Olimpos Rpg Percy Jackson ve Olimposlular ile Olimpos Kahramanları serilerinden esinlenilerek oluşturulmuş, zirvedeki rpg forum sitesi. |
|
| Okçuluk Sınavı | 9 Temmuz ~ 16 Temmuz. | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
Satellite Morgan Artemis Avcısı/Kulübe Lideri/Melez Danışmanı/Araba Yarışları Koordinatörü/Okçuluk Eğitmeni
Mesaj Sayısı : 3387 Kayıt tarihi : 24/08/10
| Konu: Okçuluk Sınavı | 9 Temmuz ~ 16 Temmuz. Cuma Tem. 08, 2011 10:57 pm | |
|
Henüz ok tutmasını bilmeyenlere oklarını nasıl tutacaklarını göstermiştim. Herkes oklarını atmaya çabalarken tek seferde atan da oluyordu, birçok kere deneyip de atmayı becerebilen de. Ve ben de bunların içinden en iyilerini bulup sınava tabi tutmalıydım. Melezlerin ölmesini istemezdim, hem de hiç. Bu yüzden gerçekten iyi olanları ince eleyip sık dokuyarak bulmak durumundaydım. Aslında kimseyi üzmek istemiyordum, onların okçuluk sınavına giremeyeceğini onlara söylemek istemiyordum fakat eğitmenlik bunları gerektiriyordu. Hele aralarında daha yeni kampa geldiğini düşündüğüm bacak kadar melezleri ağlatmak istemezdim yine de sınav gerçekten herkesin geçebileceği türden bir şey değildi, aklımda bir kontenjan sınırı vardı ve bunu uygulamaya koyacaktım. Bir süre sonra yerlerine oturmaya başlayan melezlerin ortasına geçtim ve konuşmaya başladım. "Arkadaşlar, gerçekten hepiniz çok başarılıydınız." dedim kendim de yalan söylediğimi bilerek. Bazıları ok tutmayı onlara defalarca kez göstermeme rağmen becerememişlerdi, benim bu durumda yapabileceğim bir şey yoktu. Yürümeye devam ederek anlatmaya başladım. "Sınava aranızdan dört kişi katılabilecek. Gerçekten zorlu bir sınav olacak çünkü." dedi ve ardından gözlerini sınavı geçmeye hak kazanan melezlere çevirdi. Gülümseyerek sınava katılacakları açıklamaya koyuldum. "Artemis avcısı Chels, Apollon kızı Ange, Hermes oğlu Luke ve Ares kızı Bianca." dedim ve diğerlerinden gözlerimi kaçırdım. Ardından arkama bakmadan sınav alanına doğru ilerlemeye başladım, sınava kalan dörtlüye gelmelerini işaret ederek. Bir süre yürüdükten sonra alana varmıştık. Arkamı döndüm ve hevesle bana bakan sekiz göze gülümsedim. "Gördüğünüz gibi dört tane yol var ve her biri sizin adınıza işaretlenmiş. Bu yollardan giderek ok atma çalışmalarını tamamlayacaksınız. Karşınıza çıkacakları sıralarsak, her birinize ayrı bir canavar. Minator, nemea aslanı, hidra ve kampe. Her biriniz bu canavarlardan birini okunuzla yendikten sonra ateşler içerisinden ok atma alıştırması var, sizi dinlendirmek için. Ardından size özel hazırlanmış bir canavar var. Artemis'in sadece bu sınav için yarattığı canavar, zıplayan bir canavar. Ortasında aynı hedef tahtalarındaki gibi bir işaret var. Oraya vurursanız, öldürürsünüz. Doğrusu, parkurdan çıkmak için onu vurmak zorundasınız. Onu vurduğunuz anda kendinizi yanımda bulacaksınız. Ne diyelim, iyi şanslar." dedim onlara bakarak. Bu aslında o kadar zor bir parkur değildi, tabi benim seçtiklerim için. Yine de çok dikkatli olmaları gerekiyordu, başlarına bir iş gelmemesi için. Onlara göz kırptım ve el salladım. "İyi eğlenceler." dedikten sonra yere çöktüm ve patikalardan gidişlerini izlemeye koyuldum. Bence okçuluk adına hazırlanmış çok güzel bir sınavdı bu.
