Olimpos Rpg
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Olimpos Rpg

Percy Jackson ve Olimposlular ile Olimpos Kahramanları serilerinden esinlenilerek oluşturulmuş, zirvedeki rpg forum sitesi.
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Yeni Yaşamın Ufku ~

Aşağa gitmek 
4 posters
YazarMesaj
Katherine M. von Dorff
Poseidon'un Çocuğu/Kulübe Lideri/Pegasus Binicilik Eğitmeni
Poseidon'un Çocuğu/Kulübe Lideri/Pegasus Binicilik Eğitmeni
Katherine M. von Dorff


Mesaj Sayısı : 4525
Kayıt tarihi : 05/03/11

Yeni Yaşamın Ufku ~ Empty
MesajKonu: Yeni Yaşamın Ufku ~   Yeni Yaşamın Ufku ~ Icon_minitimeÇarş. Ağus. 10, 2011 1:33 pm

Önemli:


    Elleri, ayakları, her bir noktası titriyordu kızın. Nedimelerinin hepsi gelmemişti, sadece her zaman yanında bulunan kuzeni Cintia onu sakinleştirmeye çalışıyordu. Aslında ikisi de en şaşkın anlarını yaşıyor olmalıydılar. İkisi de küçük kız oldukları zamanda, evlenmek ve sevgili edinmek ile pek çok kez dalga geçmişti. "Ama artık küçük kız değiliz değil mi Barbara?" diye sordu onun aklından geçenleri tahmin ederek. Yeni yeni yapmaya başladıkları makyajda bir sorun olup olmadığını görmek için aynaya eğildi. Gergindi, kalbi sanki yerinden çıkacakmış gibi atıyordu ve kızı tedirgin ediyordu. Ama makyajının bozulmaması gerekiyordu, Cintia'nın ona uzattığı mendille yüzünü sildi dikkatli bir şekilde. Tüm bunları yaparken bakışlarını, köşede giyinmesini bekleyen beyaz gelinlikten ayıramamıştı. Sadece birkaç saat ya da dakika sonra, zaman kavramını kaybetmiş gibiydi, yepyeni bir hayata adım atacaktı Katherine. İtiraz etmek istiyordu, hazır değilmiş gibi hissediyordu. Drake'i seviyordu, hem de evliliğe bu kadar yabancı bir kızken ona evet diyebilecek kadar çok seviyordu. Makyajına devam etmeden önce bulunduğu odanın perdesini çekip dışarıya baktı dikkatli bir şekilde. Eğer biri gelmişse onu görsün istemezdi. Cintia'nın elini omzunda hissettiğinde, henüz kalabalık olmayan ortama bakıp kendini rahatlatmak ile meşguldü. Kuzenine gülümsedikten sonra, yeniden sandalyesine oturdu ve pembe parlatıcısını aramaya başladı. Katherine sert bir kızdı. Üstelik Romalı bir melezdi ve Neptün'ün çocuğuydu. Fakat soyu Afrodit'e dayanıyordu, bu da görünüşüne önem vermesini sağlıyordu. Parlatıcısını sürmeyi bitirdiğinde, hızla açılan kapıya döndü. Lena ve Satellite, anlaşılan Tanrıça Artemis'in onları getirmesi üzerine erkenden gelmişlerdi. Katherine bir süreliğine şaşkın bir şekilde olduğu yerde dikilse de, sonra ayağa kalkıp ondan on iki yaş küçük ikizine sarıldı. Tuhaf bir duyguydu aslında. Uzun zamandır görüşemiyorlardı ve görüşmelerini sağlayan tek şey kamp ziyaretleriydi. Artık bunu bile zor elde edecekti kızlar. İkizine sarılmayı bıraktığında, yanındaki diğer avcıya hoş geldin dercesine gülümsedi. "Bizden sonra ilk gelen sizlersiniz. Cintia ve ben birbirimizin hazırlanmasında yardımcı oluyorduk. Siz de öyle yapabilirsiniz." dedi ona merakla bakan kızlara. Sonrası, kır bahçesine geldiğinden beri geçirdiği en iyi dakikalardı belki de. Cintia, Lena'nın seslenmesi üzerine dönerken Katherine sürdüğü ruju kaydırmış, kuzeninin yanağını da pembe hale getirmişti. Odanın içerisinde elinde kırmızı bir rujla onu kovalayan kuzeninden kaçmaya çalışırken gelinliğine takılıp düşmüştü. Diğer kızların bir şeyi olup olmadığına bakması ise daha çok güldürmüştü Katherine'i. Onları iyi olduğuna ikna etmek için çabalaması gerekmemişti. Zaten iyi olduğu görüntüsünden anlaşılıyordu. O birkaç dakikanın ardından, düzelmiş morali eski haline dönmeye başlamıştı. Bu işi yapıp yapamayacağını düşünüp tedirgin oluyor, sonra toparlanıp eski haline dönüyordu. Drake'i seviyordu değil mi? O zaman bu kadar gergin olması için bir neden yoktu. Diğer nedimeleri de odaya girerken her birine gülümsemeye çalışıyordu Katherine. O zamana kadar, rahatlıkla koruduğu sert kız imajına artık veda etmesi gerekecekti anlaşılan. Titrek bir şekilde iç çekti. Sonlara doğru içeri giren Lia'ya bir süre baktıktan sonra, koşup sarıldı kardeşine. Biliyordu ki şu durumda onu en iyi anlayacak kişilerden biriydi o. Kuzeninden ve ikizinden sonra en çok değer verdiği kişiydi belki de. İkizi olmadığı zamanlarda, ona abla gibi davranan ve konuşmalarında rahatlatan kişiydi. "Ah hayır." dedi sarılmayı bırakıp geri çekilirken. İki kız da onun ağlayacağını hissetmişlerdi. Katherine kendini ağlamamak için zorlarken, gözlerinin ağrımaya başladığını hissetti ve gelinliğine yöneldi. Duvağı ile oynarken kızlara döndü. Çoğu sadece makyajını yapmıştı. Tıpkı Katherine gibi hazırlıksızdılar. Bu görüntü karşısında, duygusallığını bir kenara bırakan kız, eski haline dönmüştü birden. "Neptün aşkına! Siz hala hazırlanmadınız mı? Bir de hazırlanmama yardımcı olacaksınız. Hadi çabuk olun." sesindeki aceleci tona gülen kızlar hazırlanmaya başlarken, o eski yerine yönelip aynaya baktı yeniden. Cintia'nın yansımasından ona yaklaştığını gördüğünde, başını kaldırıp arkasına döndü. "Fazla gerginsin Kate. Biraz sakin ol." belki de onu dinlemeliydi kız. Ama yapamıyordu işte. Her şeyin mükemmel olmasını, hiçbir sorun çıkmamasını istiyordu. Ama bunların olup olmayacağı bile kesin değildi. Sonuçta her ne kadar büyümüş olurlarsa olsunlar, onlar melezdi ve hep öyle kalacaklardı. Tüm bunları düşünmemiş gibi davranıp, onu rahatlatmaya çalışan ve saçını dalgalı hale getiren kuzenine gülümserken "Hey Cindy." dedi sanki endişeliymiş gibi. "Manhattan olayı için intikam olarak saçımı yakma olur mu?" aynadan yansımasını gördüğü kuzeni ona gülümserken, gülümsemesi Katherine'i rahatlatmaktan çok, gerçekten endişelenmesine sebep olmuştu. Bu yüzden, Cintia saçları ile uğraşmayı bitirdiğinde rahat bir nefes aldı. Nedimeleri hazırlıklarına devam ederken, her geçen dakika yeniden gerginleşiyordu. "Ben hala bunun büyük bir hata olduğunu düşünüyorum." o fark etmeden yanına gelmiş ikizinin sesini duyduğunda, bir anda yerinden sıçradı kız. "Efendim? Ne dedin?" diye sordu kendini sakinleştirmeye çalışırken. "Evlenmek diyorum tabii ki Kat. Bence sen de bizim gibi avcı olmalıydın. Avcı olmak, çok havalı, üstelik ölümsüzsün de." genç bir kızken sürekli düşündüğü şeylerdi bunlar. Bir süre hayallere daldı kız. Kararsız bir şekilde birkaç kez dili sürçse de, Drake'i düşününce kararsızlığının gittiğini hissetti. "Verdiğim karardan memnunum Lena. Yine de... Teşekkür ederim." ikizi omuz silktikten sonra yanından kalktı ve hazırlanmasına devam etti. Katherine ayağa kalktığında, artık gelinliğini giymek için hazır hissediyordu kendini. Straplez, ince askılı gelinliğini üzerine geçirirken aynada gördüğü kişiye şaşkın bir şekilde baktı. "Bu ben olamam." ağzından istemsiz bir şekilde çıkan kelimelere kızların çoğu gülse de, Cornelia'nın yanına gelip, gelinliği giymesinde yardımcı olmasına izin verdi. "Babamız anlaşılan zevkli bir Tanrı kardeşim." ona bu konuda hak veriyordu Katherine. Gelinliğini almak için babalarının sarayına gitmelerine değmişti doğrusu. Duvağı hariç her şeyi tamamlandığında, aynaya bakmaya çekinerek kapıyı hafif bir şekilde araladı ve dışarı baktı. Andrea onu hızlı bir şekilde içeri çekmeden önce, kız alanın kalabalıklaşmaya başladığını görebilmişti ve bu, bir kez daha nefesinin kesilmesine sebep olacak kadar heyecanlanmasına sebep olmuştu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://camelot.hareketforum.org/
Drake Tyrell Stanislaus
Zeus'un Çocuğu
Zeus'un Çocuğu
Drake Tyrell Stanislaus


Mesaj Sayısı : 1178
Kayıt tarihi : 15/04/11

Yeni Yaşamın Ufku ~ Empty
MesajKonu: Geri: Yeni Yaşamın Ufku ~   Yeni Yaşamın Ufku ~ Icon_minitimeÇarş. Ağus. 10, 2011 2:50 pm


    Elindeki viski bardağını döndürüp durmak ve henüz erimemiş olan bir parça buzun bardağın içerisindeki hareketlerini seyretmek, onu tuhaf bir şekilde rahatlatıyordu. Çeyreğine kadar dolu olan bardağa öyle odaklanmıştı ki, omzuna hızlıca vuran kardeşi Marcus elindeki bardağı yere düşürmesine neden oldu. Neyse ki kırılmamıştı fakat Drake için işlevini kaybetmişti. Artık viskinin içinde yüzen buzu seyredemeyecekti. Sinirli bakışlarını Marcus'a doğru yönlendirdiğinde, kardeşinin kıyafetine ilk kez dikkat etti. Büyük ihtimalle Drake onu yıllar önceki düğününde damat olduğu zamanlardan beri bu kadar şık görmüyordu. Bir anda dökülen viski olayını unutarak "Kardeşim, düğün günümde beni gölgelemesen olmaz mıydı?" diye sordu ve bunun bir espri olduğunu belirtmek için hafif bir tebessüm eşliğinde kaşlarını kaldırdı. Marcus'un tepkisi kahkaha atmak oldu. Pencere kenarında keyif yaptığı koltuktan kalkıp miskince gözlerini ovuşturan Leonard, "Çok üzgünüm Drake ve Marcus ama artık gerçekleri kabullenmenizin vakti geldi. Kulübenin ve kampın en yakışıklı erkeği benim." dedi kendini beğenmiş bir edayla. Elbette iki kardeşinin gülme krizine girmesine neden olan şey, aynı anda hem artist görünen hem de kendini aşağıladığını belli eden o Leonard'a öz mimiklerdi. Drake ağabeyinin bu kadar komik olmayı nasıl başarabildiğini bir türlü çözememişti. O Marcus ve Leonard'a göre daha ciddi takılırdı, daha agresif ve daha az dost canlısıydı. Yine de çok sevdiği iki kardeşe sahipti ve bunun için ne kadar şanslı olduğunu sık sık kendine hatırlatıyordu. Anın etkisini aklına gelen düşünceler ışığında bir anda atlatan Drake, ayağa fırladı ve "Pekala, sululuğu boşverelim. Az sonra evleniyorum. Ben... Evet. Evleniyorum." dedi. Stres olmuş bir şekilde ayağıyla ritim tutmaya başladı. Katherine'i dünyadaki herkesten ve her şeyden daha çok seviyordu, onu tanıdığı ilk günden beri Neptün kızı adeta onu yörüngesine hapseden dünya olmuştu. Verdikleri kararın sonuna kadar arkasındaydı ve bir ömür boyu Katherine ile birlikte olmak, uzun zamandır en büyük hayaliydi. O hayal, bugün gerçek olacaktı. Yine de tüm bu organizasyon, hazırlıklar ve gelen davetliler, onu epeyce geriyordu. Yani Drake kutlamaları seven bir parti çocuğu olmadığı gibi, aşkını da gözlerden uzak yaşamanın taraftarıydı. Her genç kız gibi Katherine'in de böyle bir düğün isteyeceğini tahmin ettiğinden, ona sonuna kadar destek olmuştu. Ne yazık ki sevdiği kızı mutlu etmeye çabaladığı o anlarda, düğünü için hazırlanırken yaşayacağı stresi hayal edememişti. Damatlığın içinde kendini bir streç folyoya sıkıca sarılmış ve güneşin altına bırakılmış zavallı bir penguen gibi hissediyordu. Drake kendisinden sonra evlenecek tüm arkadaşlarına, kışın düğün yapmalarını tavsiye edeceğinden emindi; yaz düğünlerinde kapri damatlık modası başlamadıkça, düğünlerden daha çok damat kaçardı. Aslında kendine beş dakikalığına izin verip kartala dönüşebilir, gökyüzünde birkaç tur atarak biraz serinleyebilirdi fakat bir nevi bekçilik yapmakta olan kardeşleri onun bu fikrine kesinlikle sıcak bakmazdı. Zaten... Dışarıdan gelen seslerden anladığı kadarıyla davetlilerin çoğu Kır Bahçesi'ne teşrif etmişti. Bu da düğünün kısa zaman sonra başlayacağı anlamına geliyordu. Aynanın karşısına geçip unuttuğu bir şey var mı diye kendine bakarken, gözlerinin atındaki yorgunluk belirtilerini fark etti. Neye baktığını anında anlamış olan Marcus, "Sabaha kadar süren bir bekarlığa veda partisinin ardından, oldukça doğal. En son kaç saat önce uyudun, Drake?" diye sordu. Kafasında kısa bir hesap yaptıktan sonra, "Geçtiğimiz 24 saat boyunca hiç uyumadım. Öncesini hatırlamak için fazla yorgun ve stresliyim." cevabını verdi. Kendi durum değerlendirmesini yapınca, aklına Kate geldi. Büyük ihtimalle sevgilisi ondan daha sağ duyulu davranıp partisini hava aydınlanmadan önce sonlandırmış ve dinlenmek için birkaç saat fırsat bulmuştu. En azından Drake öyle yapmış olmasını umuyordu. Şu anda Drake'in aklındaki birbirini kovalayan o gerilim dolu canlandırmalardan birinde, nikah kıyılırken başı nikah masasına düşüyordu. Bu kesinlikle tam bir felaket olurdu. Hatta korkunçluk derecesi gelinliğinin eteğine basıp Katherine'i çamurun içine düşürdüğü o canlandırma ile neredeyse eşitti. Birden irkilen Drake çimlerin durumundan emin olmak için pencereden dışarı başını uzattı. Neyse ki onlar içeri girdiğinden beri yağmur falan yağmadığından, hala kuruydular. Arkasını döndüğünde, Leonard ile Marcus'un birbirlerine imalı bakışlar attıklarını gördü. Gözlerini kısarak, "Şansınızı zorlamayın çünkü ikinizin de düğün öncesi sendromlarınız dün gibi aklımda." dedi. Son anda aklına gelince sözlerini "Leo belki her zamanki havasındaydı ama Marcus... Kardeşim tutmasak düğününden kaçacaktın sen! diyerek devam ettirdi. Marcus'un evlendiği gün aklına geldiğinde, endişesinin birazının kaybolduğunu fark etti. Ne yazık ki damat odasının kapısının yavaşça tıklatılması üzerine, eskisinden de ağır bir yük gibi gelen gerilim, yine tüm benliğini kapladı. Gelen kişi düğünün başlamasına az kaldığını haber veriyordu. Pekala, ortada ilkokulda bıraktığı tırnak yeme alışkanlığına geri dönmesini gerektirecek bir durum yoktu. Dışarı çıkacak, hayatının aşkı dışındaki herkesi görmezden gelecek ve Tanrıça Venüs konuşmaya ara verdiğinde ona bir soru sorulduğunu idrak edip 'evet' diyecekti. Bir de, nikah masasına asla odaklanmayacaktı! "Tamam, ben iyiyim, sakinim. Her şey yolunda. Şu parlak siyah kıyafet de sorun değil. Üstesinden gelebilirim." diye mırıldandı. Onun kendini tekrar sakinleştirmeye çalışma çabaları, kardeşlerini fazlasıyla eğlendiriyor olacak, ikisi de kahkaha atıyorlardı. Drake onlara sinirli bakışlar atamayacak kadar gergindi. Küçük odanın içinde volta attığı sırada, aniden tuhaf bir hışırtı duyarak arkasına döndü ve kendisini küçük tanrılarlan Martin Tudor ile karşı karşıya buldu. İlk şoku atlatmasının ardından, "Merhaba Martin! diyerek zamparalıklarından dolayı biraz sinirini bozsa da içten içe sevdiği tanrıyı selamladı. Martin ona öyle bir bakıyordu ki, Drake buraya gelmeden önce onun üç aylık ömrünün kaldığına dair bir şeyler öğrenip öğrenmediğini ciddi bir şekilde merak etti ve kendini tutamayarak "Ne oldu? Neden bana öyle ölmek üzereymişim gibi hüzünle bakıyorsun?" diye sordu. Martin derince iç çektikten sonra, yanında durmakta olan Marcus'a 'bu çocuk katıksız bir aptal' bakışı attı ve ardından, "Ölmek ve evlenmek. Birbirlerinden pek de farklı kelimeler değiller aslında." yanıtını verdi. Orada dikilmiş Martin'in söyleyeceklerini merakla beklediği için kendine kızan Drake, gözlerini devirdi ve arkasını döndü. Bu sefer karşısına çıkan kişi kardeşi Leonard'dı. Ses tonundan ciddi olduğu anlaşılan ağabeyi ona "Bak kardeşim, bu senin son şansın. Hala vazgeçmek için vaktin varken bunu iyi düşün. Evlilik göründüğü kadar güzel bir şey değil. O kadar sorumluluk almaya, hayatının tek patronu olmamaya gerçekten hazır mısın?" diye sordu. Çevresindeki herkesin suratındaki ifade aynıydı. Drake'e kanadı ezilmiş, acı çeken bir kuşmuş gibi bakıyorlardı. Bu saçmalığa bir an önce son vermezse, kendi düğününe kartal olarak katılmak zorunda kalacaktı. Sinir ve stres her zaman değişimini tetiklerdi. Derin bir nefes aldıktan sonra sakin bir ses tonuyla konuşmaya başladı. "Bakın, burada cenaze törenimi falan yapmıyoruz, derhal kendinize gelin. Kate'e aşığım ve onunla evlendiğim için hiçbir zaman pişman olmayacağımdan da eminim. Siz ve evlilik hakkındaki görüşleriniz beni zerre kadar ilgilendirmiyor." Bu sefer etrafındaki üç kişi de yine kahkaha atmaya başlamıştı. Bu gülme seromonileri bir süre sonra insanın sinirlerini bozuyordu. Drake'e yaklaşan Marcus, onu kızdırmamak için özenle seçmiş olduğu anlaşılan ses tonu ile, "Drake, biz sadece şaka yapıyorduk. Buradaki herkes senin Kate'e ne kadar aşık olduğunu biliyor." dedi. Neredeyse gözleri dolmak üzere olan Drake gerilmiş olan ağzı nedeniyle zor duyulan bir sesle "Bu kadar heyecanlı olduğumda bir daha bana şaka yapmayın." dedi. Mızmız bir bebek gibi davrandığının farkındaydı ama önemsemiyordu. Bekar olarak geçirdiği son dakikalarda biraz kendini kaybetmeye hakkının olduğunu düşünüyordu. Odanın kapısı tekrar tıklatıldığında, gözlerini sıkıca yumarak içinden, kendine bunun için hazır olduğunu söyledi. Artık 23 yaşındaydı ve gerçekten de evli bir erkek olmaya, kamptaki o macera dolu günleri geride bırakmaya hazır hissediyordu.




Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Marcus L. Stanislaus
Zeus'un Çocuğu/Kulübe Lideri/Canavarlara Karşı Korunma Eğitmeni
Zeus'un Çocuğu/Kulübe Lideri/Canavarlara Karşı Korunma Eğitmeni
Marcus L. Stanislaus


Mesaj Sayısı : 2117
Kayıt tarihi : 07/02/11

Yeni Yaşamın Ufku ~ Empty
MesajKonu: Geri: Yeni Yaşamın Ufku ~   Yeni Yaşamın Ufku ~ Icon_minitimePerş. Ağus. 11, 2011 2:33 am

Drake'in elindeki viski bardağını döndürüp durmasından rahatsız olmuştu artık Marcus. Bugün kardeşinin doğum günüydü ve eğlenmeleri gerekiyordu. Her ne kadar Drake çok fazla endişeliyse de, onu neşelendirmeleri gerekiyordu. İçinde bulunduğu dalgınlık halinden kurtulması için, Drake'in omzuna sertçe vurdu Marcus. Drake ona öldürecekmiş gibi bir bakış attığında ise bunu fazla umursamamıştı. Drake kafasını çevirdiğinde ise birkaç saniye boyunca Marcus'u süzmüştü. "Kardeşim, düğün günümde beni gölgelemesen olmaz mıydı?" diye sormuştu Drake, şakayla karışık bir biçimde. Aslında Marcus bu kıyafeti her ne kadar istemeye istemeye de giyse, kardeşi için yapabileceği şeylerin en küçüğüydü bu. Drake'in gözlerinde o an kendisini görüyordu Marcus. Heyecanlı bakışlar, ortamı yumuşatmak için nafile hareketler. Drake için endişelense de bunu ona söyleyecek biri değildi Marcus. Drake'in kendi başına halledebileceği şeyler vardı. Marcus düşüncelerden sıyrılıp cevap vereceği sırada Leonard araya girmişti. "Çok üzgünüm Drake ve Marcus ama artık gerçekleri kabullenmenizin vakti geldi. Kulübenin ve kampın en yakışıklı erkeği benim." dedi Leonard. Tabii bunu demesi ile Marcus ve Drake de kahkaha atmaya başladılar. Leonard'ın çirkin olduğu veya kötü giyindiği söylenemezdi. Yine de bunu söyleyiş tarzı Drake'i ve Marcus'u oldukça fazla güldürmüştü. Üç kardeş olarak oldukça iyi anlaşırlardı Marcus, Leonard ve Drake. Her zaman birbirlerine destek olmalarıyla tanınırlardı. Marcus ve Drake ailenin daha çok psikopat yüzüydü belki de. Leonard ise genelde güler yüzlü olurdu. Yine de hepsi birbirlerini oldukça sever ve saygı gösterirlerdi. "Pekala, sululuğu boşverelim. Az sonra evleniyorum. Ben... Evet. Evleniyorum." Evet, aslında Drake için seviniyordu Marcus. Yalnız biraz üzüldüğünü de inkar edecek değildi. Katherine ile evleniyordu kardeşi. Katherine iyi biriydi, güzel bir kadındı. Sorunu Katherine'de aramıyordu Marcus. Sorun, evlilikteydi. "Evlilik aşkı öldürür." derlerdi ya, Marcus bu söze tamamen katılan kişilerdendi işte. Drake yavaşça ayağa kalktı ve aynanın karşısına gitti. Bir sorun olup olmadığına bakıyordu. O bir damattı artık, kusursuz olması gerekiyordu. Bekarlığa veda partisi gelmişti aklına. Gerçekten de sıkı bir parti olmuştu ve bayağı dağıldıkları söylenebilirdi. ”Sabaha kadar süren bir bekarlığa veda partisinin ardından, oldukça doğal. En son kaç saat önce uyudun, Drake?” dedi Marcus. Kardeşinin gözlerinin altı kızarmamıştı belki, yahut koltukta sızıp kalmamıştı. Yine de yorgun olduğu her halinden belliydi. ”Geçtiğimiz 24 saat boyunca hiç uyumadım. Öncesini hatırlamak için fazla yorgun ve stresliyim.” dedi Drake. Kalkıp diğer kardeşinin yanına doğru yürüdü Marcus. Leo ile yan yanaydılar. Bu sırada Drake de adeta hayallere dalmıştı. Leo ile ona garip bakışlar atıyorlardı. Drake o kadar dalgındı ki, bir süre boyunca bu bakışların farkında bile olmadı. En sonunda arkasını döndü ve ”Şansınızı zorlamayın çünkü ikinizin de düğün öncesi sendromlarınız dün gibi aklımda. Leo belki her zamanki havasındaydı ama Marcus... Kardeşim tutmasak düğününden kaçacaktın sen!” dedi. Marcus buna oldukça bozulmuştu aslında. Ne yani, kendi düğününde heyecanlanamaz mıydı bir insan? Yine de bugün, Drake’in günüydü ve herhangi bir laf dalaşına girmeye niyeti yoktu. Tamam, ben iyiyim, sakinim. Her şey yolunda. Şu parlak siyah kıyafet de sorun değil. Üstesinden gelebilirim.” Marcus içindeki kahkaha atma isteğini tutamamıştı ve kahkahalarla gülüyordu. Leonard için de bu durum geçerliydi. Kahkahalarla gülüyorlardı ve bu kahkahalar muhtemelen Drake’in canını sıkmaya başlıyordu. Bu sırada kapıdan içeriye Martin girmişti. Evet, onu ismen tanısa da pek konuştukları söylenemezdi. ”Merhaba Martin!” diye selamladı onu Drake. Marcus ise sadece bir baş selamı ile yetinmişti. Martin’in suratındaki ifadeden, Drake’e acıdığı belli oluyordu. ”Ne oldu? Neden bana öyle ölmek üzereymişim gibi hüzünle bakıyorsun?” diye sordu Drake. Martin bu sözlerden sonra bana bir bakış gönderip iki yana hafifçe kafasını salladı. ”Ölmek ve evlenmek. Birbirlerinden pek de farklı kelimeler değiller aslında.” Martin’den bunları duymak şaşırtıcı olmamıştı Marcus için. Her ne kadar onunla pek takılmasa da, Martin’in şöhretini duymuştu. Ardından Leonard’ın söylediklerinde ise, ondan beklenmeyecek bir şekilde ciddilik taşıyordu. ”Bak kardeşim, bu senin son şansın. Hala vazgeçmek için vaktin varken bunu iyi düşün. Evlilik göründüğü kadar güzel bir şey değil. O kadar sorumluluk almaya, hayatının tek patronu olmamaya gerçekten hazır mısın?” diye sordu. Aslında bu sözlerin ne kadar gerçek payı taşıdığını oradaki herkes biliyordu. Yalnız Drake şu an gergindi ve bunu düşünecek bir durumda değildi belki de. ”Bakın, burada cenaze törenimi falan yapmıyoruz. Derhal kendinize gelin. Kate’e aşığım ve onunla evlendiğim için hiçbir zaman pişman olmayacağımdan da eminim. Siz ve evlilik hakkındaki görüşleriniz beni zerre kadar ilgilendirmiyor.” Martin, Marcus ve Leonard tekrar gülmeye başlamışlardı. Bugün gerçekten eğlenceliydi aslında. Sadece Drake bu eğlenceye katılamayacak kadar gergindi. Drake’e yaklaştı ve ”Drake, biz sadece şaka yapıyorduk. Buradaki herkes senin Kate’e ne kadar aşık olduğunu biliyor.” dedi Marcus. Kardeşinin bu kadar endişelenmesinden rahatsız olmuştu. ”Bu kadar heyecanlı olduğumda bir daha bana şaka yapmayın.” Drake’in her dediğini bugün sineye çekmek durumundaydılar. Bugün onun vereceği karar, onu hayatının sonuna kadar takip edecekti. Birkaç saniye kimseden ses çıkmamıştı. Dışarıda Alexis’i gördüğünde ise, Marcus oldukça heyecanlanmıştı. Bu heyecanını kardeşleri de fark ettikten birkaç saniye sonra ”Her neyse, benim halletmem gereken bir iş var. Az sonra yanınızdayım.” Odadan çıktığında Leonard arkasından ”Alexis’i görünce hemen kaçıyor!” diye bağırmıştı. Marcus ise bir kahkaha eşliğinde ”Aynen öyle pislik herif!” dedi ve odadan çıktı.

Dışarı çıktığında seneler boyu aşık olduğu kızın yanında bulmuştu kendini. Her zamanki gibi güzeldi ve etrafa ışık saçıyordu adeta. Hafifçe yanına yaklaştı Alexis'in. "Bugün her zamanki gibi çok güzelsiniz leydim." Evli bir erkek olarak, bunu birine söylemesi doğru değildi aslında. Yine de seneler, Alexis'e olan sevgisini öldürmeye yetmemişti. Bir yandan Alexis'i süzerken, diğer yandan da Luna'nın gelip gelmediğini kontrol ediyordu. Neyse ki eşi şu an ortalarda görünmüyordu. Alexis, Marcus'a dikmişti gözlerini. Bir avcı olmasına rağmen onun kafasına şu an bir ok atmamıştı. Bu da Marcus'a cesaret veriyordu doğrusu. "Ay'dan daha parlak, Artemis'ten çok daha güzelsin Alexis. Bu dansı bana lütfeder misin?" Alexis'in şaşırdığını gözlerinden anlayabiliyordu. Yıllar sonra, burada karşılaşmışlardı. Alexis'in bir şey söylemesine fırsat vermeden onu belinden kavrayıp kendine çekti. Ters bir tepki vermemişti, bu da kabul ettiğini gösteriyordu Marcus için. Alexis ile dans ediyorlardı. Bu anın hiç bitmemesini istiyordum Marcus, sevdiği kişi kollarındayken.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cornelia Fackrell
Poseidon'un Çocuğu/Pegasus Binicilik Eğitmeni
Poseidon'un Çocuğu/Pegasus Binicilik Eğitmeni
Cornelia Fackrell


Mesaj Sayısı : 871
Kayıt tarihi : 03/10/10

Yeni Yaşamın Ufku ~ Empty
MesajKonu: Geri: Yeni Yaşamın Ufku ~   Yeni Yaşamın Ufku ~ Icon_minitimeCuma Ağus. 12, 2011 9:39 am

Son hazırlıklara bakıyordu bahçedeki. Kır bahçesini açtığından beri düğünlerin çoğu burada yapılıyor ve Lia da onların dizaynı ile uğraşıyordu. Ama bu sefer onun için çok farklıydı, Rose ve Luna gibi diğer kardeşi Kate de burada yapıyordu düğününü ve onun düğünü için alanı diğer melezlere hazırladığından daha da çok titizlikle hazırlıyordu. Bahçeyi bu sefer kardeşinin isteği üzerine dekore etmişti. Yeşil alan, mavi ve beyazlarla süslenmiş, çok hoş bir görünüm sergiliyordu. Misafirler gelmeye başladığı zaman, birkaç kişiyi karşılayıp içeri sokmuş ve sonunda da kendini kardeşinin yanına atabilmişti. Henüz üzerini giyinmemiş, sadece makyajını yapmıştı. Giyinme odasına girdiğinde henüz daha nedimelerin hepsinin gelmediğini fark etti, kendisinin geç gelmesine rağmen. İçeriye kısa bir süre göz attıktan sonra kardeşine baktı. Henüz gelinliğini giymemiş daha sadece saçı ve makyajını yapmıştı. Her ne kadar makyaj yapsa da yüzündeki tedirginlik ve stres hala belli oluyordu. Böyle hissetmesinin normal olduğunu bilse de, kardeşinin stres olmasını istemiyordu böyle bir günde, hem de onun en özel gününde. Onun mutlu olmasını ve bu mutluluğunun sonsuza kadar sürmesini istiyordu. Kate aralarındaki bakışmayı bölerek gelip sarıldığında, Lia da sarıldı ona. Bu durumda Lia her zaman ağlar, tutamazdı kendisini. Ama şimdi tutuyordu, ne de olsa kardeşi güçlü bir kızdı ve Lia ne onu üzmek, ne de keyfini kaçırmak istemiyordu. Bugün kardeşini evlendiriyordu, hem de ağabeyi gibi gördüğü Drake ile. Ağabeyini çok severdi, Kate kadar değerliydi o da onun için. Bu yüzden üzülmüyordu, biliyordu birbirlerini ne kadar sevdiğini ve mutlu edeceklerini. Hem bundan daha güzel ne olabilirdi ki, sevdiği iki insan evleniyordu. Bunu düşünerek gülümsedi ve kardeşinden ayrıldığında ona güçlü kalmasını anlatmak istercesine baktı. Kate sonunda eskisi gibi gülümsediğinde, içi biraz da olsa rahatladı. Biliyordu ki bugün çok güzel geçeceğini ve bahçede Drake ile buluştuklarında her şeyi unutacaktı. Bunları düşünerek gülümsediğinde birden aklına zaman geldi, artık zamanları git gide azalıyordu. Önce kendisi için aldığı mavi elbiseyi giydikten sonra, son kez kontrol etti ayna da kendisini. Sonunda gözlerini kendisinden ayırıp kardeşine çevirdiğinde, onunda gelinliği giymeye çalıştığını gördü. Hafifçe gülümseyerek yanına doğru ilerlemeye başladı. Kardeşinin bir an yardım edip etmemesine izin verir mi diye düşünse de, izin vereceğine emindi. Ayrıca zamanda azalmaya başlamıştı. Kate’nin yanına gidip gelinliği giymesine yardım etmemin ardından duvağını takmadan önce aynaya bakmak istedi. Aynaya gidip kendine baktığında “Bu ben olamam.” demesiyle gülmeye başladık. Kardeşim sanırım bir melekten bile çok daha güzel olduğunun farkında değildi. Herkes gülerken Lia “Babamız anlaşılan zevkli bir Tanrı kardeşim.” dedi ve gelinliği son kez düzeltme de yardım etmek için tekrar yanına gitti. Haklıydı, Poseidon gerçekten zevkliydi baya. Dün o yoğunluğun arasında birde saraya çağırdığı için bizi her ne kadar söylensek de bu gelinlik için gittiğimize değmişti. Zaten kardeşim çok güzeldi, bu gelinlik onu daha da ortaya çıkarmış, güzelliğini göstermişti. Yeni gelen melezlerden eminim ki onu Afrodit kızı sanacaklardı. Bunu düşündükçe gülümsedi ve gelinlikteki son düzeltmeleri bitip duvağı da taktıklarında Lia pencereye doğru ilerlemeye başladı. Bahçeye bakıp ne zaman kardeşini dışarı götürmesi gerektiklerini söyleyecekti. Bahçeye baktığında zamanın çok az kaldığını fark ederek heyecanlandı. Evet, onun düğünü olmayabilirdi ama kardeşinin düğününde heyecanlanması da anormal değildi. Kardeşinin meraklı gözlerini üzerinde hissedince dönüp içeridekilere bakarak “Bahçe dolmuş, misafirler gelmiş, birazdan bahçeye gitmemiz gerekecek.” dediğinde kardeşinin iyice heyecanlandığını fark etse de ona destek olmak istercesine yanına gitti. Aradan birkaç dakika geçmeden bir melezin çıkmaları için gelin haber vermesi ile kardeşine döndü ve gülümsedi. Ona cesaret vermek ve düğünü sorunsuz atlatmasına yardımcı olmak istiyordu. Biliyordu ki bugün onun en güzel günü olarak aklında kalacaktı ve böyle bir günde kardeşinin hep gülümsemesini istiyordu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Yeni Yaşamın Ufku ~
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Yeni Bir Hayat ve Yeni Gerçekler
» Yeni ev,yeni başlangıç...
» Yeni Bir Sayfa, Yeni Bir Aşk...
» Yeni Bir Ev
» Yeni Bir Gün!

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Olimpos Rpg :: Dünya Kültür Başkentleri :: Paris :: Kır Bahçesi-
Buraya geçin: