| Neptün'ün Oğlu | |
|
+42Rose Denise Harris Edward Kevin Hawke alperka15 Drake Tyrell Stanislaus Elena Chantelle Mellark Tristan Micah Addison Steve J. Christensén Paul Christensén 9Divine ABAKAY Barney Awesome Terra M. Winchester Oliviera De Asis Moriera Aldrick R. Carter Ezio Auditore da Firenze Serena Su Hanzadeoğlu Leonard L. Carter Cassandra Masen Valentino R. Gavino Alexis Kwon umutmert Lucianna Fackrell Adyali Beckett Katherine M. von Dorff Zack Cliff Burton Daniel Freddie Douglas Georgina Orwell Timmy Walton Marcus L. Stanislaus Athena Allen Jacques Harth percymetallica Helena Ventura Jimmy Turner Anny Moysre Thalia A. Carter Martin Tudor Clara Thompson Kevin Least Edward J. F. Newgate Poseidon_ Alex Nike 46 posters |
|
Yazar | Mesaj |
---|
Adyali Beckett Zeus'un Çocuğu
Mesaj Sayısı : 1657 Kayıt tarihi : 21/10/10
| Konu: Geri: Neptün'ün Oğlu Çarş. Nis. 06, 2011 8:11 am | |
| Percy'ye laf yok! Hıh | |
|
| |
Katherine M. von Dorff Poseidon'un Çocuğu/Kulübe Lideri/Pegasus Binicilik Eğitmeni
Mesaj Sayısı : 4525 Kayıt tarihi : 05/03/11
| Konu: Geri: Neptün'ün Oğlu Çarş. Nis. 06, 2011 8:33 am | |
| Ben de Jason, Percy'den kat kat iyidir diyorum. Ama Percy mankafalı olduğu için değil. Sadece onu, Percy'den daha iyi buluyorum. | |
|
| |
Zack Cliff Burton Nyks'in Çocuğu/Kulübe Lideri/Dövüş Sanatları Eğitmeni
Mesaj Sayısı : 814 Kayıt tarihi : 23/02/11
| Konu: Geri: Neptün'ün Oğlu Perş. Nis. 07, 2011 11:38 pm | |
| kim ne derse desin. eğer 7 meleze jason liderlik ederse,rick riordan'ın yazarlık yeteneğinden şüphe ederim. bir kere percy daha çok iş başardı. o yüzden bence percy jason'ı rahatlıkla alır. | |
|
| |
Katherine M. von Dorff Poseidon'un Çocuğu/Kulübe Lideri/Pegasus Binicilik Eğitmeni
Mesaj Sayısı : 4525 Kayıt tarihi : 05/03/11
| |
| |
Marcus L. Stanislaus Zeus'un Çocuğu/Kulübe Lideri/Canavarlara Karşı Korunma Eğitmeni
Mesaj Sayısı : 2117 Kayıt tarihi : 07/02/11
| Konu: Geri: Neptün'ün Oğlu Cuma Nis. 08, 2011 12:36 am | |
| Percy Jason'dan daha mı çok iş başardı? Jason Truva deniz canavarını öldürdü Gigant Enkelados'u yendi Gigant Krios'u kendi elleriyle öldürdü ve Kronos'un kara tahtını devirdi. Aynı zamanda Othrys Dağı'na yapılan saldırıda liderlik etti. Biraz mantık lütfen. | |
|
| |
Clara Thompson Artemis Avcısı/Melez Danışmanı/Doğa Bilimleri Eğitmeni
Mesaj Sayısı : 4592 Kayıt tarihi : 12/10/10
| Konu: Geri: Neptün'ün Oğlu Cuma Nis. 08, 2011 12:48 am | |
| Yaa, siz taraflısınız tamam mı? Tamam Jason daha çok iş başarmış, ama o Zeus'un oğlu, birkaç fazladan şey yapabilir Ama nedense Jason çok soğuk geliyor insana, bence Percy daha sempatik *-* | |
|
| |
Athena Admin/Tanrıça/Kamp Müdiresi
Mesaj Sayısı : 5210 Kayıt tarihi : 16/08/10
| Konu: Geri: Neptün'ün Oğlu Cuma Nis. 08, 2011 2:46 am | |
| Bir kere biz Percy'nin 13 yaşında, sorunlu çocukların okuluna giderkenki halini biliriz arkadaşlar. O bizimle büyüdü, biz de onunla büyüdük. Şimdi koskoca Melez Kampı'nın lideri konumuna gelmiş olabilir ama biz kampa ilk geldiği zamanları, ilk bayrak kapmacasını da hatırlarız. O bizden biri oldu artık. Jason ise çok uzak. İlahi bakışla yazılan bir seri olduğu için, onun iç dünyası da bize pek yansımıyor. Hangisi daha iyi ve ekibin lideri olmalı diye sorarsanız, ben Percy derim, çünkü onu Jason'dan daha iyi tanıyorum. Ama tahminimce 2. kitapta ikisi de lider konumunda olacak, biri Yunanlı biri de Romalı melezleri idare edecek. | |
|
| |
Zack Cliff Burton Nyks'in Çocuğu/Kulübe Lideri/Dövüş Sanatları Eğitmeni
Mesaj Sayısı : 814 Kayıt tarihi : 23/02/11
| Konu: Geri: Neptün'ün Oğlu Paz Nis. 10, 2011 3:14 pm | |
| Marcus'cuğum birde percy'nkini dinle : > Altın postu aldı. > New york'da yapılan savunma savaşına liderlik etti (ki savunma savaşları,saldırıdan daha zordur ve daha fazla yetenek ister...) >bir titan'ı yendiama ismini hatırlamıyorum >büyük ihtimal oda bir gigant öldürdübunu diğer kitapta görücez >daha birçok yaptığı şey var... yeraltına girip çıkmak gibi(kitapta ne kadar normal birşey gibi gözüksede. gerçekmitolojide bu çok çok çok zor bir iştir.) en güçlü kikloplardan birini öldürdü(onunda ismini hatırlamıyorum ama labirentte olmuştu ) atlas'ın görevini üstlenip dünyayı taşıdı,labirenti geçti,kronosla savaşıp olimpos'un yıkılmasını önledi ki bu bence kronos'un kara tahtını devirmekten daha önemli bir iş. Kronos ve krios un arasında dağlar kadar fark ve percy'nin yendiği titanda krios'tan güçlüydüsanırsam | |
|
| |
Katherine M. von Dorff Poseidon'un Çocuğu/Kulübe Lideri/Pegasus Binicilik Eğitmeni
Mesaj Sayısı : 4525 Kayıt tarihi : 05/03/11
| |
| |
Lucianna Fackrell Athena'nın Çocuğu/Kulübe Lideri
Mesaj Sayısı : 4356 Kayıt tarihi : 22/08/10
| Konu: Geri: Neptün'ün Oğlu Ptsi Nis. 11, 2011 5:46 am | |
| Bak işte bu güzel bir nokta. Ama ben yine de... Şey... Ya evet, seçim yapmayalım, ikisi de kendi çaplarında lider olsunlar işte adsfagse. | |
|
| |
Marcus L. Stanislaus Zeus'un Çocuğu/Kulübe Lideri/Canavarlara Karşı Korunma Eğitmeni
Mesaj Sayısı : 2117 Kayıt tarihi : 07/02/11
| Konu: Geri: Neptün'ün Oğlu Ptsi Nis. 11, 2011 6:38 am | |
| Hyperion Krios'tan daha güçlü değil Zack. Krios güç ve savaş titanı. Aynı zamanda Kronos'u Percy öldürmedi. Ve inan Othrys Dağı'nı basmak da en az NY savunması kadar zordur. Jason forever yani, başka laf yok. | |
|
| |
Misafir Misafir
| Konu: Geri: Neptün'ün Oğlu Ptsi Nis. 11, 2011 7:39 am | |
| Kuzenim almanya da kitabın çıktığını söylüyor tam araştırmadım fazlada güvenemedim gerçi ama almanya da çıktığını söylüyorlar yani size bir haber vereyim dedim |
|
| |
Marcus L. Stanislaus Zeus'un Çocuğu/Kulübe Lideri/Canavarlara Karşı Korunma Eğitmeni
Mesaj Sayısı : 2117 Kayıt tarihi : 07/02/11
| Konu: Geri: Neptün'ün Oğlu Ptsi Nis. 11, 2011 8:04 am | |
| Kitap Amerika'da bile ekimde çıkıyor dostum. | |
|
| |
Misafir Misafir
| Konu: Geri: Neptün'ün Oğlu Çarş. Nis. 13, 2011 4:14 am | |
| demek ki bana yanlış bilgi verdi.... |
|
| |
umutmert
Mesaj Sayısı : 1 Kayıt tarihi : 19/04/11
| Konu: Geri: Neptün'ün Oğlu Salı Nis. 19, 2011 4:46 am | |
| - Marcus Leon Carter demiş ki:
- Bence de Jason. Hem Jason, Percy'i hiç zorlanmadan yenebilecek bir kahraman. Percy'den daha üstün olduğunu kimse inkar edemez.
bence percy jasondan çok daha güçlü percy daha tecrübeli de | |
|
| |
Katherine M. von Dorff Poseidon'un Çocuğu/Kulübe Lideri/Pegasus Binicilik Eğitmeni
Mesaj Sayısı : 4525 Kayıt tarihi : 05/03/11
| |
| |
Adyali Beckett Zeus'un Çocuğu
Mesaj Sayısı : 1657 Kayıt tarihi : 21/10/10
| Konu: Geri: Neptün'ün Oğlu Salı Nis. 19, 2011 5:19 am | |
| Ama ne kadar tecrübeli olduğunu bilmiyor, şimdi çocuk nasıl ders çıkarsın? | |
|
| |
Alexis Kwon Artemis Avcısı
Mesaj Sayısı : 1315 Kayıt tarihi : 30/12/10
| Konu: Geri: Neptün'ün Oğlu Salı Nis. 19, 2011 10:19 pm | |
| Jason bana çok soğuk geliyor, bilmiyorum belki diğer seri birinci tekilden bu da üçten yazıldığı için öyle geliyordur ama Percy 4ever diyorum, başka da bir şey demiyorum. | |
|
| |
Valentino R. Gavino Amphitrite'nin Çocuğu
Mesaj Sayısı : 376 Kayıt tarihi : 29/03/11
| Konu: Geri: Neptün'ün Oğlu Salı Nis. 19, 2011 11:37 pm | |
| | |
|
| |
Cassandra Masen Thanatos'un Çocuğu
Mesaj Sayısı : 4293 Kayıt tarihi : 18/09/10
| |
| |
Leonard L. Carter Zeus'un Çocuğu/Kılıç Eğitmeni
Mesaj Sayısı : 1903 Kayıt tarihi : 09/10/10
| Konu: Geri: Neptün'ün Oğlu Perş. Mayıs 26, 2011 11:29 pm | |
| Kapak müthiş. Ön okumada Percy ile başlıyor.
- İngilizce Ön Okumanın Başlangıcı:
The snake-haired ladies were starting to annoy Percy. They should have died three days ago when he dropped a crate of bowling balls on them at the Napa Bargain Mart. They should have died two days ago when he ran over them with a police car in Martinez. They definitely should have died this morning when he cut off their heads in Tilden Park.
| |
|
| |
Katherine M. von Dorff Poseidon'un Çocuğu/Kulübe Lideri/Pegasus Binicilik Eğitmeni
Mesaj Sayısı : 4525 Kayıt tarihi : 05/03/11
| Konu: Geri: Neptün'ün Oğlu Cuma Mayıs 27, 2011 12:03 am | |
| Bu da türkçe ön okumanın tamamı. - Ön Okuma:
PERCY Yılan saçlı kadınlar Percy’nin canını sıkmaya başlamıştı. Üç yıl önce Napa Ucuzluk Pazarı’nda tepelerine bir kasa bovling topu attığı zaman ölmüş olmaları gerekiyordu. İki gün önce Martinez’de bir polis arabasıyla üzerlerinden geçtiğinde de ölmüş olmaları gerekiyordu. Bu sabah Tilden Park’ta kafalarını kestiğinde ise kesinlikle ölmüş olmaları gerekiyordu. Percy onları kaç kez öldürürse öldürsün, toza dönüşmelerini izlerse izlesin, devasa, hain toz bulutları gibi tekrar beden buluyorlardı. Hatta onlardan kaçamıyordu bile. Tepeye çıkıp nefes alışverişini düzenlemeye çalıştı. Onları en son ne zaman öldürmüştü? Belki iki saat önce. İki saatten fazla ölü kalmıyorlardı. Son birkaç gündür çok az uyumuştu. Bulabildiği ne varsa yemişti –paralı makinelerden jelibon, bayat simit, hatta leş gibi bir hamburgerciden bir dürüm bile yemişti ki bu artık Percy için bile çok alt seviyeydi. Üstü başı yırtılmış, parçalanmış ve yaratık kanına bulanmıştı. Bunca süre hayatta kalmayı başarmıştı çünkü yılan saçlı iki kadın –gorgonlar diyorlardı kendilerine- bir türlü Percy’yi öldürememişti. Pençeleri derisine saplanmıyordu. Onu ısırmaya çalıştıklarında dişleri kırılıyordu. Ama Percy daha fazla dayanamazdı. Çok yakında yorgunluktan bayılacaktı, sonra da her ne kadar öldürülmesi zor olursa olsun, gorgonların bunun bir yolunu bulacaklarından emindi. Nereye kaçmalıydı? Etrafına bakındı. Başka koşullar altında olsa manzaranın tadını çıkarmaya bakardı. Solunda, küçük göller, koruluklar ve birkaç inek sürüsüyle bezeli altın renkli tepeler şehre doğru iniyordu. Sağındaysa Berkeley ve Oakland ovaları batıya doğru uzanıyordu –geniş bir yerleşim yeriydi burası, muhtemelen güzel sabahlarının iki yaratık ve pis bir melez tarafından berbat edilmesini hiç istemeyecek insanlar yaşıyordu buralarda. İleride, batıda San Francisco Körfezi gümüşi bir sisin altında parıldıyordu. Onun ötesinde bir sis duvarı San Francisco’nun neredeyse tamamını kaplamıştı, görünen tek şey gökdelenlerin tepeleri ve Golden Gate Köprüsü’nün kuleleriydi. Belli belirsiz bir üzüntü çöktü Percy’nin yüreğine. İçinden bir his ona daha önce San Francisco’ya geldiğini söylüyordu. Bu şehrin, geçmişinden hatırlayabildiği tek kişi olan Annabeth’le bir bağlantısı vardı. Annabeth’in hatırası iç parçalayıcı derecede hayal meyaldi. Kurt, Annabeth’i göreceğine ve hafızasını geri kazanacağına dair Percy’ye söz vermişti -bu yolculuktan sağ çıkarsa tabii. Körfezi geçse miydi? Cezbedici bir yanı vardı. Ufkun ötesindeki okyanusun gücünü hissedebiliyordu. Su onu hep canlandırmış, kendine getirmişti. Tuzlu su ise en iyisiydi. İki gün önce Carquinez Boğazı’nda bir deniz yaratığını boğduğunda fark etmişti bunu. Körfeze ulaşabilirse en azından bir kez daha savaşacak kadar güç toplayabilirdi. Hatta belki gorgonları suda bile boğabilirdi. Ancak kıyı nereden baksanız üç kilometre uzaktaydı. Koca bir şehrin içinden geçmesi gerekecekti. Tereddüt etmesinin bir sebebi daha vardı. Kurt Lupa ona duyularını hassaslaştırmayı öğretmişti –onu güneye yönelten içgüdülerine güvenmeyi bir de. Şimdi yuvaya dönüş radarı deli gibi atıyordu. Yolculuğunun sonu yakındı –neredeyse ayaklarının altındaydı. Ama bu nasıl olurdu? Tepenin üzerinde hiçbir şey yoktu. Rüzgar yön değiştirdi. Percy o ekşi sürüngen kokusunu aldı. Yamacın 100 metre aşağısında çalıların arasında bir şey hışırdıyordu –dalları koparıyor, kuru yaprakları eziyor, tıslıyordu. Gorgonlar. Percy belki milyonuncu kez gorgonları burnu keşke bu kadar iyi koku almasa diye düşündü. Gorgonlar onun kokusunu alabildiklerini çünkü onun bir yarı-tanrı, eski bir Roma tanrısının melez oğlu olduğunu söylemişlerdi. Percy çamurda debelenmiş, ırmaklarda yıkanmış, hatta cebine yeni bir araba gibi kokmak için araba kokuları bile doldurmuştu ama bu melez kokusu belli ki bastırılabilecek bir koku değildi. Tepenin batısına doğru koştu. Ancak tepe epey dikti. Yamaç yirmi beş metre kadar yukarı uzanıyor, yamacın diğer yanına inşa edilmiş bir apartmanın çatısına ulaşıyordu. Bunun yirmi metre kadar altında da Berkeley’e doğru devam eden bir otoban uzanıyordu. Harika. Tepeden başka bir iniş yok. Kendi kendini köşeye sıkıştırmayı başarmıştı. Batıya, San Francisco’ya doğru giden arabalara baktı ve keşke birinin içinde olsaydım diye düşündü. Sonra birden otobanın tepenin içinden geçmesi gerektiğini fark etti. Bir tünel olmalıydı... tam ayağının altında. İçindeki radar, alarm çanları çalmaya başladı. Doğru yerdeydi, sadece fazla yukarıdaydı. Şu tünele bir bakması lazımdı. O otobana çıkan bir yol bulmalıydı –hemen. Sırt çantasını indirdi. Napa Ucuzluk Pazarı’ndan bir sürü malzeme kapmıştı: portatif bir GPS, bant, fener, yapıştırıcı, su şişesi, kamp şiltesi, panda şeklinde pofuduk bir yastık (aynı reklamlardaki gibi) ve bir İsviçre çakısı –çağdaş bir melezin ihtiyaç duyacağı hemen hemen her şey. Fakat paraşüt ya da kızak görevi görecek hiçbir şey yoktu elinde. Geriye iki seçenek kaldı: yirmi beş metre aşağı atlayıp çakılmak y da burada kalıp savaşmak. İki seçenek birbirinden sevimsizdi. Bir küfür savurup cebinden kalemini çıkardı. Kalem pek bir şeye benzemiyordu, ucuz, basit bir tükenmez kalem gibiydi; ama Percy kapağını açtığında parıl parıl parlayan, bronz bir kılıca dönüşüyordu. Kılıç mükemmel bir biçimde dengeliydi. Deri kabzası Percy’nin eline cuk oturuyordu, sanki onun için yapılmış gibiydi. Kenarına Percy’nin nasıl olduysa bir şekilde okuyabildiği, Antik Yunanca bir sözcük kazınmıştı: Anaklusmos –Dalgakıran. Kurt Evi’nde gözlerini açtığı o gece elinde bu kılıç vardı. İki ay mı olmuştu? Daha da mı çok? Zaman mevhumunu kaybetmişti. Kendini birden yanıp dökülmüş bir malikanenin bahçesinde bulduğunda üzerinde bir şort, turuncu bir tişört ve boynunda da tuhaf şekilli, kilden boncuklar dizili bir kolye vardı. Dalgakıran elindeydi ama Percy kim olduğunu ya da oraya nasıl geldiğini bilmiyordu. Ayakları çıplaktı, donuyordu ve kafası allak bullak olmuştu. Sonra da kurtlar gelmişti... Tam yanında, tanıdık bir ses onu şimdiki zamana geri getirdi: “Demek buradasın!” Percy, gorgondan uzaklaşmaya çalıştı, neredeyse tepeden aşağı yuvarlanıyordu. Bu, güleç yüzlü olandı: Beano. Tamam, gorgonun adı aslında Beano değildi. Şimdiye dek anlayabildiği kadarıyla Percy’de disleksi vardı, bir şeyi okumaya çalıştığında harfler birbirine giriyordu. Bu gorgonu ilk gördüğünde gorgon Ucuzluk Pazarı çalışanı kılığındaydı ve yakasında “HOŞ GELDİNİZ! BENİM ADIM STHENO! Yazan büyük, yeşil bir isim kartı vardı. Percy de Stheno’yu BEANO diye okumuştu. Gorgonun üzerinde hala çiçekli elbisesinin üzerine geçirdiği yeşil Ucuzluk Pazarı önlüğü vardı. Bedenine şöyle bir baksanız, birinin tombul büyükannesi falan derdiniz –ta ki gözlerinizi aşağı indirip horoz ayaklarına sahip olduğunu fark edene dek. Ya da yukarı doğru bakıp ağzının kenarlarından sarkan bronz domuz dişlerini görene dek. Gözleri kırmızı kırmızı parlıyordu, saçlarıysa kımıl kımıl oynayan açık yeşil yılanlardan ibaretti. Peki, bu gorgonun en korkunç yanı neydi dersiniz? Hala Ucuzluk Pazarı ikramı olan peynir-sosis tabağını tutuyor oluşu. Tabak, Percy’nin gorgonu defalarca öldürüşünden kalan hatıralarla delik deşik olmuştu ama ikramlık sosisler ve peynirler sapasağlam duruyordu. Stheno bunları Kaliforniya’dan beri taşıyordu, sırf Percy’yi öldürmeden önce ona ikram edebilmek için. Percy, gorgonun bunu neden yaptığını bilmiyordu ama bir gün bir zırha ihtiyacı olursa bunu kesinlikle bu sosislerden ve peynirlerden yapacaktı. Bu şeyler her ne ise asla imha olmuyordu. “Bir tanesinin tadına bakmak ister misin?” dedi Stheno. Percy kılıcıyla onu geri püskürttü. “Kız kardeşin nerede?” “Ah, indir şu kılıcı,” dedi Stheno sevimli bir sesle. “İlahi bronzun bile bizi uzun süreliğine öldürmediğini artık öğrenmiş olman gerek. Bir sosis al! Bu hafta indirimdeler, ben de seni aç karnına öldürmeyi hiç istemiyorum.” “Stheno!” Diğer gorgon Percy’nin sağında öyle aniden belirdi ki Percy tepki vermeye bile fırsat bulamadı. Neyse ki gorgon, kız kardeşine öfke kusmakla o kadar meşguldü ki Percy’ye dönüp bakmadı bile. “Sana gizli gizli gelip onu öldür demiştim!” Stheno’nun gülümsemesi silindi. “Ama Euryale...” Euryale’in ismini ‘Yuriyel’ gibi telaffuz etmişti. “Ona bir tane sosis versem önce?” “Hayır, seni gerizekalı!” Euryale, Percy’ye dönüp sivri dişlerini gösterdi. Kırmızı yılanlardan oluşan saçı dışında tıpkı kız kardeşine benziyordu Euryale. Ucuzluk Pazarı önlüğünde, çiçekli elbisesinde, hatta domuz dişlerinde bile %50 İNDİRİM çıkartmaları vardı. Yaka kartında MERHABA! BENİM ADIM, GEBER MELEZ BOZUNTUSU! yazıyordu. “Bizi amma uğraştırdın be Percy Jackson,” dedi Euryale. “Ama şimdi kapana kısıldın ve biz de intikamımızı alacağız.” “Sosislerle peynirler sadece 2.99$,” dedi Stheno yardımcı olmaya çalışarak. “Şarküteri reyonunda, üçüncü koridorda.” Euryale hırladı. “Stheno, Ucuzluk Pazarı bir tuzaktı! Sen fazla uyum sağladın! Şimdi bırak o saçma sapan tepsiyi de şu melezi yok etmeme yardım et. Onun Medusa’yı buharlaştıran melez olduğunu unuttun mu yoksa?” Percy geri adım attı. On beş santimetre daha geri gitse aşağı yuvarlanacaktı. “Bakın hanımlar, bunu aştık biz. Ben Medusa’yı öldürdüğümü hatırlamıyorum bile. Ben hiçbir şey hatırlamıyorum! Ateşkes yapıp indirimdeki ürünlerden falan konuşsak olmaz mı?” Stheno kız kardeşine dudaklarını büzerek bir bakış attı, gerçi domuz dişleri düşünüldüğünde bunu yapabilmesi bile şaşırtıcıydı. “Haydi öyle yapalım?” “Hayır!” Euryale’in kırmızı gözleri Percy’ye dikildi. “Hatırlayıp hatırlamaman umurumda değil, deniz tanrısının oğlu. Medusa’nın kanının kokusu hala üzerinde. Çok hafif, yıllar öncesinden kalma, evet, ama onu en son alt eden sendin. Tartarus’tan hala dönemedi. Bu senin suçun!” Percy bunu anlamıyordu. Şu “ölüp de Tartarus’tan geri dönme” kavramı başına ağrı sokuyordu. Elbette bir tükenmez kalemin bir kılıca dönüşmesi ya da yaratıkların Sis adı verilen bir şeyin arkasında gizlenmeleri ya da Percy’nin beş bin yıl önceki bir deniz kabuğu tanrısının oğlu olması fikri de başını ağrıtıyordu. Ama Percy bunlara inanıyordu. Hafızası silinmiş bile olsa, bir melez olduğundan, adının Percy Jackson olduğundan emin olduğu kadar emindi. Daha Kurt Lupa’yla yaptığı ilk sohbette bu çılgın tanrılar-yaratıklar evreninin onun gerçeği olduğunu kabullenmişti. Ki bu epey sevimsiz bir gerçekti, o ayrı. “Durum berabere desek peki?” dedi. “Ben sizi öldüremiyorum. Siz de beni öldüremiyorsunuz. Hem siz Medusa’nın kız kardeşleriyseniz –şu insanları taşa çeviren Medusa’nın yani- benim şimdiye çoktan taşa dönüşmüş olmam gerekmez miydi?” “Ah, kahramanlar!” dedi Euryale tiksintiyle. “Hep ısıtıp ısıtıp bunu getirirler önümüze, tıpkı annemiz gibi! ‘Siz neden insanları taşa dönüştüremiyorsunuz? Kardeşiniz yapabiliyor ama.’ Seni hayal kırıklığına uğrattığım için üzgünüm oğlum ama bu sadece Medusa’nın lanetiydi. Ailemizin en tipsiz ferdi oydu. Hep çok şanslıydı!” Stheno incinmiş gibiydi. “Annem hep en tipsizin ben olduğunu söylerdi.” “Kes sesini!” diye patladı Euryale. “Sana gelince Percy Jackson, Aşil’in izini taşıyorsun, doğru. Bu seni biraz daha zor yok edilir kılıyor. Ama üzülme. Biz bir çaresine bakarız.” “Neyin izi?” “Aşil,” dedi Stheno neşeyle. “Ah, ne yakışıklıydı ama! Çocukken Styks Nehri’ne batırılmış, o yüzden ayak bileğindeki minik bir nokta hariç yenilmezdi. Senin de başına bu gelmiş hayatım. Birisi seni Styks’e daldırmış ve derin, demir gibi sağlam olmuş. Ama üzülme. Senin gibi kahramanların her zaman bir zayıf noktası vardır. Tek yapmamız gereken, bu noktayı bulmak, sonra seni öldürebiliriz. Ne hoş olur, değil mi? Bir sosis al!” Percy düşünmeye çalıştı. Styks Nehri’ne girdiğini hiç hatırlamıyordu. Ama zaten hiçbir şey hatırlamıyordu ki. Cildi kendisine demir gibi gelmiyordu ama bu durum, kesinlikle bunca zamandır gorgonlara karşı hayatta kalmış olmasını açıklıyordu. Belki şu tepeden yuvarlansa... sağ çıkar mıydı acaba? Riske etmek istemedi –bir kızak falan olmadan... Stheno’nun elindeki büyük, gümüş tabağa baktı. Hmm... “Fikrini mi değiştirdin?” diye sordu Stheno. “Çok akıllıca hayatım. Bunlara biraz gorgon kanı kattım, böylece ölümün hızlı ve acısız olacak.” Percy’nin boğazına bir yumruk indi sanki. “Sosislere kendi kanını mı kattın?” “Birazcık sadece.” Stheno gülümsedi. “Biraz kolumdan, ama benim için endişelendin demek, çok tatlısın. Sağ tarafımızdaki kan her şeyi iyileştirir, ama sol tarafımdaki kan ölümcüldür‒” “Seni salak!” diye bağırdı Euryale. “Bunu söylememen gerekir! Zehirli olduklarını bilince yiyecek mi o sosisleri sanki!” Stheno şaşkına dönmüştü. “Yemez mi? Ama hızlı ve acısız bir ölüm olacak dedim.” “Aman neyse!” Euryale’in tırnakları pençelere dönüştü. “Biz de onu zor yoldan öldürürüz –zayıf noktasını bulana dek yırtarız derisini. Percy Jackson’ı bir yenersek Medusa’dan bile ünlü oluruz! Hanımefendi bizi ödüllendirir!” Percy kılıcını sıkıca tuttu. Yapacağı hareketin zamanlamasını iyi ayarlaması gerekiyordu –birkaç saniyelik bir şaşırtmaca, sol elle tepsiyi kapma... Bırak kendi aralarında konuşsunlar, diye geçirdi içinden. “Beni paramparça etmeden önce sorayım,” dedi, “şu bahsettiğiniz hanımefendi kim?” “Euryale sırıttı. “Tanrıça Gaia tabii ki! Bizi dehlizlerden çıkaran! Onunla tanışacak kadar uzun yaşayamayacaksın ama arkadaşların çok yakında onun gazabını tecrübe edecek. Şu an bile orduları güneye gidiyor. Kader Şenliği’nde uyanacak ve melezler bir bir düşecek, şey gibi, şey...” “Ucuzluk Pazarı’ndaki fiyatlar gibi!” dedi Stheno. “Öehh!” diye hırladı Euryale kız kardeşine. Percy bunu fırsat bildi. Stheno’nun tepsisini kaptı, sosislerle peynirleri yere savurdu ve Dalgakıran’ı Euryale’e doğru savurup gorgonu belinden ikiye ayırdı. Tepsiyi kaldırdı ve Stheno birden tepsideki kendi yansımasıyla yüz yüze geldi. “Medusa!” diye çığlık attı. Kız kardeşi Euryale kül olmuştu ama şimdiden yeniden beden bulmaya başlamıştı bile. Tıpkı erimiş bir kardan adamın ayağa kalkması gibiydi. “Stheno, aptal!” diye guruldadı yarı biçimlenmiş çamurlu yüzüyle. “O senin kendi yansıman! Yakala onu!” Percy tepsiyi Stheno’nun kafasına indirdi ve Stheno bayıldı. Sonra tepsinin üzerine oturdu, içinden artık hangi Romalı tanrı kızaklarla ilgileniyorsa ona bir dua okudu ve tepeden aşağı kaymaya başladı.
| |
|
| |
Clara Thompson Artemis Avcısı/Melez Danışmanı/Doğa Bilimleri Eğitmeni
Mesaj Sayısı : 4592 Kayıt tarihi : 12/10/10
| Konu: Geri: Neptün'ün Oğlu Cuma Mayıs 27, 2011 12:37 am | |
| Oooo, Percyyyyy *-* Percy Percy Percyy ^^ Özlemişim ya çocuğu. Lupa'yla çok muhabbeti var bu Roma Kampı'nda kalanların sanki *-* | |
|
| |
Katherine M. von Dorff Poseidon'un Çocuğu/Kulübe Lideri/Pegasus Binicilik Eğitmeni
Mesaj Sayısı : 4525 Kayıt tarihi : 05/03/11
| Konu: Geri: Neptün'ün Oğlu Cuma Mayıs 27, 2011 1:25 am | |
| Vardır tabii. *-* Annabeth'i hatırlıyoor. Çok romantik. *-* | |
|
| |
Clara Thompson Artemis Avcısı/Melez Danışmanı/Doğa Bilimleri Eğitmeni
Mesaj Sayısı : 4592 Kayıt tarihi : 12/10/10
| Konu: Geri: Neptün'ün Oğlu Cuma Mayıs 27, 2011 1:54 am | |
| Çok tatlılar *-* Annabethhhhh *-* Ben demiştim onu unutmamıştır diye *-* | |
|
| |
Katherine M. von Dorff Poseidon'un Çocuğu/Kulübe Lideri/Pegasus Binicilik Eğitmeni
Mesaj Sayısı : 4525 Kayıt tarihi : 05/03/11
| |
| |
Adyali Beckett Zeus'un Çocuğu
Mesaj Sayısı : 1657 Kayıt tarihi : 21/10/10
| Konu: Geri: Neptün'ün Oğlu Cuma Mayıs 27, 2011 4:18 am | |
| Çıksıınn, bizim Romalı kurgular da iyice belirginleşsin yani *-* Percy Annabeth'ine de kavuşsuunn ^^ Percabeth | |
|
| |
Serena Su Hanzadeoğlu Athena'nın Çocuğu
Mesaj Sayısı : 4815 Kayıt tarihi : 07/09/10
| |
| |
Adyali Beckett Zeus'un Çocuğu
Mesaj Sayısı : 1657 Kayıt tarihi : 21/10/10
| Konu: Geri: Neptün'ün Oğlu Cuma Mayıs 27, 2011 4:42 am | |
| Sere sana bir vantilatör getirelim, ben bile bittim Percy'ye | |
|
| |
Katherine M. von Dorff Poseidon'un Çocuğu/Kulübe Lideri/Pegasus Binicilik Eğitmeni
Mesaj Sayısı : 4525 Kayıt tarihi : 05/03/11
| |
| |
| Neptün'ün Oğlu | |
|