Kulübeye gelmesinin üzerinden pek fazla zaman geçmemesine rağmen ciddi bir temizliğe ihtiyacı vardı. Nasıl bu kadar dağıtabiliyordu ki? Saat sabahın altısıydı ve bütün gece uyumamıştı. Dönüp durduğu yatağından kalkarak odanın haline göz attı; tek kelimeyle FELAKET! Her yer dağılmış, odanın içi buram buram sigara kokuyordu. Ayağa kalkarak yerde duran elbise kütlesine baktı. Bu elbiselerin yarısını giymemişti bile. Derin bir nefes alarak toplamaya koyuldu; ayakkabılar rafa, elbiseler sandığa... Ellerini iki yana açtı. "Olimpo burujua" dedi mırıldanarak. Odadaki bütün pencereler aynı anda açılmıştı. Başını camdan dışarıya çıkartarak temiz havayı içine çekti. "Günaydın" diyerek gülümsedi. Pencerenin önünden geçen kimdi bilmiyordu ama Hekate'nin çocuklarından biri olması yeterliydi. Hala pek sevecen biri olduğu söylenemezdi fakat buna alışmaya çalışıyordu.
Üstünü değiştirerek odadan çıktı ve mutfağa doğru yöneldi. Karnı acıkmıştı ve duyduklarına göre kulübeliler denetleme günlerinde çok gergin oluyordu. Bu yüzden en sevimli halini takınmaya çalışarak dışarıya çıktı. Gökyüzü tüm içtenliğiyle insanlara gülümsüyordu. "Ne kadar mide bulandırıcı..." diye düşündü. Geldiği yerde hava her zaman kapalı ve rutubetli olurdu. Bu yüzden buraya hala alışamamıştı. Mutfağa girdiğinde eline geçen ilk kaseyi aldı ve içine biraz keçi sürü doldurdu. Çantasının ön cebinde bulunan kurutulmuş defne yapraklarından biraz alarak sütün içine ufaladı. Ayak sesleri geliyordu kulağına. Büyük bir ihtimal tanımadığı kişilerdi. İçeriye giren çocuğu görünce tüm içtenliğiyle gülümsedi. Sonra dişinde defne yaprağı olduğunu fark ederek hızla ağzını kapadı. Görmüş olmalıydı. Yaprağı çıkartarak tekrar gülümsedi. "Sanırım temizliğe kahvaltıdan sonra kendimle başlamam lazım." diyerek tekrar sütünü içmeye koyuldu.