Olimpos Rpg
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Olimpos Rpg

Percy Jackson ve Olimposlular ile Olimpos Kahramanları serilerinden esinlenilerek oluşturulmuş, zirvedeki rpg forum sitesi.
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 ~ Ateş ve Su ~

Aşağa gitmek 
+25
Leonard L. Carter
Jennifer Amy Carter
Drake Tyrell Stanislaus
Adyali Beckett
Tristan Micah Addison
Calvin Drake Westin
Afrodit..
Alicia Roxanne Wideen
David Tyler
Lena H. Bryce
Mark William Trully
Hermia Aigian Cocteau
Ophelia Martinez
Clara Thompson
Edward J. F. Newgate
Hestia
Daisy Lenore Fackrell
Lucianna Fackrell
Katherine M. von Dorff
Martin Tudor
Serena Su Hanzadeoğlu
Satellite Morgan
Cornelia Fackrell
Robert Harris
Rose Denise Harris
29 posters
Sayfaya git : Önceki  1, 2
YazarMesaj
Selene Darcy Harris
Hades'in Çocuğu
Hades'in Çocuğu
Selene Darcy Harris


Mesaj Sayısı : 808
Kayıt tarihi : 28/09/10

~ Ateş ve Su ~ - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: ~ Ateş ve Su ~   ~ Ateş ve Su ~ - Sayfa 2 Icon_minitimeCuma Mayıs 13, 2011 8:09 am

Düğün günü… Evet, öz ağabeyim Robyn evleniyordu. Mutlu bir haber mi? Aslında üzgündüm. O benim her şeyimdi ve şimdi… gerçektende evleniyordu! Bu inanması güç bir durumdu. Benim kaba, hırslı ve garip ağabeyim kendine mükemmel bir eş bulmuştu. Poseidon kızı Rose… Rose’u uzun süredir tanıyordum. Sevimli, yardımsever ve kibar bir kızdı. Gerçekten garip bir çifti… Tamam, Robyn evleniyor diye üzülüyordum ancak bir yandan da seviniyordum. Kulübede her zaman ki gibi Stell ile hazırlanıyorduk. Tabi ben Stell den hızlıydım. Çünkü bir kavalyem vardı. Tam saçımı halledecekken kapı çaldı. Hızlakapının koluna yapıştım ve kafamı dışarıya uzattım. Gelen Tristan’dı. Mavi gözleri ile göleği mükemmel bir uyum sağlıyordu. Kahverengi saçları her zaman ki gibiydi. Zaten direk gözüme çarpan onun küçük sevimli burnu olmuştu. Ne var yani? Gerçekten sevimli bir burnu vardı. Bir yandan onu incelerken bir yandan da üzüntü ile saçımı düşünüyordum. Tabi benim düşünceli sevgilim hemen ne olduğunu sordu. ‘‘Ağabeyimin evleniyor olması yeterince kötü değilmiş gibi bir de saçıma ne yapacağıma karar veremedim.’’ Saçım gerçekten de rezil durumdaydı. Ne yapacağımı bile bilmiyordum. İlk önerisini sunmuştu. Dağınık topuz yoktu. Ah… Zaten kesinlikle çirkin olurdum! ‘‘İyisi mi düzleştir ve açık bırak.’’ Evet, belki de bir Hades kızına en uygunu buydu. Açık pembe renklere büründüğüm yetmiyormuş gibi saçıma kurdele falan takmayacaktım. Şirin kız tiplemesi mi? Ah tabi ki de hayır! Unutmadan düğünde dövmem zaten dikkat çekecekti. Her neyse hoşuma gidiyordu zaten.

Tristan’ı fazla bekletmiştim. Neredeyse tam olarak hazırlanmam bir saati bulmuştu. Kulübeden çıkınca direk iltifatlara başlamıştı. Fazla mı çapkındı acaba? Şimdi sıra yolculuktaydı. Tabi ki de gölge yolculuğu ile gidecektik. Büyük bir heyecanla Tristan’a baktım ve konuşmaya başladım.
‘‘Bu arada oraya nasıl gideceğimizi biliyorsun, değil mi?’’ Suratındaki ifade o kadar şirindi ki minik bir kahkaha atarak cümleme devam ettim. ‘‘Benim bir Hades kızı olduğumu biliyor musun peki?’’ Hala yüzüme bakıyordu. Elimi kaldırdım ve şaka yapmış olmasını diledim. Sonunda pes ederek kendi soruma kendim cevap verdim. ‘‘Gölge yolculuğu Tris, oraya gölge yolculuğuyla gideceğiz.’’ Umarım sevgilim korkmuyordur diye bir yandan da söyleniyordum. Hemen koluma girdi ben ise yolculuk için hazırlandım. Alışmıştım artık fakat yine de dikkatli olmalıydım. Gözlerimi kapatıp gideceğimiz yere doğru odaklandım. Yavaşça etrafımı sislerle dolduğunu hissetmiştim. Siyah sisler… Huzur veriyordu bana. Kendimden emin bir şekilde gülümseyerek gözlerimi açtım. Fazla uzun sürmemişti. İçimden bir ses Tristan’ın kötü olduğunu söylüyordu ancak alışacaktı. Aynı benim de alıştığım gibi… Birkaç dakika sonra kır bahçesine varmıştık. Gülümseyerek etrafa baktım. Ben etrafı incelerken Tristan artistik bir şekilde konuşmaya başlamıştı bile. ‘‘Gerçekten de sürprizlerle dolusun.’’ Gülümsemesine karşılık vererek Rose’un yanına gitmem gerektiğini söyledim. Ben bir nedimeydim ve kesinlikle nedime gelinin yanında bulunmalıydı. Sevgilimle vedalaştıktan hemen sonra kızların bulunduğu binaya doğru ilerlemeye başladım. Herkes neredeyse buradaydı. Hatta o gıcık Serena bile… Kız kardeşi kendini beğenmiş Lucy’de oradaydı tabi. Biricik yengem olan Rose’a sarılmışlardı. Ah tanrım! Bunu acilen kesmeleri gerekiyordu. Rose’un yanına gidip onunla birkaç laf ettikten sonra hazırlanmamız gerektiğini anladım. Kesinlikle harika bir geceydi.

Hazırlıkların tam olduğunu öğrenince hemen nedimeler olarak sıralandık. Rose en başta bizse ondan sonra sıralanmıştık. Mariah Carey’in meşhur şarkısı My All çalıyordu. Meşhur dediğime bakmayın, Mariah Carey’in tüm şarkıları meşhurdu ancak bu Rose ve Robyn’in şarkısıydı. Gülümseyerek önümdeki nedimeleri takip ettim. Robyn’in heyecanı suratından okunuyordu. Sonunda nikah kıyılmıştı. Artık grubumuzda evli bir çift vardı. Bir Hades kızı olmama rağmen gözlerim dolmuştu. Ah Zeus aşkına! Ağabeyim evlenmişti. Teselliyi Tristan’a sarılmakta bulmuştum. Sımsıkı sarılmıştım ona… Şuan yanımda sadece o vardı. Kampta hep yanımda olacak nadir kişilerden biriydi belki de. Kokusunu içime çektim ve gözlerimden yaşların akmasına izin verdim. Tabi Tristan’ın bunu gördüğünü biliyordum. Çenemi yukarı kaldırıp yanaklarımı sildi. Tek karşılığım küçük bir tebessüm olmuştu. Ben üzüntümle uğraşırken etrafta dans edenleri görmemiştim. Tristan ayağa kalkıp elini uzatmıştı bile.
‘‘Benimle dans eder misiniz güzel bayan?’’ Gülümseyerek ayağa kalktım ve dans pistine doğru yürüdük. Elli belime kayarken bende kollarımı boynuna doladım. Gözleri içinde kayboluyordum. Acaba bizde bir gün… Tanrım! Bu hayalle yaşamak bana göre değildi. Başımı göğsüne yasladım ve bu anın hiç bitmemesini diledim. Hem de hiç…
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Rose Denise Harris
Poseidon'un Çocuğu
Poseidon'un Çocuğu
Rose Denise Harris


