterişten uzak duran birine benziyordu. Aynı Paul gibi. Ve Robert derse başladı. "Canavarlara karşı korunma dersine hoş geldiniz. Unutmayın ki burada yalnızca hayatta kalmanız için en temel bilgileri öğreneceksiniz. Zeka ve deneyim sahibi değilseniz, bu eğitim sizin Minotor'u alt etmenizi sağlamaz. Aramızda üç metrelik bir alan bıraktıktan sonra etrafımda kümelenip oturun.'' dedi. Demek bu sadece başlangıçtı. En temel bilgileri öğreteceğini söylüyordu Robert. Herkes Robert'in dediğini yaptı ve eğitmen konuşmaya devam etti: "Şu anda burada etrafıma kümelenmiş olan melezlerin birçoğu, yirmili yaşlarını göremeden önce canavar saldırılarında ölecek. Bazılarınız Asphodel Tarlaları'na gidecek, gerçekten iyi olanlarınız ise babam tarafından Eliysium'a gönderilerek ödüllendirilecek. Yakın dostlarınız ardınızdan kampın meydanında uyduruk bir kefen yakacak. Ölümünüzün üzerinden birkaç yıl geçtikten sonra, sizi öldüren iblis Tartarus'tan kurtulup bu dünyaya geri dönecek ve kendine yeni kurbanlar arayacak... Bunun bir sonu yok. Buradaki amacımız sizin ölme şansınızı azaltmak. Tabii içi boş olan kafalara hiçbir eğitim fayda etmez. O nedenle, tüm dikkatini benim söylediklerime veremeyecek kadar meşgul olanların şimdi dersi terk etmesini isteyeceğim." Gittikçe hoşuna gitmeye başlamıştı bu iş Paul'un. Etrafındaki çoğu melezin bu sözlerden korkmasına rağmen Paul'da bir dövüşme, kafa koparma isteği oluşmuştu. Evet evet, bu dersi gerçekten de sevecekti Paul. Robert'in son söylediklerini duyduğunda gülümsedi ve kendini kaçarken düşündü. Gülecek gibi oldu, bu tamamen ona ters bir şeydi. Etraftaki kendisinden daha genç melezlerden birkaçının kaçacağını düşündü, ama düşündüğü gibi olmadı ve bundan memnun da oldu. Ciddiyet. Bu gerçekten de en sevdiği şeydi Paul'un. Sabırla dersi dinlemeye devam etti. ''Umarım bu ders sadece konuşmayla geçmez, Romalı damarım kabarmaya başladı bile.'' diye düşündü. Gerçekten birilerinin kafasını kesip acı çektirmek istiyordu. Ama Robert konuşmaya devam ediyordu, büyük ihtimalle küçük melezlerin korkup dersten soğumalarını istemiyordu. ''İçlerinizden bazıları daha önce sayısız kez ölüm riskiyle karşı karşıya kaldı, tarihin en zorlu canavarlarını yenmeyi başardı ve bu derse yalnızca hünerlerini göstererek statüsünü almak için katılıyor. Bazılarınız ise henüz melez olduğu gerçeğini yeni öğrendi ve mitolojik canavarlar hakkında bilgi sahibi değil. O nedenle sizlere hem kendinizi göstereceğiniz, hem de bilgi edinme imkanı bulabileceğiniz bir ders vereceğim. Benim yapacağım tanıtımın ardından, gönüllü öğrencilerden bildikleri canavarlar hakkında sınıfı bilgilendirmelerini isteyeceğim. Böylece derste çok daha fazla canavardan bahsedebileceğiz." dedi Robert. Paul da ''Hey Robert, şunu unuttun: 'Bazılarınız da Romalı olarak burada ve canavarların hepsinin kafasını kesip onları Tartarus'un en ücra köşelerine yollayacaklar' Bunu nasıl unutursun?'' diye ekledi içinden ve tebessüm etti kendi kendine. Bunu gerçekten demek isterdi çünkü inanılmaz derecede dövüşmek istiyordu ve derste bildiği Romalılar da vardı, mesela Katherine ordaydı. Fakat bu ders sadece konuşmayla geçeceğe benziyordu. En azından Paul bildiği bir canavar hakkında bilgi verecekti. O da olurdu. Robert bir örnek verdi: "Arkadaşlar, sizlere Gorgonlar hakkında bilgi vereceğim. Üç kız kardeş olan Stheno, Euryale ve birçoğunuzun ismini duyduğu Medusa hakkında." Gorgonlar. Paul bu üç kardeşi biliyordu. Medusa'yla daha önce karşılaşmıştı. Onu yenmişti fakat ganimet alamamıştı. Robert konuşmaya devam etti,"Gorgon Antik Yunancada korkunç, berbat anlamına gelir. Gorgon kelimesi de oradan geliyor çünkü o kız kardeşler gerçekten berbat ve korkunç. Onları tabir etmek oldukça basit çünkü çok dikkat çekici iki özellikleri var. Fazlasıyla keskin dişlere sahipler, bir de başlarında saç yerine canlı yılanlar bulunuyor. Stheno ve Euryale ölümsüz, Medusa ise baktığı her insanı taşa çevirebilme yetisine sahip, ölümlü. Medusa'nın magazinel hikayesine girmeyeceğim ama doğduğunda çok güzel bir kız olduğunu, sonradan Tanrıça Athena tarafından bir Gorgona çevirildiğini bilmenizde fayda var. Ben daha önce bu üç kardeşin üçüyle de karşılaşma şanssızlığını yaşadım ve hepsini öldürme şerefine eriştim, darısı başınıza diyorum. " Paul ''Teşekkürler Robert, hiç şüphen olmasın.'' diye geçirdi içinden. Robert devam ediyordu. "Bir Gorgonu öldürmenin birçok yolu vardır. Ben genellikle en basit yolu tercih ederim, biraz artist oldukları için zırh falan giymez bu kız kardeşler. Kafalarını vücutlarından ayırmak için de sıradan bir ilahi bronz kılıç yeterlidir çünkü derileri pek sert değil. Şimdi, anlattıklarımı daha iyi kavrayabilmeniz için Stheno'yu dersimize davet edeceğim. Medusa şu sıralar bildiğim kadarıyla Tartarus'ta, bir de herkesi taşa çevirebilecekken onu buraya getirmek istemem. Euryale ise hatırladığım kadarıyla kardeşim Stella tarafından öldürülmüştü geçenlerde." ''Havanızı yesinler.'' diye geçirdi içinden Paul. Ah ne kadar da dövüşmek istiyordu. Sonunda konuşmanın dışında bir şeyler yapacaklardı. Daha doğrusu Robert yapacaktı. Gökyüzüne doğru baktı ve "Seni kampımıza davet ediyorum Stheno!" diye bağırdı. Kısa bir süre sonra Stheno belirdi. ''Davetin için teşekkürler. Ne zamandır melez öldürmüyordum.'' dedi Robert'a. Yaşça küçük olan melezler gerildi. Korktuklarını görmek çok da zor değildi. Diğerleri pek umursamıyordu canavarı, Robert'in Stheno'u Tartarus'a yollacağından emindiler. Paul içinden ''Ah sen mi beni öldüreceksin? Sen bana saldırma fikrini düşünürken ben seni tuzla buz ederim iğrenç yaratık'' diye geçirdi içinden. Robert’ın Stheno’yı Tartarus'a, kardeşlerinin yanına göndereceğini biliyordu. Robert ''Şimdi beni izleyin'' dercesine melezlere baktı ve Stheno'yu boynundan keserek toza dönüştürdü. ''Öldürdüğünüz Gorgon Medusa'ysa, kafasını saklamanızı öneririm. Birini taşa çevirmenin nerede işinize yarayacağınızı bilemezsiniz.'' Paul Medusa'dan ganimet alamadığına bir kez daha üzüldü bu sözlerle. Robert dersi bitirmişe benziyordu. "İşte böyle, dersin benim anlatacağım kısmı bitti. Şimdi sizlerden, bildiğiniz mitolojik canavarlardan bahsetmenizi istiyorum. Anlattığınız canavarların eksik bıraktığınız özelliklerini ben tamamlayacağım. Canavarlar hakkında bilgi sahibi olmayan öğrenciler yalnızca dinlemekle yetinebilir.'' dedi Robert. Paul ilk olarak diğer melezleri dinlemeyi tercih etti. Kendisini onlarla kıyaslamak istiyordu çünkü ''en iyi olmak'' istediği şeydi. Birçok melez canavarlar hakkında bilgi verdiler. Paul kendini hazır hissettiğinde söz hakkı aldı ve Robert'in yanına gitti. Ve anlatmaya başladı:
''Merhaba, benim adım Paul Carter. Vulcan'ın, yani sizin dilinizde Hephaistos'un oğluyum. Size Sirenler hakkında bilgi vermek istiyorum.'' Paul etraftakilerin dikkatini çekmeyi başarmıştı. İlk defa bundan rahatsız olmuyordu. Devam etti: ''Sirenler, Siren adasında yaşayan deniz yaratıklarıdır. Bu ada tamamen kayalıklarla ve uçurumlarla çevrilidir. Buradan geçen kişiler, sirenlerin söylediği şarkıdan büyülenip gemilerini kayalıklara doğru sürmüşler ve sirenlere yem olmuşlardır. Sirenler çok tehlikelidir, söyledikleri şarkılar sizin isteklerinizi anlatır. Sanki onlara uyarsanız istediğiniz her şeyi elde edecekmiş gibi hissedersiniz. Percy ve Annabeth buradan geçtiklerinde Annabeth dayanamamış ve Sirenlere uymuştur. Son anda Percy onu kurtarmıştır. Buradan geçerken dikkatli olun, kulaklarınızı mutlaka tıkayın.'' Paul söylediklerinden memnun olmuştu. Sirenleri gayet iyi anlattığına inanıyordu. Melezler de bu bilgilendirmeden memnun olmuşlardı. Robert, ''Teşekkür ederiz Paul, yerine geçebilirsin.'' dedi. Paul yerine geçti ve diğerlerinin ne anlatacağını merakla beklemeye başladı. | |
| | | Walter Andrews Athena'nın Çocuğu
Mesaj Sayısı : 21 Kayıt tarihi : 29/05/11
| Konu: Geri: CKK Dersi | 29 Mayıs-5 Haziran Salı Mayıs 31, 2011 7:04 am | |
| Tüm bu şâşâlı mitoloji şeyleri yavaş yavaş büyüsünü yitirmeye başlamıştı. Burada geçirdiği üçüncü gün/ikinci gece ve son iki gündür sabahın köründe kalkıyordu. İlk gün zaten öğleye doğru gelmişti kampa, ikinci gün pegasus edinme muhabbeti ve bugünse Canavarlara Karşı Korunma dersi. Aslında buraya geldiğine göre artık hayatını bir düzene sokmalıydı. Sonuçta o bir kahraman adayıydı. Eskiden büyük hayalleri vardı. Gerçi şuan kendini büyük bir boşlukta hissediyordu. Yani sonuçta bir anda bildiği her şey yıkıma uğramıştı. Ama bir şekilde düzelecekti. Ve düzeldikten sonra yeni bir Walter ortaya çıkacaktı. Aslında bu Walter erken kalkan bir Walter olmalıydı. Ya da uyku konusunda zaafı olmayan bir Walter. Hangi kahraman uykucuydu ki? Hem bir yerde güneş doğarken – kerahat vakti denilen vakit – uyanık durmanın, hatta dışarıda olmanın vücut için sağlıklı olduğunu okumuştu. Güneş doğarken sabah sporu. Aslında güzel olabilirdi. Atletik Walter! Düşünmesi bile güzeldi. Ve yine aynı sabah seremonisi. Önce hızlı bir tokatla çalar saati susturdu. Bazen bu bronz saate acıyordu. Kendini gözlerini açmaya zorladı. Hâlbuki akşamları çok geç yattığı da söylenemezdi. Fakat huy işte… Büyük bir güç patlamasıyla gözlerini açabildi. Tamam, iş bitmişti, gözlerini açabildiğine göre tanrıları bile dize getirebilirdi. Ellerini kaldırdı ve iyice esnedi. Üstündeki yorganı hızlı bir hamleyle kaldırdı ve ayağa kalktı. Yerdeki saati kaldırıp tekrar komodinin orta yerine yerleştirdi. Saat henüz beşti. Eh, duş alıp giyinmesi sadece yirmi beş dakika alıyordu. Bir de ormana gitmesi falan… Evet tam zamanında uyanmıştı.
Kafasını hafifçe salladı. Evet, uyanmış sayılabilirdi. En azından algısı açıktı. Eh, bu da yeterdi. Yavaş adımlarla dışarı çıktı. Temiz hava! İnsanı ayıltmak için en büyük ilaç. Derin bir nefes aldı. Ciğerleri bayram etmişti. Ormana doğru ağır adımlarla ilerlemeye başladı. Kamp beklediği kadar sessiz değildi. Bir sürü melez hazırlanmış ormana doğru ilerliyordu. Diğer orman canlılarıysa yavaş yavaş uyanmaya başlamıştı. Eh, hoş bir görüntü çıkmıştı ortaya. Aslında güzel bir fotoğraf makinesiyle buradan iyi fotoğraflar çıkardı. Sonra ölümlülerin dünyasına gidip bir fotoğraf sergisi açabilirdi. ”Düş ve Gerçek” İsmi bile güzel duruyordu. Ardından fotoğrafları satıp köşeyi dönebilirdi. Sonra bir ada satın alırdı, ya da satın almasına gerek yoktu, dedesi, daha doğrusu dedesinin kardeşi Poseidon’dan herhangi bir yerde ufak bir ada rica edebilirdi. Aslında evet bunu şimdi bile yapabilirdi! Fakat en azından kendisini koruyacak kadar mitolojik bilgiye ihtiyacı vardı. En azından sıcak savaş sırasında düşmanının kim olduğunu anlayabilecek kadar canavar bilgisi, annesini, atasını tanıyacak kadar mitoloji tarihi, bire bir kaldığında ihtiyaçlarını giderebilecek kadar pegasus bakımı ve karşısına çıkanları biçecek kadar savaş bilgisi olmalıydı ki kendi başının çaresine bakabilsin. Ve galiba bugün de ilk adımı atacaktı. Canavarlara Karşı Korunma! Dersin adının bile bir forsu vardı yahu!
Meydana geldi ve bir ağaç altına kuruldu. Galiba tam zamanında gelmişti ki çevresinde on üç on dört kişi görebiliyordu. Eh, en azından bir yerlere zamanında gelebiliyordu. Bu da bir başarıydı. Çevresine bakındı. Çeşit çeşit insan. Pardon, yarı tanrı. Arada aynı kulübeden olduğu kardeşlerini de seçebiliyordu. Fakat daha yeni olduğu için henüz bir yakınlığı yoktu kimseyle. Aslında bu kötü bir şeydi. Yani keşke başından beri birileriyle anlaşmış olsaydı… Fakat geç olsundu, güç olmasındı. Yapardı bir şeyler. Sonuçta aralarında kan bağı vardı. Bir şekilde, bir gün anlaşacaklardı işte. Hem fazla zorlamanın âlemi yoktu. Değil mi?
Uğultunun kesildiğini fark edince kafasını meydana çevirdi. Gelmişti. Hoca gelmişti. Fakat çok yaşlı, çok kadim gibi göstermiyordu. Aksine, Walter’la aralarında bir iki yaş vardı muhtemelen. Ama üstünlük bilgiyleydi. En azından şuan için. Walter karşısındaki adamı büyük bir saygıyla dinlemeye başladı. ”Hoş bulduk.” Yavaşça ayağa kalktı ve adamın dediğini yaptı. Bu ders ilgisini çekmişti. En azından karşısındakiyle göz teması kurmaya çalışarak bir dost daha kazanabilirdi. Yapabilirdi bunu, kendisine güveniyordu! Etrafına bakındı. Bir kısmı ergenliğe yeni girmiş çocuklardan oluşuyordu. Eh, bu tarz ölüm içerikli konuşmalar, hayata yeni başlamış insanlarda sıkıntı oluşturabilirdi. Normal karşılanmalıydı bu. Sonra gözlerini karşısındaki adama dikti. Gayet zeki bir adamdı. Derse –hem ses, hem de mana açısından- üst perdeden başlayarak ileride karşılaşılabilecek zorluklara hazırlıyordu. Ya da sadece egoist bir manyaktı. Ancak her halükarda bu tavrının öğrencilere bir katkısı olacaktı. Sonra kafasına dank etti. Asphodel Tarlaları, Baba metaforu. Karşısındaki adam muhtemelen Hades’in oğluydu. Bu da dersi daha ilgi çekici kılıyordu.
Dersin işleniş biçimi ilgisini çekmişti. Ne var ki çok aktif olamayacak gibiydi. Babası mitolojik eserler okumasına pek izin vermemişti. Sadece genel bir bilgi dağarcığı vardı mitoloji konusunda. Belki canavarlar sırasıyla anlatırken serbest çağrışım yoluyla aklına bir şeyler gelebilirdi. En kötü ihtimalle, sussa bile karşısındaki adam onu dersten bırakacak değildi. Sonuçta buradan önceki hayatı belliydi. Yani onu elinde olmayan şeylerden dolayı yargılayamazdı. Değil mi?
Gorgon Kardeşler. Medusa… Diğer ikisi neydi? Hatırlamıyordu. Çok da mühim değildi. Ders bunun için vardı. Stheno, Euryale… Gorgo. Antik Yunanca bir sürü kelime. Çok kolay olmayacağa benziyordu bu kamp maratonu. Ancak kolay olacağını kim söylemişti ki? Hem bir şey uğruna ne kadar çaba harcarsa, değeri o kadar artardı. Kaldı ki Walter’da uğraşmayı severdi.
Gorgon Kardeşler hakkında temel bilgilere vakıf olmuştu. En azından karşısına bir Gorgon çıksa, elinde silah olduğu takdirde nasıl öldürebileceğini biliyordu artık. Ya da öldürdükten sonra ne yapacağını. Gerçi son kısım sadece Medusa için geçerliydi. Ama olsun. Bilgi bilgidir.
Vay vay vay! Demek mitolojik bir canavarla karşılaşacaktı. Bir adım daha ilerledi. Herhalde öğrencilerin canını tehlikeye atacak birine ders verme yetkisi vermezlerdi değil mi? Kaldı ki karşısındaki adam da öğrencilerin canını tehlikeye atacak işler yapacak bir insana benzemiyordu. Gerçi benzese ne olurdu? En fazla ölürdü. Gerçi yarı tanrı olduğu için ölmesi biraz zor gibi geliyordu ona. Eğitmenin sesiyle gözlerini iki kat daha açtı. Acaba nerede belirecekti, nasıl belirecekti? Ayrıca bir yaratık çağırmak bu kadar kolay mıydı? O daha çok enteresan malzemelerle –örneğin bakire kanı, kurbağa gözü- yapılacak bir ayinle getirilebileceğini düşünüyordu bu tarz yaratıkların. Demek ki ihtiyacı olduğu an çağırabilirdi. Fakat bu da kampı provoke hareketlerinin kolaylaşması anlamına geliyordu. Bu da sorun çıkarabilirdi…
Toz bulutuyla birlikte yoğun bir şaşırma duygusuna ev sahipliği yaptı beyaz suratı. Yavaş yavaş bir ilacın etkisinde olduğuna dair olan inancı yok oluyordu. Gerçekten bir yarı tanrı mıydı? Gerçekten Olimposlu muydu?
Demek ki karşısındaki adam epey güçlüydü. Resmen Gorgon’la kafa geçiyordu. İki seçenek vardı: a)Gorgonlar gerçekten çok tırt yaratıklardı. Onları öldürmek için temel bilgiler yeterliydi. b)Karşısındaki adam gerçekten efsaneydi.
İlk seçeneğe inanmak istercesine izlemeye devam etti. Boyun… Bunu aklına not almıştı. Buna çok ihtiyacı olacağına inanıyordu. Şimdiye kadar dinlediklerinin bir çoğu gerçek hayatta işine yaramayabilirdi. Ama bu son cümle… Bu son cümle kullanması gerekenleri özetler nitelikteydi.
Empusalar, Kerberus – bu çıkarım kendisi tarafından yapılmıştı - , Hidra, Nemea Aslanı, Simurg, Stymphalian Kuşları – ki bunları ilk defa duyuyordu-, Typhon, Sfenks, Mantikor, Minotor, Ekidna, Sirenler… Ve bilmediği bir sürü yaratık. Ufaktan korkmaya başlamıştı çünkü bildiği tüm canavarlar anlatılmıştı ve bu karşısındakiler çok kültürlü insanlardı. Ama olsundu! O da diğer alanlarda çok şey biliyor(du) muydu? En azından bir sürü kitap okumuştu. Yabana atamazdı okuduklarını. Derin bir nefes aldı. Elini usulca kaldırdı. Hocanın mimiğiyle birlikte ayağa kalkıp ortaya ilerledi ve gözlerini karşısındakilere dikip, kendine güvenen bir ses tonuyla konuşmaya başladı:
”Kimera üç farklı hayvanın birleştirilmesiyle oluşturulmuş bir yaratıktır. Ona Typhon ve Ekidna can vermiştir. Vücudunun ön tarafı aslan, orta kısmı keçi ve bir yılan kuyruğundan oluşmuştur. Ağzından alev püskürtebilme yeteneğine sahiptir. Ayrıca kuyruğu da zehirlidir. Lycia’yı sığırları öldürdüğü için acımasızca katletmiştir. Bellerophon tarafından öldürülmüştür.”
Sözlerinin bitimiyle önce öğretmene baktı ve ardından yerine oturdu. Eh, bir anda gelen ilhamla bu kadar olur. diye düşündü. Muhtemelen karşısındaki hoca da bu durumu anlamıştı… Pür dikkat diğerlerini dinlemeye başladı.
| |
| | | Leo Zack Lamartine Apollon'un Çocuğu
Mesaj Sayısı : 178 Kayıt tarihi : 11/03/11
| Konu: Geri: CKK Dersi | 29 Mayıs-5 Haziran Salı Mayıs 31, 2011 8:08 am | |
| Canavarlara Karşı Korunma dersini sabırsızlıkla bekliyordum. Kahvaltı edip giyindim. Saatime baktım. Saat 05.59'du. Hemen bilekliğimi, saatimi ve kolyemi kontrol ettim. Ve ışığa dönüşerek dersin yapılacağı yere gittim. Saat 06.00'dı. Acaba eğitmen kimdi. Meraktan çatlamak üzereydim. Bir Ares çocuğu mu, Demeter çocuğu mu, Artemis avcısı mı, yoksa bir başkası mı? İki Felix'i gördüm. Onlarla biraz konuştum. Birden alanın ortasında biri belirdi. Konuşmaya başladı. Bu sırada biraz önce ki sesler tamamen gitmişti. "Canavarlara karşı korunma dersine hoş geldiniz. Unutmayın ki burada yalnızca hayatta kalmanız için en temel bilgileri öğreneceksiniz. Zeka ve deneyim sahibi değilseniz, bu eğitim sizin Minotor'u alt etmenizi sağlamaz. Aramızda üç metrelik bir alan bıraktıktan sonra etrafımda kümelenip oturun." Dediğini yapınca yeniden konuşmaya başladı. Bu sefer çok ciddi idi. "Şu anda burada etrafıma kümelenmiş olan melezlerin birçoğu, yirmili yaşlarını göremeden önce canavar saldırılarında ölecek. Bazılarınız Asphodel Tarlaları'na gidecek, gerçekten iyi olanlarınız ise babam tarafından Eliysium'a gönderilerek ödüllendirilecek. Yakın dostlarınız ardınızdan kampın meydanında uyduruk bir kefen yakacak. Ölümünüzün üzerinden birkaç yıl geçtikten sonra, sizi öldüren iblis Tartarus'tan kurtulup bu dünyaya geri dönecek ve kendine yeni kurbanlar arayacak... Bunun bir sonu yok. Buradaki amacımız sizin ölme şansınızı azaltmak. Tabii içi boş olan kafalara hiçbir eğitim fayda etmez. O nedenle, tüm dikkatini benim söylediklerime veremeyecek kadar meşgul olanların şimdi dersi terk etmesini isteyeceğim." Bunu söyleyince bazı küçük çocuklar korktu. Ama o yine aynı ifade ile devam etti. Sanki ölmek çok normaldi. Konuşmasına devam etti. "Arkadaşlar, sizlere Gorgonlar hakkında bilgi vereceğim. Üç kız kardeş olan Stheno, Euryale ve birçoğunuzun ismini duyduğu Medusa hakkında." Umarım Medusa'yı buraya çağırmaz yoksa birileri taşa dönüşür. Gerçi birilerinin hoşuna gidebilir ama umarım çağırmaz. "Gorgon Antik Yunancada korkunç, berbat anlamına gelir. Gorgon kelimesi de oradan geliyor çünkü o kız kardeşler gerçekten berbat ve korkunç. Onları tabir etmek oldukça basit çünkü çok dikkat çekici iki özellikleri var. Fazlasıyla keskin dişlere sahipler, bir de başlarında saç yerine canlı yılanlar bulunuyor. Stheno ve Euryale ölümsüz, Medusa ise baktığı her insanı taşa çevirebilme yetisine sahip, ölümlü. Medusa'nın magazinel hikayesine girmeyeceğim ama doğduğunda çok güzel bir kız olduğunu, sonradan Tanrıça Athena tarafından bir Gorgona çevirildiğini bilmenizde fayda var. Ben daha önce bu üç kardeşin üçüyle de karşılaşma şanssızlığını yaşadım ve hepsini öldürme şerefine eriştim, darısı başınıza diyorum. " Umarım. Ama biraz havalı olduğunu düşünmeye başladım. Ama sanırım bu Hades çocuklarında vardı. "Bir Gorgonu öldürmenin birçok yolu vardır. Ben genellikle en basit yolu tercih ederim, biraz artist oldukları için zırh falan giymez bu kız kardeşler. Kafalarını vücutlarından ayırmak için de sıradan bir ilahi bronz kılıç yeterlidir çünkü derileri pek sert değil. Şimdi, anlattıklarımı daha iyi kavrayabilmeniz için Stheno'yu dersimize davet edeceğim. Medusa şu sıralar bildiğim kadarıyla Tartarus'ta, bir de herkesi taşa çevirebilecekken onu buraya getirmek istemem. Euryale ise hatırladığım kadarıyla kardeşim Stella tarafından öldürülmüştü geçenlerde." Hıh sanki kaç kez Gorgon öldürdü ki? Ve Gorgon'u çağırdı. "Seni kampımıza davet ediyorum Stheno!" Hemen Twin Blade'imi çıkardım. Ama Gorgon için değidi. Küçüklere saldırırsa diye. Çünkü Onlar çok küçüktüler. Gerçi ben de kamp dışına sadece bir kez çıktım. O da annemi görmek içindi. Ben bunları düşünürken dövüş başladı. Gorgon ölünce Söz hakkı bize gelmişti. 14. kişi bendim. "Anlatacağım canavar tanrıları bile yok edebilir. O Ophiotaurus'tur. Yani yarı inek-yarı yılan. Ve o bir erkek. Bu yaratık aslında çok masum görünüşlüdür. Ama bağırsakları ateşe atıldığında bağırsakları ateşe atana tanrıları bile yok edecek güç verir. Ama şu anda Olimpos'ta bir akvaryumun içinde bulunuyor. Bir denizcanlısı olsa da çok eski bir dil kullanır.". Bunu söyleyip yerime oturdum. Umarım o yaratık ile karşılaşmam, diye düşündüm. | |
| | | Mirabella LaPiere Demeter'in Çocuğu/Doğa Bilimleri Eğitmeni
Mesaj Sayısı : 863 Kayıt tarihi : 01/11/10
| Konu: Geri: CKK Dersi | 29 Mayıs-5 Haziran Çarş. Haz. 01, 2011 2:00 am | |
| Diğer günlerden farklı olacaktı onun için, ders zamanlarının yaklaşmasıyla artan sınav stresi kendisini lise günlerine götürmüştü. Eski kitapların sayfaları arasında ki dünyayı kurcalamayalı onun için epey fazla olmuştu. Sarmaşıklarla çevrelenmiş kütüphanesinin köşesinde duran kitaplara buz mavisi gözleriyle alaycı bir şekilde süzdü. Ahkem renkli dudağına küçük bir çocuğun muzur gülüşü yerleşmişti adeta. Nostaljiyi severdi, onun için eski her zaman ayrı anılarla çevrelenmişti. Robert’ın vereceği derste kendisini birkaç yıl öncesine götürecekti. Lakin bu kez lise günleri gibi olmayacaktı, gireceği ders fizik, matematik gibi formüllerle şifrelenmiş karışık kavramları peşinden getirmiyordu. İhtiyacı olan yalnız kılıcıydı. Kolunda ki bilekliği alıcı gözüyle baktıktan sonra zihnine yerleşen anılardan sıyrılıp dersliğin yapılacağa alana doğru gitmeye ilerlemeye başladı. Robert’in vereceği dersi biliyordu, belki bir yaratıkla savaşacakları kim bilir? Yahut yeni gelenler için sadece bir tanıtım. “Ah Tanrım..” İkinci seçeneğin olmaması için içten bir şekilde kendi kendisine dua ediyordu. Tur rehberine dönmüş ders sistemlerini sevmezdi, gözünde sıradan ve sıkıcıydı. Lakin yeni gelenler açısından biraz farklı olabiliyordu.
Ormana geldiğinde kalabalığın arasından sıyrılıp ön saflara doğru ilerlemeye başladı.Geride kalmak ona göre değildi, tanıdığı ve tanımadığı yüzlerce kişi çevresini kuşatmıştı. Kalabalıktan hoşnut olduğu söylenmezdi, elinde olsa belki de özel ders isteyecekti. Heyhat mümkünlüğünü, nirvanaya kanat çırpmaya çalışan biri kadar imkansız buluyordu. Bir insanın her zaman mutlu olabilme ihtimali ne kadar gerçekse Maria için yalnız kalmakta öyleydi. Kalabalık olmayan bir alana geçerek yeni gelen melezlere göz gezdirmeye başladı. Kimisi büyük bir merak içerisinde bekliyor bir kısmı ise telaşlanmışa benziyordu. Çevresini kuşatan kalabalığı umursamayarak, önüne gelen kestane rengi saçlarını geriye atıp Robert’ın sözlerini dinlemeye başladı. Mahşer alanına dönüşmüş kalabalıktan ne kadar uzaklaşırsa onun için iyi olacaktı. “Şu anda burada etrafıma kümelenmiş olan melezlerin birçoğu, yirmili yaşlarını göremeden önce canavar saldırılarında ölecek. Bazılarınız Asphodel Tarlaları'na gidecek, gerçekten iyi olanlarınız ise babam tarafından Eliysium'a gönderilerek ödüllendirilecek. Yakın dostlarınız ardınızdan kampın meydanında uyduruk bir kefen yakacak. Ölümünüzün üzerinden birkaç yıl geçtikten sonra, sizi öldüren iblis Tartarus'tan kurtulup bu dünyaya geri dönecek ve kendine yeni kurbanlar arayacak... Bunun bir sonu yok. Buradaki amacımız sizin ölme şansınızı azaltmak. Tabii içi boş olan kafalara hiçbir eğitim fayda etmez. O nedenle, tüm dikkatini benim söylediklerime veremeyecek kadar meşgul olanların şimdi dersi terk etmesini isteyeceğim.” Robert’ın cümlesini bitirmesiyle etrafına kıa bir göz gezdirmesi bir olmuştu. Derslikten ayrılmayan birinin olduğunu görünce çevresinde ki kalabalıklığın boş olmadığı kanısına vardı. Herkes amaçları ve idealleri uğruna savaşa bilecek güçlü kişiliklerdi. Lakin kendisine çevresinde kilerden daha fazla güveniyordu genç kız. Robert’ın anlattıklarıyla klasik bir yaşam biçimi gözünün önünden geçmişti Maria’nin. Dünyanın varlığının sadece ölümler ve yeni gelenlerden olduğunu varsaymıştı bir an. Diğer yönden herkesin kaderini bahşeden Moira’lara öfkesi artmıştı. Ama kim bilir? Belki kendi kaderini değiştirebilirdi, her ne kadar imkansız kimi zamanlar gerçeklikten uzak olacak olsa da yaşamında seçeceği yolu sadece kendisi belirleye bileceğinin bilincindeydi. Yaratıklarla savaşmak yada kaçmakta onun elindeydi…
“Arkadaşlar, sizlere Gorgonlar hakkında bilgi vereceğim. Üç kız kardeş olan Stheno, Euryale ve birçoğunuzun ismini duyduğu Medusa hakkında.” Ah elbette Medusa? Yılan saçlı hatunu nasıl unutabilirdi ki? David ile gittikleri kısa gezide karşılaşmıştı ilk onunla, öyküsünü herkes gibi biliyordu. Aslında bir bakıma da içten içe üzülüyordu onun için genç kız. Saçlarına alıcı gözüyle bakarak ahkem renkli dudağını büktü. Asla onun gibi olmak istemezdi; Medusa’nın bir zamanlar herkesin hayran olduğu bir güzelliğe sahip olduğunu biliyordu, kimisinin değişiyle Afrodit’ten bile daha alımlıydı. Lakin Athena’nın bahşettiği lanetle güzelliği bir an sönmüştü, herhangi bir kadın kim olursa olsun elbette intikam almak isterdi. Bu konuda Medusa ile hem fikir olduğu gerçek olsa da onunla karşılaştığı gün bir an zihninden bu düşünce yok olmuştu. Saçlarının yerinde bitmiş yılanların çıkardığı fısıltılar ürkütücü bir ses olarak duyabiliyordu, hiç görmediği gözlerinin hiç sönmeyecek bir intikam ateşiyle yandığı kanısındaydı. Derin bir iç çekerek Robert’ın sözlerine yeninden kulak verdi. “Şimdi, anlattıklarımı daha iyi kavrayabilmeniz için Stheno'yu dersimize davet edeceğim. Medusa şu sıralar bildiğim kadarıyla Tartarus'ta, bir de herkesi taşa çevirebilecekken onu buraya getirmek istemem. Euryale ise hatırladığım kadarıyla kardeşim Stella tarafından öldürülmüştü geçenlerde.” “Stheno mu? Ah, bitkiler aşkına.” Genç kız duyduğu isimle bir an heyecanla fısıldamıştı. Kampa gelecek olan Gorgon ile daha evvel Medusa’yı ararken karşılaşmıştı. Fakat Euryale ile hiç karşılaşmamıştı, aslında buna hevesli olduğu da söylenemezdi. Bir yaratık ile karşılaşmak için imza töreni düzenlemeye gerek yoktu onun için. İstemediği bir zaman da bile karşına çıkıp huzurunu Tartarus’un derinliklerine gönderiyorlardı. Robert’ın bir an Stheno’u çağırmamasını dilese de umduğu gibi olmamıştı. Genç adamın dudağından dökülen sözcükler ile etrafı kapsayan sis birkaç dakika içinde yüzünü göstermişti. Etrafta büyük bir sessizlik hakim olmuştu, yalnız Stheno’nun başında ki yılanların fısıltıları duyula biliniyordu. Yaratığın sözüyle etraftaki sessizlik bir an son bulmuştu. Çevreyi kuşatan merakı bakışlar Robert’a ve Stheno’ya yönelmişti. Yaratığın attığı çığlıkla genç kız kulaklarını bir an elleriyle kapatmıştı. Sanki yara almış bir canavarın feryadını anımsatıyordu ona. Lakin Robert’ın hamlesiyle bu durum fazla uzun sürmemişti. Stheno’nun cansız bedeni yerde duruyordu, çevreyi kuşatan melezler donuk bakışlarla yerde yatan canavarın cansız bedenine şaşkın gözlerle bakıyordu. Kimisinde ise melez olmanın verdiği büyüklenme havası vardı. “Öldürdüğünüz Gorgon Medusa'ysa, kafasını saklamanızı öneririm. Birini taşa çevirmenin nerede işinize yarayacağınızı bilemezsiniz.” Medusa’nın kafasına sahip olmadığı için hiçbir zaman üzülmemişti genç kız. Dert oluşturulacak bir durum olduğunu da düşünmüyordu. Birisinin kafasını vitrinde saklamak ona göre değildi. Robert’ın sözleriyle bir an düşüncelerinden sıyrılmıştı; “Dersin benim anlatacağım kısmı bitti. Şimdi sizlerden, bildiğiniz mitolojik canavarlardan bahsetmenizi istiyorum...”
Etrafta toplanan melezler sırayla karşılaştkları canavarları yada bildiklerini destansı bir hikaye ile anlatıyordu. Maria’nin en çok Sere’nin anlattığı yaratık ilgisini çekmişti. Buz mavisi gözleri bir an Cho’ya takılmıştı. Şizofren çatlağın yine telaşa düştüğü her halinden belli oluyordu. Başını öne eğmiş, elinde tuttuğu belirsiz bir nesne ile uğraşma çabasına düşmüştü. Kampa ilk geldiğinde Mısır piramitlerinde karşılaştığı Sfenks’i anlatmıştı Maria’e. Fakat genç kıza göre yine Cho’nun hayali ürünlerinden biriydi, onun gözünce genç avcı gereksiz biriydi. Belki yaşamı da öyle? Fakat bu ki Ms. Monk ile uğraşmayacaktı, aklından geçen yalnız mahşer alanından kurtulmaktı. Sıranın kendisine gelmesiyle çevresini kuşatan simaları kısa bir bakışla süzdü, “Bahsedeceğim yaratık Tifon. Bir başka değişle David’in anlattığı meşhur Kerberos’un babası. Yüz başlığı olduğu ve başından alevler saçtığı belirtilir. Gözlerinin alev alev yanan ateşle parladığı betimlene bilinir. Tifon Ehidna ile birleşerek değişik yaratıklar yarattığı söylenir. Ehidna tüm yaratıkların annesidir. Kerberos’ta dahil…” sözlerini yarıda keserek kendisine kenetlenmiş gözlere kısa bir bakış attı. Sözlerinin dikkatle dinlendiğinin kanısına varınca devamını kendinden emin bir ses tonu ile getirmeye başladı. “Tifon Zeus’un gazabına uğrayanlardan biridir. Zeus’a karşı geldiğinden Tanrı, Etna Dağı’nı Tifon’un üzerine atar. Yanardağın püskürttüpü lav ve alevlerin Tifon’un öfkesi olduğu belirtilir.” Genç kız sözlerini tamamlayıp yerine geçti. Diğer melezlerin anlatacağı yaratıkları merak ettiği bir gerçekti, lakin Cho hariç… Mısır’lı çatlağın yine saçmalayacağından hiç olmadığı kadar emindi.
| |
| | | Clara Thompson Artemis Avcısı/Melez Danışmanı/Doğa Bilimleri Eğitmeni
Mesaj Sayısı : 4592 Kayıt tarihi : 12/10/10
| Konu: Geri: CKK Dersi | 29 Mayıs-5 Haziran Çarş. Haz. 01, 2011 4:12 am | |
| Bugün büyük gündü hah? Ben de bir dersin eğitmeni olsam bile, girmem gereken derslikler oldukça fazlaydı. İç çektim, bunu düşünmek bile beni boğuyordu. Hiçbir zaman, derslerde başarılı biri olmamıştım. Disleksim yoktu, ama benim yapım böyleydi. Kesinlikle dikkat eksikliğim vardı, bu da konsantre olmamı hep zorlaştırmıştı. Derin bir nefes alıp kendimi avutmaya çalıştım. Sakin ol Maria, dersi Robyn verecek, o senin en sevdiğin kuzenlerinden. En kötü ne olabilir ki, diye düşündüm. Robyn'i düşününce gülümsedim. Evleneli çok olmamıştı, onu artık kampta göremeyeceğimi düşünmüştüm. Ama şimdi buraya gelmesi için bir bahanesi vardı. Bu beni sevindiriyordu. Kafam gayet dolu bir şekilde üzerime rahat bir şeyler giydim ve dışarı çıktım. Kafam öyle doluydu ki, kardeşlerime bir veda bile edememiştim. Kahretsin! Ne kadar dalgındım böyle. Sabahın körü olmasına rağmen herkes dışarıdaydı. Canavarlara Karşı Korunma sınıfından bütün melezlerin mezun olması gerekiyordu hatırladığıma göre. Bütün melezler orada olacak, diye düşündüm. Görmeyi hiç istemediğim kişileri de kapsıyordu 'herkes' kavramı. Düşüncelerimi dağıtmaya çalıştım. Etrafa bakınıp bir ilan aradım. Dersin nerede olduğunu bile bilmiyordum. Bir ağaca zımbalanmış ilanı görünce yüzümü buruşturdum. Şu melezler hiçbir zaman ağaçlara saygı duymayı öğrenemeyecek mi, diye düşünüp ilanı soktum. Gözlerimle 'yer' bölümünü taradım ve ormanda olduğunu gördüm. İster istemez gülümsedim. Bu benim için güzel bir haber olmuştu. En rahat olacağım yerdi orman. Ormanda kaybolmadan yürümenin imkansız olduğunu düşünmüştüm uzunca bir süre. Ama bu gün, kaybolmadan diğerlerinin olduğu alana geldiğimde, uzun zamandır burada olmanın bana sağladıklarının bilincine varmış oldum. Heyecanla etrafa bakınırken Robert'ın derse başlamış olduğunu, herkesin onu pür dikkat dinlediğini gördüm. Birilerinin yanına sıkışırken, kuzenimin hiç de hoş şeyler söylemediğini fark ettim. "Şu anda burada etrafıma kümelenmiş olan melezlerin birçoğu, yirmili yaşlarını göremeden önce canavar saldırılarında ölecek. Bazılarınız Asphodel Tarlaları'na gidecek, gerçekten iyi olanlarınız ise babam tarafından Eliysium'a gönderilerek ödüllendirilecek. Yakın dostlarınız ardınızdan kampın meydanında uyduruk bir kefen yakacak. Ölümünüzün üzerinden birkaç yıl geçtikten sonra, sizi öldüren iblis Tartarus'tan kurtulup bu dünyaya geri dönecek ve kendine yeni kurbanlar arayacak... Bunun bir sonu yok. Buradaki amacımız sizin ölme şansınızı azaltmak. Tabii içi boş olan kafalara hiçbir eğitim fayda etmez. O nedenle, tüm dikkatini benim söylediklerime veremeyecek kadar meşgul olanların şimdi dersi terk etmesini isteyeceğim." Kanım donmuş bir şekilde kuzenime baktım. Onu hiç böyle görmemiştim. Benim narin biri olduğumu bilen sınırlı kişilerdendi ve benim yanımda hep iyi davranmaya çalışırdı. Şimdi onun ciddi yüzüne bakıp, söylediklerinin acı verici ve gerçek olduğunun farkına varınca irkildim. Gerçek dünyada işler o kadar da kolay gitmiyordu demek ki. Gittiğim görevlerde ölebileceğimi, ya da sevdiğim birinin ölüm haberini hemen şu an bile alabileceğimi düşününce, sırtımı dikleştirip tamamen derse odaklandım. Şu anda Robert babasına, daha önce hiç benzemediği kadar benziyordu. Ben düşüncelerime odaklanmışken bile bir şeyleri kaçırdığımı hissediyordum. Dinleyebildiğim kadar dinleyecektim, kendimi zorlamayacaktım. "İçinizden bazıları daha önce sayısız kez ölüm riskiyle karşı karşıya kaldı, tarihin en zorlu canavarlarını yenmeyi başardı ve bu derse yalnızca hünerlerini göstererek statüsünü almak için katılıyor. Bazılarınız ise henüz melez olduğu gerçeğini yeni öğrendi ve mitolojik canavarlar hakkında bilgi sahibi değil. O nedenle sizlere hem kendinizi göstereceğiniz, hem de bilgi edinme imkanı bulabileceğiniz bir ders vereceğim. Benim yapacağım tanıtımın ardından, gönüllü öğrencilerden bildikleri canavarlar hakkında sınıfı bilgilendirmelerini isteyeceğim. Böylece derste çok daha fazla canavardan bahsedebileceğiz." Derin bir nefes aldım. Bu kolay gibiydi. Mitolojiyi oldukça iyi biliyordum. Belki ben de kalkıp bir canavarı tanıtarak Robyn'in gözünde bir puan alabilirdim. Robyn düşünmek için biraz bekledikten sonra konuşmasına devam etti. "Arkadaşlar, sizlere Gorgonlar hakkında bilgi vereceğim. Üç kız kardeş olan Stheno, Euryale ve birçoğunuzun ismini duyduğu Medusa hakkında." Gorgonları biliyordum, bir keresinde Medusa ile karşılaşmıştım. Diğer iki kardeşi hakkında ise fazla bilgim yoktu. Robert'ın söylediklerine iyice kulak kesildim. ''Gorgo Antik Yunancada korkunç, berbat anlamına gelir. Gorgon kelimesi de oradan geliyor çünkü o kız kardeşler gerçekten berbat ve korkunç. Onları tabir etmek oldukça basit çünkü çok dikkat çekici iki özellikleri var. Fazlasıyla keskin dişlere sahipler, bir de başlarında saç yerine canlı yılanlar bulunuyor. Stheno ve Euryale ölümsüz, Medusa ise baktığı her insanı taşa çevirebilme yetisine sahip, ölümlü. Medusa'nın magazinel hikayesine girmeyeceğim ama doğduğunda çok güzel bir kız olduğunu, sonradan Tanrıça Athena tarafından bir Gorgona çevirildiğini bilmenizde fayda var. Ben daha önce bu üç kardeşin üçüyle de karşılaşma şanssızlığını yaşadım ve hepsini öldürme şerefine eriştim, darısı başınıza diyorum." Zaten bildiğim bilgilerin sonunda bir espri yapınca ister istemez gülümsedim. İşte bu benim kuzenimdi. ''Bir Gorgonu öldürmenin birçok yolu vardır. Ben genellikle en basit yolu tercih ederim, biraz artist oldukları için zırh falan giymez bu kız kardeşler. Kafalarını vücutlarından ayırmak için de sıradan bir ilahi bronz kılıç yeterlidir çünkü derileri pek sert değil. Şimdi, anlattıklarımı daha iyi kavrayabilmeniz için Stheno'yu dersimize davet edeceğim. Medusa şu sıralar bildiğim kadarıyla Tartarus'ta, bir de herkesi taşa çevirebilecekken onu buraya getirmek istemem. Euryale ise hatırladığım kadarıyla kardeşim Stella tarafından öldürülmüştü geçenlerde." Stheno'nun buraya gelecek olmasına o kadar da endişelenmedim. Hatta bu kadar melezin arasında ona acıyacaktım bile. Robert bir Gorgonu oldukça iyi idare eder gibime geliyordu ama ne olur olmaz diye, bileğimdeki bilekliğimi çıkarıp Doğataşı'nı iki elimle kavradım. "Seni kampımıza davet ediyorum Stheno!'' diye bağırdı Robert gökyüzüne doğru. Stheno'nun ne taraftan geleceğini bilmediğim için gözlerimle etrafı kolaçan ettim. Robert'ın tam yanında bir sis belirince gözlerimi oraya diktim. Eğer o canavar bir şekilde kuzenime zarar verirse, ölümü bir şekilde benden olurdu. Streno yavaşça belirdi ve onun yılan saçlarını, iğrenç yüzünü daha iyi bir şekilde gördüm. Saçları bize tehditkar bir şekilde tısladı. Stheno Robert'a doğru bir şeyler tıslarken, Robert kanımı donduran kahkahalarından birini attı. O an onun düşmanı ben olmadığım için şükrettim. Gözlerimi kırpsam yakalayamayacağım bir hareketle kılıcını çekti ve tam Gorgon ona bir hamle yaparken onu savuşturdu. Birkaç küçük hamleden sonra Stheno'nun kafasını kolaylıkla kesti. Robert'ın söylediklerinin geri kalanına pek dikkat edemedim. Streno'nun buharlaştığı ana odaklanmıştım. Hayır, yine anaçlığımın tutmasına izin vermeyecektim. Başımı çevirip başka bir şeye konsantre olmaya çalıştım. Ormanda dikkatimi dağıtacak çok şey vardı zaten. Her çeşitten bitkiler, her renkten çiçekler... Büyülenmiş gibi etrafa bakınırken konuşan kişinin sesinin değiştiğini fark ettim. Başımı tekrar oluşturduğumuz daireye çevirdiğimde başka melezlerin konuştuğunu gördüm. Herkes bir canavarı anlatıyordu. Teker teker herkesi dinlerken, Robert'ın daha önce bahsettiği şeyin başladığını anladım. Beynimi tarayıp hangi canavarı anlatmam gerektiğini düşündüm. Bu biraz uzun sürebilirdi çünkü aklıma bir canavar geldiği anda birisi kalkıp onu söylüyordu. Dudağımı ısırıp kimsenin almayı akıl etmeyeceği bir şeyi düşünmeye çalıştım. Zamanım azalıyordu, herkes teker teker kalkıyordu. Kardeşim Anna Maria da kalkıp kendi canavarını anlatınca artık harekete geçmem gerektiğini anladım. Derin bir nefes aldım ve elimi kaldırdım. Robert başını bana çevirdi ve onaylar bir şekilde başını salladı. Sakar hareketlerle ayağı kalktım ve dairenin ortasına geçtim. Derin bir nefes aldım. ''Anlatacağım canavar...'' dedim ve öylece kaldım. ''B-benim anlatacağım canavar...'' Robert neler oluyor dercesine kaşını kaldırdı. Bana bakan kalabalığa baktım. Ne anlatacağımı planlamıştım bile, ama birden kafamdan uçup gitmişti. Bana ne olmuştu böyle, sahne korkumu atlatalı çok olduğunu düşünüyordum. Gözlerimi havaya çevirdim. Kalabalığı görmemek işe yaramış gibiydi. ''Anlatacağım canavar Hekatonkheirler. Yani yüz kollu, elli başlı canavarlar; Kottos, Briareus ve Gyes. Gaia ve Uranos'un çocuklarıdır bunlar. Hikayeleri de şöyle: Çocukları Kiklop ve Hekatonkheir'lerden hem iğrenen hem de kendi iktidarını almalarından korkan Uranos, çocukları doğdukça onları Tartarus'a atıyordu. Bu duruma üzülen Gaia eşinden nefret etmeye başladı, titanları Uranos'a karşı kışkırttı. Titanlar babalarına karşı geldiler ve onu hakimiyetinden mahrum bıraktılar. Titanların en kurnazı olan Kronos tahta oturmasına rağmen, kardeşlerinin güçlerinden korkarak onları Tartarus'tan kurtarmadı. Zeus büyüyüp babası Kronos'la savaşacak yaşa geldiğinde Hekatonkheir'leri serbest bıraktı. Hekatonkheir'ler ona titanlar üzerinde zafer kazanmasına yardım ettiler. Titanlar yenilerek Tartaros'a atıldılar. Yüz kollu Hekatonkheirler ise titanların bekçiliğini yapmaya başladılar.'' Kendimi hikayeye kaptırdıkça güvenim yerine gelmişti, kısa sürede konuşurken Robyn'e bakabilecek hale gelmiştim. Cesaret verici bakışlarının yardımıyla konuşmamı bitirince ona teşekkür eden bir gülümseme gönderip yerime oturdum. Oturunca heyecanım geldiği gibi hızla gitmiş, kalp atışlarım yavaşlamıştı. İç çektim. Bazı şeyler asla değişmiyordu, iyi ki canavarları pataklarken sahne korkumun bir önemi yoktu. Kollarımı dizlerime dolayıp diğerlerinin anlattıklarının zihnimden akıp gitmesine izin verdim. | |
| | | Camillia Dowlickt Demeter'in Çocuğu
Mesaj Sayısı : 130 Kayıt tarihi : 10/05/11
| Konu: Geri: CKK Dersi | 29 Mayıs-5 Haziran Çarş. Haz. 01, 2011 5:36 am | |
| Toprak kokusunun hakim olduğu kulübemde uyanmak bir başka güzeldi. Sabahın ilk ışıkları içeriyi doldurmaya başlamıştı bile. Uzandığı yataktan doğrulup ilk dersine gitmek için hazırlanmaya başladı. Giydiği rahat bir kot ve eşofman üstüyle dersine gitmeye hazırdı. İlanda gördüğü dersin ismini hatırlamaya çalıştı. Çok aşina olduğu bir isim olmadığı için biraz zorlanmıştı ama bir müddet sonra hatırlamıştı; Canavarlara Karşı Korunma. Canavarlarla karşılaşacağı düşüncesi içini kıpır kıpır etse de içinde bir huzursuzluk vardı. Acemiliğin verdiği korkudur. Düşüncelerine hakim olamıyordu. Başkası sorsa korkmadığını söylerdi ama kendisini buna inandıramıyordu bir türlü. Hem korku kötü bir şey değildi sonuçta, herkes korkabilirdi. Yanına gelen birkaç kardeşiyle selamlaştıktan sonra kulübeden ayrıldı.
