Olimpos Rpg
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Olimpos Rpg

Percy Jackson ve Olimposlular ile Olimpos Kahramanları serilerinden esinlenilerek oluşturulmuş, zirvedeki rpg forum sitesi.
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Zincirleme Görev Tamlaması [63/64/46/42]

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Stella Fabiano
Hades'in Çocuğu
Hades'in Çocuğu
Stella Fabiano


Mesaj Sayısı : 915
Kayıt tarihi : 20/08/10

Zincirleme Görev Tamlaması [63/64/46/42]  Empty
MesajKonu: Zincirleme Görev Tamlaması [63/64/46/42]    Zincirleme Görev Tamlaması [63/64/46/42]  Icon_minitimePerş. Ağus. 11, 2011 3:11 am

63. Güneş arabası ile bir macera yaşa.
Mekan: Nereus’un limanı
Katılacaklar: Stell
(Mantıklı olması için yanına bir Apollon çocuğu al.)

64. Tanrı Hephaistos'un tamirhanesine git.
Mekan: Tanrı Hephaistos'un tamirhanesi.
Katılacaklar: Stell, Natalie

46- Tanrı ebeveynin tarafından sana bir görev verilmesiyle ilgili rp yaz.
Mekan: Yeraltı
Katılacaklar: Hades, Stell, Natalie

42- Hoover Barajı'nda bir macera yaşayacaksın.
Mekan: Hoover Barajı
Katılacaklar: Stell, Natalie, Robyn

Bitiş: Lethe Nehri
Mekan: Lethe Nehri
Katılacaklar: Stell, Hades
(Bu rp olaylardan 10 yıl öncesinden kalmıştır)

İçimi çekerek odaya girdiğmde Natalie eşyalarını toparlıyordu.
“Ne yaptığını sanıyorsun?” diye sordum. Benim odaya girdiğimi görünce daha da hızlandı, ama cevap vermedi.
“Hey! Seninle konuşuyorum Natalie Bell!” dedim. Natalie bu sefer ellerini yumruk yaptı ve bağırarak o yumruğu suratıma geçirdi! Yumruğun şiddetiyle yere düştüm ve burnum kanamaya başladı.
“Tanrılar aşkına, kafayı mı yedin sen?” diye sordum sinirlerime hakim olmaya çalışarak oturduğum yerden. Natalie öfkeyle yatağına oturdu, ama bana bağırıp çağıracağını düşünürken birden bire ağlamaya başladı. Hemde ne ağlama!
“Lanet olsun sana Stella! Seni her gördüğümde içimde oluşan o duygudan haberin bile yok!” diye bağırdı. Düştüğüm yerden kalktım ve bir peçete ile kanı sildim. Neler saçmalıyordu bu kız yine?
“Ben her gün yurt odasında oturup bir şeylere ağlıyorken sen neredesin ha? Ah, tabi o meşhur Yunan kampında kardeşlerinle gezmedesin! Ya da bir sorunum olduğunda ve babama ihtiyacım olduğunda neredesiniz? Tabi ki beraber yeraltında piknik yapıyorsunuz!”
“Ben babamla hiç yeraltında piknik yapmadım!” diye söylendim ama Natalie beni duymadı bile.
“Sen öyle vakitler geliyor ki ondan nefret ediyorsun ve bunu ona söylüyorsun. Ama o senin peşini hiç bırakmıyor. Kızım da kızım! Kızının canı cehenneme!” diye bağırdı tekrar.
“Kendine gel artık Natalie, saçmalıyorsun” dedim.
“Saçmalıyor muyum? Ben mi saçmalıyorum? Asıl sen saçmalıyorsun! Hayatınla ilgili her şey bu kadar mükemmelken hala babandan nefret ettiğini söyleyebiliyorsun! Robyn gibi bir kardeşin olduğu için çok üzüldüğünü dile getirebiliyorsun! Peki ben ne yapmalıyım o halde? Benim ne senin gibi beni sürekli ziyaret eden, beni seven bir babam, ne de herhangi bir kardeşim var! Lanet olası Roma kampının şu aralar Pluton kızı olan tek üyesiyim! Önceki kardeşlerimin de bana pek değer verdikleri söylenemez! Ayrıca babama ne kadar yaklaşmaya çalışırsam çalışayım beni hiç ciddiye almıyor! Benden nefret ediyor!”
Natalie’nin tüm duygularını bu şekilde açıklaması beni gerçekten şaşırtmıştı. Demek beni kıskanıyordu! Ama ben hiç bu şekilde düşünmemiştim ki!
“Natalie…”
“Dokunma bana Stell. Bana acımanı istemiyorum. Tüm hayatım boyunca yalnızdım ve SF States’de beni gerçekten anlayan ve seven bir arkadaşım olduğu için mutlu olmuştum. Ama sonra öğrendim ki o arkadaşım benim sahip olmadığım her şeye sahip olan kardeşimmiş! Lanetli silaha sahipsin, babamın sevgisine sahipsin, kardeşlere sahipsin, Lucy gibi bir arkadaşa sahipsin ve hatta bir aralar ölümsüzlüğe dahi sahipmişsin!”
“Bunu sana kim söyledi?” diye sordum şaşkınlıkla.
“Ne önemi var? Önemli olan tek şey senin her şeye, benimse hiçbir şeye sahip olmam” dedi sessizce. Derin bir nefes aldım ve Natalie’nin yanına oturdum. Konuşma yapmakta hiç iyi değilimdir genelde. Bizim için konuşmaları Lucy yapar ve ben ona hak verir şekilde başımı sallayıp dururum. Ama şimdi bu yanlış anlşılmayı düzeltmek bana kalmıştı. Bu ailevi bir meseleydi.
“Natalie…” dedim. Natalie cevap vermek yerine sadece içini çekti.
“Natalie, bak bana lütfen” dedim. Natalie gözlerini silerek bana döndü.
“Öncelikle şunu söyleyeyim, Hades seni çok seviyor. Hades tüm çocuklarını çok seviyor”
“Ama seni ayrı bir seviyor” dedi homurdanarak.
“Yapma Natalie, bu doğru değil, sende biliyorsun. Hades ilk karşılaştığımızda bana ne yaptı biliyor musun? Lucy ve bana geçilmesi çok zor üç sınav verdi ve sınavların sonunda onunla çarpışmamızı istedi. Ölülerin Tanrısıyla çarpışmak ha! Hangi aklı başında melez bunu yapar?”
“Sen aklı başında bir melez değilsin” dedi hafifçe gülümseyerek. Bende gülümsedim.
“Kesinlikle değilim. İşte bu yüzden ona meydan okudum. Ve bu meydan okumanın sonucunda aramazdaki sorunları çözebildik. Hades güç delisi manyak bir tanrı”
“Hey!” dedi kafamın içinden babamın sesi. Onu duymamazlığa geldim.
“Ona güçlü olduğunu gösterirsen, o da sana istediğin şeyi verecektir” dedim. Natalie başını salladı.
“Her neredeysen Pluto! Sana meydan okuyorum! Çık karşıma ve erkek gibi dövüş seni ödlek koca kafalı maymun!” diye bağırdı odanın içinde. Yanımızda büyük ve siyah bir duman bulutu patladı. Elimle ağzını kapattım.
“O kadar da şansını zorlama” dedim gülerek.
“Ya kardeş konusu Stell? Robyn’i gıcık edip dursan da onu çok seviyorsun ve o da seni sevdiği için böyle gıcıklık yapıyor, biliyorum. Ayrıca Hector sizi ayırmak için hep orada, onun kadar fedakar bir kardeş daha yoktur herhalde dünyada. Ve daha bir sürü kardeşin var! Kulübeniz dolup taşıyor!” dedi yakınarak.
“Zeus aşkına, sen bu kadar bilgiyi nereden ediniyorsun?” diye sordum merakla.
“Bana cevap ver Stell” dedi ciddiyetle.
“Hmm, demek cevap istiyorsun. Evet, bu konuda haklısın Natalie, Robyn ve Hector olmasa ben bu kampta ne yapardım bilmiyorum, ayrıca daha birçok kardeşim var ama Hec ve Robyn’in yeri bende çok ayrı. Sen böyle bir kardeşin olmadığına emin misin? Başın sıkışınca seni kurtaracak, canının sıkılınca seni eğlendirecek?”
“Hayır” dedi üzüntüyle.
“Hey! Darılıyorum ama!” dedim. Natalie o zaman anladı.
“Ah, Stell, özür dilerim. Şeyy, aklıma gelmemişti…” diye kekeledi.
“Ayrıca kardeş dediğin adla kalmaz. Robyn ve Hector benim kardeşim olduğu kadar senin de kardeşin” dedim gülümseyerek.
“Onlarla tanışmadım bile” dedi mahcup bir şekilde. Elini tuttum.
“Eğer görevden sonra istersen onları görmeye gidebiliriz” dedim gülümseyerek.
“Görev mi?” diye sordu.
“Elbette. Seni küçük kaçık, hadi geç kalacağız” diyerek onu yataktan kaldırdım.
“Bekle Stell, ne görevi?” diye sordu.
“Apollon ile görüşmemiz gerekiyor. Özel olarak seni istedi” dedim.
“Apollon mu? Yani Phoebus mu?” diye sordu.
“Fino kim tanımıyorum Natie ama gerçekten geç kalmak üzereyiz” dedim ve gölge yolculuğu yaparak Hephaistos’un sarayına ulaştık. Buraya en son ne zaman geldiğimi hatırlamıyordum. Sanırım Lucy ile ondan bir görev almıştık ve o da bize üç kullanımlık görünmezlik madalyalarını vermişti. Cebimi yokladım ve madalyonu buldum. Hala iki kullanma hakkım vardı. Ne zaman işe yarardı kim bilir? Daha önce onu bir partide kullanmış ve herkesin ödünü kopartan bir hayalet olmuştum. Belki bir gece bunu Natalie’nin üzerinde deneyebilirdim. Eminim beni Hades gelse onun elinden kurtaramazdı o zaman.
“Hey Stell! Burada Phoebus’u falan göremiyorum” diye beni dürttü Natalie. İç mekan ona tuhaf bir şekilde ürkütücü gelmiş olmalıydı.
“Burada olacak. Ve bu arada bilyorsan onlara Yunan isimleriyle seslensen olmaz mı? Kimden bahsettiğini bilmemek sinir bozucu” dedim.
“Hmm tamam. Apo o zaman. Ne zaman gelecek Apo?”
“Apo değil Natalie. Bir tanrının ismini öyle kısaltman hiç hoş değil” diye bir ses duyduk. Arkamızda ihtişamlı (ve hakaret etmek için söylemiyorum ama çirkin) tanrı Hephaistos duruyordu.
“Yine karşılaşmak hoş oldu Natalie Bell” dedi gülümseyerek.
“Vulcan!” diyerek önüne kapandı Natalie.
“Size de merhaba demircilik kralı” dedim hafifçe öksürerek.
“Stella Fabiano! Hades’in en çok sorun çıkartan kızı. Natalie gibi akıllı uslu bir kızı da yolundan şaşırtacağından hiç şüphem yoktu zaten. Hades’i çok uyardım kızlarını ayrı tut diye ama demek ki beni dinlemememiş” dedi iç çekerek.
“Sağolun be” dedim sinirli bir şekilde.
“Yanlış anlama. Natalie benim için önemli bir melezdir ve ne yazık ki senin öyle olduğunu pek söyleyemeyeceğim” dedi sinir bozucu bir şekilde.
“Bende size benim favori tanrım olduğunuzu söyleyemeyeceğim” dedim iğneleyici bir tavırla.
“O halde burada ne arıyorsun?” diye sordu tanrı, ama soru benden çok Natalie’ye yöneltilmiş gibiydi.
“Şeyy, biz Phoe…”
Tekrar ellerimle çenesini kapattım ve onun yerine cevap verdim.
“Ziyaret! Hephaistos’u ziyarete gelemez miyiz?” dedim gülümseyerek.
“Seni adi Hades kızı! Nasıl da umursamaz oluyorsun yalan söylerken! Tam bir iki yüzlüsün” dedi Hephaistos. Aman be! Daha Natalie’yi yeni ikna etmiştim.
“Natalie, lütfen konuş” dedi Hephaistos ve ben daha onu durdurmak için atılamadan iki robot beni olduğum yere yapıştırdı.
“Şeyy sayın Vulcan, aslında Phoebus’u görmeye gelmiştik” dedi.
“Brav o sana Natie! Ağzında hiç bakla ıslanmıyor! Söylesene ne biçim bir Hades kızısın sen?” diye sordum çıkışarak.
“Kapa çeneni Fabiano!” dedi Hephaistos. Sonra da devam etti.
“Hıh. Bana işiniz düştüğünde göreceğiz sizi” dedim ama bana cevap vermedi.
“Phoebus burada değil, burada olsa haberim olurdu. Bu yüzden inime izinsiz girdiniz saymak zorundayım. Ve bunun bir cezası olduğunu biliyorsunuz” dedi. İçimi çektim. Ne zaman yoktu ki zaten?
“Cameron’ı hatırlıyorsundur umarım Stella. Onu daha önce etkisiz hale getirdiğiniz gibi tekrar yapmanızı istiyorum” dedi.
“O 500 tonluk devasa robottan mı bahsediyorsun? Ama o zaman Jenny ona elektrik vermişti. Şimdi bunu bir başımıza nasıl yapacağız?” diye sordum. Olimpos tanrıları bazen çok gıcık olabiliyorlar.
“Onu da siz bulun” dedi gülümseyerek ve robotlarıyla beraber ortadan kayboldu.
“Cameron mu?” diye sordu Natalie.
“Evet, onunla tanışmak istemezsin kardeşim. Geçen yıl Lucy’yi kurtarmaya çalıştığımızda Hector, Jenny ve ben zor baş etmiştik ve Jenny onu elektrik gücüyle durdurmuştu. Hadi, o bizi bulmadan buradan çıkmalıyız” dedim ama Natalie kıpırdamıyordu.
“Neyin var Natalie? Acele etsene!” dedim. Natalie gülümsedi.
“Bana kardeşim dedin”
“Ne?
“Bana kardeşim diye seslendin!” dedi gözleri yaşarmış bir halde. Şaşırmıştım. Bu lafın Natlie için bu kadar önemli olduğunu bilseydim şüphesiz çok daha önce söylerdim bunu ona. Ama o sırada Cameron’un devasa adımlarının sesi yaklaşıyordu ve bu duygu dolu sahnenin hiç sırası değildi.
“Evet ama acele etmezsen bundan sonra bir daha hiç kimseye kardeşim diyemeyeceğim!” dedim ve onu da çekiştirerek gölge yolculuğuna hazırlandım. Ne var ki Cameron biz uzaklaşamadan önce bizi bulmuştu.
“Gölge yolculuğuna zaman yok Stell, onu halletmek zorundayız!” dedi Natalie. Kendisini toparlamış görünüyordu. Başımı salladım ve Kıyamet yerine Fırtına’yı çıkarttım.
“O yeni mi?” diye sordu Natalie. Şimşekleri harekete geçirdiğimde başımı hayır anlamında salladım.
“Sadece Zeus’tan bir hediye”
Cameron gibi 10 metre boyunda bir robotu devirmek için elimdeki şimşeklerin gücünden fazlasına ihtiyacım olduğunu biliyordum ama en azından bu birkaç ayarını bozabilirdi. Özellikle görme ve duyma ayarlarını kurcalarsam onu alt etmek için elimize bir fırsat geçmiş olurdu. Cameron’un üzerine çıkıp oturduğumda şimşekleri kafasında bulduğum ilk vidaya uzattım ve Cameron’ın başından dumanlar çıkmaya bşlayana kadar buna devam ettim. Ne var ki Cammie güçlü bir robottu ve bir kere silkindikten sonra ben kendimi yerde buldum.
“Sıra bende” dedi Natalie ve bağırarak kılıcım kıyamet’i parmağımdan çıkarttı ve kılıç haline getirdi. Sonra ise Cameron’un ayağına sapladı. Demirden yapılmış bir makineyi kesmeyi umuyorsa bu kız delirmiş olmalı diye düşünürken birden bire Cammie sendeledi ve düştü.
“Senin daha kendi kılıcının güçlerinden haberin yok Stella” dedi kafamın içinde babamın sesi. Öyle mi bay çok bilmiş tanrı? Ben şimdi bunu gösteririrm size, diye düşündüm ve Fırtına’yı fırlattığım gibi Kıyamet’i elime geri çağırdım. Kılıcım bana itaat etti ve elime geri döndü. Böylece bende Cameron’un yerde uzanana kafasını kestim. Evet, demekki kılıcım demiri kesebiliyordu.
“Hadi Natalie” dedim. “Senin Vulcan kankan bize yeni bir sürpriz hazırlamadan çıkalım buradan”
Dışarıya çıktığımızda karşımızda Apollon duruyordu.
“Biraz geç kalmadın mı?” dedim çıkışırcasına. Apollon gülümsedi bana. Tanrılarım, neden hakaretime hakaretle karşılık vermiyorsunuz ki? Böylece en azından kendimi daha iyi hissederdim!
“Geciktiğim için özür dilerim, uğraşmam gereken sorunlarım vardı” dedi.
“Ah, ne güzel. Bizde bu arada içeride devasa bir robotla ve kaçık bir tanrıyla uğraştık, biraz birbirimizi yedik ve sağasalim geldik” dedim terslenerek. Natalie beni dürttü.
“Kibar ol biraz Stell” dedi. Omzumu silkmekle yetindim.
“Görev başarıyla tamamlandı Stella. Görevin kalanıyla Natalie ve ben ilgileniriz. Bu arada sana Stellasavar hakkında küçük bir bilgi, o sadece benim uydurduğum bir şeydi” dedi göz kırparak. Natalie güneş arabasın ilerlemiş, hayran hayran ona bakıyordu.
“Ne? Seni çılgın Güneş Tanrısı! Beni kandırarak istediğini elde edebileceğini mi sanıyorsun? Bende sizinle geliyorum!” diye haykırdım. Apollon gülümsedi.
“İşte duymak istediğim şey”
“O halde gelmiyorum!” diye bağırdım. Üzerimde ters psikoloji uygulanmasından nefret ederim.
“Teşekkürler”
“Hey! Yeter artık, bir karar ver Apollon!” dedim çaresizce. O ise sadece gülümsedi.
“Lanet olsun Zeus’a” diye söylenerek Apollon’un Natalie’yi bindirdiği güneş arabasına yöneldim…
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Zincirleme Görev Tamlaması [63/64/46/42]
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Zincirleme Görev Tamlaması [63/64/46/42]
» Hermes'den Görev [Görev 56] (Ormanın devamı)
» Babamdan Görev Alıyorum [Görev]
» Hermes'den Görev [Görev 56]
» Hermes'ten görev/ 58. görev

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Olimpos Rpg :: Olimpos :: Olimpos Şehri :: Tanrı Hephaistos'un Tamirhanesi-
Buraya geçin: