Uzun bir yolculuğa çıkmam gerekiyordu. Hem de çok uzun. Aslında ne yapmam gerektiğini gerçekten bilemiyordum. Bir Athena kızı olarak kendimden utanıyordum. Bilin bakalım ne oldu? Durun siz tahmin etmeden ben söyleyeyim. Tanrıça Athena’dan yani sevgili annemden özel bir görev aldım. Meşhur kalkanı Aegis’i bulacaktım. Bana sorarsanız nerede olduğunu bilmiyordum aslında. Biraz düşünmem gerektiğini biliyordum. Kulübedeki yatağıma oturdum ve biraz düşündüm. Poseidon veya Hades almış olabilir miydi? Tanrı Zeus’un alacak hali yoktu. Çünkü annemin babasıydı. Annemin üzülmesini pek istemezdi. Poseidon’ın da alacağını pek sanmıyordum tabi aralarındaki kavgayı saymazsak. Fakat Poseidon kızı Lia yani benim canım dostum bana yardıma geliyordu. Bunu ona nasıl söyleyebilirdim ki? Biraz saçmalık ve haksızlık olurdu. Üzüntü ile başımı salladım. Hades olabileceğini düşünüyordum. Ağır hareketlerle yatağımdan kalktım ve ranzanın üst katına baktım. Dizüstü olan çalışma bilgisayarım buradaydı. Fakat şuan hiçbir işime yaramıyordu. Kimden yardım alabilirdim ki? Kesinlikle Lucy’den yardım almalıydım. Özellikle şu akıl okuma konusunda… Kehanette pek yardıma ihtiyacım olmayacaktı. Derin bir nefes aldım. Dizüstümü kapattım ve sırt çantama koydum. Normal dizüstü bilgisayarlardan küçük olduğu için rahattım. Onun ardından bir şişe su, külüstür bir cep telefonu –kesinlikle kapalı olmalı-, büyülü kurşun kalemim ve daha fazlası… Fazla bir şey doldurmamaya özen gösteriyordum. Derin bir nefes aldıktan sonra dışarı çıktım.
Thalia’nın ağacının yanına gidene kadar önüme çıkan melezlere selam verdim. Artık tanınıyordum, özellikle de bu görev bitince ve eğer başarırsam belki de gerçekten bir kahraman olacaktım. Aslında istediğim hiçbir şey yoktu. Tek isteğim bu görevi sağ salim bitirip, annemin beni görmeseydi. Ne kadar akıllı ve cesur bir melez olduğumu göstermek istiyordum. Ağacın yanına geldiğimde Aphrodite kızı Alex ve Poseidon kızı Lia’yı beklemeye başladım. Lia birkaç dakika sonra gelmişti. Herhalde Alex süsleniyordu. Ona kaç kere anlatmıştım sakın makyaj malzemelerini alma diye, ama beni dinlemeyeceğini biliyordum. Nereye giderse gitsin parlatıcısı ve göz kalemi yanından eksik olmuyordu. Çok zıttık fakat birbirimizi çekiyorduk. Lia ile tersine tıpa tıp aynıydık. Sanki benim ikizim gibiydi. Onu görür görmez hemen sarıldım. ‘‘Hoş geldin Lia!’’ Oda durmamıştı sımsıkı sarılıp karşılık vermişti. Durmadan bana cesaret veriyordu. Bu görevi kusursuz yapacağımdan emin gibiydi. Tabi benim endişelerim vardı.
Uzun bir bekleyişten sonra Alex birkaç metre ötede görünmüştü. ‘‘Ah Tanrım, bunca zamandır neredeydin Alex?’’ İlk önce kızmam gerektiğini fark etmiştim. Daha sonra bu yaptığımdan pişmanlık duydum ve canım arkadaşıma sarıldım. ‘‘Haydi, kızlar ilk önce gidip karnımızı doyuralım. Daha sonra ise ne yapmamız gerektiğine karar verelim.’’ Emin konuşmuştum. Daha bir planım bile yokken hem de. Sanırım kötü bir gün geçiriyordum.