Olimpos Rpg Percy Jackson ve Olimposlular ile Olimpos Kahramanları serilerinden esinlenilerek oluşturulmuş, zirvedeki rpg forum sitesi. |
|
| Sanat ve Zanaat Dersi 1 || 30 temmuz~ 6 ağustos. | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
Lena H. Bryce Artemis Avcısı/Sanat ve Zanaat Eğitmeni
Mesaj Sayısı : 3383 Kayıt tarihi : 23/01/11
| Konu: Sanat ve Zanaat Dersi 1 || 30 temmuz~ 6 ağustos. Cuma Tem. 29, 2011 10:26 am | |
| Kanlar içindeki yaratığa bir kez daha bakınca; on yıl öncesini anımsadım. On yıl önce, bu büyüklükteki bir canavarı avlamak benim için hayli zor olurdu. Fakat şimdi, gözümü kırpmadan öldürmüştüm onu. Gururla avıma baktım ve canavarın gövdesine saplanmış olan hançerimi sertçe çektim. Kanlı hançeri belime astıktan sonra canavarın bedenini yoklamaya başladım. Belki iyi bir ganimet bulabilirdim. Kısa bir süre sonra umutsuzlukla ayağa kalktım ve ellerime bulaşan kanı sildim. Canavarın işime yarayacak hiçbir yanı yoktu. Ne keskin bir boynuz ne de sert bir deri. Av çantamı toplayıp oradan gideceğim sırada canavarın boynundan bir ışık parladı. Hemen çantamın fermuarını çekip canavarın yanına döndüm. Boynunundaki gür postun arasında bir şey vardı. Uzun uğraşlardan sonra ışığın kaynağını bulup çıkardım. Bu bir madalyondu. Işık saçan, buz gibi yarı saydam bir maddeden yapılmış bir madalyon. Tehlikeli olabileceğini biliyordum; fakat yine de madalyonu cebime soktum. Canavara son bir kez göz ucuyla baktım ve ormanın çıkışına doğru ilerlemeye başladım.
Karanlık ve kasvetli ormanda ilerlerken çok garip şeyler görüyordum. Gözümün önüne korkunç kareler geliyordu. İşin ilginç yanı, bu gördüğüm olaylar benim başıma gelmiyordu. Başkalarının en kötü anlarını görüyordum sanki. Bir süre bu görüntüleri takmamaya çalıştım; fakat sonra çığlık atarak yere yığıldım. Titriyordum; ve ayağa kalkamıyordum. İçimden gelen bir dürtüyle elimi cebime attım ve madalyonu çıkardım. Madalyonu cebimden çıkarır çıkarmaz tüm görüntüler gitti. Artık titremiyordum. Korkuyla ayağa kalktım ve oradan uzaklaştım. Madalyon orada kalabilirdi. Hiçbir ganimet o görüntüleri görmeye değmezdi çünkü. *** Penceremden içeri sızan güneş ışıkları tam yüzüme geliyordu. Yüzümü hafifçe buruşturarak uyandım. Saatin çalmasına iki dakika vardı. Yatağımdan çıkıp ve saati kapattım. Odanın sıcaklığını fark ettiğimde penceremi açıp usulca esen rüzgarı odama davet ettim. Banyoda dişlerimi fırçalarken, odamdan gelen garip sesler duydum. Hemen ağzımı çalkalayıp odama gittiğimde çığlık atmamak için zor tuttum kendimi. Madalyon... Nasıl odama girmişti? Üstelik şimdi ürkütücü ve kör edici beyaz ışığın yanı sıra bazı sesler de geliyordu. Çığlık sesleri gibi... Korkuyla madalyonu elime aldım ve camdan dışarı firlattım. Her nasıl girdiyse girmişti; en azından artık onu atmıştım. Rahatlıkla bir nefes aldım. Gardırobumun yanına gidip derslikte giyeceğim kıyafetleri alacağım sırada gözüm masaya ilişki. Lanet madalyon yine oradaydı. Sessizce madalyona yaklaştım. Sanki beni anlayabilirmiş gibi '' Senden korkacak değilim! Madem bu kadar istiyorsun; sen de benimle gel. '' dedim ve madalyonu boynuma taktım. Sonra, sanki hiçbir şey olmamış gibi gardırobumun yanına gittim. Koyu renk dar kotumu ve siyah atletimi üzerime geçirdim. Siyah sandaletlerimi ayağıma geçirdikten sonra masamın üzerindeki 'sanat ve zanaat uygulamaları 1/ 2' kitaplarını çantama attım. Ve vakit kaybetmeden kulübeden çıktım.
Dersin başlamasına yirmi dakika kadar kalmışken dersliğe gittim. İçeri adımımı atar atmaz hayranlıkla sınıfa baktım. Burası sanatçı yetiştirmek için mükemmel bir yerdi. Derslik olukça büyüktü ve üç gözden oluşuyordu. Birinde müzik dersi işleniyordu. Nota sehpalarının yanında birer müzik aleti duruyordu ve duvarlarda ünlü melez müzisyenlerin gerçek hayat hikayeleri yazıyordu. Diğerinde heykeltraşlık ve el sanatları malzemeleri duruyordu. İki kişilik masaların üzerinde bolsa seramik, zımpara ve boya vardı. Duvarların önünde ünlü, melez heykeltraşların heykelleri vardı. Sonuncuda ise resim malzemeleri vardı. Her türlü boyanın bulunduğu bir tezgah ve her sandalyenin önünden kaliteli tuvaller... Duvarlarda ünlü melez ressamların gerçek hayat hikayeleri ve en meşhur tablolarının örnekleri asılıydı. Duvara monte edilmiş ahşap askıdan bir önlük aldım ve kıyafetimin üzerine geçirdim. Evet, sanırım burası ilk ders için idealdi. Buradaki öğretmen masasına eşyalarımı koyarken biraz gerilmiştim. Sorun utanmam falan değildi. Av seyahatlerinden dolayı hiç çalışamamıştım ve ne anlatacağım hakkında hiçbir fikrim yoktu. Masanın üzerinde duran sürahiden büyük bardağa su doldururken doğaçlama ders anlatmaya karar kıldım.
Öğrenciler içeri girmeye başladığında madalyon ışıldamaya başlamıştı ve yine o garip görüntüleri görüyordum. Tuhaf olansa kime baksam, onunla ilgili korkunç bir anı görüyor olmamdı. Öndeki Nyks çocuğuna baktığımda onunla ilgili korkunç bir anı görüyordum mesela. Görüntüleri kafamdan çıkarmaya çalışarak konuşmama başladım. ''Merhaba, ben Lena. Artemis avcısı, Poseidon kızıyım ve size sanat ve zanaat dersi vereceğim. İlk dersimiz için görsel sanatları uygun gördüm. Fakat size ilk önce dersimizi tanıtmak istiyorum.'' dedim. Elimdeki bardaktan biraz su içtim ve konuşmama devam ettim. ''İlk önce size sanat ve zanaat kavramlarının farkından bahsedeyim. Sanat; estetik, beceri ve yeteneği hayal gücü ile harmanlayıp ortaya bir eser koymak için çaba harcamak; bu çabayı notaya, tuvale, taşa, kağıda vs. aktarıp sonuçta bir eser meydana getirmektir. Zanaat ise kelime olarak aynı anlama gelmekle birlikte (dilimizde farklı bir sözcük üretilmediği için) , el becerisi ile herhangi bir şeyi inşa veya tamir etmek için kullanılmaktadır. Eğitim’ le olduğu gibi usta/çırak ilişkisi ile de öğrenilir zanaat. Sanatı andıran estetik unsurlar olsa da, sanatta olduğu gibi özel bir kabiliyet, yeni duygular, değişik tat ve zevkler ve farklı ufuk derinlikleri ortaya koymayı gerektirmez. '' dedim. Bir kere daha sınıfa bakıp herkezin dinlediğinden emin olmak istedim. Fakat bu kötü sonuçlar doğurdu. Kime baksam baktığım kişiyle ilgili kötü anılar görüyordum. Gözlerimi kapayıp anılardan uzaklaşmak istediğim sırada neler olduğunu anladım. Bundan yıllar önce okuduğum bir mitoloji kitabında yazıyordu. Madalyonun adını hatırlamıyordum; fakat işlevini biliyordum. Bu madalyonu takan; baktığı kişinin en kötü anısını görürdü. Durumu idrak ettiğime sevinmiştim; fakat madalyonu yakmadığım sürece bu görüntülerden kurtulamazdım. Derste bunu yakma ihtimalim olmadığı için, madalyonu dersin teması haline getirmeye karar verdim. Benim düşünceli halime şaşkınlıkla bakan melezlere döndüp '' Şimdi herkesin gözlerini kapamasını istiyorum. '' dedim. Oldukça şaşırmış görünüyorlardı. Yine de dediğimi yaptılar. Onlar gözlerini kapatıp öyleyece beklerken; ben de sıraların arasında gezinerek konuşmaya devam ediyordum. '' Şimdi yaşadığınız en kötü anıyı düşünmenizi istiyorum. Ama sıradan değil; en kötü anıyı.'' dedim. Aradan beş dakika geçince iki sıranın arasında duraksadım ve '' Şimdi gözlerinizi açın ve bu anıyı tuvale işleyin. Unutmayın. Sanat; yetenek ve hayal gücü kadar, dürüstlükte ister. Tuvalinize, sanatınıza karşı dürüst olun. Haydi başlayın! '' dedim ve öğretmen masasına geri döndüm onlar boyalarını seçerken sınıfa toplu bir duyuru daha yaptım. '' Ve unutmadan söyleyeyim. Herkesin yetneği farklıdır. Yani muhteşem güzellikte eserler beklemiyorum sizden. Sadece elinizden gelenin en iyisini yapın ve yapıtınız bir mesaj versin. Resimleriniz bittiğinde herkes sırayla ne anlatmak istediğini açıklayacak.'' dedim ve rahat eğitmen koltuğuna oturdum. Onlar çizimlerine başlarken ben de hepsine teker teker bakıp anılarını inceliyordum. - Spoiler:
Lütfen rp' lerinize gereken önemi verin. Yazım hatası yapmamaya çalışın ve kurgunuz sağlam olsun. Aynı zamanda metni uzun tutmaya da önem verin ve yazdığınız rp benimkiyle uyumlu olsun. Herkese başarılar...
| |
| | | Pearl Chérie Dior Amphitrite'nin Çocuğu/Kulübe Lideri
Mesaj Sayısı : 315 Kayıt tarihi : 27/04/11
| Konu: Geri: Sanat ve Zanaat Dersi 1 || 30 temmuz~ 6 ağustos. Cuma Ağus. 05, 2011 5:53 am | |
| Apollon günlük yolculuğuna başlamış gibiydi. Ben ise her zamanki gibi güzellik uykumdan yeni uyanmıştım. Yani, bir Afrodit çocuğu olmayabilirdim; ama evet güzellik uykusuna önem verirdim. Çünkü gerçekten önemli bir şeydi uyku. Uyumadığım zamanlarda genellikle çevreme işkence ederdim ve tipimi sevmezdim. Kirpiklerimi öpen güneş ışıkları üzerine gözlerimi açtım. Yatağımdan atladım ve dışarıya çıktım. İçinde her şeyimin bulunduğu meşhur çantamı elime alıp dışarı çıktım. Sabah sabah tipsiz olabilirdim; ancak kimsenin daha uyandığını sanmıyordum. Kulübemin kapısını çekerek çıktım ve plaja koştum; hergün biraz da olsa yüzmezsem kendime gelemiyordum. Özel bir nedeni yoktu. Kendimi suyla arındırmadığım zamanlar çok kötü hissediyordum. Plaja doğru yürürken Merlez Kampı'nda hayatın daha erken başladığına bir kez daha şahit olmuştum. Çoğu melez uyanmıştı ve bir şeylerle ilgileniyorlardı. Apollon'un yakıcılığından gözlerim yanıyordu. Evet, güneşe alerjim vardı. Fazla güneşe baktığım zamanlarda gözlerim çok kötü yanardı. Göz bebeğimle ilgili sorunlar doğardı. Bu yüzden Apollon çocuklarıyla pek de anlaşamıyordum açıkçası; ama yine de güneş gözlüğü denen üstün bir icat vardı. Onu gözüme taktığım zaman üstün bir korumam olurdu. Palaja geldiğimde elimdeki çantamla soyunma kabinlerinden birine girdim. Hızlıca pijamalarımı değiştirdim ve bikinimi giydim. Onlarca bikinim vardı. Ne yapayım, her gün siz de denize girseniz sizin de onlarca bikininiz olurdu. Bunda benim bir suçum yoktu. Kendimi nihayet denize attığımda açıldığımı ve uyku sersemliğimin gittiğini hissedebiliyordum. Saçlarımı bütünüyle ıslatmak için dibe doğru dalışa geçtim. Suyun altında oldukça uzun süre kalabiliyordum. Çok olmasa da en azından on dakikaya yakın bir süre zarfında durabiliyordum. Bunu geliştirmek hiç de kolay olmamaıştı. Günlerce diyafram çalışmam gerekmişti; ama değmişti. Uzun süre boyunca suyun altında durmak harikaydı; ama havaya ihtiyacım vardı. Bir deniz canlısı değildim, ne yazık ki... Uzun süre denizde yüzdükten sonra nihayet artık çıkıp derse gitmem gerektiği aklıma geldi. İstemeden de olsa toparlandım ve denizden çıktım; ama içimde büyük bir boşluk oluşmuştu. Canım daha da çok yüzmek istiyordu. Yine de bazı şeyler daha önemliydi. Hızlıca giyindim ve kurundum. Saçlarımı kurulamadım, ıslak kalması daha çok hoşuma gidiyordu. Derse gitmem gerektiğinin bilincine varınca elimi daha çabuk tuttup hazırlandım. Sanat ve zanaat dersi ha? Evet, Lotus Kumarhanesi'nde kaybettiğim zamanlardan sonra uzun süre boyunca hiçbir derse katılamamaıştım. Yeniden derslere katılıp kendimi geliştirmem gerekiyordu. Birçok şey kaybetmiş olabilirdim; ama geri kazanmam gereken şeyler vardı. Sanat ve zanaat sınıfının önüne geldiğimde ilk kendimin geldiğini fark ettim, bu iyi bir şeydi. Yani, geç kaldığımı sanıp elimi çabuk tutsam da ilk ben gelmiştim. İçeriye girdim ve çevreme bakındım. Bu dersi verecek olan Avcı Lena'yı gördüm birden. Evet, benden küçük görünen birinden eğitim almak çok ilginç geliyordu. Benden çok daha büyük olabilirdi tabii -sormaya niyetim de yoktu- ama insana-ahh pardon- meleze bir garip geliyordu. Benden çok daha olgundu ve benden çok daha bilgeydi. Gözlerimle selam verdim ve orada bulunan sıralardan birine oturdum. Yanıma da çantamı bıraktım. Yavaş yavaş melezler gelmeye başlıyordu. Ben ise etrafıma bön bön bakıyordum. ''Merhaba, ben Lena. Artemis avcısı, Poseidon kızıyım ve size sanat ve zanaat dersi vereceğim. İlk dersimiz için görsel sanatları uygun gördüm. Fakat size ilk önce dersimizi tanıtmak istiyorum.'' diye mırıldandı Avcı Lena. Görsel sanatlar, vay canına... Severdim, evet. İlk dersin görsel sanatlar olması da hoşuma gitmişti açıkçası. Yani bir Apollon Çocuğu kadar harika işler çıkartmıyor olabilirdim; ama benim de kendime has bir tarzım vardı.
''İlk önce size sanat ve zanaat kavramlarının farkından bahsedeyim. Sanat; estetik, beceri ve yeteneği hayal gücü ile harmanlayıp ortaya bir eser koymak için çaba harcamak; bu çabayı notaya, tuvale, taşa, kağıda vs. aktarıp sonuçta bir eser meydana getirmektir. Zanaat ise kelime olarak aynı anlama gelmekle birlikte (dilimizde farklı bir sözcük üretilmediği için) , el becerisi ile herhangi bir şeyi inşa veya tamir etmek için kullanılmaktadır. Eğitim’ le olduğu gibi usta/çırak ilişkisi ile de öğrenilir zanaat. Sanatı andıran estetik unsurlar olsa da, sanatta olduğu gibi özel bir kabiliyet, yeni duygular, değişik tat ve zevkler ve farklı ufuk derinlikleri ortaya koymayı gerektirmez. '' dedi genç kız. Evet, ders hoşuma gitmeye başlamıştı. Hayal g0cümün engin denizler gibi sonsuz olduğu söylenirdi. Yani, artıdan bir avantajım vardı. Avcı Lena'nın derse devam etmesini bekliyordum; ama boş gözlerle bakıyordu, bir şey düşünüyor gibi gözüküyordu. ''Şimdi herkesin gözlerini kapamasını istiyorum. '' dedi aniden. Hıı, gözlerimi kapamak... Tamam, muhtemelen bir şeyler hayal edecektik. Gözlerimi kapattım ve karanlıkla karşı karşıya geldim.
''Şimdi yaşadığınız en kötü anıyı düşünmenizi istiyorum. Ama sıradan değil; en kötü anıyı.'' Avcı Lena, melezleri nereden vuracağını iyi biliyordu; benim ise direk anlatabileceğim kötü bir anım yoktu. Sadece büyük korkularım vardı. Aslında hatırlamadığım şeyler... Korktuğum şeyller vardı. Onlar gözlerimin önünden geçiyordu. Hafifçe titredim ve gözlerimi sıktım. ''Şimdi gözlerinizi açın ve bu anıyı tuvale işleyin. Unutmayın. Sanat; yetenek ve hayal gücü kadar, dürüstlükte ister. Tuvalinize, sanatınıza karşı dürüst olun. Haydi başlayın! '' Kulağıma dolan biu sesin ardından gözlerimi yavaşça açtım. '' Ve unutmadan söyleyeyim. Herkesin yetneği farklıdır. Yani muhteşem güzellikte eserler beklemiyorum sizden. Sadece elinizden gelenin en iyisini yapın ve yapıtınız bir mesaj versin. Resimleriniz bittiğinde herkes sırayla ne anlatmak istediğini açıklayacak.'' Evet, ne yapacağımı bilememiştim bir an için. Bir tane tuval çıkardım ve kendime su doldurdum. Fırçalarımı ve boyalarımı da ortaya çıkarınca ne yapacağımı düşünmeye başladım. Duvar fırçamı aldım ve mavi ve siyahı karıştırarak tuvale sürtmeye başladım. En başta ne yapacağımı bilemiyordum. Zamanla resmimin şekilleneceğinin farkındaydım. Arka planı metalik maviye tamamıyla boyadıktan sonra elime ince fırçayı aldım. İnsan çizme konusunda ciddi endişelerim vardı ama suratını çizmek zorunda değildim. İnsan figürü de oldukça yeterli olabilirdi. Önce çizeceğim insanın ellerini ve kollarını çizdim, resmin kilit noktası orasıydı çünkü.
Elbise rengi olarak da beyazı seçmiştim. Rahat bir şekilde döndüre döndüre, fırçayı kıvırtarak beyaz bir elbise çizdim; çizmem gereken resimde kızın yere oturması gerekiyordu. Bu yüzden elbisenin alt kızımlarını bir miktar kıvırmıştım. Elbisenin ucuna da küçük çıplak ayaklar çizdim. Sıra saçlarındaydı. Önemli yerlerden biriydi saçları. Önce kahverengiyi aldım ve kirleterek sürmeye başladım. Biraz ters durmasını istiyordum başının. Göz, ağız, burun çizemediğim için sadece bir silüet gibi gösterecektim. Saçlarını havada uçuşur bir şekilde çizmiştim. Sanki sürekli esen bir rüzgar vardı. Saate baktığımda bayağı bir zaman geçtiğini fark ettim. Etrafımdaki melezlerde önlerindeki tuvallerinde kendi iç dünyalarını resmediyorlardı. Tuvalimi köşesinden tuttum ve kaldırdım. Eksik olan yerleri görmeye çalışıyordum. Ahh Tanrılarım, lütfen... Elbise o kadar temizdi ki beş yıldızlı otelde konaklayan biri gibi gözüküyordu. Siyah boyayla beyazı iyice karıştırdım ve ve elbiseyi kirletmek için iyi bir renk elde ettim. Yavaş fazla dokundurmadan kirlettim elbiseyi.
Resim büyük çoğunluğuyla tamamlanmıştı. Tek eksik kalan şey, kızın kollarına çizmem gereken şeydi. Sert bir gri rengi oluşturdum ve kızın kollarına zinciri bağlamaya başladım. Kolları, kendi kafasının bir miktar üzerinde duruyordu ve sert bir zincirle kaplanmıştı. Kollarına da bir miktar kan çizmem gerektiğini fark ettim. Zincirin bulunduğu yeri bir miktar kızıllaştırdıktan sonra resmim neredeyse bitmişti. Sadece oturduğu yeri belli etmem gerekiyordu. Yeri daha koyu bir tonla boyarken yaslandığı yer daha açıktı. Böylelikle bir duvar görünümü kazanmıştı. İnce fırçamı kırmızıya boyadım ve resmin köşesine adımı el yazısıyla yazdım. Evet, en korktuğum şey, en acılı yaşadığım şey buydu. Beni Lotus Kumarhanesi'nde zincirlerden farksız bir şekilde bağlamışlardı. Özgürlüğümü tamamen ellerine geçirmişlerdi. Resmi gözlerimle süzerken; gerçekten içimden bir öfke, bir üzüntü dalgasının geçtiğini fark ettim. Tuvali masanın üstüne bıraktım ve sıraya başımı koydum. Bu kadar yeterliydi. Yorulmuştum...
| |
| | | Leonard L. Carter Zeus'un Çocuğu/Kılıç Eğitmeni
Mesaj Sayısı : 1903 Kayıt tarihi : 09/10/10
| Konu: Geri: Sanat ve Zanaat Dersi 1 || 30 temmuz~ 6 ağustos. Paz Ağus. 07, 2011 2:35 am | |
| Çalar saatinin rahatsızlık verici sesi eşliğinde yeni güne gözlerini açtı Leonard. Başucunda ki saatin gürültüsüne bir son vermek için saate bir yumruk attı. Biraz sert kaçmış olacaktı ki saat yere düştü ve ardından bir parçalanma sesi geldi. Suratını büktü Leonard. Yavaşça doğruldu, gözlerini ovuşturdu. Ardından yataktan kalktı ve banyoya doğru yöneldi. Elini yüzünü yıkayıp, işini bitirdiğinde banyodan çıktı ve dolabına yöneldi. Eski kıyafetlerinden bir tişört birde eşofman altı alıp hemen giyindi. Saatin düştüğü yere yöneldi ve yerde paramparça bir saat buldu. Saatin camı etrafa saçılmıştı. ‘‘Harika.’’ Diye düşündü Leonard. Yetişmesi gerek bir ders vardı saati kardeşlerinden birisi de toplayabilirdi. Odasından çıktı ve mutfağa yöneldi. ‘‘Günaydın!’’ dedi mutfaktan içeri girerken. Masaya yeni oturmaya hazırlanan Marcus, Leonard’ı görünce elindeki tabağı neredeyse düşürüyordu. Her temizlik gününde zar zor kaldırdığı kardeşini kendi başına kalkmış şekilde görmek onu çok şaşırtmış olmalıydı. Leonard gülümsedi ve bir sandalye çekip oturdu. Kardeşlerinin hepsi şaşkın şaşkın ona bakıyorlardı. ‘‘Ne?’’ diye sordu bir yandan gülerken. ‘‘Sen kendin kalkmışsın.’’ Dedi Marcus yavaşça. ‘‘Evet, kahvaltı etmiyor muyuz? Yetişmem gereken bir ders var.’’ Diyerek cevap verdi Leonard. Marcus şaşkınlıkla Leonard’a bir tabak uzattı.
Hızlı bir kahvaltının ardından masanın toplanmasına yardım ettikten sonra kendisini dışarıya attı Leonard. Sanat ve Zanaat dersi başta ona çok saçma gelmiş olsa ve bu derslikle ilgilenmese de şimdi statü almak için bu derse gidiyordu. İstemediği bir şeydi bu aslında. Sıkılacağını hissediyordu. Ama statü alma için bunu yapacaktı. Orada geçireceği bir-iki sıkıcı ders saati buna değerdi.
Aklından geçen bu düşüncelere dalmışken bir anda sınıfa geldiğini fark etti. Boynunu kıtırdattıktan sonra derin bir nefes aldı ve kapıyı açıp içeri girdi. İçeride ilk gördüğü kişi dersin eğitmeni Lena olmuştu. Lena’yı uzun zamandır tanıyordu Leonard. Kendisinden küçüktü ve işin garip yanı da buydu. Kendinden küçük birinden ders almak garip geliyordu ona. Başıyla Lena’ya selam verdi ve sıralardan birine oturdu. Bir süre diğer melezlerin gelmesini bekledikten sonra ders başladı. ‘‘Merhaba, ben Lena. Artemis avcısı, Poseidon’un kızıyım ve size sanat ve zanaat dersi vereceğim. İlk dersimiz için görsel sanatları uygun gördüm. Fakat size daha önce dersimizi tanıtmak istiyorum.’’ Dedi Lena. Leonard’ın görsel sanatlarda pek başarılı olduğu söylenemezdi ve dersten kalabilirdi. Ama o kararlıydı. Bu dersi verip statüsünü alacaktı. ''İlk önce size sanat ve zanaat kavramlarının farkından bahsedeyim. Sanat; estetik, beceri ve yeteneği hayal gücü ile harmanlayıp ortaya bir eser koymak için çaba harcamak; bu çabayı notaya, tuvale, taşa, kağıda vs. aktarıp sonuçta bir eser meydana getirmektir. Zanaat ise kelime olarak aynı anlama gelmekle birlikte (dilimizde farklı bir sözcük üretilmediği için) , el becerisi ile herhangi bir şeyi inşa veya tamir etmek için kullanılmaktadır. Eğitim’le olduğu gibi usta/çırak ilişkisi ile de öğrenilir zanaat. Sanatı andıran estetik unsurlar olsa da, sanatta olduğu gibi özel bir kabiliyet, yeni duygular, değişik tat ve zevkler ve farklı ufuk derinlikleri ortaya koymayı gerektirmez. '' diyerek açıklama yaptı. Ama Leonard onu pek dinlemiyordu. Çünkü bu konu ilgisini çekmiyordu. Sınıftaki tuvallere yapılmış resimlerde göz gezdiriyordu. Hepsi çok güzeldi ve ap ayrı birer sanat eseriydiler. ''Şimdi herkesin gözlerini kapamasını istiyorum. '' dedi bu sefer Lena. Leonard ona döndü ve suratını büktü. Ne amaçla gözlerini kapatacaklardı ki? Bunu saçma bulsada söyleneni yaptı ve gözlerini kapadı. ''Şimdi yaşadığınız en kötü anıyı düşünmenizi istiyorum. Ama sıradan değil; en kötü anıyı.'' Leonard duraksayıp gözlerini açtı. En kötü anısını düşünmek ona acıdan başka hiçbir şey hissettirmiyordu. Bunu yapmayacaktı. O anı tekrar hatırlamak istemiyordu. Lena’nın bakışlarının üzerinde olduğunu fark ettiğinde gözlerini kapattı ve en kötü anısını düşündü. Annesinin suratı belirdi bir anda önünde. Yüzünden yaşlar akıyordu. Leonard çok küçüktü beş-altı yaşlarında olmalıydı. Annesi Leonard’ın yanağına bir öpücük kondurdu. ‘‘Seni seviyorum oğlum. Kardeşlerine her zaman göz kulak ol. Şimdi gitmek zorundayım.’’ Dedi bir yandan ağlarken. Ardından Leonard’ı son kez öptü. ''Şimdi gözlerinizi açın ve bu anıyı tuvale işleyin. Unutmayın. Sanat; yetenek ve hayal gücü kadar, dürüstlükte ister. Tuvalinize, sanatınıza karşı dürüst olun. Haydi başlayın! '' Lena’nın sesiyle kendine geldi Leonard. ''Ve unutmadan söyleyeyim. Herkesin yeteneği farklıdır. Yani muhteşem güzellikte eserler beklemiyorum sizden. Sadece elinizden gelenin en iyisini yapın ve yapıtınız bir mesaj versin. Resimleriniz bittiğinde herkes sırayla ne anlatmak istediğini açıklayacak.'' Tuvalini, fırçalarını ve gerekli olan diğer malzemelerini çıkarttı. Ardından su doldurdu ve sırasına geri döndü. O anı nasıl resmedeceği hakkında hiçbir fikri yoktu. Annesinin son kez gördüğü anı resmetmesi istenmişti. Resim yapmak konusunda hiç yeteneği olmayan Leonard bir süre tuvale boş boş baktı. Ardından fırçasını aldı ve bir yüz çizmeye çalıştı. Annesinin yüzünü en ince ayrıntılarına kadar hatırlıyordu. Muhteşem güzellikteki düz sarı saçlar, adeta bir denizi andıran masmavi gözler…
Aklındakileri resme dökmeyi bitirdiğinde resmine son bir kez baktı. Pekiyi olmasa da beklediğinden iyi olmuştu. Bir süre resme öylece baktı ve yüzünde küçük bir tebessüm belirdi. Resme dalmışken yanından gelen sesle irkildi. ‘‘Bitirdin galiba?’’ Lena’ydı bu. Tekrar resme döndü Leonard. ‘‘Evet, sanırım.’’ Dedi emin olamayarak. ‘‘Öyleyse gel ve resmini anlat.’’ Dedi gülümseyerek. Leonard’sa bundan çabucak kurtulmak istiyordu. Yerinden kalktı. Lena sınıftaki melezlerin dikkatini topladı ve Leonard’dan resmi anlatmasını istedi. ‘‘Şey, bu annem. Ben daha beş altı yaşlarında bir çocukken ortadan kaybolmuştu ve bu benim onu son gördüğüm anın resmi.’’ Dedi yavaşça. Ardından Lena’ya baktı. Lena yerine geçebileceğini işaret ettiğinde bundan kurtulmanın verdiği rahatlamayla yerine yöneldi.
| |
| | | Anita S. de Luca Nemesis'in Çocuğu
Mesaj Sayısı : 505 Kayıt tarihi : 29/06/11
| Konu: Geri: Sanat ve Zanaat Dersi 1 || 30 temmuz~ 6 ağustos. Salı Ağus. 09, 2011 11:21 am | |
| Koşuyorduu.Arkasından gelen yaratığın çıkardığı tiz ses onu öldürüyordu.Her adımı onu yokluğa yaklaştırıyordu.Bir adım daha...Bir adım daha...Artık her şey yok olmaya başlıyordu,dünyası yavaşlamaya başlıyordu.Her bastığı kuru yapraktan çıkan hışırtı sesi onu tekrardan mahvediyordu.Çığlık attı.Ardından gözlerini açtı.Sadece bir rüya diye hatırlattı kendine,sadece bir rüya...
Elinin tersiyle alnında oluşmuş boncuk boncuk terleri sildi.Ardından da üstündeki çarşafı itekleyip ayağa kalktı.Gözlerini ovuşturdu ve dengesiz bir biçimde dolabının kapağını açtı.Kıyafetlerine şöyle bir göz gezdirdikten sonra turkuaz tişörtüyle kot şortunda karar kıldı.Üstünü giydikten sonra salona geçti.Kardeşleri uyuyordu.Ne bekliyordu ki,kulübede kendisi dahil beş kişilerdi zaten.Saatine baktı.Şaşırdığını belli eden bir inilti çıkardı.Çünkü saat iki buçuktu.Kardeşleri uyumuyordu,hepsi arkadaşlarıyla beraberdi.
Mutfağa gidip kendine tahıl gevreği hazırladı,pek aç değildi.Sütünü koyduktan sonra masaya dikkatli bir biçimde geçti,daha yeni temizlemişlerdi kulübeyi.Dağılmasını hiç ama hiç istemezdi.Gevreğin tadı oldukça gevrekti.Şey adı üstünde 'gevrek'.Sabah sabah saçmalama seansı başlamıştı sanki.Yemeğini bitirdikten sonra kaseyi tezgaha koydu.Buzdolabına yürüdü ve günlük programa baktı.Bu kardeşleriyle beraber hazırladıkları bir hatırlatmaydı aslında.Dersliklere kadar her şey vardı.Tarihe baktı.Bugün sanat ve zanaat dersliği vardı.Buna katılsa iyi olacaktı,henüz hiçbir dersliğe gitmemişti ne de olsa.Dersin saati altıydı.Kendi saatine tekrardan baktı.Üç olmuştu,yarım saatte de hazırlansa etti üç buçuk.Biraz şekerleme yapsa beş.Tamam onun için yeterli bir şekilde plan oluşmuştu.
Odasına geçti.Gerekli malzeme ne olabilirdi bilmiyordu bu yüzden Scatt'ın ödünç verdiği dipsiz çantanın içine bir kaç boya malzemesi ve fırça fırlattı.Ardından da planı boşlamamak için banyo yapmaya karar verdi.Suyu severdi,rahat yarım saat kalabilirdi.Üstünü çıkardı ve banyoya girdi.Sanki tüm dertleri gidiyordu,ama gitmiyordu o ayrı.Banyodan çıkınca kurulandı ve saçını bir-iki dakika boyunca kuruttuktan sonra dağınık topuz yapıp kıyafetini giydi,ardından da salona geçti.Biraz şekerleme yapacaktı,banyo yapmak onun uykusunu getirirdi her zaman,küçüklükten gelme bir alışkanlık olsa gerekti.
Alarmın dengesiz sesiyle uyandı.Ayağa kalktı.Saatine baktı,beş buçuk.Çantasını alıp kulübesinden dışarı çıktı.Ve sanat dersinin yapılacağı yerin yolunu tuttu.En son gelenin kendisi olmaması umuduyla kapıyı ittirdi.Her yer dolmuştu fakat öğretmenleri henüz gelmemişti.Derin bir nefes aldı ve boş sıralardan birine geçerken arkadaşlarına selam verdi.O sırada eğitmenin gelmiş olduğunu fark etti ve utançla ,az önce yaptığı hareketten dolayı, başını eğdi.Neyse ki eğitmenleri Lena'ydı yoksa sonu kötü olabilirdi.
Lena kısa bir sessizliğin ardından ''Merhaba, ben Lena. Artemis avcısı, Poseidon kızıyım ve size sanat ve zanaat dersi vereceğim. İlk dersimiz için görsel sanatları uygun gördüm. Fakat size ilk önce dersimizi tanıtmak istiyorum.'' dedi."İlk önce size sanat ve zanaat kavramlarının farkından bahsedeyim. Sanat; estetik, beceri ve yeteneği hayal gücü ile harmanlayıp ortaya bir eser koymak için çaba harcamak; bu çabayı notaya, tuvale, taşa, kağıda vs. aktarıp sonuçta bir eser meydana getirmektir. Zanaat ise kelime olarak aynı anlama gelmekle birlikte (dilimizde farklı bir sözcük üretilmediği için) , el becerisi ile herhangi bir şeyi inşa veya tamir etmek için kullanılmaktadır. Eğitim’ le olduğu gibi usta/çırak ilişkisi ile de öğrenilir zanaat. Sanatı andıran estetik unsurlar olsa da, sanatta olduğu gibi özel bir kabiliyet, yeni duygular, değişik tat ve zevkler ve farklı ufuk derinlikleri ortaya koymayı gerektirmez. '' Rahatladı.Çünkü resim çizme konusunda övgüler alsa da pek iyi olduğunu düşünmüyordu.Lena herkesle ufak bir göz teması kurduktan sonra '' Şimdi herkesin gözlerini kapamasını istiyorum. '' dedi.Anita şaşırmıştı,niye kapatacaklardı ki gözlerini?Gözleri açıkken de hayal gücü vardı sonuçta.'' Şimdi yaşadığınız en kötü anıyı düşünmenizi istiyorum. Ama sıradan değil; en kötü anıyı.'' demesiyle Anita başka alemlere uçtu.En kötü anısını tekrardan yaşamak istemiyordu.O bu haliyle o anı beyninden uzak dururken daha iyiydi.O sırada Lena'nın madalyonunu fark etti.Madalyonu oldukça tanıdık gelmişti.Sonradan hatırladı.Bu madalyon teyzesi Josephine'e aitti.İnsanın kötü anılarını görmeye yarıyordu.''Şimdi gözlerinizi açın ve bu anıyı tuvale işleyin. Unutmayın. Sanat; yetenek ve hayal gücü kadar, dürüstlükte ister. Tuvalinize, sanatınıza karşı dürüst olun. Haydi başlayın!'' Anita'nın ağzı açık kaldı.Bu anı resmetmek istediği son şeydi.Jessica'nın ölümünü resmedemezdi.O alavler içinde yanışını resmedemezdi.Çığlık atarken ağzının aldığı biçimi resmedemezdi.Jessica'nın tiz çığlığı bütün bedenine işledi.Kendisi ona yardım edememişti.Onu tutan yaratıklar gözlerini kapayamayasın diye elleriyle göz kapaklarını tutmuşlardı.Caniler!O anı baştan sona yeniden yaşıyordu sanki.Tüyleri diken diken oldu.Gözleri doldu.O anda sınıfı terk etmek istedi.Fakat etmedi.Bu anıyı resmetmeliydi.Ondan ancak bu şekilde kurtulabilirdi.'' Ve unutmadan söyleyeyim. Herkesin yetneği farklıdır. Yani muhteşem güzellikte eserler beklemiyorum sizden. Sadece elinizden gelenin en iyisini yapın ve yapıtınız bir mesaj versin. Resimleriniz bittiğinde herkes sırayla ne anlatmak istediğini açıklayacak.'' dedi Lena.Bu anıyı bir de anlatacak mıydı?'Peki öyle olsun,içimde kalmasından iyidir...' diye düşünmekten kendini alamadı,zaten neye yarar ki?Eline fırçasını aldı ve fırçanın ucunu boyaya değdirdi.İç çekti.Ardından da tuvale nazik dokunuşlarının izini bırakmaya başladı.
İşi bitince resme genel bir bakış fırlatmadan direk ayağa kalktı ve Lena'nın yanına geçip tuvalı belirli bölgeye yerleştirdi.Derste tabloya bakan herkes çok etkilenmişti.Lena öne eğildi.Ve Anita işte o anda tabloya baktı.Sanki profesyonel gibi çizmişti.Oysa değildi,ama anılar sanki yaşanıyordu.Alevin sarılığı,Jessica'nın sarı saçları...Her şey o kadar gerçekçiydi ki.Yeniden gözleri doldu ve ağzından cümleler dökülmeye başladı.''Her şey keşke biraz daha macera olsun dediğimiz gün başladı.Dışarı çıktık ve Jessica ile herkesin korktuğu sokağa gitme kararı aldık.Herkes oradan korkardı çünkü gangsterler,mafyalar,sarhoş herifler hep oraya giderdi.'' 'Herif' kelimesini söyleyişini tiksinerek söylemişti.Devam etti.''O zamanlar on iki yaşındaydık.Ben tombuldum ve pek de güzel olduğum söylenemezdi.Jessica ise zayıf ve güzeldi.Sokağa girerken birbirimize iyice sokulmuştuk.Fakat korkmuyorduk,aksine kıkırdıyorduk.İşte o sırada sarhoşlar piyasaya çıktı.Ağızlarından beyaz bir sıvı akıyordu.Korkmuştuk.Bize laf atmaya başladılar.Arkamızı döndük fakat o sırada arkamızda da iki kişinin olduğunu gördük.Bizi yakaladılar ve sürüklemeye başladılar.Açıklığa gelmiştik.Bize baktılar.Gözleriyle tarttılar.O anda niyetlerinin ne olduğunu anladım.Jessica'yı öne sürüklediler.Ardından da tecavüz ettiler.Bırakın onu diye yalvarıyordum,çığlık atıyordum fakat boşuna.Kimse duymuyordu.Ardından bir ateş yaktılar.İlk başta niyetlerini anlamamıştım.Fakat dört adamın ikisi benim göz kapaklarımı tutup ağzımı kapayınca anladım.Geriye kalan iki adam Jessica'yı tuttular,havaya kaldırdılar.Ardından da ateşe fırlattılar.Çığlık atıyordu.Ben atamıyordum.İşleri bittiğinde ateşi söndürdüler ve beni bırakıp gittiler.Ağlıyordum.Telefonumu çıkardım ve polisi aradım.Polisler gelince her detayı anlattım.Babam hariç kimse beni anlamadı.Miniktik diye çarpıttığımı sandılar olayları.Jessica'nın ailesi yanıma bile yaklaşmadılar o günden sonra.Sahip olduğum şeyler babam ve sürekli akan göz yaşlarımdı." dedi ve yerine geçti.Bir-iki damla yaş aktı gözlerinden.Arkasından biri elini omzuna koydu,kim olduğuna bakmadı.Gerek de duymadı zaten.Başını öne eğmekle yetindi sadece. | |
| | | Lena H. Bryce Artemis Avcısı/Sanat ve Zanaat Eğitmeni
Mesaj Sayısı : 3383 Kayıt tarihi : 23/01/11
| Konu: Geri: Sanat ve Zanaat Dersi 1 || 30 temmuz~ 6 ağustos. Perş. Ağus. 11, 2011 7:20 am | |
| Ders bitmiştir. Sonuçlar 12 - 13 Ağustos' ta açıklanacaktır. | |
| | | | Sanat ve Zanaat Dersi 1 || 30 temmuz~ 6 ağustos. | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|