Elyse henüz üzerinde yatmaya alışamadığı yatağında dönüp dururken onu yerinden sıçratan sesler hiç de hoşuna gitmemişti. Yatağının başındaki pencerenin perdesini aralayarak dışarıda neler olduğuna bakmaya çalıştı. Bütün o çığlıklar, haykırışlar, bağırışlar ve kılıç seslerinin nedenini düşünmeye başladı. Elyse üzerindeki ince pikeden kurtularak hızlı bir şekilde ayağa kalktı. Üzerindeki pijamalara aldırmadan koşa koşa odasından çıktı ve birinin ona bu durumu açıklamasını umarak kardeşlerini aramaya başladı. Kardeşlerinin tek tek odasına bakarken karşılaştığı tek şey hayal kırıklığı olmuştu. Elyse hiçbir kardeşini odasında bulamamıştı. Ne yapacağını bilemez halde kulübenin içerisinde koşuşturmaya başladı. Omzunda hissettiği el ile çığlığı basıverdi. Karşısında duran abisi Luke onunla dalga geçmeye bayılsa da bu durumu fırsat olarak kullanmamıştı. Yine de alaycı bir ses tonuyla ''Sakin ol şampiyon.'' dedi. Elyse alnına düşen saçlarını geriye doğru ittirirken telaşlı bir şekilde ''Luke neler oluyor, dışarıdan gelen bu sesler de ne?'' diye sordu. Luke eliyle gözlerini ovuştururken cevap verdi: ''Neler olduğunu bilmiyorum ama canavarlar güç sınırını geçmeye başladı. Tüm melezler şu an üzerinde pijamalarla canavarlara karşı savaşıyorlar, sanırım Thaila'nın ağacı güç kaybediyor. Yardımına ihtiyacımız olabilir, silahını al ve savaşmaya gel.'' Elyse şaşkına dönmüştü. Şu ana kadar karşılaştığı canavar sayısı iki elin parmak sayısını geçmezdi. Luke onun bir şey demesine fırsat bırakmadan kulübeden çıktığı için başka tercihi kalmamıştı. Kampın ilk günü Hephaistos çocuklarından birinin verdiği hançeri çekmecesinden çıkararak beline astı. Elyse oldukça heyecanlıydı ama kendine güveniyordu. Zaten her zaman cesur bir kız olmuştu. Üzerindeki pijamalarıyla kulübeden dışarı çıkarak koşmaya başladı. Ortalık yunan ateşlerinden kaynaklanan yeşil sisle kaplanmıştı. Hiçbir engele aldırış etmeden kampın girişine doğru koşmaya başladı. Canavarların daha fazla ilerlemelerine engel olmalıydılar.