Olimpos Rpg
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Olimpos Rpg

Percy Jackson ve Olimposlular ile Olimpos Kahramanları serilerinden esinlenilerek oluşturulmuş, zirvedeki rpg forum sitesi.
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Şifa Sanatı Dersi |~| 1 Haziran ~ 7 Haziran

Aşağa gitmek 
+2
Fenix Blume
Zellana L. Tyler
6 posters
YazarMesaj
Zellana L. Tyler
Demeter'in Çocuğu/Şifa Sanatı Eğitmeni
Demeter'in Çocuğu/Şifa Sanatı Eğitmeni
Zellana L. Tyler


Mesaj Sayısı : 2331
Kayıt tarihi : 16/12/10

Şifa Sanatı Dersi |~| 1 Haziran ~ 7 Haziran Empty
MesajKonu: Şifa Sanatı Dersi |~| 1 Haziran ~ 7 Haziran   Şifa Sanatı Dersi |~| 1 Haziran ~ 7 Haziran Icon_minitimeSalı Mayıs 31, 2011 10:03 pm

Athena'nın Şifa sanatı öğretmeni olmasını teklif etmesi üzere uzun bir süre kararsız kalmıştı. Melez kampına geldiğinden beri şifa ile içli dışlı olmuştu ama bunu herkesten gizli bir biçimde yapıyordu. Biraz kararsız kaldıktan sonra bu teklifi zevkle kabul etti. Reddetmesi beklenemezdi zaten. Bu zorunlu bir ders değildi ama Hestia,Hermes ve Apollon kulübünde olan melezlerin katılması gerekiyordu. Bu da az bir sayı oluşturmayacaktı. Dersini ormanda yapacaktı. Hem orada yaşayan hayvanlar ile canlı birkaç deneyde bulunacaktı. Sabahın erken zamanlarında yanına aldığı birkaç malzeme ile ormana gitmeye hazırlandı. Ormana gittiğinde birkaç melez konuşuyorlar ve kıkırdıyorlardı. Yakın bir zaman içerisinde Hermes,Hestia ve Apollon kulübesine mensup melezler ile dolmaya başladı. Zellana çantasından birkaç malzemeyi serdiği yer bezine koydu. Yere bağdaş kurarak oturdu. Saatine baktı ve bir 5 dakika daha bekledi. En sonunda ayağa kalktı ve '' Şifa sanatı dersine hoş geldiniz.'' diyerek sözüne başladı. '' Bu ders size nasıl katkılar sağlar diye düşünüyor olabilirsiniz ama bir görevde ayağınız yaralandığında mikrop kapmasını sadece izlersiniz. Bu çoğu zaman acı verici olur. Bu acıyı çekmemeniz için beni dikkatlice dinlemeniz gerekmektedir. Dersten etkilenmeyen melezlerin şimdiden burayı terk etmesini isteyeceğim.''diyerek birkaç melezi süzdü. Bütün melezleri dikkatlice bakıyordu. Hiçbir melez gitmemişti. Buna gülümsedi ve '' İyi. ''U'' şeklinde bir oturma planı ile başlayacağız. Herkes bir biri ile 5-6 cm boşluk bıraksın. Orta da 8-9 metre boşluk bırakın lütfen.'' bunun üzerine melezler kıpraşarak dediklerini yapmaya başladılar. Kısa bir süre sonra herkes doğru biçimi almıştı. Zellana buna gülümsedi ve '' Hazırsak dersimize başlayalım. Canlı bir örnek ile başlamak istiyordum açıkçası.''diyerek çantasından bir sincap çıkardı. Sincabın kahverengi, seyrek tüyleri vardı. '' Evet narin kızlar buraya bakmasınlar. Elimdeki bıçak ile sincaba bir yara açacağım. Bu yarayı en kısa süre de iyileştireceğim. Pür dikkat beni dinleyin.'' diyerek eline bir bıçak aldı. Kızlar bu durumdan iğrenmiş gibiydiler. Bıçak yardımı ile sincabın ayağına seyrek bir yara açtı. Kanlar akarken Zellana ortaya geçti ve yere oturdu. '' Evet. Bu durumda birçok melez suya götürmeyi tavsiye edebilir ama bunu yapmamalısınız. Su sizi uyuşturur ve hareket etmenizi yavaşlatır. Bu nedenle öncelikle bir yaprak ile yarayı sarmalısınız. Unutmayın bütün yapraklar zehirsiz diye bir şey yoktur. Bir yaprak seçerken geniş ve koyu yeşil olmasına özen göstermelisiniz. Açık yeşil olan yapraklar daha çok gösterişi ile sizi etkiler. Oysa ki bir çoğu zehirlidir.'' diyerek öğrencilerinin dinleyip dinlememsini kontrol etti. Herkes dikkatlice dinliyordu. Zellana bunun üzerine sevinmişti. Ne de olsa dinlemeyen bir öğrenciden kötüsü olmazdır. Yaprağı ile aldı ve '' Evet. Bu kocaman yeşil bir yaprak. Elinize bir su ile yaraya hafifçe sürün. Kıyafetinizden bir iplik kopartın ve yaprağı yaraya dolayın. '' diyerek aynı şeyi sincaba yapıyordu. Herkes alkışlıyordu. '' Peki şu alkışları keselim. Şimdi özel konuklarımız ile tanışın.'' diyerek ellerimi sağa yönlendirdi. Sağdan gelen Hestia ve Apollon melezlerin ilgisine karşı gülüyorlardı. Yanımıza doğru gelerek melezleri süzüyorlardı. '' Hestia ve Apollon'a koca bir alkış alalım öncelikle. Dersimize geldiğiniz için teşekkür ederiz. Bize bir kaç bilgi vereceğinizi söylemiştiniz.'' diyerek onların yanında gülümsemeye çalışıyordu. Apollon her zamanki gibi önce bir giriş yaptı ve '' Ahh tabi. Şifa. Belki de yara aldığınızda ilk yapmanız gereken ani bir tedavidir. İnanın yaralı bir şekilde savaşmak istemezsiniz. '' diyerek sempatik görünmeye çalışıyordu. Hestia her zaman ki gibi dikkat geçmemeye çalışıyordu ama güzelliği ile dikkat çeken en çok o oluyordu. Onlara gülümsedi ve '' Evet Apollon'un da dediği gibi. Şimdi biraz daha canileşiyoruz. Elimdeki kılıç ile koluma derin bir yara açacağım. Ve bunun Hestia'nın iyileştirmesini isteyeceğim. Peki narin kızlar ne yapacağınızı biliyorsunuzdur. Dişinizi sıkın ve izleyin.'' dedi. Elinde ki kılıcı aldı ve koluna sürtmeye başladı. Gözlerinden yaş gelmesine karşın bunu pek umursamamaya çalışıyordu. Derin bir yara olduğundan dolayı yere kanlar damlamaya başladı. Bütün melezler '' Aaaaa.''[/i][/b][i] dercesine bakıyorlardı. Hestia eline bir kaç bitki aldı ve '' Yapmanız gereken eliniz ile yaraya dokunmamanız. Dikkatli bir biçimde yarayı sarmaya çalışın.''diyerek yarayı sarmayı bitirmişti. Herkesin ortasına geçtim ve '' Dersimizin anlatacağımız kısmı bitti ama tabii ki de bu kadar değildi. Şimdi zor kısma geliyoruz. Ormanın çeşitli yerlerinde herkesin sadece 1 tane bulması gereken yaralı hayvanlar var. Merak etmeyin herkese küçük bir harita vericeğiz. Orada hayvanların nereden gizlenebileceği ile ilgili küçük ipuçları olacak. Süreniz 2 saattir. Hayvanı iyileştirmeye bakın. Herkese başarılar.'' diyerek bütün melezlere gülümsedi. Melezler şaşırmışlardı. Böyle bir şey beklemiyor gibiydiler ama kimin ne zaman ne yapacağı belli olur muydu? Hestia ve Apollon kısa süre sonra gittiler.



Not: Örnek olması için dersi ilk Fenix Blume yazıcaktır. !





[/color]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Fenix Blume
Apollon'un Çocuğu/Okçuluk Eğitmeni
Apollon'un Çocuğu/Okçuluk Eğitmeni
Fenix Blume


Mesaj Sayısı : 491
Kayıt tarihi : 25/03/11

Şifa Sanatı Dersi |~| 1 Haziran ~ 7 Haziran Empty
MesajKonu: Geri: Şifa Sanatı Dersi |~| 1 Haziran ~ 7 Haziran   Şifa Sanatı Dersi |~| 1 Haziran ~ 7 Haziran Icon_minitimePerş. Haz. 02, 2011 1:47 am

Gece pek uyuyabildiğim söylenemezdi. Gördüğüm saçma sapan rüyalar ve dışarıdan gelen sesler sayesinde çok güzel bir uyku çekmiştim. Tam gözlerim kapanıyor derken içeriden gelen kardeşimin sesi ile kalkmak zorunda kalmıştım. “Hey Fenix! Haydi zorunlu dersimize gidiyoruz!” Zorunlu ders mi? Haa, bu Şifa Dersi olmalıydı. Normalde bu ay katılmayı istemiyordum fakat Zell’in ricasına karşı onu kıramazdım değil mi? Yanında olmamı istiyormuş falan işte. Lavaboya gittim ve uykusuzluktan kapanan gözlerime baktım. Elimi yüzümü yıkadım ve yeni bulduğum teknikle kendime bir şok etkisi yarattım. Gözlerimin biraz açılmasını sağlamıştı bu. Gördüğüm kardeşlerime selam verdim ve meyve sepetinden bir elma aldım. Elmaların sabahları kahveden daha çok uyku açtığını duymuştum. Bakalım banana ne kadar yararı olacaktı. Elmayı iyice yıkadıktan sonra elmadan bir ısırık aldım ve uyuyan kardeşlerime göz attım. Çoğu uyuyordu. Birinin arkasına geçtim ve yüzüne ufak bir güneş ışını yolladım. Bu bile gözlerini açmasına yetmişti. Gülerek onun başından ayrıldım ve kendimi dışarı attım. Dersin ormanda olacağını bildiğim için adımlarımı ormana yönelttim. “Keşke Zell beni davet etmeseydi.” diye düşündüm bir an. Ama onu ilk dersinde yalnız bırakmak hiç hoş olmazdı. Benim de dersim vardı ve o beni yalnız bıraksaydı ona darılırdım. Bu dersin tüm kamp için zorunlu olmadığını bildiğim için pek fazla kişi gelmezdi herhalde. Bunları düşünürken ormana girmiştim bile. Zell’i gördüğümde yere bağdaş kurmuş bir biçimde önündeki malzemeler ile uğraşıyordu. Yanına gittim ve “Heyecanlı mısın?” diye sordum. “Tabii ki. Umarım iyi bir ders olur.” Yerimi aldım ve söyleyeceklerini dinlemeye başladım.

Zell ayağa kalkıp “Bu ders size nasıl katkılar sağlar diye düşünüyor olabilirsiniz ama bir görevde ayağınız yaralandığında mikrop kapmasını sadece izlersiniz. Bu çoğu zaman acı verici olur. Bu acıyı çekmemeniz için beni dikkatlice dinlemeniz gerekmektedir. Dersten etkilenmeyen melezlerin şimdiden burayı terk etmesini isteyeceğim.” Kimse yerinden kımıldamamıştı. Zell gülümsedi ve “İyi. ''U'' şeklinde bir oturma planı ile başlayacağız. Herkes bir biri ile 5-6 cm boşluk bıraksın. Orta da 8-9 metre boşluk bırakın lütfen.” diyerek devam etti. Kimse öğretmene karşı gelmeden, herkes Zell’in dediklerini yerine getirmek için hareket etti. “Hazırsak dersimize başlayalım. Canlı bir örnek ile başlamak istiyordum açıkçası.” Zell heyecanlı görünmüyordu. Gülüyordu ve yaptığı işten memnun gibiydi. Çantasından bir sincap çıkardı ve sincabı bize gösterdi. “Evet narin kızlar buraya bakmasınlar. Elimdeki bıçak ile sincaba bir yara açacağım. Bu yarayı en kısa süre de iyileştireceğim. Pür dikkat beni dinleyin.” Bazıları gözlerini eliyle kapatmış, parmaklarının arasından bakıyordu. Zell’in yaptığı benim için pek de cani bir şey değildi. Ben bunlardan daha kötüsünü görmüştüm. Zell bıçağı aldı ve sincabın ayağına ufak bir yara açtı. “Evet. Bu durumda birçok melez suya götürmeyi tavsiye edebilir ama bunu yapmamalısınız. Su sizi uyuşturur ve hareket etmenizi yavaşlatır. Bu nedenle öncelikle bir yaprak ile yarayı sarmalısınız. Unutmayın bütün yapraklar zehirsiz diye bir şey yoktur. Bir yaprak seçerken geniş ve koyu yeşil olmasına özen göstermelisiniz. Açık yeşil olan yapraklar daha çok gösterişi ile sizi etkiler. Oysa ki bir çoğu zehirlidir.” Daha önce herhangi bir yarayı iyileştirmek için çaba göstermemiştim ama bundan sonra kendi işimi kendim halledecektim. Zell çantasından çıkardığı yaprağı eline aldı ve “Evet. Bu kocaman yeşil bir yaprak. Elinize bir su ile yaraya hafifçe sürün. Kıyafetinizden bir iplik kopartın ve yaprağı yaraya dolayın.” Bunları söylerken kendisi de söylediklerini yerine getiriyordu. Birden öğrenciler alkışlamaya başladı. Ben ne olduğunu anlamadan alkışlamaya başlamıştım bile. Zell bundan memnun gibiydi. “Peki şu alkışları keselim. Şimdi özel konuklarımız ile tanışın.” diyerek sağ tarafı gösterdi. Özel konuk mu? Kimdi ki bunlar? Umarım babam gelmez diye düşünürken sağ taraftan babam ve daha önce görmediğim bir kadın geldi. “Hestia ve Apollon'a koca bir alkış alalım öncelikle. Dersimize geldiğiniz için teşekkür ederiz. Bize birkaç bilgi vereceğinizi söylemiştiniz.” Zell gülmemek için kendini tutuyordu. Bunu yüzünden anlayabiliyordum. Babam her zamanki gibi havalı görünüyordu. Boğazını temizledi ve konuşmaya başladı. “Ahh tabi. Şifa. Belki de yara aldığınızda ilk yapmanız gereken ani bir tedavidir. İnanın yaralı bir şekilde savaşmak istemezsiniz.” dedi. Çoğu zaman olduğu gibi gülüyordu. Kızları görünce keyfi yerine gelmişti gibi. Çok çapkın bir babam vardı yahu. Hestia düşündüğümden çok daha güzeldi. Zell sözü aldı ve “Evet Apollon'un da dediği gibi. Şimdi biraz daha canileşiyoruz. Elimdeki kılıç ile koluma derin bir yara açacağım. Ve bunun Hestia'nın iyileştirmesini isteyeceğim. Peki narin kızlar ne yapacağınızı biliyorsunuzdur. Dişinizi sıkın ve izleyin.” dedi. Acaba, gerçekten dediğini yapacak mıydı? Eline bıçağı aldı ve bıçağı koluna batırdı. Gözlerinden yaş geliyordu fakat bağırmıyordu. Bunu neden yapmıştı ki? Daha kolay örnek veremez miydi? Elinden bıçağı almak istiyordum fakat bunu yapmamalıydım. Hestia normal gözüküyordu. Birkaç bitki aldı ve “Yapmanız gereken eliniz ile yaraya dokunmamanız. Dikkatli bir biçimde yarayı sarmaya çalışın.” diyerek yarayı sarıyordu. İşini kolayca bitirmişti. Zell ortamıza geldi ve “Dersimizin anlatacağımız kısmı bitti ama tabii ki de bu kadar değildi. Şimdi zor kısma geliyoruz. Ormanın çeşitli yerlerinde herkesin sadece 1 tane bulması gereken yaralı hayvanlar var. Merak etmeyin herkese küçük bir harita vericeğiz. Orada hayvanların nereden gizlenebileceği ile ilgili küçük ipuçları olacak. Süreniz 2 saattir. Hayvanı iyileştirmeye bakın. Herkese başarılar.” Herkes şaşırmış gibiydi. Ben ise Zell’e kızgındım. Zell’in verdiği kağıdı alırken “Bunu yapmak gerekir miydi?” diye azarladım onu. “Özür dilerim.” dedi sadece. “Neyse. Bunu sonra konuşuruz. Yanına en çabuk ben geleceğim.” “Göreceğiz.” Gülümsedim ve kağıdı açtım. Resim olacağını düşünürken yazılarla karşılaştım. Kağıtta:
Taşların arasındaki dar yoldan geçeceksin,
Gölün yakınlarındaki ağaçları arayacaksın,
Ağaçların en uzununu bulacaksın,
Ağacın yanındaki mağaradaki yaralı canlıya yardım edeceksin.

Yazıyordu. Neler yapacağımı düşünüyordum. Uykudan kapanan gözlerim şimdi ardına kadar açıktı. İlk ben bitirmeliydim. Taşların arasındaki dar yoldan geçeceksin Taşlar, taşlar. Etrafıma bakındım. Burada hiç taş yoktu ki! Hemen koşmaya başladım. Büyük taşlar bulmalıydım. Etrafıma pek bakmıyordum nedense. Önüme bakmanın yeteceğini düşünüyordum ki yetmeyecek gibiydi. Kafamı her yöne çevirmeye başladım. Tam önünden geçecekken sağa baktığımda kocaman kayaların olduğunu gördüm. Arasındaki yol? Neredeyse hiç açıklık yoktu ki. Neden bu kadar zor bir şey seçmişti Zell? Bu aralığı ayakta geçemeyeceğimi anlayınca yere yattım ve sürünmeye başladım. Aradan geçerken taşlar suratıma birkaç çizik atmıştı fakat şu an önemli olan bulacağım hayvandı. Kağıda tekrar baktım. Gölün yakınlarındaki ağaçları arayacaksın Şimdi gölü bulmalıydım. Tekrar koşmaya başladım. Suyun şakırtısı kulağıma geliyordu. Oraya gitmeliydim. Adımlarımı o yöne yönelttim. Sakarlığımdan birkaç kez yere düşmüştüm fakat hala koşuyordum. Gölün kenarına ulaştığımda nefes nefese kalmıştım. Son iki mısra kalmıştı. Ağaçların en uzununu bulacaksın En uzun ağaç. Buradakilerin hepsi uzundu ki! En uzunun hangisi olduğunu nereden bilebilirdim. Kaya aramaya başladım. Kayanın tepesine çıkarak en uzun ağacı seçebilirdim. Biraz aradıktan sonra istediğim büyüklükte bir kaya bulmuştum. Peki buna nasıl çıkacaktım? Derin nefes aldım ve kayaya tırmanmaya başladım. Az daha yere düşüp ölecektim fakat bundan kurtulmuştum. Sonunda kayanın en üstüne ulaştım ve ağaçlara baktım. Çoğu neredeyse aynı boydaydı. En uzunu göreceğim derken düşüyordum ama sonunda başarmıştım. En uzun ağaç geldiğim yola yakındı. Şimdi aşağı inmeliydim fakat çok yüksekteydim. Kendime kanat yaratmalıydım. Ellerimi iki yana açtım ve kanat oluştuğunu düşündüm. Çok geçmeden iki kanat sahibi olmuştum fakat bunlar pek dayanmazdı. Babama dua ettim ve kendimi yere attım. Daha önce uçmak gibi bir deneyimim olmadığı için tepetaklak düşmekten son anda kurtuldum. Gördüğüm en uzun ağaca gitmek için koşmaya başladım. Ter içinde kalmıştım. Elimin tersiyle anlımdaki terleri sildim. En uzun ağaca çok az kalmıştı ve ayaklarımda neredeyse derman kalmamıştı. Ağaca ulaşmıştım. Son mısra kalmıştı. Ağacın yanındaki mağaradaki yaralı canlıya yardım edeceksin Güçsüz viyaklama sesi kulağıma gelmeye başlamıştı bile. Sesin geldiği yöne doğru ilerledim ve ufak bir mağara gördüm. Sesler daha da artmıştı. Kafamı içeri soktum ve içerideki canlıyı aramaya başladım. Bir gelincik vardı! Küçük bir gelincik. Bağırıyordu. Hemen onu aldığım gibi dışarı çıktım. Gelinciğin bir bağacı yaralıydı. Ona yardım etmeliydim. “Açık yeşil miydi? Koyu yeşil mi? Açıktı. Hayır. Açıklar zehirli. Koyu ve geniş olmalı.” Karşımda can çekişen hayvan beni çok üzüyordu. Hemen yaprak aramaya başladım. Açık renkliler çoktu fakat sonunda koyu ve geniş bir yaprak bulmayı başardım. Hemen gelinciğin yanına geldim. Yaprağı bacağına sardım ve kendi ürettiğim ip ile bağladım. Sonunda başarmıştım! Gelincik, bağırmayı bırakmıştı. Mutluydu. Gelinciği kucağıma aldım ve geri gitmek için yola koyuldum. Kayaların yanına geldiğimde kendime bir balyoz yarattım. Gelinciği bir kenara bıraktım ve balyozla taşların ortasında bir yol açtım. Elimde gelincik ile çıkmıştım. Zell beni gördüğüne çok sevinmişti. Benden başka kimse yoktu. Zell’in yanına geldim ve “İlk ben geleceğim demiştim.” dedim. Gelinciği yere bıraktım ve Zell’in koluna baktım. Neredeyse tamamen iyileşmişti. Yere oturduk ve konuşmaya başladık. Diğerleri de birazdan gelirdi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Theodor Aquila
Apollon'un Çocuğu
Apollon'un Çocuğu
Theodor Aquila


Mesaj Sayısı : 710
Kayıt tarihi : 30/10/10

Şifa Sanatı Dersi |~| 1 Haziran ~ 7 Haziran Empty
MesajKonu: Geri: Şifa Sanatı Dersi |~| 1 Haziran ~ 7 Haziran   Şifa Sanatı Dersi |~| 1 Haziran ~ 7 Haziran Icon_minitimePerş. Haz. 02, 2011 9:26 am

Dün gece stresten doğru düzgün uyuyamamıştım. Çünkü artık kampta birçok derslik vardı ve benimse çok az zamanım vardı. Fakat kendime zaman bulduğum anda hemen bir dersliğe gitmeye karar verdim. Bu da tabi ki babamın uzman olduğu konulardan biri olmalıydı. Okçuluk hakkında zaten ders almıştım. Bu yüzden Şifa Sanatı Derslik'ine katılmaya karar verdim. Ama bu kararın ardından uyumam pek mümkün olmadı. Çünkü başaramamam durumunda hem babama rezil olabilirdim, hem de kendime çok sinirlenirdim. Diğerlerinin ne düşündüğünden çok kendimin ne düşündüğüne önem veriyordum açıkçası. Bu düşünceler yüzünden uzun bir süre uyuyamadım. Sabaha doğru uyumayı başardım fakat bu sefer de uyanmam çok kolay oldu. Çünkü kardeşlerimin çoğu benim gibi bu derse katılmayı planlıyordu. Bu gürültülerden kurtulmaya çalışırken birden gözlerimin önüne bir ışık huzmesi düştü. Neye uğradığımı şaşırmış olsam da hemen uyandım. Odadan çıkan kişinin Fenix olduğunu düşündüm fakat emin olamadım. Ama yine de temizlik günü öç almayı aklımın bir kenarına yazdım. Daha sonra bana enerji vermesi için bir sürü meyvenin suyunu çıkarıp karıştırdım. Midem bulana bulana bu karışımı bitirdim ve sonunda kendime gelmeyi başardım. Kardeşlerimin bazıları hala hazırlık aşamasındaydı. Ben de hem bu yüzden hem de biraz kendime güven aşılamak için zaman oluşturma amacıyla tek başıma gitmeye karar verdim. Dersin yapılacağı Orman'a giderken içimden "Bunu yapabilirsin Teo. Daha önce beceriksizce de olsa denemelerin oldu. Üstelik sende bir yetenek var. Tıpkı okçulukta olduğu gibi olacak, inan bana." dedim. Son cümleyi sesli söylediğimi fark edince kendimi susturdum ve dersin eğitmeni olan Zellana'yı görene kadar da bir şey düşünmemeye özen gösterdim. Daha çok kuş cıvıltılarıyla ilgileniyordum. Ben vardığımda Zellana eşyalarını çıkarmakla meşguldü. Ona selam verdikten sonra bir kenara oturdum.

Yaklaşık on dakika sonra dersin açılış konuşması olarak Zellana "Bu ders size nasıl katkılar sağlar diye düşünüyor olabilirsiniz ama bir görevde ayağınız yaralandığında mikrop kapmasını sadece izlersiniz. Bu çoğu zaman acı verici olur. Bu acıyı çekmemeniz için beni dikkatlice dinlemeniz gerekmektedir. Dersten etkilenmeyen melezlerin şimdiden burayı terk etmesini isteyeceğim." dedi. Fakat kimse yerinden kımıldamamı. Zellana buna sevindi ve gülümseyerek konuşmasını sürdürdü. O "İyi. ''U'' şeklinde bir oturma planı ile başlayacağız. Herkes bir biri ile 5-6 cm boşluk bıraksın. Orta da 8-9 metre boşluk bırakın lütfen." dedikten sonra bütün dinleyenler kıpırdanmaya başladı. Birkaç saniye süren yer değiştirmenin ardından Zellana herkesin hazır olduğunu görünce "Hazırsak dersimize başlayalım. Canlı bir örnek ile başlamak istiyordum açıkçası." dedi. Bu hoşuma gitmişti, zaten kuramsal şeylerle aram pek iyi değildi. Bu sırada Zellana çantasından bir sincap çıkardı. Hayvan biraz korkmuş duruyordu. Zell onu yavaşça okşayarak "Evet narin kızlar buraya bakmasınlar. Elimdeki bıçak ile sincaba bir yara açacağım. Bu yarayı en kısa süre de iyileştireceğim. Pür dikkat beni dinleyin." dedi. Ben de dediğine uydum ve o sincabın ayağını bıçakla hafifçe keserken etrafta küçük çığlıklar atanlara aldırmadan onu dikkatlice dinlemeye başladım. "Evet. Bu durumda birçok melez suya götürmeyi tavsiye edebilir ama bunu yapmamalısınız. Su sizi uyuşturur ve hareket etmenizi yavaşlatır. Bu nedenle öncelikle bir yaprak ile yarayı sarmalısınız. Unutmayın bütün yapraklar zehirsiz diye bir şey yoktur. Bir yaprak seçerken geniş ve koyu yeşil olmasına özen göstermelisiniz. Açık yeşil olan yapraklar daha çok gösterişi ile sizi etkiler. Oysa ki bir çoğu zehirlidir." dedikten sonra hemen kendime ait garip yöntemlerle bu bilgiyi kafama soktum. Ardından Zell'in sincabın ayağını sarmakta kullandığı yaprağı da iyice inceledim. Sonra "Evet. Bu kocaman yeşil bir yaprak. Elinize bir su ile yaraya hafifçe sürün. Kıyafetinizden bir iplik kopartın ve yaprağı yaraya dolayın." dedi ve bu yönergeleri de istemsiz bir şekilde elimle tekrar ettim. İşi bittiğinde bütün dinleyenlerle birlikte onu alkışlamaya başladık. Zell kendinden memnun bir şekilde "Peki şu alkışları keselim. Şimdi özel konuklarımız ile tanışın." dedi. Onun gösterdiği tarafa bakarken kalbim deli gibi çarpıyordu. Beynimdeki tüm hücreler acil durum çağrısı yapıyordu sanırım. Babamı karşımda görünce korktuğumun başıma gelmek üzere olduğundan da korkmaya başladım. Yani korkumdan korkuyordum. Bu yüzden kendi kendime "Saçmalıyorsun Teo. Kes sesini." dedim. Dikkatimi dağıtan kişi ise Tanrıça Hestia oldu. Onu daha önce sadece kitaplarda görmüştüm. İlk defa canlı olarak görüyordum.. Ama gerçekten güzel ve masum bir yüzü vardı. Zell bu sırada "Hestia ve Apollon'a koca bir alkış alalım öncelikle. Dersimize geldiğiniz için teşekkür ederiz. Bize birkaç bilgi vereceğinizi söylemiştiniz." dedi. Gergin bir şekilde babamı alkışladım. O ışıltılı gülümsemelerinden birini attı ve "Ahh tabi. Şifa. Belki de yara aldığınızda ilk yapmanız gereken ani bir tedavidir. İnanın yaralı bir şekilde savaşmak istemezsiniz." dedi. Bunun üzerine Zell de "Evet Apollon'un da dediği gibi. Şimdi biraz daha canileşiyoruz. Elimdeki kılıç ile koluma derin bir yara açacağım. Ve bunun Hestia'nın iyileştirmesini isteyeceğim. Peki narin kızlar ne yapacağınızı biliyorsunuzdur. Dişinizi sıkın ve izleyin." dedi. Bunun olacağını hiç beklemiyordum. Ben daha bir gönüllü filan kullansa daha iyi olur diye düşünürken o kolunu kesmişti bile. Kana pek tahammülüm yoktu, ama bundan sonra alışsam iyi ederdim. Bu yüzden kendimi zorladım ve Hestia'yı görev başındayken dikkatlice izledim. Tanrıça bir yandan işini yapıp bir yandan da "Yapmanız gereken eliniz ile yaraya dokunmamanız. Dikkatli bir biçimde yarayı sarmaya çalışın." diyerek bize açıklama yaptı. Hemen sargıyı bitirdi ve eski yerine döndü. Zellana da hepimizin şaşkın bakışları arasında "Dersimizin anlatacağımız kısmı bitti ama tabii ki de bu kadar değildi. Şimdi zor kısma geliyoruz. Ormanın çeşitli yerlerinde herkesin sadece 1 tane bulması gereken yaralı hayvanlar var. Merak etmeyin herkese küçük bir harita vericeğiz. Orada hayvanların nereden gizlenebileceği ile ilgili küçük ipuçları olacak. Süreniz 2 saattir. Hayvanı iyileştirmeye bakın. Herkese başarılar." dedi. Bunun daha iyi olduğunu düşünüyordum. Çünkü herkesin içinde daha stresli olabilirdim. Ama kendi başımayken rahatça ve hızlıca hareket edebilirdim. Zellana'nın yanına gittim ve kendimi tutamayıp "Harikaydın Zellana. Yüksek egosuyla babam bile etkilendi." dedim. Babama kaçamak bir bakış atmayı da ihmal etmemiştim. Bunu yalakalık olarak almayacağını umuyordum. Neyse ki bana gülümsedi ve haritamı verdi.

Zarfı açtığımda anormal bir kartla karşılaştım. Bu kartın çoğu maviydi. Fakat küçük küçük kırmızı lekeler vardı. Arkasında ise bir not vardı. "Bu mavilikler iyileştirmen gereken hayvana yaklaştıkça kırmızılaşmaya başlayacaklar. Tamamen kırmızı olduğunda zaten onun inlemelerini duymaya başlarsın. Başlangıç noktan kırmızı çarpılı ağaç." yazıyordu. Şaşkınlığımı atlattıktan sonra etrafıma bakınmaya başladım. Sanırım herkese farklı şekillerde haritalar verilmişti. Çünkü herkes başka yollardan gidiyordu. Bense kırmızı çarpılı ağacı bulduktan sonra rastgele bir şekilde yürümeye başladım. Bazen fazla uzaklaşıyordum ve bütün kırmızılıklar yok oluyordu. Bazense kırmızılıklar artmaya başlıyordu ve hemen ümitleniyordum. Fakat kısa bir süre sonra bu kırmızılıklar kayboluyordu. Sonunda kendime bir strateji belirledim: kırmızılıklar kaybolmaya başladığında geldiğim yeri geri yürüyecektim. Renklerin eski hallerine geldiği noktaya bir işaret koyup farklı bir yönde yürümeye başlıyordum. Bu taktik bana bayağı zaman kazandırmış oldu. Bir yerde hedefime çok yaklaşmıştım ki karşıma sarmaşıklarla kaplı bir yol çıktı. Buraya girmemek için başka yolları denedim ama kırmızılıklar elimden kum taneleri gibi kayıp gidiyordu. Sonunda iyileştirmenin gittiği yolun sarmaşıklı yol olduğunu anladım. Fakat bu sarmaşıkların zehirli gibi bir havası vardı. Ayrıca dikenliydiler de. Yani buradan geçmek için uğraşmam gerekecekti. Bilekliğimi aktif duruma getirdim ve kalkanımı sol koluma taktım. Kılıcımı da elime aldım, sonra da kafamın değmeyeceği düzeyde bir yol açarak ilerlemeye başladım. İlk başta adeta uçarak ilerliyordum fakat bir süre sonra yorulmaya başladım. Buna bağlı olarak kırmızılıklar da yavaşlamaya başladı. "Biraz nektar için nelerimi vermezdim." diyerek gökyüzüne baktım. Ama tabi ki böyle bir şeyi beklemem çok saçmaydı. Bir süre sonra yol bitti, aynı zamanda ben de tükendim. Ne şanslıydım ki yol bitince mavilikler de çok az kaldı. Bir gaklama duyunca hem susuzluğumu unuttum hem de yorgunluğumu. Biraz etrafa bakındıktan sonra çökmüş bir şekilde kendimi yere attım. Zira ağaca tırmanmam gerektiğini fark etmem bende daha büyük bir yorgunluğa neden olmuştu. Fakat içgüdülerim bana durumun acil olduğunu belirtiyordu. Çünkü artık gaklamalar artmıştı, hatta neredeyse hayvanın, anladığım kadarıyla kuşun, nefes alışlarını bile duyabiliyordum. Karta dikkatlice bakarak gitmem gereken ağacı seçtim. Bütün kart kırmızı olunca kafamı kaldırdım ve bir karaltı gördüm. Bu karaltının göğsü hızlı bir biçimde inip kalkıyordu. Kendime tutunacak bir dal buldum ve kendimi yukarı doğru çekmeye başladım. Yukarı çıktıkça beynim komplo teorileri üretiyordu. Malesef bunlardan biri tutmuştu: kurtarmam gereken hayvan bir kargaydı. Nasıl bir tesadüftür ki bu babamın büründüğü hayvan şekillerinden biriydi. Bu yüzden onu şefkatli ve yavaş bir biçimde tutarak çantama koydum. Sonra da yine aynı yavaşlıkla ağaçtan indim. Acilen bir su birikintisi bulmam gerekiyordu. Neyse ki fazla aramama gerek kalmadı. Hemen yanı başımda ufak bir yağmur suyu birikintisi vardı. Şimdi kullanmam gereken yaprağı seçmem gerekiyordu. Harika(!) ezberleme taktiğimle aklıma soktuğum yaprak türünü düşündüm. Açık-acı-acıtır. Yani açık renkli yaprak zehirli. Kafamı salladım ve geniş, koyu yeşil bir yaprak buldum. Elimi suya batırdım ve birkaç damla suyu karganın tam göğsündeki yaraya damlattım. Tişörtümden biraz iplik koparmayı başardım. Yaprağın gerekli olduğu kadarını kopardım ve bunu ip yardımıyla bağladım. İpi fazla sıkmamaya özen gösterdim. Sonra biraz da gücümü kullanmaya çalışarak parmaklarımı yumuşak hareketlerle yaprağın çevresinde dolaştırdım. Oraya odaklandığım zaman vücudumda bir elektriklenme oldu. Sanırım başarmıştım. İşimi tamamladığımın kanıtı olarak karganın iniltilerinin kesilmesini aldım. Daha sonra da geldiğim yolu ezberlemiş olmanın verdiği rahatlıkla yoluma koyuldum. Bu sefer çok daha yavaş gidiyordum. Çünkü karga derin bir uykudaydı ve onu rahatsız etmemeliydim.

İlk toplandığımız yere döndüğümde benden önce 5-6 melezin gelmiş olduğunu fark ettim. Zellana bana gülümsedi ve elindeki not defterine bir şeyler yazmaya başladı. Bu sırada ben de kardeşimlerimi gördüm. Onların yanına gittim ve birbirimize başımızdan geçenleri anlatmaya başladık. Diğer herkesin gelmesini beklerken her türlü şeyden konuşmuştuk. Bir süre sonra kadro tamamlanmaya başladı.


En son Theodor Carter tarafından C.tesi Haz. 04, 2011 8:52 am tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Seth Mason Black
Hermes'in Çocuğu
Hermes'in Çocuğu
Seth Mason Black


Mesaj Sayısı : 325
Kayıt tarihi : 16/02/11

Şifa Sanatı Dersi |~| 1 Haziran ~ 7 Haziran Empty
MesajKonu: Geri: Şifa Sanatı Dersi |~| 1 Haziran ~ 7 Haziran   Şifa Sanatı Dersi |~| 1 Haziran ~ 7 Haziran Icon_minitimeC.tesi Haz. 04, 2011 4:03 am

"Bırakın beni!" Elim kolum bağlanmıştı ve gözlerim kapalıydı. Bağırıyordum ama kimse duymuyordu. Aptal bir sesin "Onu önce biraz pişirelim."dediğini duydum. Başka bir ses "Böyle daha lezzetli görünüyor."dedi. Kocaman bir el beni tutup çekerken tekme atmaya başladım. Gözlerimi açtığımda odamdaydım ve kendimi tekmeliyordum. Etrafa bakınınca kesinlikle odamda olduğumu anladım. Çünkü herzaman ki gibi dağınıktı. Bir kaç saniye daha tembelce yattıktan sonra kalkıp elimi yüzümü yıkadım. Üstümü giyindikten sonra mutfakta birşeyler atıştırdım. Bugünlerde herkezde bir telaş vardı. Derslere girmek için ordan oraya koşuşturuyorlardı. Esneyerek kulübeden çıkıp Şifa Dersliğine gittim. Ne kadar da sıkıcı bir konu! Uyumazsam şanslıyım.

Dersliğe vardığımda Zellena ''Şifa sanatı dersine hoş geldiniz.''diye söze başladı. Yere oturup onu dinlemeye başladım “Bu ders size nasıl katkılar sağlar diye düşünüyor olabilirsiniz ama bir görevde ayağınız yaralandığında mikrop kapmasını sadece izlersiniz. Bu çoğu zaman acı verici olur. Bu acıyı çekmemeniz için beni dikkatlice dinlemeniz gerekmektedir. Dersten etkilenmeyen melezlerin şimdiden burayı terk etmesini isteyeceğim.”dedi. Pekala kimse kımıldamadığına göre otursam iyi olurdu. Zell gülümseyip "İyi. ''U'' şeklinde bir oturma planı ile başlayacağız. Herkes bir biri ile 5-6 cm boşluk bıraksın. Orta da 8-9 metre boşluk bırakın lütfen.”dedi. Herkez dediğini yapıp 8-9 metre boşluk bırakacak şekilde açıldı. Tipik bir oturma planı diye geçirdim içimden. Herkez yerini aldığında, Zell ''Hazırsak dersimize başlayalım. Canlı bir örnek ile başlamak istiyordum açıkçası.''diyip çantasından sincap çıkardı. İğrenç! Bu bir sıçan! Sıçanları hiç sevmem. En azından bazılarını. Zell kahverengi tüyleri olan sıçanı elinde tutarken "Evet narin kızlar buraya bakmasınlar. Elimdeki bıçak ile sincaba bir yara açacağım. Bu yarayı en kısa süre de iyileştireceğim. Pür dikkat beni dinleyin.''diyip eline bir bıçak aldı. Bıçağı sincabın ayağında hafifçe gezdirdi. Zavallı sincapın şimdi ayağından kanlar geliyordu. Tipik bir 'ıyk' sesleri duyuyordum. Açıkçası o sıçanın yerinde olmak istemezdim. Zell 'U' şeklinin ortasına geçip ''Evet. Bu durumda birçok melez suya götürmeyi tavsiye edebilir ama bunu yapmamalısınız. Su sizi uyuşturur ve hareket etmenizi yavaşlatır. Bu nedenle öncelikle bir yaprak ile yarayı sarmalısınız. Unutmayın bütün yapraklar zehirsiz diye bir şey yoktur. Bir yaprak seçerken geniş ve koyu yeşil olmasına özen göstermelisiniz. Açık yeşil olan yapraklar daha çok gösterişi ile sizi etkiler. Oysa ki bir çoğu zehirlidir.''dedi. Yaprak mı? Şaka yapıyor olmalısınız? Sargı bezi daha mantıklıydı. Yada bir kumaş parçası. Yaprak? Zell yaprağı eline alıp ''Evet. Bu kocaman yeşil bir yaprak. Elinize bir su ile yaraya hafifçe sürün. Kıyafetinizden bir iplik kopartın ve yaprağı yaraya dolayın.''diyip sincapta nasıl yapılacağını gösterdi. Sargı olayını bitirdiğinde bende dahil herkez onu alkışlamaya başladı. Zell ''Peki şu alkışları keselim. Şimdi özel konuklarımız ile tanışın.''diyip sol tarafı işaret etti. Tanrılarım! Bunlar Hestia ve Apollon... Zell ''Hestia ve Apollon'a koca bir alkış alalım öncelikle. Dersimize geldiğiniz için teşekkür ederiz. Bize bir kaç bilgi vereceğinizi söylemiştiniz.''dedi. Ellerim acıyana kadar alkışladım. Gürültü sonlandığında Apollon kendine yakışır bir şekilde "Ahh tabi. Şifa. Belki de yara aldığınızda ilk yapmanız gereken ani bir tedavidir. İnanın yaralı bir şekilde savaşmak istemezsiniz.''diye giriş yaptı. Apollon'da en sevdiğim tanrılar arasındaydı. Hestia da kendi halindeydi. O da sevdiğim Tanrıçalardandı, bazen kamp ateşinin yanında onu görür gibi olurdum. Zell "Evet Apollon'un da dediği gibi. Şimdi biraz daha canileşiyoruz. Elimdeki kılıç ile koluma derin bir yara açacağım. Ve bunun Hestia'nın iyileştirmesini isteyeceğim. Peki narin kızlar ne yapacağınızı biliyorsunuzdur. Dişinizi sıkın ve izleyin.''diyip kılıcıyla kolunu çizmeye başladı. Ağzım iki karış açık onu izliyordum. Gerçi benimde yanımda Apollon ve Hestia olsa uçurumdan bile yuvarlanırım. Hestia eline bir kaç koyu yeşil yaprak aldı. Zell'in kanlar süzülen kolunu sararken ''Yapmanız gereken eliniz ile yaraya dokunmamanız. Dikkatli bir biçimde yarayı sarmaya çalışın.''diyerek işini bitirdi. Zell yaralı koluyla bir kaç adım atıp ''Dersimizin anlatacağımız kısmı bitti ama tabii ki de bu kadar değildi. Şimdi zor kısma geliyoruz. Ormanın çeşitli yerlerinde herkesin sadece 1 tane bulması gereken yaralı hayvanlar var. Merak etmeyin herkese küçük bir harita vericeğiz. Orada hayvanların nereden gizlenebileceği ile ilgili küçük ipuçları olacak. Süreniz 2 saattir. Hayvanı iyileştirmeye bakın. Herkese başarılar.''dedi.

Ayağa kalkıp elime bir zarf aldım. Zarfı açtığımda içinden madalyon çıktı. Bronzdandı ve içinden ses geliyordu. Açma yeri göremiyordum. Bende tipik bir hareketle madalyonu yere fırlattım. Madalyon kırılmıştı! Lanet olsun! Ama içinden küçük birşey çıkmıştı. Bir periyi andırıyordu... Daha dikkatli bakınca bunun bir ağaç perisi olduğunu gördüm. Rengine falan bakılırsa bir Dağ çamı perisiydi. Bunu nasıl bildim ben? Küçük ışık süzmesine bakmak için eğildim ama yoktu. Anlaşılan bir Dağ çamı bulmalıydım. Acaba nasıl birşeydi? Ormanın en derinlerine kadar gittim. Çam ağacı görürsem en azından bir ipucu yakalamış olurdum. Biraz daha gezindikten sonra sonunda bir tane çam ağacı gördüm. Thalia'nın ağacı gibi enerjisini hissettirmiyordu. Ama genede bir çam ağacıydı işte! Çam ağacının ilerisinde dolaşmaya devam ettim. Tepelik bir alana geldiğimde çam ağaçları sıklaşmıştı. Kısa bir yürüyüşün ardından bir tilkinin bir sıçanı köşeye sıkıştırmış olduğunu gördüm. Önce öldürmesine izin verecektim. Ama sonra bu sıçanın yaralı olduğunu fark ettim. Tilkiye doğru bir hamle yatım, ensesinden yakalayıp köşeye fırlattım. Bana kötü kötü baktı. Kılıcımı çektiğimde birkaç saniye bakıştık ve kendine has sesini çıkarıp kayboldu. Tamam, sakin olmalıyım. Bir sıçana elleyeceğim. Ama bu Şifa dersi için değer. Hayır, değmez! Kararsızlık içinde kuyruğu yaralı, avaz avaz bağıran hayvana baktım. Önce yukarı tırmanmaya çalıştı ama beceremedi. Sanırım kuyruğu dengesini bozuyordu. Derin bir iç çekip hayvanın yanına eğildim. Acayip acayip sesler çıkararak kaçmaya çalıştı. Ama yalpalıyordu. Onu ensesinden tutup ağacın dibine bıraktım. Kaş göz arasında gizlice yanıma aldığım koyu yeşil yaprağı elime alıp turuncu, Melez Kampı yazan tişörtümün bir parçasını yırttım. Hayvanın kuyruğunu parçayla temizledim. Kanayan yeri bulduğumda yanıma aldığım su şişesinden yaprağa su döktüm. Islak yaprağı kanamaya devam eden yere koyup, tişörtümün temiz başka bir parçasıyla sardım. Sıçan sonunda bağırmayı kesmiş, kocaman siyah gözleriyle bana bakıyordu. Birinin "Aferin, iyi iş çıkardın."demesiyle irkildim. Bu, gördüğüm o küçük periydi. Gerçi şimdi daha büyüktü. Sivri kulakları, koyu yeşil bir bedeni vardı. Ona gülümseyip "Acaba... Şu şeyi koyabileceğim birşey var mı?"diyip sıçanı işaret ettim. Gülerek "O bir sansar. Ayrıca o 'birşey' değil. Pan'ın koruduğu hayvanlardan biri, melez."dedi. Gözlerimi devirerek ayağa kalktım. Ağaç perisi yavaş yavaş kaybolurken "Onu eline al. Zararsızdır. Hatta sen ondan daha zararlısın."diyip kayboldu. Ben mi zararlıyım? Hadi ama! Son bir kez sıçana bakıp karar verdim. Üstümdeki hırkayı feda edecektim. Hırkamı sansarın üstüne attım ve sansarı kucağıma aldım. Tiksinerek onunla birlikte Zell'in yanına döndüm. Çoğu melez çoktan gelmişti. Yolda gelirken sansarıma isim bulmuştum. Sansar Jo'yu Zell'in önüne koydum. Bana gülümseyip elinde tuttuğu kağıda birşeyler karaladı. Hala Sansar Jo'dan hoşlanmıyordum ama onun yarası benim geleceğim için önemliydi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Tiffany Trully
Apollon'un Çocuğu
Apollon'un Çocuğu
Tiffany Trully


Mesaj Sayısı : 1885
Kayıt tarihi : 11/10/10

Şifa Sanatı Dersi |~| 1 Haziran ~ 7 Haziran Empty
MesajKonu: Geri: Şifa Sanatı Dersi |~| 1 Haziran ~ 7 Haziran   Şifa Sanatı Dersi |~| 1 Haziran ~ 7 Haziran Icon_minitimeSalı Haz. 07, 2011 4:35 am

Karanlık bir ortamın içinde çözemediğim bir şeyler yaparken gıcık edici mekanik bir ses gelmeye başladı. Başta ne olduğunu anlayamadım ama sonra ses daha da çekilmez bir hal aldı ve beni karanlıktan kurtardı. Odamda yatağımda yatıyordum ve salak alarmım bas bas bağırıyordu. Bu çalar saatten nefret ediyordum. Elime aldım ve olabildiğince sert bir şekilde duvara fırlattım. Çalar saat duvarla buluşunca sustu ve parçalara ayrıldı. Böylesi daha iyiydi. Yastığı kavrayarak başımın altına çektim ve yarım kalan uykuma devam etmek üzere gözlerimi kapadım. Tam uykuma kaldığım yerden devam edecektim ki bir kardeşim odama daldı ve “Tiff uyan. Şifa dersi var bugün.” dedi. Sonra da hızla kapıyı çekip odamdan çıktı. Yarı uyur olduğumdan kim olduğunu çözememiştim. Uykumu bölmüş olması beni çok sinirlendirmişti ama kendimi rüyalardan aldığım zaman kardeşimin dediği aklıma dank etti. Bugün şifa dersi vardı ve ben buna katılmak zorundaydım. Aslında Tüm Apollon kulübesi katılmak zorundaydı. Her ne kadar şifa verebiliyorsam da bilmediğim şeylerin olduğunu düşünüyordum. Şifacılıkta en iyisi olmak istiyordum. Bunun için de bu derse girecektim. Yatağımdan kalktım ve banyoya gittim. Yüzümü bol suyla yıkarak gözlerimin tamamen açılmasını sağladığımda tekrar odama gittim. Etrafıma ne yapmam gerektiğini idrak etmek için bakınmaya başladım. Aklımdan bin bir türlü şey geçiyordu. Yaklaşık bir dakika sonra kendimi toparladım ve dolabımın kapağını açıp kendime giyecek bir şey buldum. Kırmızı penyemi ve beyaz kabrimi giydikten sonra aynanın karşısına geçtim. Bir süre aynanın karşısında dikildikten sonra sarı saçlarımı taramaya başladım. Saçlarım dolaşık olmadığından saçımı taramam saniyelerimi almadı. Kırmızı tokamı aldım ve saçımı bağladım. Bugün bayağı sıcaktı ve saçlarım çok yakıyordu beni. Toplu olunca daha iyiydi. Bugün canım hiç makyaj yapmak istemiyordu. Onun için hiç makyaj malzemelerine bulaşmadan çantamı hazırladım. İçine sadece gereken eşyalarımı koydum. Sonra da odamdan çıktım. Salona gittiğimde kardeşlerimin hiçbirini bulamadım. Anlaşılan çoktan gitmişlerdi veya uyuyorlardı. Söylene söylene mutfağa gittim ve dolaptan bisküvi aldım. Krakerleri ağzıma atarken kulübeden çıktım. Geç kaldığım için kahvaltı yapamazdım. Hem karnım da aç değildi. Şifa dersi ormanda yapılacağından dolayı ormana doğru yöneldim. Çevremde ormana giden çok kişi yoktu. Şifa dersi sadece üç kulübenin zorunlu olduğu ders olduğundan bu durum böyleydi. Tanıdık birilerine rast geldikçe onları derse davet ediyordum ama kimse gelmiyordu. E, bu çok doğaldı. Girmemiz gereken zaten bir sürü ders vardı. Onlar yeter hatta artardı bile. Ormana geldiğimde krakerim de bitmişti. Çöp kutusuna bisküvi kabını attıktan sonra doğruca derse gittim. Dersin yapılacağı alana geldiğimde kardeşlerim Teo’yu ve Fenix’i gördüm. Ancak yanları dolu olduğu için rastgele bir yere oturdum. Öğretmenimiz Zell’di. Her zaman öğretmenden dersin nasıl olacağı anlaşıldığına inanırdım ve bu ders zevkli olacağını düşünüyordum. Zell bağdaş kurarak oturmuştu. Biraz daha bekledikten sonra derse geçti.

"Şifa sanatı dersine hoş geldiniz. Bu ders size nasıl katkılar sağlar diye düşünüyor olabilirsiniz ama bir görevde ayağınız yaralandığında mikrop kapmasını sadece izlersiniz. Bu çoğu zaman acı verici olur. Bu acıyı çekmemeniz için beni dikkatlice dinlemeniz gerekmektedir. Dersten etkilenmeyen melezlerin şimdiden burayı terk etmesini isteyeceğim." dedi. Ancak ders almaya gelmiş hiçbir melez gitmedi, kimse kıpırdanmamıştı bile. Zell bu duruma sevinmişti. Gülümseyerek "İyi. ''U'' şeklinde bir oturma planı ile başlayacağız. Herkes bir biri ile 5-6 cm boşluk bıraksın. Orta da 8-9 metre boşluk bırakın lütfen." dedi. Vakit kaybetmeden dediğini yapmaya giriştim. Herkes U şekli oluşturacak şekilde oturdu. Aramızda Zell’in istediği mesafe vardı. "Hazırsak dersimize başlayalım. Canlı bir örnek ile başlamak istiyordum açıkçası." Şifa ve canlı. Bu kulağa çok güzel gelmiyordu. Zell’in ne yapacağını anlamıştım. Çantasından bir sincap çıkardı. Sincap çok şekerdi. Ona biraz sonra olacaklardan dolayı üzülmüştüm. "Evet narin kızlar buraya bakmasınlar. Elimdeki bıçak ile sincaba bir yara açacağım. Bu yarayı en kısa süre de iyileştireceğim. Pür dikkat beni dinleyin." diyerek bıçağı sincaba götürdü ve ayağını kesti. Tabii bu kesik sadece bir yaraydı. Sincaptan kırmızı kan akarken Zell ortaya oturdu. "Evet. Bu durumda birçok melez suya götürmeyi tavsiye edebilir ama bunu yapmamalısınız. Su sizi uyuşturur ve hareket etmenizi yavaşlatır. Bu nedenle öncelikle bir yaprak ile yarayı sarmalısınız. Unutmayın bütün yapraklar zehirsiz diye bir şey yoktur. Bir yaprak seçerken geniş ve koyu yeşil olmasına özen göstermelisiniz. Açık yeşil olan yapraklar daha çok gösterişi ile sizi etkiler. Oysa ki bir çoğu zehirlidir." Bitkilerle aram çok iyi değildi. Dolayısıyla zehirli olup olmadıklarını bile düşünmezdim. Kafama koyu yeşili iyice kazıdım. Bu çok önemli bir bilgiydi. Bunu unutmamam gerekiyordu. Zell eline bir yaprak aldı ve "Evet. Bu kocaman yeşil bir yaprak. Elinize bir su ile yaraya hafifçe sürün. Kıyafetinizden bir iplik kopartın ve yaprağı yaraya dolayın." sözlerini söylerken de bir yandan da aynı şeyi sincaba yapıyordu. İşlemler sırasıyla bittikten sonra herkes alkışlamaya başladı. Ben de onlara katıldım. Orman alkışlarla inlerken Zell ”Peki şu alkışları keselim. Şimdi özel konuklarımız ile tanışın.” Özel konukların kim olduğunu çok merak ettim. Böyle bir şey beklemiyordum. Kim olabileceklerini düşünürken babamı ve Tanrıça Hestia’yı gördüm. Buna çok ama çok şaşırmıştım. Şaşkınlığımı dize getiremeden Zell “Hestia ve Apollon'a koca bir alkış alalım öncelikle. Dersimize geldiğiniz için teşekkür ederiz. Bize bir kaç bilgi vereceğinizi söylemiştiniz.” Bu sefer ki alkışım daha güçlüydü. Söz konusu babamsa… bu ders bütün dersler arasında en sevdiğim ders oluyordu. Yakışıklı babam “Ahh tabi. Şifa. Belki de yara aldığınızda ilk yapmanız gereken ani bir tedavidir. İnanın yaralı bir şekilde savaşmak istemezsiniz.” dedi. Hemen ardından Zell “Evet Apollon'un da dediği gibi. Şimdi biraz daha canileşiyoruz. Elimdeki kılıç ile koluma derin bir yara açacağım. Ve bunun Hestia'nın iyileştirmesini isteyeceğim. Peki narin kızlar ne yapacağınızı biliyorsunuzdur. Dişinizi sıkın ve izleyin.” dedi. Sonra da kılıyla kolunda bir yara açtı. Kan toprağa dökülürken Hestia bitkilerle koluna bir şeyler yaparak “Yapmanız gereken eliniz ile yaraya dokunmamanız. Dikkatli bir biçimde yarayı sarmaya çalışın.” dedi. Çok ustaca işini bitirmişti. Nasıl yapılacağını iyice öğrenmiştim. Sonra Zell ortaya geçerek “Dersimizin anlatacağımız kısmı bitti ama tabii ki de bu kadar değildi. Şimdi zor kısma geliyoruz. Ormanın çeşitli yerlerinde herkesin sadece 1 tane bulması gereken yaralı hayvanlar var. Merak etmeyin herkese küçük bir harita vericeğiz. Orada hayvanların nereden gizlenebileceği ile ilgili küçük ipuçları olacak. Süreniz 2 saattir. Hayvanı iyileştirmeye bakın. Herkese başarılar.” dedi. Ah, bunu da hiç beklemiyordum. Ne yani şimdi ormanda yaralı bir hayvan mı arayacağız? Hestia ve Apollon gittiğinde biz de görevimize başladık.

Yolda giderken haritama bakıyordum. Haritada ağaçların arasında yeşillikli bir alan vardı. Daire içindeki alanda hiç ağaç yoktu. Orada bir yerde gri renkte işaret vardı. Orayı bulmam gerekiyordu. Sürenin iki saat olması beni telaşlandırmıştı. Elimden geldiğince hızlı olmaya çalışıyordum. Ancak ne kadar yürüsem de ağaçlar hep vardı. Bunun bir tuzak olabileceğini düşündüm ama dersin bu kadar zor olabileceğini zannetmiyordum. Onun için gitmeye devam ettim. Bir süre sonra ağaç türleri değişti. Sanırım bu iyiye işaretti. Önceden de dediğim gibi benim bitkilerle pek aram yoktu. Dolayısıyla bu ağaç türünü bilmiyordum ama sanki haritadakine benziyordu. Etrafımı kolaçan ederek yürürken ağaçlar sıklaşmaya başladı. Bunun tam tersi olması gerekiyordu. Şaşkınlıkla yürümeye devam ediyordum. Sürem gittikçe azalıyordu. Artık ağaçlardan zor yürüyordum. Kökler ise bayağı kalındı. Bir onların üzerinden geçiyordu, bir eğilerek dalların altından geçiyordum. Canım acısa da hiç duramadan devam ediyordum. En sonunda ağaçlar seyrekleşmeye başladı. Bu beni çok sevindirdi. Biraz daha yürüdükten sonra açıklığa geldim. Ancak burada hiçbir şey yoktu. Konsantre olarak kendimi seslere odakladım. İki saniye sonra bir tavşanın sesini duydum. Sese doğru gittiğimde üzeri çalılıklarla örtülü bir tavşan buldum. Tavşanın sağ kulağı yaralıydı. Bu yaranın nasıl oluştuğunu bilmiyordum ama tavşana daha fazla acı çektirmeden yarayı iyileştirmem gerektiğini biliyordum. Kafama kazıdığım koyu yeşil ve geniş yaprak bulduktan sonra Zell’in yaptığı gibi onu tavşanın kulağına sardım. Bu iş olmuştu. Tavşanı kollarımın arasına aldıktan sonra hızla geldiğim yere gittim. Dönüşüm gidişimden daha kolay olmuştu. Derse geldiğimde birkaç melezin benden önce geldiğini gördüm. Hemen Zell’in yanına gittim ve tavşanı ona verdim.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Satellite Morgan
Artemis Avcısı/Kulübe Lideri/Melez Danışmanı/Araba Yarışları Koordinatörü/Okçuluk Eğitmeni
Artemis Avcısı/Kulübe Lideri/Melez Danışmanı/Araba Yarışları Koordinatörü/Okçuluk Eğitmeni
Satellite Morgan


Mesaj Sayısı : 3387
Kayıt tarihi : 24/08/10

Şifa Sanatı Dersi |~| 1 Haziran ~ 7 Haziran Empty
MesajKonu: Geri: Şifa Sanatı Dersi |~| 1 Haziran ~ 7 Haziran   Şifa Sanatı Dersi |~| 1 Haziran ~ 7 Haziran Icon_minitimeÇarş. Haz. 08, 2011 6:30 am


    Bugün çalışkanlılığımı, belki de boş yere olan bu çalışkanlığımı kanıtlama günüydü benim için. Bana zorunlu olmayan bir derse katılacaktım, kendimi geliştirmek ve benim arkamdan konuşan melezlere kendimi göstermek amacıyla. Sabah güneş gözüme girdiğinde, ne yapacağıma karar vermemiştim. İkilemdeydim, yapmasam mı yapsam mı şeklinde. Fakat çalar saatimin sesi beni derse gitmeye teşvik etmişti. Apollon, Hermes ve Hestia Kulübeleri'ne zorunlu olan bu derse bir Artemis Avcısı'nın katılması biraz acayip kaçsa da ne zaman ne olacağı belli olmazdı. Uzman birilerinden bu işi öğrenmek bana kolaylık sağlardı, zarar vermezdi. Az bilginin göz çıkarmayacağını düşünerek gitmeye karar verdiğim Şifa Dersi için kıyafetlerimi hazırlamaya başlamıştım. Üzerime her zamanki gibi turuncu melez kampı tişörtümü geçirmiştim. Altıma ne giyeceğime karar vermek amacıyla dolabı açtığımda ilk gözüme çarpan güneş turuncusu rengindeki mini şortumdu. Bu sıcak havada beni terletmeyecek ve içinde rahat olacağım bu şortu giydikten sonra masamın üzerinde duran parfümü sıktım. Aynanın karşısında saçımı bol bir şekilde ördükten sonra da saatime baktım. Muhtemelen benimle gelecek avcı yoktu, koridorda dolaşarak onlara bağırdım. Gelmek isteyen olursa sonradan gelebilirdi. Buzdolabına yöneldim ve içinden Jill'in babasının gönderdiği dondurmalardan bir tane kaptım. Onu sabah sabah yalayarak dersliğe doğru ilerlemeye başladım.

    Dersin ormanda yapılacağını ikizim Ange'den öğrenmiştim. Onunla buluşup dersliğe gitmeyi düşünüyordum fakat bir süre Apollon Kulübesi'ne uğramayı planlamıyordum. Tek başıma ormana doğru yürümeye başladım. Yürürken aslında sandığım kadar sevilmediğimi düşünmeye başlamıştım. Uzun zamandır arkadaşlarımla beraber derse gitmiyordum. Beni kampta tek takan kişi kardeşim Lexi'ydi. Ange'yi uzun zamandır görmüyordum, o California'dan döndüğü zaman beraber harika bir yaz geçireceğimize emindim. Aynı şekilde cadaloz Alex de California'dan yeni dönmüştü. Beraber muhteşem bir yaz planımız vardı. Uzun zaman sonra onunla atışmak, paha biçilemezdi. Keşke birkaç tane kışın takıldığım melez olsaydı diye düşünüyordum ayağımı yere sürüyerek ilerlerken. Ayakkabı bağcığımın çözüldüğünü fark etmiştim, fıstık yeşili rengindeki ayakkabımın bağcığını bağlamak üzere yere eğildiğimde tam karşımda minik bir melez topluluğunun durduğunu fark ettim. Fenix, Theo ve Tiff oradalardı. Onları gördüğümde doğru yere geldiğime emin oldum ve onlara el salladım. Yanlarına gittim, bir süre sohbet ettikten sonra bir ağacın altına oturarak eğitmeni beklemeye başladım. Saçımdaki örgüyle oynarken bu derse gelmekle iyi yapıp yapmadığımı düşünüyordum. Kendi düşüncelerime omuz silktim ve cebimden bir sakız alarak ağzıma attım. Sonuçta bu ders bana hiçbir şey kaybettirmeyecekti. İki üç saat, benim için fazla bir zaman değildi. Uzun zamandır avlanmıyorduk, iyice yayılmıştık zaten. Ama Artemis'in bizi kısa sürede toplayıp ava çıkaracağından da adım gibi emindim.

