Olimpos Rpg Percy Jackson ve Olimposlular ile Olimpos Kahramanları serilerinden esinlenilerek oluşturulmuş, zirvedeki rpg forum sitesi. |
|
| Mitoloji Tarihi Sınavı | 7 Ağustos - 14 Ağustos | |
|
+2Amelia Singer Helen Grace Burton 6 posters | Yazar | Mesaj |
---|
Helen Grace Burton Athena'nın Çocuğu/Mitoloji Tarihi Eğitmeni
Mesaj Sayısı : 366 Kayıt tarihi : 23/10/10
| Konu: Mitoloji Tarihi Sınavı | 7 Ağustos - 14 Ağustos Paz Ağus. 07, 2011 10:14 am | |
| Kulübe temizliği sırasında yaşadığımız olaylardan sonra ertesi gün birinci geldiğimizi öğrenmek benim için büyük moral olmuştu. Yorgunluktan ölüyordum ama ertesi gün mitoloji sınavını yapmam şarttı. Üzerinden fazlasıyla zaman geçmişti ve öğrenciler benim kötü bir eğitmen olduğumu düşünmeye başlamış olmalıydılar. Umarım durumu düzeltebilirim düşüncesiyle erkenden kalktım. Kardeşlerden hiç biri uyanmamıştı ve kahvaltı henüz hazır değildi. Daha vaktim olduğunu düşünerek onlara süpriz yapmaya karar verdim. Masayı hazırladım, herkes için tabak ve çatalları özenle yerleştirdim. En sonunda da bir düzine yumurta çıkararak bir kasenin içine kırdım, krep için gerekli malzemeleri de üzerine koydum ve kızgın tavaya dökerek pişirmeye başladım. Krepler pişerken ortalığa yaydıkları koku bana evimi hatırlatmıştı. İkizleri özlemiştim. Dedeleriyle birlikte Hamptons'taki yazlıktaydılar ve benden millerce uzaklıktaydılar. Krepleri ne kadar sevdiklerini hatırladım ve ardından hepimizin ne kadar büyümüş olduğu aklıma geldi. Artık yıllar önce bu kapıdan giren küçük kız değildim. Hiçbirimiz değildik. Hepimiz kendi yollarımızı çizmiştik ama yine de her zaman bu muhteşem çatının altında buluşmayı biliyorduk. Sanırım hepimiz kendi hayatlarımızın gerçek birer parçasıydık. Bu yüzden birbirimizden kopamıyor, yetişkin olduğumuz halde gerçek yuvamızın, Athena kulübesinin odalarını işgal ediyorduk. Son krepleri de tavadan çıkarırken düşüncelerimden sıyrıldım. Krepleri masaya yerleştirdim. Son bir kez masayı süzdüm ve herşeyin hazır olduğuna kanaat getirerek eşyalarımı alıp, mis gibi kokan kulübemden ayrıldım. Dersliğe girdiğimde geç kalmamış olduğuma sevinerek sıralara çoktan yerleşmiş öğrencilerimi selamladım. ''Sınava hoş geldiniz! Lütfen kağıtlarınızı çıkarın ve duvarda beliren soruları yanıtlamaya başlayın.'' Öğretmen masasına eşyalarımı bıraktım ve parmağımı şıklattım. Işıklar yavaşca kısıldı ve duvarda sorular belirdi. Ve herkes hızla soruları yanıtlamaya başladı. Sorular: 1. Nyks ve Erebus kimdir? 2. Kronos ve Rhea'nın çocukları kimlerdir? 3. Tanrılar nasıl başa geçmişlerdir? Buna ne sebep olmuştur? 4. Heraklesin oniki görevi nedir? 5. Yeraltı dünyasına ait üç kavram yazıp, ne olduğuklarını açıklayınız.- Spoiler:
Sorulara verdiğiniz yanıtlardan çok yazdığınız kurgu önemli. Sadece soruların yanıtları kabul edilmeyecektir. İlginize teşekkürler.
| |
| | | Amelia Singer Demeter'in Çocuğu
Mesaj Sayısı : 18 Kayıt tarihi : 22/06/11
| Konu: Geri: Mitoloji Tarihi Sınavı | 7 Ağustos - 14 Ağustos C.tesi Ağus. 13, 2011 6:08 am | |
| Sabahın ilk ışıkları gözlerimi kamaştırdı.Pek uykum yoktu çünkü son günlerde uykumu gayet güzel alıyordum.Kardeşlerim kahvaltıya yeni oturmuşlardı.benim ise acelem vardı.Aylardır çalıştığım sınav bu gündü ve başarılı olmam şarttı.Yatağımdan yavaşca kalktım.Hızlı bir şekilde kıyafetlerimi giyinip ağzıma birşeyler tıkıştırdım.Roxie'ye gülümsedim.O da bana gülümsedi.Sonra el çantama kağıt ve kalem koydum.Kulübemden hızla uzaklaştım.Dersliğe geldim.Rastgele bir masaya oturdum.Heyecanlıydım.Benle beraber 6 kişi vardı.Ben heyecanımı yatıştırırken bütün masalar dolmuştu.Öğretmenimiz dersliğe girdi.Bizleri selamladı.''Sınava hoş geldiniz! Lütfen kağıtlarınızı çıkarın ve duvarda beliren soruları yanıtlamaya başlayın.'' Öğretmen masasına eşyalarını bıraktı ve parmağını şıklattı. Işıklar yavaşca kısıldı ve duvarda sorular belirdi. Ve herkes hızla soruları yanıtlamaya başladı.
Sorular: 1. Nyks ve Erebus kimdir? 2. Kronos ve Rhea'nın çocukları kimlerdir? 3. Tanrılar nasıl başa geçmişlerdir? Buna ne sebep olmuştur? 4. Heraklesin oniki görevi nedir? 5. Yeraltı dünyasına ait üç kavram yazıp, ne olduğuklarını açıklayınız.
Başta hiçbir sorunun cevabı aklıma gelmedi.Kendi kendime sızlanıyordum.Aylardır bu sınava hazırlanıyordum.Yavaş yavaş zihnimde soruların cevabı yerleşti.Kağıdımı doldurmaya başladım.
1-Erebus,Yunan Mitolojisindeki ilk tanrılardan biridir.Kaos'un ürettiği tanrı,karanlığın temsilcisidir.
2-Hera,Zeus,Demeter,Hades,Poseidon,Hestia.
3-Rhea, Zeus'u doğurur fakat Zeus'un Titanlar'a düşman olacağını önceden bilen titanların annesi Gaia zeus'u öldürme emrini 2.ci oğlu Kronos'a verir. Kronos Rhea'ya giderek olayı anlatır ve rheia, zeus'u titanlara vereceğine dair söz verir. Fakat zeus doğduktan sonra bu sözünden vazgeçer ve zeus'u bir kartala emanet eder. Kronos gelince de bebeğe benzeyen bir taş parçasını beze sarıp Kronosa uzatır. Kronos taşı farketmeden yutar ve geri gider, fakat Gaia olayı öğrenmiştir ve oğlu Kronos'u yok eder. Zeus ise bir mağarada büyür yeterli güce ulaşınca annesini ve kardeşleri Hades ve Poseidon'u esir eden gaia nın elinden kurtarır ve titanlara savaş açar. Titanların ruhlarını yakalayarak onları esir eder fakat en büyük titan olan Atlas, bu olayı duyunca hemen savaş bölgesine gider ve tam Gaia ve dört kardeşi esir olacakken onları kurtarır. Zeus'da Atlas'ın ruhunu yakalar va onu sonsuza dek dünyayı taşımaya mahkum eder. Kurtulan diğer titanlar yer altında daha güvenli bir yerde yaşamaya başlamışlardır ve anne titan Gaia Zeus'dan intikam almak için oğlu Prometheus'u Olympos dağındaki hayat ateşini çalmak için gönderir. Prometheus ateşi zeus dan çalmayı başarır. Gaia bu ateşle insanoğlunu yaratır ve zeus'a düşman etmek için uğraşır ama insanlar Zeus'un tanrı olduğuna inanır ve ona taparlar. Gaia'nın bu planı da boşa gitmiştir. Aradan uzun zaman geçer ve Zeus'un iki tane çocuğu olur; Ares ve Athena adlı bu iki yeni savaş tanrısı Olympos dağının üyesi olurlar.
4-1.Nemean arslanı'nı yenmek (efsaneye göre aslanın postu sadece kendi pençesiyle kesilebilir). 2.Artemis'in kutsal hayvanlarından Kyreneia Geyiğini yakalamak. 3.Erymanthian dağında yaşayan büyük yaban domuzunu ağla tutmak. 4.Augias'ın ahırlarını bir günde temizlemek. (İki büyük ırmağın yataklarını değiştirip ahırlardan geçirerek.) 5.Stymphalos'da yaşayan ve o bölgedeki insanların rahatını kaçıran kuşları Athena'nın yardımıyla kovmak. 6.Girit'e gidip Poseidon'un Minos'a verdiği azgın Girit Boğası'nı getirmek 7.Troya kralı Diomedes'in emrine girip troya halkına eziyet çektrien , hellospontos boğazında yaşayan deniz canavarını öldürerek troya halkını beladan kurtarmış ancak diomedes in ona , azarlayıcı tutumu karşısında cezalandırıp öldürmüş ve troyanın yanması için lanetler savurmuştur . 8.Amazonlar kraliçesi Hippolyta'dan kemerini almak. Kemeri almak için kraliçe ile anlaşmış, ancak Hera'nın kışkırtmasıyla Amazonlar, Herakles'e saldırmış, Herakles de kraliçeyi öldürmek zorunda kalmıştır. 9.Okeanos'un bir adasında bulunan 3 gövdeli dev Geryoneus'un sığırlarını çalmak. 10.Hesperidler'in altın elmalarını getirmek. Elmaları almak için altın elma ağacını koruyan kızları ve daha da önemlisi onların ejderini geçmesi gerekiyordu. Bunun için Herakles altın elmaların koruyucusu olan kızların babası Atlas'a gider ama o da biraz kurnaz davranarak Herakles'le bir anlaşma yapar. 11.Lerna gölündeki Hydra'yı öldürmek. 12.Hades'in ölüler ülkesini koruyan Kerberos adlı köpeği yeryüzüne çıkarmak.
5-
1-Styks Nehri:Styks Nehri'nin sonunda Hadesin Krallığı bulunur.Ölümsüz İskelet kayıkçı ölüleri Hades'e götürür.
2-Tartarus:Çok büyük bir çukur.Buraya girenler çok kötülerdir.Kronos da Tartarus'un dibindedir.
3-Elisyum Tarlaları:Hayatta çok iyi olanlar buraya gelir.
Hızla doldurdum kağıdımı.Artık heyecanım kalmamıştı.Kağıdımı öğretmenime verdim ve derslikten çıktım.Kulübeme doğru yola çıktım. | |
| | | Liliana Caprice von Dorff Demeter'in Çocuğu
Mesaj Sayısı : 105 Kayıt tarihi : 15/06/11
| Konu: Geri: Mitoloji Tarihi Sınavı | 7 Ağustos - 14 Ağustos C.tesi Ağus. 13, 2011 8:29 am | |
| Uzun zamandır çoğu şeyi askıya almıştım. Kulübe temizliğine katılmamıştım. Derslere girmemiştim. Zorunlu aile işleri işte. Babama taşınmaya karar vermişti. Uzun zamandır daha büyük bir eve geçmeyi düşünüyordu. Ev tamamiyle kendi dizaynıydı. Her şeyi bir meleze uygun tarz da yapmıştım. Hala bu koca kızı ile yaşamaktan bıkmamıştı anlaşılan. Aslında bir ara hala evlenmediğimden yakındığını duymuştum. Ama hiç bahsetmedi.Zaten bu olay yıllar önce olmuştu.Artık evlenmemi hiç istemiyordu. Benimle yaşamaya öle alışmıştıki. Dile kolay 27 sene. Bu süre zarfında neredeyse hep ikimizdik. Ailemiz küçük ancak yüce gönüllüydü. Evime getirdiğim Olimpos diyarına ait çiçekler ve hayvanların hepsine evimizi açmıştık. Dışardan gören biri asla orada bir ev olduğunu anlamazdı ya.
Kampa tekrardan dönmek benim için mükemmel bir şeydi.Yeniden kardeşlerimle buluşmuştumÇoğu şey değişmişti ama. Yani odamı bile aynı bulmadım diyelim.Bunca şeyi es geçtikten sonra girebildiğim tek sınava geç kalmamak için erken davrandım. İşim zordu. Erkenden kalkıp mutfağa indim. Birkaç kardeşim kalkmış kahvaltıyı hazırlamıştı. Ancak benim canım peynir yemek istemiyordu. Bol soğanlı haşlanmış yumurta! Evet istediğim buydu. Mutfağa geçip soğan kutusundan küçük bir soğan çıkardım.Soğanı parçalamaya başlar başlamaz kardeşlerimin ‘ıyh’ dediklerini duydum.Onlara kocaman bir gülücük attıktan sonra soğanlarmı güzelce kavurup yumurtamı kırdım. Masaya geçip bir güzel yedim.
Kahvaltımı bitirdikten sonra sabah koşusuna çıktım. Sabahları koşmaya başlamıştım. Doğal olarak fiziğimi korumalıydım. Ormana daldığım gibi koşmaya başladım. Kampın güç sınırına ulaştığımda ani bir duraksama yaşadım. Güç sınırından birkaç melez zırhlı bir şekilde bekliyordu. Yani melez kampı için doğal bir durum ama çok tedirgin görünüyorlardı ve telaşlıydılar. Onlara yaklaşıp sorunun ne olduğunu sormak istedim. Bir kaçı önce beni fark etmedi ama sonra bana döndüler.”Neler oluyor? Niçin bu kadar telaşlısınız?” Ares melezi olduğunu düşündüğüm ukala bir çocuk öne çıkıp bana “Önemli bir şey yok. Sadece bu melezler yeniler. Sen de kampa geri dönsen iyi edersin. Sonra bir yerlerini kırdığında bana güvenme , melez.” Diye tiksintiyle konuştu. Bu Ares melezlerini anlamıyorum. Sanki kendileri melez değilmiş gibi tiksiniyorlar bizden. Caleb hariç emin olun ki Ares melezlerinin genelinden hoşlanmıyorum ve onlarında benden hoşlandığı pek düşünülemez. “Bak seni küçük çaylak eğer ben bir yerlerimi kırarsam kimse sana hesap sormaz çünkü zaten yer altını boylarsın. Dikkat et diye söylüyorum. Senin bir çaylak olduğunu benimde kıdemli olduğumu unutma. Senin ömrünün yetmeyeceği kadar canavar gördüm ve senin tahmin edemiyeceğin yerlerde bulundum. BU yüzden o küçük kellene sahip çıkmayı unutma ve aklını başına al.” Küçük meleze yaklaşıp sert bir bakış attıktan sonra ormana döndüm. Ağaçlarla artık çok iyi iletişim kurduğum için onlardan çoğu şeyi zorlanmadan isteyebilirim. Bu yüzden br ağacın dalına zıpladım ve ağaçtan ağaca atlayarak dersliği kadar ilerledim.Sonrasında sınıftan içeri girip bir sıraya oturdum. Sakinleşmem zor olmuyordu ama yinede kısa sürede olsa böyle gözükmek iğrenç bir duyguydu. Sınıftan içeri giren Eğitmen Helen’in hoş sesiyle kendimi yeniden huzurlu hissettim. . ''Sınava hoş geldiniz! Lütfen kağıtlarınızı çıkarın ve duvarda beliren soruları yanıtlamaya başlayın.'' Dedikten sonra Eğitmen ben de bir kağıt çıkarıp açılan soruları yazmaya başladım. Üzerimde hafif bir yük hissediyordum. Sınavlar yorucudur. Sorular: 1. Nyks ve Erebus kimdir?
İlk soru pek de zor görünmüyordu.Hemen bir şeyler karalamaya başladım.
Erebus ; bir diğer adıyla Eresbos Yunan mitolojisindeki ilk tanrılardan biridir. Kaos’un ürettiği tanrı,karanlığın temsilcisidir.Nyks’in kardeşi olan Erebus,tek başına Aether’i,Nyks’le ise hemera,Moros,Kharon,Eros ve Keres’in babasıdır.
Erebus için aklımda kalanları karaladıktan sonra Nyks’e geçtim.
Nyks; Yunan mitolojisindeki ilk tanrılardan gece tanrıçası, gecenin şekil almış halidir.
Hesiodos'un Theogony'sinde Nyks, Kaos'tan doğmuştur. Erkek kardeşi Erebus ile birlikte, Nyks'in iki çocugu olmuştur: Aether ve Hemera. Daha sonra, kendi kendisine Momus, Moros, Thanatos, Hypnos, Oneiroi, Hesperides, Keres ve Fates, Nemesis, Apate, Philotes, Geras ve Eris'i doğurdu. Hesiodos Tartarus'tan bahsederken Hamera'nin Tartarus'a Nyks'in ondan çıktığı anda girdigini anlatır. Ona göre, Hamera geri geldiğinde de Nyks çıkmıştır.
2. Kronos ve Rhea'nın çocukları kimlerdir?
Bu soru daha kısa olmuştu.Hemen cevabı yazdım.
Kronos ile Rhea'nın evliliklerinden Hestia, Demeter, Hera adlarında üç kızla, Hades, Poseidon, Zeus adlı üç erkek çocuk dünyaya geldi.
3. Tanrılar nasıl başa geçmişlerdir? Buna ne sebep olmuştur?
Bu sorunun gayet uzun olduğunu düşünüp saate baktım. Neyse ki daha 7 dakika geçmişti. Sorunun olabildiğince açıklayıcı olmasını istediğim için bu sefer daha yavaş yazmaya başladım. Bir yandan saatini tik takları bir yandan da Helen’in topuklarının düzenli ‘tık’ sesleri gerginlik yaratıyordu. Kafamda cümleleri oluşturdum ve kalemi tıkırdatmaya başladım.
Babasına yaptıklarını unutmayan Kronos kendisinin de oğullarından aynı karşılığı göreceğinden korkuyordu bu yüzden Karısının her yeni doğurduğu çocuğu yutup, karnında saklıyordu.
Rhea yalnız "Zeus"u onun elinden kurtarabildi. Tanrıça gecenin karanlığından faydalanarak çabucak koşup Girit adasında "İda" dağının tepesine çıktı. Çocuğunu da beraber götürmüştü. Gaia çocuğu aldı ve onu bir mağaranın dibine sakladı. Rhea bir kocaman taşı kundak bezlerine sarıp Kronos'a verdi. Kronos bu taşıda hemen yuttu, oğlunun dünyada yaşadığını bilmiyordu. Ve ilerleyen zaman içinde oğlu büyüyüp yenilmek nedir bilmeyecek, sıkıntı nedir duymayacak, gücü ve kuvveti ile babasını kendisine boyun eğdirecek, onun bütün imtiyazlarını, şan ve şerefini elinden alacak, onun yerine bütün ölmezlerin başı olacaktı.
Gerçekten Zeus, ormanların sık dalları arasında büyüdü; keçi sütünü emdi; bağırmalarını babası duymasın diye Kuretoslar da onun başında kalkanlarını çarparak gürültüler çıkardılar. Olgunluk çağına gelince Zeus saklandığı mağaradan çıktı. Kronos'u yuttuğu tanrıları ve taşı çıkarmaya zorladı. Sonra onu gökten kovup dünyanın ta dibine, yerin ve denizin alt tabakasının daha da altına attı.
Zeus karısı Hera, çocukları, kardeşleri ve öbür tanrılarla birlikte Olympos dağına yerleşip saltanat sürmeye başladı. Fakat bu sefer de karşısına; Gaia ile Uranos'un Othrys dağına yerleşmiş oğulları Titan'lar çıktı. Her iki taraf ellerine kocaman kayalar alıp savaşmaya başladılar. Pelion dağlarını Ossa dağının üzerine yığarak Titan'lar Olympos'a tırmanmaya çalıştılar. Savaşın gürültüsünden gökler, yerler, denizler sarsıldı, Tartaros yani cehennem bile o yaygara ile çalkalandı. Fakat Zeus'un Tanrısal silahına, yıldırımına hiç bir şey dayanamadı.
Bereketli toprak titreyerek yanıyor, her şey kaynıyordu. Yerler parçalandı, dağlar eridi ve Titan'lar yenilerek Tartoros'a atıldılar. Hepsi de zincirlere vuruldu ve üzerlerine üçyüz kaya yuvarlandı. Helland, Yunanistan toprağı, yüksek dağları, derin uçurumları ile karmakarışık bir manzaraya sahipti. Eski Yunanlılar bunu Zeus'un Titan'larla olan savaşına bağlar.
Bundan sonra ilk zamanlarda ki karışıklık sona erdi. Kainat düzen buldu. Tabiatın kaba, vahşi ve kör kuvvetleri; Tanrısal zeka tarafından yenilmiş ve emir altına alınmış oldu.
4. Heraklesin oniki görevi nedir?
Uzun bir sorunun ardından sıra Herakles’in yani Herkül’ün görevlerine gelmişti. Cevapları sırayla yazmaya başladım.
1. Halkı korkutan canavar Nemea aslanını yakalayıp öldürmektir. Herakles, aslanı öldürür, bu başarısından sonra aslanın postunu yüzerek giyer böylece aslan postu gücünün simgesi olur. 2. Lerne bataklığında ki çokbaşlı canavara ölüm kusan soluğu yüzünden kimse yaklaşamıyormuş, Herakles yeğeni İolaos'un da yardımıyla, kestiği her kafanın boynunu yakarak canavarı öldürür. 3. Erymanthos'da yaşayan dev bir yaban domuzunu canlı olarak yakalamak 4. Artemis'in kutsal hayvanlarından olan Keryneia geyiğini yakalamak. Bu geyiği tam bir sene izler ve sonunda ekinlere zarar vermesini engellemek için öldürür, boynuzlarınıda Artemis'e verir. 5. İnsanlara ve hayvanlara saldıran Stymphalia gölünün kuşlarını ortadan kaldırmak. Bu işte Herakles'e yardımcı olan Athena ve Hephaistos, kuşları korkutmak ve ormandan dışarı çıkartmak için tunçtan ziller yaparlar, Herakles'e de sadece kuşları oklarla öldürmek kalır. 6. Alpheios ırmağının yatağını değiştirerek Elis kralı Augeias'ın uçsuz bucaksız ahırlarını bir günde temizlemek. 7. Girit'te dehşet saçan azgın bir boğayı yakalamak. Herakles boğayı yakalar ve Hera'ya sunmak ister ama Hera kabul etmez. 8. Trakya kralı Diomedes'in insan etiyle beslediği atları yakalamak. Bu atları yakalar ve onlara efendilerini,Kral Diomedes' i parçalatır. 9. Eurystheus'un kızının isteği üzerine Herakles, Amazonlar krallığına gider ve çarpışmada ölen kraliçe Hippolyte'nin kemerini alır. 10.İber kralı Geryon'un sığırlarını ele geçirmek. Bunun için Libya çölünü aşmak, bir adı da "Herakles sütunları" ( Cebelitarık Boğazı ) olan "Herakles kapıları"ndan geçmek zorunda kalır. 11. Kerberos' u ( üçbaşlı köpek ) yeğenine götürmek. Bunun için de yeraltı ülkesine iner. 12. Son olarak da Atlas'ın ayağının dibinde uzanan Hesperis'lerin bahçesinin altın elmalarını çalmak.Elmaları çalarken birkaç saat süreyle gökyüzünü omuzları üstünde taşır ve zincire vurulmuş Prometheus'u kurtarır.
5. Yeraltı dünyasına ait üç kavram yazıp, ne olduğuklarını açıklayınız.
Son soruyuda hızlı hızlı yazmaya başladım.Saate bakmayıda unutmayarak tabiki.
Asphodel Tarlaları; kayıtsız ve olağan ruhların ölümden sonra ki yaşama gönderildiği Eski Yunan'daki yeraltı bölümüdür.
Lethe Nehri;Bu nehrin suyundan içen gölgeler (ölülerin ruhları) dünyada yaşamış oldukları geçmiş fani hayatlarına dair her şeyi unuturlardı.
Tartarus; Dipsiz çukurdur. Katiller, günahkarlar,tanrılara karşı çıkmış olanlar ve bunun gibileri Tartaros'a mahkûm edilir
Son soruyuda hızlıca yazdıktan sonra eşyalarımı toplayıp kağıdımı aldım ve eğitmenin masasına bıraktım. Sonra hızlı adımlarla arenaya doğru gitmeye başladım. | |
| | | Terra M. Winchester Hestia Rahibesi/Kılıç Eğitmeni
Mesaj Sayısı : 749 Kayıt tarihi : 18/02/11
| Konu: Geri: Mitoloji Tarihi Sınavı | 7 Ağustos - 14 Ağustos C.tesi Ağus. 13, 2011 11:33 am | |
| - Spoiler:
Ben sadece birinci dersliğe yazmıştım ama sınava yazamamıştım. Athena dersliklere yazan melezler bir sonraki ayın da sınavına yazabilirler diye bir duyuru yapmıştı yanlış hatırlamıyorsam. Umarım bu rpmi kabul edersiniz.
Elimi ağzıma götürerek esnedim. Neredeyse dört saattir Mitolojiye çalışıyordum. Yarın Mitoloji sınavı vardı ben de işlerimi zar zor o vakte ayarlayarak gelmiştim. Yani şu dersleri ve sınavları o kadar biçimsiz günlere koyuyorlardı ki, bir geliyorsun, hop sınavlar bitmiş ve sonuçlar açıklanmış bile. Ben yalnızca ilk mitoloji tarihi dersine girebilmiştim ama şimdi ikinci sınava giriyordum. Çünkü ilk sınav ve ikinci ders işlendiğinde ben buralarda değildim. Neyse ki bunun gibi durumları olan melezler için sınavlara tekrar girmeye izin veriliyordu. Ben de o yüzden önüme çıkan bu fırsata sıkı sıkı sarılmıştım. Şu sınav işini çok ertelememek gerekiyordu. Kamptaki bazı yakın arkadaşlarımdan -ikinci derste ne işlendiğini bilenlerden- o dersin bir özetini dinlemiştim ve bu sayede o derste neler işlendiğini biliyorum. Bu işimi kolaylaştırmıştı. Oysa nedense konular bir türlü kafama girmiyordu. Galiba artık burada bıraksam iyi olacaktı. Anladığım şeylerle girerdim sınava sonra da çıkar giderdim. Olimpos’un sonu değildi ya. Bu düşüncelerle kendimi avutarak odama gittim ve üstümü bile değiştirmeden yatağıma uzandım. * * * Sabah uyandığımda her şey daha bir berraktı sanki. Her şeyden önce dün çalıştıklarımdan bazı şeyler hatırlıyordum. Oysa ben dün hiçbir şey anlamadığım sanıyordum. Daha Herakles’in12 görevini bile tam sırasıyla ezberleyememiştim. Herhalde sınavda bunu sormaları olasılığı oldukça düşüktü. Anlam veremediğim bir neşeyle üstümü giyinirken saate baktığım anda bu neşe soluverdi. 06.57! Eyvahlar olsun! Yedide sınav başlıyordu ve benim yedide dersliğe gidebilmem için motosiklet olmam gerekiyordu! Ama… Bir saniye… Motosiklet olamıyorsam ben de bisikletimi kullanırdım. Aslında motosiklet de sürebilirdim ama kampın ortasında motosiklet sürmeme izin vereceklerine izin vereceklerini hiç sanmıyordum. İzin vermek mi?! Alayla hıhladım. Bu kamp beni gerçekten de değiştirmişti galiba. Baksana, birinden izin almayı düşünür oldum. Tamam, madem motosiklet süremiyordum, ben de bisiklet sürerdim. Gece vakti buraya geldiğimde bisikletimi de gizlice kulübemizin arka kısmında gizlemeyi başarmıştım. Sonuçta kamp beni değiştirdi dediysek o kadar da uzun boylu değil! Müthiş bir özgürlük duygusuyla bisikletime bindiğim gibi onu hızla Mitoloji dersliğine doğru sürmeye başladım. Bu arada ben bisikletle kampın ortasından jet hızıyla geçerken bütün melezler bana hayretle bakıyorlardı. Galiba kampın ortasında bisiklet süren bir melezi ilk kez görmüşler! Sonunda derslik binasına geldiğimde bir an için acaba yanlış yerde miyim diye düşündüm. Çünkü içeride ilk geldiğim gün olduğu gibi bir sürü melez değil, tek tük üç dört melez vardı. Ama bu düşüncem duvarlardaki mitoloji sahnelerini gösteren resimleri gördüğüm anda yok oldu. Doğru yerdeydim ama anlaşılan ders eskisi kadar ilgi görmüyordu. Ayrıca burada ters giden bir şeyler vardı. Şu anda burada olan melezlerin kağıtlarına harıl harıl bir şeyler yazıyor olması, en iyi ihtimalle de eğitmenin şu anda sınıfa sınava girecekleri konusunda vaaz veriyor olması gerekiyordu. Oysa sınıfta ne eğitmen vardı ne bir şey.Bu işte kesinlikle bir terslik vardı. Yakınımda oturan bir meleze sordum. “Şişt, sen! Şu anda saat kaç?” Melez belki de babamın üzerimde olan kötü şöhretinden korkarak titrek bir sesle cevap verdi. “Yediye beş var.” Ha? Yediye beş mi var? İşte bu kafamı karıştırmıştı. Ya melez yalan söylüyordu ya da kulübedeki ortak kullanım olan saatimiz. Büyük ihtimalle kulübedeki saatimiz biraz(!) ileriydi çünkü eğitmen henüz ortada yoktu. Hay canına yandığımın! Ortaya çok komik bir durum çıkıyordu. Geç kaldım diye kim bilir kaç dakika erkenden kulübeden dışarıya vınlıyorum. Sonra çabucak dersliğe gelebilmek için kampta bisiklet sürüyorum. Sonra geldiğimde bir bakıyorum ki ortada ne eğitmen var ne bir şey – sadece birkaç melez var. O melezlerden birine saati soruyorum. Bana dersin başlamasına beş dakika olduğunu söylüyor. Resmen çok gerçekçi bir rüya görüyormuşsun gibi ama uyandığında bir bakıyormuşsun da yaşanan her şey rüyaymış gibi bir şey. Derken eğitmen olduğunu sandığım kişi geldi. Bilge bir havası vardı. Sarı saçlı ve mavi gözlü genç bir kadındı. Sadede gelerek konuşmaya başladı. ''Sınava hoş geldiniz! Lütfen kağıtlarınızı çıkarın ve duvarda beliren soruları yanıtlamaya başlayın.'' Kendini tanıtmamıştı bile. Oysa insan bir kendini tanıtır değil mi? Oysa kadın direkt sınav aşamasına geçmişti. Sırt çantamdan bir A-4 kağıt çıkartarak duvardaki sorulara baktım. Sorular aynen şöyleydi;
- Nyks
ve Erebus kimdir?
- Kronos ve Rhea'nın çocukları kimlerdir?
- Tanrılar nasıl başa geçmişlerdir? Buna ne sebep olmuştur?
- Heraklesin oniki görevi nedir?
- Yeraltı dünyasına ait üç kavram yazıp, ne olduğuklarını açıklayınız.
Elim mahkum, kalemi elime alarak ilk sorunun cevabını yazmaya başladım. İlk sorunun cevabını bilmek için o kadar çalışmaya gerek yoktu. Aklıma gelen şeyleri sorgusuz sualsiz yazıyordum. İlk sorunun cevabını yazmayı bitirdiğimde cevabı kontrol ettim. 1)Nyks, Khaos’un kızı ve gece tanrıçasıdır. Gecenin beden bulmuş halidir. Erkek kardeşi Erebus ise Khaos’un oğlu ve karanlığın temsilcisidir. İki kardeş, yunan mitolojisindeki ilk tanrılardandır.Bu kadar. Az ve öz. Çocuklarını yazmanın alemi yoktu. Bize çocuklarının isimlerini sormuyorlardı sonuçta, onların kim olduklarını soruyorlardı. Hem dürüst olmak gerekirse, çocuklarının adlarını hatırlamıyordum. Hatırladığım kadarıyla bir sürü çocukları vardı. Bu soruda daha fazla oyalanmadan ikinci soruya geçtim. Kronos ve Rhea… Bu şaşırtmacalı bir soruydu. İnsan bir sürü ismi hatırlanması zor çocuklarının olmasını beklerdi değil mi? Oysa sadece altı çocukları vardı. Hemen o konuda bildiklerimi yazmaya başladım. 2) Kronos ve Rhea’nın altı tane çocuğu olmuştur. Bunlar üç tane kız olmak üzere Hera, Hestia ve Demeter, erkek olanlarsa Üç Büyükler olarak da bilinen Zeus, Poseidon ve Hades’tir.Bu soru da bu kadardı. Cevabın bu olduğuna emindim. Hemen üçüncü soruya geçtim. Eğer sınav böyle gidecekse çantada keklik olduğunu düşünüyordum ki bütün soruları okuyunca bu düşüncemi anında geriye aldım. Biraz sararmış ve korkmuş bir şekilde üçüncü soru ile ilgili hatırladığım şeyleri yazmak için hemen kalemime sarıldım. 3) Titanların efendisi Kronos, babası Uranüs’e yaptıklarını hiçbir zaman unutmamıştı. Ve çocukları da aynısını ona yaparsa diye endişe içindeydi. O yüzden karısının doğurduğu her çocuğu kendisi yiyordu. Rhea bir gün bir kaya parçasının alıp bunu Zeus diye Kronos’a yedirmiştir. Rhea bunu yaparak bir nevi Zeus’un hayatını kurtarmış oldu çünkü diğer kardeşlerini Kronos yemişti. Tanrıların asıl başa geçmesine neden olan şey tanrı-titan savaşlarını tanrıların kazanmış olmasıdır. Ne yazık ki bu konu ile ilgili fazla bir şey hatırlamıyordum. O yüzden böyle bıraktım ve diğer soruya geçtim. Bu soru beni en çok korkutan soruydu. Herakles’in 12 görevi. Bunu sorma olasılıkları çok düşük diye kendimi kandırmışım meğer. Şimdi buyurun cenaze namazına! Neyse, Herakles’in yaptığı her şeyi düşünerek bir şeyler yazacaktık artık. 4)
- Nemea aslanını yenmek
- Artemis'in kutsal hayvanlarından Kyrenia Geyiğini yakalamak.
- Erymanthian dağında yaşayan büyük yaban domuzunu ağla tutmak.
- Augias'ın ahırlarını bir günde temizlemek. (İki büyük ırmağın yataklarını değiştirip
ahırlardan geçirerek.)
- Stymphalos'da yaşayan ve o bölgedeki insanların rahatını kaçıran kuşları Athena'nın yardımıyla kovmak.
- Girit'e gidip Poseidon'un Minos'a verdiği azgın Girit Boğası'nı getirmek
- Troya kralı Diomedes'in emrine girip troya halkına eziyet çektrien , hellospontos boğazında yaşayan deniz canavarını öldürerek troya halkını beladan kurtarmış ancak diomedes in ona , azarlayıcı tutumu karşısında cezalandırıp öldürmüş ve
troyanın yanması için lanetler savurmuştur .
- Amazonlar kraliçesi Hippolyta'dan kemerini almak. Kemeri almak için kraliçe ile anlaşmış, ancak Hera'nın kışkırtmasıyla Amazonlar, Herakles'e saldırmış, Herakles de kraliçeyi öldürmek zorunda kalmıştır.
- Okeanos'un bir adasında bulunan 3 gövdeli dev Geryenous'un sığırlarını çalmak.
- Hesperidlerin altın elmalarını getirmek. Elmaları almak için altın elma ağacını koruyan kızları ve daha da önemlisi onların ejderini geçmesi gerekiyordu. Bunun
için Herakles altın elmaların koruyucusu olan kızların babası Atlas'a gider ama o da biraz kurnaz davranarak Herakles'le bir anlaşma yapar.
- Hades’in ülkesini koruya üç başlı köpek Kerberus’u yeryüzüne çıkarmak.
- Lerna gölündeki Hidra’yı öldürmek.
Sıralama tam olarak böyle miydi hatırlamıyordum gerçi ama şimdi doğru sıralamayı düşünecek vaktim yoktu. Hemen şu sınavı bitirip çıkmak istiyordum. Az vaktim kalmıştı. Beşinci ve son soruya bir göz attım. Neyse ki bu soru kolay sayılırdı. Yer altı dünyasına ait üç kavram… Tamam. 5) Tartarus: Yeraltı dünyasındaki dipsiz uçurum. Yaşadığınız zamanlarda çok kötü birisiyseniz, bu uçuruma hapsedilmeye hak kazanırsınız.Lethe Nehri: Yer altı dğnyasında huzur bulmak isteyen ruhlar bu nehre girerler. Lehte nehri en ufak bir dokunuşta bile insanın bütün anılarını siler. Buraya ancak insan hayatını unutmak isteyen ruhlar gelir, ve bu nehre girip anılarıyla vedalaşırlar.Ceza Tarlaları: Yer altı dünyası mahkemesi tarafından ruhları burada çeşitli cezalara mahkum edilir. Buraya ancak en kötü ruhlar gelmeye hak kazanabilir. Bu yerlerde o ruhları sonsuz işkenceler bekler.Son sorunun da cevabını yazdıktan sonra toparlanıp kağıdı eğitmenin masasına bıraktım. Bu sınav her şeye rağmen benim için çok öğretici olmuştu. Demek ki neymiş, ne olur ne olmaz diye çıkması olası bütün konuları çalışmalıymışız! - Spoiler:
Biraz eğlenceli olsun dedim ama sanırım yüzüme gözüme bulaştırdım!
| |
| | | Andrea Grace Harvey Athena'nın Çocuğu
Mesaj Sayısı : 609 Kayıt tarihi : 18/01/11
| Konu: Geri: Mitoloji Tarihi Sınavı | 7 Ağustos - 14 Ağustos C.tesi Ağus. 13, 2011 11:59 am | |
| Öğle saatlerinde, kavurucu güneşin verdiği rahatsız edici sıcaklık altında, elimde gittikçe ağırlaşan ilahi bronz kılıcımı kardeşim William'ın kılıcına doğru sallarken hafızamda bugün olacak mitoloji dersi sınavı hakkında en ufak bir şey kalmamıştı. William'ın sürekli hareket ettirmekten yorulmuş olduğu belli olan bacaklarına doğru fevri bir hamle yaparken William zeki biri olarak bu hamlemi engellemeyi başarmıştı. Kılıcımı çevirerek geriye doğru birkaç adım çekilirken sinir bozucu bir gülümsemeyle ''Zekice.'' diyerek sırıttım. William kollarını dinlendirmek istercesine silkelerken başını birkaç saniyeliğine yere eğdi ve sinsice gülümserken ''Zeka genlerimde var.'' diye zaten oldukça şişkin olan egosunu tatmin etmeye devam etti. Temkinli adımlarla ona doğru yaklaşırken kılıcımı havaya kaldırmıştım. ''Hepimizin genlerinde zeka var William, hepimizin.'' diyerek masum bir küçük kızmış edasına bürünerek gözlerimi kırpıştırdım. William yapacağım hamleyi tahmin etmek istercesine gözlerini kısmış beni süzerken ''Senin için fazla kurnaz bir hareket değil mi bu Andrea?'' dedi boğazından gelen derin sesle. Ne istediğini anlamaya çalışırken boşuna dikkatimi dağıtmamaya karar vererek bunu ona direkt olarak sordum. ''Neyi kast ettiğini anlayamadım William.'' Kendimden emin görünmemi sağlayan ses tonumu değiştirmemeye karar verdim. Bana her fırsatta üstünlük sağlamaya çalışan kardeşim William'ın yanında korkak biri gibi görünemezdim, bu bir seçenek bile değildi. Onunla rekabet etmeye bayılıyordum elbette, aramızdaki ufak üstünlük taslamalar çoğu zaman birer yarışmaya dönüşüyordu. Ya tırmanma duvarı'da kim daha önce tırmanacak yarışması yapardık, ya da cirit sahasında kim en uzağa fırlatacak yarışması... Şimdi ise mutfakta başlayan zevkli bir sohbetin sonucu bizi buraya getirmişti; arenaya. Ona bir kız gibi kılıç kullandığını söylediğimde bunu kabullenmek istememişti. Şaka yaptığımı onun dışında herkes biliyordu, ama William'ın bunu ciddiye alması beni zevkten dört köşe ediyordu. Bana benden daha iyi kılıç kullanmasının sebeplerini sayıp dururken en sonunda yine yapacağını yapmıştı ve yarışmayı başlatmıştı. ''Düelloyo ne dersin peki?'' dediğinde gayet ciddi olduğunu oldukça iyi biliyordum. Ona hayır deme gibi bir tercihim bile söz konusu olamazdı. Benim düelloyu reddetmem düellodan yenik ayrılmamla aynı anlama gelirdi. Ona, onu zevkle yenmek isteyeceğimi söyleyip düelloyu kabul ettikten sonra bir hızla arenaya gitmiştik. Doğru düzgün hazırlanmaya bile fırsatım olmamışı. Zırhımı bile yolda ilerlerken giymiştim. Zihnimde her şeyin başlangıcı olan o mutfak sohbetini düşünürken William'ın sesini kulaklarımda hissetmemle kendime geldim. ''Ah bu neyi kast ettiğini anlayamadım ayakları da çok iyi biliyor musun? Neyi kast ettiğimi gayet iyi biliyorsun Andrea. Beni konuşturarak dikkatimi dağıtıyorsun ve yapacağın bir hamle için kendine fırsat yaratmaya çalışıyorsun. Öyle değil mi?'' Kendi kendime alaycı bir şekilde gülerken sonradan kahkahayı koyuverdim. Kılıcımı elden ele değiştirirken sırıtarak ''Senin kafan nelere çalışıyor Will? Ben komplocu biri değilimdir. Hamlelerimi direkt olarak yaparım.'' dedim. William'a adım adım yaklaşırken kılıcımı savurdum ve William her zamanki gibi hamlemi yeniden engelledi. Terden üzerime yapışmış olan tişörtüm ıslanmaya devam ederken bir yandan da William'ın sert darbelerini engellemeye çalışıyordum. O hem zeki hem de güçlü biriydi. Athena'nın gurur duyduğu bir oğluydu, gurur duyduğum bir kardeşimdi. Ama bunu asla ona söylemezdim. Benim şımarık kardeşim bunu bana karşı bir koz olarak kullanırdı. William kılıcını bana doğru savururken onu aslında ne kadar çok sevdiğimi fark etmiştim. Çoğu zaman idman yapmamı sağlamış oluyordu, onunla çocuklar gibi eğlenebiliyor ve her türlü şekilde şakalaşabiliyorduk. Benim haylaz çocukluk arkadaşım gibi bir yeri vardı kalbimde. Onunla eğlenmek paha biçilemezdi. Kılıçlarımızı konuşturmaya devam ederken yüzümde oluşan tebessüme engel olamıyordum. William o iğneleyici ses tonuyla ''Neden gülüyorsun Harvey?'' diye sırıtttı. Kılıcına sertçe bir darbe daha indirerek onu yavaşlatırken onu ezmeye başlamanın verdiği zevkle ''Beceriksizliğine gülüyorum kardeşim.'' diye göz kırptım. William'ın bana sinir olduğuna neredeyse emindim. Ne kadar zamandır arenada olduğumuzu düşünmeye başlamıştım. Saat 10-11 sıralarında çıkmıştık ve şimdi güneş tam tepedeydi. Yaklaşık birkaç saatimizi burada harcadığımız kesindi. Zaten zamanımızın çoğunu belli belirsiz tehdit ifadeleri savurarak geçirmiştik. Şimdi ise beceriksizce kılıç sallamaktan başka bir şey yapmıyorduk. Durmamazın tek sebebi ise birbirimize durmak istediğimizi itiraf edemeyişimizdi. İlk adımı atmaya çalışarak ''İstersen durabiliriz, yani mola vermek hakkımız.'' diye konuşmaya başladım emin olmayan bir tavırla. Will ise vazgeçmeyecek gibi görünüyordu. O sırada arenanın yanından geçen kardeşimiz Helen dikkatimi çekmişti. Hızlı bir şekilde koşarken bizi fark etmeyip ilerlemeye devam etmişti. William da benim durmamla beraber kılıcını indirmiş, şaşkın şaşkın neye baktığımı anlamaya çalışıyordu. Her zamanki meraklı tavrıyla ''Neye bakıyorsun sen?'' diye tısladı bana. Aradan on yıl geçmesine rağmen Will hala aynı Will'di sanki. Eski atik, genç, eğlenceli ve içindeki çocuğu asla kaybetmemiş olan Will idi. Yüzümü ona dönerek ''Ha, şey hiç. Helen'ın neden koştuğunu anlamaya çalışmıştım. Bir şeye gecikmiş gibiydi de, her neyse.'' diye kestirip atmıştım konuyu. William da aynı tavırla ''Muhtemelen dersliğine gidiyordur. Temizlikten beri ertesi gün sınavı olduğu hakkında konuşup duruyordu.'' dedi. İşte o an kafama dank etmişti. Bugün arenada rekabetçi kardeşim William ile düello yapmanın hiç mi hiç sırası değildi. Çünkü bugün kardeşim Helen'ın eğitmeni olduğu mitoloji dersinin sınavı vardı ve kaçıramayacağım kadar önemli bir sınavdı. Kulübe puanlanmasında melezlerin mezun olduğu dersliklerden de puan gelecekti ve Athena Kulübesi olarak önemli bir dönüm noktasındayken kulübeme puan kazandırma şansımı mahvedemezdim. Bunun yanında bu derslikten mezun olmam gerekiyordu ve sınavı kaçırmam hiç iyi olmazdı. Kılıcımı hızla yere bırakırken ''Aman tanrılarım!'' diye haykırdım. William gözlerini açabildiği kadar açmış ve şaşkın bakışlarını üzerime doğrultmuştu. ''Neler oluyor?'' diye sordu en az benimki kadar heyecanlı bir ses tonuyla. Yorgunluktan hareket ettirmekte bile zorlandığım bacaklarımı kaldırarak koşmaya başlarken ''Sınavı kaçırıyorum. Başka zaman devam ederiz Willy!'' diye bağırdım ve dersliklere doğru son sürat ilerlemeye başladım. William'ın 'Kaç bakalım!' dediğini duyar gibiydim kulaklarımda. Ama şu an onun sözleriyle uğraşamayacak kadar meşguldü zihnim. Sınava girmesine girecektim ama aklımda derse dair hiçbir şey yok gibi geliyordu adeta. Geçen haftalarda girdiğim mitoloji dersini zihnimde canlandırmaya çalışıyordum. Derste neler işlemiştik diye düşünürken bacak kaslarım alev alev yanıyor gibiydi. Vücudum iyice uyuşmaya başlamışken terlemeye devam ediyordum. Üstümdeki kolsuz tişörtün neredeyse tamamen ıslak olduğunu fark ettiğimde kulübeye dönüp banyo yapmayı bile geçirmiştim aklımdan. Ama sınava gecikme riskini ve kulübeye dönerken William'la karşılaşma ihtimalini göze alamazdım. Fikrimi değiştirmeden dersliklerin alanına geldiğimde kendimi hiç de genç biriymişim gibi hissetmiyordum. Sanırım artık genç değildim zaten. 26 yaşıma basmıştım ve 16 yaşındaki melezlerle aynı derslere katılıyordum. Bu beni genç yapmazdı. Artık kısa mesafelerde yorulan bacaklarımı düşündükçe genç olmadığımı fark ediyordum zaten. Neredeyse evleniyordum ve 10 yıldır aynı adamla beraberdim, bu düşüncelere nerelerden geldiğimi anlamaya çalıştığımda yine alakasız olarak Mathias'ı ne kadar özlediğimi hissetmiştim kalbimin derinliklerinde. Zihnimi bulandıran düşüncelerin arasından sıyrılmaya çalışarak silkindim.
Dersliğin önüne geldiğimde sıralarda oturmuş melezleri görmemle sınavın başlamış olduğunu kavramam uzun sürmemişti. Yine de sınava katılabilme umuduyla içeri girdim ve ''Geç kaldığım için özür dilerim, yine de sınava katılabilir miyim?'' dedim yaramazlık yapan küçük bir çocuk edasıyla. Bu yaşımda hala sınavlara katılıyor olmamı henüz benimseyememiş olsam da bu durum için yapabileceğim bir şey yoktu. Helen o her zamanki sevecen gülümsemesiyle ''İçeri geç Andy, sınav henüz başladı zaten.'' dedi boş sıralardan birini işaret ederek. Helen'ın dediğini yaparak gösterdiği sıraya geçtim ve her zamanki gibi duvara yansıtılmış olan görüntülere göz gezdirdim. Klasik bir sınav olacaktı anlaşılan. Görüntüdeki sorulara göz gezdirdiğimde sadece beş sorunun yer aldığını gördüm. İçimden 'Üstesinden gelebilirim.' diye geçirirken masama bırakılmış yaklaşık beş adet kağıttan bir tanesini düzgünce yerleştirdim önüme. Ucu iyice sivriltilmiş kurşun kalemlerden birini de elime geçirerek sınava daha fazla zaman kaybetmeden başladım. Duvara yansıtılmış görüntüye gözlerimi dikmiş ilk soruyu okurken odadaki tüm havayı ciğerlerime doldurmak istercesine derin bir nefes aldım. Kalınca yazılmış olan 'Nyks ve Erebus kimdir?' sorusuna aval aval bakarken aklıma bir şeyler gelmesini umuyordum. Tanrıça Nyks hakkında sahip olduğum tüm detay bilgileri hatırlamaya çalışırken aklıma gelen bilgilerle neşem yerine gelmişti. Nyks geceyi temsil eden tanrıçaydı. Peki ya Erebus kimdi? Kısa bir beyin fırtınası yaptıltan sonra Erebus'un da karanlığı temsil eden tanrı olduğunu hatırlamayı başarmıştım. Kısa ve öz bir cevap vermeye çalışarak zihnimde tasarladığım cümleyi kağıda döktüm; Tanrıça Nyks, Yunan mitolojisinde Khaos'un kızıdır ve geceyi temsil etmektedir. Erebus ise Yunan Tanrıları tarihinde yer alan ilk tanrılardandır ve karanlıkların temsilcisidir. Birinci soruyu yanıtlamış olmanın verdiği neşeyle başımı tekrar duvardaki görüntüye diktim ve moralimi yüksek tutmaya çabalayarak ikinci soruyu okumaya başladım. 'Kronos ve Rhea'nın çocukları kimlerdir?' Soruyu görünce anlık bir gevşemenin ardından sorunun cevabını hemen yazmaya başladım. El yazımın yıllardır nasıl değişmediğine hayret ederken cevabı yazmıştım bile; Kronos ve Rhea'nın çocuklarının isimleri Zeus, Poseidon, Hades, Demeter, Hera, Hestia'dır. Kurşun kalemi sıkıca tutmaktan kızarmış parmaklarımı ovuştururken sıradakı soruya heyecanla baktım. Sınavı bir an önce bitirip kulübeye geri dönmeyi heyecanla bekliyordum çünkü. Şu an için en çok istediğim şey kulübeme dönüp kendimi köpüklü banyomun içine bırakmaktı. Gevşemeye ihtiyacım vardı ama bu dediğim sınavdan çıkana kadar gerçekleşmeyecekti anlaşılan. Kendimi rahat tutmayı deneyerek sıradaki soruyu okumaya başladım. 'Tanrılar nasıl başa geçmişlerdir? Buna ne sebep olmuştur?' Sorular gittikçe zorlaşıyor muydu yoksa bana mı öyle geliyordu? Açıklaması uzun olan bir soruydu bu ve bilgilerim bulanıklaşmaya başlamıştı bile. Her şeyi birbirine karıştırmadan önce doğru cevabı hafızamın derinliklerinden bulup çıkarmalıydım. Bu soruya daha detaylı bir cevap vermem gerektiğini düşünerek aklımdakileri düzgün bir biçimde yazmaya başladım; Yunan mitolojisine göre ilk olarak Khaos vardı, yani boşluk. Ardından Gaia -toprak, yer- oluştu ve sonra Eros doğdu. Khaos daha da sonradan Erebus'u yaratır, yani karanlıları. Erebus'tan sonra da Aither, yani gün ışığı meydana gelir. Bunun üzerinden de Gaia yaşamı sağlayacak Uranos'u doğurur.Uranos'tan da Kronos doğar, yani insanlığı yönetecek titan. Bu titan da kendi kardeşi olan Rhea ile evlenir. Ancak Kronos başa babasını öldürerek yani Uranos'u öldürerek geçmiştir. Kendi çocuklarının da ona babasına yaptığını yapmalarından korkarak karısının hamile kalıp doğurduğu bütün çocuklarını doğdukları gibi yemeye başlar. Ancak Rhea en küçük olan Zeus'u Kronos'tan kaçırarak İda Dağı'na götürür ve Gaia'ya emanet eder. Kronos Zeus'u yemek istediğinde ise Rhea ona Zeus yerine koca bir kaya verir. Kronos da aradaki farkı anlamayarak bu koca kayayı oğlu Zeus olduğunu sanarak yer. Zeus yeterince büyüyüp güçlendiği zaman geri döner ve babası Kronos'a savaş açar. Kronos ile savaşır ve bu savaşı kazanır. Kronos'un midesinden bütün yuttuğu kardeşlerini ve taşları geri çıkarır. Ve baştanrı olarak başa artık Zeus geçmiştir. Zeus diğer tanrılar ve tanrıçaları alarak Olimpos'a taşınır. Hiç durmadan yazdığım bu cevaptan sonra parmaklarımın iyice ağrıdığını hissedebiliyordum. Bir iki dakikalığına kalemi masanın üzerine bırakarak ellerimi ovuştururken ne kadar süremiz kaldığını düşünmeye başladım. Sınavı yetiştirememe paniğiyle diğer soruya geçmeye karar vererek artık gözlerimi yormuş olan görüntüden dördüncü soruyu okumaya koyuldum. 'Herakles'in on iki görevi nedir?' Soruyu görünce bir an için gözümün korktuğunu söylesem yalan olmazdı. On iki tane görevi de hatırlayıp hatırlamadığımdan emin değildim. Zihnimden Herkül'ün, Yunan adıyla Herakles'in on iki görevini sıralerken korkulacak bir şey olmadığına karar verdim. Çünkü hepsini hatırlıyordum, yani sanırım. En iyisi yazmaya başlayayım diye düşünerek artık görmek bile istemediğim kalemi yeniden elime aldım. İkinci bir kağıda geçerken tüm vücudum iyiden iyiye yorulmuştu. Yine de kendimi salmanın sırası değildi, bu sınavı hiçbir aksilik olmadan atlatmakta kararlıydım çünkü. Kalemi sıkıca kavrayarak zihnimdekileri yazmaya başladım; Nemean arslanını yenmek, Artemis'in kutsal hayvanlarından Kyreneia Geyiğini yakalamak, Erymanthian Dağı'nda yaşayan büyük yaban domuzunu ağla tutmak, Augias'ın ahırlarını bir günde temizlemek, Stymphalos'da yaşayan ve o bölgedeki insanların rahatını kaçıran kuşları Athena'nın yardımıyla kovmak, Girit'e gidip Poseidon'un Minos'a verdiği azgın Girit Boğası'nı getirmek, Troya Kralı Diomedes'in emrine girip Troya halkına eziyet çektiren, Hellospontos Boğazı'nda yaşayan deniz canavarını öldürmek, Amazonlar Kraliçesi Hippolyta'dan kemerini almak, Okeanos'un bir adasında bulunan 3 gövdeli dev Geryoneus'un sığırlarını çalmak, Hesperidler'in altın elmalarını getirmek, Lerna Gölü'ndeki Hydra'yı öldürmek, Hades'in ölüler ülkesini koruyan Kerberos adlı köpeği yeryüzüne çıkarmak genelde Herkül olarak bilinen Herakles'in görevleridir. Kağıdın ön yüzünü neredeyse tamamen kaplayan cevabımdan sonra son soruya kadar hepsini takılmadan cevapladığım için kardeşim Helen'a minnettardım. Çoğu eğitmen gibi melezlere sert değil, yumuşak ve samimi davranıyordu. Onun bu imrenesi özelliğinin beni kurtardığını düşünürken aklımda son soruyu da cevaplayarak sınavdan çıkmaktan başka bir şey yoktu. Gözlerimi tekrar sorulara diktim ve son soruyu da dikkatle okumaya başladım. 'Yeraltı dünyasına ait üç kavram yazıp, ne olduğuklarını açıklayınız.' İçimden mutlulukla 'Bugün şanslı günümdeyim anlaşılan!' diye geçirirken son soruyu cevaplayacak olmanın verdiği zevkle kalemi tekrar elime aldım. Yeterince dolmuş olduğunu düşündüğüm kağıdın arka yüzünü çevirirken Yeraltı dünyasıyla ilgili hangi üç kavramı yazağım konusunda karar kılmaya çalışıyordum. Bir tanesinden başlayayım düşüncesiyle aklıma ilk gelen şeyi yazmaya başladım; Yunan mitolojisinde yer alan kerberus, Hades‘in yönettiği, ölülerin bulunduğu yeraltının kapısında bekçilik yapan üç başlı bir köpektir. Yazdığım kavramın açıklamasını tekrar okurken aklıma başka iki kavram daha getirmeye çalışıyordum. Elimden bırakmadığım kalemimle tekrar sınav kağıdıma gömüldüm; Melinoe'nin Mağarası, elinde her daim bir şarap kadehi bulunan, pembe bornozu ve kabarık saçlarıyla ortalarda dolaşan Hayalet Tanrıçası Melinoe, bu mağarada yaşamaktadır. Yeraltının gizli bir çıkışına sahip olan mağara, kesinlikle hoş vakit geçirebileceğiniz yerlerden değildir. Sıra son kavrama geldiğinde hiç düşünmeden tekrar yazmaya devam ettim; Asphodel Tarlaları, yeraltındaki en kalabalık alan. Ne iyi ne de kötü olanlar buraya gelir. Son sorunun son maddesini de yazdıktan sonra zevkle sınav kağıdımı süzdüm. Bir an sınavda William'la yaptığım düelloda terlediğimden daha çok terlediğimi düşünerek kendi kendime kıkırkadım. Oturduğum sıradan kalkarken kendimden emin bir şekilde sınav kağıdını elime aldım ve Helen'ın bulunduğu öğrentmenler masasının üzerine bıraktım. Helen gözlerini bana dikmiş bir şekilde ''Sınav nasıldı Andy?'' diye sordu yüzünden eksik etmediği tebessümüyle. Gözlerimi devirerek ''Yorucuydu, hem de çok yorucuydu!'' diyerek gevrek gevrek sırıttım. Helen da bana bakarak gülerken hala sınavda olan diğer melezleri rahatsız etmemem gerektiği düşüncesiyle derslikten çıktım. Adımlarımı Athena Kulübesi'ne doğru yönlendirirken aklımdaki tek şey eski temiz ve kuru halime dönebilmekti. | |
| | | Adyali Beckett Zeus'un Çocuğu
Mesaj Sayısı : 1657 Kayıt tarihi : 21/10/10
| Konu: Geri: Mitoloji Tarihi Sınavı | 7 Ağustos - 14 Ağustos Paz Ağus. 14, 2011 5:32 am | |
| İnatla gözlerimi kapamaya devam ettim. Kızım her sabah olduğu gibi başımdaydı ve beni uyandırmaya çalışıyordu. Önemli bir neden olmadıkça asla uyanmazdım. Uykuma oldukça düşkündüm ve sabah erkenden uyandığım zaman bütün kulübenin içinde terör estirirdim. Zavallı kızım bütün gücüyle beni sarsıyor ve uyandırmaya çalışıyordu. İtiraf etmem gerekirdi ki 7 yaşındaki birine göre oldukça güçlüydü. "Anne! Lütfen lütfen lütfen uyan! Kahvaltıyı kaçırdın, bu gün de öğle yemeğine kadar uyuma bare! Hem bu gün sınavın var!" Başımı kaldırıp kızıma baktım. Her zamanki gibi saçlarını taramış, güzel giysiler giymişti ve ben ona annelik yapacağıma o bana yapıyordu. Programımı benden daha iyi takip ediyordu, boş zamanlarında odamızı topluyordu. Ve bunların hepsini bana sevgisinden yapıyordu. Başka hiçbir 7 yaşındaki kızın böyle bir şey yapacağını sanmıyordum. "Buraya gel bakalım Mayie." dedi ve yatakta doğrulup onu kucağıma aldım. Hatırlıyorum da, küçükken saçları sapsarıydı, babasına daha çok benziyordu. Büyüyünce saçları koyulaşmıştı, ama kahverengi olacağına turuncu olmuştu. Açıkçası şimdi Rafael'e hiç de benzemiyordu ve ben buna memnundum. Sadece May'in masmavi gözlerinde onu görüyordum artık. Kızım kucağıma iyice gömülmüş, uzun kahverengi saçlarımdan bir tutamla oynuyordu. Annesinin yanında iyice sakinleşmişti. Neredeyse benim gözlerim de kapanacaktı, o sırada beni uyandırırken söylediği şeyi hatırladım. "Ah, sınav!" diye yakınıp yerimden zıpladım. Her zamanki gibi olan kızıma olmuştu. Benim hareketimde yerinden kaymış ve popo üstü yere çakılmıştı. Her zamanki gibi bir 'ah' çekti ve ters ters bana bakıp canı acımadan kalkmaya çalıştı. "Özür dilerim May, yetişmem gerekli bu sınava, o kadar dersine girdim, bunun boşa gitmesini istemiyorum. Üzgünüm!" dedim ve dolabımı açıp üstüme bir şeyler geçirdim. Bunlar en az derse gittiğimde giydiğim giysiler kadar rastgele seçilmiş ve uyumsuz giysilerdi. Bu sefer saçımı açık bırakmak istedim, ama saçlarım çok dolaşıktı ve taramaya zamanım yoktu. Hızlıca bir topuz yaptıktan sonra gönlünü almak için kızımı öptüm ve aceleyle kulübeden çıktım. O sırada aklıma kağıt kalem almak geldi, dönüp telaşla ilk bulduğum kalemi ve May'in çalışma masasından bir kağıdı kapıp tekrar çıktım. Geç kalmamışımdır değil mi, diye düşünüyordum. Yok yok, kalmamışımdır, hep geç kalırdım ama bu sefer uyandığım gibi geldim! Soluk soluğa kapıdan içeri girdiğimde dudaklarım yukarı kıvrıldı. Sınav daha başlamamıştı. Melez içgüdülerim bu sınavın o kadar da kolay olmayacağını söylüyordu, bu yüzden dişimi sıkıp en kötüsüne hazır olmaya çalıştım. Sıralardan birine oturdum ve hiç de meraklı olmayan bir şekilde öğretmenimizi beklemeye başladım. Öğretmenimiz Helen'dı, daha önceden oldukça görmüşlüğüm vardı onu. Sanırım Zack'le evliydi, gerçi son durumlardan en habersiz melezlerdendim, kampta bir boşanma 'modası' baş göstermişti, boşanmış bile olabilirlerdi. Gerçi Helen'ın o kendini beğenmiş çocuktan kurtulması oldukça iyi olurdu, tabii düşüncelerimi sadece kendime saklıyordum, Helen bunca yıl ona katlandıysa onu gerçekten seviyor olmalıydı çünkü.
Sonunda Helen geldi, oldukça zinde görünüyordu, tam bir öğretmen havası vardı onda. Bize gülümsedi ve hızlıca konuya girdi. ''Sınava hoş geldiniz! Lütfen kağıtlarınızı çıkarın ve duvarda beliren soruları yanıtlamaya başlayın.'' Gözlerimi kısıp duvardaki sorulara baktım ve iç çektim. Hepsi bildiğim şeylerdi ama hatırlamam ve onları düzgün bir şekilde kağıda dökmem zor olacak gibiydi. Ama bunu başabilirdim, 10 yıldır bu mitoloji işinin içindeydim ve soruların cevaplarını yapabileceğime inanıyordum. Aldığım kaleme baktım. May'in kalemlerinden biri olmalıydı, pembe ve tüylüydü ayrıca tepesinde bir kalp sallanıyordu. Utançla etrafa baktım ama herkes sorulara gömülmüştü. İç çektim ve birkaç hamleyle kalbi kalemin tepesinden çıkardım. En azından bunu yapabilmek iyi gelmişti. Sınavı yetiştiremeyeceğimi düşünerek hızlıca kağıdımın üzerine ismimi yazdım, sonra da duvardaki ilk soruyu kağıdıma yazmaya başladım.
1-Nyks ve Erebus kimdir? Eh, ikisini de biliyordum tabii. Nyks'in zaten kulübesi vardı kampta, Erebus da onun kardeşiydi. Tabii şimdi de bunu resmi bir şekilde yazmam gerekiyordu ki düşük not almayayım. Bu yaşta bile böyle şeyleri dert etmeye dayanamıyordum, dünkü çocuk değildim ki ben! Zeus'un kızı, şimşeklere hükmedebilen biriydim ve diğer küçük melezlerle bir odaya tıkılıp sınava sokuluyordum. Tamamen haksızlık! Tabii ben bunları düşünürken süre bitiyordu, bu yüzden düşüncelerimi geri plana atıp hızlıca aklıma gelenleri yazmaya başladım.
Nyks (Yunanca Νύξ) Yunan mitolojisindeki ilk tanrılardan gece tanrıçası onun şekil almış halidir. -Hesiodos'ta Nyks Hesiodos'un Theogony'sinde Nyks, Kaos'tan doğmuştur. Erkek kardeşi Erebus ile birlikte, Nyks'in iki çocuğu olmuştur: Aether ve Hemera. Daha sonra, kendi kendisine Momus, Moros, Thanatos, Hypnos, Oneiroi, Hesperides, Keres ve Fates, Nemesis, Apate, Philotes, Geras ve Eris'i doğurdu. Hesiodos Tartarus'tan bahsederken Hamera'nin Tartarus'a Nyks'in ondan çıktığı anda girdiğini anlatır. Ona göre, Hamera geri geldiğinde de Nyks çıkmıştır.
-Homeros'ta Nyks Homeros'un İlyada'nın 14. kitabında, Hypnos'a atfedilen bir alıntı vardır; Hypnos'tan Zeus'un uykuya dalmasını isteyen Hera'ya eski bir iyiliğini hatırlatır. Önceleri, bir kez daha aynı istekte bulunmuştur Hera ve Hypnos bunu yerine getirmiş Zeus'un uykuya dalmasını sağlamıştır, böylece Hera, Herakles'e büyük talihsizlik hazırlayacak fırsatı bulmuştur. Uyandığında durumu fark eden Zeus çok sinirlenir ve Hypnos'u cezalandırmaya yeltenir fakat Hypnos korku içinde annesi Nyks'e kaçar. Hypnos sözlerine Zeus'un Nyks'in öfkesinden korktuğu için kendisinin peşini bıraktığını ve ancak böylece Zeus'un öfkesinden kurtulabildiğini ekler. Bu tür bir alıntı, Nyks'in dönemde baş tanrı olarak tapılan Zeus'un bile korkabileceği düşünülen güçlü bir Nyks figürü olduğunu ortaya koyar. Nyks'in daha erken dönem mitolosijinin bir figürü olduğu düşünülürse bu mitolojideki süreçleri anlamada yardımcı olur ve uzun süreçlerden sonra bile gerek bireysel gerekse toplumsal anlamda güç ve etkisini yitirmemiş figürler bulunduğunu vurgulamaktadır.
Erebus, Yunan mitolojisindeki ilk tanrılardan biridir. Kaos'un ürettiği tanrı, karanlığın temsilcisidir. Nyks'in kardeşi olan Erebus, tek başına Aether'i, Nyks'le ise Hemera, Moros, Kharon, Eros ve Keres'in babasıdır. Sonraki dönemde ortaya çıkan efsanelerde Erebus çoğu zaman Hades'in bir bölümü olarak tasvir edilmiştir. Erebus'u yer altı dünyasında ruhların ölür ölmez geçtikleri bölüm olarak tasvir eder. Yer altı dünyasının diğer kısmını ise titanların da hapsedildiği Tartarus olarak tasvir ederlerdi. Aslında bu soru beni oldukça eğlendirmişti. Özellikle evde can sıkıntısından okuduğum eski destanların bu kadar işime yaramasına oldukça sevinmiştim. Hemen sonraki soruya geçtim.
2- Kronos ve Rhea'nın çocukları kimlerdir? Bu soru oldukça kolaydı. Belki fazla kolay. Kampa ilk geldiğimde öğrendiğim şeylerden biriydi. Hızlıca cevabı yazdım.
Kronos ve Rhea'nın çocukları Zeus, Poseidon, Hera, Demeter ve Hestia'dır. Yazdım kağıda kısa ve öz bir şekilde. Kesinlikle fazla kolaydı. Belki de Helen bize acımıştır, diye düşündüm. Açıkçası göz ardı edilecek bir ihtimal değildi bu. Kendi kendime gülümsedim ama bir sınavda olduğumu hatırlayarak ciddileştim. Daha ikinci sorudaydım, önümde çok yol vardı. Bunu hatırlamanın verdiği ciddiyetle kağıdıma eğildim ve üçüncü soruyu yazmaya başladım.
3- Tanrılar nasıl başa geçmişlerdir? Buna ne sebep olmuştur? Haydi bakalım, diye düşündüm. Koskoca savaşı yazacak mıydım yani? Pek sanmıyorum. Soruya kısa ve öz bir cevap vermek istiyordum.
Titanlar Savaşı, insanların yaratılışından önce iki ilahi ırk arasında Titanlar ve Olimposlular 11 yıl sürmüş savaşlara verilen isimdir. Titanların merkezi Othrys Dağı, Olimposluların ise Olimpos Dağı'dır. Tanrıların Savaşı veya Titan Savaşı olarak adlandırıldığı da olmuştur. Bu savaş, Zeus'un babası Titan Kronos'a karşı Uranos'un çocukları Kykloplar ve hekatonkheirleri yeraltından kurtarmasıyla başlar. Zeus Kronosun karnından daha önce Kronos tarafından tek lokmada yutulmuş olan Poseidon, Hades, Hera, Hestia'yı çıkartır. Hekatonheirler ve kykloplar Zeus'a minnettar kalırlar ve ona yakıcı şimşekleri ve ateşi hediye ederler. Böylece Zeus gücüne güç katmıştır. Kronos'u yenmiştir. Bunu yazdıktan sonra çok beklemedim, soruların cevaplarını bilebilmem bana bir hız kazandırmıştı. Hemen duvardan diğer soruyu okudum ve kağıdıma yazdım.
4- Herakles'in on iki görevi nedir? Ben kağıda baktım, o da bana baktı. Herakles'in on iki görevini duymuştum tabii, hatta bazılarını biliyordum, ama hepsini yazabileceğimden emin değildim. Başarabilirim, başarabilirim, diye düşündüm. Aklıma gelen ilki Cerberus'la ilgili olandı. Ama onun en son görev olduğunu hatırlıyordum. İlki neydi peki? Kalemimle kafamı kaşıdıktan sonra hatırladım. Zaten bizim de yaşadığımız bir şeydi bu, Nemea Aslanı! Hızlıca ilk görevi yazdım.
Birincisi Nemea Aslanı'nı yenmek. Gözlerimi kapadım ve sonrasını düşündüm. 10 yaşındayken Chloe adlı bir arkadaşım vardı. Onların evine ziyarete gitmiştim, ama Chloe benimle hiç ilgilenmemişti. Ben de gizlice onların evinde dolaşıp eğlenebileceğim bir şey aramıştım. Bir kitaplıktan başka bir şey yoktu doğru dürüst. Elime ilk gelen kitabı alıp kapağına bakmıştım. Bir aslanla savaşan çıplak bir adam o yaşımda bana hiçbir şey ifade etmemişti. Sadece dalga geçmek için okumuştum, başlığına bile bakmamıştım. Ama şimdi başlığını hatırladım. 'Herakles'in 12 görevi'. Nereden bilebilirdim ki, şimdi bana lazım olacağını? Mitoloji hakkında öğrendiğim ilk hikayeydi bu. Şimdi, anılarım tazelenmişken kendime inanıp büyük bir hızla ve zorlanmadan yazdım.
İkincisi, Artemis'in kutsal hayvanı olan geyiğini yakalamak. Üçüncüsü, Erymanthian dağında yaşayan büyük yaban domuzunu ağla tutmak. Dördüncüsü, Augias'ın ahırlarını bir günde temizlemek. Beşincisi, Stymphalos'da yaşayan ve o bölgedeki insanların rahatını kaçıran kuşları kovmak. Altıncısı, Girit'e gidip Poseidon'un Minos'a verdiği azgın Girit Boğası'nı getirmek. Yedincisi, Troya kralı Diomedes'in emrine girip troya halkına eziyet çektrien, Hellospontos Boğazı'nda yaşayan deniz canavarını öldürerek Troya halkını beladan kurtarmak. Sekizincisi, Amazonlar kraliçesi Hippolyta'dan kemerini almak. Dokuzuncusu, Okeanos'un bir adasında bulunan 3 gövdeli dev Geryoneus'un sığırlarını çalmak. Onuncusu, Hesperidler'in altın elmalarını getirmek. On birincisi, Lerna gölündeki Hydra'yı öldürmek. On ikincisi, Hades'in ölüler ülkesini koruyan Cerberus adlı köpeği yeryüzüne çıkarmak. Tatmin olmuş bir şekilde gülümseyerek sınav kağıdıma baktım. Gerçekten iyi yazmıştım. Doğru olduklarından da yüzde doksan emindim. Bu da bana yeterdi. İç çektim ve bazı melezlerin kağıtlarını şimdiden verdiklerini gördüm. Benim de son bir sorum kalmıştı zaten. Tedbiri elden bırakmadan hızlıca son soruyu yazdım.
5- Yeraltı dünyasına ait üç kavram yazıp, ne olduklarını açıklayınız. Hades'in krallığına pek gitmişliğim yoktu (acaba neden), ama, teorik olarak bilgim vardı. Gidenlerden duyduklarım, gidersem kaybolup Tartarus'a düşmeyeyim diye kendi araştırdıklarım, vesaire. Bu yüzden bu soruda da zorlanmayacktım. Yeraltındaki tek iyi şey olan Elisyum Tarlaları'nı seçtim ilk kavramım olarak.
Elysium Tarlaları. Elysium erdemli ruhların öldükten sonra kavuştuğu yerdir. İkinci kavram için uzun uzun düşündükten sonra, tatlı (!) köpekçik Cerberus'u seçmeye karar verdim.
Cerberus. Hades'in yönettiği, ölülerin bulunduğu yeraltının kapısında bekçilik yapan üç başlı köpek. Kuyruğu bir yılan olan ve sırtında sayısız yılanbaşı bulunan, ısırıkları zehirli bu köpek Herakles'ün 12 görevi arasında yer alır. Cerberus Yunanca 'çukur (çok derinlerdeki, şeytani çukur) iblisi' demektir. Yarı kadın yarı yılan Ekhidna ile dev Typhon'un oğlu olan Cerberus'un kardeşi Orthros'tur. Dev zincirlerle bağlı olan bu köpeğin görevi yer altına giren ölülerin tekrar yeryüzüne çıkmalarını önlemektir. Bunu da yazıktan sonra başka yeraltıyla ilgili başka bir şey düşündüm. Tarlalardan başka yazmak istemiyordum. Hades'i yazmayı hiç istemiyordum. Nehirler de pek ilgimi çekmemişti. Nakil Sırasında Ölüm Plakçılık'taki misafirperver (!) dostumu olan Charon'u yazmaya karar verdim sonunda.
Kharon, en eski yazıtlara göre ölü ruhlarına Acheron ırmağını geçirtmek için para alır o, nedenle ölülerin ağzına bir metelik konurdu. Para almazsa Kharon ruhları kovar, taş çatlasa yumuşamazdı. Hele toprağa gömülmeyen ruhların Hades bataklığını geçmeleri olanaksızdı. Şu anda Kharon Nakil Sırasında Ölüm Plakçılık'ta, iğrenç bir takım elbiseyle Yeraltı Dünyası'na giden girişte bekçilik ediyor. Onu giriş ikna etmek biraz zor, bu yüzden giderken mutlaka üç beş drahmi alın derim. Sanırım şu son satırları yazmazsam bu sınavın eğlencesi çıkmazdı, evet. Helen belki puan kıracaktı ama umrumda değildi. İki büklüm bir şekilde, iki saat bir kağıda eğilmiş halde durmamın bedeli buydu işte. Sonunda bitirmenin verdiği o muhteşem duyguyla birlikte ayağı kalktım, belimi tutarak biraz vücudumu esnettim, sonra da kağıdımı sabırsızca sıradaki birkaç kişinin önüne geçip masaya bıraktım ve derslikten çıktım. Bu sefer farklı olarak beni bekleyen biriyle karşılaştım. Kızım May dersliğin kapısında duruyor, bana gülümsüyordu. "May! Sen burada ne arıyorsun?" dedim kızıyormuş gibi yaparak, ama aslında onun buraya gelmesi beni çok mutlu etmişti. "Hiç. Yani, sadece... Sınavdan çıkana kadar bekledim, biraz anne kız vakit geçiririz diye düşündüm." dedi. Kızdığımı düşündüğü için başı öne eğikti, alt dudağı istemsiz bir şekilde öne çıkmıştı. "Ah, tatlım, tabii ki beraber zaman geçirebiliriz! Hermes kulübesine uğrayalım da Ayleyda teyzenden dondurma alalım sana, sonra da Satir dostlarını ziyarete gideriz, sana çilek aşırtabilirim. Sonra da Victoria ve Sofia'yla oynamaya gideriz, olur mu?" dedim gülümseyerek. Kızımın yüzü hemen güldü ve başıyla onayladı. Onun gülen yüzünü görmek her şeye bedeldi benim için. Onun koluna girip hizzasına gelebilemek için biraz eğildim ve beraber Hermes kulübesinin yolunu tuttuk. Bu halimle de oldukça küçük düşüyordum ama şu anda benim için önemli değildi, kızım yanımdaydı ve bu benim için yeterliydi.
| |
| | | | Mitoloji Tarihi Sınavı | 7 Ağustos - 14 Ağustos | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|