Mesaj Sayısı : 1021
Kayıt tarihi : 17/08/10

~ Ateş ve Su ~ - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: ~ Ateş ve Su ~   ~ Ateş ve Su ~ - Sayfa 2 Icon_minitimeC.tesi Mayıs 14, 2011 11:29 pm

Her insanın saf ve temiz bir şekilde doğduğuna, mutlu olmak için yaşaması gerektiğine inanırdım. Ben, saflığımın bozulmaması için çabalayarak büyümüştüm. Her zaman iyi olmanın, iyilik yapmanın taraftarı olmuştum. Robyn ile tanıştığımda, onun aslında çok temiz bir kalbe sahip olduğunu fark etmiştim. Herkesten gizliyordu, gerçek kişiliğinin tanınmaması için etrafına duvarlar örüyordu, o, tek başına, yalnız kalmak ve kimseler tarafından rahatsız edilmemek istiyordu. Ölüler Tanrısı'nın oğluydu, babasından aldığı birtakım özellikleri vardı. Sertti, bazen istemeden kırıcı olabiliyordu. Yakınlarını incitiyor, üzüyordu. Bunu yapınca en çok üzülen de yine kendisi oluyordu. Bir şekilde onun kişiliğini çok iyi analiz etmeyi başarmıştım. Onun tüm çabalarına rağmen hep yanında olmaya karar vermiştim. Sevmiştim onu, tanımak istemiştim. Onu kendisinden daha iyi bilen tek kişi olmak, onunla yaşamak, onunla nefes almak istemiştim. Aşık olmuştum. Aşkın karşılıksızken insana ne zulümler çektirdiğini iyi biliyordum, katı bakışlarından hiçbir şey anlaşılmayan Hades oğlunun bana karşı duygularındansa hiç haberim yoktu. Acı çekiyordum, teselliyi yine onun yanında arıyordum. Ona olan aşkımı ondan uzakta yaşıyamıyordum, hep yanımda olmasını istiyordum. Bir gün, kampın en önde gelenlerinden biri olan Lucianna isimli Athena kızı kayıplara karışmıştı. Hayatımda biraz değişiklik olmasına ihtiyacım vardı. Bir de, ne kadar kabul etmek istemesem de kendimi kanıtlamak istiyordum; Kendimden çok Robyn'e... Lucy'yi arama ekibine katılmıştım, her zaman en yakınlarım olan Jennifer ve Stella ile. Göreve çıkacağımız gün, Stella'nın kardeşleri Hector ve Robyn'in de bize eşlik edeceğini öğrenmiştim. Zorlu bir göreve çıkıyordum, yanımda artık dünyam olmuş olan kişiyle...

Kayıp arkadaşımızı aramaya labirentten başlamıştık. Korkuyordum, hem de delicesine. Bazen dar koridorların ilerisinde duyduğumuz hırıltılar yüzünden yerimden sıçrayıp ağlıyordum. Elimi tutuyordu Robyn. O vardı yanımda, o olduğu için dayanabilmiştim tüm korkularıma. Karşımıza çok zorlu canavarlar çıkmıştı, adeta kaderin bir oyunu gibi Jennifer, Stella ve Hector'dan ayrı düşmüş, başbaşa kalmıştık labirentte. Yolumuzu kaybetmiştik, çok kötü durumdaydık. Ona bu kadar yakınken uzağında olduğum için içim yanıyordu. Karşımıza çıkan Laistrygonia devlerinin, ölümümüz olduğunu anladık. İkimiz de Melez Kampı'nda yeniydik, çetin mücadeleler için çok genç ve tecrübesizdik. Beni korumak için kendini ateşe atmış, kendi hayatından vazgeçmişti Robyn. O zaman, onun gerçekten kim olduğunu anlamış, kişiliğini tüm çıplaklığıyla görmüş ve ona daha fazla aşık olmuştum. Bunun geri dönüşü olmadığını biliyordum. İkimizin güzel bir geleceği olacağına ant içtim ve tüm gücümle direnmeye karar verdim. Robyn en iyisini hak ediyordu, çünkü çok iyiydi. Ölemezdi. O zaman, babamın Deniz Tanrısı olduğunu tam anlamıyla keşfetmiştim. Suya hükmetme gücümü ustalıkla kullanarak, tüm canavarları yenmiştim. Robyn yaşıyordu, ağır yaralıydı ama hala nefes alıyordu. Başarmıştık, birlikteliğimizin her şeyi yenebileceğini öğrenmiştik. Sonrası bir peri masalı gibiydi. Ona karşı hislerimin karşılıklı olduğunu öğrenmiştim. Sonsuza kadar sürecek olan ilişkimiz başlamıştı... Aradan yıllar geçti, kişiliklerimizde, bizde değişiklikler oldu ama aramızdaki bağ asla kopmadı, birbirimizi ilk günki gibi sevmeye hep devam ettik. Zaman zaman tartıştık, birbirimizi kırdık, sinirlendirdik. Yine de hepsini sevgimizden yaptığımızı ikimiz de hep bildik. O bana kimsenin bilmediği bir dünyanın anahtarını vermişti; İkimizin dünyasının. Seviyordum Robyn'i, onu sevdiğimi kimseden saklamaya tahammül edemeyecek kadar. Hayatlarımızı sonsuza kadar birleştirmemizi teklif etti bir gün bana, ben de hiç düşünmeden kabul ettim. Kaderimiz buydu zaten, biz birlikte olmak için doğmuştuk. Afrodit'in sorusuna 'evet' cevabını tüm kalbimle vermiştim, tıpkı yanımda oturan ve elimi tutan Robyn gibi.

Evlenmiştik, artık soyadım Harris'ti. İsmimde bile ondan bir parça taşımaya başlamıştım. Hep onun soyadıyla anılacak, onun olduğumu herkese anlatacaktım. Mutluydum, heyecanımdan çok mutluluğum baskın geliyordu. İkimizin şarkısıyla ilk dansımızı ettik. Piste bizim ardımızdan Claire ve Perseus, onların ardından Anna ve Hector, sonrasında Selene ve Tristan ve diğer çiftler de çıktı. Gülümsüyordum çünkü sevdiğim erkeğin kollarındaydım. Gülümsüyordum çünkü biricik kuzenim Jennifer aylardan sonra aramızdaydı. Gülümsüyordum, tüm tanıdıklarım bize destek olmak için bugün buradaydı. Mutluydum, çünkü yanımda Robyn olduğu sürece kimsenin suratımdaki gülümsemeyi silemeyeceğini biliyordum. Birbirinden keyif verici saatler hızla akıp geçti. Masalları andıran düğünümüzün bitme vakti gelip çattı. Kalabalıktakiler yavaş yavaş kır bahçesinden ayrılmaya başladılar, çoğunun Paris'ten Melez Kampı'na dönmesi için birkaç saatlik bir yola dayanması gerekiyordu. Robyn ile mutluluğumuzu paylaşmaya gelmiş olan herkese tekrar tekrar teşekkür ettik. Kimileriyle vedalaşmak o kadar zordu ki, gözlerime dolan yaşları geçirmek için fazlaca çabalamam gerekiyordu. Bizim ilişkimizde birçok dostumuzun emeği vardı. Çoğu farkında olmasa bile bir şekilde aramızdaki bağın güçlenmesini sağlamıştı. Gelin odasından beri ağlamayı sürdürmüş olan Serena ve Cornelia geldi yanıma. Bu güzel günde beni üzen tek şey, artık Robyn ile daha fazla vakit geçireceğimden, arkadaşlarımı daha az görecek olmamdı. Kendimi gülümsemeye zorladıktan sonra
"Bize bu mutluluğu yaşatan tüm dostlarımıza teşekkür ederim." dedim. Hayatımın yeni bir dönemine başlıyordum, mutlu ve huzurluydum çünkü ne olursa olsun dostlarımın hep yanımda olduğunu iyi biliyordum.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
~ Ateş ve Su ~
Sayfa başına dön 
2 sayfadaki 2 sayfasıSayfaya git : Önceki  1, 2
 Similar topics
-
» Ateş Taşı 73-5
» Ateş Taşı 73/4
» Ateş Taşı 73-2
» Ateş Taşı
» Ateş Taşı 73-3

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Olimpos Rpg :: Dünya Kültür Başkentleri :: Paris :: Kır Bahçesi-
Buraya geçin: