Olimpos Rpg
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Olimpos Rpg

Percy Jackson ve Olimposlular ile Olimpos Kahramanları serilerinden esinlenilerek oluşturulmuş, zirvedeki rpg forum sitesi.
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Kara ve Su Bitkileri dersi (21-28 Haziran)

Aşağa gitmek 
+2
Katherine Nicci Kallias
Clara Thompson
6 posters
YazarMesaj
Clara Thompson
Artemis Avcısı/Melez Danışmanı/Doğa Bilimleri Eğitmeni
Artemis Avcısı/Melez Danışmanı/Doğa Bilimleri Eğitmeni
Clara Thompson


Mesaj Sayısı : 4592
Kayıt tarihi : 12/10/10

Kara ve Su Bitkileri dersi (21-28 Haziran) Empty
MesajKonu: Kara ve Su Bitkileri dersi (21-28 Haziran)   Kara ve Su Bitkileri dersi (21-28 Haziran) Icon_minitimeSalı Haz. 21, 2011 1:03 am

Heyecanlı bir şekilde açıklığın çevresinde turluyordum. Bu gün için hazırlanabildiğim kadar çok hazırlanmıştım. Belki de benim ders verdiğim alanda yapılacak çok şey yoktu ama birkaç gece nasıl şeyler anlatarak en fazla bilgiyi öğretebileceğimi düşünmüştüm ve son hazırladığım plan bana en iyisi gibi gelmişti. Yapabildiğimi yapacaktım, bu dersin öğretmeni olduysam bunun hakkını verecektim. Tanrıça Athena'ya beni seçmekle iyi yaptığını gösterecektim. Hazırladığım mekana baktım. İlk dersimi ormanda yapmaya karar vermiştim. Bu benim dalım için oldukça iyi bir mekandı ne de olsa. Bütün gün bitkileri anlatacak değildim, bu dersi daha çok uygulamalı bir şekilde yapmayı düşünüyordum. O kadar da uzatmayacaktım. Az ve öz, en iyisi buydu. Üvey babamın verdiği eski saate baktım. Saat yedi buçuktu. Öğrenciler sekize kadar gelmeyecekti. Zaten çoğunlukla samimi olduğum kişiler olacaktı öğrencilerim: Demeter, Persephone ve Amphitrite çocukları. Heyecanlanacak bir şey yok Maria, ne zamandır kamptasın, eğer bir hata yaparsan kimse sana gülmeyecek, diye düşündüm. Bazı aksiler olabiliyordu tabii, onlardan korkuyordum zaten.

İlk adımları duyduğumda düşünceli bir şekilde yere oturmuştum. Birisinin geldiğini görünce sırtımı dikleştirdim ve uzun süredir çalıştığım öğretmen sükünetimi takındım. Gelen minik bir melezdi. Etrafa bir göz atıp yere oturdu. Gülümsedim. Bu kız hiç de bana gülebilecek birine benzemiyordu. Belki şansıma hep böyle küçüklerden oluşan bir grupla ders işlerim, diye düşündüm. Ama bunun mümkün olmayacağını biliyordum. Çünkü zamanla ikili halinde veya tek, melezler gelip yere oturuyordu. Sabırla grubun toplanmasını bekledim. Sonunda, melezler açıklığı doldurduğunda ayağı kalktım. Açıklıkta o kadar çok gürültü vardı ki... Kimse beni dinliyora benzemiyordu. Boğazımı temizledim. Ama kimse duymamıştı. ''Herkes beni dinlesin!'' diye patladım. Herkes bir anda sus pus oldu. Böylesi daha iyiydi.

''Kara ve su bitkileri dersine hoş geldiniz.'' dedim normal tatlı sesimle. ''Ben Maria. Ceres kızıyım.'' Küçük melezlerin kafasının karıştığını tahmin ettiğimden ''Yani, Demeter de denebilir.'' diye devam ettim. ''Bu herkes için zorunlu bir ders değil, o yüzden çok büyük bir yer seçmedim. Zaten çok oturmayacağız.'' Gülümseyerek öğrencilerimin sözümün arkasındaki anlamı çıkarmaya çalışmasını bekledim ama görünürde hiçbir şey yoktu. İç çektim ve ne olursa olsun artık, diye düşündüm. ''Bu dersin amacını, bitkilerle ilgili güçleri olan melezlerin kendini geliştirebilmesine olanak sağlaması olarak tanımlayabiliriz. Belki. Aslında belli başlı bitkiler bilmeye bütün melezlerin ihtiyacı var. Bitkiler özenle yaratılmış canlılardır. Çoğunun insan sağlığına yararı vardır. Eğer bir gün kaybolursanız, bitkiler size besin olabilir. Şifa veren bitkiler de vardır. Eğer yaralanırsanız -ki melezlere bu çok olur- hemen yaraya bastırabilecekleriniz oldukça işinize yarar. Ama bitkilerin çeşitleri oldukça fazladır ve ne yazık ki uzman olmadan çoğu bitkiyi ayıramazsınız.'' Minik açıklık birden bana oldukça dar gelmişti. Nefes alışım düzensizleşmeye başladı. Kolostrofobi, diye düşündüm. En kötü düşmanlarımdan biri.

Öğrencilerimin yanında zayıflığımı gösteremezdim, o yüzden yanımda getirdiğim bez çantanın içini açtım ve bir pet şişe aldım. Hızlıca su içtim ve kapağını kapattım. Su iyi gelmişti ama yeterince işe yaramamıştı. Revire gitmem gerektiğini biliyordum, o yüzden hızlıca dersi bitirmeye odaklandım. ''Şimdi yapmanız gereken şey,'' diye başladım ve çantamı açıp bir düzine cep kitabı çıkardım. ''Bu kitaptaki bitki resimlerine bakarak, açıklığa ve etrafına sakladığım bitkilerden birer tane bulmanız. Ayırt edilmesi kolay olacak çünkü ormanda fazla bitki çeşidi yok. Orada olmaması gereken bitkiyi hemen anlayacaksınız. Bana doğru teşhis ettiğiniz bir bitkiyi getirdiğinizde, ders sizin için bitmiş olacak.'' Durdum ve derin bir nefes aldım. ''İyi şanslar kuzenlerim, Demeter sizinle olsun.'' Cep kitaplarını dağıttım ve ders başlamadan önce oturduğum köşeye gittim. Belki de öğrenciler dağılınca ormanın kolostrofobik etkisi azalırdı. Tabii öğrencilerin kalkıp arayacağını hesaba katmamıştım. Oradan oraya gidecek öğrenciler durumumu daha kötü yapacaktı. Derin bir nefes aldım ve bir ağacın gövdesine yaslandım. Umarım dersin sonuna kadar dayanabilirdim.

Spoiler:
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Katherine Nicci Kallias
Artemis Avcısı
Artemis Avcısı
Katherine Nicci Kallias


Mesaj Sayısı : 68
Kayıt tarihi : 18/06/11

Kara ve Su Bitkileri dersi (21-28 Haziran) Empty
MesajKonu: Geri: Kara ve Su Bitkileri dersi (21-28 Haziran)   Kara ve Su Bitkileri dersi (21-28 Haziran) Icon_minitimeSalı Haz. 21, 2011 2:57 am

Sabah kalktığımda kafam sorularla karmakarışıktı. Son zamanlarda buraya uyum sağlamak için gerçekten uğraşıyordum ve gitgide bu kampın bir parçası haline geldiğimin farkındaydım. Aklımda cevaplanmamış sorular; gece peşimi bırakmayan karabasanlar; çevremde kardeşim olduğunu öğrendiğim birçok yeni insan vardı. Yatağımdan kalkmak yerine; bir süre yatıp kafamda son zamanlarda olan olayları tarttım. Burada olmayı hakediyor muydum? İstiyor muydum? Kimleri seviyordum? Benden nefret eden var mıydı? Ve bunun gibi birçok kafa karıştırıcı soru.
Birden salondan gelen sesle irkildim
-"Hadi kardeşlerim! Bugün dersimiz var!" diyordu adını tam hatırlayamadığım birisi. Gülümsedim. Bu ilk dersim olacaktı. Yavaşça yatağımdan kalktım ve uyuşuk hareketlerle banyoya girdim. Saçlarımın durumu tam anlamıyla felaketti!
-"Ah lanet olsun" diyerek elime aldığım fırçayla saçlarımı şekillendirmeye uğraştım. İnatçı saçlar... Bu özelliğin düşmanımda olmasını bile istemezdim. Yaklaşık onbeş dakika kadar banyoda oyalandıktan sonra çıkıp üzerimi değiştirdim ve kulübeden çıktım. Ann dışarda diğer kardeşlerimizle konuşuyor, heyecanlı heyecanlı birşeyler anlatıyordu.
-"Günaydın." dedim ve gülümsedim. Hepsi bir anda bana döndü ve
-"Günaydın" diye cevapladılar. Aslında; yeni kardeşlerimin hepsini seviyordum. Birde isimlerini aklımda tutabilsem... Bir süre konuşmalarına katıldıktan sonra gözüm tek elinde telefonu tutup diğer eliyle ise çantasında birşeyler arayan Luna'ya kaydı. Hızlıca yanına gittim. Beni görünce gülümsedi ve
-"Günaydın" dedi aceleyle.
-"Bir yere mi yetişeceksin?" dedim gülümseyerek. Kafasını salladı.
-"Benimde dersim var." diye mırıldandım. Luna dersliğin önüne kadar benimle gelmeyi teklif etti, bende kabul ettim. Dersliğin önünde vedalaştıktan sonra yavaşça sınıfa girdim. İçeride sadece birkaç melez vardı. Yavaş adımlarla boş bulduğum bir yere oturdum. Eğitmenimiz gençti. Buradaki diğer eğitmenlerinde aslında melez olduklarını düşündükten sonra sınıfa giren ve boşlukları dolduran melezlere odaklandım. Nihayet gelecekler bittiğinde; eğitmenimiz ayağa kalktı. Onun ayağa kalktığını görmüştüm ama benim dışında bunu fark eden pek kimse yok gibi görünüyordu. Herkes dostlarıyla konuşuyor,gülüşüyordu. Yeni olmanın iyi bir yanı daha: eğitmeninin yaptıklarını anında fark edebiliyorsun. diye mırıldandım. Eğitmenimiz bir süre sınıfta gözlerini gezdirdi. Yüzüne hoşnutsuz bir ifade yayıldı, ardından ''Herkes beni dinlesin!'' dedi yüksek sesle. Onun yüksek sesi; onu dinlemeyen melezlerin yerlerinden sıçramasına, sınıfa bir sessizliğin yayılmasına neden olmuştu. Sessizlik daha iyidir. diye düşündüm.
''Kara ve su bitkileri dersine hoş geldiniz.'' dedi eğitmenimiz.Sesi gerçekten insanı dinlemeye çağırıyordu. Biraz önceki açıkcası biraz ürkütücü olan ses tonundan şimdi eser yoktu.
''Ben Maria. Ceres kızıyım.'' diyerek devam etti sözlerine. Ceres? Buda kimdi? Merak dolu bakışlarımı Maria'ya odakladım. Çoğu kişinin Ceres'in kim olduğunu bilmediğini fark etmiş olacak ki, gülümseyerek ''Yani, Demeter de denebilir.'' diye ekledi. Mevsimlerin Tanrıça'sı diye düşündüm içimden. Sanırım Amphitrite kızı olmasaydım, Demeter'in kızı olmayı isterdim. Eğitmenimiz sözlerine devam etti:
''Bu herkes için zorunlu bir ders değil, o yüzden çok büyük bir yer seçmedim. Zaten çok oturmayacağız.'' dedi ve gülümsedi. Söylediklerinin arkasında bir anlam varmış gibiydi. Ama anlamı arayıp bulmaya çalışmadım. Maria iç çekti ve
''Bu dersin amacını,
bitkilerle ilgili güçleri olan melezlerin kendini geliştirebilmesine
olanak sağlaması olarak tanımlayabiliriz. Belki. Aslında belli başlı
bitkiler bilmeye bütün melezlerin ihtiyacı var. Bitkiler özenle
yaratılmış canlılardır. Çoğunun insan sağlığına yararı vardır. Eğer bir
gün kaybolursanız, bitkiler size besin olabilir. Şifa veren bitkiler de
vardır. Eğer yaralanırsanız -ki melezlere bu çok olur- hemen yaraya
bastırabilecekleriniz oldukça işinize yarar. Ama bitkilerin çeşitleri
oldukça fazladır ve ne yazık ki uzman olmadan çoğu bitkiyi
ayıramazsınız.'
Maria'nın ses tonu etkileyici, seçtiği kelimeler derse olan ilgiyi artıracak türdendi. Babam ben daha küçükken bitkilerle ilgili birşey demişti:
-"Bitkiler seni yeniden hayata döndürebilir. Yaşamanı sağlayabilir. Ama dikkatli olmazsan; ölümünede neden olabilir." geçmişi hatırlamanın verdiği rahatsızlıkla ürperdim. Babamın dedikleri; eğitmenimin dedikleriyle uyuşuyordu. O zamanlar anlamını tam anlayamadığım bu cümleyi gerçekten anlamanın verdiği rahatlıkla derin bir nefes aldım. Bu arada Maria çantasından pet şişe çıkartıp bir yudum su almıştı. Belki boğazı kurumuştur. diye düşündüm. Suyu içtikten sonra derin bir nefes aldı. Ama gözlerindeki parıltı sönmüş gibiydi. Belkide bir sorunu vardır. diye düşündüm tekrar.
'Şimdi yapmanız gereken şey,'' dedi ve cebinden ne olduğunu buradan kestiremediğim birşeyler çıkardı. Bir süre sonra ne olduklarıı anladım. Bunlar cep kitaplarıydı.
''Bu kitaptaki bitki resimlerine bakarak, açıklığa
ve etrafına sakladığım bitkilerden birer tane bulmanız. Ayırt edilmesi
kolay olacak çünkü ormanda fazla bitki çeşidi yok. Orada olmaması
gereken bitkiyi hemen anlayacaksınız. Bana doğru teşhis ettiğiniz bir
bitkiyi getirdiğinizde, ders sizin için bitmiş olacak.''
diyerek sözlerine devam etti eğitmenimiz. ardından bir an duraksadıktan sonra ''İyi şanslar kuzenlerim, Demeter sizinle olsun.'' dedi. Ve cep kitaplarını dağıttı. Elimde kitabı bir süre çevirdikten sonra kalktım ve çevrede dolanmaya başladım. Bir süre arayıştan sonra; gözüme diğer çiçeklerin arasında daha farklı görünen bir tanesi çarptı. Yanına yaklaştım ve çiçeğe yakıdan baktım. Anormal parıltısıyla rengiyle diğer çiçeklerden ayrılıyordu.
-"Parlıyor." diye mırıldandım büyülenmiş bir şekilde. Bu Maria'nın bahsettiği bitkilerden biri olmalıydı. İşte burada. Bir aydantel çiçeği diye mırıldandım. Çiçeği bulmanın verdiği rahatlamayla derin bir nefes aldım. Çiçeği yavaşça kopardım ve bir ağaca yaslanmış olan Maria'ya götürdüm. Çekingen şekilde
-"Sanırım bir tane buldum." diye mırıldandım. Eğitmenimiz kafasını kaldırdı ve bana gülümseyerek baktı. Ama bir nedenden dolayı onun kendini pek iyi hissetmediğini düşündüm.
-"Ne buldun?" diye sordu.
-"Sanırım bu bir Aydantel çiçeği. Yada ben benzettim. Bilmiyorum" diye mırıldandım. Maria bir süre çiçeğe baktıktan sonra gülümseyerek bana baktı. Ve ardından
-"Evet Nicci. Bu bir aydantel çiçeği. Araştırmaların için teşekkür ederim." dedi. İçim rahatlamıştı. Bende ona gülümseyerek;
-"Birşey değil" dedim.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Marcela V. Martinez
Hestia Rahibesi
Hestia Rahibesi
Marcela V. Martinez


Mesaj Sayısı : 126
Kayıt tarihi : 23/05/11

Kara ve Su Bitkileri dersi (21-28 Haziran) Empty
MesajKonu: Geri: Kara ve Su Bitkileri dersi (21-28 Haziran)   Kara ve Su Bitkileri dersi (21-28 Haziran) Icon_minitimeCuma Haz. 24, 2011 5:04 am

Sabah erkenden kalkmıştım ve saatlerdir düşüncelerle boğuşuyordum. Kampa geldiğim günden beri birçok şey yaşamıştım, hiç tahmin edemeyeceğim kadar arkadaş edinmiştim, babamla kavga etmiştim ve –eskisi kadar olmasa da- canavarların korkulu rüyası olmuştum. Bütün bunlara rağmen eksik bir şeyler olduğunu hissediyordum, beni kampa tam anlamıyla bağlayamayan bir şeyler vardı ve ne olduğunu bulamıyordum.
İşte tam da bu nedenden ötürü kulübede duramayacak kadar sıkılmıştım. Rahat ama şık bir şeyler giydim ve saçlarımı da topladıktan sonra dışarı fırladım. Nereye gideceğimi ya da ne yapacağımı bilmiyordum, önemsemiyordum da. Kontrol ayaklarımdaydı, ama kulaklarım da onlara yardım edecekti. Belki birkaç dedikoducu melez sıkıntımı giderecek bir şeylerden bahsedecekti ve benim bu konuşmalara misafir olmamam tam bir aptallık olurdu.
Yavaş ve bıkkın adımlarla gezinirken kendimi ormanda buldum. Şaşırmamıştım, çünkü orman canavarların takıldığı yerdi ve birkaç canavarı tekmelersem içimdeki duygusal küçük kızın yine derinlere gömüleceğini tecrübelerimden biliyordum.
Bir ya da birkaç canavarla karşılaşma umuduyla etrafta dolaşırken birkaç melezin bulunduğu bir açıklığa geldim. Tanımadığım birkaç melez derste ne işleyecekleriyle ilgili düşüncelerini anlatıyorlardı birbirlerine. Yine tanımadığım bir kız ise bir köşede oturmuş, tedirgin bakışlarla etrafı süzüyordu. Derin öğretmen olduğu belliydi, tedirgin ama kendine güvenen bir duruşu vardı. Tamam, ikisi biraz saçma bir kombinasyondu ama kızın duruşu bana öyle gelmişti. Bu ilk dersiyse tedirgin olması normaldi, öğretmenliği kabul ettiğine göre kendine güvenmesi de normaldi. Kısacası saçma ama normaldi, zaten hayat da saçmalıktan başka bir şey değildi.
Kimseyi rahatsız etmeden bir kenara oturdum ve dersin başlamasını beklemeye başladım. Dersin hangi ders olduğu benim için pek bir şey ifade etmiyordu, sıkıntımın dinmesinden başka bir şey istemiyordum. Şanslıysam bu ders beni mutlu ama manyak karakterime geri döndürürdü.
Bir süre sonra eğitmenimiz ayağa kalktı. Ders başlıyordu ama kimse susmuyordu, daha doğrusu kızı takan yoktu. Dedikodu Yapma Sanatı ya da Nasıl Terbiyesiz Olunur gibi bir derse mi gelmiştim acaba? Belki de kız eğitmen değildi ve saçma bir nedenden dolayı sinirli bakışlarla bizi süzüyordu.
En sonunda ''Herkes beni dinlesin!'' diye bağırdı. Sesi açıklıkta yankılanırken tüm konuşmalar kılıçla kesilmiş gibi kesildi. Daha sakin bir sesle ''Kara ve su bitkileri dersine hoş geldiniz.'' dediğinde şaşkınlıkla çevreme bakındım. Kara ve su bitkileri dersi mi?! Ben bitkilerden ne anlardım ki? Ben anca onları öldürürdüm ve içimden bir ses eğitmenimizin bunu hiç hoş karşılamayacağını söylüyordu.
Düşüncelerimi ''Ben Maria. Ceres kızıyım.'' diyerek böldü. Ceres mi? Demeter’in Romalı ismi değil miydi Ceres? Bu kampta ne çok Romalı vardı böyle! Yakında Yunan melezleri azınlık olursa şaşırmayacaktım. Bilmeyenlere ''Yani, Demeter de denebilir.'' diye açıkladıktan sonra ''Bu herkes için zorunlu bir ders değil, o yüzden çok büyük bir yer seçmedim. Zaten çok oturmayacağız.'' diyerek derse geçti. Her ne kadar zorunlu dersim olmasa da oturmayacağımız için doğru yerde olduğumu anlamıştım.
''Bu dersin amacını, bitkilerle ilgili güçleri olan melezlerin kendini geliştirebilmesine olanak sağlaması olarak tanımlayabiliriz. Belki. Aslında belli başlı bitkiler bilmeye bütün melezlerin ihtiyacı var. Bitkiler özenle yaratılmış canlılardır. Çoğunun insan sağlığına yararı vardır. Eğer bir gün kaybolursanız, bitkiler size besin olabilir. Şifa veren bitkiler de vardır. Eğer yaralanırsanız -ki melezlere bu çok olur- hemen yaraya bastırabilecekleriniz oldukça işinize yarar. Ama bitkilerin çeşitleri oldukça fazladır ve ne yazık ki uzman olmadan çoğu bitkiyi ayıramazsınız.'' diyerek dersin teori bölümünü anlattı. Anlattı ve anlattıklarında haklıydı, ama sözlerini bitirirken yüzü bembeyaz olmuştu. ‘Babam mı burada?’ diye düşünerek telaşla etrafıma baktım. Ormanın içinde bir Demeter kızının yüzünü bembeyaz edebilecek çok az kişi ya da durum vardır. Eh, insan –ya da melez- ölümün beden bulmuş halini karşısında görünce ister istemez bembeyaz kesilirdi. Thanatos’un kendisinden korkmayan ve ukalalık yapan kızı olsam da ben bile hafifçe titrerdim babamı görünce.
Eğitmenimiz biraz su içtikten sonra ''Şimdi yapmanız gereken şey,'' çantasından cep kitapları çıkardı ''bu kitaptaki bitki resimlerine bakarak, açıklığa ve etrafına sakladığım bitkilerden birer tane bulmanız. Ayırt edilmesi kolay olacak çünkü ormanda fazla bitki çeşidi yok. Orada olmaması gereken bitkiyi hemen anlayacaksınız. Bana doğru teşhis ettiğiniz bir bitkiyi getirdiğinizde, ders sizin için bitmiş olacak.'' dedi.
Benim pek ilgimi çekmese de hiç yoktan iyiydi. En azından kulübede tıkılıp kalmamıştım. ''İyi şanslar kuzenlerim, Demeter sizinle olsun.'' dedi. Düşünmeye başladım mı işin içinden çıkamayacağımı bildiğimden Demeter’le babamın nasıl bir akrabalığı olduğunu düşünmemeye çalışarak ayağa kalktım ve Maria’nın dağıttığı kitaplardan birini alıp ağaçların arasına daldım. Ormanda olmaması gereken bir bitki bulmam lazımdı. Bitkilerle ilgili pek bir şey bilmezdim ama burada olmaması gereken bir bitkiyi tanırdım herhalde.
Ben dikkatli dikkatli etrafı inceleyip birkaç bitkiyi incelerken ileriden bir çığlık yükseldi. Ormanda sadece kara ve su bitkileri dersinin öğrencilerinin olmadığını bildiğimden gümüş bilekliğimi canavarlara acı dolu buharlaşmalar hediye eden kılıcıma dönüştürdüm. Çığlığın geldiği yönde koşarken bunun eğitmenimizin bir oyunu olmamasını umuyordum. Yani, ben buraya biraz eğlenirim umuduyla gelmiştim ve bir ya da birkaç canavarı tekmelersem çok eğlenirdim. Eğlence anlayışımın biraz farklı olması benim suçum değildi.
Çığlığın sahibini bulduğumda –küçük bir melezdi- karşımda üç tane drakon duruyordu. Gözlerimi devirerek kızla drakonların arasına girdim ve kıza “Git, ben bunları hallederim.” dedim. Kız ben cümlemi tamamlamadan koşmaya başlamıştı bile, o nedenle drakonların surat dediğimiz yerlerindeki ifadeyi görmedi. Görmesini de istemezdim, çünkü biçimsiz suratlarından dehşet okunuyordu. Demek ki ben ve kılıcımla daha önce tanışmışlardı.
Pis pis sırıtarak “Tanımadığınız kişilere bulaşmamanız gerektiğini öğretmedi mi anneniz size?” dedim ve “Bakın şimdi çok iyi tanıdığınız biri size bulaşacak. Tartarus’ta iyi vakit geçirirsiniz umarım. Bu arada, eğer babamı görürseniz selamımı söyleyin.” diye devam ettim. Canavarları buharlaştırmadan önce onlarla dalga geçmeyi çok seviyordum.
Ortadaki “Acı bissssse ölüm perisssssi!” diyerek merhamet dilense de bu laflara karnım toktu. Sırtarak “Hmm, ölüm persi demek. Bu lakabı sevdim. Tartarus’taki arkadaşlarınıza söyleyin, benden merhamet dilenirken bu lakabı kullansınlar. Daha acıklı oluyor.” dedim ve saldırıya geçtim. Bulmam gereken bir bitki olduğunu hatırlayınca dalga faslını kısa kesmiştim. Onlar da bana saldırdı tabii… Kendilerini savunmazlarsa nasıl eğlenecektim? Sonuç olarak üç drakon da acı tıslamalarla buharlaştılar ve yeni lakabımla Tartarus’u boyladılar. Ölüm perisi mi? Peri mi? İğrenç! Leydi falan deseler yine iyiydi de perilere ayıp oluyordu, onlar masallarda hep iyi karakterlerdi. Ben masal kitabına girsem ne peri bırakırdım ne de prenses.
Kılıcımı tekrar bileklik haline getirdikten sonra çevreme bakındım. Hâlâ bulmam gereken bir bitki vardı. Neyse ki çok aramama gerek kalmadı. Küçük kız ve drakonlar burada bulunması olanaksız bir çiçek olan mor ormangülünün yanında karşılaşmışlardı. Kitabıma bakmama gerek yoktu, çünkü ormangüllerinin mor renklisi sadece Karadeniz kıyılarında yetişiyordu. Dayımın çiçek merakı ilk defa işime yaramıştı.
Ormangüllerinden biraz kopardım ve dersi işlediğimiz yere gittim. Açıklığa vardığımda birkaç kişi gelmişti, aralarında çığırtkan kız da vardı. Artık bu kızı nerede görürsem göreyim çığırtkan diyecektim. Çiçeği bir ağacın altında oturan Maria’ya götürdüm. “İşte istediğin gibi bir çiçek. Mor ormangülü sadece Karadeniz kıyılarında bulunur.” dedim. Solgun bir gülümsemeyle “Tamam, teşekkür ederim. Doğru bitkiyi bulmuşsun.” dedi. Bu kızın neyi vardı, bir türlü anlayamamıştım. Ormanın ortasında kendini neden kötü hissediyordu ki? Yanlış mı sahiplenilmişti acaba? Belki de Thanatos kızıydı ve bu kadar canlılık onu rahatsız ediyordu. Yok artık Marcela! Oldu olacak ‘İkizim mi acaba?’ diye de düşünseydin!
Saçma sapan düşünceler arasında başka bir ağacın altına oturdum ve ders benim için bitmiş olsa da başarısız olan birkaç melezle dalga geçme umuduyla gelecekleri beklemeye başladım.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Caleste L. Wideen
Demeter'in Çocuğu
Demeter'in Çocuğu
Caleste L. Wideen


Mesaj Sayısı : 39
Kayıt tarihi : 31/05/11

Kara ve Su Bitkileri dersi (21-28 Haziran) Empty
MesajKonu: Geri: Kara ve Su Bitkileri dersi (21-28 Haziran)   Kara ve Su Bitkileri dersi (21-28 Haziran) Icon_minitimeCuma Haz. 24, 2011 7:16 am

Her sabah olduğu gibi bu sabahta güneş doğarken kalktım. Kardeşlerimin çoğuyla henüz tanışamamıştım ama en azından ikizimin yanımda olması bana güç veriyordu. August’a baktım, hala uyuyordu pek çok kardeşim gibi. Bugünün tarihini hatırlamaya çalıştım ama aklıma gelmedi. Banyoya gidip yüzümü yıkadım. O sırada elime yazdığım notu gördüm ‘Doğa Bilimleri Sınıfında ders al’ tarihi sonunda hatırlamıştım. Bugün ilk kez ders alacaktım. Üzerime en rahat kıyafetlerimi giydim, saçımı topladım ve hava almak için kulübeden ayrıldım. Ferah hava iyi gelmişti. Etraf mis gibi kokuyordu. Kuşlar cıvıldıyor, suyun sesi kulaklarıma kadar geliyordu. Biraz etrafta dolaştıktan sonra sınıfa doğru yol aldım. Küçüklüğümden beri bitkilerle uğraşmaya bayılırdım. Zamanında pek çok şifalı bitkinin adı ezberlemiştim bile. Ancak zamanla hamladım. Doğa bilimleri sınıfında eğleneceğime emindim. Güzel bir gün beni bekliyordu.

Sonunda sınıfa vardım. Öğretmenim kardeşim Maria idi. Onu çok tanımıyordum, daha yeni gelmiştik kampa. Gülümsedim ve boş bulduğum bir yere oturdum. Çok fazla melez yoktu ama daha dersin başlamasına on dakika vardı. Kısa sürede pek çok melez de gelip yerlerine oturdu. Kardeşim Augus’a baktım ancak göremedim. Etrafa gürültü hakim olunda Maria boğazını temizledi ancak kimse onu duymadı. Sonunda ayağa kalktı. ''Herkes beni dinlesin!'' dedi yüksek bir sesle. Herkes anında sus pus oldu. ''Kara ve su bitkileri dersine hoş geldiniz.'' dedi normal ve kadife bir sesle ''Ben Maria. Ceres kızıyım.'' Pek çok kişinin kafasının karıştığını görünce ekledi. ''Yani, Demeter de denebilir.'' Gülümsedi. ''Bu herkes için zorunlu bir ders değil, o yüzden çok büyük bir yer seçmedim. Zaten çok oturmayacağız.''diyerek devam etti. Bu sözde anlam aramamızı beklermiş gibi bir müddet durdu. ''Bu dersin amacını, bitkilerle ilgili güçleri olan melezlerin kendini geliştirebilmesine olanak sağlaması olarak tanımlayabiliriz. Belki. Aslında belli başlı bitkiler bilmeye bütün melezlerin ihtiyacı var. Bitkiler özenle yaratılmış canlılardır. Çoğunun insan sağlığına yararı vardır. Eğer bir gün kaybolursanız, bitkiler size besin olabilir. Şifa veren bitkiler de vardır. Eğer yaralanırsanız -ki melezlere bu çok olur- hemen yaraya bastırabilecekleriniz oldukça işinize yarar. Ama bitkilerin çeşitleri oldukça fazladır ve ne yazık ki uzman olmadan çoğu bitkiyi ayıramazsınız.'' dedi. Bir ara nefes almakta zorlandı, hafif tıkandı. Hemen çantasının içinden su çıkarıp içti. Normale döner gibi oldu. En çok istedim şey bitkiler konusunda uzmanlaşmaktı. Kardeşim sayesinde bunu yapabileceğimi hissettim bir anda. Heyecanlanmaya başlamıştım iyice.

''Şimdi yapmanız gereken şey,'' diye söze başladı, çantasından pek çok cep kitabı çıksın. Bunlar bitkiler hakkında bilgi veren kitaplar olduğuna şüphem yoktu. Tek tek hepimize bu kitapları dağıttı hemen içini açıp baktım. Yeni kitap gibi kokuyordu. Bu kokuya her zaman bayılırdım. ''Bu kitaptaki bitki resimlerine bakarak, açıklığa ve etrafına sakladığım bitkilerden birer tane bulmanız. Ayırt edilmesi kolay olacak çünkü ormanda fazla bitki çeşidi yok. Orada olmaması gereken bitkiyi hemen anlayacaksınız. Bana doğru teşhis ettiğiniz bir bitkiyi getirdiğinizde, ders sizin için bitmiş olacak.'' dedi. kısa bir duraksamanın ardından ''İyi şanslar kuzenlerim, Demeter sizinle olsun.'' diye ekledi.

Ormanın derinliklerine doğru ilerlemeye başladım. Kitaptaki bitki resimlerine baktım. çok fazla çeşit bitki vardı kitabın içinde. “Çuha, aydantel, sabal, Civanperçemi… pek çok bitki vardı üstelik bazıları birbirine benziyordu. Yürümeye devam ettim. Bir yandan da etrafı kolaçan ettim. Belki erken buluğ hemen işimi bitirebilirim diye. Ancak o kadar şanslı biri değildim. Kitaba bakarken aşağıdaki bir bitkiyi göremedim ve ona takılıp düştüm. Yere baktığımda, özel bir bitki olduğunu düşündüm bunun ancak kitabı ne kadar kurcalasam da bu bitki hakkında bir şey öğrenemedim. Ayağa kalkıp aramaya devam ettim.

Ancak ne kadar arasam da bir türlü aradığım şeyi bulamadım. Sonunda bir ağacın gövdesine yaslandım. Kafama koyduğum bir şeyi yapamadığımda sinir olurdum. Saate baktım. çoktan yarım saat geçmişti. Birden panikledim ve hızla ayağa kalktım. Etrafa hızlıca göz attım ve sonunda aradığım şeyi buldum. Bir Echinacea yani ekinezya. bu bitkiyi çok iyi biliyordum. Yardımcımız Anna, yanımızdayken bana göstermişti bunu. Çiçeği yavaşça elime aldım. Pembe taç yaprakları vardı, sapı inceydi ve hemen kırılacakmış gibi duruyordu. Tam sınıfın olduğu yere dönüyordum ki arkamda tanıdık olan bir ses bana seslendi. Arkamı döndüğümde muhteşem bir kadın bana bakıyordu. “Merhaba kızım” dedi. kadın çok güzeldi. Sarı, parlak saçları vardı. Gözleri masmaviydi. O kadar maviydi ki gözbebekleri görünmüyordu. Dudakları kıpkırmızıydı ve yeşil, rahat bir elbise giymişti. “Merhaba?” dedim. Gülümseyip “ Merhaba kızım” dedi. şaşkınlıktan dilimi yutmuştum “Anne?” dedim. Gülümsedi tekrar. Sıcacıktı gülümsemesi. “ Evet Caleste. Seninle tanışmak istedim ancak zamanlamam sanırım çok kötü. Dersine dön tatlım. Sonra yine görüşürüz” dedi. ona doğru birkaç adım attım.” Böyle hemen gitme. Sana soracaklarım var” dedim . August ile annemize soracağımız soruları belirlemiştik. Küçükken babam anneniz öldü dediği günden itibaren bir liste yapmıştık ve bu listeyi ikimizde her daim yanımızda taşırdık. Demeter yani annem bana baktı. “Zamanı gelince her şeyi öğreneceksin” dedi ve arkasında çimenlerin kokusunu bırakarak gitti. Hayal kırıklığına uğramıştım doğrusu. Annemin yıllarca öldüğünü düşünüyordum ama yaşadığını öğrendim. Ve şimdi ona hiçbir şey diyemeden çekip gitti. Dudaklarımı büküp sınıfa doğru gittim. Artık çok geç kalmıştım. Ayağım taşa takıldı biraz sendeledim ama kendimi çabuk toparladım.

Nihayet sınıfa vardığımda pek çok kişi daha gelmemişti. Derin bir nefes aldım. Çiçeğe baktım, hala normal durumdaydı. Öğretmenimin yanına gittim ve çiçeği ona verdim. “ Bu bir Ekinezya. Özellikle soğuk algınlığı zamanlarında,İltihaplı hastalıklarda(artrit ve iltihaplı durumlarda,Yılan, akrep vb böcek sokmalarında ,Deride meydana gelen alerjik durumlarda.,bağışıklık sisteminin güçlendirilmesinde kullanılan bir bitkidir” dedim . Heyecanla ona baktım, kafasını salladı. “Evet Caleste. Bu bir Ekinezya. araştırman için teşekkür ederim” dedi. nefes almakta hala zorlanıyor gibiydi. “Rica ederim” dedim ve bir ağacın altında ikizim derse katılmıştır umuduyla onu beklemeye başladım.


En son Caleste L. Wideen tarafından Paz Haz. 26, 2011 8:08 am tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Aldrick R. Carter
Zeus'un Çocuğu
Zeus'un Çocuğu
Aldrick R. Carter


Mesaj Sayısı : 288
Kayıt tarihi : 25/02/11

Kara ve Su Bitkileri dersi (21-28 Haziran) Empty
MesajKonu: Geri: Kara ve Su Bitkileri dersi (21-28 Haziran)   Kara ve Su Bitkileri dersi (21-28 Haziran) Icon_minitimeCuma Haz. 24, 2011 12:58 pm

Çoğu zaman gece uyumadan önce yarın yapacaklarını planlardı Aldrick. Dün gece ise yapacak hiçbir şey bulamamıştı. Kardeşlerine de yarın ne yapabileceğini sormuştu. Herkesten değişik cevaplar almıştı. Jennifer plaja gitmesini önermişti. Adyali okçuluk alanına veya arenada antrenman yapması gerektiğinden bahsetmişti. Aldrick herkesi dinleyip , karar vermeye çalışıyordu. En sonunda ağabeyi Marcus’un fikrini kabul etmişti. Marcus , yarın doğa bilimleri dersi olduğunu bahsetmişti. Ağabeyi, her zaman öğrenmeyi çok severdi ve bu alışkanlığını Aldrick’e de kazandırmaya çalışırdı. Aldrick yarın yapacaklarını düşünüp yatağa doğru giderken Marc ona bir broşür vermişti. İşte sabah uyandıktan hemen sonra bu broşürü inceliyordu. İlk dersin ormanda ve 1 saat sonra olduğunu görünce hızlıca yatağından kalkıp mutfağa doğru gitmişti. İçinden ses bugün çok zorlanacağını söylüyordu . Bu yüzden iyi bir kahvaltı yapmaya karar vermişti. Mutfakta yumurta kırdıktan sonra çayını demlemişti. Hazırlıklar bittikten sonra – kendisine göre – küçük bir ziyafet çekmişti. Bulaşıkları da topladıktan sonra üstünü değiştirmeye başlamıştı. Her zaman derslere eşofman takımıyla giderdi fakat bu sefer değişiklik yapmak istiyordu . Bu yüzden altına bir basketbol şortu , üstüne de normal bir t-shirt giymişti. Tamamen hazırdı , artık derse başlamayı istiyordu .

Kapıdan çıktıktan sonra saatine baktı. Dersin başlamasına sadece 10 dakika kalmıştı. Koşmaya niyeti yoktu, biraz geç kalsa da problem olacağını düşünmüyordu. Yavaş yavaş yürürken etrafına bakınıyor, tanıdıklarına selam veriyordu . En sonunda ormana varmıştı. Ormanda herkes oturmuş ,eğitmeni dinliyordu. Aldrick özür dilermiş gibi yaptıktan sonra arkalara gidip boş bulduğu bir yere kendini bırakmıştı. Eğitmeni ve hemen hemen öğrencilerin yarısı Aldrick’e tip tip bakarken Aldrick kendini bir garip hissetmişti. Çoğu zaman odak noktası olmayı sevmezdi. En sonunda eğitmeni ''Herkes beni dinlesin!'' demişti. Herkes bir anda kafasını Aldrick’ten eğitmene doğru çevirmişti. Aldrick biraz rahatlamaya başlamıştı. Değişik bir gülümsemeden sonra eğitmenini dinlemeye devam etmişti. ''Kara ve su bitkileri dersine hoş geldiniz.'' Demesinden sonra “ Hoş bulduk . “ gibi mırıldanmalar ve gülüşmeler artmıştı ama eğitmeni bunu takmıyor gibiydi. ''Ben Maria. Ceres kızıyım.'' Herkes şaşırmıştı fakat Aldrick mitoloji tarihi sınıfı sayesinde Ceres’in Roma Mitoloji’sin de Demeter’e karşılık geldiğini biliyordu. ''Yani, Demeter de denebilir.'' Tahmini doğru çıktığı için sevinmişti. ''Bu herkes için zorunlu bir ders değil, o yüzden çok büyük bir yer seçmedim. Zaten çok oturmayacağız.'' Sabah iyi bir kahvaltı yaptığı için mutluydu. İçindeki sesi dinlemişti ve “ İyi ki de dinlemişim “ diye düşünüyordu. Aklından yapabilecekleri birkaç etkinlik geçiyordu ama Maria’yı dinlemenin iyi bir fikir olduğuna kanaat getirmişti. . ''Bu dersin amacını, bitkilerle ilgili güçleri olan melezlerin kendini geliştirebilmesine olanak sağlaması olarak tanımlayabiliriz. Belki. Aslında belli başlı bitkiler bilmeye bütün melezlerin ihtiyacı var. Bitkiler özenle yaratılmış canlılardır. Çoğunun insan sağlığına yararı vardır. Eğer bir gün kaybolursanız, bitkiler size besin olabilir. Şifa veren bitkiler de vardır. Eğer yaralanırsanız -ki melezlere bu çok olur- hemen yaraya bastırabilecekleriniz oldukça işinize yarar. Ama bitkilerin çeşitleri oldukça fazladır ve ne yazık ki uzman olmadan çoğu bitkiyi ayıramazsınız.'' Gerçekten de çoğu kişi kendini yeteneğinde geliştirmek için buradaydı. Fakat bu Aldrick için geçerli değildi. Aldrick sadece zaman geçirmek için buradaydı .Aslında bitkilerle uğraşmayı severdi fakat bu başka bir konuydu. Düşünmeye devam ederken eğitmeninin su içtiğini ve biraz da değiştiğini fark etmişti. Suyu içtikten sonra yavaş yavaş iyi hale gelmişti. Herhalde küçük bir problem diye düşünmüştü.

''Şimdi yapmanız gereken şey,'' dedikten sonra çantasını açmış, çantasından cep kitapçıkları çıkarmıştı. ''Bu kitaptaki bitki resimlerine bakarak, açıklığa ve etrafına sakladığım bitkilerden birer tane bulmanız. Ayırt edilmesi kolay olacak çünkü ormanda fazla bitki çeşidi yok. Orada olmaması gereken bitkiyi hemen anlayacaksınız. Bana doğru teşhis ettiğiniz bir bitkiyi getirdiğinizde, ders sizin için bitmiş olacak.' Öğretmenini dinlerken bugün gerçekten çok eğleneceğini düşünüyordu. ''İyi şanslar kuzenlerim, Demeter sizinle olsun.'' Dedikten sonra herkese kitapçıkları dağıtmış , bir ağacın altına oturmuştu . Aldrick cep kitapçığındaki bitkilere bakarken, işinin çok zor olduğunu düşünüyordu.

Herkes ormanın içine doğru giderken o ormanın en seyrek bölgelerine doğru yürüyordu. Yürürken şarkı söylüyor, dersin tadını çıkarmaya çalışıyordu. Şimdilik her şey iyi gidiyordu , kitapçıktaki bilmediği bitkilerin bilgilerini okuyor, onları ağaçların altında olduğunu düşünüyordu. Neredeyse yarım saat geçmiş , hiçbir şey bulamamış , aksine hafiften kaybolduğunu düşünmeye başlamıştı. Uzun bir süre geçtikten sonra – ne kadar geçtiğini bilmiyordu – çok susamıştı. Bitkiyi bulamayacağına emindi. Ağacın altına oturduktan sonra büyük bir patlama sesi duymuş ve kendini toprağın altında bulmuştu . Etrafına bakınırken , bir şeylerin onu rahatsız ettiğini fark etmişti. Myrmekeler !

Şu anda başının çok büyük bir dertte olduğunu farkındaydı. Myrmekelerin ateş karıncalarından daha kötü olduklarını duymuştu. Kılıcını çektikten sonra kalkanını devreye sokmuştu. Bütün gücünü savaşmaya harcayacaktı. Şu anda dersle hiç ilgilenmiyordu. Tek umurunda olan canavarlara yem olmamaktı. Elinden gelen her şeyi yapıyordu. Her vuruşunda bir myrmeke öldürüyordu fakat myrmeke sayısı hiç azalmıyordu. Savaşarak sonuca varamayacağını anlayınca yüksek sesle babasına yalvarmaya başlamıştı . Kalkanı sayesinde hava akımını yönetebildiği için şanslıydı. Hava akımını myrmekeleri kendisinden uzak tutmak için kullanmıştı. “ Baba ! Sesimi duyuyorsan bana yardım et. Şu anda çok zor durumdayım , lütfen beni buradan kurtar . “ dedikten sonra savaşmaya devam etmişti. Gerçekten de
bütün enerjisi tükenmişti. Öleceğini düşündüğü an çok şaşırmış ve savaşmak için kendinde müthiş bir istek duymaya başlamıştı . Yukarıda kartallar uçuyordu .

Aklına kartalların yanına hava akımı sayesinde uçmak gelmişti. Ne kadar kendini kartalları gördükten sonra dinç hissetse de , uçmak için yeterli enerjisinin olmadığının farkındaydı. Her zaman yanında acil durum ambrosiası bulunurdu ama bugün eşofman takımını giymemişti. Aldrick için her şey bitmiş gibi gözüküyordu. Artık ölmeye çok yakındı . Gözlerinin kısa bir süreliğine kapanmıştı. Gözlerini açtığı anda kendini havada bulmuştu. Kartallar onu myrmekelerden kurtarmıştı. Aldrick hemen “ Yardımın için çok saol baba ! “ diyerek babasına teşekkür etmişti. Bir anda şimşek çakmıştı. Babasının teşekkürünü kabul ettiğini düşünerek seviniyordu. Eğitmenin yanına gideceğini düşünüyordu fakat kartallar bir anda onu yere bırakmıştı. Aldrick 15 metreden aşağıya düşüyordu ve büyük bir ihtimalle ağır yaralanacaktı. Hemen kalkanını açmayı düşünmüştü fakat bunun için vakit yoktu. Ne yapacağını düşünürken kendini yerde bulmuştu. Suratı kanıyordu ve kartalların neden kendini aşağıya attığını bilmiyordu. Kendini zorla yerden kaldırmıştı . Bir iki adım attıktan sonra tekrardan kendini yerde bulmuştu . Fakat bu sefer sert zemine değil , bir bitkinin önüne düşmüştü. Bitki parıldıyordu . “ Evet ! “ dedikten sonra bitkiyi koparmıştı. Bitkiye baktıktan sonra çok şaşkındı. Bildiği birkaç bitki vardı ve elindeki bitki bildiklerindendi. Elinde bir sarmaşık vardı. Hemen Maria’nın bulunduğu yeri aramaya başlamıştı. En sonunda onu bulmuş elindeki kanlı sarmaşığı ona göstermişti. “ Elimdeki bitkinin adı sarmaşık.Cep kitapçığımı myrmekeler yediği için aradığım bitkilerden mi bilemiyorum . Her neyse, sarmaşığın meyvesi etli, yuvarlak ve üzümsüdür. Haricen yaralarin tedavisinde kullanilir.” Dedikten sonra sarmaşığı Maria’ya vermişti. Maria şaşkın bir şekilde baktıktan sonra “ Evet, bu aradığımız bitkilerden birisi . Teşekkürler “ dedikten sonra Aldrick kulübesine doğru yürümeye başlamıştı. Böyle zorlu bir maceradan sonra iyi bir dinlenmenin kendisine iyi geleceğini düşünüyordu. Yürümeye devam ederken ayağı takılmış ve yere düşmüştü. Kafası yere çarpmıştı ve kafasının kanamayan yerleri de artık kanıyordu. Kanlar akarken gözlerinin kapandığını hissediyordu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Sienna V. Wideen
İris'in Çocuğu/Kulübe Lideri
İris'in Çocuğu/Kulübe Lideri
Sienna V. Wideen


Mesaj Sayısı : 31
Kayıt tarihi : 21/03/11

Kara ve Su Bitkileri dersi (21-28 Haziran) Empty
MesajKonu: Geri: Kara ve Su Bitkileri dersi (21-28 Haziran)   Kara ve Su Bitkileri dersi (21-28 Haziran) Icon_minitimeC.tesi Haz. 25, 2011 7:13 am

Sabah bambaşka bir yerde uyanmıştım. Yeni bir yuvada uyanmak garipti. Burası benim yeni evimdi fakat alışma sürem hep uzun olurdu. Şu sıralar kendimi en rahat hissettiğim tek yer Les'in yanıydı. Sabah onu bulamadığımda kendimi garip hissetmiştim. Kendileri sağ olsunlar başucuma not bırakmışlardı. "Dersliğe gidiyorum. Sen de gelsen iyi edersin." yazıyordu. Aslında bunun bir emir olduğunu anlamam için aptal olmam gerekiyordu. Yavaş yavaş banyoya gittim. Hiç acelem yokmuş gibi davranıyordum. Yüzümü yıkadıktan sonra güneşin yansıdığı aynaya bakmaya çalıştım. Gözlerim sulanarak saçlarımı düzelttim. Yarım yamalak yerleştirdiğim kıyafetler arasından en rahatı alarak giyindim. Sanırım hazır sayılırdım. Kulübe gördüğüm birkaç kişiye günaydın diyerek çıktım.

Dersin ormanda olduğu yazıyordu. Rahatlıkla fark ettiğim ormana ilerlemeye başladım. Etrafıma dikkat ederek gitmeye çalışıyordum. Kano gölü, plaj, ahırlar... Ormana gittiğimde kulübe liderimiz Maria ayakta bekliyordu. Demek eğitmenimiz o olacaktı. Biraz tatsız duruyordu. Bir sıkıntısı var gibiydi. Bana patlamasına mahal vermemek için hızla bir yere oturdum. Önde Les'in sarı kafasını gördüm. Dikkatle anlatılacakları bekliyordu. Arada yanındakine cevap veriyordu. Beklendiği üzere gürültüye daha fazla katlanamayan Maria sinirlendi“'Herkes beni dinlesin!” diye bağırdı. Birden herkes sustu. Etrafta sadece ormanın sesi duyuluyordu. Hafifçe boğazını temizledikten sonra tatlı bir ses tonuyla konuşmaya başladı. “Kara ve su bitkileri dersine hoş geldiniz.” dedi. Demek bugün bitkilerle uğraşacaktın. Suratından sevimli bir gülümsemeyle hepimize baktı. “Ben Maria. Ceres kızıyım.” Dedi. Ceres, Demeter’in Roma’daki adı değil miydi? Maria Romalıymış anlaşılan. ''Yani, Demeter de denebilir.'' Diye açıkladı. Biraz durduktan sonra tekrar devam etti. ''Bu dersin amacını, bitkilerle ilgili güçleri olan melezlerin kendini geliştirebilmesine olanak sağlaması olarak tanımlayabiliriz. Belki. Aslında belli başlı bitkiler bilmeye bütün melezlerin ihtiyacı var. Bitkiler özenle yaratılmış canlılardır. Çoğunun insan sağlığına yararı vardır. Eğer bir gün kaybolursanız, bitkiler size besin olabilir. Şifa veren bitkiler de vardır. Eğer yaralanırsanız -ki melezlere bu çok olur- hemen yaraya bastırabilecekleriniz oldukça işinize yarar. Ama bitkilerin çeşitleri oldukça fazladır ve ne yazık ki uzman olmadan çoğu bitkiyi ayıramazsınız.'' Dedi. Sürekli göz teması kurarak anlattıklarının pekişmesini sağlıyordu. Ama suratı buruştu, sanki rahatsızlanmış gibiydi. Köşede duran renkli bez çantasına uzandı. Bir çırpıda pet şişeyi buldu. Birkaç yudum aldıktan sonra şişeyi çantaya koydu. ''Şimdi yapmanız gereken şey,'' dedi. Elini çantasına sokup kitaplar çıkarmaya başladı. ''Bu kitaptaki bitki resimlerine bakarak, açıklığa ve etrafına sakladığım bitkilerden birer tane bulmanız. Ayırt edilmesi kolay olacak çünkü ormanda fazla bitki çeşidi yok. Orada olmaması gereken bitkiyi hemen anlayacaksınız. Bana doğru teşhis ettiğiniz bir bitkiyi getirdiğinizde, ders sizin için bitmiş olacak.'' Dedi, nefes almak için durakladı. Elden ele dağıtılan kitapçıklardan biri bana da gelmişti. Elime alıp bir baştan bir de sondan karıştırdım. Yeni kitap kokuyordu. ''İyi şanslar kuzenlerim, Demeter sizinle olsun.'' Dedi. Dağılışımıza baktıktan sonra ağaca yaslanıp dinlenmeye başladı.

Ormana dağılıp bitki arayacaktık. Bu dikkat eksikli ile ancak koca bir köknarı kolaylıkla bulabilirdim. İlerliyordum ama etrafa kampçılar dağılmış, bitki arıyordu. Bu yoğunlukta bulmam imkânsız gibiydi. Elimde kitap ormanın derinliklerine ilerliyordum. Etraf sakinleşmeye başlamıştı. Sağa sola ‘olabildiğince’ dikkatli bakmaya çalışıyordum. Sanırım ufak bitkilere daha fazla dikkat etmeliyim. Elimdeki kitapçığı karıştırıyordum. Bitkilerin görünüşlerini aklımda tutmaya çalışarak ilerledim. Kafamı kitaptan kaldırdığımda ileride parlayan bir şey gördüm. Parlayan bir şey daima dikkat çeker ki benim de dikkatimi çekmişti. Uzak uzağımda değildi. Ona doğru gitmeye karar verdim. Belki bulmamız gereken bitkilerden biri odur. Sanırım her şey çok kolay olmuştu. Şimdi gidecek bitkiyi alacak ve Maria’ya verecektim. Sallana sallana parlak bitkiye ilerliyordum. Bir şey beni arkadan çekiyordu. Önce bunu Les zannettim. “Oyun oynamayı bırak Les!” dedim. Hiç havamda değildim, cevap gelmedi ama hala çekiştiriliyordum. “Kendini ne zannediyorsun sen!” diye döndüm. Gördüğüm tek şey sarmaşıktı. “Rahat bırak beni!” dedim. Alınır gibi geri çekildi, sonra tüm gücüyle göğsüme doğru bir hamle yaptı. Ağaçlardan birine yapışmıştım. “Senin derdin ne!” diye bağırdım, aslında bağırmaya çalıştım ama sesim çıkmamıştı. Gene saldırmaya çalışacak gibi bir dalını öne fırlattı. Gözlerimi kapatmıştım, bir an önce bu işin bitmesini bekliyordum. Doğaya karşı gelinmez. Acı içerisinde kıvranmayı beklerken sarmaşık beni gıdıklamaya başlamıştı. Kendime gelmeye çalışarak “Kes şunu lütfen.” Dedim. Rahatsız ediciydi, hem de fazlasıyla. Alınır gibi geriye gitti, artık güvenmiyordum ona. “İzin ver de yoluma devam edeyim.” Dedim. Arkama bakmadan gidiyordum aklım hala o bitkideydi. İleri baktığımda bir parlama görmedim. Hızlı yürümeye başladım, arkamdan sarmaşığın geldiğini duyuyordum. Gittiğimde bitki yoktu. “Yaptığını beğendin mi ?” dedim öfkeyle şimdi. Tekrar aramaya başlamam lazımdı. Sarmaşık arkamdan dürttü. “Efendim?” dedim. Ona kızgındım. Onun yüzünden bitkiyi kaybetmiştim. Dallarının biriyle yön gösteriyordu. “Aslında seni götürüm lazım ama …” dedim gösterdiği yöne doğru gitmeye başladım. Artık yanımda gidiyordu. Gösterdiği yöne doğru ilerliyordum. Sonunda ufak bir bitki çalılığına geldik. Dalıyla çalılığı işaret etti. “Bunu mu alayım?” dedim. Evet, manasında sallandı. Çalılığa doğru gittim. Çok güzel kokuyordu. Üzerinde mavi çiçekleri olan sivri ufak dallı bir bitkiydi bu. Bunu biliyordum, bu bir biberiyeydi. Kopartmak istemiyordum ama mecburdum. Ufak bir dalı kopardım. Ufak olduğu için çabuk solacağını biliyordum. Çantamdaki buzlu suyu çıkarıp içine attım. En azından canlı gözükecekti. “Teşekkür ederim, sarmaşık.” Dedim. Artık geri dönebilirdim. Ama nasıl yönümü kaybetmiştim. “Sanırım senden bir daha yardım istemeliyim.” Dedim. Bunu çekinerek söylemiştim. “Ormandan nasıl çıkabilirim?” dedim. Sol tarafı işaret etti. Teşekkürler diyerek koşmaya başladım. Elimdeki şişeden buzun sesi geliyordu. On ya da on beş dakika boyunca yolla uğraştım. Sonunda açıklığa varmıştım.

Maria ağacın yanına çökmüş biriyle ilgileniyordu. Yüzünden anladığım kadarıyla bir rahatsızlığı vardı. Yanındaki kız gidince yavaş yavaş yanına gittim. “Merhaba!” dedim. Bir yandan da bitkiyi şişeden çıkarmaya çalışıyordum. Hafifçe gülümsedi. “Bir biberiye. Aradığımız bitkiler arasında” dedi. Eli biraz ıslanmıştı. Koklamaya başladığında ben de üzerimde kuruluyordum. “Peki, ne işe yaradığını biliyor musun?” diye sordu. Elimdeki kitabı açarak okumaya başladım. “Kan dolaşımı hastalıklarına, romatizma ve astım hastalıklarına, mide ve bağırsak gazlarına karşı kullanıldığı gibi ağır yemeklerden sonra içildiğinde sindirimi kolaylaştırır. Ayrıca bronşit, öksürük, migren, gastrit, baş ağrısı, ağrılı adet, düşük tansiyon, kabızlık, safra kesesi taşı, ishal ve karaciğer rahatsızlıklarında da kullanılır.” Dedim. “Teşekkürler, artık kulübene gidebilirsin.” dedi. Ders bitmişti, ufak bir vedalaşmadan sonra kulübeme doğru yürümeye başladım.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Clara Thompson
Artemis Avcısı/Melez Danışmanı/Doğa Bilimleri Eğitmeni
Artemis Avcısı/Melez Danışmanı/Doğa Bilimleri Eğitmeni
Clara Thompson


Mesaj Sayısı : 4592
Kayıt tarihi : 12/10/10

Kara ve Su Bitkileri dersi (21-28 Haziran) Empty
MesajKonu: Geri: Kara ve Su Bitkileri dersi (21-28 Haziran)   Kara ve Su Bitkileri dersi (21-28 Haziran) Icon_minitimePtsi Haz. 27, 2011 10:29 am

*Bundan sonraki postlar kabul edilmeyecektir. Sonuçlar açıklanmıştır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Kara ve Su Bitkileri dersi (21-28 Haziran)
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Şifa Sanatı Dersi |~| 1 Haziran ~ 7 Haziran
» Şarap yapımı dersi. (29 Haziran - 6 Temmuz)
» Dövüş Sanatları Dersi / 4 haziran - 11 haziran
» CKK Dersi | 29 Mayıs-5 Haziran
» Mitoloji Tarihi Dersi | 1-7 Haziran

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Olimpos Rpg :: Melez Kampı :: Derslikler :: Doğa Bilimleri Sınıfı-
Buraya geçin: