Olimpos Rpg Percy Jackson ve Olimposlular ile Olimpos Kahramanları serilerinden esinlenilerek oluşturulmuş, zirvedeki rpg forum sitesi. |
|
| Vahşi Yaşamda Hayatta Kalma Dersi | 30 Temmuz - 6 Ağustos | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
Clara Thompson Artemis Avcısı/Melez Danışmanı/Doğa Bilimleri Eğitmeni
Mesaj Sayısı : 4592 Kayıt tarihi : 12/10/10
| Konu: Vahşi Yaşamda Hayatta Kalma Dersi | 30 Temmuz - 6 Ağustos C.tesi Tem. 30, 2011 5:28 am | |
| Saatime baktım. 7:30'tu. Ormanın başladığı yerde sabırla beklemeye devam ettim. Yeni olanların ormanın içine girip kaybolmamaları için buluşma noktası olarak burasını vermiştim, ama anlaşılan sabahın yedisi melezler için alışıldık kalkma saati değildi. Ortalıkta kimse görünmüyordu. Bu dersi aldığıma bir kere daha pişman oldum. Yeni beceriler edinmeyi gerçekten çok istemiştim, bu şapşal melezlere biraz avcıların yaptığı şeyleri öğretmeyi de. Bu yüzden dersi kabul etmiştim işte. Bu ders verme ve derse hazırlanma işi kampta biraz daha fazla vakit geçirmemi gerektirse de, kampı sevmeme yardımcı olmuştu açıkçası. Akşamları Long Island kıyısında keyif çatmak veya ormandaki yaratıkları avlamak çok hoşuma gidiyordu. Her ne kadar avcılarla birlikte olmayı sevsem de, benim de yanlızlığa ihtiyacım vardı değil mi?
İyi ki ders vereceğim sadece avcılardı. Yoksa çileden çıkmış olurdum. Saat 8:00'de herkes toplanmıştı. Avcılar onlar için ne hazırladığımı merak ediyor gibi görünüyorlardı, çünkü kulübede planımdan hiç bahsetmemiştim. Kampa uğradığımız zamanlar etrafı inceleyip ne gibi bir ders işleyebileceğimle ilgili araştırmalar yapmıştım, bunların hepsinde de yanlız olmuştum. Açıkçası bu ders için çok heyecanlıydım. Sağa sola sallanırken birisinin geldiğini farkettim. Umduğum gibi bir avcı değildi. Bir erkekti. "Hey! Burada ne arıyorsun?" Çocuk gülümsedi. Bilmiş bilmiş kollarını kavuşturdu. "Ben Herakles'in savaşçılarındanım. Vahşi Yaşamda Hayatta Kalma dersine geldim." Ağzım bir karış açıldı. Bir an nefesim tıkandı, çocuk ise bu halime güldü. "Bu sabah zorunlu ders listemiz açıklandı. Sanırım bunu beklemiyordun ha?" Olamaz. Kesinlikle. Herakles'in savaşçıları kas yığınları avcılarla aynı derse giremez. Asla. Ağzımı açıp onu paylamaya hazırlanıyordum ki aklıma bu kamptan atılmamak zorunda olduğum geldi. Derin bir nefes aldım ve ona kadar saydım. Arkamı dönerek yüzümü ormana çevirdim. Bu şekilde gelen avcılar ve savaşçıları göremeyecektim ama umrumda değildi. "Her neyse savaşçı. Dersimde şaklabanlık istemiyorum. Eğer avcılar kadar iyi bir şekilde geçerseniz dersimi, belki de önyargımı kırabilirim." Çocuk tekrar güldü, bu beni sinir etmişti. Onunla burada yanlız kalmak da istemiyordum, bu yüzden gelecek kişileri -özellikle avcıları- beklemeye başladım. Şansıma, birkaç dakika sonra ayak sesleri duydum. Arkamı döndüğümde sırtında sadığı ve yayı, hazırolada buraya doğru gelenbir avcı gördüm. Gülümseyerek iç geçirdim. Hayatımda bir avcı gördüğüme bu kadar sevinmemiştim.
Bir süre sonra bugünki öğrencilerim ormanın önünde toplanmaya başlamıştı. Herakles kulübesi yeni açılmıştı şansıma, çok az savaşçı vardı. Gülümsedim ve kollarımı kavuşturdum. "Saat 8'e yaklaştığına göre artık dersimizin başlamasının zamanı geldi. Tanımayanlar için; ben Alexa. Artemis'in avcısıyım." Son cümlemi söylerken imalı bir şekilde savaşçılara baktım. Sonra devam ettim. "Vahşi Yaşamda Hayatta Kalma dersinin amacını falan anlatmama gerek olduğunu sanmıyorum. Vahşi yaşamda hayatta kalmak için gerekli olan ana malzemeler su ve yiyecektir. Eğer bulunduğunuz ormanda bir akarsu varsa işiniz kolaydır. Çünkü tatlısularda tatlısu balıkları bulunur. Kolay yakalanıp pişirilebilirler. Tabii biz normal insanlar gibi hayatta kalamayabiliriz, çünkü içimizden pek çoğunun tanrı ebeveynleri var. Ayrıca vahşi doğada canavarların sizi bulması çok daha kolaydır. Bu derslik bu kadar bilgi yeter, asıl bomba şimdi geliyor. Beni takip edin." diyerek ormanın içine daldım. Bir süre yürüdükten sonra bir açıklığa geldim. Çok büyük bir yer değildi, bir iki kişi ancak sığışabilirdi. Bu yüzden açıklığa yanlız girdim ve orada, bir kütüğün arkasına sakladığım sırt çantalarını aldım. Öğrencilerimin yanına gelip çantaları öğrencilere dağıttım. "Şimdi, bu çantaların içinde birer olta, birer çakı, hançer, pusula, düdük ve bir adet, kendinizi savunmak için kılıç var. 3 saat zamanınız var. Yapmanız gereken şey sadece bunlarla 3 saat hayatta kalmak. Ayrıca yolunuzu bulup kampa geri dönmek. Anlaştık mı?" Herkes başını salladı. Gelirken kahvaltı etmeyin diye uyarmıştım gelecekleri. Umarım buna uymuşlardır diye düşündüm. Sadece otlar ve balıklarla bakalım nasıl dayanacaklardı. "Tabii ki sizi burada bırakmayacağım. Biraz daha uzağa gideceğiz." Yaklaşık 15 dakika daha yürüdük. Arkadakilerin merakla fısıldaştığını duyabiliyordum. Gülümsedim. Sonunda bir yerde durdum ve arkama döndüm. "Tamam, burası uygun. Şimdi, avcılara söylüyorum, Artemis'ten yardım almak yok. Biliyorum siz zaten orman konusunda uzmansınız ama bu ders sadece bir prosedür unutmayın. Şimdi, hoşçakalın." diye mırıldandım ve kendimi zorlayarak kanatlarımı çıkardım. "Eh, benim yürüyerek geri döneceğimi düşünmediniz herhalde." dedim gülümseyerek. Ağaçlar kanatlarıma çarpsa da, biraz uğraşarak yukarı çıkmaya başardım. Buradan her şey net görünüyordu. Son bir kere şaşkın bakışlı savaşçı ve avcılara baktıktan sonra kulübelerin bulunduğu yere doğru uçmaya başladım.
| |
| | | Esméralda Gwen Artemis Avcısı
Mesaj Sayısı : 171 Kayıt tarihi : 19/06/11
| Konu: Geri: Vahşi Yaşamda Hayatta Kalma Dersi | 30 Temmuz - 6 Ağustos C.tesi Ağus. 06, 2011 9:41 am | |
| Acı dolu gözlerle karşıda iki melezin şakalaşarak yedikleri mısır gevreklerine baktı Esmeralda, aç kalmak, özellikle de sabahları aç kalmak ona göre değildi. Kaşlarını çatıp önüne dönerken içinden birinin ona gerçekten istemediği bir şeyi yaptırmayı başarabilmiş eğitmenini tatdir etti. En son gerçekten aç kalmasının nedeni son derece yorucu bir avın ardından yaklaşık 2 gün uyumuş olmasıydı. Şimdi ise bir ders için hiçbir şey yememesi tembihlenmişti ona. Küçükken karşı komşunun yaptığı diyeti ne kadar küçümsediğini düşünürken bu sonsuz ironi karşısında sadece gülümsedi. Şuan bunları düşünmenin hiçte sırası değildi. Bugün dersi vardı, hazır temizlik için kampa gelmişken şu dersleri de aradan çıkarmanın iyi bir fikir olduğunu düşünüyordu. Hatta sadece o değil, tüm avcı kardeşleri de böyle düşünüyordu besbelli, her seferinde isteksizce kampı ziyarete geldiklerinde, bu olay sadece ziyaretle kalmıyordu. Gerçi bunun her zaman iyi yönde gelişen bir şey olduğu söylenemezdi. Tüm düşüncelerini bir rafa kaldırarak oturduğu yerden kalktı. Şimdi boş boş dolanmanın, saçma sapan hayaller kurmanın sırası hiç değildi! Derse yetişmesi gerekiyordu, bu onun için gerçekten önemliydi. Dersin yapılacağı alana doğru koşmaya başlamadan önce yayını ve oklarını almayı düşündü lakin fazla geçmeden eğitmen Alexa’nın yanlarında herhangi bir materyal getirmelerine ihtiyaç olmadığını söyleyişini hatırladı. Dersin içeriğinin ne olduğu hakkında herhangi bir fikri yoktu lakin dersin adı pek yatıştırıcı gelmiyordu; Vahşi Yaşamda Hayatta Kalma... Adına bakarak bile hayatta kalmak için mücadele etmeleri gerekeceği belli oluyordu. Herhangi bir mücadeleye girişmesi Esmeralda gibi çaylaklar açısından son derece tehlikeli olabilirdi, her ne kadar ölümsüz olsa da, bir savaş sırasında mücadelede yenildiği taktirde ölmesi mümkündü. Tüylerinin diken diken oluşuna aldırmamaya çalışarak ders alanına doğru ilerledi, orada başka kimlerin olacağını bilmiyordu. Düşünmemeye çalışarak ilerledi, yürürken bunu yaptığının farkına bile değildi. Ayaklarının götürdüğü yere doğru giderken buranın neresi olduğunu bilmiyordu. Yavaş yavaş yükselen ve güne ilk selamını veren Güneş, Ay’ın aydınlatabildiği kadar bile aydınlatmıyordu içini. Derin düşüncelerinde kabolmuş bir biçimde yürümeye devam etti, kendine ne zaman geleceğini bilmeksizin adımlarını hızlandırdı. Şükürler olsun ki bir ağaca toslamamayı başararak ormanlık alana varmıştı. Kimlerin ne yaptığına aldırış etmeden doğruca eğitmenin yanına gitti, yakınında bir yerlerde durup derin düşüncelere daldı. Bu derste onu neyin beklediğini bilmiyor olmaları gerçekten korkutucuydu. Ne kadar olduğunu bilmediği bir süre zarfı boyunca sadece olduğu yerde dikilmeye devam etti. Tüm gün boyu da böyle durabileceğinden emindi lakin yanıbaşında duran eğitmenin sesi onu kendine getirmeye yetmişti. “Saat 8'e yaklaştığına göre artık dersimizin başlamasının zamanı geldi.” Kaşlarını çattı, saat 8 mi olmuştu? Buna imkan yoktu! Ne kadar süre burada dikildiğini gerçekten bilmek istiyordu. “Tanımayanlar için; ben Alexa. Artemis'in avcısıyım.” Esmeralda “Ah evet!” diye geçirdi içinden, eğitmenini bir yerde gördüğüne emindi, şimdi anlamıştı. “Vahşi Yaşamda Hayatta Kalma dersinin amacını falan anlatmama gerek olduğunu sanmıyorum. Vahşi yaşamda hayatta kalmak için gerekli olan ana malzemeler su ve yiyecektir. Eğer bulunduğunuz ormanda bir akarsu varsa işiniz kolaydır. Çünkü tatlısularda tatlısu balıkları bulunur. Kolay yakalanıp pişirilebilirler.” Yüzünü buruşturdu. Onca canavar da melezler için aynı şeyi düşünüyor olmalıydı. Tabi yakaladıklarını pişirmedikleri de bir gerçekti. Öyleydi değil mi? Bilmiyordu Esmeralda, daha önce hiç yakalanmamıştı ki! Yakalansa bunları düşünebilecek durumda olmayacağıyla ilgili bir şeyler düşündükten sonra dikkatini tekrar eğitmenine vermesi uzun sürmüştü. Bu nedenle son baktığında konuşan Alexa, şimdi ormanın içine doğru yürümeye başlamıştı. Diğerlerinin de onu takip edip etmediğine bakmaksızın hemen arkasından ormana daldı. Sık ağaçların arasında yürümek gerçekten zordu, dallar açıkta kalan derisini yüzüyor, yapraklar uçuşup görüş alanını kısıtlıyordu. Küçük ama açıklık bir alana varana kadar bu böyle devam etti. Eline bir şey tutuşturulana kadar yine olduğu yerde dikilmeye devam etti, bunu alışkanlık haline getiriyordu galiba. Elindeki şeye baktı, sıradan bir çantaydı bu, biraz ağırdı gerçi.
"Şimdi,” diye mırıldandı Alexa, bu kez hemen dikkatini ona verdi. “Bu çantaların içinde birer olta, birer çakı, hançer, pusula, düdük ve bir adet, kendinizi savunmak için kılıç var. 3 saat zamanınız var. Yapmanız gereken şey sadece bunlarla 3 saat hayatta kalmak. Ayrıca yolunuzu bulup kampa geri dönmek.” Esmeralda içinden Fransızca birkaç ağır küfür savurdu, bunun başına geleceği içine doğmuştu. Zaten adı böyle olan bir derse giripte matematik öğrenmeyi bekleyemezdi ya! Kendilerini savunmaları için bir kılıç ve hançer mi vardı? Sadece bir kılılç ve hançer mi?! Ama Esmeralda yakındövüş sanatında o kadar iyi değildi ki! O avlanabilmek için gerekenlerin başında gelen ok ve yay kullanımında geliştirmeye başlamıştı kendini, kılıç ve benzerini kullanmak henüz onun için gerekli değildi. Şu ana kadar tabi. “Anlaştık mı?” diye sordu Alexa, Esmeralda “Hayır!” diye bağırmamak için kendini zor tutmuştu. Bu şekilde hayatta kalabilir miydi ki? Bu dersin formatı gerçekten zekice düşünülmüştü, bir avcı olarak ölümsüz olan Esmeralda hayatta kalmak için savaşırsa, ve bu savaşı kaybederse ölürdü. Tıpkı diğer avcılar gibi... Yine derin düşüncelerinde dalmış giderken, diğerlerinin yürümeye başladıklarını fark etmişti. Bunun daha ne kadar başına geleceğini bilmeksizin onları takip etti. Artık ayaklarının isyan edebileceği kadar uzun bir süre boyunca yürüdüler, durduklarında yere yığılmak isteyecek derecedeydi. “Tamam, burası uygun.” Diye homurdandı Alexa, iyi ki de öyleydi. “Şimdi, avcılara söylüyorum, Artemis'ten yardım almak yok. Biliyorum, siz zaten orman konusunda uzmansınız ama bu ders sadece bir prosedür, unutmayın.” Esmeralda yüzünü buruşturdu. “Şimdi, hoşçakalın.” Herkes gibi Esmeralda’da Alexa’nın tüm yolu yürüyerek dönmesini bekliyordu, hatta diyerleri en az kendilerine duyduğu acıma duygusunu onun için de duyuyordu, lakin Alexa hepsini şaşırtacak bir şey yaptı; kanatları oluştu! Bunu nasıl yaptığını bilmediğini düşünüyordu Esmeralda başta, lakin çok geçmeden bunun onun özel gücü olduğunu hatırlamıştı. Alexa yükselmeye başlamadan önce "Eh, benim yürüyerek geri döneceğimi düşünmediniz herhalde.” gibi birşeyler mırıldandı. Kaşlarını çattı Esmeralda, düşüncesinin ne kadar saçma olduğunun şimdi farkına varmıştı. O yolu geri yürüyecek olan kendileriydi ve o kadar dolambaçlı yollardan gitmişlerdi ki, kimse hangi yoldan gidip geldiğini hatırlamıyordu. Alexa yavaş yavaş gözden kaybolurken Esmeralda hemen işe koyuldu. Elindeki çantayı açıp içindekilere göz gezdirdi, Alexa’nın söylediği her şeyin içinde mevcut olduğundan emin olur olmaz da geldiklerini düşündüğü yönde yürümeye başladı. Onu takip eden biri olup olmadığını bilmiyordu ama bunu umursadığı da söylenemezdi. Yürüdükçe ezdiği kurumuş yaprakların çıkardığı ses hiç hoşuna gitmiyordu. Ormanları çok severdi, lakin bu ormanda bir şeyler vardı... Uzunca bir süre yürümeye devam etti, bu yolun sonu yok gibiydi. Sanki geride bıraktığı toprak önüne serpiliyor, yoluna yol katıyordu. Bir anlık dürtüyle arkasına baktı, toprağın hala yerli yerinde olduğundan emin olma istemişti sanki. Gerçekten sinirli bir hırlama duymamış olsaydı bakmaya devam ederdi, buna emindi.Birkaç saniye sesi dinleyip önüne döndü, hırlama başta uzakta geliyordu. Lakin kısa bir süre sonra tam ensesine üfleyen bir şey hissetti, hırlayan belirsizlikle aynı şey olması gerçekten muhtemeldi. Elini yavaşça arkasına götürdü, bir ok kapıp yayına davranacaktı, lakin çok geçmede acı gerçek kafasına dank etti; derse hiçbir şey getirmemişti! Sadece elindeki çantadaki yakın dövüş aletlerine sahipti, ki onları tamamen çaresiz kalmadıkça kullanmayı düşünmüyordu. Çare değildi ki onlar! İçinden Fransızca ve Latince karışımı birkaç küfür savurup yavaşça arkasına döndü, neyle karşı karşıya olduğunu bilebilecek kadar fazla karşı karşıya gelmişti bunlarla; Cehennem Tazısı! Küt küt atan kalbini dizginlemek için verdiği çabayı ne yapması gerektiğini düşünmeye harcasaydı, şuan karşıdaki yaratık çoktan toza dönüşmüş, Tartarus'un dibini boylamış olurdu. Dili tutulmuştu, yutkunamıyordu. Düşünme yetisini şaşırtıcı olsa da kaybetmemişti lakin elleri titriyordu. Gözlerini öyle bir kısmış, kaşlarını öyle bir çatmıştı ki, gözleri kaybolma riskiyle karşı karşıyaydı. Konuşma yeteneğini tekrar kazandığında ne söyleyeceği hakkınka hiçbir fikri yoktu, yani her zamanki gibi, aklına gelen ilk şeyi mırıldanarak saçmaladı; “Kuçu kuçu..." Yaratık gözlerini kırpıştırdı. en az Esmeralda'nın ona baktığı şaşkınlıkla bakıyordu ona, bundan emindi.
“Ciddi misin sen?” Der gibi bakıyordu yaratık, eski bir dosta onu ihmal ettiği için kırgın gibi bir hali vardı. Gülmemek için kendini zor tuttu. Kocaman bir yaratık, karşısında durmuş ağlamak üzereydi. “Daha neler göreceğiz acaba?” diye geçirdi içinden. Tazı muhtemelen aklından “Şu veledi sabaha mı saklasam, yoksa şimdi mi yesem?” diye geçiriyor olmalıydı. Kaçmak için bir açı yakalamaya çalışıyordu, her ne kadar bunun zayıf bir ihtimal olduğunu bilse de. Şöyle bir durdu. Aslında haklıydı. Neden hala son derece şuurlu bir şekilde kaçmaya çalışıyor, ölmek üzere olduğunu kabullenmiyordu? İçinden bir ses “Sakın pes etme!” diye mırıldandı. Evet, şimdi belli olmuştu. İçindeki cesaret henüz ölmemişti, içten içe isyan ediyordu. Ama bu ses içindeki arkadaşının sesi değildi, içindeki arkadaşın sesi genç ve cılız olurdu. Hatta bazen o kadar cılız olurdu ki, onu duymakta zorlanırdı. Ama bu ses, güçlüydü. Eski ve güçlü. Kaderine karşı gelmemekle alakalı tüm düşünceleri bir anda yok oluverdi, kendine olan güveni geri gelmişti. Cehennem Tazısına bir yumruk atası gelmişti hatta, tabi yaklaşık 1 metre boyunun uzaması gerekirdi, o ayrı... Derin bir nefes aldı. Bunu yapabilirdi. İçinde hala yaşama sevinci vardı ve bu garip varlık tarafından öldürülmeye hiç niyeti yoktu. Birkaç kez daha derin nefesler alıp verdi ve son hızla ters istikamete doğru koşmaya başladı. Esmeralda'yı kahvaltılık niyetine yemeyi düşleyen azının neler olup bittiğini anlaması ne yazık ki uzun sürmedi. Nereye koştuğu hakkında hiçbir fikri yoktu, buranın neresi olduğu hakkında da... Ama bildiği bir şey vardı ki, birinin gözü üstündeydi. Ve umuyordu ki, o ‘Biri’ Esmeralda'ya yolu gösterirdi. Ardından gelen Tazı'nın kükremesini duyabiliyordu, “Seni bir elime geçireyim, bak gör sen!” der gibiydi. Durdu. Niye bilmiyordu ama en büyük hatayı yaptı, dönüp arkasına baktı. Durdu. Tazı'nın isteklerinin eninde sonunda gerçekleşeceği ortadaydı, böyle kaçmaya devam edemezdi. Kaderine boyun eğercesine gözlerini kapattı lakin “Koşsana!” diye bağırdı içindeki ona ait olmayan ses endişeyle. Bu ses onu kendine getirmişti. Gözlerini araladı, belki hala bir şansı vardı, yaşamak için... Önüne döndü ve yine son hızda koşmaya başladı. Yine de Tazı ona iyice yaklaşmıştı. Onun bir adımı Esmeralda'nın yaklaşık 9 adımı kadardı, bu yüzden bu normal birşeydi. Gölgesi artık ondan önde gidiyordu. Çok geçmeden o da Esmeralda'dan önde gitmeye başlamıştı. Durup ters istikamette koşmaya başlamak aklına gelene kadar köşeye sıkışmıştı, önündeki derin boşluğu görebiliyordu, uçurumu... İki ucu keskin bir kılıç, bir tarafta ölüm, diğer tarafta ölüm... Kaçışı olmadığını biliyordu, ya atlayarak dipsiz bucaksız uçurumda kendini akıl almaz bir yolla öldürecek, ya da iğrenç bir şekilde köpek maması olarak ölecekti. "Köpekler neyde hoşlanır?" diye mırıldandı içindeki ses, sıradan bir soruydu lakin şuan sırası olduğu söylenemezdi. Ya da tam tersi, belki şuan tam sırasıydı! Kemik mi? Yapay, plastik köpek oyuncağı mı? Frizbi mi? Etraflıca düşünüp cevabı bulmuş olmanın verdiği rahatlama ve sevinçle gülümsedi. Dizlerinin üstüne çökerken yaratık onun teslim olduğunu düşünmüş olacak ki, geri çekildi. Esmeralda koca bir taş parçası bulana kadar çaktırmadan yeri elleriyle taradı. Zafer dolu bir gülümsemeyle aniden ayağa kalktı ve taşı uçuruma doğru fırlattı. "Yakala bakalım!" diye mırıldandı coşkuyla, Tazı ona öylece baktı. Muhtemelen yakalamaya çalışsa öleceğinin farkındaydı. Esmeralda içinden Fransızca bir lanet okuyup yeniden dizlerinin üzerine çöktü, bulduğu ilk taşı biraz yakınına bir yere fırlatarak aynı şekilde "Yakala bakalım!" diye mırıldandı. Uçurumdan aşağıya atmamış olmamın verdiği avantajdan mıdır bilinmez, canavar koşarak taşı yakalamaya çalıştı. Elindeki çantayı hemen açtı Esmeralda, içindeki kılıcı hemen kapıp canavarın ardından koşmaya başladı. Hayvan taşa o kadar kilitlenmiş olacak ki, kılıcını postundan içeriye daldırdığında anca arkasında olduğunu ve yaptığı şeyi fark edebilmişti. Gerçi onun için çok geçti, toza dönüşmüş, geldiği yer olan Tartarus'un dibini boylamıştı. Esmeralda gürültülü bir zafer çığlığı attı, hayatta kalmış, testi geçmişti. Şimdi yapması gereken tek şey kampa geri dönmeyi başarabilmekti. Lakin bir başka hırlama duyana kadar bu düşünceler ve çığlık için henüz erken olduğunu anlayamamıştı. Bir başka Cehennem Tazısı, diğerinden daha küçük ve muhtemelen daha aç bir Cehennem tazısı tam karşısında durmuş ona hırlıyordu. Taktiğini de görmüş olacak ki, taş olayına kanmadı.
Hızla geriye doğru adımlar atan Esmeralda gerçekten köşeye sıkışmış, fikirden yoksun bir durumdaydı. Bunu anlamış olan canavar son hızla Esmeralda'ya doğru koşmaya başladı. Gidebildiği kadar geriye giden Esmeralda uçurumun dibinde durakladı. Aklındaki cılız kurtuluş yolunu denemekten başka yolu yoktu. Elleriyle dizlerine art arta vurdu, eski köpeği Milaa bu hareketi görür görmez hızla Esmeralda'ya doğru koşar, kucağına atlardı. Lakin bunun her köpekte işe yarayıp yaramadığını test etmek hiç aklında gelmemişti. Belli ki yaramıştı, yaratık yıldırım hızıyla bir deri bir kemik Esmeralda'nın üzerine atlamaya yeltenmişti, lakin Esmeralda hemen yana doğru yuvarlanır yuvarlanmaz yaratık uçurumun dibini, oradan da Tartarus'u boylamış olmalıydı. Buradan itibaren pek bir şey olmamıştı. Yalaşık yarım saatlik bir yürüyüşün ardından vardığı tatlı su akarsuyu bulup balık avlamaya çalışmıştı, lakin bu kadar kolay bir iş bile yaklaşık elli dakikasını almıştı. Yakaladığı 3-5 balığı sabahtan beri hiçbir şey yememiş olmanın verdiği açlıkla hızla pişirip resmen yalayıp yutuvermişti. Kalkar kalkmaz iki telekinenin saldırısına uğramıştı, daha acemi olmalarının verdiği avantaj ve kanındaki adrenalinden kısa bir süre içinde ikisi de yok olmuştu. Ne kadar vakti kaldığını bilmeksizin dönüş yolunu bulmaya çabalamış, ve bu kadar kısa bir sürede 2 günde yorulabileceğinden daha fazla yorulmuş olduğuna hayret etmişti. Yolda bir başka Cehennem Tazısını öldürmeye çalışan bir Avcı'ya rastlamıştı, elinden geldiğince ona yardım edip teşekkürlerini almış, son bulmayacak gibi bir his uyandıran yolda amacından şaşmaksızın yürümeye devam etmişti. Şimdi nerede miydi? Başladıkları noktada... Pusulayı kullanmıştı, bunu anca akıl edebilmişti. Kuzeyin hangi yönde olduğunu bildikten sonra yolunu bulması daha da kolaylaşmıştı, yine de güç olduğu gerçeğini değiştirmemişti. Ağaç dallarının sertçe yüzüne çarpmasını önleyemeyecek kadar yorgun bir biçimde yürüyerek kamp alanına doğru yürümüştü. Başını kaldırmak için harcadığı çaba o kadar büyük çaplıydı ki, bir adım daha atıp yere yapıştı. Birkaç saniye ayağa kalkmaya çabaladıktan sonra bundan vazgeçmeye karar vermişti. Eğitmen Alexa'nın hemen başına üşüştüğünü hayal meyal görebiliyordu. "Tebrikler!" gibi bir şey mırıldandı, "3 dakika kala testi geçtin!" Sevinçle gülümseyemeyecek kadar yorgun olan Esmeralda içinden zafer çığlıkları attı, lakin içinden gelen o mistik ses sağ olsun buna ara verdi. "Seninle gurur duyuyorum!" diye mırıldandı, sesinden gerçekten gurur akıyordu. Gülümseyebilse gerçekten bu an gülümserdi, içindeki sesin kimin nesi, neyin fesi olduğunu bilmiyordu lakin birinin onunla gurur duyuyor olması bile son derece mutluluk ve onur vericiydi. Alexa'nın birkaç savaşçıyla birlikte kendini yerden kaldırmasına izin verirken sesin hala kime ait olduğunu bilmiyor olmanın verdiği soru işaretine sadece gülüp geçti, bilse daha mı iyi olurdu yani?
Hayat yine her türlü güzeldi... | |
| | | Kathie Mitchiel Davies Artemis Avcısı/Parti Organizatörü
Mesaj Sayısı : 443 Kayıt tarihi : 20/12/10
| Konu: Geri: Vahşi Yaşamda Hayatta Kalma Dersi | 30 Temmuz - 6 Ağustos Perş. Ağus. 11, 2011 1:26 pm | |
| “Koş koş koş. Acele et. Geç kalacaksın.” Sat’ın sesi daha da telaş yapmama sebep oluyordu. Yatağımdan fırladığım gibi dolaptan kıyafetlerimi çıkardım. Sat kapıda dikilmiş bana bağırıyordu. Dersliğe geç kalmak üzereydim ve geç kalırsam Lexa’nın bana neler yapacağını biliyordum. Aceleyle kıyafetlerimi üzerime geçirirken bir yandan da Sat ile konuşuyordum. “Tamam acele ediyorum işte. Gidebilirsin sen.” dedim ve aynamın önüne koştum. Dağılmış ve birbirine karışmış saçlarımı taramak hiç de kolay olmayacak gibiydi. Elime aldığım tarak ile çok çabalasam da saçımın uçları düğüm haline gelmişti. Daha fazla uğraşacak vaktim olmadığı için uçlarını öyle bırakıp saçımı toplamaya başladım. Kısa sürede tüm hazırlıklarımı tamamlayıp ayakkabılarımı giymeye gittim. Süre azaldıkça elim ayağıma dolaşıyordu ama hızlı bir şekilde ayakkabılarımı giyebilmiştim. Ayağa kalktığımda Sat elinde bir bardak portakal suyuyla beni bekliyordu. “Al iç de git.” dediğinde Lexa’nın kuralları aklıma geldi. Yemek yok, içmek yok. Telaşla “Hayır içemem, yasak!” deyip kulübeden dışarı çıktım.
Dışarı çıkar çıkmaz ormana doğru koşmaya başladım. Bugünkü dersi ormanda işleyecektik. Aslında sabahın köründe ders işlemek için bu kadar hevesli olmazdım ama ormanda işlenecek ders oldukça ilgimi çekmişti. Dersi Lexa’nın verecek olması ise beni daha da heveslendirmişti. En sevdiğim kardeşlerimden biri olduğu için onunla vakit geçirmek, özellikle ders işlemek çok hoşuma gidiyordu. Sadece avcıların katılacağı bu ders vakit geçirmek için çok uygun bir etkinlikti.
Ormana vardığımda nefes nefese kalmıştım. Bir grup çoktan buraya toplanmıştı ama ders henüz başlamamıştı. Kalabalığa daha da yakınlaştığımda bir şeylerin ters gittiğinin farkına vardım. Burada sadece avcılar değil Herakles Savaşçıları da vardı. Yalnız avcıların bu dersi işleyeceğini sanıyordum. Savaşçıların burada olmaması gerekiyordu. Öfkeyle Lexa’ya neler olduğunu soracakken Lexa konuşmaya başladı. "Saat 8'e yaklaştığına göre artık dersimizin başlamasının zamanı geldi. Tanımayanlar için; ben Alexa. Artemis'in avcısıyım." dedi ve dersi başlattı. . "Vahşi Yaşamda Hayatta Kalma dersinin amacını falan anlatmama gerek olduğunu sanmıyorum. Vahşi yaşamda hayatta kalmak için gerekli olan ana malzemeler su ve yiyecektir. Eğer bulunduğunuz ormanda bir akarsu varsa işiniz kolaydır. Çünkü tatlı sularda tatlı su balıkları bulunur. Kolay yakalanıp pişirilebilirler. Tabii biz normal insanlar gibi hayatta kalamayabiliriz, çünkü içimizden pek çoğunun tanrı ebeveynleri var. Ayrıca vahşi doğada canavarların sizi bulması çok daha kolaydır. Bu derslik bu kadar bilgi yeter, asıl bomba şimdi geliyor. Beni takip edin." dedikten sonra ormanın içine doğru ilerlemeye başladı. Onun peşinden ormana ilerlerken bir taraftan da savaşçılardan birine kötü bakışlar atıyordum. Onlarla aynı ortamda bulunup neredeyse yan yana yürümek midemi bulandırıyordu. Onlardan olabildiğince uzak durmaya çalışsam da iğrençlik olsun diye sırıtıp duruyorlardı.
Az bir süre sonra açıklık bir alana vardık. Lexa bir kütüğün arkasından birkaç çanta çıkardı. Çantaları tek tek dağıttıktan sonra açıklama yapmaya başladı. . "Şimdi, bu çantaların içinde birer olta, birer çakı, hançer, pusula, düdük ve bir adet, kendinizi savunmak için kılıç var. 3 saat zamanınız var. Yapmanız gereken şey sadece bunlarla 3 saat hayatta kalmak. Ayrıca yolunuzu bulup kampa geri dönmek. Anlaştık mı?" Ne yapacağımızı anladıktan sonra sevinç çığlıkları atmamak için kendimi zor tuttum. Bu hayatımda işlediğim en iyi dersti. Sevdiğim ve her zaman yaptığım şeyi yapacaktım. Ormanda dolaşacak, avlanacaktım. Tek yapmam gereken her zaman yaptığım şeyleri yapmaktı. Heyecanla hangi yöne gideceğime karar vermeye çalışırken Lexa biraz daha ilerleyeceğimizi söyleyip ilerlemeye devam etti. Ben savaşçılarla birlikte yürümeye daha fazla dayanamayacağım için acele acele yürüyordum. Bir an önce onlardan ayrılıp kendi yoluma gitmek istiyordum. Lexa . "Tamam, burası uygun. Şimdi, avcılara söylüyorum, Artemis'ten yardım almak yok. Biliyorum siz zaten orman konusunda uzmansınız ama bu ders sadece bir prosedür unutmayın. Şimdi, hoşça kalın." dediğinde rahatlamıştım. Artık herkesten uzaklaşıp yalnız avlanmak için can atıyordum. Lexa inanılmaz bir şekilde kanatlarını çıkarıp havalanmaya başladığında çantamı sırtlayıp yönüme karar vermeye çalışıyordum. Herkes yavaş yavaş dağılırken savaşçıların gitmediği yöne ilerlemeye başladım. Ormanda yalnız başıma yürümek beni oldukça rahatlatmıştı.
***
Esen serin rüzgar saçlarımı okşarken yürümeye devam ediyordum. Yaklaşık bir saattir yürüyordum ve yorulmuştum. Henüz ağzıma tek bir lokma bile sokmamışken yürümek de oldukça zordu. Bir an önce sincap veya tavşan bulabilmek için dua ederken ağaçların arasından gelen sesler irkilmeme sebep oldu. Ben neler olduğunu anlayamadan ayağımın altından bir şeyler kaydı ve yere kapaklandım. Yüzüm ve kıyafetlerim çamura bulandığı için etrafımı göremiyordum. Elbisemin kuru yerleriyle gözlerimi silip buna kimin sebep olduğunu anlamaya çalıştım. Karşımdaki ağaca dayanmış savaşçı sırıtarak bana bakıyordu. Bunu bana daha az nefret ettiğim biri yapmış olsa öfkelenip bağırıp çağırırdım. Ama bunu yapan Herakles Savaşçılarından biri olduğu için sinirden deliye dönmüştüm. Dalga geçercesine “Eyvah, sinirli avcımız yere düşmüş. Olamaz.” Derken çantadan hançeri çıkarıp üstüne yürümeye başladım. Savaşçılar da bizim kadar olmasalar da cesur sayılırlardı. Ben üstüne yürürken tek yaptığı sırıtıp, dalga geçercesine bana bakmaktı. Hançeri boğazına dayadığımda havasından hiçbir şey kaybetmeyerek bana bakmaya devam ediyordu. Eğer diğer aptal kızlar gibi olsam boynuna atlayıverirdim ama şanslıyım ki onlara benzemiyordum. Hançeri boğazında tutarken “Sinirli avcı sinirli olduğunda çok kötü şeyler yapar, biliyorsun değil mi?” dedim. Ondan cevap beklemiyordum sadece biraz ürkmesini istiyordum. Tahmin ettiğim gibi bana cevap vermedi ve bakmaya devam etti. Onunla daha fazla vakit kaybetmemek için hançeri geri çektim ve çantamı alıp yanından uzaklaşmaya başladım. Savaşçılardan nefret etmemin sebebi kendilerini bizimle yarıştırmalarıydı. Kendilerini herkesten üstün görseler de onlardan çok daha iyi olduğumuz belliydi.
Karnımdan gelen guruldama sesleriyle açlığım aklıma geldi. Avlanmak için göle gitmeyi tercih etmiştim. Bu sayede hem avlanırdım hem de üstümü temizleyebilirdim. Yaklaşık beş-on dakika boyunca yürüdükten sonra göle vardım. Hiç kimsenin olmadığından emin olunca ağaçların arasından çıkıp göl kenarına gittim. Önce ellerimi çukur şekline getirip içmeye başladım. Susuzluğumu giderdikten sonra oltamı çıkarıp göle saldım. Yeterince balık tutabilmeyi umarak oltayı bir kayaya bağladım. Aynı sırada göle eğilerek yüzümdeki kurumuş çamurları çıkarmaya çabaladım. Kurumuş çamurları çıkarmak canımı acıtsa da ortalarda böyle dolanmam hiç hoş olmazdı. Çamurların neredeyse tamamını çıkardıktan sonra oltanın başına döndüm ve balıkları kontrol ettim. Oltayı gölden çıkardığımda gördüğüm sonuç beni tatmin etmişti. İki büyük balık oltaya takılmıştı. Onları hızlıca alıp çantamın içine yerleştirdim. Üç saatin çoktan geçmiş olduğunu düşündüğüm için kampa dönmek için yola koyuldum.
***
Yarım saatlik bir yürüyüşten sonra ilk toplandığımız yere varmıştım. Birkaç kişi çoktan geri dönüp beklemeye başlamışlardı. Savaşçıların ise çoğu dönmemişti. Onlara aldırış etmeden Lexa’nın yanına gidip yakaladığım balıkları gösterdim. İçimden dersi geçmek için Zeus’a dua ederken Lexa’nın elde ettiğim sonucu beğenmesini umuyordum. | |
| | | Clara Thompson Artemis Avcısı/Melez Danışmanı/Doğa Bilimleri Eğitmeni
Mesaj Sayısı : 4592 Kayıt tarihi : 12/10/10
| Konu: Geri: Vahşi Yaşamda Hayatta Kalma Dersi | 30 Temmuz - 6 Ağustos C.tesi Ağus. 13, 2011 9:45 am | |
| Derse yazma süresi bitmiştir. Bundan sonra derse yazılanlar kabul edilmeyecektir. Sonuçlarınız en yakın zamanda -büyük ihtimalle yarın- açıklanacaktır, yazdığınız için teşekkürler kızlar. | |
| | | | Vahşi Yaşamda Hayatta Kalma Dersi | 30 Temmuz - 6 Ağustos | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|