Penceremden gelen güneş ışınları gözüme çarpmayı başarabilmişti. Sıkıntıyla fısıldadım. ‘‘Lanet olsun bu güneşte ne böyle?!’’
Kalkmaya çalışırken sesimin çatallandığını ancak fark edebilmiştim. İşte bunun kadar berbat bir şey olamazdı. Dağılmış ve kabarmış olan kahverengi saçlarımı elimle düzeltmeye çalıştım. Berbat bir hayatın, berbat bir günü… Odamdaki ahşap kapıyı açtım… Burası benim giysi dolabımdı. Üstümü giyindim… Aklıma yarınki sınav geldi İngiliz edebiyatı… Bu dersin en çok mitoloji konusunu seviyorum.
Annem içeri telaşla girdi.
“Kızım yine taşınmamız lazım.” Dedi.
“Peki anne sen üzülme taşınalım.”
Kahvaltı yapmak için salona geçtim.
“Neler oluyor? Neden taşınmamız gerek?”
“Kızım belki buna inanamayabilirsin ama… Senin baban yunan tanrılarından biri…”
Dedi ve nefesi kesildi. Annem lafına devam etti ve “Bak senin gibi melezler’in eğitildiği bir kamp var. Öncelikle sen oraya gitmelisin. Ayrıca senin peşinde canavarlar var. Bu yüzden sürekli ev değiştiriyoruz.” Dedi.
“Hemen mi gitmeliyim?”
“En kısa zamanda.”
Aslında bu durumda ağlamam gerekiyordu nedense ağlıyamıyordum.
Yukarı odama doğru çıktım. Bulduğum valize eşyalarımı koyarken kendimi ağlamamak için zor tutuyordum… Sonunda eşyalarımı hazırladım ve aşağıya indim.
“Gidiyorum.”
Melez kampı nasıl bir yerdi merak ediyorum yeni yerler keşfetmeye bayılırım.
Annem’e sarıldım. “Seni çok seviyorum en kısa zamanda geri döneceğim.”
Giderken annem bana “Kendine dikkat et!” dedi.
Kamp’a gitmek için taksiye bindim annem kampın Long Island’da olduğunu söylemişti.
“Long Island’a” dedim taksi şoförüne.
Aklım almıyor nasıl ben bir tanrının çocuğu olabilirdim. Bunları düşünürken çoktan kamp’a varmışız bile.
İçeri girdiğimde herkes’in bir işi vardı. Oradan birine “Buranın yetkilisi nerede?” diye sordum.
Bana karşıdaki büyük evi gösterdi. “Oraya gittiğinde Kheiron’la konuş o sana yardımcı olur.” Dedi.
Hızlı adımlarla eve gidiyordum. Karşıma tekerlekli orta yaşlarında bir adam çıktı.
“Kheiron nerede? Onunla konuşmam lazım.” diye sordum.
“Kheiron benim. Sen kimsin?” dedi.
“Ben Scarlett Star.” Dedim.
Sabah olan her şeyi anlattım. Bana bir kulübe gösterdi. “Orası Hermes kulübesi senin ebeveyninin kim olduğunu öğrenene kadar orada kalacaksın” dedi. Beni kulübeye götürmek için birine seslendi.
“Luke.”
“Efendim.”
“Scarlett’ı Hermes Kulübesine götür."
“Ebeveyninin kim olduğunu biliyor musun?” dedi Luke.
“Hayır.”
“Senin ebeveynin kim?” dedim.
“Tanrı Hermes…”
“Onu gördün mü?” dedim.
“Hayır… Tanrılar çocuklarıyla görüşmezler.”
Kulübeye gelmiştik. İçerisi çok doluydu.
“Kalıcı mı? Belli değil mi?” dediler.
Luke “Belli değil.” Dedi ve odadan ayrıldı.
Oda çok sıkıştı bana da küçük bir yer düştü… Çantamı kulübeye koydum dışarı çıktım… Sakin bir yer buldum ve oturdum…
“Merhaba.” Diye bir ses geldi.
“Merhaba.” Dedim.
“Yenisin sanırım.” Dedi.
“Evet. Sen?”
“Buraya geleli uzun zaman oldu.Bu arada benim adım Alexandra Regina Daniels kısaca Alex diyebilirsin. Senin adın ne?”
“Scarlett Star…”
Alexandra çok güzeldi. Saçlarının ve gözlerinin rengini tarif edemeyecek kadar güzel… Mükemmel fiziği vardı…
“Anne’nin veya babanın kim olduğunu biliyor musun?” dedim.
“Annem Afrodit… Güzelliğin ve aşkın tanrıçası…”
“Peki ya sen ebeveyninin kim olduğunu biliyor musun?” Dedi.
“Hayır… Ama kim olduğunu çok merak ediyorum.”
“Sana kampı göstereyim.” Dedi Alex.
“Tamam.”
“Burası kulübeler tanrıların çocuklarının kaldıkları yerler.”
“Güzelmiş.”
Kulübeler 12 taneydi. U şeklinde dizilmişti.
“Burası da Arena.” Dedi Alex. “Burada antrenman yapabilirsin.”
Hava kararmıştı. Herkes koşturuyordu.
“Neden herkes koşuyor?”
“Yemek yiyeceğiz. Buradaki masalarda melezler’in ebeveyni kimlerse onların masalarına oturur. Sen şimdilik Hermes kulübesinin masasında yemek yiyeceksin.”
Alex Afrodit kulübesinin masasına doğru ilerledi. Bende Hermes kulübesinin masasına doğru ilerledim.
Burada açık büfe vardı. İsteyen istediği her şeyi yiyebiliyordu. Bir tabak aldım ve yemeklerden koydum. Masada kimsenin beni göremeyeceği bir yere geçmek istedim ama en kalabalık masa buraydı maalesef masadaki herkes birbirini rahatlıkla görebiliyordu.
Yemeği yedikten sonra yatmak için kulübeye gittim. Uyuyamıyorum çünkü kabus görmekten korkuyorum…