Yabancısı olduğu bu ortamda bir müddet dolandıktan sonra dersliği aramaya başladı. Üşüyen yumruğunu sıktığında yüzüğünü kulübede unuttuğunu fark edip kendisine hakaret etmekten kendisini alamadı. Hızlı adımlarla gittiği yolu geri dönerek kulübeye vardı. Çok az zamanının kaldığını düşünerek koşar adımlarla yatağının yanına gitti. Komodinin üzerinde bulunan yüzüğü parmağına geçirdiğinde bir rahatlama ile yatağına oturdu. Etrafında bir saat arayarak ne kadar zamanı kaldığına baktı; yarım saat. Sakin adımlarla kulübeden çıktı. Az önceki gittiği yönden gitmeyecekti; derslik orada değildi sonuçta, zaman kaybının sırası değildi. Bitkilerinde yardımıyla gideceği dersliği kısa sürede buldu. Onun gibi bir çok kişi de gelmiş etrafındaki gruplarla konuşuyorlardı. Yalnızlığı sevdiği halde, bir arkadaşının yanında olmasını isterdi doğrusu. Bir süre böyle devam ettikten sonra grupların dağıldığını ve birinin hızlı adımlarla sahanın ortasına geldiğini gördü. Bir müddet süren sessizlikten sonra sessizliği sonradan gelen ve bütün gözler üzerinde olan melez böldü. “Canavarlara karşı korunma dersine hoş geldiniz. Unutmayın ki burada yalnızca hayatta kalmanız için en temel bilgileri öğreneceksiniz. Zeka ve deneyim sahibi değilseniz, bu eğitim sizin Minotor'u alt etmenizi sağlamaz.” Kendini tanıtmasını beklerken böyle bir konuşma Camillia’yı hayal kırıklığına uğratmıştı. Eğitmen, sanki düşüncelerini okumuş gibi ona bakınca utanarak kafasını yere eğdi. “Aramızda üç metrelik bir alan bıraktıktan sonra etrafımda kümelenip oturun.” Herkes bir hizaya geçip oturunca onlara ayak uydurup halkaya dahil oldu. Hala ismini bilmediği eğitmen, herkesin gözünün içine bakmaya devam ediyordu. Neyse ki sıramı savdım. “Şu anda burada etrafıma kümelenmiş olan melezlerin birçoğu, yirmili yaşlarını göremeden önce canavar saldırılarında ölecek. Bazılarınız Asphodel Tarlaları'na gidecek, gerçekten iyi olanlarınız ise babam tarafından Eliysium'a gönderilerek ödüllendirilecek. Yakın dostlarınız ardınızdan kampın meydanında uyduruk bir kefen yakacak. Ölümünüzün üzerinden birkaç yıl geçtikten sonra, sizi öldüren iblis Tartarus'tan kurtulup bu dünyaya geri dönecek ve kendine yeni kurbanlar arayacak... Bunun bir sonu yok. Buradaki amacımız sizin ölme şansınızı azaltmak. Tabii içi boş olan kafalara hiçbir eğitim fayda etmez. O nedenle, tüm dikkatini benim söylediklerime veremeyecek kadar meşgul olanların şimdi dersi terk etmesini isteyeceğim.” Dehşet içinde gözleri açıldı. Bu kadar korkunç muydu gerçekten? Biraz düşündükten sonra eğitmenin konuyu abarttığı kanısını kabullenmişti.
Eğitmenin sustuğu esnada arkadaki fısıltılardan adının Robert olduğunu öğrendi. Yarım dakikalık bir bekleme sonucu hiç kimsenin gitmeye niyeti olmadığına kanaat getirdi. “Güzel.” Beklediği tepkiyi aldığını düşünüyordu. Bir süre daha tur attıktan sonra konuşmaya başladı. “İçlerinizden bazıları daha önce sayısız kez ölüm riskiyle karşı karşıya kaldı, tarihin en zorlu canavarlarını yenmeyi başardı ve bu derse yalnızca hünerlerini göstererek statüsünü almak için katılıyor. Bazılarınız ise henüz melez olduğu gerçeğini yeni öğrendi ve mitolojik canavarlar hakkında bilgi sahibi değil. O nedenle sizlere hem kendinizi göstereceğiniz, hem de bilgi edinme imkanı bulabileceğiniz bir ders vereceğim. Benim yapacağım tanıtımın ardından, gönüllü öğrencilerden bildikleri canavarlar hakkında sınıfı bilgilendirmelerini isteyeceğim. Böylece derste çok daha fazla canavardan bahsedebileceğiz.” İlk başta bir canavarla karşılaşacağını düşünüp korksa da son cümleler korkusuna su serpmişti. Daha yeni bir melez olduğu için ne yapması gerektiğini bilemiyordu. Ayrıca bildiği çok fazla da canavar yoktu. Efsanelerde sıkça geçen Nemea Aslanı, Erymanthian Yaban Domuzu, Hidra ve elbette ki Minotor. “Gorgon Antik Yunancada korkunç, berbat anlamına gelir. Gorgon kelimesi de oradan geliyor çünkü o kız kardeşler gerçekten berbat ve korkunç. Onları tabir etmek oldukça basit çünkü çok dikkat çekici iki özellikleri var. Fazlasıyla keskin dişlere sahipler, bir de başlarında saç yerine canlı yılanlar bulunuyor. Stheno ve Euryale ölümsüz, Medusa ise baktığı her insanı taşa çevirebilme yetisine sahip, ölümlü. Medusa'nın magazinel hikayesine girmeyeceğim ama doğduğunda çok güzel bir kız olduğunu, sonradan Tanrıça Athena tarafından bir Gorgona çevrildiğini bilmenizde fayda var. Ben daha önce bu üç kardeşin üçüyle de karşılaşma şanssızlığını yaşadım ve hepsini öldürme şerefine eriştim, darısı başınıza diyorum.” ‘Gorgon’ isimini ilk kez duysa da bahsettiği isimler ona çok tanıdık geliyordu. Medusa, Stheno ve Euryale. Eski okulunda anlatılmış olabilir miydi? Netice de iğrenç olduklarını ve tehlikeli olduklarını bilmek yetiyordu. Robert konuşmasını bitirdikten sonra açıklığın tam ortasına geçti. Havadaki esrarengiz hava Cam’in gerilmesine yol açıyordu. “Bir Gorgonu öldürmenin birçok yolu vardır. Ben genellikle en basit yolu tercih ederim, biraz artist oldukları için zırh falan giymez bu kız kardeşler. Kafalarını vücutlarından ayırmak için de sıradan bir ilahi bronz kılıç yeterlidir çünkü derileri pek sert değil. Şimdi, anlattıklarımı daha iyi kavrayabilmeniz için Stheno'yu dersimize davet edeceğim. Medusa şu sıralar bildiğim kadarıyla Tartarus'ta, bir de herkesi taşa çevirebilecekken onu buraya getirmek istemem. Euryale ise hatırladığım kadarıyla kardeşim Stella tarafından öldürülmüştü geçenlerde.” Cam artık onu dinlemiyor, ortamda oluşabilecek herhangi bir tehlike var mı diye etrafı süzüyordu. Arkasından birkaç kişi koşar adımlarla öne atılınca irkilerek yerinden kalktı. Herkes gibi ileri atlamak yada geri çekilmek yerine yerinde kaldı. Geriye gidenlerin gelecek olandan çok korktuğu barizdi; bazıları hariç.
İleri atılanların hemen arkasında bulunarak olan biteni izlemeye başladım. Robert gökyüzüne bakarak bağırmaya başlamıştı. “Seni kampımıza davet ediyorum Stheno!” Neler olduğunu kavrama çalışarak parmaklarının ucunda çevrelenmiş sahaya bakmaya çalıştı. Sonsuz gibi gelen bir laç dakikadan sonra Robert’ın arkasında tuhaf harelenmeler olduğunu fark etti, dikkat kesilerek onun ne olduğunu kavramaya çalıştı. Gelmişti. Stheno gelmişti. Kanının donduğunu hissetti birden. Çok çirkindi gerçekten. Arkadan gelen çığlık sesleri bunu pekiştiriyordu. “Davetin için teşekkürler. Ne zamandır melez öldürmüyordum.” Melez? Öldürmek? Bir süre sonra Robert söylediklerinde hiç abartma olmadığını fark etti. En başından beri en sade ve yalın bir şekilde anlatıyordu onlara; biraz da havalı. Gerçekleşen küçük bir karşılaşma sonunda kılıcın Gorgonun boğazına saplandığını görebiliyor sadece. Her ikisi de oldukça başarılı gibi görünse de Gorgon salak bir canavardan başka bir şey olmadığı için kısa sürede yenik düşmüştü. Etrafa dağılan toz bulutu Robert’in üzerini biraz kirletmişti. Eli ile tozları silip melezlere döndü. “Dersin benim anlatacağım kısmı bitti. Şimdi sizlerden, bildiğiniz mitolojik canavarlardan bahsetmenizi istiyorum. Anlattığınız canavarların eksik bıraktığınız özelliklerini ben tamamlayacağım. Canavarlar hakkında bilgi sahibi olmayan öğrenciler yalnızca dinlemekle yetinebilir.” Orta sıralarda bulunması onun için büyük bir dezavantajdı çünkü az olan bilgisine karşın bildiği canavarlarda ondan önce söyleniyordu. Ondan önce söylenen canavarları hafızasına bir bir kazıdıktan sonra önündeki çocuğun Ophiotauru’u anlatmasını dinledi. Bu bilgileri öğrenmesi onun için oldukça önemliydi. Çocuk anlatacaklarını bitirdikten sonra sustu. Sıra bende. “Anlatacağım canavar bir domuz. Erymanthian Yaban Domuzu. Tanrıça Hera’nın himayesindedir. Üzerinden çok fazla efsane yazılmıştır. Bir tanesi Herkül’ün onu yakaladığı üzerinedir. Hera ile Herkül arasında olan düşmanlıktan kaynaklanandığı düşünülen bir düello sonucu onu yakalamıştır. Ayrıca bu Herkül'e verilen bir görev olarak da bilinir.” Cümlesini mükemmel bir gülümseme ile sonlandırdı. Robert'ın onaylayan bakışlarını görmesi doğru şeyler paylaştırdığını düşündürdü ona. Herhangi bir itiraz çıkmayınca tam anlamıyla rahatlamıştı. Kendine güvenmeliydi artık; önce ki kadar. | |
| | | Tiffany Trully Apollon'un Çocuğu
Mesaj Sayısı : 1885 Kayıt tarihi : 11/10/10
| Konu: Geri: CKK Dersi | 29 Mayıs-5 Haziran Çarş. Haz. 01, 2011 8:14 am | |
| Sabahın erken saatlerinde uykunun tutmamasından dolayı uyandım. Kardeşlerimin hepsi mışıl mışıl uyuyordu. Mutfağa gidip kendime bir bardak kahve doldurdum ve pencereden dışarı baktım. Güneş daha yeni yeni doğuyordu. Bugün canavarlara karşı korunma dersi vardı. Bu dersin hocası Rob’du. Yani harika bir ders olacaktı. Bunu asla kaçıramazdım. Kampa geleli bayağı bir süre olmuştu ve hemen hemen her canavarla karşılaşmıştım. Hala ölmediğime göre canavarlara karşı kendimi koruyabiliyorum demekti. Ancak bilmediğim şeyler olabilirdi. Derse katılıp eğlenmeyi düşünüyordum. Bakarsın bir şeyler de öğrenirdim. Kahvemin son yudumlarını da içtikten sonra saate baktım. Saat altı olmuştu. Ders başlamak üzereydi. Hemen odama gittim ve üzerime rahat bir şeyler giydim. Sonra da saçımı topladım. Aynaya bakıp normal göründüğümü görünce sevindim ve odamdan çıktım. Fazla ses yapmamaya dikkat ederek kulübeden çıktım ve ormana doğru yürümeye başladım. Ders ormanda yapılacaktı. Böylesi daha iyiydi. Orman sonuçta geniş bir yerdi. Bu da daha rahat olmamı sağlıyordu. Bugün hava gayet güzeldi. Babam dünyayı ne yakıyor ne de üşütüyordu. Bu havaları çok severdim. Birkaç canavar öldürsem daha güzel olurdu ama derste ne yapacağımızı hiç bilmiyordum. Rob biraz aksiyon sevdiği için canavar kısmı olacağını düşünüyordum ama yine de belli olmazdı. Yolda yürürken ayaklarımı sürtüp ses çıkarmamaya özen gösteriyordum. Daha erkendi ve milletin uyanmasını istemezdim. Etrafıma bakınmaya başladığımda birkaç melezin ormana doğru gittiğini gördüm. Büyük ihtimalle onlarda ders için gidiyordu. O melezleri tanımıyordum, demek ki daha çömlerdi. Onlar gerçekten bir şeyler öğrenmeye gidiyordu. Canavarlarla hiçbir şey bilmeden karşılaşmayacakları için şanslılardı. Ormana vardığımda dikkatli bir şekilde yürümeye başladım. Ağaçların kökleri, bitkiler falan beni korkutuyordu. Sanki bana çelme takmak için fırsat kolluyorlardı. Bir süre daha yürüdükten sonra sesler duymaya başladım. Bu bir uğultuydu. Anlaşılan ders yapılacak yere gelmiştim. Bitkileri önümden çeke çeke diğer melezleri görmeyi başardım. Sandığımdan çok melez buradaydı. Bu beni şaşırtmıştı. Ders almaya gelenlerden çömlerin yanında benim gibi tecrübe sahibi kişilerinde olması beni rahatlatmıştı. Rahat olacağım bir yere geçtim ve uzandım. Rob daha gelmemişti ve onu beklemek zorundaydık. Başım uğultulardan dolayı ağrımaya başlamıştı ki sesler kesildi. İçimden sessizlik olduğu için şükrederken Rob’un gelmiş olabileceği aklıma geldi. Hemen doğruldum ve ayağa kalkmış melezlere baktım. Bende hemen ayağa kalktım.
Rob her zamanki korkutucu hallerinden birini takılarak "Canavarlara karşı korunma dersine hoş geldiniz. Unutmayın ki burada yalnızca hayatta kalmanız için en temel bilgileri öğreneceksiniz. Zeka ve deneyim sahibi değilseniz, bu eğitim sizin Minotor'u alt etmenizi sağlamaz. Aramızda üç metrelik bir alan bıraktıktan sonra etrafımda kümelenip oturun." dedi. Zeka ve deneyim tam beni anlatıyordu. En azından kendimi öyle hissediyordum. Rob'un sözünü dinleyerek diğer melezler gibi üç metre alan bıraktım. Sıkış sıkış olmamamız iyi olmuştu. Şimdi kendimi daha rahat hissediyordum. Bütün melezler hazırlanınca Rob sözlerine devam etti. "Şu anda burada etrafıma kümelenmiş olan melezlerin birçoğu, yirmili yaşlarını göremeden önce canavar saldırılarında ölecek. Bazılarınız Asphodel Tarlaları'na gidecek, gerçekten iyi olanlarınız ise babam tarafından Eliysium'a gönderilerek ödüllendirilecek. Yakın dostlarınız ardınızdan kampın meydanında uyduruk bir kefen yakacak. Ölümünüzün üzerinden birkaç yıl geçtikten sonra, sizi öldüren iblis Tartarus'tan kurtulup bu dünyaya geri dönecek ve kendine yeni kurbanlar arayacak... Bunun bir sonu yok. Buradaki amacımız sizin ölme şansınızı azaltmak. Tabii içi boş olan kafalara hiçbir eğitim fayda etmez. O nedenle, tüm dikkatini benim söylediklerime veremeyecek kadar meşgul olanların şimdi dersi terk etmesini isteyeceğim." dedi. Daha kampta yeni olan melezlere baktım. Onların kaçmasını bekliyordum ama hiçbir melez yerinden kıpırdamadı. Ya gerçekten bu dersi almak istiyorlardı ya da Rob’dan fena halde tırsmışlardı. Rob durumdan memnun olarak etrafta dolaşmaya başladı. Sonra "İçlerinizden bazıları daha önce sayısız kez ölüm riskiyle karşı karşıya kaldı, tarihin en zorlu canavarlarını yenmeyi başardı ve bu derse yalnızca hünerlerini göstererek statüsünü almak için katılıyor. Bazılarınız ise henüz melez olduğu gerçeğini yeni öğrendi ve mitolojik canavarlar hakkında bilgi sahibi değil. O nedenle sizlere hem kendinizi göstereceğiniz, hem de bilgi edinme imkanı bulabileceğiniz bir ders vereceğim. Benim yapacağım tanıtımın ardından, gönüllü öğrencilerden bildikleri canavarlar hakkında sınıfı bilgilendirmelerini isteyeceğim. Böylece derste çok daha fazla canavardan bahsedebileceğiz." dedi.
Rob etrafına bakınmaya başladı. Melezlerin gözlerinin içine bakıyordu. Tabii bu kadar kişiye bakamayacağı için sözlerine devam etti. "Arkadaşlar, sizlere Gorgonlar hakkında bilgi vereceğim. Üç kız kardeş olan Stheno, Euryale ve birçoğunuzun ismini duyduğu Medusa hakkında. Medusa'nın adını duymak bana artık klasik gelmişti. Her yerde, her şey de onun adı. Medusa'yı kafamdan çıkardım ve Rob'u dinlemeye devam ettim. "Gorgo Antik Yunancada korkunç, berbat anlamına gelir. Gorgon kelimesi de oradan geliyor çünkü o kız kardeşler gerçekten berbat ve korkunç. Onları tabir etmek oldukça basit çünkü çok dikkat çekici iki özellikleri var. Fazlasıyla keskin dişlere sahipler, bir de başlarında saç yerine canlı yılanlar bulunuyor. Stheno ve Euryale ölümsüz, Medusa ise baktığı her insanı taşa çevirebilme yetisine sahip, ölümlü. Medusa'nın magazinsel hikayesine girmeyeceğim ama doğduğunda çok güzel bir kız olduğunu, sonradan Tanrıça Athena tarafından bir Gorgona çevrildiğini bilmenizde fayda var. Ben daha önce bu üç kardeşin üçüyle de karşılaşma şanssızlığını yaşadım ve hepsini öldürme şerefine eriştim, darısı başınıza diyorum. Bir Gorgonu öldürmenin birçok yolu vardır. Ben genellikle en basit yolu tercih ederim, biraz artist oldukları için zırh falan giymez bu kız kardeşler. Kafalarını vücutlarından ayırmak için de sıradan bir ilahi bronz kılıç yeterlidir çünkü derileri pek sert değil. Şimdi, anlattıklarımı daha iyi kavrayabilmeniz için Stheno'yu dersimize davet edeceğim. Medusa şu sıralar bildiğim kadarıyla Tartarus'ta, bir de herkesi taşa çevirebilecekken onu buraya getirmek istemem. Euryale ise hatırladığım kadarıyla kardeşim Stella tarafından öldürülmüştü geçenlerde." dedi. Canavar çağıracağını duyduğum an elim kolyeme gitti. Tedbiri elden bırakmamak gerekiyordu. Birkaç melezin kılıçlarını çekmeleriyle ben yay-ok takımımı çıkarmaktan vazgeçtim. Tehlike görürsem hemen yay-ok takımımı çıkaracaktım ama yine de elim kolyemdeydi. Rob, Stheno’yu davet edince onun gelemsi fazla uzun sürmedi. Bu fırsat kaçar mıydı hiç! Stheno birkaç ukala söz söyledi ama bunlar bizi güldürmekten öteye geçemedi. Rob bize anlattığı gibi Stheno’nun boynunu kesti be onu buharlaştırdı. Bu fazlasıyla kolay olmuştu. Rob’un Medusa’yla ilgili birkaç şeyden bahsetmesi beni tekrar derse odaklandırdı. Daldığımı fark etmemiştim. Rob konuşmasını "Dersin benim anlatacağım kısmı bitti. Şimdi sizlerden, bildiğiniz mitolojik canavarlardan bahsetmenizi istiyorum. Anlattığınız canavarların eksik bıraktığınız özelliklerini ben tamamlayacağım. Canavarlar hakkında bilgi sahibi olmayan öğrenciler yalnızca dinlemekle yetinebilir." Sözleriyle bitirdi. Sıra bizdeydi. Tek tek canavarları anlatacaktık. İlk kalkan Kate olmuştu. Kate’den sonra yedi sekiz melez daha çıktı. Onlardan sonra çıkacak gibi görünen melez göremediğim için kendim çıkmaya karar verdim. Hızlıca aklımdan canavarları geçirmeye başladım. Bu sırada da Rob’dan söz istemiştim. Rob sözü bana verince bütün melezlere baktım. Hepsi dikkatle dinliyordu. Bir iki saniye daha düşündükten sonra anlatacağım canavarı buldum ve konuşmaya başladım. “Merhaba ben de sizlere Kampe’yi anlatayım. Kampe’nin belden yukarı normal bir kadın gibidir. Ancak belden aşağısı bir ejderha şeklindedir. Kuyruğu dikenlidir. Belinde sürekli değişen hayvan yüzleri var. Ayrıca pulları, kocaman pençeleri ve bacağına dolanan yılanları vardır.” dedim ve Rob’a baktım. Rob tamam manasında gözünü kapatınca gülümseyerek yerime geçtim ve dinlemeye devam ettim. | |
| | | Barney Awesome Hermes'in Çocuğu
Mesaj Sayısı : 196 Kayıt tarihi : 23/04/11
| Konu: Geri: CKK Dersi | 29 Mayıs-5 Haziran Perş. Haz. 02, 2011 1:48 am | |
| Sabahın köründe kardeşlerimden biri bütün kulübeyi ayağa kaldırmış yüksek sesle bir şeyler söylüyordu. Yastığı kafama geçirip uyumaya çalıştım ama nafile… Ne oluyor diye bakmaya gittiğimdeyse salon bomboştu ama yerde bir kağıt uçuşuyordu. Hemen kağıdı yerden aldım ve okudum. Kağıtta yazdığına göre saat 6:30’ da CKK dersi varmış. CKK’ da neydi? Öğrenmek için ormana gitmem gerekiyordu. Odama gidip üstüme bir şeyler giydim ve kulübemden dışarı çıktım. Kağıtta ayrıca dersi Robert Harris’in vereceği yazıyordu. Adını duymuştum ama tanışmamıştım. Bildiğim kadarıyla da Hades oğluydu. Dersi Hades oğlu vereceğine göre kesinlikle aksiyon içermeliydi. Dersin ormanda verilmesi de düşüncemin doğruluğunu kanıtlar gibiydi. Ormana gittiğimde saat beşi elli geçiyordu. Yani on dakika vardı Robert’in gelmesine. Saat altı olduğunda alan dolmuştu ama Robert gelmemişti henüz ama altı buçukta birden ortada belirdi. Konuşan herkes sustu, gülenlerin kahkahası boğazlarında kaldı. Yüzünde hiçte tatlı olmayan bir ifadeyle "Canavarlara karşı korunma dersine hoş geldiniz.” Haklıydım. Yani düşüncemde, Robert canavarlara karşı korunma dersinin eğitmeniydi. “Unutmayın ki burada yalnızca hayatta kalmanız için en temel bilgileri öğreneceksiniz. Zeka ve deneyim sahibi değilseniz, bu eğitim sizin Minotor'u alt etmenizi sağlamaz. Aramızda üç metrelik bir alan bıraktıktan sonra etrafımda kümelenip oturun." diye devam etti düşüncelerimle böldüğüm sözüne. Dediğini yaptığımızda bize bakıp konuşmaya başladı. "Şu anda burada etrafıma kümelenmiş olan melezlerin birçoğu, yirmili yaşlarını göremeden önce canavar saldırılarında ölecek. Bazılarınız Asphodel Tarlaları'na gidecek, gerçekten iyi olanlarınız ise babam tarafından Eliysium'a gönderilerek ödüllendirilecek. Yakın dostlarınız ardınızdan kampın meydanında uyduruk bir kefen yakacak. Ölümünüzün üzerinden birkaç yıl geçtikten sonra, sizi öldüren iblis Tartarus'tan kurtulup bu dünyaya geri dönecek ve kendine yeni kurbanlar arayacak... Bunun bir sonu yok. Buradaki amacımız sizin ölme şansınızı azaltmak. Tabii içi boş olan kafalara hiçbir eğitim fayda etmez. O nedenle, tüm dikkatini benim söylediklerime veremeyecek kadar meşgul olanların şimdi dersi terk etmesini isteyeceğim.” Gitmek mi? Hiç sanmıyorum daha yeni başlıyorduk. Ama belki birkaç kişi gider diye etrafıma bakındım. Çünkü çok etkileyici konuşmuştu. Sanırım herkes benim gibi düşünüyordu. Robert’ta kimsenin gitmediğini görünce konuşmasına devam etti. "İçlerinizden bazıları daha önce sayısız kez ölüm riskiyle karşı karşıya kaldı, tarihin en zorlu canavarlarını yenmeyi başardı ve bu derse yalnızca hünerlerini göstererek statüsünü almak için katılıyor. Bazılarınız ise henüz melez olduğu gerçeğini yeni öğrendi ve mitolojik canavarlar hakkında bilgi sahibi değil. O nedenle sizlere hem kendinizi göstereceğiniz, hem de bilgi edinme imkanı bulabileceğiniz bir ders vereceğim. Benim yapacağım tanıtımın ardından, gönüllü öğrencilerden bildikleri canavarlar hakkında sınıfı bilgilendirmelerini isteyeceğim. Böylece derste çok daha fazla canavardan bahsedebileceğiz." Tamam, bu güzel haberdi. Kendimi gösterip bende bir şey söylemeliydim. Peki hangi canavar? Nemea Aslanı, Ekidna, Kerberus… Bildiğim bir sürü canavar vardı. Önce başkalarının anlatmasını beklemeye karar vermiştim. Tabii ilk önce Robert’in anlatması gerekiyordu. Konuşmaya başladığında yüzünde ki garip bakış nedense aklında canavar anlatmaktan fazlası olduğunu düşünmeme neden olmuştu. "Arkadaşlar, sizlere Gorgonlar hakkında bilgi vereceğim. Üç kız kardeş olan Stheno, Euryale ve birçoğunuzun ismini duyduğu Medusa hakkında." Evet Medusa gerçekten çok ünlüydü. "Gorgo Antik Yunancada korkunç, berbat anlamına gelir. Gorgon kelimesi de oradan geliyor çünkü o kız kardeşler gerçekten berbat ve korkunç. Onları tabir etmek oldukça basit çünkü çok dikkat çekici iki özellikleri var. Fazlasıyla keskin dişlere sahipler, bir de başlarında saç yerine canlı yılanlar bulunuyor. Stheno ve Euryale ölümsüz, Medusa ise baktığı her insanı taşa çevirebilme yetisine sahip, ölümlü. Medusa'nın magazinel hikayesine girmeyeceğim ama doğduğunda çok güzel bir kız olduğunu, sonradan Tanrıça Athena tarafından bir Gorgona çevirildiğini bilmenizde fayda var. Ben daha önce bu üç kardeşin üçüyle de karşılaşma şanssızlığını yaşadım ve hepsini öldürme şerefine eriştim, darısı başınıza diyorum.” Açıklığın ortasına geldi ve daha heyecanlı bir sesle konuşmasına devam etti. "Bir Gorgonu öldürmenin birçok yolu vardır. Ben genellikle en basit yolu tercih ederim, biraz artist oldukları için zırh falan giymez bu kız kardeşler. Kafalarını vücutlarından ayırmak için de sıradan bir ilahi bronz kılıç yeterlidir çünkü derileri pek sert değil. Şimdi, anlattıklarımı daha iyi kavrayabilmeniz için Stheno'yu dersimize davet edeceğim. Medusa şu sıralar bildiğim kadarıyla Tartarus'ta, bir de herkesi taşa çevirebilecekken onu buraya getirmek istemem. Euryale ise hatırladığım kadarıyla kardeşim Stella tarafından öldürülmüştü geçenlerde." Gorgonlardan biri buraya gelecekti demek. Şimdi o garip bakışın nedenini anlamıştım. Ne diyebilirim ki, heyecanlanmıştım ama pek belli etmedim. Kimisi kılıçlarını çekmiş, kimisiyse korkup arkalara çekilmişti. Ben ve birkaç kişiyse hiç hareket etmemiştik. Robert kilit cümleyi söylemişti nihayet. "Seni kampımıza davet ediyorum Stheno!" İlk önce bir şey olmadı. Acaba işe yaramadı mı diye etrafa bakındım. Sonra Robert’in yanında bir sis bulutu beliriverdi. Ah şu canavarlar yok mu? Gerçekten çok artistler… Sis dağıldıktan sonra çıkan canavar Robert'in yanına geldi ve o iğrenç sesiyle konuştu. "Davetin için teşekkürler. Ne zamandır melez öldürmüyordum." dedi. Robert kahkaha atıp "Asıl ben seni ne zamandır öldürmüyordum Stheno. Kardeşlerini özlemişsindir, ziyaretlerine gitmen onları sevindirir." İşte tam kavgada söylenecek bir söz. Gorgon saldırıya geçti, kısa bir kapışmadan sonra Stheno toz bulutu olmuştu. "Öldürdüğünüz Gorgon Medusa'ysa, kafasını saklamanızı öneririm. Birini taşa çevirmenin nerede işinize yarayacağınızı bilemezsiniz." dedi. "Dersin benim anlatacağım kısmı bitti. Şimdi sizlerden, bildiğiniz mitolojik canavarlardan bahsetmenizi istiyorum. Anlattığınız canavarların eksik bıraktığınız özelliklerini ben tamamlayacağım. Canavarlar hakkında bilgi sahibi olmayan öğrenciler yalnızca dinlemekle yetinebilir." Şimdi konuşması gereken bizlerdik. İlk olmayı planlamıyordum, o yüzden birilerinin konuşmasını bekledim. İlk önce Katherine çıktı ortaya. Daha sonra David, Nicole derken ben de elimi kaldırdım. Robert bana bakıp gelebilirsin şeklinde kafa salladı. Tamam, anlatacaktım ama ne anlatacaktım. Nemea Aslanı, Ekidna, Kerberus… Bunlar anlatılmıştı. Sonra aklıma kikloplar geldi. Polyphemos’u ve Odysseus’u anlatabilirdim. Tabii öncelikle kendimi tanıtmalıydım. “Merhaba, benim adım Barney. Kampa geleli çok uzun zaman olmadı ve bazılarınız beni zaten tanıyor. Şimdi gelelim anlatacağım canavarlara. Benim anlatacağım canavarlar kikloplar. Hepinizin bildiği gibi kiklopların kocaman tek gözleri vardır. Boyları üç ile beş metre arasında değişmektedir. Yüksek ısıya dayanıklıdırlar yani ateşten zarar görmezler. Sesleri inanılmaz bir şekilde taklit edebilirler. Ayrıca çok iyi savaş aletleri yapabilirler. Genelde babaları Poseidon olur. Bazı kikloplar iyi bazılarıysa kötüdür. İyi olan bazıları Hephaistos’un yanında çalışır. Kötü olanlarsa korsanlık falan yapar. Bunlar çokta önemli değil çünkü çoğunuz zaten biliyorsunuz. Bazılarınızın bilmediği ise Polyphemos ve Odysseus’un hikayesi. Odysseus ve adamları bir adaya gider ve Polyphemos’un mağarasında dinlenirler. Bir süre sonra koyunlarıyla birlikte Polyphemos gelir. Odysseus O’ndan konuksever davranmasını ister ama Polyphemos Odysseus ve adamlarına saldırır. İki üç tanesini yer ve geri kalanını bir sonraki güne saklar. Bu arada söylemeyi unuttum sanırım, kikloplar insan eti yemekten de hoşlanırlar. Neyse devam edelim.” Kafamı kaldırıp diğerlerine baktığımda beni dinlediklerini görüp devam ettim. “Tabii Odysseus’un eli armut toplamaz. Polyphemos’un topuzunun ucunu sivriltir ve aklındaki planı adamlarına da anlatır. Polyphemos akşam olup mağarasına geldiğinde Odysseus Polyphemos’a şarap ikram eder. Polyphemos sarhoşluğun etkisiyle muhabbet etmeye başlar Odysseus’la. Sorar Polyphemos “Senin adın nedir yabancı?” diye. Cevap verir Odysseus, “Benim adım Hiçkimse’dir” der. Bu arada Odysseus’un adamları ucu sivrilmiş kazığı cayır cayır yanan ateşte kızartırlar ve Polyphemos’un gözüne sokarlar. Kör olmuştur artık Polyphemos. Acıdan kıvranırken kiklop, bunu fırsat bilen Odysseus ve adamları da hemen tüyerler adadan…” Devrik cümleler kurunca anlatmak ve dinlemek daha zevkli oluyordu bence. “Bu efsanenin bir çok farklı sürümü var artık. Kimisinde koyunlarla kaçar Odysseus ve adamları mağaradan, kimisindeyse kiklop komşular Polyphemos’tan bıkmışlardır ve kör olduğunu görünce hemen öldürmüşlerdir.” dedim ve yerime geçmeden ekledim. “Beni dinlediğiniz için teşekkür ederim.”
En son Barney Awesome tarafından Cuma Haz. 03, 2011 8:38 am tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi | |
| | | Hermia Aigian Cocteau Ares'in Çocuğu/Kulübe Lideri/Melez Denetleyicisi
Mesaj Sayısı : 1491 Kayıt tarihi : 26/08/10
| Konu: Geri: CKK Dersi | 29 Mayıs-5 Haziran Perş. Haz. 02, 2011 4:44 am | |
| Sabah uykusuz gözlerle kulübeden çıkmıştım. Yönümü Pegasus ahırlarına yönelttim. Neden oraya gittiğim ise tam bir soru işaretiydi. İçgüdüsel olarak ahırlara gidesim tutmuştu ne yapabilirim ki. Ağaca bir şey asmak için uğraşan bir Hermes çocuğu ile nemf kavga ediyordu merak içinde yanlarına gidip ‘’Ne oluyor burada?’’nemf bana bakıp süzdü sonrada birkaç küfür edip gitti. Nemflerle aram hiç iyi değildir de. Bende meleze döndüm. ‘’Eee?’’ sonra elindeki kağıtlara gözüm takıldı. Hemen bir tanesini çekip aldım sonra sanki her şey bir an için yavaşlamıştı. Kimseyi umursamadan yürüyordum bir taraftan da elimdeki kağıtta yazanları okuyordum. Uzun zamandır kendimi geliştirmek için dersliklere gidiyordum. Ve bu yeni açılan derslik… ‘’Evet!’’ diye zıplamaya başladım. Transtan çıktığımda bir çok kişinin bana gözlerini diktiğini gördüm. Sanırım abartmıştım kafamı öne eğip ahırlara girdim. Yarın güzel bir gün olacaktı.
Sabah normal şeyler giyip kolyemi(silah) taktım. Kampın ormanına doğru yürümeye başladım. Hava güzeldi ve yeni şeyler öğrenip biraz canavar pataklamak için mükemmel bir gündü. Biraz ağır yürüyor olmalıydım çünkü ormandaki açıklık alana geldiğimde ders başlamıştı. Eğitmen oldukça suratsızdı ve sıkıcı bir tipe benziyordu , bir dakika bu Rob’du. Açıkçası buna şaşırmıştım ama bu iyiydi çoğumuza kıyasla en kıdemlilerdendi ve bunuda hak ediyordu. O bize karşı bu kadar ciddi iken şahsen ona karşı ciddi olabileceğimi sanmıyordum. Bay Harris tarafından azarlanmamak için kardeşlerimi gördüğüm bir alana gittim. Gerçi karışık duruyordu herkes ama bizimkiler hemen birbirlerini sahiplenmişlerdi. Konuşmayı yarısında dinlemeye başladım. "….. sahibi değilseniz, bu eğitim sizin Minotor'u alt etmenizi sağlamaz. Aramızda üç metrelik bir alan bıraktıktan sonra etrafımda kümelenip oturun." dedi. Bizde dediği gibi yaptık, olabildiğince çaylakları ezip öne geçtim. Herkes gibi gözlerimi dikip birazdan Rob’un ağzından çıkacak sözcükleri bekliyordum. "Şu anda burada etrafıma kümelenmiş olan melezlerin birçoğu, yirmili yaşlarını göremeden önce canavar saldırılarında ölecek. Bazılarınız Asphodel Tarlaları'na gidecek, gerçekten iyi olanlarınız ise babam tarafından Eliysium'a gönderilerek ödüllendirilecek. Yakın dostlarınız ardınızdan kampın meydanında uyduruk bir kefen yakacak. Ölümünüzün üzerinden birkaç yıl geçtikten sonra, sizi öldüren iblis Tartarus'tan kurtulup bu dünyaya geri dönecek ve kendine yeni kurbanlar arayacak... Bunun bir sonu yok. Buradaki amacımız sizin ölme şansınızı azaltmak. Tabii içi boş olan kafalara hiçbir eğitim fayda etmez. O nedenle, tüm dikkatini benim söylediklerime veremeyecek kadar meşgul olanların şimdi dersi terk etmesini isteyeceğim." dedi. Tamam Rob’u ilk defa bu kadar ciddi görüyordum birazdan bize saldıracakmış gibiydi. Sözlerinin arkasından kimse kalkıp gitmedi.
"İçlerinizden bazıları daha önce sayısız kez ölüm riskiyle karşı karşıya kaldı, tarihin en zorlu canavarlarını yenmeyi başardı ve bu derse yalnızca hünerlerini göstererek statüsünü almak için katılıyor. Bazılarınız ise henüz melez olduğu gerçeğini yeni öğrendi ve mitolojik canavarlar hakkında bilgi sahibi değil. O nedenle sizlere hem kendinizi göstereceğiniz, hem de bilgi edinme imkanı bulabileceğiniz bir ders vereceğim. Benim yapacağım tanıtımın ardından, gönüllü öğrencilerden bildikleri canavarlar hakkında sınıfı bilgilendirmelerini isteyeceğim. Böylece derste çok daha fazla canavardan bahsedebileceğiz." O an durdum. Hala konuşacak mıydı yani, Bay Harris şimdiye kadar ki o sessizliğini bugün için mi korumuştu acaba. ‘Savaşmayacak mıyız acaba?’ diye soracaktım fakat bulaşık falan yıkamak istemiyordum. Bir meleze hatta hiçbir meleze bu kadar yükleme yapılamazdı kaldıramayız bir kere.
Birkaç dakika Bay Harris’i düşüncekler aldı götürdü daha sonra buldum dercesine bize dönüp kaldığı yerden devam etti. "Arkadaşlar, sizlere Gorgonlar hakkında bilgi vereceğim. Üç kız kardeş olan Stheno, Euryale ve birçoğunuzun ismini duyduğu Medusa hakkında. Gorgo Antik Yunancada korkunç, berbat anlamına gelir. Gorgon kelimesi de oradan geliyor çünkü o kız kardeşler gerçekten berbat ve korkunç. Onları tabir etmek oldukça basit çünkü çok dikkat çekici iki özellikleri var. Fazlasıyla keskin dişlere sahipler, bir de başlarında saç yerine canlı yılanlar bulunuyor. Stheno ve Euryale ölümsüz, Medusa ise baktığı her insanı taşa çevirebilme yetisine sahip, ölümlü. Medusa'nın magazinel hikayesine girmeyeceğim ama doğduğunda çok güzel bir kız olduğunu, sonradan Tanrıça Athena tarafından bir Gorgona çevrildiğini bilmenizde fayda var. Ben daha önce bu üç kardeşin üçüyle de karşılaşma şanssızlığını yaşadım ve hepsini öldürme şerefine eriştim, darısı başınıza diyorum." ilk görevimde bir gorgon öldürmüştüm ama adını sormamıştım."Bir Gorgonu öldürmenin birçok yolu vardır. Ben genellikle en basit yolu tercih ederim, biraz artist oldukları için zırh falan giymez bu kız kardeşler. Kafalarını vücutlarından ayırmak için de sıradan bir ilahi bronz kılıç yeterlidir çünkü derileri pek sert değil. Şimdi, anlattıklarımı daha iyi kavrayabilmeniz için Stheno'yu dersimize davet edeceğim. Medusa şu sıralar bildiğim kadarıyla Tartarus'ta, bir de herkesi taşa çevirebilecekken onu buraya getirmek istemem. Euryale ise hatırladığım kadarıyla kardeşim Stella tarafından öldürülmüştü geçenlerde." dedi. Sonunda! Biraz dövüş olacaktı, Harris’in susması iyi olmuştu Tanrılar aşkına bizde yarı insanız değil mi ama. Sağ elimde hafif bir sıcaklık hissettim, her an elimde oluşacak kılıcımın sıcaklığını… Birkaç çaylak geriye çekilirken bende arkalarda oturmuş ama yanıma doğru gelen kıdemlileri gördüm.
Harris kafasını kaldırıp "Seni kampımıza davet ediyorum Stheno!" pek heybetli gelmişti bu bana. Birkaç dakika sonra sis bulutlarının arasından midemi kaldıracak güzellikteki Stheno çıktı. Gorgonla Harris’in konuşması son bulunca dövüşmeye başladılar. Harris kılıcı canavarın boynuna dayadı. Hadi ama bize de yazık hem o kadar canavarları anlatıp ağzımızı sulandırıyor sonra da tüm zevki o yaşıyor."Dediğim gibi çocuklar, en kolay yöntem her zaman boynu hedef almaktır." dedikten sonra gorgon’un kafasını kesti ve bizi tozlarının rüzgarla yok oluşunu izlemek kaldı. "Öldürdüğünüz Gorgon Medusa'ysa, kafasını saklamanızı öneririm. Birini taşa çevirmenin nerede işinize yarayacağınızı bilemezsiniz. Dersin benim anlatacağım kısmı bitti. Şimdi sizlerden, bildiğiniz mitolojik canavarlardan bahsetmenizi istiyorum. Anlattığınız canavarların eksik bıraktığınız özelliklerini ben tamamlayacağım. Canavarlar hakkında bilgi sahibi olmayan öğrenciler yalnızca dinlemekle yetinebilir."diye sözünü bittirdi. Açıkçası konuşma yapmakta iyi değildim sanırım dinlenenlerden olacaktım ama onca kişi bir şeyler anlatınca dayanamayıp ayağa kalkıp sağımda ayağa kalkmış olan melezi oturttum. Boğazımı temizleyip ‘’Çoğu kimse ile tanıştığımı düşünüyorum ama yine de ben Hermia diye belirmekte fayda var. Anlatacağım canavar ise gece uyuyamayıp dışarıda dolaşmak gibi düşüncesi olanlara gelsin. Harpyialar deniz tanrısı ile bir fırtına bulutu nymphasının kanatlı kızlarıdır. Çeviklerdir ve gece birisinin dışarı çıktığını ve geri gelmediğini görürseniz bu büyük ihtimalle bu kızların gazabına uğramış demektir. Bu canlılar melez dışında yiyecek ve eşya çalmaktadırlar. Kehanet yeteneğine sahip olmakla birlikte genelde konuşmak yerine çığırırlar. Her canavar gibi bunlarında çirkinlikte üzerlerine yoktur, buruşuk sarkmış derileri vardır. Kısa, şişman ve kanatları olan canlılardır. Eminim gece onları görürseniz daha iyi aklınızda canlanırlar. ‘’ Yapmacık bir gülümseme ile yerime oturdum. Rob gülümseyip kafasını konuşmaya başlayan diğer meleze yöneltti.
| |
| | | Georgina Orwell Hypnos'un Çocuğu
Mesaj Sayısı : 590 Kayıt tarihi : 18/02/11
| Konu: Geri: CKK Dersi | 29 Mayıs-5 Haziran Perş. Haz. 02, 2011 6:56 am | |
| Beş altı tane olan çalar saatlerimin zırlamasıyla güne uyandım. Odam hala karanlk gözüküyordu biraz. Sate baktım. Altı! Saat altıydı! Ben ne halt yemeye bütün çalar saatlerimi altıya kurmuştum?
Sonra hatırladım. 06.30'da yeni açılan dersliklerden biri olan Canavarlara Karşı Korunma dersi vardı. Uykumu alamamış olma gerçeğini yok sayarak koca gardırobumun kapağını açtım ve ne giyeceğimi düşünmeye başladım. İlk başta her zamanki gibi şık bir şeyler giymeyi düşündüm ama sonra CKK dersine gittiğimi hatırlayıp siyah gömleğimi, siyah pantolonumu giydim. Altına da her zamanki gibi siyah topuklu çizmeler. Aynanın karşısına geçip kendimöe baktım. Fena görünmüyordum. Saçlarım hala bukle bukleydi ve gözlerimin altında uykusuzluktan kaynaklanan morluklar vardı. Onları kapatmam gerekiyordu. Bu konuda göz kalemime ve siyah farıma güveniyordum.
Göz kalemimi ve siyah farımı -göz altı morluklarını kapatacak şekilde- sürdükten sonra tekrar aynaya çevirdim dikkatimi. Baştan aşağıya simsiyah kıyafetlerim, sarı ve bukleli saçlarım ve soğuk bakışlı buz mavisi gözlerimle harika görünüyordum. Artık derse gitmeye hazırdım.
Tekrar en yakındaki saate baktığım anda gözlerim yuvalarından fırlayacakmış gibi oldu. 06.20! Dersin başlamasına 10 dakika vardı. 10 dakikada ormana yetişebilir miyidim? Kulübeden hemen şimdi fırlarsam belki. Hypnos kulübesi ormana bayağı uzaktı ne yazık ki. Diğerlerini uyandırmaya aldırmadan ayağımda topuklularla koşarak kulübeden fırlayıp ormana doğru yola koyuldum. Ormandaki dersliğe geldiğimde eğitmen olduğunu sandığım kişi bir şeyler söylüyordu. "-karşı korunma dersine hoş geldiniz. Unutmayın ki burada yalnızca hayatta kalmanız için en temel bilgileri öğreneceksiniz. Zeka ve deneyim sahibi değilseniz, bu eğitim sizin Minotor'u alt etmenizi sağlamaz." dedi. Sonra "Aramızda üç metrelik bir alan bıraktıktan sonra etrafımda kümelenip oturun." diye ekledi. Eğitmenin ne dediğini idrak etmem birkaç saniye daha uzun sürdü. Ne dediğini anladığımda ise herkes eğimenin sylediği şekilde etrafına kümelenmişti. Biraz utanarak ben de etrafta kümelenen melezlerin arasında bir yerlere oturdum.
"Şu anda burada etrafıma kümelenmiş olan melezlerin birçoğu, yirmili yaşlarını göremeden önce canavar saldırılarında ölecek. Bazılarınız Asphodel Tarlaları'na gidecek, gerçekten iyi olanlarınız ise babam tarafından Eliysium'a gönderilerek ödüllendirilecek. Yakın dostlarınız ardınızdan kampın meydanında uyduruk bir kefen yakacak. Ölümünüzün üzerinden birkaç yıl geçtikten sonra, sizi öldüren iblis Tartarus'tan kurtulup bu dünyaya geri dönecek ve kendine yeni kurbanlar arayacak... Bunun bir sonu yok. Buradaki amacımız sizin ölme şansınızı azaltmak. Tabii içi boş olan kafalara hiçbir eğitim fayda etmez. O nedenle, tüm dikkatini benim söylediklerime veremeyecek kadar meşgul olanların şimdi dersi terk etmesini isteyeceğim." Pekala, ideal bir derse başlama konuşması sayılmazdı ama işe yaradığı belliydi. Çoğu melez ilgilenmez hallerini bir kenara bırkamıştı. Benim de uykum açılmıştı doğrusunu isterseniz. Bu konuşma insanda uyku mu bırakırdı? Bu düşüncelerle boğuşurken eğitmenin bir an için duraksadığıunı farketmemiştim. Bu arada eğitmeni de gözüm bir yerlerden ısırıyordu ama nereden?