    Karşıdan gelen eğitmenimiz Zellana'yı gördüm. O bir Amphitrite kızıydı, oldukça güzel ve bakımlıydı. Dersin eğitmenliğini de muhteşem bir şekilde yapacağından en ufak bir kuşkum yoktu. Geldi ve yere oturdu. Birkaç malzemeyi yere serdikten sonra saatini kontrol etti. Son hazırlıklarını yaptığı belliydi, sabırsızlıkla beklemeye başladım. '' Şifa sanatı dersine hoş geldiniz.'' dedi kibar eğitmenimiz. Hoş bir edayla ellerini kullanarak anlatmaya başladı dersi. Gerçekten dinlenilesi bir eğitmendi. ''Bu ders size nasıl katkılar sağlar diye düşünüyor olabilirsiniz ama bir görevde ayağınız yaralandığında mikrop kapmasını sadece izlersiniz. Bu çoğu zaman acı verici olur. Bu acıyı çekmemeniz için beni dikkatlice dinlemeniz gerekmektedir. Dersten etkilenmeyen melezlerin şimdiden burayı terk etmesini isteyeceğim.'' Ben oldukça etkilenmiştim, hem de girmem zorunlu olmayan bir derste. Benim bir mikroptan ölme gibi bir ihtimalim yoktu fakat yine de o mikrop beni öldürmekten beter hale sokuyordu. Ormanda koşarken yerde dolaşan onlarca böcekle baş etmek gerçekten bir sanattı. O yüzden dersin adı Şifa Sanatı'ydı. Etrafıma baktım, hiçbir melez kıpırdamıyordu, gitmek için düşünmemişlerdi bile. Zell kafasını sallayarak gülümsedi, durumdan hoşnut olmuş gibiydi. U şeklinde oturmamızı isteyince geriye gitmeye başladık ve tabi ki oturmamıza şekil verdik. Aramızda yaklaşık yedi santimetre boşluk bırakmıştık, Zell'in de dediği gibi. Herkes oturma şeklinden memnunmuşcasına durunca Zell gülücük attı bize. Ardından derse hazır olduğumuzu söyledi. Bunu duymanın vermiş olduğu rahatlamayla derin bir nefes verdikten sonra çantasını açarak içinden tatlı mı tatlı bir sincap çıkardı. Gülümseyerek sincaba bakmaya başladım fakat doğrusu Zell bu sincabı canlı örnek olarak kullanacağını söyleyince korkmuştum. Küçükken evde beslediğim tavşanımı veterinere götürdüğümüzde, veterinerin onun tırnağını keserken yanlışlıkla etini kesmesi sonucu oluşan kanamayı hatırladım ve gözlerimi kapayarak dudağımı ısırdım. '' Evet narin kızlar buraya bakmasınlar. Elimdeki bıçak ile sincaba bir yara açacağım. Bu yarayı en kısa süre de iyileştireceğim. Pür dikkat beni dinleyin.'' dedi Zell. Maalesef tahmin ettiğim başıma gelmişti, o hayvancığın bıçakla deşilmesi gerçekten hoş değildi. Gözlerimi kapadım ve o an neden Artemis Avcıları'na bu dersin zorunlu olmadığını anlamış bulundum. Ellerimle kapattığım gözlerimi hafifçe aralayınca zavallı sincabın ayağının kanadığını görmüş bulundum. Sadece kulaklarımı açmıştım, Zell'i dinliyordum. '' Evet. Bu durumda birçok melez suya götürmeyi tavsiye edebilir ama bunu yapmamalısınız. Su sizi uyuşturur ve hareket etmenizi yavaşlatır. Bu nedenle öncelikle bir yaprak ile yarayı sarmalısınız. Unutmayın bütün yapraklar zehirsiz diye bir şey yoktur. Bir yaprak seçerken geniş ve koyu yeşil olmasına özen göstermelisiniz. Açık yeşil olan yapraklar daha çok gösterişi ile sizi etkiler. Oysa ki birçoğu zehirlidir.'' Doğrusu benim de aklıma suya götürmek gelmişti. Bunu öğrendiğim iyi olmuştu, zavallı hayvancağıza eziyet etmek olurmuş bu meğersem. Zar zor dayandığım bu manzaraya Zell'in derhal son vermesini diliyordum. Yanında bulunan yaprağı aldı ve zavallı sincabın yarasını sararken anlatmaya başladı. '' Evet. Bu kocaman yeşil bir yaprak. Elinize bir su ile yaraya hafifçe sürün. Kıyafetinizden bir iplik kopartın ve yaprağı yaraya dolayın. '' Bu biraz mistikçeydi ve zordu. Yeşil yaprağı bulduysak suyu anında nereden bulacaktık ? Tükürük, belki işe yarayabilirdi gerçi. Ve ben kıyafetimden iplik kopartmak istemiyordum, Artemis'i çağırmak çok daha yararlı olabilirdi. Zell herkes tarafından alkışlanıyordu, cümbüşe ben de ıslıklarla katıldım. Zell gülümsedi ve biraz duraksadı. Özel konuklarımız olduğunu söyleyince daha büyük hayvanlar bekliyordum. Koskoca artist Apollon'un ve Ateş Tanrıçası Hestia'nın burada bulunması büyük bir onurdu. "Ah tabi. Şifa. Belki de yara aldığınızda ilk yapmanız gereken ani bir tedavidir. İnanın yaralı bir şekilde savaşmak istemezsiniz. '' dedi Apollon, her zamanki artist tavırlarıyla. Bir insan ikizinden bu kadar uzak olmamalıydı, az da olsa Artemis'e benzeseydi ne olurdu sanki ? Ya da şu an yanında duran Hestia'dan utansa ? Kadıncağız dikkat çekmemek için her şeyi yapıyordu, sessizdi. Oysa benim gözüm ondaydı, Artemis'ten sonraki idolüm oydu. Erkeklerden uzak kalmak, büyük bir beceriydi. Bunları düşünürken Zell koluna büyük bir yara açacağını söyledi. Narin bir kız olaraktan dişimi sıktım, yumruklarımla beraber. Yere damlayan kana tepki vermemek mümkün değildi, çığlık niteliğinde ince bir ses çıkarmıştım. Hestia yavaş adımlarla Zell'e doğru ilerleyerek ne yapacağımızı anlatmaya başladı. '' Yapmanız gereken eliniz ile yaraya dokunmamanız. Dikkatli bir biçimde yarayı sarmaya çalışın.'' Anında kaybolan yara ağzımı açık bırakmıştı. O kadar kana değmeyeceğini anlayınca mutlu olmuştum. Gülümsedim. O sırada Zell bize açıklama yapıyordu. '' Dersimizin anlatacağımız kısmı bitti ama tabii ki de bu kadar değildi. Şimdi zor kısma geliyoruz. Ormanın çeşitli yerlerinde herkesin sadece 1 tane bulması gereken yaralı hayvanlar var. Merak etmeyin herkese küçük bir harita vericeğiz. Orada hayvanların nereden gizlenebileceği ile ilgili küçük ipuçları olacak. Süreniz 2 saattir. Hayvanı iyileştirmeye bakın. Herkese başarılar.'' Bizlere dağıtılan haritaya baktım, gözlerim büyümüştü. Vakit kaybetmemek adına hemen yerimden kalkarak ormanın derinliklerine daldım. O sırada diğerlerine bakıyordum, onlardan farklı yerlere gitmek amacımdı çünkü.

    Ormanın içinde ilerliyordum. Diğerleri gibi babam Apollon değildi, koruması altına beni alan Hestia değildi. Tek yaptığım ilerlemekti, sadece ilerlemek. Artemis'ten yardım diliyordum kolyemi tutarak. Haritaya bakıyordum, ama hiçbir şey anlamıyordum. Kafam o kadar allak bullak olmuştu ki kaç yıldır bildiğim şeyleri hatırlayamıyordum. Antik Yunanca'yı, yanındaki minik İngilizce'yi, hiçbirini... Neyse ki avcıların ormanda yol bulma iç güdüsü vardı. Hayvanların seslerini rahatlıkla algılayabiliyorduk, bu bize göre gerçekten mükemmeldi. Ormanda ne yöne gittiğimi bilmez bir şekilde ilerlerken ilginç bir ağaç gördüm. Yaprakları genişti, kocamandı. Bana lazım olabileceğini düşünerek yaprağını kopartmaya çalıştım. İlk seferde olmadı, ikinci seferde de olmadı. Sinirlenmiştim, öyle bir hışımla çektim ki yere düştüm. Kimsenin görmediğini umut ederek yerden kalktım ve üzerimi silkeledim. Hiçbir şey olmamış gibi elimdeki yaprağa bakarak ilerlemeye başladım. Yürürken bir ağacın içinden ilginç sesler geldiğini duyar gibi oldum. Haritaya baktım. Burası muhtemelen bulunmam gereken yerdi. Gülümseyerek kafamla onayladıktan sonra da sesin geldiği ağaca doğru ilerlemeye başladım. Ses yaprakların arasından gelmiyordu, sanki ağacın tam içinden geliyordu. Ağacın etrafında dolaşıp bir kovuk aramaya başladım. Ama o sırada burnuma gelen iğrenç kokular ağacın etrafından uzaklaşmamı sağladı. Ağacın içinden gelen sesler, kokular birbirine karışmıştı. Birden ağacın kovuğundan bir şey fırladı ve ben o an kaderime lanet ettim. Bu bir kokarcaydı! Bula bula bir kokarcayı bulmuştum yani. Onu orada bırakıp gidecektim, ne hali varsa görsün diye düşünüyordum. Tam dersliğe doğru gidecekken bir kez bakmanın fena olmayacağını düşünerek ağacın kovuğuna eğildim. Oradaki hayvan kanlar içerisindeydi, ölecek gibiydi. Onu hemen kovuktan çıkarmam gerekiyordu. Kokusu umrumda değildi, ben itiraf edemesem de hayvanlara karşı bir acıma ve merhamet duygusu besliyordum. Yavaşça o hayvancığı bulunduğu kovuktan çıkardım. Çimenlerin üzerine onu koyduğumda, hiçbir canlıya acımadığım kadar acıdım o zavallıya. Hemen az önce zar zor aldığım yaprağı kokarcanın gövdesine sarmaya başladım. Etrafta su bulamadığım için iğrenç olsa da tükürükle ıslattım ve yapmak istemesem de turuncu tişörtümden bir ip koparıp o zavallıcığı sardım. Bir süre sonra iyileşecekti, emindim. Her şeyi göze alarak, onu kucakladım. Kokabilirdim, hiç sorun değildi. Bir banyoyla geçecek şeyleri dert etmezdim, en azından şu andan itibaren dert etmiyordum. Kucakladığım kokarcayla beraber dersliğin dönüş yolunu yürümeye başladım. Zell'e bunu göstermek için sabırsızlanıyordum.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.platis.forummum.net
Zellana L. Tyler
Demeter'in Çocuğu/Şifa Sanatı Eğitmeni
Demeter'in Çocuğu/Şifa Sanatı Eğitmeni
Zellana L. Tyler


Mesaj Sayısı : 2331
Kayıt tarihi : 16/12/10

Şifa Sanatı Dersi |~| 1 Haziran ~ 7 Haziran Empty
MesajKonu: Geri: Şifa Sanatı Dersi |~| 1 Haziran ~ 7 Haziran   Şifa Sanatı Dersi |~| 1 Haziran ~ 7 Haziran Icon_minitimeÇarş. Haz. 08, 2011 7:56 pm

DERS BİTMİŞTİR. SONUÇLAR EN GEÇ 10 HAZİRAN'DA AÇIKLANACAKTIR. GECİKMEDEN DOLAYI ÖZÜR DİLERİM ^^
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Şifa Sanatı Dersi |~| 1 Haziran ~ 7 Haziran
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Şifa Sanatı Dersi |8 Temmuz~14 Temmuz|
» Şifa Sanati Dersi |15 Ağustos| ~ |25 Ağustos|
» Büyü Teknikleri Dersi / 3 Haziran - 15 Haziran
» Dövüş Sanatları Dersi / 4 haziran - 11 haziran
» CKK Dersi | 29 Mayıs-5 Haziran

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Olimpos Rpg :: Melez Kampı :: Derslikler :: Şifa Sanatı Sınıfı-
Buraya geçin: