Olimpos Rpg Percy Jackson ve Olimposlular ile Olimpos Kahramanları serilerinden esinlenilerek oluşturulmuş, zirvedeki rpg forum sitesi. |
|
| Mitoloji Tarihi Dersi | 1-7 Haziran | |
|
+12Leo Zack Lamartine Seth Mason Black Clara Thompson Alyssa Lauren Franke Aldrick R. Carter Katherine M. von Dorff Terra M. Winchester Luke Winchester David Tyler Fenix Blume Zellana L. Tyler Eduard Ryan Longrange 16 posters | Yazar | Mesaj |
---|
Eduard Ryan Longrange Hephaistos'un Çocuğu/Mitoloji Tarihi Eğitmeni
Mesaj Sayısı : 1186 Kayıt tarihi : 31/10/10
| Konu: Mitoloji Tarihi Dersi | 1-7 Haziran Çarş. Haz. 01, 2011 5:21 am | |
| Dersin konusu: Mısır mitolojisi. Dersin profesörü: Eduard Ryan Longrange. Dersin zamanı / Hava durumu: Sabah saat 8, hava güneşli. Dersin işlendiği yer: Oldukça büyük, duvarları mitolojik efsanelerle kaplı bir oda.Gözlerini kapadı. Anıları zihninde belirince yüzündeki tebessüm silinmişti. Altı yıl önce... Yani kampa ulaşmaya çalıştığı gece. Hayatındaki en korkunç anları yaşamıştı belki de. Bir sürü canavar etrafını sarmıştı... Ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Belki yanında ki çaylak satir olmasaydı çoktan ölmüş olurdu. Her ne kadar bu oldukça cazip gelse de, yine de mutluydu. Doğrusunu isterseniz, okulda hiçbir zaman popüler öğrenci olmamıştı. Bunun bir numaralı nedeniyse babasının yaptığı meslek yüzündendi. Aslında Eduard bile bu meslekten nefret ediyordu. Tabii o konuda tanıması gereken bir çok şeyin olduğunu da bilmiyordu. Babası, mitolojik efsanelerle uğraşan bir bilim adamıydı; Evet, başta o kadar havalı bir meslek gibi gözükmüyordu. Belki de sırf bu yüzden birçok yerden dışlanmıştı. Belki de bu yüzden o kadar zengin olmalarına rağmen Longrange ismi o kadar ünlü olmamıştı. Evlerinde neredeyse bir oda büyüklüğünde bir kütüphane vardı; Eduard'ın üstlerinde neredeyse milyonlarca toz ve kir bulunduran, sayfaları ise oldukça eski ve aşınmış görünen bu kitaplardan da pek hoşlandığı söylenemezdi. Kitapların çoğu tanrıların yaşamı ile ilgiliydi. Yani teknik olarak Mitoloji. Eduard için o zamanlar her ne kadar sıkıcı görünse de o kitapların neredeyse hepsini okumuştu babası ona... Sırf Yunan Mitolojisi değil, birçok mitolojiyle tanıştırmıştı onu. O kadar güzellikte efsaneler vardı ki... Mitolojiye bir anda ilgi sarmaya başladı Eduard. Sonunda mitolojinin o muhteşem kapılarından girmeyi başarmıştı ve bir daha da çıkacağını sanmıyordu. Mitolojinin sadece tanınınca sevildiğini anladı o zaman... Belki de bağımlısı olmuştu. Bunların gerçek olup olmadığı konusunda hiçbir zaman fikir yürütememişti ve sadece bu sebeplerle mitolojiden soğuduğu olmuştu lakin asla bırakmak gibi bir düşüncesi olmamıştı. Melez olduğunu öğrendiği zaman ise bu tutkusu daha çok artmış, daha çok merak sarmıştı bu konuya. Eduard'ın kampa gelişinden yıllar sonra Bilgelik Tanrıçası Athena tarafından düzenlenen Mitoloji Tarihi adlı sınıfın profesörü olabileceği kimin aklına gelebilirdi ki? Eduard'ın olmadığı kesin.
Tanrıça Athena'nın ona böyle bir yük vermesine şaşırdığı halde de mutluydu; kendi bilgilerini başka melezlerle paylaşmak ve bunların haricinde onlarla, tekrar, eğlenerek çok daha farklı mitolojik efsanelere değinmek onun için başlı başlıca bir hayaldi zaten. Tüm melezlerin bu derse katılması gerektiğini biliyordu; tabii arada gelmeyenler ve dersin saatinden şikayet eden melezler de çıkacaktı. Doğrusunu isterseniz, saat sabah sekiz en uygun saatti Eduard için. Bazı araştırmalara göre sabahları, öğrenme isteğinin daha çok arttığı gözlemlenmişti. Eduard da kendisince bunu doğruluyordu. En uygun saatti herhalde Mitoloji Dersi için. Derslik, küçük, basık bir tavanlı ve ihtişamlı bir görüntüye sahip olan duvarları ile bir kulübede yapılacaktı. Oldukça küçük gözükmesine rağmen içi Tanrıça Athena tarafından oldukça genişletilmişti. Ama en önemli olan yeri; içiydi. İçindeki tüm duvarlar, Athena tarafından özel bir büyüyle kaplanmıştı. Bunun etkisi de Eduard'ın anlattığı efsanelerin veya olayların bu duvarlarda aniden belirlemesiydi. Bir video gibiydi melezlerin deyimiyle. Şuan ise duvarlarda Zeus oğlu Herakles'in Nemea aslanıyla dövüşü yansıyordu. Oldukça güzel ve ihtişamlı bir görüntüydü. Böylece melezlerin daha iyi öğrenebileceğini umuyordu. Ayrıca onları oldukça etkileyecek olması da başka bir özelliğiydi. Odanın ucunda tahtadan yapılmış yeni olduğu için parlayan lakin hala üstünde birkaç çizik olan masa ve sandalye vardı. Bu büyülü özelliklerin dışında her yer normal bir dersliğe benzetilmişti. Hatta melezlerin oturması için sandalyeler bile vardı. Nefesini tutarak öğrencilerin içeri doğru girmesini seyretti. Bu ilk dersi olacaktı. Tabii, herkes gibi içinde heyecan vardı. Onlarca, etraflarına şaşkın bir şekilde bakan yabancı suretler görüyordu sadece karşısında. Lakin tanıdıkları da yok değildi. Oldukça güzel bir ders olacağına şüphesi yoktu. Öğrencileri fazla bekletmeyerek söze başladı. "Selam Melezler! Çoğunuz beni tanıyorsunuz. Tanımayanlarda yakında öğrenirler kim olduğumu." Sahte bir gülümsemeyle etrafına baktı. Melezlerden tek bir ses bile yoktu. Onlarca göz sadece ona kenetlenmişti. Odanın ucundaki masaya doğru ilerledi. Bir yandan da neler söylemesi gerektiğini düşünüyordu. "Neyse, hepiniz hazır olduğuna göre ilk dersimize geçebiliriz. Bildiğiz üzere mitoloji, ir din veya bir halkın kültüründe tanrılar, kahramanlar, evren ve insanın yaratılışına dair tüm sözlü ve yazılı efsane birikiminin ve bu efsanelerin doğuşlarını, anlamlarını yorumlayıp, inceleyen ve sınıflandıran bilim dalının adıdır. Ve dünyada yaklaşık elliden fazla mitoloji türü vardır. Lakin bizim bugün işleyeceğimiz Mısır mitolojisidir." Sözlerini tamamladıktan sonra duvara doğru elini savurdu. Öğrenciler bir anda kendilerini Mısır'a bakarken buldular. Şaşırdıklarını anlayabiliyordu. Gülümseyerek devam etti konuşmasına. "Mısır mitolojisi hakkında hangi efsaneleri biliyorsunuz?" Sorusuna karşılık, melezlere baktı. Hiçbirinden el kalkmamıştı. Hala, şaşkın bir şekilde profesörlerine bakıyorlardı. Eduard mısır mitolojisinin çoğu melez için oldukça güzel bir konu olacağını biliyordu. Mısır Mitolojisi hakkında birçok efsaneler vardı ve neredeyse bunların hepsi, birbirlerine yakınlık gösteriyorlardı ve hiçbirinin sonunun tam olarak ne olabileceği keşfedilmemişti. Lakin ilgi bir çekici bir konu olduğunu kimse inkar edemezdi. "Peki öyleyse. İşe "yaratılış" öyküsünden başlıyorum. Mısır mitolojisine göre, ilk tanrı Re-Atum'dur. Re-Atum'dan Şu ve Tefnut ortaya çıktı. Yani hava ve nem. Şu ve Tefnut'un iki çocuğu olduğu zaman dünya yaratılmış oldu. Geb ve Nut. Başka bir deyişle, Gök ve Yer. Şu ve Tefnut karanlıklarda gezerken kaybolunca insanlar yaratıldı. Efsaneye göre böyle. Mısır Mitolojisinde en tanınan ve popüler olan efsaneyi anlatacağım birazdan size."
Bunları söylerken duvarlarda Eduard'ın söylediği tanrıların görüntüleri ortaya çıkıyor olması yüzünden belki çoğu melez sıkılıp gitmemişti. Yine bu bile bir şeydi. Birazdan anlatacağı efsane gerçekten de çok güzeldi. Babasının, o küçükken okuduğu efsanelerden biriydi yalnızca. Efsane, en önemli tanrılardan biri olan Osiris ile ilgiliydi. İtiraf etmesi gerekirse, mısır mitolojisinde Osiris'in birçok rütbesi vardı ve Eduard'a göre en etkileyici tanrıydı. Anlatacakları genelde öz ve kısa olduğundan melezlerin ilgisi daha çok artıyordu. Gülümseyerek, masanın üzerindeki kitaba çevirdi gözlerini kitaptaki başlık dikkatini çekmişti. Osiris'in Efsanesi. Gözlerini, sabırsız melezlere çevirerek anlatmaya başladı. Her cümlesindeyse duvarların şekli değişiyordu. "Osiris Mısır kültüründe, en önemli tanrılardan biridir. Tanrıça İsis'in hem kocası, hem kardeşi. Horus'un ise babasıdır. Osiris bu dünyanın kural koyucusudur. Aynı zamanda tarımın ve bereketin simgesidir." Sözlerini keserek duvara baktı. Küçük bir dalgalanmadan sonra tanrı Osiris'in resmi gözlerinin önünde belirdi. İris'in hem karısı hemde kocası olması ona nedenini anlamadığı şekilde itici geliyordu. Kime gelmezdi ki zaten? Gözlerini duvardan ayırarak sözlerine devam etti. "Mitolojiye göre insanlar Osiris'i severler. Koyduğu kuralları severek yerine getirirler. Kardeşi Seth ise onun bu başarısını kıskanır. En sonunda Seth, Osiris'ten kurtulmak için bir plan yapar. Planı ise oldukça korkutucudur. Kardeşinin ölçülerine uygun bir tabut yaptırır hizmetkarlarına. Bir şölen düzenler ve Osiris'i de o şölene davet eder. Şölenin en sonunda önceden yaptırdığı tabutu çıkararak bu tabutun kime uyarsa ona verileceğini söyler. Herkes dener ve tabut sadece Osiris'e uyar. Bunun üzerine Seth hemen tabutun kapağını kapatır ve Osiris'in içinde oldugu tabutu Nil'e atar." Sözlerini burada kesti. Güneş, kulübenin pencerelerin arasından sızıyor ve Nil nehrinin üstündeki kahverengi tabutu gösteren duvarlara doğru yansıyordu. Bu duvarların en korkutucu tarafı, canlı gibi görünmesiydi. Yani, Eduard'ın hayatında hiç kahverengi bir tabuta bakmak isteyeceği sanmıyordu. Melezler ise ilgi kesilmiş onu dinliyorlardı. Bununda Eduard'ı sevindirdiği söylenebilirdi. Tanıdık yüzlerin bile ilgiyle onu takip ettiğini görebiliyordu. Gülümseyerek devam etti konuşmasına. "İsis bu parçaları teker teker bulur. Bir parçası eksiktir tabii. Buna rağmen sihir ve büyü gücünü kullanarak dağılmış parçalarından Osiris'i canlandırır. İşte mutlu bir hayat sürerler falan filan. Sonra, İsis ve Osiris'in Horus adında bir çocukları olur. Horus ise büyüyünce Seth'e savaş açar. Bu savaşın sonuçları çeşitli şekillerde anlatılmaktadır." Doğrusunu isterseniz, tam olarak sonucunu bile Eduard bilmiyordu. Tekrar gülümseyerek ona dönen yüzlere baktı. Melezlerin yüzlerinden bu efsaneyi sevdikleri anlatılıyordu. Hiç olmazsa onlara bir şey verebilmek olmak oldukça iyi bir şeydi. Tabii melezlerin bunları bir daha unutmayacaklarını da umuyordu; nasılsa eğlenceli bir ders olmuştu. Derslerine burada son vereceklerdi ve birçok melezin ise bu dersten geçebileceğini biliyordu. Mısır mitolojisini anlatmak için bir saatin yeterli olmayacağını biliyordu lakin, burada önemli olan melezlere bir şeyler öğretebilmek ti tabii. Bir çok melezin mısır mitolojisi hakkında bilgisi olduğunu düşünüyordu. Tümü oldukça hevesli görünüyordu bu konuya. Gülümseyerek ekledi Eduard. "Dersimizin sonuna geldik. Ama bitirmeden önce sizlerden şunu isteyeceğim. Herhangi bir Mısır Tanrı(ça)sı hakkında bildiklerinizi sınıfla paylaşmanız. Herkesin az çok bu konuyla ilgili bir bilgisi olduğunu tahmin edebiliyorum lakin bilmeyenler ise anlatıcıları dinleyebilir." Bu sözlerinin ardından bir anda havaya kalkan bir sürü el görebiliyordu. Eh, bu kadar kişinin mitolojiye ilgisi olması onu sevindirmiyor değildi. İç çekerek, havadaki ellerden bir tanesini seçti Eduard. Melezlerin ağzından tanrıların özelliklerini dinlemek oldukça zevkli olacaktı.
- Spoiler:
Lütfen derse yazmadan önce [Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] okuyunuz. Rp'lerinizde ayrıntıya çok dikkat edin. Lakin en çok puan kurgunuzdan ve rp'nizin anlatım şeklinden gelecektir. Hepinizin dersi geçeceğini umuyor ve şans diliyorum. Son olarak, bu dersten her melezin mezun olması gerekmektedir ve bu yüzden rp'lerinizi özenli bir şekilde yazmanızı öneriyorum, tekrar. | |
| | | Zellana L. Tyler Demeter'in Çocuğu/Şifa Sanatı Eğitmeni
Mesaj Sayısı : 2331 Kayıt tarihi : 16/12/10
| Konu: Geri: Mitoloji Tarihi Dersi | 1-7 Haziran Çarş. Haz. 01, 2011 5:56 am | |
| Kulübesinde oturmuş olanüstü bir olay beklerken kardeşi ona gülümseyerek '' Hadi giyin. Biraz sıkılmaya gidiyoruz.'' diyerek yerinden kaldırmaya çalıştılar. Ders sistemi dğeişmişti. Yen dersler eklenmiş bile. Bu derslerden biri de Mitoloji tarhi dersi idi. Zellana melez kampına gelmeden önce bu konu ile haşır neşir olmuştu zaten çünkü babası bir melezdi. Kızınında melez olduğunu doğal olarak biliyor ve mitolojiyi sürekli anlatıyordu ama çoğu zaman Zellana bu derslerde uyuya kalıyor yada çeşitli resimler çizerek geçiştiriyordu. Artık bu dersleri geçiştirmemesinin zamanı gelmişti. Yapması gereken dinlemek ve öğrenmekti. Büyük bir oda içerisinde rutubetli ve can sıkıcı mitoloji resimleri ile donatışmış bir sınıfta öğretmeni bekliyordu. Neredeydi öğretmen? Geç kalması gerekir miydiki? İçeri sonunda birisi girmişti. Öğretmen olduğundan emindi. Elindeki çantası ile oldukça ciddi ve resmiydi. Bütün herkes ayağa kalkarak onun otur demesini bekliyordu. "Selam Melezler! Çoğunuz beni tanıyorsunuz. Tanımayanlarda yakında öğrenirler kim olduğumu." diyerek kendinden pek emindi. Zellana biraz hafızasını zorladı ve kim olduğunu hatırlamaya çalıştı. Tabii ya Eduard'dı bu. Birçok kez konuşmuşluğu vardı. Olduğu yerde durmaktan canı sıkılmış olucaktı ki kıpırdamaya başladı. ''Neyse, hepiniz hazır olduğuna göre ilk dersimize geçebiliriz. Bildiğiz üzere mitoloji, ir din veya bir halkın kültüründe tanrılar, kahramanlar, evren ve insanın yaratılışına dair tüm sözlü ve yazılı efsane birikiminin ve bu efsanelerin doğuşlarını, anlamlarını yorumlayıp, inceleyen ve sınıflandıran bilim dalının adıdır. Ve dünyada yaklaşık elliden fazla mitoloji türü vardır. Lakin bizim bugün işleyeceğimiz Mısır mitolojisidir." diyerek sözüne girişti. Mısır mitolojisini Zellana pek fazla bilmiyordu. Babası bunu çoğu kez anlatmaya yönelmişti ama Zellana bunu reddetmişti. Zaten okulun dersleri yeterdi birde Mısır mitolojisini ne yapacaktı ki? Zellana elini çenesine yönlendirdi ve oturduğu masanın üstünü 2B kalem ile karalamaya başladı. ''Mısır mitolojisi hakkında hangi efsaneleri biliyorsunuz?" diyerek merakla sormuştu. Zaten buraya öğrenmeye geliyorlardı. Zellana bunalmış bir biçimde sıranın üstüne anlamsız şekiller çiziyordu. Eğlendiği söylenemezdi bundan da. "Peki öyleyse. İşe "yaratılış" öyküsünden başlıyorum. Mısır mitolojisine göre, ilk tanrı Re-Atum'dur. Re-Atum'dan Şu ve Tefnut ortaya çıktı. Yani hava ve nem. Şu ve Tefnut'un iki çocuğu olduğu zaman dünya yaratılmış oldu. Geb ve Nut. Başka bir deyişle, Gök ve Yer. Şu ve Tefnut karanlıklarda gezerken kaybolunca insanlar yaratıldı. Efsaneye göre böyle. Mısır Mitolojisinde en tanınan ve popüler olan efsaneyi anlatacağım birazdan size." Zellana gözlerini kapamış sıraya uzanıyordu o sıralarda. Ne kadar sıkıcıydı! Zaten yunan mitolojisini öğrenmek zorundaydı bir de işin içine Mısır mitolojisi mi girmişti? Sırada ne vardı? Yanındaki bir melez Zellana'yı dürtünce Zellana irkildi ve derse odaklanmaya çalıştı. En son ne demişti? Efsana mi anlatıcaktı? Efsaneler ilginç ve yaratıcı olurdu. Bundan sıkılmazdı çoğu kez. Derse daha çok odaklandı ve dinlemeye başladı. "Osiris Mısır kültüründe, en önemli tanrılardan biridir. Tanrıça İsis'in hem kocası, hem kardeşi. Horus'un ise babasıdır. Osiris bu dünyanın kural koyucusudur. Aynı zamanda tarımın ve bereketin simgesidir." diyerek efsanesine başlamıştı yavaş yavaş. Neler anlatacağını merak ediyordu gerçekten. Onun her kelimesini not almak istiyordu hatta."Mitolojiye göre insanlar Osiris'i severler. Koyduğu kuralları severek yerine getirirler. Kardeşi Seth ise onun bu başarısını kıskanır. En sonunda Seth, Osiris'ten kurtulmak için bir plan yapar. Planı ise oldukça korkutucudur. Kardeşinin ölçülerine uygun bir tabut yaptırır hizmetkarlarına. Bir şölen düzenler ve Osiris'i de o şölene davet eder. Şölenin en sonunda önceden yaptırdığı tabutu çıkararak bu tabutun kime uyarsa ona verileceğini söyler. Herkes dener ve tabut sadece Osiris'e uyar. Bunun üzerine Seth hemen tabutun kapağını kapatır ve Osiris'in içinde oldugu tabutu Nil'e atar." diyerek duvara kahverengi bir tabut resmi yansımıştı. Zellana herzaman tabutlara saygısı vardı. Birçok kez kilise de bunlardan satıyorlardı. Ne kadar iğrenç olduğunu düşünmüş olsa bile pembe ufak bir tabutun anahtarlığını almıştı. En sonunda kaybetmişti ama o sevimli pembe tabutu hiç unutmamıştı. "İsis bu parçaları teker teker bulur. Bir parçası eksiktir tabii. Buna rağmen sihir ve büyü gücünü kullanarak dağılmış parçalarından Osiris'i canlandırır. İşte mutlu bir hayat sürerler falan filan. Sonra, İsis ve Osiris'in Horus adında bir çocukları olur. Horus ise büyüyünce Seth'e savaş açar. Bu savaşın sonuçları çeşitli şekillerde anlatılmaktadır." diyerek efsanenin bittiğini sanıyordu Zellana. Bu ona çok etkileyici ve eğlenceli gelmişti. Böyle dersleri nadiren severdi zaten. Zellana bir tane daha efsane dinlemek istiyordu ama bunun mümkün olmadığını bildiği için parmağını kaldırmadı."Dersimizin sonuna geldik. Ama bitirmeden önce sizlerden şunu isteyeceğim. Herhangi bir Mısır Tanrı(ça)sı hakkında bildiklerinizi sınıfla paylaşmanız. Herkesin az çok bu konuyla ilgili bir bilgisi olduğunu tahmin edebiliyorum lakin bilmeyenler ise anlatıcıları dinleyebilir." dediği an da Zellana istekli bir biçimde el kaldırmıştı. Babasını çoğu zaman dinlemiyordu ama bu konuda da bilgisiz değildi. Bir çok tanrı/tanrıçayı biliyordu. Onlara sempati duyuyordu hatta. Zellana kaldırılmak için can atıyordu. Oysa ki Eduard'ın gözü arkalardaydı. Zellana en sonunda ayağa kalktı ve öyle parmak kaldırdı. Eduard'ın yüzünde hafif bir tebessüm belirdi ve '' Zellana sen anlat.'' dedi. Buna çok sevinmiş olacaktı ki anlatacağı tanrıçanın ismini unutmuştu. Söylerken sözlerin kendileğinden geleceğini düşünerek sözüne başladı. '' Anlatacağım tanrıça Ma'at.'' diyerek sözüne zar zor olsada başladı. '' Ma'at, Mısır'ın doğruluk ve adalet tanrıçasıdır. Thoth'un karısı olduğuna inanılır ve ondan sekiz çocuğu olmuştur. Bu çocuklardan en önemlisi Amon'dur. Bu sekiz evlat, Hermopolis'in baş tanrılarıdır ve oradaki rahiplere göre, onlar yerküreyi yaratmışlardır.'' diyerek devam ettirmeye çalışmıştı. Devamı aklına geliyordu ama nasıl devam ettireceğine biraz tereddüt etti. En sonunda sözünü devam ettireceği en uygun kelimeyi bulmuştu '' Ma'at, oturan ya da ayakta duran kadın formlarında resmedilmiştir. Onun resimlerinde her zaman başında bir tüy bulunur. Bazı resimlerinde ise kollarında bir çift kanat görülür. Firavunlar ülkelerini bu tanrıçanın belirlediği ilkelere göre yönetirlerdi ve böylece "evrensel düzenin" sağlanacağına inanırlardı. Kafasında bir devekuşu tüyü taşır. Bu tüy saf iyiliği,hakikati ve doğruluğu temsil eder ve Osiris'in mahkemesinde ölünün kalbi terazide bu tüy karşına konurdu. Böylece ölen kişinin iyi ve kötü ruhlu olduğu anlaşılırdı.'' diye kendini kaptırdı. Daha da anlatacakları bitmemişti. En sevdiği tanrıça Ma'at'di çünkü. Onunla ilgili bir sürü bilgiye sahipti. Sözlerinin bitişine hazırlandı ve '' İnanışa göre, zamanın başlangıcında dünya yaratılırken ortaya çıkan kaos Ma'at'ın koyduğu kurallar ile ortadan kalkmıştır. Bu nedenle firavunların bu kurallardan uzaklaşması durumunda kaosun geri gelip Mısır ve dünyayı yok edeceğine inanılır.Ölü kişi yargılanırken, Ma'at'ın tüyü ile ölünün kalbi terazinin kefelerine konur. Eğer, kalp tüy ile dengede kalırsa, ölü Duat'ta ölümsüz yaşama hak kazanır. Çünkü, tüy kadar hafif yürek günah ve şeytanın yükünü taşımıyor demektir.Ma'at'ın son görevi, güneş tanrısı Ra'ya gökyüzündeki seyahatlerinde rehberlik etmektir. Her gün gökyüzünde onu taşıyan geminin rotasını belirler. Bazı inanışlara göre, gemide onunla beraber yön göstermek için yolculuk da eder.'' diyerek sözlerinin sonuna geldi. Herkes alkışlıyordu. Zellana sırasına oturdu ve mutluydu. İlk kişi olmayı çoğu zaman sevmezdi ama bu konuda bilgi sahibi olduğu için ilk anlatma şerefinde bulunmak istedi. | |
| | | Fenix Blume Apollon'un Çocuğu/Okçuluk Eğitmeni
Mesaj Sayısı : 491 Kayıt tarihi : 25/03/11
| Konu: Geri: Mitoloji Tarihi Dersi | 1-7 Haziran Çarş. Haz. 01, 2011 9:01 am | |
| ”Hayır! Şimdi ölemem!” Peşimden canavarlar geliyordu. Çok fazlaydılar. Onlardan kaçmak zorundaydım ama bu hiç de kolay değildi. Arkama bakarak koştuğum için bazen taşa takılıp, sekmek zorunda kalıyordum. Hala peşimdeydiler. Hava kararmıştı ve etrafta hiç ses yoktu. Benim bağırışlarımdan başka. Yanımda nedense hiçbir savaş malzemesi yoktu. Ne kılıç, ne bir kalkan, ne bir sopa. Önümdeki büyük bir taşı görmediğim için yere kapaklanmıştım. Dizlerimde güç kalmamıştı. Ayağa kalkamıyordum. Ellerim, yere düşmekten kanıyordu. Arkama baktığımda aramızda beş adım kalmamıştı yaratıklarla. Üzerime doğru atıldıklarında bir el beni ayağa kaldırdı. Şaşırmıştım. Etrafta kimse yoktu ama tekrar koşmaya başlamıştım. Biraz daha koştuktan sonra bir şeye çarptığımı hissettim. Çok büyük bir şey. Başta bunun bir kaya olduğunu sanmıştım fakat elleri ve ayakları vardı. Bu bir insandı ama normal bir insandan daha büyük ve iriydi. Kafamı yukarı kaldırdığımda, adamın kafasında çakal maskesi olduğunu gördüm. Bunun maske olduğundan emin değildim ama öyle geliyordu. Birkaç adım geriledim ve karşımdakini tamamen gördüm. Elinde sopasıyla bu Anubis’ti! Canavarlar bize yetişmişti ve aralarında konuşuyorlardı. Anubis onlara bir şeyler söyledikten sonra birkaçı beni yakaladı. Geri kalanlar da kılıçlarını çektiler. Anubis ve diğerleri başımda toplandı. Kılıcını çekenler bir anda kılıçlarını üzerime savurdu!
Su gibi olmuştum. Bunun bir rüya olduğunu anladığım için biraz sakinlemiştim ama kalbim deli gibi atıyordu. Kulübe çok sessizdi. Saate baktığımda, saatin 06.30 olduğunu gördüm. Hemen üzerimdekileri atıp yataktan kalktım. Aynada kendime baktım. Kıpkırmızı olmuştum. Terler suratımdan akıyordu. Hemen lavaboya doğru koştum. Ellerimi ve yüzümü yıkadıktan sonra bir kez daha kendime baktım. Suratımın rengi normale dönmüştü ve kalbim her zamanki gibi atıyordu. Ellerimi ve yüzümü kuruladıktan sonra kendimi yatağıma attım. Gözlerimi kapattım fakat uykuya dalmak istemiyordum çünkü bir daha Anubis’i görmek hiç mi hiç istemezdim. Bir süre böyle kaldım. Tekrar ayağa kalktım ve uyuyan kardeşlerime göz attım. Hepsi horul horul uyuyorlardı. Şimdi birini kaldırsam kesin kızar diye düşündüğüm için kendimi dışarı attım. Hava güneşliydi. Saat 07.30 olmuştu bile. Yolda birkaç arkadaşımı gördüm ve onlara selam verdim. Birçoğu aynı yöne doğru gidiyordu. Birden aklıma dank etti. Bugün Mitoloji Tarihi’nin ilk dersi vardı. Bu ders tüm melezlere zorunluydu ve birazdan başlayacaktı. Hemen adımlarımı gördüklerimin gittiği yöne yönlendirdim. Yanıma kimse gelmiyordu. Zaten gelse bile şu an onunla konuşacak durumda değildim. Sonunda görüş alanıma bir şey takılmıştı. Bir ev kadar büyüktü bu. İçeri girenlerden anladığım kadarıyla ders burada olacaktı. Ben de hemen oraya gitmek için adımlarımı hızlandırdım. İçeri girdiğimde duvarların hareketli olduğunu gördüm. Bu muhteşemdi. Burası bir Tanrı veya Tanrıça tarafından özel olarak sihirlenmişti. Gelenlerden tanıdıklarım vardı fakat yalnız oturmak istiyordum. Bu yüzden arka sıralara geçtim. Odada pek fazla şey yoktu. Sandalyeler, bir masa ve öğretmenin oturacağı bir sandalye. Sandalyede Ed vardı. Ed’i pek tanımıyordum ama görünüşünden anladığım kadarıyla iyi biriydi. Ed ayağa kalktı ve “Selam Melezler! Çoğunuz beni tanıyorsunuz. Tanımayanlarda yakında öğrenirler kim olduğumu.” dedi. Gülümsemek için kendini zorluyor gibiydi. Heyecanlı olmalıydı. Masaya doğru ilerledi ve “Neyse, hepiniz hazır olduğuna göre ilk dersimize geçebiliriz. Bildiğiz üzere mitoloji, bir din veya bir halkın kültüründe tanrılar, kahramanlar, evren ve insanın yaratılışına dair tüm sözlü ve yazılı efsane birikiminin ve bu efsanelerin doğuşlarını, anlamlarını yorumlayıp, inceleyen ve sınıflandıran bilim dalının adıdır. Ve dünyada yaklaşık elliden fazla mitoloji türü vardır. Lakin bizim bugün işleyeceğimiz Mısır mitolojisidir.” diyerek eliyle duvarı gösterdi. Bir anda duvarlardaki görüntü değişti ve karşımıza Mısır çıktı. Çoğu kişi çok şaşırmıştı. Rüyamdaki yere çok benziyordu. Yutkundum ve Ed’i dinlemeye devam ettim. “Mısır mitolojisi hakkında hangi efsaneleri biliyorsunuz?” diye sordu. Mısır Mitolojisi hakkında pek bilgi sahibi değildim. Bu yüzden elimi kaldırmaya çekindim. Kimse elini kaldırmamıştı. Bu beni biraz şaşırtmıştı açıkçası. Ed “Peki öyleyse. İşe "yaratılış" öyküsünden başlıyorum. Mısır mitolojisine göre, ilk tanrı Re-Atum'dur. Re-Atum'dan Şu ve Tefnut ortaya çıktı. Yani hava ve nem. Şu ve Tefnut'un iki çocuğu olduğu zaman dünya yaratılmış oldu. Geb ve Nut. Başka bir deyişle, Gök ve Yer. Şu ve Tefnut karanlıklarda gezerken kaybolunca insanlar yaratıldı. Efsaneye göre böyle. Mısır Mitolojisinde en tanınan ve popüler olan efsaneyi anlatacağım birazdan size.” diye devam etti. Ed bunları söylerken duvarlardaki görüntüler değişiyor, söylediği Tanrılar’ın görüntüleri meydana geliyordu. Çoğu kişinin gözleri kocaman açılmıştı. Ben dahil. Bu dersin bu kadar eğlenceli geçeceğini tahmin etmiyordum doğruyu söylemek gerekirse. Ed, masanın üstünde duran kitaba eliyle dokundu ve döndürdü. Herkes kitabın ismini okumak için ayağa kalkmıştı. Ben en arkalarda olduğum için bu biraz zordu fakat başarmıştım. “Osiris'in Efsanesi”
Herkes meraklanmıştı. Acaba ne anlatacak diye kulak kesilmişti. Ed’in söylediği her cümlede, her kelimede duvarlardaki görüntü değişiyordu. Bu, dersi en eğlenceli yapan kısımdı. “Osiris Mısır kültüründe, en önemli tanrılardan biridir. Tanrıça İsis'in hem kocası, hem kardeşi. Horus'un ise babasıdır. Osiris bu dünyanın kural koyucusudur. Aynı zamanda tarımın ve bereketin simgesidir.” diye devam etti Ed. Gözlerini duvara çevirdi. Çok geçmeden duvara Osiris’i gördük. “Mitolojiye göre insanlar Osiris'i severler. Koyduğu kuralları severek yerine getirirler. Kardeşi Seth ise onun bu başarısını kıskanır. En sonunda Seth, Osiris'ten kurtulmak için bir plan yapar. Planı ise oldukça korkutucudur. Kardeşinin ölçülerine uygun bir tabut yaptırır hizmetkarlarına. Bir şölen düzenler ve Osiris'i de o şölene davet eder. Şölenin en sonunda önceden yaptırdığı tabutu çıkararak bu tabutun kime uyarsa ona verileceğini söyler. Herkes dener ve tabut sadece Osiris'e uyar. Bunun üzerine Seth hemen tabutun kapağını kapatır ve Osiris'in içinde oldugu tabutu Nil'e atar.” Ed duraksadı. Duvarda bir tabut belirmişti. Bu hoşuna gitmemişti anlaşılan. Kimin giderdi ki? Ed yüzünü bize çevirdi ve devam etti “İsis bu parçaları teker teker bulur. Bir parçası eksiktir tabii. Buna rağmen sihir ve büyü gücünü kullanarak dağılmış parçalarından Osiris'i canlandırır. İşte mutlu bir hayat sürerler falan filan. Sonra, İsis ve Osiris'in Horus adında bir çocukları olur. Horus ise büyüyünce Seth'e savaş açar. Bu savaşın sonuçları çeşitli şekillerde anlatılmaktadır.” Her hikayenin sonu böyle bitmez miydi zaten? Benim en sevmediğim yanı da budur hikayelerin. Hep mutlu son. “Bir kere de kötü bir şey olmaz mı?” diye düşünürken duyduğum savaş kelimesi Ed’i daha da iyi dinlememe neden olmuştu fakat efsane burada bitiyordu. Şimdi ne olacaktı? Ed devam edecek gibi duruyordu. Gülümsedi ve “Dersimizin sonuna geldik. Ama bitirmeden önce sizlerden şunu isteyeceğim. Herhangi bir Mısır Tanrı(ça)sı hakkında bildiklerinizi sınıfla paylaşmanız. Herkesin az çok bu konuyla ilgili bir bilgisi olduğunu tahmin edebiliyorum lakin bilmeyenler ise anlatıcıları dinleyebilir.” dedi. Elimi kaldırmakta tereddüt ediyordum. Çoğu kişi elini havaya kaldırmıştı bile. Aklıma gelen rüya biraz huzursuz olmama neden olsa da sonunda elimi kaldırdım. Ed’in suratı bana dönmüştü. “En son sen elini kaldırdın. Kalk bakalım Fenix.” Adımı biliyordu. Bu beni mutlu etmişti diyebilirim. Beni seçeceğini düşünmemiştim ama ayağa kalktım ve boğazımı temizledim. Aklıma gördüğüm rüyalar geliyordu fakat “Anlatacağım Tanrı Anubis!” dedim. Herkesin gözü bendeydi ve bu beni daha da heyecanlandırıyordu. Derin bir nefes aldım ve konuşmama başladım. “Anubis, Eski Mısır mitolojisine göre, Nephthys ve Seth'in oğlu olarak bilinir. Fakat aslında Osiris'in oğludur. Çakalların mezarlar etrafında dolaşması nedeniyle çakal başlı Anubis ölümle beraber anılır. Ölen Osiris'i mumyaladığı için mumyalama tanrısı olmuştur. Görevi tüm ölüleri korumak ve yüceltmektir. Bu yüzden mumyalamayla görevli kişiler Anubis maskesi takarlar. Ölen kişi diğer dünyada yargılanırken Anubis ona yardım eder. Anubis diğer dünyada ölülerin koruyucusu ve ölüler kentinin efendisidir. Anubis tanrılar arasında en korkutucu olanıdır Ölüleri tekrar hayata döndürme gibi bir özelliği de olduğu sanılmaktadır. Yüzünde bir çakal ısırığı vardır. Kutsal mumyalayıcı olarak da bilinir.” Konuştukça dilim açılıyordu. Daha fazla konuşmak istiyordum ki daha da konuşacak şeyim vardı. Herkesin pür dikkat beni dinlediğini görünce içim rahatlamıştı. Devam etmeli miyim diye düşünürken kelimeler ağzımdan bir bir dökülmeye başladı. “Anubis'in çakal başlı olma sebebi mezarların etrafında çakallar dolaştığı için ve mezarlar da Anubis'i ilgilendirdiğinden çakal başlı olarak tasvir edilmiştir. Anubis'in izi neredeyse tüm mezarlarda görülür. Eski Mısır inancına göre Anubis'in mezarları koruma gücüne sahip olduğu bilinmektedir.Bu yüzden mezarların girişine mezarları korusun diye Anubis heykelleri konulmuştur. Terazisinde ölünün ruhunu temsil eden kalbi ile Adaletin tanrıçası Ma'at'ın tüyünü tartar. İyi birinin kalbi tüye karşı hafif gelir ve ölünün ruhunu gök yüzüne bir daha doğması için gönderir. Eğer kötülük yapmış biri ise tüy hafif gelir ki bu durumda o kişinin ruhu yer altı ülkesine yılanlara gönderilir. Bu da sonsuz azap demektir.” Sanki konuşan ben değildim. Kelimeleri o kadar güzel telaffuz ediyordum ki ben bile inanamadım. Söyleyeceklerim bitmişti. “Söyleyeceklerim bu kadar. Bana bu fırsatı verdiğiniz için hepinize teşekkür ederim.” dedim ve yerime oturdum. Herkesin yüzündeki gülümseme iyi bir iş çıkardığımın göstergesiydi. Ed de gülüyordu. Anlattıklarımı beğenmiş olmalıydı diye düşündüm ve diğerlerinin anlatacaklarını dinlemeye başladım.
En son Fenix Blume tarafından Perş. Haz. 02, 2011 2:07 am tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi | |
| | | David Tyler Athena'nın Çocuğu/Zeka ve Strateji Eğitmeni
Mesaj Sayısı : 1997 Kayıt tarihi : 17/02/11
| Konu: Geri: Mitoloji Tarihi Dersi | 1-7 Haziran Çarş. Haz. 01, 2011 9:51 am | |
| Sıkıcı bir gündü ne yapmalıyım bilmiyordum. Aslında bir ders vardı ona gidebilirdim ama tüm hepsini biliyordum zaten. Ders ise mitoloji tarihi dersliği idi. Yapabileceğim gerçekten hiç bir şey yoktu. Ders ise mitoloji dersiydi. Ve buna gitmem zorunluydu. O yüzden son anda karar verdim gitmeye hazırlandım dersliğe gitmek için. Ve dersliğin işleneceği yere doğru gittim. Aslında içerisi dışından daha büyüktü. Şaşırmamıştım çünkü bana sonsuz boşluğu hatırlatıyordu onun da içi daha büyüktü dışından. Sonra eduard geldi derslik için.
"Selam Melezler! Çoğunuz beni tanıyorsunuz. Tanımayanlarda yakında öğrenirler kim olduğumu." dedi. Eh az çok tanıyordum işte eduard’ı. "Neyse, hepiniz hazır olduğuna göre ilk dersimize geçebiliriz. Bildiğiz üzere mitoloji, ir din veya bir halkın kültüründe tanrılar, kahramanlar, evren ve insanın yaratılışına dair tüm sözlü ve yazılı efsane birikiminin ve bu efsanelerin doğuşlarını, anlamlarını yorumlayıp, inceleyen ve sınıflandıran bilim dalının adıdır. Ve dünyada yaklaşık elliden fazla mitoloji türü vardır. Lakin bizim bugün işleyeceğimiz Mısır mitolojisidir." dedi. Bir çoğunu biliyordum. Şimdi de bunu söyleyince birkaç tane mitoloji hakkında bilgiler zihnime geldi. Ama mısır mitolojisi yoktu. Duvarda mısır mitolojisi ile ilgili bilgiler yansıyordu. Harikaydı. Bu yer baştan sona kadar büyülüydü. Sonra konuşmaya devam etti. "Mısır mitolojisi hakkında hangi efsaneleri biliyorsunuz?" dedi. Aslında her şeyi 5 saniyede öğrenebilirdim gene de bunu yaparsam dersliğin ne zevki kalacaktı ki. Kimse de bir şey söylememişti. color=teal] "Peki öyleyse. İşe "yaratılış" öyküsünden başlıyorum. Mısır mitolojisine göre, ilk tanrı Re-Atum'dur. Re-Atum'dan Şu ve Tefnut ortaya çıktı. Yani hava ve nem. Şu ve Tefnut'un iki çocuğu olduğu zaman dünya yaratılmış oldu. Geb ve Nut. Başka bir deyişle, Gök ve Yer. Şu ve Tefnut karanlıklarda gezerken kaybolunca insanlar yaratıldı. Efsaneye göre böyle. Mısır Mitolojisinde en tanınan ve popüler olan efsaneyi anlatacağım birazdan size." [/color]
"Osiris Mısır kültüründe, en önemli tanrılardan biridir. Tanrıça İsis'in hem kocası, hem kardeşi. Horus'un ise babasıdır. Osiris bu dünyanın kural koyucusudur. Aynı zamanda tarımın ve bereketin simgesidir." diyordu. Bu tanrılarda diğerleri gibi var mıydı var oldularsa diğerleriyle sorun olmadı mı merak ediyordum gerçekten. "Mitolojiye göre insanlar Osiris'i severler. Koyduğu kuralları severek yerine getirirler. Kardeşi Seth ise onun bu başarısını kıskanır. En sonunda Seth, Osiris'ten kurtulmak için bir plan yapar. Planı ise oldukça korkutucudur. Kardeşinin ölçülerine uygun bir tabut yaptırır hizmetkarlarına. Bir şölen düzenler ve Osiris'i de o şölene davet eder. Şölenin en sonunda önceden yaptırdığı tabutu çıkararak bu tabutun kime uyarsa ona verileceğini söyler. Herkes dener ve tabut sadece Osiris'e uyar. Bunun üzerine Seth hemen tabutun kapağını kapatır ve Osiris'in içinde olduğu tabutu Nil'e atar." dedi. Harika bir efsane olduğunu kabul etmek gerekirdi gerçekten. Duvarda her şey yansıyordu. color=teal]"İsis bu parçaları teker teker bulur. Bir parçası eksiktir tabii. Buna rağmen sihir ve büyü gücünü kullanarak dağılmış parçalarından Osiris'i canlandırır. İşte mutlu bir hayat sürerler falan filan. Sonra, İsis ve Osiris'in Horus adında bir çocukları olur. Horus ise büyüyünce Seth'e savaş açar. Bu savaşın sonuçları çeşitli şekillerde anlatılmaktadır."[/color] dedi hemen devam etti. . "Dersimizin sonuna geldik. Ama bitirmeden önce sizlerden şunu isteyeceğim. Herhangi bir Mısır Tanrı(ça)sı hakkında bildiklerinizi sınıfla paylaşmanız. Herkesin az çok bu konuyla ilgili bir bilgisi olduğunu tahmin edebiliyorum lakin bilmeyenler ise anlatıcıları dinleyebilir." dedi. Ve sonra sırayla zell ve fenix anlatmaya başladı. Bende anlatacaktım ama kimi anlatmalıydım bu dersten başka hiçbir şey bilmiyordum. Sonra gücümün işe yarayacağına karar verdim ve o tanrıları düşünmeye başladım. Bilgiler gelmişti zihnime. Ayağı kalktım ve
”Merhaba. Bir çoğunuz beni tanıyorsunuzdur. Tanımayanlar için ise ben david athena çocuğuyum.” dedim. O sırada hangi tanrı/tanrıçayı anlatacağımı düşünüyordum. Sonra bulmuştum. Ra’yı anlatacaktım. ”Size anlatacağım tanrı Ra güneş tanrısı.” dedim. Ve anlatmaya başladım. ”Ra mısır mitolojisinde güneş tanrısıdır. Kutsal merkezi Heliopolis’dir. Genelde başında bir disk bulunan şahin kafalı insan biçiminde canlandırılmıştır.” dedim. O sırada duvara baktım ve bir resmi çıkmıştı. ”Eski tanrı Atum’la bir tutularak ;IV. Sülale döneminde devlet tanrısı olmuştur.” dedim. Ve biraz dinlenmek için dinlenmeye başladım. 1 dakika sonra yine devam ettim. ”Kefren’den başlayarak firavunlar, onun soyundan geldiklerini ilan etmişlerdir. Ra daha sonra Horos’u da kapsamış ve Ra-Horus ismini almıştır.” bu sefer durma nedenim ise biraz unutmuş olmamdı. Güç bir süre sonra kendiliğinden geçi yordu. Bazen bilgi tam olarak zihnimde kalıyordu ama. Tekrar düşünmemle Ra’yı anlatmaya devam ettim. ”Güneş Ra’nın sembolüdür; tüm vücudunu ya da gözünü temsil eder. Ra’nın sembolleri güneş sembolleridir. Phoenix’e benzer bir özelliği vardır. Her sabah ateşin içinden tekrar doğar. Wallis Budge’a göre; Mısır’ın tek tanrısıidi. Diğer tüm tanrılar ve tanrıçalar Ra’nın parçalarını oluşturuyordu. Benim söyleyeceklerim bu kadardır." dedim ve yerime oturdum. | |
| | | Luke Winchester Hermes'in Çocuğu/Dövüş Sanatları Eğitmeni
Mesaj Sayısı : 237 Kayıt tarihi : 06/09/10
| Konu: Geri: Mitoloji Tarihi Dersi | 1-7 Haziran Çarş. Haz. 01, 2011 10:03 am | |
| Gecenin karanlığında kendimi boşlukta hissediyordum. Karanlık her tarafı sarmış, geride sadece ayın aydınlatttığı müthiş bir beyazlık kalmıştı. Kulübemin önünde dikilirken elimdeki kaveden küçük yudumlar alıyordum. Kendimi gerçekten sıcak hissediyordum şu an. Gece ne kadar dondurucu olursa olsun elimde bir fincan kahve olduktan sonra kutupların o soğunda bile yaşayabilirdim. Hafif ama gayet serin bir rüzgar saçlarımı havalandırıyordu. Keşke düşüncelerimde havalanıp uçsa diye düşündüm. Ne yazık ki bu mümkün olmuyordu. Kampa geldiğimden beri her zaman canavarlar, doğru dürüst ilişki kuramayan on bin yaşındaki tanrılar ve dersler. Hayatta neden nefret ederseniz o sizi takip eder derler ya, işte bu çok doğru bir söz.Okula giderken hep içimde bir sıkıntı, beni yiyen bir canavar olurdu. Kendimi bu monotonluktan dışarı atmak, rahat bir nefes almak isterdim. Bir melez olduğumu öğrendiğimde; başıma gelen en güzel şey demiştim. Şu an anlıyorum ki melez olmak beladan başka bir şey değilmiş... Burada bile dersler beni takip etmişti. Bunun tarih dersi olması ise ayrı bir istnisna. Mitoloji tarihi bir nevi onu eğlenceli kılsada sonuçta ders dersti. Düşüncelerim bir titremeyle bölündü. Üşümüştüm, kahveme baktım; dibinde kalan son yudumu az önce içmiştim. İçeriden Seth'in, ''Luke yat artık! Yarın ders var!'' diyerek beni uyarması üzere içeri girdim. Saatimi dersin sabah 8'de olduğunu hatırlayarak 7'ye kurmayı ihmal etmedim. Yatağıma uzandım ve yorganı üstüme çekerek düşünce denizinin ortasında uykuya daldım. Sabah çalar saatimin kulak çınlatan sesiyle gözlerimi açtım. Hafif bir acı gözümün çevresinde dolanıyordu. Yorganı üzerimden fırlattım ve yüzümü yıkamak içinbanyoya girdim. Tenimin suyla bluşması beni kedime getirmişti. Üstümü de giyindikten sonra hala elli dakka civarında zamanım kalmıştı. Derslerden nekadar nefret etsem de, onlara hazırlanmadan gitmek adetim değildi. Dolabımın üst rafından gayet galın, kahverengi deri kaplı kitabı çekip aldım. Bu kita tüm mitolojileri içeren kapsamlı bir içeriğe sahipti. Derste ne işleyeceğimizi bilemediğimden tüm mitolojilerin bir kısmını okumaya niyetliydim. En azından Yunan Mitolojisi dışında İskandinav ve Mısır mitolojisiyle ilgili genel kısımları okumak istiyordum. İlk önce İskandinav Mitlojisi kısmını açıp okumaya başladım. Genel tanrıları; Thor, Odin, Loki, Balder, Bor, Bragi, Buri, Forseti ve daha fazlası... Sayfaları karıştırmaya başladım. İlgimi çeken çok birşey yoktu. En azından Elfleri J.R.R. Tolkien'in uydurmuş olmadığını öğrenmiştim. Kısa zamanda İskandinav Mitlojisinden sıkılıp Mısır Mitolojisine geçtim. Umutla ilginç bir şey görmek için sayfaları çevirmiştim... Tanrıların isimleri yazan sayfatı açtım; Ra, Seth, Horus, Anubis, Nut, Osiris... Okuduğum isimlerden en ilginci Ra gelmişti bana. Sayfaları çevirerek Ra ile ilgili alanı buldum.Ra, Mısır Mitolojis'nde güneş tanrısıdır. Kutsal merkezi Heliopolis'dir. Genellikle başında bir disk bulunan şahin kafalı insan biçiminde canlandırılmıştır. Eski tanrı Atum'la bir tutularak; IV. sülale döneminde devlet tanrısı olmuştur. Kefren'den başlayarak firavunlar, onun soyundan geldiklerini ilan etmişlerdir. Ra daha sonraHorus'u da kapsamış ve Ra-Horakhty (ya da Ra-Horus) ismini almıştır. Güneş Ra'nın sembolüdür; tüm vücudunu ya da gözünü temsil eder. Ra'nın sembolleri güneş sembolleridir, Phonix'e benzer bir özelliği vardır; her sabah ateşlerin içinden tekrar doğar . Canım sıkılmıştı zaten. Saate bakınca on dakikamın kaldığını gördüm. Kitabı kapattım ve özenle yerine yerleştirdim. Kulübeden ayrıldım.
Derslik dışarıdan yirmi kişinin içeride zar zor sıkışarak ders yapabileceği kadar büyüklükteydi. Tavanı hafif basık durumdaydı. Tereddütle içeriye adım attım. İçerideki tarih kokusunu hemen algılamıştım. Ayrıca şaşkınlık beni sarmıştı resmen. Beni bu kadar şaşırtan şey duvarların muhteşemliğiydi. Şu anda -anladığm kadarıyla- Herakles'in Nemea Aslanı'yla olan mücadelesi canlanıyordu. Derse Eduard'ın eğitmenlik yapacağını biliyordum. Hatırladığım kadarıyla kendisi Hephaistos'un oğluydu... Onun bulunduğu masaya şöyle bir bakış attım. İçeri girenlere bakıyordu. Bir an göz göze geldik, bana ''Yaa, işte böyle olursun der gibi bakıyordu''. Ona çok takılmadan kendime hemen bir sandalye kaptım. Herkes yerine geçtikten sonra Eduard kouştu, "Selam Melezler! Çoğunuz beni tanıyorsunuz. Tanımayanlarda yakında öğrenirler kim olduğumu." Onu tanıyacağıma emindim, etrafına karşı gösterdiği sahte ifade ile herkese iyi görünmek istiyordu fakat bu bizi ders içinde çok zorlayacağının bir kanıtından başka bir şey değildi. "Neyse, hepiniz hazır olduğuna göre ilk dersimize geçebiliriz. Bildiğiz üzere mitoloji, bir din veya bir halkın kültüründe tanrılar, kahramanlar, evren ve insanın yaratılışına dair tüm sözlü ve yazılı efsane birikiminin ve bu efsanelerin doğuşlarını, anlamlarını yorumlayıp, inceleyen ve sınıflandıran bilim dalının adıdır. Ve dünyada yaklaşık elliden fazla mitoloji türü vardır. Lakin bizim bugün işleyeceğimiz Mısır mitolojisidir." Mısır Mitolojisi! İşte Eduard doğru olan konuyu seçmişti. Sabah yaptığım araştırma sayesinde bu dersten yırtacağıma emindim. Eduard eliyle duvara vurunca şaşırdım bir an. Karşımda Mısır'ı görünce daha da şaşırdım. "Mısır mitolojisi hakkında hangi efsaneleri biliyorsunuz?" Konuşmak için el kaldırmayı düşündüm. Fakat bir an durdum. Şöyle bir sınıfa göz gezdirdim. Kimsede ses seda yoktu. Bende hemen konuşmanın ehime olmayacağını anlayarak dinlemeye devam ettim. "Peki öyleyse. İşe "yaratılış" öyküsünden başlıyorum. Mısır mitolojisine göre, ilk tanrı Re-Atum'dur. Re-Atum'dan Şu ve Tefnut ortaya çıktı. Yani hava ve nem. Şu ve Tefnut'un iki çocuğu olduğu zaman dünya yaratılmış oldu. Geb ve Nut. Başka bir deyişle, Gök ve Yer. Şu ve Tefnut karanlıklarda gezerken kaybolunca insanlar yaratıldı. Efsaneye göre böyle. Mısır Mitolojisinde en tanınan ve popüler olan efsaneyi anlatacağım birazdan size." Ders gittikçe güzelleşiyordu. Gerek kısa ve eğlenceli anlatımlar olsun gerek göresellerin kattığı müthiş atmosfer olarak. Bu adam işi iyi biliyordu. Kendimi derse biraz daha vererek dinlemeye devam ettim. "Osiris Mısır kültüründe, en önemli tanrılardan biridir. Tanrıça İsis'in hem kocası, hem kardeşi. Horus'un ise babasıdır. Osiris bu dünyanın kural koyucusudur. Aynı zamanda tarımın ve bereketin simgesidir."Garip bir olaydı.Bir kişinin hem kocası hem kardeşi olmak. Aslında bu Mısır'a özgü bir sistem değildi. Yunanlılar'da böyle sapıkça ilişkiler kurabiliyorlardı. Bana garip gelense hep başı çekenlerin böyle işlerde bulunması. Uranüs Gaia'nın çocuğu olduğu halde evli olmaları. Zeus ve Hera'nın kardeş oldukları halde beraber olmaları... Şaşormamak elde değil. "Mitolojiye göre insanlar Osiris'i severler. Koyduğu kuralları severek yerine getirirler. Kardeşi Seth ise onun bu başarısını kıskanır. En sonunda Seth, Osiris'ten kurtulmak için bir plan yapar. Planı ise oldukça korkutucudur. Kardeşinin ölçülerine uygun bir tabut yaptırır hizmetkarlarına. Bir şölen düzenler ve Osiris'i de o şölene davet eder. Şölenin en sonunda önceden yaptırdığı tabutu çıkararak bu tabutun kime uyarsa ona verileceğini söyler. Herkes dener ve tabut sadece Osiris'e uyar. Bunun üzerine Seth hemen tabutun kapağını kapatır ve Osiris'in içinde oldugu tabutu Nil'e atar." Seth gibi iki yüzlülerin çok olduğu bir gerçekti. Fakat bu yapılan en büyük acımasızlıklardan biriydi. Özellikle bunu bir kardeşin kardeşe yapması... Üstelik bu ihaneti oradaymış gibi izlemk büyük bir korku ve hiddet tattırıyordu bana. Kendimi sakinleştirerek dinledim. "İsis bu parçaları teker teker bulur. Bir parçası eksiktir tabii. Buna rağmen sihir ve büyü gücünü kullanarak dağılmış parçalarından Osiris'i canlandırır. İşte mutlu bir hayat sürerler falan filan. Sonra, İsis ve Osiris'in Horus adında bir çocukları olur. Horus ise büyüyünce Seth'e savaş açar. Bu savaşın sonuçları çeşitli şekillerde anlatılmaktadır." Gerçekten güzel bir efsaneydi. Anlatıcı ve anlatım biçimi bakımından gerçekten eğitci bir yöntem kullanılmıştı. Bende bildiklerimi anlatmak için sabırsızlanıyordum. Büyük bir umutla bize söz hakkı vermesini diledim. "Dersimizin sonuna geldik. Ama bitirmeden önce sizlerden şunu isteyeceğim. Herhangi bir Mısır Tanrı(ça)sı hakkında bildiklerinizi sınıfla paylaşmanız. Herkesin az çok bu konuyla ilgili bir bilgisi olduğunu tahmin edebiliyorum lakin bilmeyenler ise anlatıcıları dinleyebilir."
Elimi tereddüt etmeden kaldırmıştım. İçimde bilginin dışarıya fırlama ve yanarak etrafa saçılma arzusuyla elim en yukarıdaydı. Bu hevesin ödülü olarak üçüncü sırada söz sahibi olarak ayağa kalktım ve konuştum ''Ben Ra'dan bahsedeceğim. Ra, Mısır Mitolojis'nde güneş tanrısıdır. Kutsal merkezi Heliopolis'dir. Genellikle başında bir disk bulunan şahin kafalı insan biçiminde canlandırılmıştır. Eski tanrı Atum'la bir tutularak; IV. sülale döneminde devlet tanrısı olmuştur. Kefren'den başlayarak firavunlar, onun soyundan geldiklerini ilan etmişlerdir. Ra daha sonra Horus'u da kapsamış ve Ra-Horakhty (ya da Ra-Horus) ismini almıştır. Güneş Ra'nın sembolüdür; tüm vücudunu ya da gözünü temsil eder. Ra'nın sembolleri güneş sembolleridir, Phonix'e benzer bir özelliği vardır; her sabah ateşlerin içinden tekrar doğar.'' Konuşmamı bitirip eitmenimden aldığım olumlu bakışın ve içimdekileri dökmenin verdiği rahatlıkla diğerlerini dinlemeye koyulmak üzere yerime oturdum.
En son Luke Ewelon tarafından Çarş. Haz. 01, 2011 9:52 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi | |
| | | Terra M. Winchester Hestia Rahibesi/Kılıç Eğitmeni
Mesaj Sayısı : 749 Kayıt tarihi : 18/02/11
| Konu: Geri: Mitoloji Tarihi Dersi | 1-7 Haziran Çarş. Haz. 01, 2011 12:05 pm | |
| Kamptaki yeni ders sistemine göre melezlerin mutlaka alması gereken birkaç ders vardı. Ben bu alınması zorunlu olan derslerden sadece birini almıştım. Bugün Mitoloji Tarihi dersinin yapılacağını duymuştum. Mitoloji Tarihi de melezlerin almalarının zorunlu olduğu derslerden biriydi. Ders -yine duyduğuma göre- küçük bir kulübede yapılacaktı. Ders 08.30'da başlıyordu. Derhal saate baktım. Saat 08.00'dı. Mükemmel. Mutlaka ben de orada olmalıydım. Dersin neden küçük bir kulübede yapıldığını düşünerek kulübeyi bulmaya yoğunlaştım.
Kulübenin özelliğinden mi yoksa benim arama bulma yeteneğimden midir bilinmez, kulübeyi kolayca bulmayı başardım. Kulübenin küçük olduğunu söylemiştim başta değil mi? Hiç de öyle değildi oysa. İçi muazzam derecede genişti ve -sıkı durun- duvarlarda mitolojiyle ilgili her şey -abartmıyorum- görünüyordu. Örneğin şu anda Herkül, Nemea Aslanı ile dövüşürken gösteriliyordu. Galiba Athena bu kulübeyi özel olarak büyülemişti. İçimde bu dersin çok eğlenceli geçeceğini söyleyen bir his vardı.
Tabii en güzel yanı da geç kalmamış olmamdı. Ve dersin eğitmenin Eduard olmasının da bu dersin eğlenceli geçeceğini hissetmemde payı vardı. Bu bilgiyi ancak öğretmen masasının arkasındaki tek sandalyede Eduard'dın oturduğunu görünce öğrenmiştim. Ona bana daha önce eğitmen olduğunu söylemediği için sert bir bakış attım ve en önlerde hala boş yerler olmasına rağmen ortalara geçtim. Neden mi? Çünkü en önler uğursuz yerlerdi. Gerçi benim oturduğum yer de fazla ortada değildi ama en önde de değildi. Eduard başka melezin gelmeyeceğinden emin olunca ve herkes yerine yerleşince konuşmasına başladı.
"Selam Melezler! Çoğunuz beni tanıyorsunuz. Tanımayanlarda yakında öğrenirler kim olduğumu." Şimdi eminim kampta Eduard'ı tanımayan biri yoktur diye düşünüyorsunuzdur. Oysa var. Mesela Gina ben ona Ed'den bir ricada bulunmasını isteyene kadar onun adını duymamıştı. Onun gibi daha birçok melezin olduğuna bahse girebilirdim.
"Neyse, hepiniz hazır olduğuna göre ilk dersimize geçebiliriz. Bildiğiz üzere mitoloji, bir din veya bir halkın kültüründe tanrılar, kahramanlar, evren ve insanın yaratılışına dair tüm sözlü ve yazılı efsane birikiminin ve bu efsanelerin doğuşlarını, anlamlarını yorumlayıp, inceleyen ve sınıflandıran bilim dalının adıdır. Ve dünyada yaklaşık elliden fazla mitoloji türü vardır. Lakin bizim bugün işleyeceğimiz Mısır mitolojisidir." Mısır mitolojisi mi? İtiraf etmeliydim ki mısır mitolojisi hakkında bir şeyler biliyordum ama fazla bir bilgim yoktu. Ed umarım bilmediğim bir konuyu anlatırdı. Her şeyde olduğu gibi bu derste de karla çıkmak istiyordum. Duvarlara baktım. Konuşmasını bitirdikten sonra Ed'in hayal meyal duvarlara doğru bir el hareketi -kaba bir hareket değil- yapmış olduğunu hatırlıyordum ama onun üsünde fazla duramadan dalmıştım. Şimdi o hareketi duvarlara mısır mitolojisi ile ilgili şu anda gördüğümüz görüntülerin gelmesi için yaptığını anlıyordum. Eduard'a baktım. Gülümseyerek konuşmasına devam etti. Neden gülümsediğini anlamak için dahi olmaya gerek yoktu.
"Mısır mitolojisi hakkında hangi efsaneleri biliyorsunuz?" diye sordu Ed. Efsane mi? Ben sadece birkaç tanrının adını ve ne tanrısı olduklarını biliyordum ama hiçbir efsane duymamıştım. El kaldıran var mı diye diğer melezlere baktım ama onların da hiçbiri el kaldırmamıştı. Acaba ne anlatacaktık Ed? Bu sorudan sonra içime bir Mısır mitolojisi efsanesi anlatacakmış hissi doğmuştu. Efsaneler bayağı ilgi çekici bir konuydu. Görünüşe bakılırsa diğer melezler de böyle düşünüyordu çünkü şimdi hepsinin dikkati Eduard'ın söyleyeceği sözlerdeydi.
"Peki öyleyse. İşe "yaratılış" öyküsünden başlıyorum. Mısır mitolojisine göre, ilk tanrı Re-Atum'dur. Re-Atum'dan Şu ve Tefnut ortaya çıktı. Yani hava ve nem. Şu ve Tefnut'un iki çocuğu olduğu zaman dünya yaratılmış oldu. Geb ve Nut. Başka bir deyişle, Gök ve Yer. Şu ve Tefnut karanlıklarda gezerken kaybolunca insanlar yaratıldı. Efsaneye göre böyle. Mısır Mitolojisinde en tanınan ve popüler olan efsaneyi anlatacağım birazdan size." diye melezlerin beklediği kelimeleri söyledi. En tanınan ve popüler efsane mi? Bu sözcükler bir an için kendimi boş kafalının teki gibi hissetmeme neden olmuştu. Ama sadece bir an için. Diğer melezlerin de bu efsaneyi bilmemesi moralimi biraz daha yükseltiyordu.
"Osiris Mısır kültüründe, en önemli tanrılardan biridir. Tanrıça İsis'in hem kocası, hem kardeşi. Horus'un ise babasıdır. Osiris bu dünyanın kural koyucusudur. Aynı zamanda tarımın ve bereketin simgesidir." Ben Osiris'in sadece tarım ve bereket tanrıçası olduğunu biliyordum, onun hakkındaki başka hiçbir şey hakkında bir fikrim yoktu. İsis'in ise adını bile duymamıştım. Duvara baktım. Tahminen Osiris'in resmi olduğunu sandığım bir resim belirmişti duvarda. Ed devam etti. "Mitolojiye göre insanlar Osiris'i severler. Koyduğu kuralları severek yerine getirirler. Kardeşi Seth ise onun bu başarısını kıskanır. En sonunda Seth, Osiris'ten kurtulmak için bir plan yapar. Planı ise oldukça korkutucudur. Kardeşinin ölçülerine uygun bir tabut yaptırır hizmetkarlarına. Bir şölen düzenler ve Osiris'i de o şölene davet eder. Şölenin en sonunda önceden yaptırdığı tabutu çıkararak bu tabutun kime uyarsa ona verileceğini söyler. Herkes dener ve tabut sadece Osiris'e uyar. Bunun üzerine Seth hemen tabutun kapağını kapatır ve Osiris'in içinde oldugu tabutu Nil'e atar." Vay canına! Seth'in neye benzediğini bilmiyordum ama planı hoşuma gitmişti. Melezler efsanenin devamını -tabii varsa- öğrenmek için ildiyle Eduard'a bakıyorlardı. Ed bu ilgi karşısında memnun, gülümseyerek devam etti. "İsis bu parçaları teker teker bulur. Bir parçası eksiktir tabii. Buna rağmen sihir ve büyü gücünü kullanarak dağılmış parçalarından Osiris'i canlandırır. İşte mutlu bir hayat sürerler falan filan. Sonra, İsis ve Osiris'in Horus adında bir çocukları olur. Horus ise büyüyünce Seth'e savaş açar. Bu savaşın sonuçları çeşitli şekillerde anlatılmaktadır." Kısa bir süre melezler -ben de tabii- Eduard savaşın sonucunu da anlatır diye bekledi.
Ama onun yerine Ed gülümseyerek "Dersimizin sonuna geldik. Ama bitirmeden önce sizlerden şunu isteyeceğim. Herhangi bir Mısır Tanrı(ça)sı hakkında bildiklerinizi sınıfla paylaşmanız. Herkesin az çok bu konuyla ilgili bir bilgisi olduğunu tahmin edebiliyorum lakin bilmeyenler ise anlatıcıları dinleyebilir." dedi. Bu sözlerden sonra birçok melezin eli havaya kalkmıştı. Ben de elimi kaldırmıştım çünkü benim de hakkında bir şeyler bildiğim bir tanrıça vardı. Ama Ed benim yerime ilk önce bir kızı ve osnra birkaç kişiyi daha kaldırdı. Benden önce kalkanlardan biri de Athena oğlu David'di. Yine! Niye bu çocuk hep benden önce kalkıyordu?
En sonunda Ed beni gördü ve gelmemi işaret etti. İçimden Nihayet diyerek ayağa kalktım ve herkesin beni görebileceği bir yere geldim. Gırtlağımı temizleyerek anlatmaya başladım.
"Anlatacağım tanrıça Sekhmet. Kendisi savaş ve yıkım tanrıçası olur. Aslan başlı veya aslan olarak tasvir edilir. Bir zamalar Bastet'le özdeşleştirilirdi." Bu noktada biraz nefes almak biraz da melezlerin beni ne kadar dinlediğini görmek için duraksadım. Çoğusu dikkatle beni dinliyor gibi görünüyordu. Bunun üzerine devam ettim. "Bir efsaneye göre Sekhmet Ra'nın emri üzerine Ra'ya eskiden inanıp şimdi inanmayanları tek tek yok edeceğine tüm insan neslini yok etmeye çalışmıştır. Ama Sekhmet insan kanının tadını öyle sevmiştir ki önüne geleni öldürmüştür. Ra'nın rahipleri ve müritlerini bile. Ra çok geç kalmadan Nil Nehri'ni kırmızı bir tozla Nil'e kırmızı rengini verir, ancak bu bir büyüdür. Sekhmet onu kan zannedip içtiğinde büyü onu eski haline çevirir ve insan neslinin tükenmesine Ra engel olur. Anlatacağım bu kadar." Eduard'a bir baş selamı verip yerime geçtim. Acaba başka kimler hangi tanrı(ça)ları anlatacaktı? Bu büyük bir merak konusuydu. | |
| | | Katherine M. von Dorff Poseidon'un Çocuğu/Kulübe Lideri/Pegasus Binicilik Eğitmeni
Mesaj Sayısı : 4525 Kayıt tarihi : 05/03/11
| Konu: Geri: Mitoloji Tarihi Dersi | 1-7 Haziran Çarş. Haz. 01, 2011 9:34 pm | |
| Son bir haftadır hep yaşadığı gibi çarpmanın getirdiği acı ile uyandı. Çalar saati kulakları sağır edecek bir rahatsızlık ile çalarken, Katherine onu alıp duvara fırlatmak istiyordu. Çarpmanın etkisi ile sızlayan ellerine aldırmamaya çalışarak ayağa kalktı ve saatini kapattı. Poseidon Kulübesi'ne geldiğinden beri babası Neptün ile ilgili kabuslar görür olmuştu. Uyandığında tam olarak hatırlamazdı ama bu kabuslar her seferinde yatağından düşmesi ile sonuçlanırdı. Yavaş yavaş sinirleri bozuluyordu Katherine'in. Üstelik sabahın sekizinde derse girecek olmak ise daha çok sinirini bozuyordu. Dün nasıl olsa kalkacağını düşündüğü için geç yatmıştı ve şimdi de gözlerinden uyku akıyordu. Söylenerek, derse gitmek için hazırlanmaya başladı. O sırada Lia'nın diğer kardeşlerini uyandırdığını duyabiliyordu. Zaten yatağının boş olmasından anlamıştı kardeşinin çoktan kalktığını. O da öyleydi eskiden. Amphitrite Kulübesi'nde olduğu zamanlar onların lideri olmuş, herkesten önce kalkmıştı. İç çekti. Hala uykusu vardı anlaşılan, saçmalamaya başlamıştı. Mitoloji Tarihi pek hareket gerektireceğini düşünmediği derslerden biriydi. Bu yüzden eşofman giymek yerine şık olmak için zaman harcayabilirdi. Belki derse geç kalacaktı ama pek de umursamıyordu bunu. En sonunda mor Roma Kampı tişörtünü giyip, altına da siyah bir kot giydikten sonra hazır olduğunu düşünüp çıktı. Derse giderken süslenmeye gerek duymamıştı. Şık görünmek istiyordu, maymun gibi görünmek değil.
Derslikler arasında dolaşırken, aradığını bulup içeri girdi. Gördüğü şey karşısında şaşkın bir şekilde iç çekerken, ilerlemeye başlamıştı. Çevresi, sadece yunan değil, tüm mitolojik efsaneleri barındıran duvarlarla çevriliydi. Roma da dahil. Belki de girmekten hoşlanmadığı bu dersi sevecekti. Daha şimdiden hoşuna giden şeyler olmuştu bile. Önlerde bulduğu bir yere oturdu ve eğitmenleri gelene kadar çevresine bakınmaya devam etti. Tüm o efsaneler arasında kendi mitolojisini bulmak için neler vermezdi ki. "Selam Melezler! Çoğunuz beni tanıyorsunuz. Tanımayanlarda yakında öğrenirler kim olduğumu." Eduard o bunları düşünürken gelmiş, sözlerine başlamıştı bile. Dikkatini duvarlardaki efsanelerden ona veren Katherine de ne işleyeceklerini duymak için beklemeye başladı.
"Neyse, hepiniz hazır olduğuna göre ilk dersimize geçebiliriz. Bildiğiz üzere mitoloji, bir din veya bir halkın kültüründe tanrılar, kahramanlar, evren ve insanın yaratılışına dair tüm sözlü ve yazılı efsane birikiminin ve bu efsanelerin doğuşlarını, anlamlarını yorumlayıp, inceleyen ve sınıflandıran bilim dalının adıdır. Ve dünyada yaklaşık elliden fazla mitoloji türü vardır. Lakin bizim bugün işleyeceğimiz Mısır mitolojisidir." Mısır mı? Katherine Mısır mitolojisi hakkında doğru düzgün bir şey bilmezdi ki! Bir zamanlar ilgilenmiş, kitaplarını okumuştu ama bu en an yedi yıl önceydi. Hafızası, yedi yıl önce ilgisini çektiği için okuduğu kitapları hatırlayacak kadar iyi değildi. Yine de bu görüşünü içinde tuttu ve Eduard'ı dinlemeye devam etti. Ama çocuk konuşmak yerine elini duvara doğru salladı ve Katherine kendini Mısır'a bakarken buldu. Tamam, kabul etmeliydi ki bu ders oldukça ilginç olacağa benziyordu. Bu işten hoşlanmaya başlamıştı.
"Mısır mitolojisi hakkında hangi efsaneleri biliyorsunuz?" tam hoşlanmaya başladığı sırada sorulacak soru muydu bu? Çevresine bakındı Katherine. Kimse el kaldırmıyordu. Demek ki bir şey bilmeyen tek melez o değildi. Hoşuna gitmişti bu. Belki de biraz rahatlamıştı. Tek bilmeyen o olsa oldukça utanacaktı. Bir daha kulübesinden çıkabilmesi bile mucize olurdu. Eduard, kimseden el kalkmadığını görmüş olacak ki konuşmasına devam etti. "Peki öyleyse. İşe "yaratılış" öyküsünden başlıyorum. Mısır mitolojisine göre, ilk tanrı Re-Atum'dur. Re-Atum'dan Şu ve Tefnut ortaya çıktı. Yani hava ve nem. Şu ve Tefnut'un iki çocuğu olduğu zaman dünya yaratılmış oldu. Geb ve Nut. Başka bir deyişle, Gök ve Yer. Şu ve Tefnut karanlıklarda gezerken kaybolunca insanlar yaratıldı. Efsaneye göre böyle. Mısır Mitolojisinde en tanınan ve popüler olan efsaneyi anlatacağım birazdan size." diyerek tüm melezlerin ilgisini üzerine toplarken, Katherine de dikkat kesildi. Aynı zamanda yansıyan görüntüde Tanrıların resimleri belirmeye başlamıştı. Ama Katherine'in dikkatini çeken görüntüler değildi. İsmi bile değişik olan bu öyküyü duymak için sabırsızlanıyordu. Ama bir bakıma da gülmemek için zor tutuyordu kendini. Geb ve Nut mu? Şu ve Tefnut mu? Bu Mısırlı insanlar isimleri bulmak için çok mu düşünmüştü acaba? Bazı melezlerin onun gülüşünü duyup kendisine baktığını görünce onlara en sert bakışları ile bakıp toparlanmaya çalıştı. Eduard, onların arasında geçenleri fark etmemiş olacaktı ki, efsaneyi anlatmaya başlamıştı.
"Osiris Mısır kültüründe, en önemli tanrılardan biridir. Tanrıça İsis'in hem kocası, hem kardeşi. Horus'un ise babasıdır. Osiris bu dünyanın kural koyucusudur. Aynı zamanda tarımın ve bereketin simgesidir." Eduard anlattığında yavaş yavaş hatırlamaya başlamıştı okuduklarını. Tanrı Osiris'den çok, Ra ve Isis aklına kalmıştı. Çünkü isimlerini sevmişti onların. Aslında Ra ona, müzik notasını hatırlatıyordu. "Mitolojiye göre insanlar Osiris'i severler. Koyduğu kuralları severek yerine getirirler. Kardeşi Seth ise onun bu başarısını kıskanır. En sonunda Seth, Osiris'ten kurtulmak için bir plan yapar. Planı ise oldukça korkutucudur. Kardeşinin ölçülerine uygun bir tabut yaptırır hizmetkarlarına. Bir şölen düzenler ve Osiris'i de o şölene davet eder. Şölenin en sonunda önceden yaptırdığı tabutu çıkararak bu tabutun kime uyarsa ona verileceğini söyler. Herkes dener ve tabut sadece Osiris'e uyar. Bunun üzerine Seth hemen tabutun kapağını kapatır ve Osiris'in içinde oldugu tabutu Nil'e atar." Osiris, Seth ya da Zeus ve Hades... Bu Tanrıların kardeşleri ile anlaşamaması tüm mitolojilerde vardı galiba. Kardeşler kıskanır, kardeşler ele geçirmeye çalışır. Tuhaf bir durumdu. Yine de Seth'in akıllı biri olduğunu kabul etmeliydi. Nil nehrinde yüzen tabutu izlerken, gerildi. Gerçekten oradaymış gibi hissetmeye başlamıştı.
"İsis bu parçaları teker teker bulur. Bir parçası eksiktir tabii. Buna rağmen sihir ve büyü gücünü kullanarak dağılmış parçalarından Osiris'i canlandırır. İşte mutlu bir hayat sürerler falan filan. Sonra, İsis ve Osiris'in Horus adında bir çocukları olur. Horus ise büyüyünce Seth'e savaş açar. Bu savaşın sonuçları çeşitli şekillerde anlatılmaktadır." Isis'i az çok sevmişti Katherine. Kocasını ne kadar sevdiği belli oluyordu. Eduard'ın sözlerine devam etmesini ve savaşın sonucunu söylemesini bekledi. Aslında okuduğu kadarı ile biliyordu sonucu. Horus yeniyor ama gözünü kaybediyor, kaybettiği için yeni gözü oluyor sonra bu onun sembolü oluyor... Gözlerini devirdi. İki farklı göze sahip olmak nasıl bir şeydi acaba. Aslında, bu bile kesin değildi ki. Eduard'ın da dediği gibi, çeşitli şekillerde anlatılmaktaydı bu durumlar.
"Dersimizin sonuna geldik. Ama bitirmeden önce sizlerden şunu isteyeceğim. Herhangi bir Mısır Tanrı(ça)sı hakkında bildiklerinizi sınıfla paylaşmanız. Herkesin az çok bu konuyla ilgili bir bilgisi olduğunu tahmin edebiliyorum lakin bilmeyenler ise anlatıcıları dinleyebilir." dedi birden. Katherine'in gözleri korkuyla açılırken, hangi Tanrı ya da Tanrıçayı tanıtacağını düşünmeye başlamıştı bile. Ama aklına henüz hiçbir şey gelmiyordu. Bu yüzden, öbür derslikte olduğu gibi ilk çıkan olmadı. Zell, Fenix, David, Luke ve Nicole çıktıktan sonra, artık çıkma zamanının geldiğini anladı yeterince beklemişti. Üstelik David ile Luke'un aynı Tanrı'yı anlatması güldürmüştü onu. Birbirlerini dinlememişlerdi anlaşılan. Elini kalkmak için kaldırırken, Eduard onu gördü ve gelmesini işaret etti.
Herkesin karşısında dikilirken hala ne anlatacağını düşünüyordu. En sonunda karar verdiğinde hemen konuşmaya başladı. "Benim anlatacağım Tanrıça Bastet." Bir süre bekledikten sonra konuşmasına başladı. Bastet hakkındaki bilgileri yavaş yavaş hatırlarken gülümsedi. "Birden fazla ismi vardır. Bast, Baset, Ubasti veya Pasht. Ana kedi tanrıça, Bast, antik tanrıçalardandı ve en azından İkinci Hanedan'dan beri tapınılmaktaydı. Başlarda Aşağı Mısır'ın koruyucu tanrıçası konumundaydı ve vahşi bir aslan olarak betimlenirdi. Nitekim ismi de dişi 'yiyici, yok edici' anlamına gelmektedir. Ev kedileriyle özdeşleştirilmesi ve bu şekilde betimlenmesi MÖ 1456 yılında başlamıştır. Koruyucu tanrıça olarak firavunun savunucusu ve koruyucusu olarak görülürdü. Ra'nın kızı sayılan Bast ayrıca 'Ra'nın Gözü' olan tanrılardandı. Her ne kadar başlarda bir Güneş Tanrıça'sı olsa da, daha sonraları Yunanlıların gelişiyle Yunanlılar tarafından bir Ay Tanrıçası'na dönüştürülmüş, Artemis ile ilişkilendirilmiştir. Yunanlılar aynı zamanda Mısır tanrılarından Horus'u Yunan tanrı Apollo ile ilişkilendirmişti. Apollo ile Artemis ise, bildiğiniz gibi Yunan mitolojisinde kardeştir. Bu ilişkilendirmeler sonucu da, Yunanlılar sonrası dönemde, Bast ile Horus arasında bir tür kardeşlik ilişkisi ortaya çıkmıştır. Böylece Bast, Osiris ile İsis'e dair olan efsanede kendine yer bulmuştur. Sonraki dönemlerde kâtipler ismini Bastet olarak yazmış ve böylece zaten dişilik takısı içeren Bast ismine ikinci bir dişilik takısı eklemişlerdir." nefes almak için durdu. Bastet'i bu kadar iyi tanıdığını pek bilmiyordu. Aslında okuduğu kitaptan hatırladıklarını söylüyordu sadece. "Genellikle birlikte anıldığı aslan başlı tanrıça Sekhmet'in olumlu yansımasıdır. Genellikle bir kedi olarak betimlense de aslan-başlı bir şekilde de betimlenmiştir. Aynı zamanda Anubis'in karısıdır." dedikten sonra sustu. Yeterince şey anlattığını düşünüp Eduard'a baktı. Eğitmeni onaylayınca rahatlayarak yerine geçti. Bundan da kurtulduğu için seviniyordu.
En son Katherine M. von Dorff tarafından Çarş. Haz. 01, 2011 10:46 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi | |
| | | Aldrick R. Carter Zeus'un Çocuğu
Mesaj Sayısı : 288 Kayıt tarihi : 25/02/11
| Konu: Geri: Mitoloji Tarihi Dersi | 1-7 Haziran Çarş. Haz. 01, 2011 10:10 pm | |
| Sabah uyandığında normale göre çok heyecanlıydı Aldrick. Bunun nedeni, bugün mitoloji tarihi sınıfının dersi olmasıydı. 17 yaşındaydı fakat Yunan mitolojisin’de ki her şeyi bilmiyordu. Hatta , sadece birkaç kahramanın ismini ve Tanrıları biliyordu. Ama onların yaşadığı maceraları hakkında bir bilgiye sahip değildi. Aslında bilgili olması lazımdı. Sonuçta Zeus’un oğluydu ve diğerlerinden biraz farklı olmalıydı. Farklılığı yaratırken biraz zorlanacaktı, çünkü diğer melezler ortalama 14-15 yaşlarındaydılar. Fakat eğitmenleri onunla özel ilgilenirlerse ve kendisi çok çalışırsa, bunu yapabileceğine inanıyordu.
Yatağından kalktıktan sonra hazırlanmayı düşündü. Gömlek veya bir pantolon giyebilirdi. Fazla güzel gideceğini düşünüyordu. Belki de bir şort da giyebilirdi. Şortu giyerken Marc’ın kendisi için eşofman seçtiğini gördü. Hemen üstüne normal bir t-shirt, altına da bir eşofman geçirmişti. Hızlı bir şekilde dışarı çıktığında ilk hazırlandığı için kendisiyle gurur duyuyordu. 17 yaşında olabilirdi lakin içindeki çocuğu çoğu zaman yaşattığı için böyle şeylerle mutlu olabiliyordu. Tanrılara şükürler olsun ki , ağabeyleri ve ablaları bunu problem etmiyorlardı. Her neyse, dışarı çıkarken bir şey unuttuğunu fark etmişti. Not defteri… Çoğu zaman not tuttuğu için öğretmeninden ödül almıştı. Hem belki de, ilk defa gördüğü Tanrıların resmini çizebilirdi. Böylece hem görme , hem yazmayla mitolojiyi daha iyi kavrardı.
Şarkılar söyleyerek mitoloji tarihi sınıfına gelmişti. Heyecanı artmıştı, çünkü “ Mitoloji Tarihi Sınıfı “ yazısı bile değişik yazılmıştı. İçeri girdikten sonra çok erken geldiğini anlamıştı. O kadar meraklıydı ki, saat sekizde başlayacak derse yedide gelmişti.Odada gezinirken etrafına bakınıyordu. Resimlerin birinde, adamın elinde çatala benzeyen bir kılıç vardı. Düşünmeye başladı . Tanrıların güç sembollerini biliyordu ama şu an aklına gelmiyordu. Düşündü , düşündü ve aklına gelmişti. Karşısında duran resimdeki adam , Deniz ve Deprem Tanrısı Poseidon’du. Mutlu olmuştu, zıplamak istiyordu ama kendini tutmuştu . Burada zıplasaydı onun için kötü olabilirdi . Onu kamptan atabilirlerdi, veya bir canavara yem edebilirlerdi. Bu yüzden zıplamamıştı. Hemen diğer resme geçmişti. Karşısında başka bir Tanrı vardı ama teni kahverengimsiydi. Kafasında üstünde bir disk vardı ve kafası bir şahin vardı. Bu kesinlikle Yunan Tanrıların’dan değildi. Tanrı’nın Mısır tanrılarına benzediğini düşündü. Evet , ya Mısır tanrılarından biriydi, ya da diğerlerinin. Tabii diğer mitolojilerin ne olduğu bilmiyordu.
Ayakta durmaktan yorulmuştu . Bu yüzden de oturup gece gördüğü rüyasını düşünmeye başlamıştı. Herkes bir kahramanı tanıtıyordu . Sıra Aldrick’e gelmişti ve Aldrick uzun bir düşünme süresinden sonra bilmiyorum demişti. Sonrasında diğer melezlerin hepsi onunla dalga geçmişti. Rüyasını düşünürken neredeyse ağlayacaktı Aldrick. Hemen kendini silkeleyip etrafına bakınmaya başlamıştı. Diğer melezler yavaş yavaş gelmeye başlamışlardı. Aldrick ayağa kalkmak istiyordu , ama en öndeki yerini de kaptırmak istemiyordu. En sonunda oturmaya karar vermişti. Hem eğitmenini daha iyi duyabilir, daha iyi not tutabilirdi.
Saat tam sekizken eğitmeni gelmişti. Aldrick’in heyecanı bir anda tavan yapmıştı. Anlatılanları daha iyi anlayabilmek için sabah kahvaltı yapmamıştı. Annesi hep aç karnına beynin daha iyi çalışır derdi. Buna çoğu zaman uymaya çalışırdı ve bu sefer annesinin sözünü dinlemişti. Düşüncelerine devam ederken eğitmeni saçını karıştırmıştı. Alrdick mesajı anlamış , hemen derse dikkatini vermeye başlamıştı. Selam Melezler! Çoğunuz beni tanıyorsunuz. Tanımayanlarda yakında öğrenirler kim olduğumu." Çoğu zaman giriş konuşmalarını severdi ama bu sefer beğenmemişti. Sanki bu konuşmada ufaktan bir sahtelik vardı. Neyse, hepiniz hazır olduğuna göre ilk dersimize geçebiliriz. Bildiğiz üzere mitoloji, ir din veya bir halkın kültüründe tanrılar, kahramanlar, evren ve insanın yaratılışına dair tüm sözlü ve yazılı efsane birikiminin ve bu efsanelerin doğuşlarını, anlamlarını yorumlayıp, inceleyen ve sınıflandıran bilim dalının adıdır. Ve dünyada yaklaşık elliden fazla mitoloji türü vardır. Lakin bizim bugün işleyeceğimiz Mısır mitolojisidir." Hemen not almaya başlamıştı. Eski sınıf öğretmeninin sözleri çınlıyordu kulaklarında. “ Bir şeyin tanımını bilmek , o konuyu bilmenin yarısıdır .“ Bu yüzden harıl harıl not alıyordu. Kafasını kaldırdığında not almayı bitirmesine sevinmişti. Karşısında Mısırlılar’ın yaşadığı çölleri görüyordu. Mısır Mitolojisi ile ilgili hiçbir şey bilmiyordu. Ama bugün öğrenecekti. Can kulağıya eğitmenini dinliyordu. Eğitmeni "Mısır mitolojisi hakkında hangi efsaneleri biliyorsunuz?" deyince herkes gibi etrafına bakınmaya başladı. Kimsenin eli kalkmayınca rahatlamıştı. Rüyasının başına gelceğini düşünüyordu. Eğitmeni devam ederken , Aldrick’de dinlemeye devam ediyordu. "Peki öyleyse. İşe "yaratılış" öyküsünden başlıyorum. Mısır mitolojisine göre, ilk tanrı Re-Atum'dur. Re-Atum'dan Şu ve Tefnut ortaya çıktı. Yani hava ve nem. Şu ve Tefnut'un iki çocuğu olduğu zaman dünya yaratılmış oldu. Geb ve Nut. Başka bir deyişle, Gök ve Yer. Şu ve Tefnut karanlıklarda gezerken kaybolunca insanlar yaratıldı. Efsaneye göre böyle. Mısır Mitolojisinde en tanınan ve popüler olan efsaneyi anlatacağım birazdan size." Aldrick ne yapacağını şaşırmıştı. Bir karşısına bakıyor, bir Tanrıları dinliyor , hepsini bir anda yapmaya çalışıyordu . Aynı zamanda, popüler efsaneyi de aklından çıkarmıyordu. Acaba ne olabilirdi ki ?
Eğitmenin ufak bir düşünme molasından sonra "Osiris Mısır kültüründe, en önemli tanrılardan biridir. Tanrıça İsis'in hem kocası, hem kardeşi. Horus'un ise babasıdır. Osiris bu dünyanın kural koyucusudur. Aynı zamanda tarımın ve bereketin simgesidir." Demişti. Osiris belki de Mısır Mitolojisinde bildiği tek tanrıydı. Onun hakkında bildikleri de çok fazla değildi , sadece Yunan Mitolojisin’de Zeus’a eş geldiğini biliyordu. Ama emin değildi. Belki de bilgisi yanlıştı. Eğitmenini dinlemeye devam etti. "Mitolojiye göre insanlar Osiris'i severler. Koyduğu kuralları severek yerine getirirler. Kardeşi Seth ise onun bu başarısını kıskanır. En sonunda Seth, Osiris'ten kurtulmak için bir plan yapar. Planı ise oldukça korkutucudur. Kardeşinin ölçülerine uygun bir tabut yaptırır hizmetkarlarına. Bir şölen düzenler ve Osiris'i de o şölene davet eder. Şölenin en sonunda önceden yaptırdığı tabutu çıkararak bu tabutun kime uyarsa ona verileceğini söyler. Herkes dener ve tabut sadece Osiris'e uyar. Bunun üzerine Seth hemen tabutun kapağını kapatır ve Osiris'in içinde oldugu tabutu Nil'e atar." Bu hikayeyi daha önceden biliyordu. Bu olayla ilgili bir kitabı daha önceden annesi ona zorla okutturmuştu. O zamanlar insanlara güvenme ile ilgili bir bilgi öğrenmişti Şimdi ise annesine şükrediyordu. Onun sayesinde çok az da olsa bilgiliydi. Hikayeyi ayıp olsa da dinlememişti. Sonrasını biliyordu çünkü. İsis parçları bulur ve Osiris’i geri getirir. Hikaye bundan ibaretti. Gerçekten bu hikayeyi çok severdi. Tek bildiği hikaye bu olsa da, yine de güzel bir efsaneydi.
Eğitmeni "Dersimizin sonuna geldik. Ama bitirmeden önce sizlerden şunu isteyeceğim. Herhangi bir Mısır Tanrı(ça)sı hakkında bildiklerinizi sınıfla paylaşmanız. Deyince rüyasının gerçekleşeceğini biliyordu. Eğer melezseniz , rüyalarınızın doğruluk ihtimali yüksektir. Herkesin az çok bu konuyla ilgili bir bilgisi olduğunu tahmin edebiliyorum lakin bilmeyenler ise anlatıcıları dinleyebilir." İşte şimdi rahatlamıştı. Rüyası çıkmayacaktı, çünkü Aldrick hiçbir şekilde anlatmaya niyetli değildi.
Şu ana kadar çıkan hiç kimseyi tanımıyordu . Biri Ma’atı, biri Anubis’i , biri Ra’yı, Sehkmet’i , biri de Bastet’i anlatmıştı. Aldrick’in canı sıkılmaya başlamıştı. Aklına hiç Tanrı gelmiyordu. Gerçekten sıkılmıştı ve o da bir tanrıyı anlatmak istiyordu. Düşünmeye başladı. Düşündü düşündü ve aklına gelmişti. Hemen elini kaldırmıştı. Eğitmeni şaşkın bir şekilde onu yanına davet etmişti. Aldrick heyecanlı bir şekilde yanına gelmişti .
Heyecanlı bir şekilde Benim anlatacağım Tanrı Ptah . Phat Sanatçıların tanrısıdır. Memphis'te Dünya'yı yarattıgına inanılır. Aklına bir şey gelmiyordu. Hayır! İşte şimdi rüyası gerçek olmuştu . Gözünden yaş gelmişti. Yerine otururken herkesin güleceğini düşünüyordu. Oturduğunda tanmadığı kişiler onu teselli etmeye başlamışlardı. Sadece birkaç kişi gülüyordu , gülenleri de diğer melezler ayıplıyordu. Aldrick birazcık olsa rahatlamıştı . Mutluydu, rüyasının bir kısmı gerçekleşmişti. Evet, anlatacağını unutmuş olabilirdi , ama kampın en küçük melezlerinden biri olduğu için kimse onunla dalga geçmemişti. Bazen küçük olmak iyidir diye düşünürken eline not defterini ve kalemini almıştı. Bugün baya şey öğrenmişti . Kalemi not defterinin üstüne koyarak not almaya devam etmek için hazırda bekliyordu.
En son Aldrick R. Carter tarafından Cuma Haz. 03, 2011 8:14 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 4 kere değiştirildi | |
| | | Alyssa Lauren Franke Hades'in Çocuğu
Mesaj Sayısı : 642 Kayıt tarihi : 27/01/11
| Konu: Geri: Mitoloji Tarihi Dersi | 1-7 Haziran Çarş. Haz. 01, 2011 10:34 pm | |
| Bavullarım ile birlikte kışın Mısır'da geçirdiğim tatilim sona ermişti. Tatil demek ne kadar uygun bilemiyordum tabii. Bütün bir kış boyunca Mısır'da eğitim görmüş ve bir çok kültüre karşı sempati edinmiştim. 7 ay önce hiç bilmediğim mısır mitolojisi hakkında inanılmaz bilgilere sahip olmuştum ama şimdi geri dönme zamanıydı. Kış bitmiş ve eğitimim de sona ermişti. Kara taşıdı ile Amerika'ya dönüyordum sonunda. uçağa binmek çok isterdim ama bu delilik olurdu ancak. Zeus ve Hades.. Bunlar kötü bir fikirdi. Uzun bir yolculuğun ardından melez kampına vardığım için mutluydum. Burayı ne kadar sevmediğimi iddaa etsemde burayı seviyordum. Melez kampsız geçirdiğim koca bir kışın ardından burayı nede çok özlemiştim! Bavullarımı kulübeme bıraktım ve yatmaya hazırlandım. Gözlerimi kapatıp derin bir uykuya yatmaya hazırlenirken kardeşlerimin beni dürttü. '' Lyss. Uyansana. Ders başlıyor.'' diyerek Robert beni uyandırdı. Yine ne oluyor dercesine onlara baktım. Zaten yeni gelmiştim birde eğitim mi görücektim? Zar zor beni uayndırdılar ve derse girmem konusunda ikna etmeyi başardılar. Hep beraber dersliğe doğru ilerledik. Eğitim bir oda içerisinde verilecekti. Odanın duvarlarında eşitli mitolojik posterler ve ilginç bilgilerle doluydu. Kardeşlerim ile birlikte en arkaya geçmeye karar vermiştik ama doluydu. Oradaki küçük melezlere ufak bir mimik haraketi ile kalkmalaırı sağlamıştım. Dersin başlamasını beklerken öğretmenin kim olacağı hakkında da meraklar kafamda belirmeye başlıyordu. Ne de olsa Mitoloji tarihi görücektik. Bir Athena çocuğu olabilirdi. Ya da bir kahin. Sabır ile beklerken Hepheistos çocuğu Eduard belirdi. Eduard ile konuşmuşluğumuz yoktu ama az çok tanırdım. Derse girdiğinde kahverengi deri çantasını masaya bıraktı. Ciddi bir tavırla sözüne hazırlandı. "Selam Melezler! Çoğunuz beni tanıyorsunuz. Tanımayanlarda yakında öğrenirler kim olduğumu." diyerek sözüne çok olumsuz bir şekilde başladı. Genelde ukala ve labali tipleri sevmezdim ama bir öğretmenin böyle olması beklenebilirdi. Odanun ucundaki masaya doğru haraket etti ve konuşmasına şöyle devam etti "Neyse, hepiniz hazır olduğuna göre ilk dersimize geçebiliriz. Bildiğiz üzere mitoloji, ir din veya bir halkın kültüründe tanrılar, kahramanlar, evren ve insanın yaratılışına dair tüm sözlü ve yazılı efsane birikiminin ve bu efsanelerin doğuşlarını, anlamlarını yorumlayıp, inceleyen ve sınıflandıran bilim dalının adıdır. Ve dünyada yaklaşık elliden fazla mitoloji türü vardır. Lakin bizim bugün işleyeceğimiz Mısır mitolojisidir." Mısır mitolojisi mi? Daha yeni Mısır'dan gelmişti ve burda ki bir çok melezen daha çok bilgi sahibiydi. Bu dersten geçiceğini şimdiden belliydi zaten. Hafif bir tebessüm yüzümde belirdi. Herkezse dalga geçercesine baktım. "Mısır mitolojisi hakkında hangi efsaneleri biliyorsunuz?" diyerek bir suğal sordu. Bunu cevaplayabilirdim ama kendimi gizleyecektim. En sonunda büyük bir cevap verip herkesi şaşırtacaktım. Şimdiden alkışları ve hayretle dolu gözlerini düşünebiliyordum. "Peki öyleyse. İşe "yaratılış" öyküsünden başlıyorum. Mısır mitolojisine göre, ilk tanrı Re-Atum'dur. Re-Atum'dan Şu ve Tefnut ortaya çıktı. Yani hava ve nem. Şu ve Tefnut'un iki çocuğu olduğu zaman dünya yaratılmış oldu. Geb ve Nut. Başka bir deyişle, Gök ve Yer. Şu ve Tefnut karanlıklarda gezerken kaybolunca insanlar yaratıldı. Efsaneye göre böyle. Mısır Mitolojisinde en tanınan ve popüler olan efsaneyi anlatacağım birazdan size." diyerekten anlatacağı efsaneyi kafasında canlandırıyor gibiydi. Aklımdan bir çok populer efsaneler film şeridi gibi çekti.Mısır mitolojisinde o kadar efsane vardı ki hangisini anlatacağını bilmek için kahin olmak lazımdı. Anlattığı her cümlede duvara resimler yansıyordu bir çok melez bunu hayret verici ve etkileyici buluyordu. Ama ben bulmuyordum. Bildiğimiz ilerleyen teknolojiydi işte. "Osiris Mısır kültüründe, en önemli tanrılardan biridir. Tanrıça İsis'in hem kocası, hem kardeşi. Horus'un ise babasıdır. Osiris bu dünyanın kural koyucusudur. Aynı zamanda tarımın ve bereketin simgesidir." Osiris'i biliyordum. Hemde çok iyi. İris'in hem karısı hem de kocasıydı. Mısır'da bu pek ilgi çekici olmasa bile bunu ilk duyduğumda çok farklı bulmuştum. Bir çok kişi bundan iğrenirdi ama ben iğrenmemiştim. Dikkat çekci ve farklı bulmuştum. "Mitolojiye göre insanlar Osiris'i severler. Koyduğu kuralları severek yerine getirirler. Kardeşi Seth ise onun bu başarısını kıskanır. En sonunda Seth, Osiris'ten kurtulmak için bir plan yapar. Planı ise oldukça korkutucudur. Kardeşinin ölçülerine uygun bir tabut yaptırır hizmetkarlarına. Bir şölen düzenler ve Osiris'i de o şölene davet eder. Şölenin en sonunda önceden yaptırdığı tabutu çıkararak bu tabutun kime uyarsa ona verileceğini söyler. Herkes dener ve tabut sadece Osiris'e uyar. Bunun üzerine Seth hemen tabutun kapağını kapatır ve Osiris'in içinde oldugu tabutu Nil'e atar." anlattığında duvarda kahverengi bir tabut belirdi. Hades çocukları ve tabut mu ? Bunu zaten çoğu kez görüyorduk. Bun normal sayılırdı bizim için. Tanıdık yüzlerin bile ilgiyle onu takip ettiğini görebiliyordu. Gülümseyerek devam etti konuşmasına. "İsis bu parçaları teker teker bulur. Bir parçası eksiktir tabii. Buna rağmen sihir ve büyü gücünü kullanarak dağılmış parçalarından Osiris'i canlandırır. İşte mutlu bir hayat sürerler falan filan. Sonra, İsis ve Osiris'in Horus adında bir çocukları olur. Horus ise büyüyünce Seth'e savaş açar. Bu savaşın sonuçları çeşitli şekillerde anlatılmaktadır." diyerek sonunu getirmesi gerektiğini düşünüyordu. Aslında tam olarak bir sonu yoktu. Eduard'ın anlattığı efsanenin dikkatine kapılmıştım. "Dersimizin sonuna geldik. Ama bitirmeden önce sizlerden şunu isteyeceğim. Herhangi bir Mısır Tanrı(ça)sı hakkında bildiklerinizi sınıfla paylaşmanız. Herkesin az çok bu konuyla ilgili bir bilgisi olduğunu tahmin edebiliyorum lakin bilmeyenler ise anlatıcıları dinleyebilir." dediği anda heyecanlanmıştım. İlk kalkan Zellana olmuştu. Onu sabır ile dinlemiştim. Ondan sonra birkaç melez daha kalktı. Artık ben kalkıp hünerlerimi onlara gösterebilirdim. Sonunda beni kaldırmıştı. '' Merhaba ben Hades kızı Alyssa.'' diyerek sözüme başladım. '' Size anlatacağım tanrıça Hathor. Mısır'dan yeni geldim bu konuya hakimim. Canınız sıkılabilir.'' diyerek devam ettim. '' Mısır mitolojisinde en önemli tanrıçadır. Hathor (Mısır dilinde Horus’un evi anlamında) samanyolu galaksisinin kişileştirilmesini temsil eder. Galaksimiz dünyadan ışıklı bir spiral şeklinde göründüğü için eski Yunan ve Latin dillerinde olduğu gibi İngilizce’de de “Süt gibi Yol” anlamına gelen Milky Way olarak adlandırılmıştır. Hathor bazı figurlerinde memelerinden süt akan ilahi bir inek olarak çizilir. Hathor en eski tanrıçalardandır. En azından M.Ö. 2700’lere kadar inek/boğa kutsallığı çerçevesinde, 2. krallık döneminde, hatta Akrep Kral döneminde bile(King Scorpion) (King Scorpion M.Ö. 5000’lere kadar gidebilir) Hathor’a tapıldığı tahmin ediliyor. Hathor, aynı zamanda Ogdoad kozmolojisi denilen antik Mısır yaratılış mitolojisindeki yaratıcı tanrı Ra’nın kızıdır. Hathor aşk tanrıçası olarak da bilinir.,Ayrıca müzik tanrısı olarak düşünürler. Hathor’un çok sayıda ismi vardır. Ancak 3000 yıldan beri en çok kullanılan isimlerinden biri Mehturt’dur (aynı zamanda Mehurt, Mehet-Weret, ve Mehet-uret biçiminde de söylenir) ve “büyük tufan” ya da “büyük sel baskını” anlamına gelir ki bu da “süt gibi yol”a direk bir referans içermektedir. Samanyolu (Milky Way) gökyüzündeki bir suyolu gibi görülürdü, bu “göklerdeki Nil nehri”nde güneş tanrısı ve Mısır’a önderlik eden kral yelken açıp giderlerdi. Bundan dolayı , mehturt adı Hathor’un her yıl Nil’in taşıp sel baskınlarına yol açmasından sorumlu olduğu anlamına gelir. Bu adın gösterdiği başka bir şey de Hathor’un çok yakında olacak doğumun bir müjdecisi olarak görüldüğüdür. Amniyo kesesi yırtılıp da doğum suyu akar akmaz, bu çocuğun çok yakında doğacağını gösteren bir belirtidir.'' diyerek uzun bir anlatım yapmıştım. Ama daha anlatacaklarım bitmemişti. '' Hathor aynı zamanda çöl bölgelerinin koruyucusu olarak da gösterilmiştir. (Serabet el-Kadim)Bazı Mısırologlar, Hathor’un adına yapılmış olan tapınaktaki rölyefleri adeta elektrik lambalarına benzeyen bir yapay ışıkla ilişkilendirirler. Diğer bazı Mısırologlar ise bunun üzerinde bir yılanın doğum yaptığı bir lotus çiçeği olduğunu ileri sürüyorlar. (Dendera Tapınağına bakınız)mısır antik efsane kentiEdfu'da Horus'un eşi olarak bilinir. Teb'de ölüm tanrısıdır ama genel olarak aşk, neşe, dans ve alkol tanrısı olarak kabul edilir. Hathor,eşi Ra'ya kızıp Mısır'ı terk eder.Ra hemen O'nu özlediğini anlar; ama Hathor dişi bir aslan'a dönüşmüştür ve kendisine yaklaşan her insan ve tanrıyı yokeder. Bu Hathor-Sekhmet tanrıçalarının da özelliğini belirler. Daha sonrasında; Thoth; Hathor'a bir şişe iksir hazırlar ve sonra tekrardan Hathor'a dönürşür. Tapınağı Dendera Tapınağı'dır.'' diyerek devam ettirdim. Mısır'da en populer olan tanrıça Hathor'dur. Bir çok işlev görmüştü zaten. Mısır'da bir sürü hediyelik eşyanın üstünde Hathor'un resimlerini görmüştüm. '' Anlatacaklarım bu kadar. Beni dinlediğiniz için hepinize teşekkür ederim.'' diyerek yerime oturdum. | |
| | | Clara Thompson Artemis Avcısı/Melez Danışmanı/Doğa Bilimleri Eğitmeni
Mesaj Sayısı : 4592 Kayıt tarihi : 12/10/10
| Konu: Geri: Mitoloji Tarihi Dersi | 1-7 Haziran Perş. Haz. 02, 2011 2:43 am | |
| Bileklik formundaki Doğataşı'nın yeşim taşıyla dalgınca oynayarak dersliği bulmaya çalışıyordum. Her yere böyle geç kalmak zorunda mıydım ki? Her seferinde bir şey çıkmasaydı belki de zamanında yetişebilirdim, diye düşündüm. Nadiren taktığım, gümüş saatime baktım. Tam bir antikaydı ama üvey babamdan olduğu için bana huzur veriyordu. Harika, yine geç kalıyordum. Kamp meydanında koşarak gözümle bir melez aradım. Bu gün gireceğim Mitoloji Tarihi dersi, bütün melezlere zorunluydu. Bu yüzden herkesin bundan haberi olmalıydı. Minik bir Hermes çocuğunu gözüme kestirdim ve o yürürken önüne geçtim. ''Hey! Mitoloji Tarihi dersliğine nereden gidiliyordu?'' diye sordum çocuk gitmeye çalışırken. Benim bir Ares -ya da Mars- çocuğu olmadığımı idrak etmiş olmalı ki durdu. Eliyle bir yönü gösterdi. Teşekkür edercesine başımı salladım ve gösterdiği yöne doğru koştum.
Dersliğe geldiğimde etrafı iyice taradım. İyi, çok kalabalık değildi içerisi. Birden gözüme iki şey çarptı. Birincisi, duvarlardı. Gerçekten muhteşemlerdi. Aynı anda bir sürü figür belirip kayboluyor, kahramanlar savaşıyor, kazanıyor ya da ölüyorlardı. Bir çok kişiyi tanıyabilmiştim dikkatlice bakarak. Theseus, Herakles, hatta bir yerde Odyseus'u bile görebilmiştim. Diğer duvarda mutheşem güzellikteki Helen ve onun yanında sönük kalmayacak yakışıklıktaki Paris'i seçebilmiştim. Onları gerçekten görmek harikaydı. Bütün gün büyülenmiş bir şekilde duvarlara bakabilirdim ama dikkatimi çeken ikinci şeye yöneldim: Eduard. Onun eğitmen olduğu nasıl da aklımdan çıkmıştı! Onu burada, ayakta dururken görene kadar bu aklımın ucundan bile geçmemişti. Belki de ona görünmesem daha iyi diye düşünüp arka sıralardaki sandalyelerden birine geçtim. İyice büzüşüp duvarlara odaklanmaya çalıştım. Ama duvarların büyüsü bile, şu anda bulunduğum durumun zorluğunu değiştirmiyordu.
Eduard'ın sesini duyunca refleks olarak gözlerimi ona çevirdim. "Selam Melezler! Çoğunuz beni tanıyorsunuz. Tanımayanlar da yakında öğrenirler kim olduğumu." Gözlerimi devirdim. "Neyse, hepiniz hazır olduğuna göre ilk dersimize geçebiliriz. Bildiğiz üzere mitoloji, ırk din veya bir halkın kültüründe tanrılar, kahramanlar, evren ve insanın yaratılışına dair tüm sözlü ve yazılı efsane birikiminin ve bu efsanelerin doğuşlarını, anlamlarını yorumlayıp, inceleyen ve sınıflandıran bilim dalının adıdır. Ve dünyada yaklaşık elliden fazla mitoloji türü vardır. Lakin bizim bugün işleyeceğimiz Mısır mitolojisidir." Bunu duyunca çok mutlu oldum. Hatta gülümsediğimi bile söyleyebilirdim. Mısır mitolojisine bayılırdım! Babam sayesinde çok da iyi bilirdim. Aslında her mitoloji hakkında az buz bir şeyler bilirdim ama, Mısır mitolojisini ayrı bir seviyordum. Bu sefer bakalım devamında neler gelecek diye düşünerek dikkatimi Eduard'a verdim. Eduard elini salladı ve duvarlardaki karışık savaş sahneleri yerine Mısır'ın görüntüsü belirdi. Bir şaşkınlık nidası attım. Ama herkes o kadar şaşkındı ki kimse beni duymadı. Tanrılarım... Mısır! Yuvam. Neredeyse gözümden yaş gelecekti, ama kendimi tuttum. "Mısır mitolojisi hakkında hangi efsaneleri biliyorsunuz?" diye sordu Eduard, bu arada benim ilgim yine ona yönelmiş oldu. Heyecanla zihnimi taradım. Bildiğim o kadar çok şey vardı ki! Bir kalkışta hepsini söyleyebilirim diye düşünüyordum. Tam heyecanla elimi kaldıracakken aklıma bir şey geldi. Sahne korkum... Bunu yapamazdım, zorunda kalmadıkça ayağı kalkamazdım. Bu kadar kişi önünde yine bütün bildiklerimi unutacağıma şüphe yoktu.
"Peki öyleyse. İşe "yaratılış" öyküsünden başlıyorum. Mısır mitolojisine göre, ilk tanrı Re-Atum'dur. Re-Atum'dan Şu ve Tefnut ortaya çıktı. Yani hava ve nem. Şu ve Tefnut'un iki çocuğu olduğu zaman dünya yaratılmış oldu. Geb ve Nut. Başka bir deyişle, Gök ve Yer. Şu ve Tefnut karanlıklarda gezerken kaybolunca insanlar yaratıldı. Efsaneye göre böyle. Mısır Mitolojisinde en tanınan ve popüler olan efsaneyi anlatacağım birazdan size." Yaratılış öyküsü.... Bunu önceden biliyordum ama Antik Mısırca şeylerden hiç hazzetmediğim için bu öyküye o kadar da ilgi göstermemiştim. Çok fazla garip sözcük vardı. Tamam, bu belki saçma bir nedendi ama benim neyim mantıklıydı ki? Eduard sözünü tamamlarken en popüler efsaneyi anlatacağını söylemişti. Zihnimi zorladım ama hangi efsaneyi anlatacağına dair bir fikrim yoktu hala. Konsantrasyon içinde kaşlarımı çatmış düşünürken duvarlarda Şu ve Tefnut'un oluştuğunu fark ettim. Hayretle onlara bakarken Geb ve Nut'u gördüm. Onların öyküsünü hatırlıyordum ama şu anda duvarlara hayran hayran bakarken, zihnimden öykülerini kazıp çıkarmayı pek istediğim söylenemezdi. Gözlerim hala duvarlardayken Eduard'ın sesini tekrar duydum. "Osiris Mısır kültüründe, en önemli tanrılardan biridir. Tanrıça İsis'in hem kocası, hem kardeşi. Horus'un ise babasıdır. Osiris bu dünyanın kural koyucusudur. Aynı zamanda tarımın ve bereketin simgesidir." Duvarda Osiris'in görüntüsü belirince ister istemez etkilendim. İtiraf etmek istemesem de Eduard'ın sesi, bu duvarların büyüsüyle birleşince, sanki bir masal dinliyormuşum gibi hissediyordum. "Mitolojiye göre insanlar Osiris'i severler. Koyduğu kuralları severek yerine getirirler. Kardeşi Seth ise onun bu başarısını kıskanır. En sonunda Seth, Osiris'ten kurtulmak için bir plan yapar. Planı ise oldukça korkutucudur. Kardeşinin ölçülerine uygun bir tabut yaptırır hizmetkarlarına. Bir şölen düzenler ve Osiris'i de o şölene davet eder. Şölenin en sonunda önceden yaptırdığı tabutu çıkararak bu tabutun kime uyarsa ona verileceğini söyler. Herkes dener ve tabut sadece Osiris'e uyar. Bunun üzerine Seth hemen tabutun kapağını kapatır ve Osiris'in içinde oldugu tabutu Nil'e atar." Dehşetle dudaklarımdan minik bir çığlık çıktı. Bu sefer o kadar şanslı değildim, birkaç melez beni duymuş, aksi bir şekilde başlarını bana çevirmişti. Bu miti tabii ki de biliyordum!
Hatırlıyordum, bunu ilk dinlediğimde beş yaşındaydım. Babamla bir kazı alanında yine sabahlıyorduk. Daha doğrusu o sabahlıyordu, ben de inatla uyumayı reddediyordum. O Mısır mitolojisiyle ilgili bulabildiği her kitabı okurdu, elinde yine bir kitap vardı. Mitlerden derleme minik bir kitap. Ona hangi öyküde olduğunu sorunca bana bunu anlatmıştı, tahmin edebileceğiniz gibi o gün gözüme uyku girmemişti.
İyi ki Eduard hikayenin daha iyi bir kısmıyla devam etti ki, düşüncelerim dağıldı. "İsis bu parçaları teker teker bulur. Bir parçası eksiktir tabii. Buna rağmen sihir ve büyü gücünü kullanarak dağılmış parçalarından Osiris'i canlandırır. İşte mutlu bir hayat sürerler falan filan.'' İkinci kez gözlerimi devirdim. Biraz daha ciddi bir şekilde anlatsa olmaz mıydı? ''Sonra, İsis ve Osiris'in Horus adında bir çocukları olur. Horus ise büyüyünce Seth'e savaş açar. Bu savaşın sonuçları çeşitli şekillerde anlatılmaktadır." Biraz korkarak duvarlara baktım. İyi ki şu anda Isis'in Osiris'i canlandırdığı bölümdeydik. Duvarlara doğru dönüp hikayeyi birkaç kez daha izledim. İster istemez yüzümde bir gülümseme oluşmuştu. Ders tahmin ettiğimden çok daha iyi gidiyordu. Eduard beni farketmemişti bile. Bundan daha iyi bir ders olamazdı. "Dersimizin sonuna geldik.'' dedi Eduard. Tam derin bir ''oh'' çekip kalkıyordum ki devam etti. ''Ama bitirmeden önce sizlerden şunu isteyeceğim. Herhangi bir Mısır Tanrı(ça)sı hakkında bildiklerinizi sınıfla paylaşmanız. Herkesin az çok bu konuyla ilgili bir bilgisi olduğunu tahmin edebiliyorum lakin bilmeyenler ise anlatıcıları dinleyebilir." Sadece dinlemek oldukça cazip gelse de, yüksek puan almak için bir şeyler anlatmam gerektiğini biliyordum. Lanet olsun ki, bu da gidip Eduard'ın karşısına çıkıp, ondan eğitmenlik statüsüyle başka şeyleri karıştırmamasını beklemek anlamına geliyordu.
Dişimi sıktım. Mısır hakkında o kadar çok şey biliyordum değil mi? Bunu yapabilirdim. Çok da zor değildi, karşımdaki Eduard'dı. Onun karşısında utanacağımı pek sanmıyordum artık. Bunları düşünürken herkes ışık hızında kalkıp cevap vermeye başlamıştı bile. Şansımı kaçırmamalıydım. Hızla elimi kaldırdım. Az kalsın elim önümdekinin gözüne geliyordu. Heyecanımı bastırmaya çalıştım. Eduard kollarını kavuşturmuş, başıyla kalkmamı işaret etmişti. Onun bana destek olabileceğini düşünmüştüm ama eskisi gibi değildi ki hiçbir şey. Şimdi onun gözleri beni biraz daha korkutuyordu. Gözlerimi tavana çevirdim. Aynı diğer derslikte yaptığım gibi. ''A-anlatacağım tanrıça İsis. İsis, Osiris'in, Nephthys ve Set'in kardeşidir, Nut ve Geb'in kızları ve çocuk Horus'un annesidir. Aynı Yunan mitolojisindeki Hera ve Zeus gibi, İsis de Osiris'in aynı zamanda eşidir. Ölüler kitabında, hayat verici ve ölümün gıdası olarak gösterilmiştir. Ölümün yargıçlarından biri olarakta düşünülebilir. İsis, büyük bir büyücü ve büyü yeteneklerinin kullanması ile meşhurdur. Örneğin, ilk kobrayı, onun zehirli ısırığını kullanarak Ra'ya gizli ismini itiraf ettirmek için yaratmıştır. Mısır tarihinin başından sonuna kadar, İsis, Mısır'ın en büyük tanrıçası olmuştur. Yararlı bir tanrıçadır ve sevgisi tüm yaşayan canlıları kapsayan bir annedir.'' diyerek sözümü tamamladım. İsis küçüklüğümden beri en sevdiğim tanrıçaydı. Sanırım anneme en çok benzettiğim tanrıça olduğu için onu çok seviyordum.
Gözlerimi indirip tekrar sınıfa baktım. Eduard başıyla onayladı, ben de yerime oturdum. Yaptığım bu konuşma bile, yüzümü alev alev yapmıştı. İyice büzülerek kimsenin beni görmediğinden emin olduktan sonra, yüzümü yelledim. Şu ana kadar birçok tanrı ve tanrıça anlatılmıştı, hepsi de bildiğim kişilerdi. Bundan sonrakileri dinlemek için rahat şekilde oturdum ve az önce anlattığım tanrıça İsis'in görüntülerinin duvardaki görüntülerini seyre koyuldum. | |
| | | Seth Mason Black Hermes'in Çocuğu
Mesaj Sayısı : 325 Kayıt tarihi : 16/02/11
| Konu: Geri: Mitoloji Tarihi Dersi | 1-7 Haziran Perş. Haz. 02, 2011 2:55 am | |
| Esneyerek, pencereden giren güneşin zoruyla gözlerimi açtım. Dün geç yatmıştım ve şimdi uykusuzluktan ölüyordum. Banyoya gidip elimi yüzümü yıkadım. Giyindikten sonra Mitoloji Tarihi adındaki zırvalığa bilgisiz gitmemem gerektiğini düşündüm. Bir tek Yeraltındaki odada bulunan büyük kütüphaneye gidip rafları karıştırdım. Sonunda Mısır'la ilgili elime bir kaç kitap geçti. İçlerinden en kalınını seçip diğerlerini bir kenara attım. Sayfalardan birini rasgele açıp 45 dakika sonraki dersi düşündüm. Elimdeki sandiviçle sıkıcı bir araştırma yaptım. Sırıtmaya başladım, aklıma harika bir Tanrı gelmişti. Ayrıca onunla ilgili de herşeyi biliyordum. Ayağa fırlayıp dersin yapılacağı alana gittim.
Burda bir çok kulübeden melezler vardı. Kaba taslak bir bakışla Luke ve Athena oğlu David'i gördüm. Dersin öğretmeni, Hephaistos oğlu Eduard idi. Ayakta gezinirken "Selam Melezler! Çoğunuz beni tanıyorsunuz. Tanımayanlarda yakında öğrenirler kim olduğumu."diyip gülümsedi. Sırıtarak onun öğretmen-ci-liğini izledim. Masasına geçip "Neyse, hepiniz hazır olduğuna göre ilk dersimize geçebiliriz. Bildiğiz üzere mitoloji, bir din veya bir halkın kültüründe tanrılar, kahramanlar, evren ve insanın yaratılışına dair tüm sözlü ve yazılı efsane birikiminin ve bu efsanelerin doğuşlarını, anlamlarını yorumlayıp, inceleyen ve sınıflandıran bilim dalının adıdır. Ve dünyada yaklaşık elliden fazla mitoloji türü vardır. Lakin bizim bugün işleyeceğimiz Mısır mitolojisidir."dedi. İşte bu güzel bir haber. Zaten Yunan Mitolojisi beni sıkmaya başlamıştı. Sonuçta bende bunun bir parçasıydım. Eduard elini duvara vurduğunda duvarda Mısır'la ilgili resimler belirdi. Vay canına, bu harika birşeydi! Eduard gülümseyerek "Mısır mitolojisi hakkında hangi efsaneleri biliyorsunuz?"diye devam etti. Herkez Eduard'a bakıyordu. Aslında ben sadece bir kaç şey biliordum. Tabi anlatacağım Tanrı hariç... Edurad "Peki öyleyse. İşe "yaratılış" öyküsünden başlıyorum. Mısır mitolojisine göre, ilk tanrı Re-Atum'dur. Re-Atum'dan Şu ve Tefnut ortaya çıktı. Yani hava ve nem. Şu ve Tefnut'un iki çocuğu olduğu zaman dünya yaratılmış oldu. Geb ve Nut. Başka bir deyişle, Gök ve Yer. Şu ve Tefnut karanlıklarda gezerken kaybolunca insanlar yaratıldı. Efsaneye göre böyle. Mısır Mitolojisinde en tanınan ve popüler olan efsaneyi anlatacağım birazdan size."
Şimdiden sıkılmıştım. Ama şu duvardaki resim olayıda harikaydı. Genede dersin sonunu beklemek istiyordum. Belki ilgi çekici bilgilerde edinirdim. Eduard devam etti "Osiris Mısır kültüründe, en önemli tanrılardan biridir. Tanrıça İsis'in hem kocası, hem kardeşi. Horus'un ise babasıdır. Osiris bu dünyanın kural koyucusudur. Aynı zamanda tarımın ve bereketin simgesidir."dediğinde duvarda Osiris'in resmi belirdi. Osiris hakkında okumayı başardığım bir kaç kitaptan birşeyler biliyordum. Mısır Tanrılarında sadece akraba evlilikleri midemi bulandırıyordu. Birde şu mumyalama yok mu... Eduard "Mitolojiye göre insanlar Osiris'i severler. Koyduğu kuralları severek yerine getirirler. Kardeşi Seth ise onun bu başarısını kıskanır. En sonunda Seth, Osiris'ten kurtulmak için bir plan yapar. Planı ise oldukça korkutucudur. Kardeşinin ölçülerine uygun bir tabut yaptırır hizmetkarlarına. Bir şölen düzenler ve Osiris'i de o şölene davet eder. Şölenin en sonunda önceden yaptırdığı tabutu çıkararak bu tabutun kime uyarsa ona verileceğini söyler. Herkes dener ve tabut sadece Osiris'e uyar. Bunun üzerine Seth hemen tabutun kapağını kapatır ve Osiris'in içinde oldugu tabutu Nil'e atar."dedi. İşte benim adamım! Adaşım olduğu için ona bayılıyordum. Eh, herhalde onu anlatacaktım. Her ne kadar kardeşlerimden birini Nil'e atmak gibi bir çılgınlık yapmayacak olsamda, Seth en sevdiğim Mısır Tanrısıydı. Daha sonra Anubis, Horus ve Duamutef geliyordu. Hepsi birbirinden müthiş Tanrılardı. Ed "İsis bu parçaları teker teker bulur. Bir parçası eksiktir tabii. Buna rağmen sihir ve büyü gücünü kullanarak dağılmış parçalarından Osiris'i canlandırır. İşte mutlu bir hayat sürerler falan filan. Sonra, İsis ve Osiris'in Horus adında bir çocukları olur. Horus ise büyüyünce Seth'e savaş açar. Bu savaşın sonuçları çeşitli şekillerde anlatılmaktadır."dedi ve duvardaki resimler tekrar değişti. Osiris'in yarı ölü yarı diri vücudu o eksik parça yüzünden öyleydi zaten. Horus... Seth'e açtığı savaşlar hep çelişkiyle bitmiş. Edurad gülümseyip "Dersimizin sonuna geldik. Ama bitirmeden önce sizlerden şunu isteyeceğim. Herhangi bir Mısır Tanrı(ça)sı hakkında bildiklerinizi sınıfla paylaşmanız. Herkesin az çok bu konuyla ilgili bir bilgisi olduğunu tahmin edebiliyorum lakin bilmeyenler ise anlatıcıları dinleyebilir."dedi. Hemen sınıftaki bütün eller havaya kalktı. Bir kaç melezin ardından sıra bana gelmişti. Sırıtarak ayağa kalkıp Ed'in yanına gittim. Sınıfa dönüp "Beni tanıyanlarınız vardır. Ama olmayanlar için söylüyorum, ben Hermes oğlu Seth Mason Black."dedim. Sınıfın bana 'hadi canım!' derecesinde baktığını görebiliyordum. Sırıtarak "Ben sizlere adaşım Seth'i anlatacağım. İlk olarak şunu söylemeliyim ki Seth; Sutekh ve Seteh olarak da bilinir ama genelde Set denir. Set Kuzey Mısır kralı olarak kabul edilir. Set, erkek kardeşi Osiris'in ölçülerine uygun, hizmetkarlarına bir tabut yaptırmıştır. Büyük bir şölen düzenler ve bütün Tanrı, Tanrıçaları davet eder. Özenle hazırlanmış tabutun, içine en uygun gelen kişiyi daha güçlü kıldığıyla ilgili bir yalan uydurur. Her ne kadar Tanrıça Isis istemese de Osiris'te tabutu dener ve içine hapsolur. Set onu hemen Nil nehrinden aşağı atar ve Osiris bin parçaya bölünür. Osiris ve Isis'in oğulları Horus, babasının intikamı için Set'e savaş açar. Horus sonunda intikamını alıp Set'i, çölün ıssız yerlerine sürgüne yollamıştır. Uzun yıllar, Set, aşağı Mısır'ın; Horus da yukarı Mısır'ın firavunlarıydı. İki ülke birleştikten sonra, Set ve Horus beraber taç giymiş firavunlar olarak gösterildiler. Fakat Güney Mısır, Kuzey Mısır'ı feth ettikten sonra; Güneyin firavunları sıklıkla Horus'un şeytani düşmanı Set olarak portrelendiler."diyip derin bir nefes aldım. Birkaç saniye durakladıktan sonra devam ettim "Set'in hiç çocuğu yoktur, çorak çöller onun alanıdır, aynı zamanda bereketli Osiris'in anti-tezidir. Set, Osiris'e yaptığı şeylere rağmen Güneşin Tanrısı olan Ra'yı korumuştur. Yılan şeklindeki canavar Apep ile kavga etmiştir. Ayrıca, 19. hanedan döneminde kısa bir süre çölün güçlerini sakinleştirdiği için Tanrı Set'e duyulan saygı büyümüştür. Bildiğim şeyler bunlar. Dinlediğiniz için teşekkürler."diyip gülümseyerek yerime geçtim. Daha önce hiç bu kadar uzun bir konuşma yaptığımı hatırlamıyorum. | |
| | | Leo Zack Lamartine Apollon'un Çocuğu
Mesaj Sayısı : 178 Kayıt tarihi : 11/03/11
| Konu: Geri: Mitoloji Tarihi Dersi | 1-7 Haziran Cuma Haz. 03, 2011 2:34 am | |
| Derse geç kaldığım için çok acele ediyordum. Tamamen hazır olunca derin bir nefes aldım. Çok mutlu ve heyecanlıydım. Böyle durumlarda etrafıma parıltılar saçarım. Yine parıltılar saçıyordum. Ama kendimle bu kadar ilgilenirken bir şey unuttuğumu fark ettim. Geç kalıyordum. Koşa koşa dersliğe gittim. İçeri girince bir şey fark ettim. Sadece bir kişi vardı. Hemen en iyi yere oturdum. Bir dakika içerisinde sınıf doldu. Eğitmenimiz söze başladı. "Selam Melezler! Çoğunuz beni tanıyorsunuz. Tanımayanlarda yakında öğrenirler kim olduğumu. Neyse, hepiniz hazır olduğuna göre ilk dersimize geçebiliriz. Bildiğiz üzere mitoloji, bir din veya bir halkın kültüründe tanrılar, kahramanlar, evren ve insanın yaratılışına dair tüm sözlü ve yazılı efsane birikiminin ve bu efsanelerin doğuşlarını, anlamlarını yorumlayıp, inceleyen ve sınıflandıran bilim dalının adıdır. Ve dünyada yaklaşık elliden fazla mitoloji türü vardır. Lakin bizim bugün işleyeceğimiz Mısır mitolojisidir." Bu çok iyi idi çünkü Mısır Miolojisi'ni çok merak ederdim. Ama bir kaç tanrıdan başkasını öğrenemedim. Eduard elini sallayınca duvara Mısır'dan resimler geldi. "Mısır mitolojisi hakkında hangi efsaneleri biliyorsunuz?" Kimse el kaldırmadı. Hayal kırıklığına uğramış olmalıydı. Derse devam etti. "Peki öyleyse. İşe "yaratılış" öyküsünden başlıyorum. Mısır mitolojisine göre, ilk tanrı Re-Atum'dur. Re-Atum'dan Şu ve Tefnut ortaya çıktı. Yani hava ve nem. Şu ve Tefnut'un iki çocuğu olduğu zaman dünya yaratılmış oldu. Geb ve Nut. Başka bir deyişle, Gök ve Yer. Şu ve Tefnut karanlıklarda gezerken kaybolunca insanlar yaratıldı. Efsaneye göre böyle. Mısır Mitolojisinde en tanınan ve popüler olan efsaneyi anlatacağım birazdan size." Duvardaki resimler mükemmeldi. Sürekli değişiyordu. "Osiris Mısır kültüründe, en önemli tanrılardan biridir. Tanrıça İsis'in hem kocası, hem kardeşi. Horus'un ise babasıdır. Osiris bu dünyanın kural koyucusudur. Aynı zamanda tarımın ve bereketin simgesidir." Duvarda Osiris'in resmi belirdi. Devam etti. "Mitolojiye göre insanlar Osiris'i severler. Koyduğu kuralları severek yerine getirirler. Kardeşi Seth ise onun bu başarısını kıskanır. En sonunda Seth, Osiris'ten kurtulmak için bir plan yapar. Planı ise oldukça korkutucudur. Kardeşinin ölçülerine uygun bir tabut yaptırır hizmetkarlarına. Bir şölen düzenler ve Osiris'i de o şölene davet eder. Şölenin en sonunda önceden yaptırdığı tabutu çıkararak bu tabutun kime uyarsa ona verileceğini söyler. Herkes dener ve tabut sadece Osiris'e uyar. Bunun üzerine Seth hemen tabutun kapağını kapatır ve Osiris'in içinde oldugu tabutu Nil'e atar." Iyyk! Seth ne manyakmış. 40 yıl düşünsem aklıma gelmezdi. Bunu Kev'e anlatmalıydım. "İsis bu parçaları teker teker bulur. Bir parçası eksiktir tabii. Buna rağmen sihir ve büyü gücünü kullanarak dağılmış parçalarından Osiris'i canlandırır. İşte mutlu bir hayat sürerler falan filan. Sonra, İsis ve Osiris'in Horus adında bir çocukları olur. Horus ise büyüyünce Seth'e savaş açar. Bu savaşın sonuçları çeşitli şekillerde anlatılmaktadır." Aslanım benim Horus! Ups! Yani şey ıııı, anladınız işte. "Dersimizin sonuna geldik. Ama bitirmeden önce sizlerden şunu isteyeceğim. Herhangi bir Mısır Tanrı(ça)sı hakkında bildiklerinizi sınıfla paylaşmanız. Herkesin az çok bu konuyla ilgili bir bilgisi olduğunu tahmin edebiliyorum lakin bilmeyenler ise anlatıcıları dinleyebilir." 10. kişi bendim!!! Ne muhteşem. Ama kilitlenmiştim. Ne anlatacaktım. İlk önce kendimi tanıttım. Kendimi tanıtırken ne anlatacağımı düşündüm. "Selam ben Apollon oğlu Leo." İşte Ptah'ı anlatacaktım. "Ben Ptah'ı anlatacağım. Ptah eski Mısır'da evreni ve diğer her şeyi yarattığına inanılan tanrıdır. El sanatçılarının -özellikle heykelcilerin- koruyucusu sayılırdı. Yunanlıların demircileri ve zanaatçileri koruyan ateş tanrısı Hephaistos'la özdeşleştirilmiştir. Bence o Apolon'a yani Sanatın Tanrısına'da benziyor. Ama Apolon'a Ra ve Horus'a da benziyor. Babam çok yönlü bir tanrı. Her neyse. Ptah, en başlarda Mısır'ın başkenti olan Memphis'in yerel tanrısıyken, şehrin öneminin artmasıyla kültü tüm Mısır'a yayılmıştır. İnsanlarla Tanrılar arasında aracı olduğuna inanılan Apis'in kutsal ahırı, Ptah'ın tapınağıdır. Mısırlılar bu tapınakta ayinler düzenlerdi. Eşi Sekhmet ve oğlu Nefertium ile Memphis üçlüsünü oluştururlar. Elleri dışında tüm bedeni sakıca sarılmış, elinde bir asa taşıyan, kafası kazınmış bir insan olarak tasvir edilir. Mısır'ın en büyük tanrısı olarak bilinir. Anlatacaklarım bu kadar. Beni dinlediğiniz için teşekkür ederim." | |
| | | Leo von Dorff Nyks'in Çocuğu
Mesaj Sayısı : 753 Kayıt tarihi : 31/05/11
| Konu: Geri: Mitoloji Tarihi Dersi | 1-7 Haziran C.tesi Haz. 04, 2011 4:29 pm | |
| Odaya gün ışıkları giriyordu.Hemen karanlık olmasını arzuluyordum.Mitoloji dersine geç kalmamalıyım diye hemen giyindim ve dışarı çıktım.Hoca uzun boylu sarışın ve yakışıklıydı.Suratındaki gülümsemeyle ilgiyi kendi tarafına çekmek istiyordu.Elindeki siyah çantasını yere bıraktı ve bizimle konuşmaya başladı:
" Selam Melezler! Çoğunuz beni tanıyorsunuz. Tanımayanlarda yakında öğrenirler kim olduğumu." Suratında öyle bir kendini bilmişlik vardı ki artist dememek elde değildi dogrusu.Konuşmaya devam etti :''Neyse, hepiniz hazır olduğuna göre ilk dersimize geçebiliriz. Bildiğiz üzere mitoloji, ir din veya bir halkın kültüründe tanrılar, kahramanlar, evren ve insanın yaratılışına dair tüm sözlü ve yazılı efsane birikiminin ve bu efsanelerin doğuşlarını, anlamlarını yorumlayıp, inceleyen ve sınıflandıran bilim dalının adıdır. Ve dünyada yaklaşık elliden fazla mitoloji türü vardır. Lakin bizim bugün işleyeceğimiz Mısır mitolojisidir." diyerek konuşmaya başladı ama herkes başka şeyler ile ilgileniyordu.Mesala arkadaşımın kız arkadaşı Andrea makyaj yapıyordu.Sözüne devam etti ''Mısır mitolojisi hakkında hangi efsaneleri biliyorsunuz?"diye sordu .Mısır mitolojisini bir Steve biliyordu ve Steve cevap verdi:"Efendim fazla bir şey bildiğim söylenemez.Sadece Nut'u biliyorum."diye sözünü bitirdi Steve.Aslında şaşırmıştım.Steve gibi çalışkan mı çalışkan bir çocuğun bu soruyu bilememesi .Bay Eduard devam etti Peki öyleyse. İşe "yaratılış" öyküsünden başlıyorum. Mısır mitolojisine göre, ilk tanrı Re-Atum'dur. Re-Atum'dan Şu ve Tefnut ortaya çıktı. Yani hava ve nem. Şu ve Tefnut'un iki çocuğu olduğu zaman dünya yaratılmış oldu. Geb ve Nut. Başka bir deyişle, Gök ve Yer. Şu ve Tefnut karanlıklarda gezerken kaybolunca insanlar yaratıldı. Efsaneye göre böyle. Mısır Mitolojisinde en tanınan ve popüler olan efsaneyi anlatacağım birazdan size." Aslında bu ders bana biraz merak ettirmişdi.Ön sıradaki bir çocuğun yanına geçtim ve dersi dinlemeye başladım.Bay Eduard çok iyi bir ögretmendi ama arkada Afrodit kızlarını yaptıkları büyük saygısıklıktı dogrusu.Bu arada yanlış anlamayın Afrodit kızlarını sevmiyorum diye bir şey yok .Sadece biraz fazla şımarık oluyorlar o kadar.Bay Eduard devam etti."Osiris Mısır kültüründe, en önemli tanrılardan biridir. Tanrıça İsis'in hem kocası, hem kardeşi. Horus'un ise babasıdır. Osiris bu dünyanın kural koyucusudur. Aynı zamanda tarımın ve bereketin simgesidir." Hem kardeşi hem kocası ha .Nasıl oluyorsa artık çok ilgi çekici ama gerçekten de böyle şeyler olmuş.Devam etti. "Mitolojiye göre insanlar Osiris'i severler. Koyduğu kuralları severek yerine getirirler. Kardeşi Seth ise onun bu başarısını kıskanır. En sonunda Seth, Osiris'ten kurtulmak için bir plan yapar. Planı ise oldukça korkutucudur. Kardeşinin ölçülerine uygun bir tabut yaptırır hizmetkarlarına. Bir şölen düzenler ve Osiris'i de o şölene davet eder. Şölenin en sonunda önceden yaptırdığı tabutu çıkararak bu tabutun kime uyarsa ona verileceğini söyler. Herkes dener ve tabut sadece Osiris'e uyar. Bunun üzerine Seth hemen tabutun kapağını kapatır ve Osiris'in içinde oldugu tabutu Nil'e atar." Bizim kampta biraz modern.Slayt gösterisi var.Resimleri sınıfta duvarda belirdi.Bunlar insan değildi.Bunlar kedi insandı .Hemen bunları çizmeliyim diye düşündü ve fotoraf makinesinin yanında olduğunu hatırladı ve bay Eduard'a sordu:" Efendim acaba fotoraf çekebilirmiyim?"Bay Eduard evet dercesine başını salladı ve yine anlatmaya başladı."İsis bu parçaları teker teker bulur. Bir parçası eksiktir tabii. Buna rağmen sihir ve büyü gücünü kullanarak dağılmış parçalarından Osiris'i canlandırır. İşte mutlu bir hayat sürerler falan filan. Sonra, İsis ve Osiris'in Horus adında bir çocukları olur. Horus ise büyüyünce Seth'e savaş açar. Bu savaşın sonuçları çeşitli şekillerde anlatılmaktadır."Konuşmasına devam etti:"Dersimizin sonuna geldik. Ama bitirmeden önce sizlerden şunu isteyeceğim. Herhangi bir Mısır Tanrı(ça)sı hakkında bildiklerinizi sınıfla paylaşmanız. Herkesin az çok bu konuyla ilgili bir bilgisi olduğunu tahmin edebiliyorum lakin bilmeyenler ise anlatıcıları dinleyebilir."3. kişi bendim ayağa kalktım ve anlatmaya başladım."Ben Nysk oğlu Leo.Ben bir hayvan olan Apis'i anlatacağım. [Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]' da tapılan canlı hayvanlar olmuştur. Bunların en başlıcası ve şöhret sahibi olan Apis(Hapi) Öküzü'dür. Apis Öküzü başında üçgen şeklinde beyaz bir alameti olan, beyaz lekelere sahip siyah renkli bir öküzdü. [Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] merkezi Memphis’tir. Alnındaki siyah üçgenden başka sırtında akbabaya benzeyen bir şekil, sağ yanında bir hilal, dili üzerinde ise [Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] işareti bulunması gerekti. Aynı zamanda da kuyruk tüylerinin çift olması gerekiyordu. Apis Öküzleri, tanrının yeryüzündeki temsilcisi olarak görülürdü. Ancak, insanlar adına tanrı ile aracılık yapan diğer hayvanlardan farklıydı. Apis Öküzü Ptah mabedinin karşısına yapılmış bir mabette, itina ile rahipler tarafından bakılır ve beslenirdi. Ölünce Mısırlılar tarafından büyük bir matem, yenisinin ortaya çıkması ise büyük sevinç olurdu. Ölen öküzler mumyalanır, bir firavunun ölümü gibi ihtişamlı cenaze törenleri yapılır ve Saqqara’da bulunan yer altı galerilerindeki lahitlere konulurdu. Apis Öküzü [Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] ile özdeşleştirilmiş olsa da, öküze tapılması [Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]'ın çok daha erken dönemlerine uzanmaktadır. [Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.], eski krallığın son dönemlerinde tapınılmaya başlanan tanrıdır, oysa ki Apis Öküzü'nden ilk hanedanlıktan bile daha erken dönemlerde bahsedilmiştir. Yine de Apis Öküzü'ne Osiris olduğu düşünülerek tapılmış ve [Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]'in ruhunun bir simgesi olarak görülmüştür.Beni dinlediğiniz için teşekkür ederim." | |
| | | Tiffany Trully Apollon'un Çocuğu
Mesaj Sayısı : 1885 Kayıt tarihi : 11/10/10
| Konu: Geri: Mitoloji Tarihi Dersi | 1-7 Haziran Paz Haz. 05, 2011 3:36 am | |
| Bugün Mitoloji dersi vardı. Mitolojiyi sevsem de dersin sıkıcı geçiceğini düşünüyordum çünkü nasıl eğlenceli olabilir ki? Bir kere hiçbir ders eğlenceli olmazdı bana göre. Hele hele anlatıma dayalı bir ders tamamen sıkıcı olurdu. Derste uyumamak için uğraşacağımı düşünüyordum. Ancak bu derse girmek zorundaydım. Tek düşündüğüm derse gireceğim ve mezun olabilmek için elimden geleni yapacağımdı. Bunun için kurduğum alarmın sinir bozucu sesiyle saat yedi de uyandım. Yedi benim için çok erken bir saatti. Dersin neden sekize koyulduğu hakkında hiçbir fikrim yoktuu ama içimden küfretmemek için kendimi zor tutuyordum. Alarmı sertçe kapattıktan sonra yatağımdan kalktım ve banyoya gittim. Aklımda hala gördüğüm rüyanın devamı vardı. Yürürken rüya görmek garip bir şeydi. Yüzümü bol suyla yıkadıktan sonra iyice kendime geldim. Artık gerçek dünyadaydım. Havluyla yüzümü kuruladıktan sonra aynaya baktım. Berbat görünüyordum. Gece geç saatte yatıp sabah erken uyanmak beni mahvetmişti. Bu halde nasıl insan içine çıkacaktım ki ben! Oflayarak banyodan çıktım. Hızlı olmam gerektiğini biliyordum. Yoksa geç kalacaktım. Üzerime rahat bir şeyler giydikten sonra boy aynasının karşısına geçtim ve saçlarımı taradım. Saçlarımı açık bırakmaya karar vermiştim. Şimdi hiç bağlamakla uğraşamazdım. Makyaj malzemelerini aldım ve hafif bir makyaj yaptım. Şimdi daha iyi görünüyordum. Bu moralimi biraz yükseltmişti. Yanıma hiçbir şey almayacağım için -yay&ok takımına dönüşebilen kolyem hariç- odamdan çıktım ve mutfağa gittim. Karnım çok açtı. Bir şeyler yemeden gidersem ölebilirdim. Hemen kendime bir tost yaptım ve kahve koydum. Bunlar bana yeterdi. Tost bana göre çok doyurucu bir yiyecekti. Kahve ise uyku açmakta bire birdi. Şu anda tek ihtiyacım olan şey uykumu açacak şeylerdi. Masaya oturdum ve yemeye başladım. Tostumu ve kahvemi bitirmem beş dakikamı almadı. Masadan kalktım ve hiçbir şeyi toplamadan kulübemden çıktım. Çok geç kaldığım için hızlı adımlarla dersin yapılacağı yere doğru yürümeye başladım. Ancak sağ olsun babam hiç yardımcı olmuyordu. İki adım atmadan terlemeye başlamıştım. Tabii bu da beni yormuştu.Dersin yapılacağı yer yakın olduğu için ölmeden gelmeyi başardım. Hemen içeri girdim. Oda neredeyse tamamen dolmuştu. Odayı incelemeye başladım. Duvarda Herakles'in Nemea aslanıyla dövüşü vardı. Bu beni çok şaşırmıştı. Nasıl olabileceği konusunda hiçbir fikrim yoktu. Oda bayağı ihtişamlıydı. Ed'in tüm melezlerin yerine geçmesini beklediğini görünce boş bir yer bulup oturdum. Öğretmen Ed'di. Neler anlatacağını çok merak ediyordum ve içimden dersin sıkıcı olmaması için dua ediyordum. Bütün melezler yerlerine geçince Ed derse başladı.
"Selam Melezler! Çoğunuz beni tanıyorsunuz. Tanımayanlarda yakında öğrenirler kim olduğumu." dedi. Şüphesiz buradakilerin çoğu Ed'i tanıyordu. Ed, pek içten olmasa da gülümseyerek sözlerine devam etti. "Neyse, hepiniz hazır olduğuna göre ilk dersimize geçebiliriz. Bildiğiz üzere mitoloji, ir din veya bir halkın kültüründe tanrılar, kahramanlar, evren ve insanın yaratılışına dair tüm sözlü ve yazılı efsane birikiminin ve bu efsanelerin doğuşlarını, anlamlarını yorumlayıp, inceleyen ve sınıflandıran bilim dalının adıdır. Ve dünyada yaklaşık elliden fazla mitoloji türü vardır. Lakin bizim bugün işleyeceğimiz Mısır mitolojisidir." dedi. Sonra duvara bir şeyler oldu. Duvar birden Mısır'ın görüntüsü oldu. Kendimi Mısır da gibi hissetmem tuhaf olmuştu. Mısır mitolojisini işleyeceğimize mi şaşırsam yoksa duvara mı şaşırsam bilemedim ve susarak Ed'i dinlemeye devam ettim. "Mısır mitolojisi hakkında hangi efsaneleri biliyorsunuz?" Mısır mitolojisiyle ilgili neredeyse hiçbir şey bilmiyordum. Sadece birkaç tanrı ve tanrıça biliyordum. Herkes de benim gibiydi anlaşılan. Sınıftan çıt çımadı. Bunun üzerine Ed devam etti. "Peki öyleyse. İşe "yaratılış" öyküsünden başlıyorum. Mısır mitolojisine göre, ilk tanrı Re-Atum'dur. Re-Atum'dan Şu ve Tefnut ortaya çıktı. Yani hava ve nem. Şu ve Tefnut'un iki çocuğu olduğu zaman dünya yaratılmış oldu. Geb ve Nut. Başka bir deyişle, Gök ve Yer. Şu ve Tefnut karanlıklarda gezerken kaybolunca insanlar yaratıldı. Efsaneye göre böyle. Mısır Mitolojisinde en tanınan ve popüler olan efsaneyi anlatacağım birazdan size." dedi. Yaratılış efsanesi bana hiç ilgi çekici gelmemişti. Ancak duvarda tanrıların görüntüsü çıkıyor olması ilgimi çekmişti. Kimden bahsettiğini bilmek güzel bir şeydi. Görüntüler sayesinde birkaç şey çıkarabiliyordum. Bu duvar işini kim akıl ettiyse ona bravo. "Osiris Mısır kültüründe, en önemli tanrılardan biridir. Tanrıça İsis'in hem kocası, hem kardeşi. Horus'un ise babasıdır. Osiris bu dünyanın kural koyucusudur. Aynı zamanda tarımın ve bereketin simgesidir." Ed'in bu sözleriyle birlikte duvarda Osiris'in görüntüsü belirdi. Bu tanrı biraz garibime gitmişti. "Mitolojiye göre insanlar Osiris'i severler. Koyduğu kuralları severek yerine getirirler. Kardeşi Seth ise onun bu başarısını kıskanır. En sonunda Seth, Osiris'ten kurtulmak için bir plan yapar. Planı ise oldukça korkutucudur. Kardeşinin ölçülerine uygun bir tabut yaptırır hizmetkarlarına. Bir şölen düzenler ve Osiris'i de o şölene davet eder. Şölenin en sonunda önceden yaptırdığı tabutu çıkararak bu tabutun kime uyarsa ona verileceğini söyler. Herkes dener ve tabut sadece Osiris'e uyar. Bunun üzerine Seth hemen tabutun kapağını kapatır ve Osiris'in içinde oldugu tabutu Nil'e atar." Bu olay daha da garibime gitmişti. Böyle şeyin nasıl olduğuna aklım ermiyordu. Duvarda Nil nehrindeki kahverengi tabut belirdi. Bu biraz ürkütücü ve çok ilgi çekciydi. İtiraf ediyorum bu dersi sevmiştim. "İsis bu parçaları teker teker bulur. Bir parçası eksiktir tabii. Buna rağmen sihir ve büyü gücünü kullanarak dağılmış parçalarından Osiris'i canlandırır. İşte mutlu bir hayat sürerler falan filan. Sonra, İsis ve Osiris'in Horus adında bir çocukları olur. Horus ise büyüyünce Seth'e savaş açar. Bu savaşın sonuçları çeşitli şekillerde anlatılmaktadır." Devamı daha da ilgimi çekmişti. Savaşın kimin kazandığını da çok merak etmiştim. Ancak Ed savaşla ilgili başka bir şey demedi.
"Dersimizin sonuna geldik. Ama bitirmeden önce sizlerden şunu isteyeceğim. Herhangi bir Mısır Tanrı(ça)sı hakkında bildiklerinizi sınıfla paylaşmanız. Herkesin az çok bu konuyla ilgili bir bilgisi olduğunu tahmin edebiliyorum lakin bilmeyenler ise anlatıcıları dinleyebilir." Ed bu sözleriyle birlikte kafamda Mısır Tanrı ve Tanrıçaları belirdi. Birçok melez gibi ben de elimi kaldırdım. Ed tek tek herkese söz veriyordu. En sonunda sıra bana geldi. Ed bana söz verdi. Ayağa kalktım ve "Selam herkese. Ben size Aker'i anlatacağım. Aker, Mısır mitolojisinde ufuk çizgisinin tanrılaştırılmış hâlidir. Aker'in görevi Güneş'i ayarlamak ve yükseltmektir. Aker'e yardımcı olan bir tanrı topluluğu vardır bunlar Akeru olarak isimlendirilir. Ufuk çizgisi olarak, Aker günler arasında ki geçişin sembolü olarak da görülür. Güneş'in zirveye ulaşmasından itibaren Burçlar kuşağında ki Aslan burcunda bulunan başlar daha sonraları dün (Mısır dilinde SEF) ve bugün (Mısır dilinde Duau) olarak şekillenmiştir. Bu nedenle Aker sıklıkla Ruti ile bağdaştırılır. Ruti, Mısır dilinde iki aslan demektir. Hiyerogliflerde sıklıkla bu iki aslanın arasında bir ufuk çizgisi vardır ki bu iki dağ arasından doğan güneş manasındadır. Gün geceye dönerken Akerin ölüler diyarının girişini ve çıkışını koruduğu ve gece olduğu sırada güneşin oradan geçmesi için kapıları açtığı söylenir. Ölüler diyarının koruyucusu olarak "ölü"nün içeri girmek için Akerden izin alması gerektiği söylenir. Akerin izniyle geçenlerin yılan ısırığı ya da akrep sokması gibi ölüm nedenlerinde münfesih olduğu söylenir." dedim. Anlatacağımı anlatmıştım. Yerime oturdum. Aker'i seçmemin nedeni güneşle alakası olmasıydı. Mısır Tanrıları arasından en iyi onu biliyordum. Aker babamın yanında bir hiçti. Ancak derste kendi yorumlarımı katmayı yanlış bulduğumdan bunu söylememiştim. Benden sonra bir başka melez kalktı. Düşüncelerimi bırakarak onu dinlemeye başladım. | |
| | | Theodor Aquila Apollon'un Çocuğu
Mesaj Sayısı : 710 Kayıt tarihi : 30/10/10
| Konu: Geri: Mitoloji Tarihi Dersi | 1-7 Haziran Paz Haz. 05, 2011 9:17 am | |
| Ah, harika bir sabaha uyanmıştım. Her tarafta cıvıl cıvıl kuşlar ötüyordu, herkes mutlu bir şekilde sohbet ediyordu. Ben de ağır bir şekilde Mitoloji Tarihi Dersliği'ne doğru ilerliyordum. O sırada Amfitiyatro'dan bir müzik sesi yükselmeye başladı. Saat sabahın yedisiydi, ama birileri kalkıp elektro gitar mı çalıyordu yani? Merakıma yenik düştüm ve o tarafa doğru yürümeye başladım. Müzik gittikçe temposunu arttırmaya başlamıştı. Ben de tempomu arttırdım ve koşmaya başladım. Amfitiyatro'daki görüntü beni şok etmişti: Kheiron, bir gurup akrabasıyla simsiyah giyinmiş bir şekilde konser veriyordu. Üstelik de Kheiron şu an bir gitar solosu yapıyordu. Bir yandan da kafasını sallamayı ihmal etmiyordu. Şarkının sözleriyse tanıdık geliyordu. Hem de çok tanıdık... Yanımdan biri "Teo, şu lanet alarmı kapatmazsan birazdan oraya gelip seni Grönland'a ışınlayacağım." dedi. O anda acı gerçeği anlamış oldum. Gördüğüm bir rüyaydı ve saat daha sabahın beşiydi. Erken kalkıp biraz kitap kurcalamak istemiştim, ama kalkma aşamasında pek başarılı olduğumu söyleyemem. Bana bağıran kardeşimi tam olarak tanıyamamıştım fakat "Tamam kapattım işte. Ama dediğini uygulayabilmen için birkaç yüzyıl çalışman gerekir." dedim. Sonraysa bir homurtu duydum ve kardeşimin çoktan uykuya daldığını fark ettim. Ben de onun kaderini paylaşmak istemediğim için banyoya gidip kafamı suyun altına tuttum. İyice tatmin olana kadar da bu durumda bekledim. Sonra da Güneş ışınlarıyla kafamı kurularken mutfağa gidip kahve yapmak için su ısıtmaya koyuldum. Dışarıdan çok garip duruyordum muhtemelen, ama daha kimse uyanık değildi. Su kaynadıktan sonra içine iki üç kaşık kahve ve şeker attım. Bir yandan kahvemi karıştırıp bir yandan da saçlarımı kontrol ettim. İkisinden de memnun kalınca hem ışınları kestim, hem de karıştırmayı. Odama gidip eski dostum "Dünya Üzerindeki Tüm Mitolojiler" adlı, bana göre on bin sayfa olabilecek kadar kalın olan kitabımı aldım. Sonra da kulübeden çıkıp yeni doğan güneşin karşısına oturdum. Yunan mitolojisi hakkında yeterince şey biliyordum. Fakat derslikte sorulma olasılığı olan Roma ve Mısır mitolojileri hakkında pek bir bilgim yoktu. Bu yüzden Yunan Tanrı ve Tanrıçalarının adlarının Roma'daki karşılıklarını okumaya başladım. ; Zeus, Jüpiter; Posiedon, Neptün; Hades, Plüton; Athena, Minerva; Ares, Mars... Hepsini iyice öğrendiğimi kontrol etmek için tekrar tekrar kendimi denedim. Sıra Mısır mitolojisine geldiğinde bildiğim üç Tanrı ve bir Tanrıça vardı. Bunlar Anubis, Ra(bulmacalar sağolsun), Set ve İsis'ti. Bu sayede onların özelliklerini kısa kısa okumam yetmişti. Daha sonra da yeni Tanrılarla tanışmaya başladım. Sekhmet, Hathor, Maàt... Aralarında bende en çok merak duygusu uyandıransa Horus olmuştu. Bu yüzden onu diğerlerine kıyasla daha dikkatli okumuştum. Artık yavaş yavaş efsaneleri de okumaya geçmiştim ki kulübeden dışarı kardeşlerim çıkmaya başladılar. O an saate baktım ve yalnızca on dakikamın kaldığını fark ettim. Koşarak odama gittim ve üzerimi değiştirdim. Daha sonra da yine koşmaya devam ederek Derslik'e gittim. Neyse ki geç kalmamıştım. Fakat ben girdikten saniyeler sonra dersin eğitmeni Eduard konuşmaya başladı.
"Selam Melezler! Çoğunuz beni tanıyorsunuz. Tanımayanlarda yakında öğrenirler kim olduğumu." dedi ve bize gülümseyerek baktı. Konuşmasına devam etmeden önce biraz yürüdü. Daha sonra da "Neyse, hepiniz hazır olduğuna göre ilk dersimize geçebiliriz. Bildiğiz üzere mitoloji, ir din veya bir halkın kültüründe tanrılar, kahramanlar, evren ve insanın yaratılışına dair tüm sözlü ve yazılı efsane birikiminin ve bu efsanelerin doğuşlarını, anlamlarını yorumlayıp, inceleyen ve sınıflandıran bilim dalının adıdır. Ve dünyada yaklaşık elliden fazla mitoloji türü vardır. Lakin bizim bugün işleyeceğimiz Mısır mitolojisidir." dedi. Sabah erken uyanmanın faydasını göreceğimi öğrendiğim için sevinmiştim. Fakat bu sevincimi gösteremeden Eduard'ın bir hareketiyle duvarlar Mısır'a bakmamızı sağladı. O kadar gerçekçiydi ki, neredeyse Mısır'a gittiğimize inanmak üzereydim. Eduard bıraktığı izlenimden memnun bir şekilde bize bakarak "Mısır mitolojisi hakkında hangi efsaneleri biliyorsunuz?" dedi. Daha üzerimden şaşkınlığımı atamadığım için elimi kaldıramadım. Etrafa baktığımda herkesin benimle aynı durumda olduğunu fark ettim. Ayrıca efsaneleri yeni okumaya başladığım için kendimi rezil edecek bir duruma düşmek gibi bir amacım yoktu. Zaten Eduard da kimse söz almayınca konuşmasını sürdürdü: "Peki öyleyse. İşe "yaratılış" öyküsünden başlıyorum. Mısır mitolojisine göre, ilk tanrı Re-Atum'dur. Re-Atum'dan Şu ve Tefnut ortaya çıktı. Yani hava ve nem. Şu ve Tefnut'un iki çocuğu olduğu zaman dünya yaratılmış oldu. Geb ve Nut. Başka bir deyişle, Gök ve Yer. Şu ve Tefnut karanlıklarda gezerken kaybolunca insanlar yaratıldı. Efsaneye göre böyle. Mısır Mitolojisinde en tanınan ve popüler olan efsaneyi anlatacağım birazdan size." Bu sabah okumaya başladığım fakat yarısına gelemeden bırakmak zorunda olduğum efsaneydi bu. O yüzden dikkatimi daha da arttırarak dinlemeye koyuldum. Ayrıca her söylenen Tanrı veya Tanrıçanın, mekanların, olayların yansıtmasını izlemek de zaten beni dinlemeye yönelten şeylerden biriydi. Eğer bu sabah o kitabı okumamış olsaydım hiçkimseyi tanımazdım ve sıkıntıdan patlardım muhtemelen.
Eduard daha çok şey öğretmenin verdiği istekle "Osiris Mısır kültüründe, en önemli tanrılardan biridir. Tanrıça İsis'in hem kocası, hem kardeşi. Horus'un ise babasıdır. Osiris bu dünyanın kural koyucusudur. Aynı zamanda tarımın ve bereketin simgesidir." dedi. Bu sırada da Osiris onu izleyen herkesin gözüne bakmaya başladı. Bu biraz ürpertici bir şeydi açıkçası. Yine de Eduard konuştuğunda dikkatimi ona çevirebildim."Mitolojiye göre insanlar Osiris'i severler. Koyduğu kuralları severek yerine getirirler. Kardeşi Seth ise onun bu başarısını kıskanır. En sonunda Seth, Osiris'ten kurtulmak için bir plan yapar. Planı ise oldukça korkutucudur. Kardeşinin ölçülerine uygun bir tabut yaptırır hizmetkarlarına. Bir şölen düzenler ve Osiris'i de o şölene davet eder. Şölenin en sonunda önceden yaptırdığı tabutu çıkararak bu tabutun kime uyarsa ona verileceğini söyler. Herkes dener ve tabut sadece Osiris'e uyar. Bunun üzerine Seth hemen tabutun kapağını kapatır ve Osiris'in içinde oldugu tabutu Nil'e atar." Bu sırada duvarlarda da ufukta görüş alanından kaybolan Dünya'nın en uzun nehri Nil'in üzerinde bir kahverengi tabutun görüntüsü belirdi. Tabut daha çok bir beşik gibi ilerliyordu. Koskoca bir Tanrı Nil Nehri'nin istediği yere doğru ilerliyordu. "İsis bu parçaları teker teker bulur. Bir parçası eksiktir tabii. Buna rağmen sihir ve büyü gücünü kullanarak dağılmış parçalarından Osiris'i canlandırır. İşte mutlu bir hayat sürerler falan filan. Sonra, İsis ve Osiris'in Horus adında bir çocukları olur. Horus ise büyüyünce Seth'e savaş açar. Bu savaşın sonuçları çeşitli şekillerde anlatılmaktadır." dendiğinde kendime yeni bir meşgale bulmuş olduğumu fark ettim. Bu dersten statümü alsam bile kitabımdan Mısıt mitolojisini öğrenmeye devam edecektim. Tarih hep ilgimi çekmişti zaten. Bu yüzden memnuniyetle bu yeni dünyaya atlayabilirdim. Eduard "Dersimizin sonuna geldik. Ama bitirmeden önce sizlerden şunu isteyeceğim. Herhangi bir Mısır Tanrı(ça)sı hakkında bildiklerinizi sınıfla paylaşmanız. Herkesin az çok bu konuyla ilgili bir bilgisi olduğunu tahmin edebiliyorum lakin bilmeyenler ise anlatıcıları dinleyebilir." dediğinde hemen Horus hakkındaki bilgilerimi gözden geçirmeye başladım. Bu yüzden ilk birkaç şansı kaçırmıştım. Kaç kişinin konuştuğunu hatırlayamıyordum, ama konuşanların hiçbirinin Horus'u anlatmamasına sevinmiştim. Sonunda söz hakkı almayı başardım ve konuşmaya başladım.
"Merhaba arkadaşlar, ben Apollon kulübesinden Theodor. Size daha bu sabah tanıma fırsatı bulduğum Horus'u anlatacağım. dedim. Sanırım yeni öğrendiğimi söylediğim için birkaç kişi gözlerini devirmişti. Bu yüzden onlara kendimi ıspatlama amacıyla daha dikkatli anlatmayı kafama koydum ve konuşmamı sürdürdüm. "Genel özelliklerinden bahsetmem gerekirse, Horus Mısır'daki Zeus'tur: yani gök tanrısı özelliği bakımından. Mısır'daki en önemli Tanrılardan biridir. Ebeveynleri de en az onun kadar, hatta ondan daha çok önemli olan İsis ve Osiris'tir." Ben bunları söylerken bir yandan da duvarlarda Horus'un sembolleri çıkıyordu. Onları kaçırmamak için hemen dikkatleri o yöne çektim ve"Horus Mısır'da birçok şekilde tasvir edilmiştir. Bunlardan en önemlisi neredeyse herkesin bildiği Wedjat, yani Horus'un Gözü. Bu Göz, vicdanın gözü olarak tasvir edilir. Hiçbir zaman kapanmadığı için de Ay ve Güneş'i Horus'un gözleri olarak düşünmüşlerdir. Eduard'ın da söylediği gibi onun ezeli düşmanı olan Set de bu gözlere gözünü dikmiştir. Onları sürekli çalmaya çalışmıştır. Bir diğer Horus sembolleri ise şahin başı, atmaca kanatlı bir yıldız disk olarak özetlenebilir. Bazen de Tanrıça İsis'in kucağında tasvir edildiği olmuştur." dedim. Sembolleri hakkında yeterince bilgi verdiğimi düşünerek daha belirgin özelliklerine geçtim. "Ayrıca eski Mısır'da firavunlar Horus'un ismini kendi isimleri olarak alırlardı. Horus, Mısır'ın farklı bölgelerinde on beşe yakın varyasyonlarla anılmıştır. Bu yüzden birçok farklı ismi de vardır. Bunlardan bazıları Harsiesis, Harmakhis ve Haroeris'tir. Başta da dediğim gibi o Gök Tanrısıydı. Ayrıca bazı yerlerde savaş ve avcılık olarak da bilinirdi." Kenarda köşede kalmış son bilgi kırıntılarımı da kullanarak "Horus, amcası Set'le yaptığı onlarca savaşla da bilinir. Küçük yaşlarda annesinin koruması altındaydı. Babasını öldüren Set'le sadece intikam için değil, aynı zamanda Mısır'ın kontrolü için de birçok savaş yaptı. Fakat Eduard'ın da söylediği gibi bu savaşların sonuçları çeşitli şekillerde anlatılmaktadır. Beni dinlediğiniz için hepinize teşekkür ederim." dedim. Sonra da yerime geçtim ve benden sonra çıkacak olan melezleri beklemeye koyuldum. | |
| | | Lena H. Bryce Artemis Avcısı/Sanat ve Zanaat Eğitmeni
Mesaj Sayısı : 3383 Kayıt tarihi : 23/01/11
| Konu: Geri: Mitoloji Tarihi Dersi | 1-7 Haziran Salı Haz. 07, 2011 10:06 am | |
| Tüm duyguların birbirine karıştığı bir andı.Aynı anda hem çok cesur hem de çok korkak hissediyordum;fakat bunu yapmalıydım.Başka bir seçeneğim yoktu.Bu zavallı,çaresiz kadının ölümünü uzaktan seyredemezdim.Gümüş ok kılıfımdan bir ok çıkardım ve cesaretimi toplayarak önümdeki korkunç yaratığa ''Hey,şişko Ammut!Evet,sen!Ne oldu?Kocaman göbeğini toplayıp yanıma gelmen zaman mı alacak?'' dedim.Canavar çıldırmıştı.Zavallı kadının kollarını bırakıp bana doğru koşmaya başladı.Koşarken sağır edici şiddette kükrüyordu ve nefesinin pek hoş koktuğu söylenemezdi. *** Her şey tamam gibiydi.Gümüş ok çantamı ve yayımı omzuma asmıştım.Hançerimse belimdeki av kemerine bağlıydı.Küçük av çantamın içinde ganimet için de yer bırakmıştım.Tam odadan çıkarken en önemli eşyayı unuttuğumu fark ettim:Gümüş Kalkan'ı.Gümüş kalkan'ı bana tanrıça Artemis hediye etmişti.Bu bir toka şeklinde olup,benim bekaretimi simgeliyor ve tehlikeye düştüğümde bana görünmez bir kalkan oluyordu.Aynı zamanda ben,bu tokanın bana avlanırken şans sağladığını düşünüyordum. Telaşla odada tokamı aramaya başladım;fakat hiçbir yerde yoktu.Hemen yan odadaki Happ'in yanına gittim.Telaşla ''Happ,gümüş renkli tokamı gördün mü?'' dedim.Arkasına bile dönmeden ''Yatağının altına bak,geçen hafta sipariş ettiğimiz pizzalar da oradan çıkmıştı.''dedi.Kızgın bir şekilde ''Hala yenecek durumdaydılar!'' dedim ve odadan çıktım. Happ'in söylediği doğru çıkmıştı.Tokamı yatağın altından çıkardım ve üzerinde biriken tozu elimle sildim.Yine eskisi gibi ışıldamaya başlamıştı.Tokayı saçıma iliştirdim ve kulübe kapısının yolunu tuttum.Mutfağın önünden geçerken burnuma fırından yeni çıkmış çikolatalı kurabiye kokusu geldi.Kokuyu takip ederek mutfağa girdim ve kurabiye kavanozuna yöneldim.Elimi kavanozun içine daldırdım ve bir tane kurabiye aldım.Sat akşam yemeğinden önce bunları yememize kızıyordu;fakat ben zaten ava gidecektim,yani akşam yemeğine kalmayacaktım.Bu beni kurabiye hırsızı yapmazdı,değil mi? Ağzımın kenarındaki çikolata izlerini silerken kulübeden ayrıldım ve ormanın yolunu tuttum. Ormana giden yolu oldum olası sevmişimdir.Bu yoldan giderken,kampın neredeyse her yerini görürsünüz.İlk önce,kuş cıvıltılarının eşliğinde kendine özgü görünüşleri olan ve farklı tanrıları sembolize eden kulübelerin önünden geçersiniz.Daha sonra kamp plajının önünden geçersiniz ve kuş cıvıltıları,yerini dalgaların sakin sesine bırakır.Plajı da geçince,tezahüratlar eşliğinde spor alanının önünden geçersiniz ve en son,çamların taze ve canlandırıcı kokusunu içinize çekersiniz.Artık ormana çok yakınsınızdır. Bu yolun en sevdiğim özelliği ise,yürürken hayatınızı gözden geçirme vakti bulmanız.Bu yüzden,yalnız avlanmayı daha çok seviyordum.Yolu yürürken,yine düşünmeye başladım. Sevimli kuş cıvıltılarını dinleyerek kulübelerin önünden teker teker geçtim.Her kulübenin önünden geçerken,orada yaşayan melezlerin suretlerini,onlarla nasıl tanıştığımı hatırlıyordum.Sıra üç büyüklerin kulübelerine gelmişti ve ben,benim için en özel olan kulübenin önünde duraksadım:Poseidon Kulübesi'nde.Ben de bir Poseidon çocuğuydum,fakat diğer kardeşlerimden farklı bir hayat seçmiştim.Ama bu durum,kardeşlerime olan sevgimi azaltmıyordu.Hepsini birbirinden çok seviyordum;fakat Kat'in yeri benim için ayrıydı.O benim öz ikizimdi ve kendimi ona diğerlerinden daha yakın hissediyordum.Orada öylece dururken aklıma yaşadıklarımız geldi;canavarlardan güç bela kaçmıştık ve kader tanrıçaları bizi bu kampta bir araya getirmişti.Belki de kendimi Kat'e yakın hissetme nedenim buydu.Bizim aramızda sadece kan bağı yoktu;biz aynı hayatı ve kaderi paylaşmıştık. Plaja geldiğimde kuş sesleri,yerini dinlendirici dalgaların eşsiz müziğine bırakmıştı.Ne yazık ki buradan geçerken anımsadıklarım beni dinlendirmiyordu.Burası Heres ile karşılaştığım yerdi.O anı hatırladıkça çok garip oluyordum;kalbim çok hızlı çarpıyor,midemde kelebekler uçuşuyordu.Ve aynı zamanda suçluluk duyuyordum;çünkü onu seviyordum.Ne kadar yanlış olduğunu bile bile seviyordum.Ve bunu kendime ilk defa,burada itiraf ediyordum.Ama bunu olmayacağı kesindi.Ben bir avcıydım ve bu yoldan sapmaya niyetim yoktu.Büyük bir ciddiyetle gözümdeki yaşları sildim ve yoluma devam ettim. Tribünlerde oturan bir Apollon çocuğu ''Hadi Felix!Ona nasıl oynanacağını öğret!'' diye bağırıyordu.Bugün yapılan voleybol maçı Zeus ve Apollon kulübesi arasındaydı.Tribünlerde oturan melezler kardeşlerine deli gibi tezahürat yapıyorlardı.Melezlerin arasındaki dayanışma çok hoşuma gidiyordu.Yüzümdeki anlamsız gülümsemeyle yürümeye devam ettim. Artık çamların kokusunu alıyor,ormanın girişin görebiliyordum.Ormana girmeden önce birazcık su içtim.Artık ava hazırdım. Orman her zamanki gibiydi:karanlık,kasvetli,tenha...Söylenişi her ne kadar ürkütücü olsa da,aslında burası avlanmak için ideal bir yerdi.Tek dikkat etmeniz gereken şey,av olmamaya çalışmaktı. Ormanın içlerinde ağaçlar daha sıktı.Bu yüzden yönümü kuzeye çevirdim ve ormanın derinliklerine ilerlemeye başladım.Otuz dakika kadar yürüdükten sonra,çok uzaklaşmamam gerektiğini düşünerek,pusuya yatmaya karar verdim. Birçok avlanma tekniği vardı.Kimi avcılar tüm çalıları teker teker arar,canavarı bulur ve öldürürdü.Kimileri ise kendini yem olarak kullanır,canavarı kendine çeker ve kafasına ok fırlatırdı.Benim izlediğim yol ise tuzaktı.Benim gibiler kendini kamufle ederek bir yere saklanır ve canavarın gelmesini bekler.Bu yöntem ilk ikisi kadar sık kullanılmaz;fakat ben saklanarak daha rahat avlanıyordum. Çalıların ve devrilmiş ağaçların bulunduğu bir alana vardım.Şimdi kendimi kamufle edecektim.İlk önce beni saklayacak geniş bir çalılık seçtim.Daha sonra uzun kahverengi saçlarımı saldım ve yerden aldığım toprağı elimle yumuşatarak yanaklarıma iki hat halinde sürdüm.Çalılığın ardına saklanıp sessizce beklemeye başladım.On dakika bile geçmeden bir drakon gelip saklandığım çalının önünde duran kütüğün üzerine oturdu.Tam çalılıktan çıkmaya başlamıştım ki,sinirle ''Ahh!Sssapssal sssivri ssssinek!'' diye söylendi ve eliyle yılan şeklindeki alt gövdesine konan zavallı sivri sineği öldürdü.O,gövdesindeki kanı temizlerken;ben de fırsattan istifade hemen çalıdan çıktım ve drakonun kafasını hedef aldım.Tam isabet!Drakon yere yığıldı ve yaşamak için direnerek ''Ssssseni pisss melesss.Sssuradan kalkayım da gör gününü!Ssss...'' dedi.Bunlar onun son sözleriydi. Savaş ganimeti olarak,drakonun alt gövdesinin derisini almaya karar verdim.Yılan derisi oldukça dayanıklıydı.Bununla kalkanımı kaplayabilir ya da yeni ok kılıfı yapabilirdim. Deriyi yüzmek düşündüğümde fazla vaktimi aldı.Gökyüzüne baktığımda havanın kararmak üzere olduğunu gördüm.Hızlıca,yüzdüğüm deriyi av çantamın içine koydum ve ormanın çıkışına doğru ilerlemeye başladım.Yaklaşık yüz metre ilerledikten sonra,bir nehir sesi duydum.Bu ormana neredeyse milyon defa gelmiştim;fakat ilk defa bir nehir sesi duyuyordum.Yönümü sese doğru çevirdim ve ilerlemeye başladım. Nehire yaklaştıkça su sesi dışında sesler de duymaya başlamıştık.Acı içinde çığlık atan bir kadın sesi ve kükreyen bir canavar sesi...Canavarın sesini duyduktan sonra nehre doğru koşmaya başladım.Nehrin kenarındaki manzara korkunçtu.Kocaman dişli bir canavar;zavallı,çaresiz bir kadına saldırıyordu.Cesaretimi toplayıp iyice yaklaştım. Tüm duyguların birbirine karıştığı bir andı.Aynı anda hem çok cesur hem de çok korkak hissediyordum;fakat bunu yapmalıydım.Başka bir seçeneğim yoktu.Bu zavallı,çaresiz kadının ölümünü uzaktan seyredemezdim.Gümüş kılıftan bir ok çıkardım ve cesaretimi toplayarak önümdeki korkunç yaratığa ''Hey,şişko Ammut!Evet,sen!Ne oldu? Kocaman göbeğini toplayıp yanıma gelmen zaman mı alacak?'' dedim.Canavar çıldırmıştı.Zavallı kadının kollarını bırakıp bana doğru koşmaya başladı.Koşarken sağır edici şiddette kükrüyordu ve nefesinin pek hoş koktuğu söylenemezdi.
Bana yaklaştıkça gösterdiğim cesaretten pişmanlık duyuyordum;fakat sonra bir şey keşfetmiştim.Ben sadece bir avcı değildim,ben aynı zamanda bir Poseidon kızıydım.Ve yanımdan bir nehir akıyordu.Ben bunları düşünürken Ammut kocaman dişlerini açıp beni bir lokmada yutmaya hazırlanıyordu.Sinirle nehre döndüm ve ''Bunu ye Ammut!'' dedim.O anda kocaman bir su kütlesi Ammut'a hücum etti.Şaşkınlıktan hareket bile edemeyen Ammut boğulmamak için debelenirken ben onu ok yağmuruna tutuyordum.En son hançerimi çıkardım ve Ammut'un karnına sapladım.Canavar son bir kez daha inledi ve toza dönüştü.Ben de vakit kaybetmeden saldırdığı kadının yanına gittim.Telaşla ''İyi misiniz?'' diye sordum.Minnet dolu mavi gözlerini bana çevirdi ve onaylarcasına başını salladı.Sonra düşüncelerimi okumak ister gibi gözlerime baktı ve ''Ben de seni bekliyordum Lena.'' dedi.Hiçbir şey anlamamıştım.Beni neden beklesin ki?Hem karşımdaki de kimdi?Anlayışla başını salladı ve ''Ben tanrıça Neftis.Gördüğün gibi çok güçsüzüm.Ve yeniden dirilmem için yardımına ihtiyacım var.'' dedi.Her şey çok mantıksızdı.Ben bir tanrıçaya nasıl yardım edebilirdim ki? Gözlerini tekrar bana çevirerek ''Mısır mitolojisini biliyorsun.Ammut'un da ne tür bir yaratık olduğunu biliyorsundur o zaman.Ammut;ölümsüz yaşama layık olmayanların kalbini yer.Fakat bana saldırmasının nedeni bu değil.O canavar benim güçsüzlüğümden faydalanıyor.'' dedi.Derin bir soluk aldı ve daha fazla ara vermeden ''Biz tanrı(ça)lar,insanların dualarıyla besleniriz.İnsanlar bize dua ettiği sürece güçlüyüzdür;fakat artık kimse bana dua etmiyor.Ben ölümlü ruhların koruyucusuyum;fakat daha kendimi bile koruyamıyorum.Benim yokluğum Hayat Evi'nde sorunlara yol açıyor.Benim tekrar hatırlanmamı sağlamalısın Lena.Bunu yapabileceğin bir an bulacaksın.'' diye bitirdi sözlerini.Ben henüz cevap bile veremeden yok olmuştu.Şaşkınlıkla ormandan çıktım ve kulübenin yolunu tuttum.
Yine,her zamanki gibi 7.00'da,saatin sinir bozucu alarmıyla uyandım.Bugün saat 8.00'da Mitoloji tarihi dersi vardı.Sat'e katılacağıma dair söz vermiştim ve bu yüzden hızla yataktan fırladım.Yüzüme soğuk su çarparak uykumu açtım.Daha sonra koşarak gardırobumun kapaklarını açtım.Üzerime kot ve melez kampı tişörtünü geçirdikten sonra şaçımı ördüm ve kitaplığımda bulunan tüm mitoloji kitaplarını alarak 'Mitoloji Tarihi Dersliği' ne yöneldim.
Eğitmenimiz Eduard'dı.Onu uzaktan tanıyordum,iyi birine benziyordu.Duyduklarıma göre babası mitoloji profesörüymüş.Sınıfta bulduğum boş bir yere oturdum ve dersi dinlemeya başladım.Eğitmenimiz Eduard dersi başlattı."Selam Melezler! Çoğunuz beni tanıyorsunuz. Tanımayanlarda yakında öğrenirler kim olduğumu." dedi ve suratına sahte bir gülümseme yerleştirdi.Sahte olduğunu biliyordum,bazen ben de yapardım.Kimseden ses çıkmayınca sözlerine devam etti. "Neyse, hepiniz hazır olduğuna göre ilk dersimize geçebiliriz. Bildiğiz üzere mitoloji, ir din veya bir halkın kültüründe tanrılar, kahramanlar, evren ve insanın yaratılışına dair tüm sözlü ve yazılı efsane birikiminin ve bu efsanelerin doğuşlarını, anlamlarını yorumlayıp, inceleyen ve sınıflandıran bilim dalının adıdır. Ve dünyada yaklaşık elliden fazla mitoloji türü vardır. Lakin bizim bugün işleyeceğimiz Mısır mitolojisidir." dedi.Artık her şey anlam kazanmıştı.Neftis'in kastettiği 'an' buydu.Bugün onu hatırlatmak adına bir şeyler yapmalıydım.Eduard anlatmaya devam etti."Peki öyleyse. İşe "yaratılış" öyküsünden başlıyorum. Mısır mitolojisine göre, ilk tanrı Re-Atum'dur. Re-Atum'dan Şu ve Tefnut ortaya çıktı. Yani hava ve nem. Şu ve Tefnut'un iki çocuğu olduğu zaman dünya yaratılmış oldu. Geb ve Nut. Başka bir deyişle, Gök ve Yer. Şu ve Tefnut karanlıklarda gezerken kaybolunca insanlar yaratıldı. Efsaneye göre böyle. Mısır Mitolojisinde en tanınan ve popüler olan efsaneyi anlatacağım birazdan size." dedi.Yaratılışı biliyordum,bu klasiklerdendi.Merakla anlatacağı efsaneyi dinlemeye başladım. "Osiris Mısır kültüründe, en önemli tanrılardan biridir. Tanrıça İsis'in hem kocası, hem kardeşi. Horus'un ise babasıdır. Osiris bu dünyanın kural koyucusudur. Aynı zamanda tarımın ve bereketin simgesidir." O bunu dediği anda sınıfın duvarların Osiris belirdi.İlgiyle duvarda olanları izlerken Eduard'ı dinliyordum."Mitolojiye göre insanlar Osiris'i severler. Koyduğu kuralları severek yerine getirirler. Kardeşi Seth ise onun bu başarısını kıskanır. En sonunda Seth, Osiris'ten kurtulmak için bir plan yapar. Planı ise oldukça korkutucudur. Kardeşinin ölçülerine uygun bir tabut yaptırır hizmetkarlarına. Bir şölen düzenler ve Osiris'i de o şölene davet eder. Şölenin en sonunda önceden yaptırdığı tabutu çıkararak bu tabutun kime uyarsa ona verileceğini söyler. Herkes dener ve tabut sadece Osiris'e uyar. Bunun üzerine Seth hemen tabutun kapağını kapatır ve Osiris'in içinde oldugu tabutu Nil'e atar."dedi. kendimi o kadar kaptırmıştım ki,bir ara nefes almayı unutmuştum.Derin bir nefes aldım ve tarihin tozlu yapraklarında sürüklenmeye devam ettim. "İsis bu parçaları teker teker bulur. Bir parçası eksiktir tabii. Buna rağmen sihir ve büyü gücünü kullanarak dağılmış parçalarından Osiris'i canlandırır. İşte mutlu bir hayat sürerler falan filan. Sonra, İsis ve Osiris'in Horus adında bir çocukları olur. Horus ise büyüyünce Seth'e savaş açar. Bu savaşın sonuçları çeşitli şekillerde anlatılmaktadır." dedi.O bunları anlattıktan sonra aklıma Neftis geldi,Seth'in karısı...Belki de insanlar bu yüzden ona dua etmiyorlardı.Fakat Seth'in kötü biri olması onu da kötü yapmazdı,öyle değil mi?Ben böyle düşüncelere dalmışken,Eduard dersi güzel bir etkinlikte bitirdi."Dersimizin sonuna geldik. Ama bitirmeden önce sizlerden şunu isteyeceğim. Herhangi bir Mısır Tanrı(ça)sı hakkında bildiklerinizi sınıfla paylaşmanız. Herkesin az çok bu konuyla ilgili bir bilgisi olduğunu tahmin edebiliyorum lakin bilmeyenler ise anlatıcıları dinleyebilir." dedi.Evet,işte tam sırasıydı.Elimi hevesle kaldırdım ve sıra bana gelince,ne yapacağımı çok iyi biliyordum.Kendimde emin bir şekilde ayağa kalktım ve konuşmaya başladım. ''Merhaba,ben Artemis kulübesinden Lena.Size tanrıça Neftis'i anlatacağım.'' dedim.Herkes ilgiyle beni dinliyordu,bu hoşuma gitmişti.'' Neftis, Nephthys ya da Nebt-het, Mısır tanrıçalarından biridir. Orta Mısır'da tapınılmaya başlanmıştır. İsminin manası Evin Hanımı demekti ancak bu bildiğimiz ev değil Horus'a bağlı olan gökyüzü kısmı anlamına geliyordu.Eski Mısır'da Geb ve Nut'un kızıydı.Seth, Osiris ve İsis'in kız kardeşiydi. Kötü bir tanrı olan Seth'in karısıdır. Her manada İsis'in tersi idi. İsis doğum, büyüme ve gelişmeyi temsil ederken Nephthys ölümü, yok olmayı temsil ediyordu.''dedim ve hiç ara vermeden devam ettim.''Fakat bu bize onun kötü bir tanrıça olduğu manasını çıkarmaz.Temsil ettiği şeylerle,sahip olduğu ilkeler farklı olabilir.Sonuçta Neftis de her tanrı(ça) gibi Hayat Evi için önemli bir unsur ve yeri tartışılmaz.Evet,söyleyeceklerim bu kadar.'' dedim ve yerime oturdum.Umarım Neftis biraz olsun güçlenmiştir. | |
| | | Eduard Ryan Longrange Hephaistos'un Çocuğu/Mitoloji Tarihi Eğitmeni
Mesaj Sayısı : 1186 Kayıt tarihi : 31/10/10
| Konu: Geri: Mitoloji Tarihi Dersi | 1-7 Haziran Salı Haz. 07, 2011 5:09 pm | |
| Mitoloji Tarihi dersi bitmiştir, katılmayanlar bir sonraki ayı beklemek zorundadır; Melezler ise dersi geçip geçmediklerini, Bugün içerisinde [Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] adlı başlıkta öğrenebilirler. Sınav ise, 10 Haziranda benim tarafımdan başlatılacaktır. | |
| | | | Mitoloji Tarihi Dersi | 1-7 Haziran | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|