"İçlerinizden bazıları daha önce sayısız kez ölüm riskiyle karşı karşıya kaldı, tarihin en zorlu canavarlarını yenmeyi başardı ve bu derse yalnızca hünerlerini göstererek statüsünü almak için katılıyor. Bazılarınız ise henüz melez olduğu gerçeğini yeni öğrendi ve mitolojik canavarlar hakkında bilgi sahibi değil. O nedenle sizlere hem kendinizi göstereceğiniz, hem de bilgi edinme imkanı bulabileceğiniz bir ders vereceğim. Benim yapacağım tanıtımın ardından, gönüllü öğrencilerden bildikleri canavarlar hakkında sınıfı bilgilendirmelerini isteyeceğim. Böylece derste çok daha fazla canavardan bahsedebileceğiz." Vay be! Açıkçası iyi ki dövüş yoktu yani. Bu halimle hiç dövüşebileceğimi sanmıyordum. Ancak dinleyebilirdim. O sırada yakınımdaki melezlerden biri bir şey mırıldandı. Lafın başını kaçırmıştım ama sonunda eğitmenin gözüme neden tanıdık geldiğini anlamıştım. O Hades oğlu Robert'tı. Kulübünün açılış partisine gitmiştim. Onun kıdemli bir melez olduğuna hiç şüphe yoktu. Yoksa böyle önemli bir derse onu eğitmen yapmazlardı herhalde.
"Arkadaşlar, sizlere Gorgonlar hakkında bilgi vereceğim. Üç kız kardeş olan Stheno, Euryale ve birçoğunuzun ismini duyduğu Medusa hakkında." Ne Medusa'yı ne de kız kardeşini daha önce hiç görmemiştim doğrusu. Görmek için de can attığım söylenemezdi. Ben bunları düşünürken Robert anlatmaya başladı. "Gorgo Antik Yunancada korkunç, berbat anlamına gelir. Gorgon kelimesi de oradan geliyor çünkü o kız kardeşler gerçekten berbat ve korkunç. Onları tabir etmek oldukça basit çünkü çok dikkat çekici iki özellikleri var. Fazlasıyla keskin dişlere sahipler, bir de başlarında saç yerine canlı yılanlar bulunuyor. Stheno ve Euryale ölümsüz, Medusa ise baktığı her insanı taşa çevirebilme yetisine sahip, ölümlü. Medusa'nın magazinel hikayesine girmeyeceğim ama doğduğunda çok güzel bir kız olduğunu, sonradan Tanrıça Athena tarafından bir Gorgona çevirildiğini bilmenizde fayda var. Ben daha önce bu üç kardeşin üçüyle de karşılaşma şanssızlığını yaşadım ve hepsini öldürme şerefine eriştim, darısı başınıza diyorum." Medusa hakkında bildiğim tek şey yılan saçları olduğuydu. Yılan saçlar! Iyyk! Düşündükçe bile kabuslarıma giriyordu. Robert açıklamasına devam etti. "Bir Gorgonu öldürmenin birçok yolu vardır. Ben genellikle en basit yolu tercih ederim, biraz artist oldukları için zırh falan giymez bu kız kardeşler. Kafalarını vücutlarından ayırmak için de sıradan bir ilahi bronz kılıç yeterlidir çünkü derileri pek sert değil. Şimdi, anlattıklarımı daha iyi kavrayabilmeniz için Stheno'yu dersimize davet edeceğim. Medusa şu sıralar bildiğim kadarıyla Tartarus'ta, bir de herkesi taşa çevirebilecekken onu buraya getirmek istemem. Euryale ise hatırladığım kadarıyla kardeşim Stella tarafından öldürülmüştü geçenlerde." Ne? Delirmiş miydi o? Bir an şaka yapıyordur diye Robert'ın yüzüne baktım ama yüzüne bakınca gayet ciddi olduğunu anladım. Savunma amaçlı geriye çekildim. Çaylakların da yaptığı gibi. Bunu anlayınca içime bir öfke doldu. Çaylak mıydım ben, geriye çekiliyordum?
Robert hepimizin gözlerinin içine baktıktan sonra göğe bakıp "Seni kampımıza davet ediyorum Stheno!" diye bağırdı. Bir iki saniye herkes nefesini tutup Stheno'nun gelmesini bekledi. Bu kadar beklettiğine göre tam gelmeyeceğini düşünüyordum ki robert'ın yanında yoğun bir sis bulutu ortaya çıktı. Sis bulutu gitgide kaybolurken sislerin arasında bir şekil belirdi. Stheno. Tam da bir gorgondan bekleneceği gibi çirkindi. Stheno, Robert'a bakıp "Davetin için teşekkürler. Ne zamandır melez öldürmüyordum." dedi.
Robert, Stheno'ya "Asıl ben seni ne zamandır öldürmüyordum Stheno. Kardeşlerini özlemişsindir, ziyaretlerine gitmen onları sevindirir." diye cevap verdi. Tek kelimeyle taşı gediğine koymuştu. Stheno galiba saldırsam mı saldırmasam mı diye bir süre düşündükten sonra korkutucu(!) bir çığlık atıp Robert'a saldırdı. Aslında Stheno'yu çaktırmadan biraz oynatsam eğlenceli olurdu ama Robert hiç de düşma edilinecek birine benzemiyordu. Zaten kısa süren bir mücedelenin ardından Robert kılıcını gorgonun boynuna indirirken "Dediğim gibi çocuklar, en kolay yöntem her zaman boynu hedef almaktır." dedi. Kılıcını boynuna indirdikten sonra gorgon pis bir toz ulutu bırakarak yok olmuştu. Robert bize dönerek Medusa'yı öldürmüşsek başını almamızı tavsiye etti. Sevmediğin birini taşa dönüştürmek... Bu çok hoş olurdu bak. Pis gülümsemesine bakılırsa Robert da öyle düşünüyordu.
Ama bir saniye sonra o pis gülümsemesi yok oldu ve hepimizin gözlerinin içine baktı. Ciddi bir şey söyleyecekti ki her şeyi düşünmeyi bırakıp Robert'ı dinlemeye koyuldum. "Dersin benim anlatacağım kısmı bitti. Şimdi sizlerden, bildiğiniz mitolojik canavarlardan bahsetmenizi istiyorum. Anlattığınız canavarların eksik bıraktığınız özelliklerini ben tamamlayacağım. Canavarlar hakkında bilgi sahibi olmayan öğrenciler yalnızca dinlemekle yetinebilir." dedi.
Anlatılacak bir canavar? Hımm. Aklıma hiçbir şey gelmiyordu. Etraftaki melezlere baktım ve birçok kişinin elini kaldırmış olduğunu gördüm. Ölmek istiyordum! Nasıl bu kadar kişi anlatacak canavar bulurken ben bulamazdım?
Benim aklıma anlatacak bir şey gelene kadar en az 15 kişi anlatmıştı kesin. Anlatacağım canavarı unutmadan elimi derste söz isteyen bir öğrenci gibi kaldırdım ve Robert beni görüp sahneye(!) çıkmamı işaret etti. Bunun üzerine her zamanki havalı yürüyüşümle tüm melezlerin beni görebileceği bir noktaya geldim.
Ellerimi belime koyup seçtiğim canavarı anlatmaya başlamadan önce kendimi tanttım. "Ben Georgina. Hypnos kızıyım. Şimdi eminim sabahın köründe nasıl buraya geldim diye düşünüyorsunuzdur. Neyse. Anlatacağım canavar ejderha Ladon." Ladon'un özelliklerini hızlıca aklımdan geçirip anlatmaya başladım. "Ladon, Hesperideslerin bahçesindeki, Zeus'un Hera'ya evlilik hediyesi olan ölümsüzlük elmalarının bulunduğu ağacı koruyan ejderhadır. Vücudu bir roket kadar kalındır ve bakır renkli pullarla parlar. Yüzlerce kafası vardır. Çok korkunç bir ejderha olduğu söylenir. Ayrıca ısırıkları zehirlidir. Ladon hala Hesperideslerin bahçesinde, ölümsüzlük elmalarını korumaktadır. Anlatabileceklerim bu kadar. Beni dinlediğiniz için teşekkür ederim." Son cümleyi gayet ağırbaşlı bir şekilde söylemiştim. Acaba başka birileri de herhangi bir canavar anlatacak mıydı? | |
| | | David Killer Hypnos'un Çocuğu
Mesaj Sayısı : 534 Kayıt tarihi : 05/02/11
| Konu: Geri: CKK Dersi | 29 Mayıs-5 Haziran Perş. Haz. 02, 2011 7:20 am | |
| Sabah erken uyandım. Uyku yine tutmamıştı ve kâbuslar yine beni rahat bırakmamışlardı. Kardeşlerimden uyanık olan yoktu. Ben de mutfağa gittim. Ses yapmamaya ne kadar çalışsam da başaramıyordum. Kendime bir bardak su doldurdum. Gece susadığım zaman kalkmaya üşenmiştim. Suyu şimdi içiyordum. Bugün ‘Canavarlara karşı korunma’ dersi vardı. Hocası Robbert Harris’ti. Hiç tanımıyordum; ama uzun zamandır burada olduğunu biliyordum. Yaklaşık olarak 8 yıl denmişti bana. Üzerime bir kot pantolon ve siyah bir tişört giyip oturma odasında oturmaya başladım. Saat daha beş buçuktu. Zamanın geçmeyeceğini düşündüm ve dersliğe doğru yol aldım. Derslik ormandaydı. Ormana doğru gittim. Dersliğin önünde birçok kişi vardı. Herkes gibi beklemeye başladım. Daha sonra bir çocuk geldi. Konuşmalar bir anda kesildi. Çok korkutucu görünüyordu. "Canavarlara karşı korunma dersine hoş geldiniz. Unutmayın ki burada yalnızca hayatta kalmanız için en temel bilgileri öğreneceksiniz. Zekâ ve deneyim sahibi değilseniz, bu eğitim sizin Minotor'u alt etmenizi sağlamaz. Aramızda üç metrelik bir alan bıraktıktan sonra etrafımda kümelenip oturun." dedi. Ben de onun dediğini yaptım. Arkalara oturmaktansa önleri tercih etmiştim. Robbert "Şu anda burada etrafıma kümelenmiş olan melezlerin birçoğu, yirmili yaşlarını göremeden önce canavar saldırılarında ölecek. Bazılarınız Asphodel Tarlaları'na gidecek, gerçekten iyi olanlarınız ise babam tarafından Eliysium'a gönderilerek ödüllendirilecek. Yakın dostlarınız ardınızdan kampın meydanında uyduruk bir kefen yakacak. Ölümünüzün üzerinden birkaç yıl geçtikten sonra, sizi öldüren iblis Tartarus'tan kurtulup bu dünyaya geri dönecek ve kendine yeni kurbanlar arayacak... Bunun bir sonu yok. Buradaki amacımız sizin ölme şansınızı azaltmak. Tabii içi boş olan kafalara hiçbir eğitim fayda etmez. O nedenle, tüm dikkatini benim söylediklerime veremeyecek kadar meşgul olanların şimdi dersi terk etmesini isteyeceğim." diye konuşmaya başladı. Sonlara doğru sesi çok yüksek çıktığı için ormandaki yankısını işitebiliyordum. Kimse kalkmamıştı. Bu Robbert’in hoşuna gitmiş olacak ki ‘’Güzel’’ diye söylendi. Daha sonra dolaşmaya başladı. Konuşmasına devam ederken "İçlerinizden bazıları daha önce sayısız kez ölüm riskiyle karşı karşıya kaldı, tarihin en zorlu canavarlarını yenmeyi başardı ve bu derse yalnızca hünerlerini göstererek statüsünü almak için katılıyor. Bazılarınız ise henüz melez olduğu gerçeğini yeni öğrendi ve mitolojik canavarlar hakkında bilgi sahibi değil. O nedenle sizlere hem kendinizi göstereceğiniz, hem de bilgi edinme imkanı bulabileceğiniz bir ders vereceğim. Benim yapacağım tanıtımın ardından, gönüllü öğrencilerden bildikleri canavarlar hakkında sınıfı bilgilendirmelerini isteyeceğim. Böylece derste çok daha fazla canavardan bahsedebileceğiz." dedi. "Arkadaşlar, sizlere Gorgonlar hakkında bilgi vereceğim. Üç kız kardeş olan Stheno, Euryale ve birçoğunuzun ismini duyduğu Medusa hakkında." dedi. Bu benim hoşuma giden bir konuydu ki dinlemeye koyuldum. "Gorgo Antik Yunancada korkunç, berbat anlamına gelir. Gorgon kelimesi de oradan geliyor çünkü o kız kardeşler gerçekten berbat ve korkunç. Onları tabir etmek oldukça basit çünkü çok dikkat çekici iki özellikleri var. Fazlasıyla keskin dişlere sahipler, bir de başlarında saç yerine canlı yılanlar bulunuyor. Stheno ve Euryale ölümsüz, Medusa ise baktığı her insanı taşa çevirebilme yetisine sahip, ölümlü. Medusa'nın magazinel hikâyesine girmeyeceğim ama doğduğunda çok güzel bir kız olduğunu, sonradan Tanrıça Athena tarafından bir Gorgona çevirildiğini bilmenizde fayda var. Ben daha önce bu üç kardeşin üçüyle de karşılaşma şanssızlığını yaşadım ve hepsini öldürme şerefine eriştim, darısı başınıza diyorum. Bir Gorgonu öldürmenin birçok yolu vardır. Ben genellikle en basit yolu tercih ederim, biraz artist oldukları için zırh falan giymez bu kız kardeşler. Kafalarını vücutlarından ayırmak için de sıradan bir ilahi bronz kılıç yeterlidir çünkü derileri pek sert değil. Şimdi, anlattıklarımı daha iyi kavrayabilmeniz için Stheno'yu dersimize davet edeceğim. Medusa şu sıralar bildiğim kadarıyla Tartarus'ta, bir de herkesi taşa çevirebilecekken onu buraya getirmek istemem. Euryale ise hatırladığım kadarıyla kardeşim Stella tarafından öldürülmüştü geçenlerde." dedi. Biraz korkmuştum. Aramıza bir gorgon mu gelecekti? Ahh.. Tanrılarım.. Ama korkmanın vakti değildi. Bu nedenle kılıcımı çektim ve ayağa kalktım. Yeni gelmiş olabilirdim; ama geri çekilemezdim. Bakışlarını göğe dikti ve "Seni kampımıza davet ediyorum Stheno!" diye bağırdı. Kalbim deli gibi atıyordu. "Davetin için teşekkürler. Ne zamandır melez öldürmüyordum." diye söze başladı ve kahkahayı patlattı. "Asıl ben seni ne zamandır öldürmüyordum Stheno. Kardeşlerini özlemişsindir, ziyaretlerine gitmen onları sevindirir." diye çıkıştı Robbert. Stheno bir çığlık attı ve saldırıya geçti. Robbert soğukkanlı davrandı ve karşılık verdi. "Dediğim gibi çocuklar, en kolay yöntem her zaman boynu hedef almaktır." dedi ve kılıcını boynuna geçirdi. Çirkin Gorgon birkaç saniye içinde pis bir toz bulutuna dönüştüğünde çok şaşırmıştım. Kılıcımı da boşa çekmiştim. Bunun için de utanmamış değildim. "Öldürdüğünüz Gorgon Medusa'ysa, kafasını saklamanızı öneririm. Birini taşa çevirmenin nerede işinize yarayacağınızı bilemezsiniz. Dersin benim anlatacağım kısmı bitti. Şimdi sizlerden, bildiğiniz mitolojik canavarlardan bahsetmenizi istiyorum. Anlattığınız canavarların eksik bıraktığınız özelliklerini ben tamamlayacağım. Canavarlar hakkında bilgi sahibi olmayan öğrenciler yalnızca dinlemekle yetinebilir." dedi. Ben öne atılmak istiyordum; ama ne anlatacağımı bilmiyordum. Çok araştırma yapmıştım; ama aklıma gelmiyordu. Daha sonra ‘’Ben David Killer. Hypnos çocuğuyum. Bugün size Tayfun’un anlatacağım. Tartaros ile Gaia'nın oğlu olan korkunç bir ifrit. Zeus dünya ve gökyüzü üzerinde krallığını sürdürürken, oğulları Titanların durumundan memnun olmayan Gaia Tayfun’u Zeus'a karşı savaşması için gönderir. Tayfun, Gaia ve Tartaros'un sonuncu oğludur. Omuzlarından yüz tane yılan ve ejder başı çıkar. Bunların ağızlarından ateş püskürmektedir. Sesleri de korkunçtur. Buna rağmen Zeus cesurca onunla karşılaşır, şimşeklerinin gücü ile onu yener ve Etna yanardağının altına hapseder. Etna'daki volkanik ifrazatların sebebi de Tayfun'un haykırışlarıdır.’’ dedi. Açıkçası rahatlamıştım. Acaba Tayfun buraya gelecek miydi? Merakla Robbert’a baktım.
| |
| | | Mark William Trully Apollon'un Çocuğu/Mitoloji Tarihi Eğitmeni
Mesaj Sayısı : 348 Kayıt tarihi : 12/02/11
| Konu: Geri: CKK Dersi | 29 Mayıs-5 Haziran Cuma Haz. 03, 2011 8:30 am | |
| Bir kaç gün önce dersliklerdeki eğitim sistemi değişmişti ayrıca yeni dersliklerde eklenmişti bende yeni dersliklerden Mitoloji Tarihi Sınıfı'nın eğitmeni olmuştum ancak buraya yani Canavalara Karşı Korunma sınıfnda sadece bir öğrenciydim mitoloji bilgimin burada işlemeyeceğini düşünüyordum.Sınıfa girdiğimde etrafın siyaha boyalı olması ve duvarlarda ise canavarlara ait eşyaların asılması ilgimi çekmişti bunları incelerken eğitmenimiz Rob'da gelmişti hemen diğer öğrencilerin arasına kaynadım ve Robyn'in konuşmasını dinlemeye koyuldum."Canavarlara karşı korunma dersine hoş geldiniz. Unutmayın ki burada yalnızca hayatta kalmanız için en temel bilgileri öğreneceksiniz. Zekâ ve deneyim sahibi değilseniz, bu eğitim sizin Minotor'u alt etmenizi sağlamaz. Aramızda üç metrelik bir alan bıraktıktan sonra etrafımda kümelenip oturun." diyerek bizi beklemeye koyuldu,öğrencileri beklemek bir yer kapmaktan daha kolay olduğu için herkes yerleşince iki kişinin arasına oturdum Rob biraz memnun birazda sinsi bir ifadeyle söze tekrardan başlamıştı,"Şu anda burada etrafıma kümelenmiş olan melezlerin birçoğu, yirmili yaşlarını göremeden önce canavar saldırılarında ölecek. Bazılarınız Asphodel Tarlaları'na gidecek, gerçekten iyi olanlarınız ise babam tarafından Eliysium'a gönderilerek ödüllendirilecek. Yakın dostlarınız ardınızdan kampın meydanında uyduruk bir kefen yakacak. Ölümünüzün üzerinden birkaç yıl geçtikten sonra, sizi öldüren iblis Tartarus'tan kurtulup bu dünyaya geri dönecek ve kendine yeni kurbanlar arayacak... Bunun bir sonu yok. Buradaki amacımız sizin ölme şansınızı azaltmak. Tabii içi boş olan kafalara hiçbir eğitim fayda etmez. O nedenle, tüm dikkatini benim söylediklerime veremeyecek kadar meşgul olanların şimdi dersi terk etmesini isteyeceğim." dedi.Sesinin tonu odanın içinde yankılanıyordu,kimsenin kalkıp gitmediğini görünce "Güzel." diyerek daha sinsi bakışlar atmaya başladı hepimiz onun neler yapacağını merakla bekliyorduk konuşmasına devam ederken,"İçlerinizden bazıları daha önce sayısız kez ölüm riskiyle karşı karşıya kaldı, tarihin en zorlu canavarlarını yenmeyi başardı ve bu derse yalnızca hünerlerini göstererek statüsünü almak için katılıyor. Bazılarınız ise henüz melez olduğu gerçeğini yeni öğrendi ve mitolojik canavarlar hakkında bilgi sahibi değil. O nedenle sizlere hem kendinizi göstereceğiniz, hem de bilgi edinme imkanı bulabileceğiniz bir ders vereceğim. Benim yapacağım tanıtımın ardından, gönüllü öğrencilerden bildikleri canavarlar hakkında sınıfı bilgilendirmelerini isteyeceğim. Böylece derste çok daha fazla canavardan bahsedebileceğiz." dedi.Artık sesi dahada kalınlaşmıştı hepimiz heyecanlanmıştık sınıfta çıt çıkmıyordu derken tüm sessizliği Rob bozdu "Arkadaşlar, sizlere Gorgonlar hakkında bilgi vereceğim. Üç kız kardeş olan Stheno, Euryale ve birçoğunuzun ismini duyduğu Medusa hakkında." "Medusa" sözünü söylerken sesi çok tiz çıkmıştı hafifçe öksürdü ve konuşmasına kaldığı yerden devam etti."Gorgo Antik Yunancada korkunç, berbat anlamına gelir. Gorgon kelimesi de oradan geliyor çünkü o kız kardeşler gerçekten berbat ve korkunç. Onları tabir etmek oldukça basit çünkü çok dikkat çekici iki özellikleri var. Fazlasıyla keskin dişlere sahipler, bir de başlarında saç yerine canlı yılanlar bulunuyor. Stheno ve Euryale ölümsüz, Medusa ise baktığı her insanı taşa çevirebilme yetisine sahip, ölümlü. Medusa'nın magazinel hikâyesine girmeyeceğim ama doğduğunda çok güzel bir kız olduğunu, sonradan Tanrıça Athena tarafından bir Gorgona çevirildiğini bilmenizde fayda var. Ben daha önce bu üç kardeşin üçüyle de karşılaşma şanssızlığını yaşadım ve hepsini öldürme şerefine eriştim, darısı başınıza diyorum. Bir Gorgonu öldürmenin birçok yolu vardır. Ben genellikle en basit yolu tercih ederim, biraz artist oldukları için zırh falan giymez bu kız kardeşler. Kafalarını vücutlarından ayırmak için de sıradan bir ilahi bronz kılıç yeterlidir çünkü derileri pek sert değil. Şimdi, anlattıklarımı daha iyi kavrayabilmeniz için Stheno'yu dersimize davet edeceğim. Medusa şu sıralar bildiğim kadarıyla Tartarus'ta, bir de herkesi taşa çevirebilecekken onu buraya getirmek istemem. Euryale ise hatırladığım kadarıyla kardeşim Stella tarafından öldürülmüştü geçenlerde." dedi.Stheno'yu çağırması beni gerçekten etkilemişti bir Gorgon'un buraya gelerek tüm melezlere meydan okuması hayatta hep görülebilecek bir şey değildir.Aradan kısa bir süre geçti Rob "Seni kampımıza davet ediyorum Stheno!" dedi.Tüm melezler şaşkınlığını koruyamamıştı açıksa bende oldukça etkilenmiştim melezlerin arasındaki fısıldaşma Stheno'nun sesiyle son buldu "Davetin için teşekkürler. Ne zamandır melez öldürmüyordum." dedi,ancak Rob hafif bir kahkaha ile "Asıl ben seni ne zamandır öldürmüyordum Stheno. Kardeşlerini özlemişsindir, ziyaretlerine gitmen onları sevindirir." dedi.Stheno bu sözlerden pekte memnun olmuşa benzemiyordu tüm kampı yerinden oynatacak bir savaş çığlığı ile Rob'a saldırdı Rob ise soğukkanlılığını koruyarak "Dediğim gibi çocuklar, en kolay yöntem her zaman boynu hedef almaktır." demesiyle kılıcını Gorgon'un boynuna geçirmesi bir oldu yaratık toza dönüştüğünde Rob konuşmasına devam etti "Öldürdüğünüz Gorgon Medusa'ysa, kafasını saklamanızı öneririm. Birini taşa çevirmenin nerede işinize yarayacağınızı bilemezsiniz. Dersin benim anlatacağım kısmı bitti. Şimdi sizlerden, bildiğiniz mitolojik canavarlardan bahsetmenizi istiyorum. Anlattığınız canavarların eksik bıraktığınız özelliklerini ben tamamlayacağım. Canavarlar hakkında bilgi sahibi olmayan öğrenciler yalnızca dinlemekle yetinebilir." bu sözden sonra bayağı bir sevinmiştim melezler tek tek anlatırken ben hangi canavarı anlatsam diye düşünüyordum en sonunda aklıma biri takıldı ayağı kalktım ve söze başladım "Merhaba,ben Mark William Trully ve sizlere anlatacağım mitolojik yaratık Kikloplar" derkes bana öğrenme aşkıyla yanıp tutuşan kişiler gibi bakmaya koyuldu boğazımı temizledim ve konuşmama devam ettim "Kikloplar Gaia ve Uranüs'ün çocuklarıdır hepinizinde bildiği gibi tek gözleri vardır ve dev gibidirler,asla tanrılardan korkmayan insan etiyle beslenen zalim yaratıklardır.Odysseia'nın yazarı Homeros'a göre mağralarda yaşayan korsan çobanlardır,Hesoidos'a göre ise sadece üç taneydiler ve bu kiklopların adlarıda Brontes,Steropes ve Arges'ti isimlerinin anlamlarıda sırasıyla "Gök gürültüsü,parıltı ve şimşektir.Bazı efsanelerde Uranüs onları Tartarus'a hapsetmiş Titan Savaşı'nda ise Zeus onları çıkarmıştır,bazılarında Apollon'un oğlu olan Asklepios'u öldürdükleri için Apollon'da onları öldürmüştür ve kimi efsanelerde ise demircilik tanrısı Hephaistos'un yardımcıları olarak demir atolyelerinde çalışmışlardır." diyerek yerime oturdum ve diğer öğrencilerin anlatacağı canavarları dinlemeye koyuldum. | |
| | | Lucianna Fackrell Athena'nın Çocuğu/Kulübe Lideri
Mesaj Sayısı : 4356 Kayıt tarihi : 22/08/10
| Konu: Geri: CKK Dersi | 29 Mayıs-5 Haziran C.tesi Haz. 04, 2011 12:37 am | |
| Belki de bininci kez okuyordu aynı notu. Artık gözlerini kapattığı zaman o zarif el yazısının kolaylıkla zihninde canlanabildiğini fark etmişti. Yumruk yaptığı elinin içerisinde buruşmuş olarak duran kağıtta yazılanları gözünden süzülen bir damla yaşın eşliğinde yavaşça okudu... "Kimse dindiremez içimde kopan fırtınaları, sen gittiğin zaman ben nefessiz kaldım... Ben de zaten romantik bir nota kanabilecek şapşal kızlardandım." Nota yaptığı eklemenin bütünle bir kafiye oluşturmuş olması üzerine ister istemez gülümsemişti. Yanağındaki bir damla yaşı elinin tersiyle sildilten sonra, kulübesinde zavallı bir şekilde yas tutmak için yanlış bir yaşta olduğunu fark etti. Hayatının baharındaki bir gençti ve birçok derdinin arasına bir de sarsılmış aşk hayatını eklediği şu günlerde mümkün olduğunca fazla insanın içinde bulunma ihtiyacı hissediyordu. Elbette kampa geldi geleli toparlamıştı biraz, en azından artık meydanda oturup bir şişe romu kafasına dikme eyleminde bulunmuyordu. Canı çok içmek isterse, bir şekilde kimseye görünmeden takılabileceği bir yer buluyordu. Zaten kampın her bir köşesini en ince ayrıntısına kadar ezbere bildiğinden, bunu yapmakta hiçbir zaman zorlanmıyordu. Sahi, tam olarak kaç yıldır Melez Kampı'ndaydı? Elini Yunan melezlere has olan boncuklu kolyesinde gezdirdi ve "Beş..." diye mırıldandı. Tam tamına beş yıldır bu kamptaydı. Onun gibi bir orman kaşifi için artık çömezlerin kabuslarını süsleyen ağaçlık arazi bile ufacık bir tehlike dahi arz etmiyordu. Ormanda elini atamadığı tek yer dokuzuncu kulübeye ait olan depoydu. Lafta depo gizliydi ama bu kampın en az yarısının onun yerini bildiği gerçeğini değiştirmiyordu. Ne yazık ki Lucy'nin hiç ateşe hükmedebilen bir kankası yoktu. O nedenle o depoda içme zevkine henüz erişememişti ama bu, kesinlikle ölmeden önce yapması gerekenler listesindeydi. Kaşlarını kaldırarak hayatını boşa yaşadığını düşündü bir süre. Boşunaydı her şey, içki içmek bile ona zevk vermezken hala nefes alması yalnızca tuhaftı. Yine de bu dünyadaki limitini henüz doldurmamış olduğunu biliyordu. Her şeyden önce kardeşlerinin, Athena kulübesinin ona ihtiyacı vardı. Bu haliyle pek de verimli bir kardeş sayılamayacağını biliyordu ancak herkes gibi yaşadıklarının geçici bir bunalım evresinden ibaret olduğunu düşünmeye zorlamıştı kendini. Bir süre sonra Martin'i, onun ardından da tasasızca içmeyi unutacaktı... Kampta eğitmenlik yapmıyordu artık, kılıç dersliğinden başkaları sorumluydu. Lucy, üzerindeki yükü azaltma ihtiyacıyla sorumluluklarından biri olarak gördüğü eğitmenliği bıraktığına zaman zaman pişman oluyordu. Bu pişmanlığın yerini kendine duyduğu öfkeye bırakması da sık sık başına geliyordu. Yine de içten içe bu yaptığının en iyisi olduğunu biliyordu. Kendine güzel bir kayalık bulunca bir güzel üstüne oturdu ve içmeye başladı. Bu sefer yanında en sevgili dostu, yani cini vardı. Hiçbir zaman cin toniğin mi yoksa vişne suyuna katılmış cinin mi daha leziz olduğuna karar verememişti. Bu nedenle yanına iki şişe almıştı, biri bittikten sonra diğerine geçebilirdi. Kısa bir düşünme süresinin ardından "Tonik ile başlayalım bakalım." Cesaretini topladıktan sonra önündeki çalıların arasından kafasını çıkarıp olan bitene baktı. Onlarca melez bir sağa bir sola volta atmakta olan bir adamın etrafında kümelenmiş, çıt çıkarmıyorlardı. Akılları vızır vızır dönüyordu ama çoğunun dikkati sert görünümlü adamdaydı. Lucy şaşkınlıkla o adamın yakın arkadaşı ve bar ortağı Robert olduğunu fark etti. Rose ile evlenmelerinin ardından ikisini de kampta pek fazla görememişti, aslında kampa yeni döndüğü düşünülürse bu durum pek de tuhaf değildi. Özlemişti Robert'ı, hatta elindeki şişenin içerisindeki cinin miktarı biraz daha azalmış olsaydı, büyük ihtimalle sağ duyusunu bir tarafa bırakıp gidip kalabalığa rağmen ona sarılırdı. Yalnız... Ortada hala tuhaf bir durum vardı. Robert ciddiliğini koruyarak etrafındaki melezlere bir şeyler anlatmayı sürdürüyordu ki genel olarak düşünülürse Hades oğlunun konuşmayı pek fazla seven bir yapıya sahip olmadığı herkes tarafından bilinirdi. Merakına yenik düşerek yere çömeldi ve kalabalığa doğru ilerlemeye başladı. Oluşturulmuş kümenin en dış halkasına vardığında, çevresinde bir sürü çaylak melez gördü. Çaylakların topluluğun arkalarında yer alma ödlekliği göstermeleri pek şaşırılacak bir durum değildi, tek sorun Lucy'nin onların arasında kendini tuhaf hissetmesiydi. Nereden bakılırsa bakılsın, o her şey olabilirdi ama asla bir çaylak sayılamazdı. Kaçırdığı konuşmaları öğrenmek için zihin kalkanlarını indirdi ve beyninin içine hücum eden onlarca farklı düşünce, kısa sürede olayı kapmasını sağladı. Robyn'in eğitmen olmuş olması oldukça şaşırtıcıydı, öğrencilerine karşı tavrı ise kesinlikle tahmin edilebilir düzeydeydi. "Arkadaşlar, sizlere Gorgonlar hakkında bilgi vereceğim. Üç kız kardeş olan Stheno, Euryale ve birçoğunuzun ismini duyduğu Medusa hakkında." dedi Robert. Orada bulunan herkes gibi Lucy de ister istemez bu hikayeye kendini kaptırmıştı. O pis gorgonları kesinlikle çok iyi tanıyordu, "Gorgo Antik Yunancada korkunç, berbat anlamına gelir. Gorgon kelimesi de oradan geliyor çünkü o kız kardeşler gerçekten berbat ve korkunç. Onları tabir etmek oldukça basit çünkü çok dikkat çekici iki özellikleri var. Fazlasıyla keskin dişlere sahipler, bir de başlarında saç yerine canlı yılanlar bulunuyor. Stheno ve Euryale ölümsüz, Medusa ise baktığı her insanı taşa çevirebilme yetisine sahip, ölümlü. Medusa'nın magazinel hikayesine girmeyeceğim ama doğduğunda çok güzel bir kız olduğunu, sonradan Tanrıça Athena tarafından bir Gorgona çevirildiğini bilmenizde fayda var. Ben daha önce bu üç kardeşin üçüyle de karşılaşma şanssızlığını yaşadım ve hepsini öldürme şerefine eriştim, darısı başınıza diyorum." açıklaması onun için pek fazla anlam ifade etmedi. Robert sözlerini sürdürürken Lucy onu daha fazla dinleyemeyeceğini fark etti. Dikkatini uzun süre bir şeye odaklayamıyordu şimdilerde, bunu da içinde bulunduğu bunalım durumuna yüklüyordu. Konudan kopmuş olduğu için Stheno'nun aniden açıklık alanda belirmesi onu şaşırtmıştı. Herkes arkalara doğru gerilerken Lucy fırsattan yararlanıp ön sıralara doğru ilerledi. Robert için bu gorgonun minik bir çocuk oyuncağından farksız olduğunu biliyordu. Gerçekten de öyle oldu, dostu birkaç dakika geçmeden Stheno'nun kafasını bedeninden ayırmayı başarmıştı. Gülümsedi Lucy, Robert'ın burada verdiği taktiklerin hepsini, o durumlarla karşı karşıya geldiği zamanlarda öğrenmişti. Medusa ile kaç kere karşılaştığı hakkında hiçbir fikri yoktu ama her karşılaşmalarını galibiyetle sonuçlandırdığını net bir şekilde hatırlıyordu. Robert'ın çoğu kişiye göre nefes kesici olan şovu bittikten sonra, melezler sırayla ayağa kalkıp bildikleri bir mitolojik canavardan bahsetmeye başladılar. Dersin işlenişi çok iyiydi, ne yazık ki söylenen canavarların hepsiyle bir geçmişi olan Lucy için pek de eğlenceli sayılmazdı. Göz kapaklarının ağırlaşmaya başladığını hissediyordu. Aradan biraz zaman geçtikten sonra Robert gelip tam Lucy'nin karşısında dikildi ve "Sen de bizlere bir canavarla ilgili tecrübelerini aktarmak ister misin, Lucy?" diye sordu. O anda 'hayır, teşekkürler' tarzı bir cevap vermeyi her şeyden çok istiyordu ama anladığı kadarıyla bu dersten kurtulabilmesi için bunu yapması şarttı. Robert'a meşhur 'çıkışta görüşeceğiz' bakışlarından birini attıktan sonra ayağa kalktı ve arkasındaki insan kalabalığına dönerek "İsmim Lucianna Fackrell. Kampın en kıdemlilerindenim ve Athena kulübesinin lideriyim. Eskiler beni zaten tanırlar. Tanımayan yeniler de gidip hayata falan küssünler." dedi. Robert ona ters ters bakarken "Hey, beni tanımayan kişi çok şey kaybediyor demektir!" diye kendini savundu. Sonra tekrar çevresindekilere dönerek "Size bu dünyanın gelmiş geçmiş en mankafalı iblisini anlatacağım, Titan Atlas'ı." dedi. Robert öne atıldı ve "Onun mankafanın teki olduğu konusunda haklısın Lucy ama gerçek bir canavarı anlatman gerekiyor." diye mırıldandı. Lucy sıkıntıyla gözlerini devirdikten sonra "Sirenlere ne dersiniz?" diye sordu coşkuyla. Robert derin bir nefes aldıktan sonra, sirenlerin daha önce anlatılmış olduğunu söyledi. Lucy bir süre burada daha önceden anlatılmamış olan bir canavar bulmaya çalıştı. Daha önceden anlatılanları dinlemediği için bunu yapması zihin okuyarak bile zor oluyordu. Birkaç dakikanın ardından, neyse ki daha önce anlatılmamış olan bir canavar bulmayı başarabilmişti. "Kulaklarınızı dört açın melezler, çünkü sizlere anlatacağım canavarlar hiç de buradan çıktıktan sonra rahatlıkla öldürebileceğiniz cinste değil. Bu eğitmeniniz Robert bile neredeyse onlar tarafından öldürülecekti, biliyor musunuz? Bilmezsiniz tabii. Beş yıl öncesini nereden bileceksiniz ki?! Neyse. Ben anlatmaya başlayayım en iyisi. Sizlere Laistrygonia Devlerinden bahsedeceğim. İsimlerinin ne kadar uzun olduğunun farkındayım, tıpkı kendileri gibi. Laistrygonialılar, 2,5 metre boylarında, iri yarı devlerdir. Gözleri ve dişleri kırmızıdır, bu da onlara olduklarından bile korkutucu bir hava kazandırır. Beyinlerinin pek fazla fonksiyonlu olduğu söylenemez ama bu yaratıkların öldürücü oldukları gerçeğini değiştirmez. Derileri çok kalındır, onları öldürmek için ilahi bronz bile yetersiz kalır." dedi. Herkesin ona tuhaf tuhaf bakmayı sürdürdüğünü fark edince de dedi. Aldığı birkaç yudum içki, ona ufak ve geçici de olsa bir mutluluk sağlamıştı. Yeterli değildi. Daha fazla içmesi ve unutabildiği kadar fazla şeyi unutması gerekiyordu. Şişeyi tekrar kafasına diktiği esnada, zihnine gelen uyarılar nedeniyle ormanda yalnız olmadığını fark etti. Hemen ayağa kalkıp toparlandı ve keskin gözleriyle etrafı kolaçan etti. İlk başta gelen giden kimseye rastlayamadığı için biraz rahatlamış olsa da, beynine gelen zihinsel dalgaların hissedebildiği bir sınırın içerisinde olduğunu biliyordu. Belki de cinin yan etkilerinden biriydi bu, yine de kendini beyin dalgalarının sahibini bulmak için yönlendirdi. Attığı birkaç adımın ardından, zihninde yankılanan seslerin sahibinin tek bir kişi olmadığını fark etti. Telaşa kapıldı çünkü neredeyse bir ordu dolusu melezle karşı karşıyaydı. "Hey, bitti. Bana bakmayı kesin." diye söylendi. Yerine geçip otururken Robert'ın derin bir nefes aldığını fark ederek sırıttı.
- Spoiler:
Benden sonra derse yazacaklara kolaylık olması için, daha önce yazılmamış olan canavarları söyleyeceğim. Telekineler, Drakonlar, Cehennem Tazıları, Orthus, Keto, yeraltındaki iskelet adamlar, dev akrepler.
| |
| | | Justin Lanchaster Athena'nın Çocuğu
Mesaj Sayısı : 36 Kayıt tarihi : 14/05/11
| Konu: Geri: CKK Dersi | 29 Mayıs-5 Haziran C.tesi Haz. 04, 2011 4:33 am | |
| Gözlerimi yavaşça açtım,yatağımda doğruldum ve etrafıma bakındım.Kulübe ayın ışığı ve oluşturduğu gölgeler dışında kapkaranlıktı.Tam istediğim saatte uyanmıştım,kardeşlerimi uyandırmamak için attığım sessiz bir zafer nidasından sonra parmak ucumda yürüyerek dolaba gittim.Yeni ders sistemi nedeniyle bu gün Canavarlara Karşı Korunma dersine gitmem gerekiyordu.Bu güne kadar savaştığım canavarları düşündüm o an,sanırım on yada on iki kadardı.Olaylara dikkatli bakınca hepsinin biraz şans yardımı ile olduğu görülüyordu,bu dersin bana yardımcı olacağına şüphem yoktu.Üstümü değiştikten sonra sessizce kapıyı açıp dışarı çıktım,sonra kapıyı kapatıp kulübelerin oluşturduğu ''U'' harfinin ortasında orman`a doğru yürümeye başladım.Erken kalkmayı ve güneşin doğumunu izlemeye bayılırdım,bu nedenle yolumu değiştirip Long İsland sahiline gittim.Kumlar alışılmadık derecede soğuktu,bunu güneşin henüz doğmamasına bağladım.Kafamı kumlara koyup gökyüzünü izlemeye başladım.
Sonunda kamptan çeşitli sesler duymaya başladığında gözlerimi araladım.İnanamıyordum,uyuyakalmıştım.Güneş gökyüzündeki yerini almış göz alıcı bir şekilde parlıyordu.Hemen ormana yani CKK Dersliğine koşmaya başladım.Neyse ki yetişmişim,eğitmen Robert yeni yeni geliyordu.Derin bir iç çektim.Biraz sonra bütün öğrenciler geldi,Robert`da konuşmaya başladı; "Canavarlara karşı korunma dersine hoş geldiniz. Unutmayın ki burada yalnızca hayatta kalmanız için en temel bilgileri öğreneceksiniz. Zeka ve deneyim sahibi değilseniz, bu eğitim sizin Minotor'u alt etmenizi sağlamaz.Aramızda üç metrelik bir alan bıraktıktan sonra etrafımda kümelenip oturun.".Dediğini yaptım ve önlerden bir yer kapıp oraya yerleştim,kısa bir sessizliğin ardından Robert konuşmaya başladı;"Şu anda burada etrafıma kümelenmiş olan melezlerin birçoğu, yirmili yaşlarını göremeden önce canavar saldırılarında ölecek. Bazılarınız Asphodel Tarlaları'na gidecek, gerçekten iyi olanlarınız ise babam tarafından Eliysium'a gönderilerek ödüllendirilecek. Yakın dostlarınız ardınızdan kampın meydanında uyduruk bir kefen yakacak. Ölümünüzün üzerinden birkaç yıl geçtikten sonra, sizi öldüren iblis Tartarus'tan kurtulup bu dünyaya geri dönecek ve kendine yeni kurbanlar arayacak... Bunun bir sonu yok. Buradaki amacımız sizin ölme şansınızı azaltmak. Tabii içi boş olan kafalara hiçbir eğitim fayda etmez. O nedenle, tüm dikkatini benim söylediklerime veremeyecek kadar meşgul olanların şimdi dersi terk etmesini isteyeceğim.".Etraf tekrar sessizliğe bürünmüştü,fakat bu sefer ki sessizlik daha farklıydı.Robert`in bu konuşmasını içerlemiş olmamın yanında hayran kalmıştım,öğretme tekniği bir Hades çocuğuna uygun olarak bir nevi ''hayatta kalmak istiyorsan'' tarzındaydı.Bir süre sonra Robert kimsenin kalkıp gitmediğini görünce ''Güzel'' dedi.Ardından ellerini arkasında birleştirip konuşarak önümüzde yürümeye başladı; "İçlerinizden bazıları daha önce sayısız kez ölüm riskiyle karşı karşıya kaldı, tarihin en zorlu canavarlarını yenmeyi başardı ve bu derse yalnızca hünerlerini göstererek statüsünü almak için katılıyor. Bazılarınız ise henüz melez olduğu gerçeğini yeni öğrendi ve mitolojik canavarlar hakkında bilgi sahibi değil. O nedenle sizlere hem kendinizi göstereceğiniz, hem de bilgi edinme imkanı bulabileceğiniz bir ders vereceğim. Benim yapacağım tanıtımın ardından, gönüllü öğrencilerden bildikleri canavarlar hakkında sınıfı bilgilendirmelerini isteyeceğim. Böylece derste çok daha fazla canavardan bahsedebileceğiz.".Ardından durdu ve tekrar konuşmaya başladı; "Arkadaşlar, sizlere Gorgonlar hakkında bilgi vereceğim. Üç kız kardeş olan Stheno, Euryale ve birçoğunuzun ismini duyduğu Medusa hakkında.Gorgo Antik Yunancada korkunç, berbat anlamına gelir. Gorgon kelimesi de oradan geliyor çünkü o kız kardeşler gerçekten berbat ve korkunç. Onları tabir etmek oldukça basit çünkü çok dikkat çekici iki özellikleri var. Fazlasıyla keskin dişlere sahipler, bir de başlarında saç yerine canlı yılanlar bulunuyor. Stheno ve Euryale ölümsüz, Medusa ise baktığı her insanı taşa çevirebilme yetisine sahip, ölümlü. Medusa'nın magazinel hikayesine girmeyeceğim ama doğduğunda çok güzel bir kız olduğunu, sonradan Tanrıça Athena tarafından bir Gorgona çevirildiğini bilmenizde fayda var. Ben daha önce bu üç kardeşin üçüyle de karşılaşma şanssızlığını yaşadım ve hepsini öldürme şerefine eriştim, darısı başınıza diyorum.Bir Gorgonu öldürmenin birçok yolu vardır. Ben genellikle en basit yolu tercih ederim, biraz artist oldukları için zırh falan giymez bu kız kardeşler. Kafalarını vücutlarından ayırmak için de sıradan bir ilahi bronz kılıç yeterlidir çünkü derileri pek sert değil. Şimdi, anlattıklarımı daha iyi kavrayabilmeniz için Stheno'yu dersimize davet edeceğim. Medusa şu sıralar bildiğim kadarıyla Tartarus'ta, bir de herkesi taşa çevirebilecekken onu buraya getirmek istemem. Euryale ise hatırladığım kadarıyla kardeşim Stella tarafından öldürülmüştü geçenlerde.".Anlayamamıştım,eğitim için bir Gorgon`u buraya mı çağıracaktı,bu eylem için denebilecek tek şey sanırım tuhaf olurdu.Her ihtimale karşı kılıcımı çıkardım,az sonra olacakları çok merak ediyordum.Robert başını kaldırdı ve "Seni kampımıza davet ediyorum Stheno!" diye bağırdı,fakat hiç bir şey olmamıştı.Bir kaç dakika sonra işe yaramadığı kanaatine varmak üzereyken bir toz bulutu belirdi.Toz bulutu kaybolurken Stheno belirmişti.Robert`a bakıp bir süre tuhaf tuhaf konuştu,ardından Robert tam kılıcını çekmişti ki Stheno üstüne atladı.Robert onu kıskıvrak yakaladı ve kılıcını boynuna indirdi.Ardından bize baktı ve "Dersin benim anlatacağım kısmı bitti. Şimdi sizlerden, bildiğiniz mitolojik canavarlardan bahsetmenizi istiyorum. Anlattığınız canavarların eksik bıraktığınız özelliklerini ben tamamlayacağım. Canavarlar hakkında bilgi sahibi olmayan öğrenciler yalnızca dinlemekle yetinebilir." dedi.Bir kaç kişi bildikleri canavarları anlattılar,benimde bildiğim bir canavar türü vardı.Elimi kaldırdım,Stymphalian Kuşlarını anlatmaya karar vermiştim.''Ben Justin Lanchaster,Athena kulübesindenim.Sizlere Kısrakları anlatacağım.Bu canavarlar at görünümlüdür,fakat içlerinde karanlık ruhlar bulunmaktadır.İnsan yemektedirler. ,derin bir nefes aldım ve devam ettim;''Ares`in çocuklarıdır ve üstlerinde kutsama mevcuttur.Zayıf noktaları ise kulaklarıdır,Cyrene tarafından Styks nehrine sokulmuşlardır.Bazı melezler zayıf yanlarının kuyrukları olduğunu düşünürler ve bu nedenle bir çok melez hayatını kaybetmiştir.Ama bir çok kaynağın aksine kulakları zayıf noktalarıdır ve yapacağınız bir ikilem ölümünüze sebep olabilir''.Tekrar melez topluluğunun içindeki yerime oturdum.Acaba iyi anlatabilmişmiydim,konuşma yapmakta pek iyi değildim ama yinede zevk almıştım.Bir başka kişi kalkınca dikkatimi ona verdim.
En son Justin Lanchaster tarafından C.tesi Haz. 04, 2011 6:34 am tarihinde değiştirildi, toplamda 3 kere değiştirildi | |
| | | Annabel Lorianne Marlyn Athena'nın Çocuğu
Mesaj Sayısı : 71 Kayıt tarihi : 11/04/11
| Konu: Geri: CKK Dersi | 29 Mayıs-5 Haziran C.tesi Haz. 04, 2011 5:29 am | |
| Sahilin kızgın kumlarına ayaklarımı yaktırarak yavaş yavaş yürüyordum. Meltem bana doğru geldi ve saçlarımı omuzlarıma düşürdü. Rüzgar tarafından okşanmak çok hoşuma giderdi hep. Tek onun dokunuşları sevgi dolu ve rahatlatıcıydı çünkü. Kayalıklara doğru tırmanıp dalgaların sularını çarptığı tepeye ulaştım. Güneş batmak üzereydi ve etrafı bir kızıllık kaplamıştı. Şeklini deniz yıldızına benzettiğim kayanın üstüne oturarak ayaklarımı sulara bıraktım. Deniz oldum olası beni kendine büyülerdi. Ilık sulara doğru ayaklarımı sürttükçe oluşan köpükler havaya sıçrıyor, harika bir görüntü yaratıyordu. Hafif hareketli olan deniz ufak bir dalgayla oturduğum kayaya çarptı ve üzerimi ıslattı. Dalga denizin üstünde kehribar ve mavi renklerinden oluşmuş bir deniz kabuğu bırakmıştı şimdide. Uzanıp deniz kabuğunu elime aldım. Elime almamla o güzel renkleri kan sardı ve bütün elimi kapladı. Kanlar oturduğum kayaya yayıldı. Hissettiğim şok ve korku tarif edilemez boyuttaydı. Ayağa kalkıp elimdeki deniz kabuğunu denize fırlattım. Deniz birden kabardı ve az önce sevdiğim rüzgarı özleten bir fırtına koptu. Denizin içinden mavi elbisesini yosunların kapladığı gümüşi saçlarının içinden dikenli boynuzlar çıkan bir kız çıktı. Yüzü anlatamayacağım bir ıstırap ve acıyla kaplanmıştı. Yüzünden gözlerinden akan kanlar düşüyordu. Elini bana uzatıp 'Gel.' dedi. Ve birden her şey değişiverdi.
Yatağımdan ter içinde sıçradım. Yine o kabus! Birkaç gecedir sürekli aynı kabusu görüyordum. Gördüklerime daha hiç bir anlam verememiştim ama. O kız kimdi ve benden ne istiyordu? Aklımda bu düşüncelerle aynanın karşısına geçtim. Gözlerimin altında morluklar oluşmuştu, saçlarım karmakarışıktı. Berbat görünüyordum! Kendime gelmek için ılık suyla bir duş aldım. Üzerime bir kot ve mor bir gömlek geçirdim. Saçlarımı açık bırakmaya karar verip hafif bir makyaj yaptım. Eh idare ederim.
Odamdan çıktıktan sonra ormana doğru yol aldım. Yanlış hatırlamıyorsam Canavarlara Karşı Korunma dersim vardı. Kampta ki ilk dersim olacaktı ama hiç heyecanlı ya da meraklı değildim. Hala kendimde değilim. Alışamadım bu yeni hayata. Her neyse…
Kulağımda son ses müzikle ağaçların koridor görünümü yarattığı yola devam ettim. Koyu yeşil ve griyle kaplı çamlar gökyüzünü tamamen kapatıp güneş ışığının içeri süzülerek bize göz kırpmasını sağlıyordu. Büyük bir meşe ağacının altındaki kalabalığa baktım. Birkaç tanıdık yüz gördüm. Amanda, Kate, Mia, Sere ve son olarak Lucy. Kızlara hafifçe gülümseyip bir ağacın altına geçip oturdum. Melezlerin oluşturduğu çemberin ortasında birisi aniden beliriverdi. Belirmesiyle uğultu anında yok oldu. İşte o an eğitmenimizin geldiğini anladım. Etrafında dönerek hepimize tek tek baktı. Vücudunda ki kaslarla yüzünde ki sert ifade birbirini tamamlıyordu resmen. Oldukça katı görünümlüydü. Ve tam da bu ders için yaratılmış gibi görünüyordu. "Canavarlara karşı korunma dersine hoş geldiniz. Unutmayın ki burada yalnızca hayatta kalmanız için en temel bilgileri öğreneceksiniz. Zeka ve deneyim sahibi değilseniz, bu eğitim sizin Minotor'u alt etmenizi sağlamaz." Ses tonu düşüncelerimi doğruladı. ''Aramızda üç metrelik bir alan bıraktıktan sonra etrafımda kümelenip oturun." Ormanda ki herkes söylediklerini dinleyip etrafında kümelendi. Anlattıkları, kullandığı ifadeler, mimikleri o kadar muhteşemdi ki dersten oldukça etkilenmiştim. Bize ilk Gorgonlar hakkında bilgi verdi. Üç kız kardeş olan Stheno, Euryale ve Medusa. Ardından bizlere dönüp herkesten bir canavar hakkında bilgi vermesini istedi. Melezler Robert kimi seçerse kalkıp bazı canavarlar hakkında bilgi verdiler. Duyduklarım karşısında hem heyecanlanıyordum hem de korkuyordum. Ama en çok içimde bir merak oluşturuyordu. Ve ilgi. Sıra bana geldiğinde ne yapacağımı düşünmeye başladım. Kamp'a yeni gelmiştim ve bir Tanrıçanın kızı olduğumu öğreneli daha birkaç hafta olmuştu çünkü. Ben bu düşüncelere kaydığım sırada yanımda bir hareketlilik olduğunu fark ettim. Karşımda ki yola doğru baktım. Hiçbir şey görünmese de tedirgin olmuştum işte. Bu aralar çok şüpheciydim zaten. Önümde bir gölge belirdi. Robert tam karşımda duruyordu. Konuşmasa da sıranın bende olduğunu anlamıştım. Buna rağmen dik dik bakmayı sürdürdüm. Bazen gerçekten çekilmez oluyorum. Kaşlarını çatıp bana bakmayı sürdürdü. Silkelendim ve ayağa kalktım. ''Öncelikle kendimi tanıtayım. Annabel Lorianne Marlyn. Size Dev Akrep'i anlatacağım. Tanrıça Artemis, deniz tanrısı Poseidon’un oğlu Orion’u öldürmesi için bir akrebi görevlendirmiştir. Çok güzel ve güçlü bir dev olan Orion kendini o kadar çok beğeniyordur ki ölümsüzlere gereken saygıyı göstermemektedir. Orion’un Tanrıça Artemis’i kızdırmak için tam olarak ne yaptığı bilinmiyor ne yazık ki. Ama iki rivayet var. Birincisi Orion’un Artemis’in bakire nedimelerinden birine tecavüz etmesi, diğeriyse Orion’un Tanrıça Artemis’in ırzına geçmeye çalışmasıdır. Aslında Artemis’ten daha yetenekli bir okçu olduğunu söylemesi bile Tanrıça’nın öfkesinden nasibini alacağını apaçık göstermektedir. İntikam tanrıçası olarak da bilinen Artemis kızdığı zaman tüm tanrı ve tanrıçaların en acımasızı olup çıkıveriyordur sonuçta. Orion’un yaptığı arsızlıklar karşısında öfkeden deliye dönen Tanrıça Orion’u öldürmesi için dev bir akrebi görevlendirir. Akrep onu sokarak öldürmeyi başarır. Ve Artemis ödül olarak akrebi cennete yollar. Ancak Orion Poseidon’un oğlu olduğu için ölüler ülkesine gitmez. Gökyüzünde akrepten kaçarak parlamaya devam eder.'' Anlattıklarım bittiğinde Robert’a dönüp beklemeye başladım. Umarım yanlış bir şey söylememiştim ve konuşmamdan memnun kalmıştı. Yüzünde onaylı bir ifadeyle başını aşağıya eğdi ve oturmam gerektiğini anladım. Yeni hikayeyi ve anlatacak kişinin seçilmesini beklemeye koyuldum böylelikle. | |
| | | Cornelia Fackrell Poseidon'un Çocuğu/Pegasus Binicilik Eğitmeni
Mesaj Sayısı : 871 Kayıt tarihi : 03/10/10
| Konu: Geri: CKK Dersi | 29 Mayıs-5 Haziran C.tesi Haz. 04, 2011 5:53 am | |
| Sabah kulübeden gelen sesler üzerine gözlerimi araladım. Başımdaki hafif bir ağrı vardı ve kardeşlerimin sesleri beni daha da rahatsız etmişti. Gözlerimi açıp kapayarak kendime gelmeye çalışıyor, bir yandan da saate bakıyordum. Sabahın beş buçuğunda neden kardeşlerim ayaklanmışlardı ki. Kesinlikle hepsinin başına taş düşmüş olmalıydı. Kendi kendime yatağımdan söylenerek kalktığımda, ilk iş olarak kulübe panomuza doğru ilerledim. Birbirimizle haberleşmek için bu panoyu kullanıyor, yapacaklarımızı buraya yazıyorduk. Panoya göz attığım sırada gözüme çarpan Robyn’in CKK Dersini unutma! yazısı beni kendime getirdi. Kardeşlerimin bu kadar erken kalkma nedenleri belli olmuştu. İç çekerek dolabıma doğru ilerledim ve üzerime spor, rahat edebildiğim kıyafetleri geçirip saçımı da yukarıdan toplayarak derse hazır hale geldim. Aslında kampta altı senedir vardım ve derste bahsedilecek canavarları gördüğümü biliyordum. Ama bu ders Robyn’in ilk dersiydi, onu yalnız bırakmamak ve dersini dinlemek istiyordum. Son kez aynaya bakıp masanın üzerindeki toka seklinde duran kılıcımı alarak bilekliğe çevirdim ve bileğime taktım. Ne olur ne olmaz diye kılıcımı da yanımda götürüyordum.
Kulübeden çıkıp açıklık alana geldiğimde etrafıma bir göz attım. Henüz Robyn gelmemiş, yeni ve kıdemli melezler burada toparlanmıştı. Bu kadar melezin derse geleceğini düşünmüyordum ama bu kötü bir şey değildi, Robyn’in severek –tabi bunu belli etmeyerek- ders anlatacağını biliyordum. Aslında Robert’in eğitmen olması biraz tuhaf geliyordu. Diğer melezlere karşı tavırlarının nasıl olacağını falan gayet iyi biliyordum. Bir süre sonra biraz ileride beliren Robyn’i görünce gülümsedim. Onu düğünden sonra bir daha görmemiştim. Hafifçe gülümseyerek ona baktım. Ardından melezler üzerinde gözlerimi gezdirmeye başladığımda çoğunun şaşkın bakışlarını görünce gölge yolcuğunu bilmediklerini anladım. "Canavarlara karşı korunma dersine hoş geldiniz. Unutmayın ki burada yalnızca hayatta kalmanız için en temel bilgileri öğreneceksiniz. Zeka ve deneyim sahibi değilseniz, bu eğitim sizin Minotor'u alt etmenizi sağlamaz. Aramızda üç metrelik bir alan bıraktıktan sonra etrafımda kümelenip oturun." Robyn’in sözleri ile kendime geldiğimde dediğini uygulayarak üç metre ara bıraktım ve oturdum. O hepimiz üzerinde göz gezdirirken, tüm melezler sessizce onun söyleyeceklerini bekliyordu. "Şu anda burada etrafıma kümelenmiş olan melezlerin birçoğu, yirmili yaşlarını göremeden önce canavar saldırılarında ölecek. Bazılarınız Asphodel Tarlaları'na gidecek, gerçekten iyi olanlarınız ise babam tarafından Eliysium'a gönderilerek ödüllendirilecek. Yakın dostlarınız ardınızdan kampın meydanında uyduruk bir kefen yakacak. Ölümünüzün üzerinden birkaç yıl geçtikten sonra, sizi öldüren iblis Tartarus'tan kurtulup bu dünyaya geri dönecek ve kendine yeni kurbanlar arayacak... Bunun bir sonu yok. Buradaki amacımız sizin ölme şansınızı azaltmak. Tabii içi boş olan kafalara hiçbir eğitim fayda etmez. O nedenle, tüm dikkatini benim söylediklerime veremeyecek kadar meşgul olanların şimdi dersi terk etmesini isteyeceğim." Sözleri baya sert ve korkutucu olsa da bende etki etmemişti. Ne de olsa hem Robyn’i tanıyor, hem de canavarlardan korkmuyordum. Altı senedir aldığım eğitim, öldürdüğüm canavarlar bana çok iyi bir şekilde tecrübe kazandırmıştı. Yani burada gitmeyecek kesin kişilerden biriydim. "Güzel." Robyn’in mırıldandığını duyduğumda etrafıma göz attım. Hiçbiri yerinden kalkmamış, yüzleri değişse de kendilerini oturmaya zorlamışlardı. Bunu görmek güzel bir şeydi, en azından yeni gelen melezlerde bizim gibi cesaretliydi.
Robyn ayağa kalkıp aramızda dolaşmaya ve tekrar konuşmaya başladı. "İçlerinizden bazıları daha önce sayısız kez ölüm riskiyle karşı karşıya kaldı, tarihin en zorlu canavarlarını yenmeyi başardı ve bu derse yalnızca hünerlerini göstererek statüsünü almak için katılıyor. Bazılarınız ise henüz melez olduğu gerçeğini yeni öğrendi ve mitolojik canavarlar hakkında bilgi sahibi değil. O nedenle sizlere hem kendinizi göstereceğiniz, hem de bilgi edinme imkanı bulabileceğiniz bir ders vereceğim. Benim yapacağım tanıtımın ardından, gönüllü öğrencilerden bildikleri canavarlar hakkında sınıfı bilgilendirmelerini isteyeceğim. Böylece derste çok daha fazla canavardan bahsedebileceğiz." Diyerek tamamladı sözünü. Ders işleme yöntemi çok iyiydi Robyn’in, bizim gördüğümüz yada bildiğimiz canavarları anlatmamız derse katılımı ve aktifliği daha çok arttırırdı. "Arkadaşlar, sizlere Gorgonlar hakkında bilgi vereceğim. Üç kız kardeş olan Stheno, Euryale ve birçoğunuzun ismini duyduğu Medusa hakkında." Hmm.. Bu ders giderek güzelleşiyordu. Gorgonları severdim, özellikle de Medusa’yı. Tabi 2 defa onu öldürünce insan alışıyordu onlara da. Bu ders beni gülümsetmeye yetmişti. Merakla Robert’in nasıl dersi anlatacağını öğrenmek için ona bakıyordum. ”Gorgo Antik Yunanca da korkunç, berbat anlamına gelir. Gorgon kelimesi de oradan geliyor çünkü o kız kardeşler gerçekten berbat ve korkunç. Onları tabir etmek oldukça basit çünkü çok dikkat çekici iki özellikleri var. Fazlasıyla keskin dişlere sahipler, bir de başlarında saç yerine canlı yılanlar bulunuyor. Stheno ve Euryale ölümsüz, Medusa ise baktığı her insanı taşa çevirebilme yetisine sahip, ölümlü. Medusa'nın magazinel hikayesine girmeyeceğim ama doğduğunda çok güzel bir kız olduğunu, sonradan Tanrıça Athena tarafından bir Gorgona çevrildiğini bilmenizde fayda var. Ben daha önce bu üç kardeşin üçüyle de karşılaşma şanssızlığını yaşadım ve hepsini öldürme şerefine eriştim, darısı başınıza diyorum." Bu anlattıklarının hepsini biliyordum, hatta onların üçü ile de karşılaşıp öldürmüştüm onları. Bunun düşüncesi beni ilk geldiğimde korkutsa da artık olağan bir şeymiş gibi geliyordu altı senenin verdiği tecrübeyle. Kampın ilklerinden olmasam da baya eskilerindendim ve buradaki dostlarımla beraber o kadar çok macera yaşamıştık ki onca canavar içinde bunlar oyuncakmış gibi geliyordu. "Bir Gorgonu öldürmenin birçok yolu vardır. Ben genellikle en basit yolu tercih ederim, biraz artist oldukları için zırh falan giymez bu kız kardeşler. Kafalarını vücutlarından ayırmak için de sıradan bir ilahi bronz kılıç yeterlidir çünkü derileri pek sert değil. Şimdi, anlattıklarımı daha iyi kavrayabilmeniz için Stheno'yu dersimize davet edeceğim. Medusa şu sıralar bildiğim kadarıyla Tartarus'ta, bir de herkesi taşa çevirebilecekken onu buraya getirmek istemem. Euryale ise hatırladığım kadarıyla kardeşim Stella tarafından öldürülmüştü geçenlerde." Robert’in sözleri üzerine sessizce gülmeye başladım. Stell yine yapmıştı yapacağını, zaten onları öldürmeden duramıyordu benim kuzenim. Sonunda gülmeyi kestiğimde Robert’in keskin bakışlarını ve birkaç melezin daha bana baktığını fark ettim. Robert neye güldüğümü anlamış olacak ki sus biraz hatırlama eskiyi der gibi bakıyordu. Gözlerimi ondan kaçırarak diğer bana bakan melezlere döndüm. Baktığım herkes bakışlarını benden kaçırıyor ve derse dönüyordu.
Robert yine beklediğimi yapıp Stheno’yu çağırdı. Bir an hiç yerimden kalkmak istemedim, ne de olsa bana bir şey yapamazlardı ama herkesin ayağa kalkıp geri çekildiğini ve bazı melezlerin kılıçlarını çıkarttıklarını fark edince bende kalkmadan kılıcımı çektim. Robert’in onu öldüreceğini, hatta tekniğini de iyi biliyordum. Yaklaşık dört sene önce yer altına gittiğimizde öğrenmiştim bunu. Hafifçe sırıttım kılıcımı yerine koyarken. Robyn birkaç saniye içinde öldürmüştü bile Sheno’yu. Yeni gelen melezler aralarında fısıltı yükselirken, kıdemlilerin yerlerine çöküp oturduklarını fark ettim. "Dersin benim anlatacağım kısmı bitti. Şimdi sizlerden, bildiğiniz mitolojik canavarlardan bahsetmenizi istiyorum. Anlattığınız canavarların eksik bıraktığınız özelliklerini ben tamamlayacağım. Canavarlar hakkında bilgi sahibi olmayan öğrenciler yalnızca dinlemekle yetinebilir." Evet, artık sıra bize yani melezlere geçmişti. Bir an kalkıp kalkmamayı düşünsem de ardından oturmaya ve kalkanları dinlemeye karar verdim. Herkes tek tek kalkıyor ve bildiğim bütün canavarları anlatıyorlardı. Bir süre sonra sıkılıp dinlememeye ve etrafa bakınmaya başladım. Etrafta kuş sesleri çınlıyor, güneş uzun ağaçların arasından kendisini göstermeye çalışıyordu. Hava yavaş yavaş ısınmaya başlamasına rağmen gölgede oturmanın yararı ile sıcaktan kaçabiliyordum. Ormana öyle bir dalmış ve dersten kopmuştum ki Lucy’nin anlatmak için kalkmasıyla kendime geldim. Lucy’de bugün bir şeyler var gibiydi, sanki kendinde değildi. Yine de ayağa kalkar kalkmaz bütün melezlerin dikkatini üzerine çekmiş, herkesi güldürüyordu, sadece Robert hariç. Bu durumu fark edince gülmeye başladım. Zaten Lucy ile Robyn’i izlerken hep gülerdim, şimdi derste olmamız sadece Robyn’in sabırlı olmasını sağlıyordu. Lucy’nin anlatışını dinledikten ve yerine oturmasını izledikten sonra kendime zor gelebildim. Gerçektende eğlencelilerdi, derste bile. Lucy oturduğunda gözlerimi ondan ayırıp Robert’e baktım. Herkes parmak kaldırmış Robert’in seçeceği kişiyi beklerken, o bana dikmişti gözlerini. Anlaşılan sıra bendeydi. İç çekerek kalktım ve Robert’in yanına doğru ilerledim. Ortaya geldiğimde “Anlatma sırası bendeymiş öyle diyor.” dedim gözlerimle Robert’i işaret ederek. Robert’in hafif bir öksürme sesini duyunca kendime anlatacak bir canavar aramaya başladım. Bir çok canavar şimdiye kadar anlatılmıştı ve ben bilinmeyen bir şeyler anlatmak istiyordum. Birkaç dakika sonunda aklıma gelerek gülümsedim. “Öncelikle kendimden bahsedecek olursam ben Cornelia Fackrell, Poseidon kızıyım ve kampın kıdemlilerindenim.” diyerek bir iki saniye duraksadıktan sonra canavarı anlatmaya başladım. “Benim anlatacağım canavar Antaeus. Bu canavar 2-3 metre boyunda ve her canavarın olduğu gibi kötü bir görünüşe sahip. Antaeus labirentte yaşıyor. Labirent’in bir bölümünde kendine arena oluşturmuştur. Poseidon ve Gaia’nın oğlu. Arena’ya rastlayan yani labirentte kaybolmuş olan melezler oraya gelirse onları orada bulunun diğer canavarlarla dövüştürür ve kendi oturup izler. Bundan büyük bir zevk duyduğunu da söyleyebiliriz. Melezler ölümce de onların kafataslarını saklar, daha doğrusu arenasına dizer ve o melezleri Poseidon’a adadığını söyler, kısacası melezlerden nefret eder.” Duraksadığımda herkese kısa bir süre göz attım. Herkes bana şaşkın ve meraklı bir şekilde bakıyordu. Kıdemlilerse bu canavar sanki akıllarına hiç gelmemiş gibi şaşırmışlardı ama bildikleri de yüz ifadelerinden belli oluyordu Son kez derin nefes aldım ve “Antaeus’u öldürebilmek için onu yerden kaldırmalısınız yani ayakları toprağa basmamalı. Annesi Gaia olduğu için toprağa basarken öldürmeye çalışsanız da yaralanan yeri birkaç saniyede eski halini alır. Bu da melezleri en çok zorlayan konulardan biridir. Ayrıca dev olduğuna bakmayın beklediğinizden daha hızlıdır.” dedim ve Robert’e bittiğini belli edecek şekilde baktım. Başını tamam anlamında salladığında yerime geçtim. Ben oturduğumda anlatmak için el kaldıranlara bakarak iç çektim ve anlatmaya çıkanları tekrar dinlemeye başladım. | |
| | | Theodor Aquila Apollon'un Çocuğu
Mesaj Sayısı : 710 Kayıt tarihi : 30/10/10
| Konu: Geri: CKK Dersi | 29 Mayıs-5 Haziran C.tesi Haz. 04, 2011 8:46 am | |
| Sabah altıda kalkmak benim için bir Gigantla yüzleşmek gibi bir şeydi açıkçası. Bunu bildiğim halde gece yine kendime söz geçiremedim ve üçte uyudum. Beş buçukta Tiff rica ettiğim gibi beni uyandırdı. Dahası uyandırdığını sandı. Çünkü odamdan çıktıktan ancak on dakika sonra kendime gelebildim. O da erken uyanmamı sağlaması için yarım saat ileri aldığım saatim sayesinde oldu. Hızla sıçradım ve kafamı yatağımın üstündeki rafa çarptım. Birkaç küfür savurduktan sonra saati ileri aldığım aklıma geldi ve sakin bir tavırla üstüme turuncu bir tişört ve eşofman altı geçirip yüzümü yıkamak üzere banyoya gittim. Yüzümü yıkamanın fayda etmediğini fark edince komple kafamı soğuk suyun altına soktum. Bu biraz işe yaramış gibiydi. Ama yine de tam ayık sayılmadığım için mutfağa gittim. Ders için erkenden kalkan kardeşlerime yarım ağızla "Günaydın."dedikten sonra gidip dolabın kapağını açtım. Bana enerji vermesi umuduyla bulabildiğim tüm meyveleri topladım. Daha sonra bunları robottan geçirdim ve burnumu tutarak karışımımı içtim. Onları midemde tutmak içinse daha büyük bir çaba sarf etmem gerekti. Fakat kendimi iyi hissedince gerçekten de inanılmaz bir enerji patlaması yaşamıştım. Derse gitmek için son hazırlıklarımı yapmaya başladım. Bilekliğimi ve saatimi kontrol ettim. Tam o sırada aklıma bir not defteri almam gerektiği geldi. Sanat Tanrısı'nın oğlu olduğum için çizim yapmadan duramıyordum. Ayrıca öğreneceğim "canavarları öldürme taktikleri"ni unutmamak için bir yere yazmam gerekiyordu. Çizmem daha kolay olacağı için bu yöntemi seçtim. Bir de karakalem aldıktan sonra kulübeden çıktım. Saat neredeyse altı olmak üzereydi. Bu yüzden koşar adımlarla dersin yapılacağı alana doğru yürümeye başladım. Kampa geleli bir yıldan fazla olmuştu ve bu süreçte birçok canavarla karşılaşmıştım. Hatta Kamp'a gelmeden önce bir Sfenks ve Namea Aslanı görmüştüm. O zamanlar bunların özelliklerini tam olarak bilmediğim için acemice davranmıştım. Fakat zamanla çoğu şeyi öğrenmeye başlamıştım. Şimdiyse henüz öğrenmediğim canavarları öldürme yöntemlerini merak ettiğim için bu derse katılmıştım. Yolda yürürken katıldığım görevlerde karşıma çıkan canavarları ve onlarla nasıl yüzleştiğimi aklımdan geçiriyordum. Ayrıca geldiğim ilk günden beri hatmettiğim "Canavarların Genel Özellikleri ve Bulundukları Yerler" isimli kitabımdan da birçok canavar öğrenmiştim. Bütün bunları tekrar ede ede dersin yapılacağı yeri bulmayı başardım. Düşünmeye ihtiyacım olduğu için tanıdıklarıma "Günaydın..." demekle yetindim ve boşluk bir alana geçtim. Fakat neredeyse herkes konuştuğu için düşüncelerimi yönetmem zor oluyordu. Bu yüzden Robert gelene kadar not defterime karalamalar yapmaya başladım.
Rob'un geldiğini anlamam hiç zor olmadı çünkü melezler kümeler halinde susmaya ve ayağa kalkmaya başladılar. Ben de onlara uyarak ayağa kalktım ve kardeşlerimin yanına gittim. Sonra da eğitmenimizin yüzüne baktım. Korku filmlerindeki ifadeleri aratmayacak bir şekilde konuşan Rob "Canavarlara karşı korunma dersine hoş geldiniz. Unutmayın ki burada yalnızca hayatta kalmanız için en temel bilgileri öğreneceksiniz. Zeka ve deneyim sahibi değilseniz, bu eğitim sizin Minotor'u alt etmenizi sağlamaz. Aramızda üç metrelik bir alan bıraktıktan sonra etrafımda kümelenip oturun." dedi. Söylediklerini düşünürken bir yandan da alanı genişletme amacıyla açılmaya başladım. Deneyimim pek eski bir tarihçeye sahip olmasa da yeterliydi sanırım. Zeka konusunda ise pek bir şey söyleyemezdim ama öğrenmek istediğim zaman gayet kolay öğrenebiliyordum. Bunun benim için bir avantaj olduğu kanaatindeydim. Bu sırada Rob'un istediği düzene geçmiştik. Bu düzendeyken onu deminkinden de iyi görüyordum. Yani söylediklerini tam bir netlikle anlayabilecektim. Rob da düzenimizden memnun olunca"Şu anda burada etrafıma kümelenmiş olan melezlerin birçoğu, yirmili yaşlarını göremeden önce canavar saldırılarında ölecek. Bazılarınız Asphodel Tarlaları'na gidecek, gerçekten iyi olanlarınız ise babam tarafından Eliysium'a gönderilerek ödüllendirilecek. Yakın dostlarınız ardınızdan kampın meydanında uyduruk bir kefen yakacak. Ölümünüzün üzerinden birkaç yıl geçtikten sonra, sizi öldüren iblis Tartarus'tan kurtulup bu dünyaya geri dönecek ve kendine yeni kurbanlar arayacak... Bunun bir sonu yok. Buradaki amacımız sizin ölme şansınızı azaltmak. Tabii içi boş olan kafalara hiçbir eğitim fayda etmez. O nedenle, tüm dikkatini benim söylediklerime veremeyecek kadar meşgul olanların şimdi dersi terk etmesini isteyeceğim." dedi. Sanki fazla karamsar bir havaya giriyoruz diye düşündüm. Sonuçta birkaç yıllık ömrümün kaldığını düşünmek beni dünyanın en mutlu insanı yapmıyordu. Ama yine de işin ciddiyetine girmek hoşuma gitmişti. Fakat bu ciddi hava çoğu melezin hoşuna gitmemişti, ama küçüklükten beri bir disiplin içinde yetiştiğim için ben sevmiştim. Bu sırada etrafta hiçbir kıpırtı olmamıştı. Rob bu etkiden memnun olmuş bir şekilde"Güzel." dedi. Sonra da elleri arkasında bir yandan yürüyüp bir yandan da onu dinlemeye gelen melezlere bakarak "İçlerinizden bazıları daha önce sayısız kez ölüm riskiyle karşı karşıya kaldı, tarihin en zorlu canavarlarını yenmeyi başardı ve bu derse yalnızca hünerlerini göstererek statüsünü almak için katılıyor. Bazılarınız ise henüz melez olduğu gerçeğini yeni öğrendi ve mitolojik canavarlar hakkında bilgi sahibi değil. O nedenle sizlere hem kendinizi göstereceğiniz, hem de bilgi edinme imkanı bulabileceğiniz bir ders vereceğim. Benim yapacağım tanıtımın ardından, gönüllü öğrencilerden bildikleri canavarlar hakkında sınıfı bilgilendirmelerini isteyeceğim. Böylece derste çok daha fazla canavardan bahsedebileceğiz." dedi. Kendimi iki grubun ortasına koymuştum. Çünkü ne çok fazla canavarla yüzleşmiştim ne de hiçbir bilgi sahibi değildim. Ama yine de bildiğim canavarlar arasından seçim yapmam zor olacak gibiydi. Tabi bu sayede daha çok canavar da öğrenmiş olacaktım, ki bu beni 20 yıldan daha fazla yaşattırabilirdi. Bu sırada Rob konuşmasını sürdürmeye başladığı için dikkatimi ona verdim. "Arkadaşlar, sizlere Gorgonlar hakkında bilgi vereceğim. Üç kız kardeş olan Stheno, Euryale ve birçoğunuzun ismini duyduğu Medusa hakkında." dediğinde ise bu dikkatimi pür dikkate çevirdim. Robert "Gorgo Antik Yunancada korkunç, berbat anlamına gelir. Gorgon kelimesi de oradan geliyor çünkü o kız kardeşler gerçekten berbat ve korkunç. Onları tabir etmek oldukça basit çünkü çok dikkat çekici iki özellikleri var. Fazlasıyla keskin dişlere sahipler, bir de başlarında saç yerine canlı yılanlar bulunuyor. Stheno ve Euryale ölümsüz, Medusa ise baktığı her insanı taşa çevirebilme yetisine sahip, ölümlü. Medusa'nın magazinel hikayesine girmeyeceğim ama doğduğunda çok güzel bir kız olduğunu, sonradan Tanrıça Athena tarafından bir Gorgona çevirildiğini bilmenizde fayda var. Ben daha önce bu üç kardeşin üçüyle de karşılaşma şanssızlığını yaşadım ve hepsini öldürme şerefine eriştim, darısı başınıza diyorum." dedi. Ben sadece Medusa'yı görmüştüm ve onu da öldürmek pek kolay olmamıştı. Fakat diğer kardeşlerini duymama rağmen görmemiştim. Bir gün onlardan biriyle yüzleşmek istiyordum. Bunu yakın bir gelecekte yapmayı aklımın bir köşesine yazdım.
Rob herkesin dikkatini üzerine çekmek için tam ortaya geçti ve "Bir Gorgonu öldürmenin birçok yolu vardır. Ben genellikle en basit yolu tercih ederim, biraz artist oldukları için zırh falan giymez bu kız kardeşler. Kafalarını vücutlarından ayırmak için de sıradan bir ilahi bronz kılıç yeterlidir çünkü derileri pek sert değil. Şimdi, anlattıklarımı daha iyi kavrayabilmeniz için Stheno'yu dersimize davet edeceğim. Medusa şu sıralar bildiğim kadarıyla Tartarus'ta, bir de herkesi taşa çevirebilecekken onu buraya getirmek istemem. Euryale ise hatırladığım kadarıyla kardeşim Stella tarafından öldürülmüştü geçenlerde." dedi. Bunu demesiyle birlikte ben de içimden "Keşke başka bir şey isteseymişim." dedim. Birkaç dakika içinde planladığım yakın gelecek gerçek olacaktı. Ayrıca bir canavarı ilk defa Kamp'ta görecektim. Üstelik hayatımda ilk defa bir dersi bu kadar dikkatli dinliyor ve izliyordum. Bir canavarın, üstelik yılan başlı ölümsüz bir canavarın, ölümünü izlemek eğlenceli olabilirdi. Belki bundan sonra boş vakitlerimde ben de yapardım, neden olmasın? Saçmaladığımı fark ettim ve elimi tam saatimin üstünde tutarak Stheno'yu beklemeye koyuldum. Robert gökyüzüne bakarak "Seni kampımıza davet ediyorum Stheno!" dedi. Bu sayede Kamp'a nasıl canavar çağrılıp öldürüleceğini de öğrenmiş olmuştum. İnsan beklenmedik anlarda faydalı şeyler öğrenebiliyordu doğrusu. Bir anda dikkatimi başka bir şey çekti. Ufak bir duman bulutu oluşmaya başlamıştı. Yanımda duran bir melez "Aa bak, dumanla geliyor. Ne kadar havalı." dedi. Bense yüzüne garip bir edayla baktım ve gözlerimi devirdim. Dikkatimi yeniden Stheno'nun geleceği yere çevirdim. Gelip de karşısında onlarca melezi görünce nasıl bir tepki vereceğini gerçekten merak ediyordum doğrusu. Ama ilk geldiğinde bizi sadece kafasındaki yılanlar fark etti. Onun gözleri Rob'daydı ve "Davetin için teşekkürler. Ne zamandır melez öldürmüyordum." dedi. Bu yanımda duran melezin cümlesinden de saçmaydı. Rob da bu sözlerin saçmalığı karşısında kahkaha attı ve "Asıl ben seni ne zamandır öldürmüyordum Stheno. Kardeşlerini özlemişsindir, ziyaretlerine gitmen onları sevindirir." dedi. Stheno bir süre ölü balık gibi baktı ve korkunç olduğunu sandığı fakat sadece kulak tırmalayan bir fare çığlığı atarak saldırıya geçti. Robert basit bir hareketle onun beceriksiz hamlesinden kurtuldu. Sonra da bize "Dediğim gibi çocuklar, en kolay yöntem her zaman boynu hedef almaktır." dedi. Bunu dedikten sonra bir an kılıcı güneşin verdiği etkiyle parladı. Bundan sonrasını bir anda yavaşlatılmış olarak izlemeye başladım. Kılıç güçlü bir şekilde iniyordu, indikçe de Stheno kaderini anlıyordu. Boynuna saplanan kılıç, sadece iki saniyede görevini tamamladı. Sonra hayat normale döndü. Robert deminki savaşçı kişiliğinden eğitmen kişiliğine büründü ve "Öldürdüğünüz Gorgon Medusa'ysa, kafasını saklamanızı öneririm. Birini taşa çevirmenin nerede işinize yarayacağınızı bilemezsiniz." dedi. Bu çok güzel bir şey olabilirdi. Ama Rob "Dersin benim anlatacağım kısmı bitti. Şimdi sizlerden, bildiğiniz mitolojik canavarlardan bahsetmenizi istiyorum. Anlattığınız canavarların eksik bıraktığınız özelliklerini ben tamamlayacağım. Canavarlar hakkında bilgi sahibi olmayan öğrenciler yalnızca dinlemekle yetinebilir." dediği zaman bu düşüncemden sıyrıldım ve bahsedeceğim canavarı düşünmeye başladım. Yaklaşık on dakika düşündüm, bu sırada ilk gönüllü olan Katharine çıkmıştı. Onu ve ondan sonra gelen yirmi altı kişiyi dinlerken bazen elimi kaldırmıştım fakat seçilmemiştim. Bazense anlatacağım canavarın bir benzerini not defterime çizmekle meşgul olduğum için fırsatı kaçırmıştım. Lia da anlattıktan sonra tekrar elimi kaldırdım ve bu sefer seçildim. Alanın ortasına geçtim. Özel yeteneğimle bütün güneş ışınlarını azalttım ve bu sayede sanki yukarıdan bana bir ışık tutuluyormuş izlenimi yarattım. Bu sayede konuşmacı havasına girmiş bir şekilde "Merhaba, adım Theodor. Apollon'un oğluyum. Neyse, sizlere anlatmak istediğim canavarın türü Myrmeke Karıncası." dedim. Üç dört melez tanıdıklarını belirten bir edayla kafalarını salladılar. Ben de konuşmama devam ettim. "Bu karıncaların üzerine basamazsınız, çünkü yaklaşık olarak Alman Çoban Köpekleri boyutlarındalar. Üzerlerindeki kabuk kan kırmızısı renktedir. Çene kemikleri ustura gibidir, gözleriyse siyah boncuklar gibidir. Onları öldürmekse çok zordur. Isırdıkları zaman bütün vücudunuzu felç ederler. Bu geçici bir felçtir fakat sizi yiyip bitirene kadar geçmez tabi ki. Ayrıca da bir tür asit salgılayarak Parlak şeylere bayılırlar. Hatta eski Yunanistan'da onların Hindistan'da yaşadıklarına ve ve karınca yuvalarını altınla doldurduklarına inanılırmış. Ama sanırım bunu sadece Hindistan'ın zenginliğini açıklamak için düşünmüşler." dedim. Sanırım birkaç melezin ilgisini kaybetmeye başlamıştım. Bu yüzden "Sanırım bu kadar ön bilgi yeter. Size bu karıncalardan Kamp'ta da bulunduğunu söylesem ne dersiniz?" dedim. İlgilerini kaybettiğim melezler tekrar beni dinlemeye başladılar. Ben de kendimden memnun bir şekilde "Ben de şaşıracağınızı tahmin etmiştim. Fakat Athena ve Kheiron bu yeri bir sır gibi saklıyorlar. Sadece Orman'da olduğunu biliyorum. Sanırım çoğu melezin bir yem olacağını tahmin ettikleri için izin vermiyorlar, ki bu konuda çok haklılar. Çünkü kabukları kalkan gibidir ve bunu geçebilmek de elbette çok zordur." dedim. Sonra da daha ilgilerini dağıtmadan hemen "Size duyduğum bir hikayeyi anlatayım." dedim. Yine meraklı gözlerle karşılaşmıştım. Bu yüzden hemen anlatmaya koyuldum. "Bizden önce burada olan dört melez Bayrak Kapmaca sırasında Myrmeke Tepesi'ni tesadüfen bulmuşlar. Bir arkadaşları karıncaların saldırısına uğramış. Bu Myrmeke'leri bronz bir ejderha kafasını taşırken görmüşler. Onun eskiden Kamp'ı koruyan Bronz Ejderha olduğunu anlamışlar. Karıncalar arkadaşlarını rehin olarak götürünce kafayı da unutmuşlar. Geri kalan üç melez de ejderhanın kalanını bulup onu birleştirmişler. Bu sayede arkadaşlarını da kurtarmışlar, fakat karıncalar neredeyse ejderhayı bile yenmek üzerelermiş. Asitleri o kadar yakıcıymış ki, bronz ejderha düşmek üzereymiş. Bu yüzden onu tam savunma moduna alıp kurtarmışlar. Bu melezlerden biri Hephaistos oğlu olduğu için onu kapatmayı başarmışlar. O günden beri de Myrmeke'leri gören olmamış." dedim. Sonra da karıncaların Ejderha'ya saldırırkenki görüntülerini çizdiğim kağıdı kaldırdım. Bütün ışığın onun üzerine düşmesini sağladım. "Gönüllü bir melez seçilirken görsel olarak da bir katkı sağlamak istedim. Bu yüzden bunu çizdim." dedim. Herkesin gördüğünden emin olduktan sonra ışıkları rahat bıraktım ve Robert'a bakıp bitirdiğimi belli etmek için kafamı salladım. O da tamam anlamında kafasını salladı. Rahatlamış bir şekilde eski yerime döndüm ve diğer konuşmacıları dinlemeye koyuldum. | |
| | | Steve J. Christensén Hephaistos'un Çocuğu
Mesaj Sayısı : 432 Kayıt tarihi : 07/05/11
| Konu: Geri: CKK Dersi | 29 Mayıs-5 Haziran C.tesi Haz. 04, 2011 10:50 am | |
| O gün hayatımın en mutlu günü olacağını zannediyordum. Çünkü sabahtan akşama kadar uyumak gibi bir planım vardı. Orada burada canavar avlamayacak, iğrenç yaratıklarla savaşmayacak, ölümle burun buruna gelmeyecektim. Yada en azından ben öyle sanıyordum.
Saat sabahın altısı idi. Güneşin ilk ışıkları uykumu azda olsa bölmüştü. Gözlerimi araladım. Ve telaşla giyinen abim Paul'a baktım. '' Hayrola ne bu saatte ? '' diye sordum. ''Sakın bana bu günkü canavarlara karşı korunma eğitiminden haberin olmadığını söyleme'' Lanet olsun. Ne dersiydi ya ? Hem de sabahın altısında. Yarı uyur bir şekilde yataktan kalktım. Banyoya doğru yürümeye başladım. Saçlarımla uğraşacak vaktim yoktu. Kafamı sağa ve sola hızlıca iki kez sallayıp en azından düzene girmesini sağladım. Odaya dönüp gardolabın kapağını açtım. İlk elime gelen şeyi üstüme geçirdim. Altıma da rahat bir şort giydikten sonra kulübeden ayrıldım.
Saat 6.30 olmuştu. Tahmin ettiğimden çok daha fazla melez vardı toplandığımız alanda. Bir kaç arkadaşa selam verdikten sonra bir köşede oturmaya başladım. Çok geçmeden eğitmenimiz Robert Harris gölge yolculuğu ile ormandaki açıklık alanda belirdi. Ben Hades çocuklarının en çok bu yönünü seviyordum. Gölge yolculuğu hep yapmak istediğim bir şeydi. Robert'in gelişi ile etraftaki uğultu bir anda kesildi. En kıdemlisinden en çaylağına herkez pür dikkat Robert'in ne diyeceğine bakıyordu. Sanırım yarattığı bu etki Robert'i de mutlu etmişti.Suratında tam da bir Hades çocuğundan beklenen ifade ile "Canavarlara karşı korunma dersine hoş geldiniz. Unutmayın ki burada yalnızca hayatta kalmanız için en temel bilgileri öğreneceksiniz. Zeka ve deneyim sahibi değilseniz, bu eğitim sizin Minotor'u alt etmenizi sağlamaz." dedi ve ardından ''Aramızda üç metrelik bir alan bıraktıktan sonra etrafımda kümelenip oturun." diye ekledi. Tıpkı dediği gibi yerlerimizi aldık ve beklemeye başladık. Kendi kendime zor bir eğitmenlik diye düşündüm. Eğer burada eğittiğim melezlerden biri bir canavar tarafından öldürülürse ben vicdan azabından yaşayamazdım herhalde. Düşüncelerimi Robert'in sesi böldü "Şu anda burada etrafıma kümelenmiş olan melezlerin birçoğu, yirmili yaşlarını göremeden önce canavar saldırılarında ölecek. Bazılarınız Asphodel Tarlaları'na gidecek, gerçekten iyi olanlarınız ise babam tarafından Eliysium'a gönderilerek ödüllendirilecek. Yakın dostlarınız ardınızdan kampın meydanında uyduruk bir kefen yakacak. Ölümünüzün üzerinden birkaç yıl geçtikten sonra, sizi öldüren iblis Tartarus'tan kurtulup bu dünyaya geri dönecek ve kendine yeni kurbanlar arayacak... Bunun bir sonu yok. Buradaki amacımız sizin ölme şansınızı azaltmak. Tabii içi boş olan kafalara hiçbir eğitim fayda etmez. O nedenle, tüm dikkatini benim söylediklerime veremeyecek kadar meşgul olanların şimdi dersi terk etmesini isteyeceğim.". Konuşmasının sonuna doğru ses tonunu yükseltmişti. Öyle bir konuşma yapmıştı ki gitmek isteyenlerin gidebileceğini sanmıyordum.Şöyle bir etrafıma bakındım acaba gitmeye yeltenen var mı diye. Bir kaç genç melez biraz kıpırdandı ama kimse bir yere ayrılmadı.
Robert ellerini arkasında birleştirip volta atmaya başladı o sırada da konuşuyordu "İçlerinizden bazıları daha önce sayısız kez ölüm riskiyle karşı karşıya kaldı, tarihin en zorlu canavarlarını yenmeyi başardı ve bu derse yalnızca hünerlerini göstererek statüsünü almak için katılıyor. Bazılarınız ise henüz melez olduğu gerçeğini yeni öğrendi ve mitolojik canavarlar hakkında bilgi sahibi değil. O nedenle sizlere hem kendinizi göstereceğiniz, hem de bilgi edinme imkanı bulabileceğiniz bir ders vereceğim. Benim yapacağım tanıtımın ardından, gönüllü öğrencilerden bildikleri canavarlar hakkında sınıfı bilgilendirmelerini isteyeceğim. Böylece derste çok daha fazla canavardan bahsedebileceğiz." dedi. Bir süre düşündükten sonra "Arkadaşlar, sizlere Gorgonlar hakkında bilgi vereceğim. Üç kız kardeş olan Stheno, Euryale ve birçoğunuzun ismini duyduğu Medusa hakkında. "Gorgo Antik Yunancada korkunç, berbat anlamına gelir. Gorgon kelimesi de oradan geliyor çünkü o kız kardeşler gerçekten berbat ve korkunç. Onları tabir etmek oldukça basit çünkü çok dikkat çekici iki özellikleri var. Fazlasıyla keskin dişlere sahipler, bir de başlarında saç yerine canlı yılanlar bulunuyor. Stheno ve Euryale ölümsüz, Medusa ise baktığı her insanı taşa çevirebilme yetisine sahip, ölümlü. Medusa'nın magazinel hikayesine girmeyeceğim ama doğduğunda çok güzel bir kız olduğunu, sonradan Tanrıça Athena tarafından bir Gorgona çevirildiğini bilmenizde fayda var. Ben daha önce bu üç kardeşin üçüyle de karşılaşma şanssızlığını yaşadım ve hepsini öldürme şerefine eriştim, darısı başınıza diyorum." dedikten sonra açıklık alanın ortasına geldi. "Bir Gorgonu öldürmenin birçok yolu vardır. Ben genellikle en basit yolu tercih ederim, biraz artist oldukları için zırh falan giymez bu kız kardeşler. Kafalarını vücutlarından ayırmak için de sıradan bir ilahi bronz kılıç yeterlidir çünkü derileri pek sert değil. Şimdi, anlattıklarımı daha iyi kavrayabilmeniz için Stheno'yu dersimize davet edeceğim. Medusa şu sıralar bildiğim kadarıyla Tartarus'ta, bir de herkesi taşa çevirebilecekken onu buraya getirmek istemem. Euryale ise hatırladığım kadarıyla kardeşim Stella tarafından öldürülmüştü geçenlerde." Sözlerinden onlardan birini kampa davet edeceği çok açıktı. Zırh Deşen'i yanıma çağırıp savunma pozisyonu aldım. Benimle birlikte bir kaç melez de aynı şeyi yapmıştı. Yeni silah tutmayı öğrenenler ise biraz geri çekildiler. Robert önce bize baktı ve sonra "Seni kampımıza davet ediyorum Stheno!". Sonradan öğrediğime göre canavarlar kampın içine asla davet edilmeden giremezlermiş. Eğer içeriden biri onları çağırırsa biraz melez yemek umudu ile hemen burada belirirler ve genelde Tartarus'u boylarlarmış. Etrafı bir sis bulutu kaplamıştı. Sis yavaş yavaş dağılmaya başladığı zaman yaratığın yüzü gözükmeye başladı. Tamam daha önce çok iğrenç suratlar görmüştüm ama bu kadının ilk üçe gireceği kesinde. Ayrıca berbat kokuyordu. En yakınındaki Robert'e döndü. O anda Robert'e gerçekten üzüldüm. Bu kadar iğrenç bir surat ile 3 metre mesafede olmak çok kötü bir durum diye düşündüm. "Davetin için teşekkürler. Ne zamandır melez öldürmüyordum." dedi.Bunun üzerine Robert o kadar çılgın bir kahkaha attı ki yaratığın suratı bir anda değişti. Suratında cehennemden çıkmış bir ifade ile ''Asıl ben seni ne zamandır öldürmüyordum Stheno. Kardeşlerini özlemişsindir, ziyaretlerine gitmen onları sevindirir." dedi. Yaratık bir süre bir şeyler düşündükten sonra saldırıya geçti. Robert'te bunu bekliyordu. Yaratık ile daha önce savaşmış olması ona büyük avantaj sağlıyordu. Hamlelerini kolaylıkla savurdu. Birkaç dakikalık mücadelenin ardından "Dediğim gibi çocuklar, en kolay yöntem her zaman boynu hedef almaktır." dedi ve kılıcını yaratığın boynuna indirerek ölümcül darbesini yaptı. Yaratık kulakları yırtan bir çığlık atıp kuma dönmeye başladı. Tamamen yok olunca Robert ''"Öldürdüğünüz Gorgon Medusa'ysa, kafasını saklamanızı öneririm. Birini taşa çevirmenin nerede işinize yarayacağınızı bilemezsiniz." dedi ve gülümsedi. Tek tek herkese baktıktan sonra "Dersin benim anlatacağım kısmı bitti. Şimdi sizlerden, bildiğiniz mitolojik canavarlardan bahsetmenizi istiyorum. Anlattığınız canavarların eksik bıraktığınız özelliklerini ben tamamlayacağım. Canavarlar hakkında bilgi sahibi olmayan öğrenciler yalnızca dinlemekle yetinebilir." dedi. Hemen elimi kaldırdım ve söz istedim. Robert eli ile gel işareti yaptı.Robert'in yanına geçip anlatmaya başladım. '' Ben sizin Hephaistos olarak bildiğiniz Vulcan'ın oğlu Iason Carter. diyerek söze başladım. '' Size buralarda pek rastlanmaya ama eğer yolunuz bir gün Roma'ya düşerse başınız çok ağrıtacak bir tür ruhtan bahsedeceğim. dedim. Herkes pür dikkat '' Acaba ne anlatacak ? '' diye bakıyordu. Romalı bir kaç arkadaşım aralarında bir şey konuşup birbirlerini onayladılar. Neyden bahsedeceğimi anlamışlardı. Herkesin pür dikkat bana bakması ister istemez yüzümde bir gülümsemenin belirmesine neden oldu. '' Anlatacağım Ruhların ismi Fırtına Ruhları. Boreas'tan kaçan bir kaç başına buyruk fırtına bulutu olarak da adlandıra biliriz. Eğer hazırlıksız yakalanırsanız gerçekten tam bir baş belasıdırlar. Bir düşman ile savaşabilmemiz için öncelikle neye benzediğini bilmemiz gerekir. Şansımıza bu ruhları fark etmek oldukça kolaydır. Gökyüzünde her yer Mas mavi iken küçük bir noktada kap kara bir bulut kümesi görürseniz bilin ki peşinizde bir fırtına ruhu var. Peki nedir bu Fırtına Ruhu ? Bildiğimiz bir fırtına. Biraz daha kuvvetli rüzgarları ve sürekli çarpan şimşekleri olan bir fırtına. dedim ve nefes almak ayrıca da dinleyicilerimin ne durumda olduğunu görmek için durdum. Derin bir nefes alıp konuşmama devam ettim. '' Artık onu gördüğümüzde ne olduğunu nasıl anlayacağımızı ve ne olduğunu biliyoruz. Gelelim bizim için en önemli kısma. Onu nasıl öldüreceğiz ? Bu sorunun cevabı da oldukça basit. Ruh sizi bulduğu zaman fırtınadan ayrılıp sizi yok etmek için yanınıza gelir. Böyle zamanlardan tek yapmanız gereken güçlü rüzgara dikkat etmek . Onun dışınızda ruh kılıcınız ile ilk temas ettiği anda yok olacaktır. Artık bir Fırtına Ruhuna karşı temel bilgileri biliyorsunuz. Devamı sizin savaş alanındaki yeteneklerinize kalmış bir şey.'' dedim ve konuşmamı tamamladım. Robert'e baktım. Suratında memnun olmuş bir ifade vardı. '' Verdiğin yararlı bilgiler için teşekkürler Iason. Yerine geçebilirsin. '' dedi. Yerime dönüp diğer arkadaşlarımın neler anlattığını dinlemeye koyuldum | |
| | | | CKK Dersi | 29 Mayıs-5 Haziran | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|