| |
| | | Ange Morgan Lamartine Apollon'un Çocuğu/Kulübe Denetleyicisi
Mesaj Sayısı : 1353 Kayıt tarihi : 18/08/10
| Konu: Geri: Okçuluk Sınavı | 9 Temmuz ~ 16 Temmuz. Perş. Tem. 14, 2011 10:09 pm | |
| Yutkundum. Acaba bu geçme işini bir daha mı düşünseydim? Sonuçta Artemis’in bizim için hazırladığı canavarı okla öldürmem gerekecekti. Hayır, yapabileceğimi hissediyordum. Ben Apollon kızıydım. Dönüp benim gibi şüpheli gözlerle yollarını inceleyen Chels, Luke ve Bianca’ya baktım. Herkes aynı şeyi düşünüyordu. Başarabilecek miyiz? Derin bir nefes alıp emin adımlarla benim için ayrılmış yola ilerledim. Her şey büyük çoğunlukla aynıydı. Benim için ayrılmış yolda; güneş ışığının miktarı azalmamıştı. Etraf çıkarken ki gibi son derece sessizdi. Ama ben ilerledikçe ağaç miktarı garip bir şekilde artıyordu. Kendimi Amazon Ormanı’nda kaybolmuş gibi hissediyordum. Basacağım her yerde bitki vardı. İçimden bir ses burada tehlikeli şeyler döndüğünü söylüyordu. Hemen ok çantamdan bir tane ok çıkartıp yayıma yerleştirdim. Gözlerimi kısıp bir süre daha etraftı inceledim. İşte tam o anda kalın ağaçların arkasından gürültü bir ayak sesi gelmeye başladı. Ayak sesleri yaklaştıkça sanki kafama tokmak gibi iniyor ve yeri her adımında biraz daha sallıyordu. Yayımı gerdim. Kalın bitkilerin arasından çıkacak canavarı bekledim. Sat’ın saydıklarını düşününce bir minotor en mantıklısı gibi geliyordu. Sonuçta… Yeri sallayabilecek başka canavar var mıydı ki? Yeşil bitkiler yana çekilirken aralarından şuana kadar hiç görmediğim büyülükte Amazon Ormanı’ndaki ağaçlarla eşlik edecek kadar uzun bir minotor çıktığında tahminim doğru olduğuna sevindim. Ama minotor’un doğruca benim üstüme gelmesi bir tahmin sayılmazdı. En yakında olan gövdesi kalın bir ağaca sırtımı dönüp ağacın arkasından minotoru gözlemeye başladım. Hala hiddetli bir şekilde etrafa baktığını düşünürsek beni görmemişti. Yavaşça yere diz çöküp minotorun gözünü hedef alacak şekilde yayımı kaldırdım. Okumu serbest bıraktığımda dönerek benden uzaklaştı ve minotor’un yanağına saplandı. Minotor kafasını sürekli çevirdiği için mi yoksa benim beceriksizliğim için mi vuramadım bilmiyorum, ama vuramamıştım işte. İçimden kendime lanet okuyarak sırtımı kafamı saklayacak şekilde ağaca yasladım. Minotor acıyla uluyor ve yerinde savsaklayarak yürümeye çalışıyordu. Ama bir süre sonra ulaması kesildi. Nerede saklandığımı anladığını düşünerek kafamı çıkarmaya korkuyordum. Bunun yerine saklandığım ağaca baktım. Uzundu. Minotordan bile daha uzundu belki ve ağaca çıkmak konusundaki yeteneğimi göz önünde bulundurarak hızlı adımlarla ağacın boşluğuna elimi ve ayaklarımı koyup dallara yetişene kadar sürünerek ilerledim. Dalları ulaşıp görüş açım geldiğin de minotorun ağacın yanında öfkeli gözlerle az önce durduğum yere baktığını gördüm. Ağırlığımı sağlam bir dala verip ok çantamdan bir tane daha ok çıkardım. Minotorun arkasından ona zarar veremeyeceğimi anladığım zaman tekrar dallara tutunarak yukarı, minotorun boynuzlarını yukarıdan görebileceğim kadar tırmandım. Yayımı gerdim ve fırlattım. Minotorun iki boynuzu arasına girmişti. Minotor öfkeli bir şekilde bağırırken bende okumun arkasından kafasına atladım. Bacaklarımı minotorun kafasına sıkı bir şekilde girmiş olan okuma doladım. İki elimle minotorun sağ boynuzuna doladım ve arkaya doğru çektirmeye başladım. Minotor deli gibi ellerini iki yana sallıyor kurtulmam için öne ilerliyordu. Ama minotorlar arkaya gidemezlerdi. Kendi kendime gülümsedim ve boynuzuna daha çok asıldım. Ama o sırada minotor kafasını sallamayı akıl etti. Bacaklarım oktan kurtuldu, arkaya doğru uçtum ve bir ağaca toslayıp sürünerek aşağıya indim. Kaburgalarım acıyordu. Nefes almakta zorlanıyordum. Titreyerek gözlerimi açtım iki elimde de hala minotorun boynuzu vardı. Sol elimi çektim ve boynuma dokundum. Elime güneş biçiminde bir kolye takıldı. Bunun ne olduğunu beynim yavaş yavaş anlamaya başlamıştı. Babamın bana verdiği iyileştirme iksiriydi bu. Kolyenin kapağını açıp bir yudum aldım; bedenim yavaşça eski haline geliyor, kaburgalarımdaki acı git gide azalıyordu. En sonunda hiç bir şey kalmayıncaya kadar devam etti. Ayağa kalkıp minotorun boynuzunu yayıma gerdim. Ses çıkarmadan önüne dolandım ve okumu çekip gönderdim. Tahmin ettiğim gibi minotorun tam kalbine isabet etmişti. Acıyla böğürdü, elleri iki yana açıldı ve yere düştü. Rahatladığımı belli eden bir nefes alıp ilerlemeye başladım. Boş bir araziye gelmiştim. Birçok yeşillik arasında o arazi sırıtıyordu. Şüpheli gözlerle etrafı süzerken içeriye doğru bir adım attım. O anda etrafıma bir ateş sardı. Arazinin içerisine doğru çekildim. Ateş her tarafımı sarmıştı. Tekrar önüme döndüğüm de bu sefer arazinin ortasında 3 tane hedef tahtası vardı. Sat’ın ne dediği o anda aklıma geldi.
‘ateşler içerisinden ok atma alıştırması var, sizi dinlendirmek için.’ Kendi kendime gülümseyip okumu gerdim ve sadece birkaç dakika içinde 3 hedef tahtasını bitirmiştim. Ateşler geldikleri gibi aynı hızda sönerek gittiler. Tekrar hedef tahtalarının olduğu yere baktığım da artık orada olmadıklarını fark ettim. İçimi çekip Artemis’in bizim için hazırladığı hayvanı öldürmek üzere tekrar ağaç ve bitkilerin arasına daldım. İlk başta hiçbir şey olmadı. Ok çantamdan bir ok almış ve yayıma yerleştirmiştim. Şüphe çekecek bir şey görmek için ilerliyordum. Tam o anda önümden bir şey zıplayarak geçti. O kadar hızlıydı ki onu sadece hafif bir karaltı şeklinde görebilmiştim. Bunun bir hayal olduğunu düşündüğüm sırada arkamda bir şeyin varlığımı hissettim. Kafamı yana çevirip bir süre daha dinledim. Evet, doğru duymuştum arkamda bir şey nefes alıyordu. Okumla birlikte döndüm ve fırlattım. Canavar son anda zıpladı ama geç kalmıştı. Okum koluna girmişti bile ve göz ucuyla da olsa karnındaki büyük hedef tahtasını görebilmiştim. Canavar acıyla uludu yine geri gidip canavarın arkama geçmesine fırsat vermemek için sırtımı ağaca dayadım. Canavar yine yanımdan geçip duruyordu. Ama artık eskisi kadar hızlı değildi. Onu seçebiliyordum, hatta görüyordum ama ne gördüğümü tarif etmem imkânsızdı. Bir süre canavarı ortalarda göremeyince arkama dönüp ağacı inceledim. Bir önceki ağacım kadar uzun değildi ama sağlamdı. Zaten bu canavar minotor kadar da uzun boylu değildi. Hemen ağaca tırmanmaya başladım. Okumu gerip bir dala yaslanarak canavarı beklemeye başladım. Ama gelmiyordu. Artık onu öldürmüş olduğumu düşünmeye başlamıştım ama Sat ne demişti?’ Artemis'in sadece bu sınav için yarattığı canavar, zıplayan bir canavar. Ortasında aynı hedef tahtalarındaki gibi bir işaret var. Oraya vurursanız, öldürürsünüz. ‘ bu durumda canavarı öldürmüş olmam imkansızdı. Derin bir nefes alıp bir fısıltı halinde mırıldandım. “Nerdesin?” ama fazla beklememe gerek kalmamıştı. Canavarın zıplayan vücudunu ağaç dallarının arasından görmeye başlamıştım. Geliyordu. Şuan durduğum ağacın okumu fırlatabileceğim kadar yakınıma geldiğinde beni bulmak için durmak gibi bir hata yaptı. Duraksamadan okumu gönderdim. Okum hedef tahtasının tam ortasına girerken kafasını kaldırıp bana baktı. Gözlerini görebilmiştim sadece sarıydılar. Kehribar rengi gibiydi. Canavar yere düşerken duygusuz bir ifadeyle onu izledim. Sonunda ağaçtan atladım.
Tekrar yere bastığım da yanımda Sat vardı. Bana gülümsüyordu. “Gelmişim.” Diye mırıldandım. Çok saçmaydı biliyorum ama aklıma ilk bu gelmişti. Sat gülümsedi ve başını salladı. "Ange otur, diğerlerininde gelmesini bekleyelim." Dediğini yapıp kumla döşenmiş Okçuluk Alanı'ndaki yere oturdum. Beklediğim kadar zor değildi aslında. Sanırım buradan çıkamayacağım gibi bir his doğmuştu içime. İçimi çekip lime lime olmuş ‘MELEZ KAMPI’ tişörtüme ve kirlenmiş şortuma baktım. Bacaklarım yara doluydu. Bazıları hala kanıyordu ama acımıyorlardı. Melezlerin başka acılarını düşündükçe bu sadece bir hiçti.
| |
| | | Carmen Gabriel Boudicca Ares'in Çocuğu
Mesaj Sayısı : 149 Kayıt tarihi : 21/06/11
| Konu: Geri: Okçuluk Sınavı | 9 Temmuz ~ 16 Temmuz. Perş. Tem. 21, 2011 1:37 am | |
| Saçlarımın ucunu parmağıma doladım ve düşünceli bir tavırla yere baktım. Satellite böyle anlatınca kolay gibi gözüküyordu. Ama zor olduğundan adım gibi emindim. Diğerlerine bakmaktan özellikle kaçındım. Çünkü ne göreceğimi biliyordum. Yapabilecek miyiz ? düşüncesi herkesin aklını kurcalayan bir soruydu ve hepsinin düşünceleri yüzüne yansımış olmalıydı.Saçlarımı kemirmeyi bıraktım ve elimin tersiyle geri attım. Sırtımı dikleştirdim ve emin adımlarla benim için ayrılan yola yöneldim.Yol kenarında kısa çalılar vardı. Ve yürüdüğüm yol tozluydu ve çakıl taşlarıyla bezenmişti.Yol kenarında iri kayalar vardı. Etrafta doğru düzgün ağaç yoktu. Sinekler sinir bozucu bir vızıltıyla uçuşuyordu. Ve etraftaki koku mide bulandırıcıydı.Kalkan midemi düşünmemeye çalıştım. Ve ilerdeki çamurlu su birikintisini gördüm. Burası bataklıktı.Harika. Oklarımın durduğu çantadan ok çıkardım ve yayıma yerleştirdim.O anda bataklığın yanında uzanmış canavarı gördüm. Benim için seçilen canavar Hidra'ydı.Hemen iri bir kayanın arkasına saklandım.Yattığı yere ne kadar yaklaşırsam zehirli gazı o kadar soluyacaktım.Bu yüzden boğazımdaki şalı ağzımla burnumu kapatacak şekilde çektim ve doladım. O dokuz kafaya da ok yağdırarak karşısına çıkamazdım. Mantıklı düşünmem gerekiyordu.Hidra'nın zayıf yönü ne ? Herkules onu nasıl öldürmüştü ? Tanrılar aşkına diye düşündüm. Bir kerecik sadece bir kerecik Jack'in bana mitoloji hakkında anlattıklarını dinleseydim ya ? Dizlerimi karnıma çektim ve kafamı dizime yasladım. İleri geri sallandım. Bir şeyler hatırlıyor gibiydim ama ne ? Ardından tek kelime beynimde yankılandı. Ateş. Cevabı bulmanın verdiği heyecanla hızla yerimden doğruldum. Ayağımla yerdeki kaya parçalarını yanlışlıkla tekmeledim. Çıkardığım ufak çaplı bir gürültüde olsa hidra duymuştu. Tek kafasını kaldırdı ve etrafa göz attı.Kalbim hızla atıyor, kulaklarım uğulduyordu.Nefesimi tutmuştum. Hidra kafasını yere koyana kadar bekledim ve nefesimi temkinli bir biçimde verdim. Eski hayatımda kamp yapardık. Bu yüzden ateşi nasıl yakacağımı biliyordum. Bir çakmaktaşı lazımdı bana. Etrafta birçok kaya vardı. Sırayla hepsine baktım.Çakmaktaşı genellikle koyu gri, siyah, yeşil, beyaz veya kahve renklidir ve çoğunlukla camsı veya cilalı bir görünümü vardır. Teşekkürler Eric diye düşündüm kampın liderini hatırlarken.Ondan hoşlanmasaydım muhtemelen bu bilgiyi de dinlemezdim.
Kayalardan sadece bir tanesi bu tanıma uyuyordu ve bana oldukça uzak görünüyordu. Yere yattım ve sürünerek ilerledim.Yan gözle Hidraya bakıyordum. Hidra'yı geçersem arkasındaki yoldan devam edecektim. Kayaya ulaştığımda okumla kayanın en zayıf yerini deştim. Yere düşen parça küçüktü ama işimi görürdü. Biraz daha kaya başında debelendim. İkinci bir parçaya daha ihtiyacım vardı.Tanrılara şükür ki Artemis'in okları keskindi. İkinci parçada dizlerimin önüne düşünce gülümsedim. Ok çantamdan 8 tane daha ok çıkarıp yere dizdim. Üstümdeki kumaşı okların yardımıyla parçalara ayırdım.Ve okların etrafına sardım. Saçlarımdan birkaç tel kopardım. Ve sardığım kumaşları sağlamlaştırdım. Saç tellerim kalın ve sağlamdı.Çakmaktaşını hızla birbirine sürttüm ve kıvılcım çıkardım.İlk oku tutuşturdum. Diğer sekiz oku da yaklaşık yarım saat uğraşıp tutuşturdum. Oklar cayır cayır yanıyordu. Hızlı olmalıydım. Okların yanan kısmı yukarı gelecek şekilde ok çantasına soktum. Hızlı adımlarla bayırı indim. "Merhaba güzelim !" diye seslendim tüm gücümle. Hidra öfkeyle yerinden kalktı ve havaya bakarak homurtuyu andıran bir takım sesler çıkardı. Bana küçümseyen gözlerle baktı. İlk ateşli okumu yaya yerleştirdim ve gerdim. Fırlattığımda ok ilk kafayı yerinden uçurmuştu bile. Hidranın kanı alevin çoğalmasına yardımcı oluyordu. Hidra öfkeyle tepindi. Sırayla ikinci ve üçüncü oku da yaya takarak hedefime attım. Oklar hedefini bulurken hidra homurdanarak bana atıldı. Kendimi hızla yana attım. Dördüncü kafasındaki ağız açıldı ve bana hamle yaptı. Sırada ne olduğunu biliyordum. Zehirli nefes. Kendimi kayanın arkasına attım. Nefes kayada kalıcı zararlar oluştururken ben oklarıma göz attım. Hala yanıyorlardı ama çabuk olmalıydım.Dördüncü ve beşinci oku kayadaki yerimden çıkarak attım. Hedefleri tutturuyordum.Ama ya tutturamazsam ? Bir daha alevli ok yapmak için zamanım yoktu.Geriye kaldı dört kafa diye düşündüm. Hidra bu sefer ayaklarıyla saldırdı. Kendimi yine yana attım ama bu sefer yeteri kadar hızlı olamamıştım. Tırnakları pantolonumu parçalarken bacağımda boydan boya bir çizik oluşturdu. Boğazımdan yükselen savaş çığlığına engel olamadım. Çığlığım onu şaşırtmışken ardı ardına üç ok daha attım.Oklar hedefini bulurken hidra acıyla sağa sola kendini atıyordu. "Sana tek kafa daha çok yakışıyor tatlım !" dedim bağırarak. Sesim onu durdurmuş saldıracağı bir hedef vermişti. Son okumu gülümseyerek aldım.
Oka bakmamla gülümsemem yüzümde dondu.Sönmüştü. İlk anın şokundan kurtulduktan sonra koşarak çakmak taşlarının olduğu kayaya koştum. Hızlı gidemiyordum çünkü bacağımdaki çizik acıyordu. Kanların bacağımdan süzüldüğünü hissediyordum.Hidra beni kovalıyordu. Ve işin kötüsü aramızdaki mesafe git gide kapanıyordu. Çakmaktaşlarının olduğu kayaya vardığımda elimdeki oku yere attım. Ve taşlarını birbirine hızla sürttüm. Zayıf bir kıvılcım çıktı. "Hadi hadi hadi.." diye mırıldanarak bir daha sürttüm.Çıkan kıvılcımı okun üstündeki kumaşa yönelttim.Ok alev aldı ben hızla arkamı döndüm. Ve bir çift öfkeli gözle göz göze geldim.Hırlıyordu.Oku arkama sakladım. Hidra'yla neredeyse burun burunaydık.Ondan yükselen iğrenç koku midemi alt üst etmişti.Nefesimi tuttum. Zehirli nefesini toplamak için ağzını açtı o sırada arkamdan çıkardığım ateş okunu boğazına sapladım. Bir an durakladı.Durmasıyla hızla kayanın arkasına kaçtım.Zehirli nefes saklandığım kayayı döverken bir gürültü işittim. Hidra tüm cüssesiyle yere devrilmişti. Kıpırdamıyordu. Yerden kalktım ve kendime baktım. Tişörtümün göbek kısmı yoktu. Biraz daha yırtsaydım iç çamaşırım gözler önüne serilecekti.Açıkçası umurumda değildi. Kendimi biraz halsiz hissediyordum. Hidra'nın etrafından dolaştım ve yola devam ettim.
Önümde geniş bakımsız bir arazi vardı. Daha ne olduğunu anlamadan ateş etrafımı sardı ve hedef tahtaları önümde belirdi. Hidra'dan sonra bu bebek işiydi. Kısa sürede oklar hedefini bulmuş ve ateş geldiği gibi kaybolmuştu. Biraz yürüdükten sonra uzun ağaçlar karşımda belirdi. Hiç düşünmeden ağaçların arasına girdim. Burada Artemis'in bizim için hazırladığı zıplayan bir hayvan vardı. Aklıma kanguru geldi ve gülümsedim.Ardından aklım bana ihanet eder gibi zıplayan bir canavar diye düzeltti. Suratım asıldı ve ok çantamdan bir ok çıkarım yaya yerleştirdim.
Yavaşça çalıların arasında ilerlemeye başladım. "Hadi canım annene gel." diye mırıldanıp keyfimi yerine getirmeye çalışıyordum. Arkamdaki çalılarda bir hareketlenme oldu. Hızla arkamı döndüm. Hiçbir şey yoktu. Ardından yine arkamda bir hareketlilik hissettim. Bu canavar benimle oyun mu oynuyordu ? Arkamı döndüğümde zıplayan iri bir şey önümden geçti. Hızla okumu bıraktım ama yeterince hızlı değildim. Ok ağaca saplanmıştı. Homurdanarak başka bir ok aldım. Ve beklemeye başladım. Önümden yine bir karaltı geçince tereddüt etmeden oku attım.Canavarı göremiyordum ama çıkardığı iniltiden okun onu yavaşlattığını anlamıştım. Onu en son gördüğüm yere ve gidebileceği yerlere rasgele oklar attım. Canavar inledi. Bu sırada onun nerede olduğunu anladım. Önümdeki iri ve yaşlı ağacın arkasındaydı. Ses çıkarmadan ilerledim. Canavar ordaydı ! Dikkatini başka yere verdiğinden dibine kadar yaklaştığımı fark etmemişti. Durmuş sapladığım iki okun verdiği hasara bakıyordu."Hey !" diye bağırdım kulağının arkasına. Canavar sıçrayarak arkasını döndü. Ve ben hazırladığım oku üzerine çizilmiş hedef tahtasına fırlattım. Hedefe saplandı mı bakmadan ikinci oku hazırladım. Kafamı kaldırdığımda Satellite ve Ange'nin bana bakan şaşkın suratlarını gördüm. "Ah demek vurmuşum !" dedim gülümsemeye çalışarak. İkiside şaşkınca parçalanmış kıyafetlerimi inceliyorlardı. Satellite gülümseyerek bana baktı ve "Evet vurdun." dedi.
| |
| | | Chelsea Cocteau-Evans Zeus'un Çocuğu
Mesaj Sayısı : 324 Kayıt tarihi : 20/03/11
| Konu: Geri: Okçuluk Sınavı | 9 Temmuz ~ 16 Temmuz. C.tesi Tem. 23, 2011 7:59 am | |
| Sat’in çağırmasıyla etrafında toplanmıştık. Hepimize baktı, yüzü gölgelenmişti. Sınava girecekleri açıklacaktı, sanırım pek fazla kişi giremeyecekti. "Arkadaşlar, gerçekten hepiniz çok başarılıydınız." Dedi kırmamak için. Aslında çok da başarılı değildik. Ama bir sonra ki ders için oları motive ediyor, güvenlerini tazeliyordu. "Sınava aranızdan dört kişi katılabilecek. Gerçekten zorlu bir sınav olacak çünkü." Dedi ince eleyip sık dokuyan biriydi Sat. Yapabileceğinin en iyisini görmek isterdi herkes gibi. "Artemis avcısı Chels, Apollon kızı Ange, Hermes oğlu Luke ve Ares kızı Bianca." Dedi gülümseyerek, diğerlerini de kırmak istemiyordu. Eliyle gelin işareti yaparak çağırdı. Sessizce onu takip etmeye başladık. Sonunda sınavı yapacağı alana gelmiştik. Bize dönerek açıklamaya başladı. Dört tane yol vardı. Acaba bizim için neler düşünmüştü? "Gördüğünüz gibi dört tane yol var ve her biri sizin adınıza işaretlenmiş. Bu yollardan giderek ok atma çalışmalarını tamamlayacaksınız. Karşınıza çıkacakları sıralarsak, her birinize ayrı bir canavar. Minator, nemea aslanı, hidra ve kampe. Her biriniz bu canavarlardan birini okunuzla yendikten sonra ateşler içerisinden ok atma alıştırması var, sizi dinlendirmek için. Ardından size özel hazırlanmış bir canavar var. Artemis'in sadece bu sınav için yarattığı canavar, zıplayan bir canavar. Ortasında aynı hedef tahtalarındaki gibi bir işaret var. Oraya vurursanız, öldürürsünüz. Doğrusu, parkurdan çıkmak için onu vurmak zorundasınız. Onu vurduğunuz anda kendinizi yanımda bulacaksınız. Ne diyelim, iyi şanslar."Parkuru gösterip ve gülümseyerek yanımızdan ayrıldı. Seçilen canavarlar ve Artemis’in bizim için hediyeleri ne hoştu öyle!
Bana ayrılan yolun başındaydım, kimseyle ilgilenmiyordum. Tek derdim bir an önce sınavı vermekti. Sıcağın neredeyse yaktığı toprak üzerinde ufak ama hızlı adımlarla ilerliyordum. Sıkılmaya başlamıştım şimdiden. İşim çok uzamasa bari diye dua ettim. Sessizce ilerlemek iyiydi. İleride bir canavarla karşılaşacağımı bildiğimden elim sürekli sırtımdaydı. Etrafı dinleyerek ilerliyordum. Kotumun çıkardığı ufak hışırtılar hariç sessizdi. Yolumda ilerliyordum. En ufak sese bile yayımı hazırlıyordum. Kükreme sesiyle irkildim. İleride bir yerde olmalıydı. Ses çıkarmadan ilerlemeye devam ettim. Kükremenin sesini duydum bu bir Nemea Aslanıydı. Olduğu yerde tehditkâr şekilde dolanıyordu. Bir bu eksikti diye düşündüm. Bu canavar hakkında neler biliyorum diye düşünmeye başladım. Lena’nın anlattıkları aklıma gelmeye başlamıştı. “Nemea Aslan’ın postu çok kalındır, çelik zırhlardan bile kalındır. Zayıf noktası ile ağzı. Bunu yıllar önce savaşan birinden duymuştum.” Demişti. Kükremesini bekleyecektim ya da kükremesini sağlayacaktım. Etrafta tek gördüğüm taşlardı. İrili ufaklı bir sürü taş. Elime en büyüğünü aldım; birkaç atma tutma hareketinden sonra olağan gücümle aslana fırlattım. Gövdesine gelmişti ama hiçbir şey yol gibi olduğu yerde döndü. Bu kez daha büyük bir taş aldım kafasına atmalıydım. Taşı fırlattığım an oklarımı hazırladım. Çabuk olmalıydım; kaybedecek vaktim yoktu. Kafasına çarpan taş aslanı sinirlendirmişti ve oklarım serbest kalmıştı. Kükreyen ağzına girmişti birkaç tanesi. Umarım bunlar yeterli olur ama işimi şansa bırakamazdım. Acıyla açılan ağzına ufak çaplı bir ok yağmuru ve sevgili aslan yok oldu. Sonunda aslan kurtulup yoluma devam edebilirdim. Sıcaklık artıyordu. Elim ufak su şişesine gitti, yeni açmıştım. Boğazımda akan suyu hissetmiştim. Yemek borumu, midemi… Enerji depoladıktan sonra yoluma devam edebilirdim. Çıkardığım çikolatadan Ufak bir ısırık aldıktan sonra yoluma devam ettim. Sessizce ilerlemek iyiydi ama hızlanmalıydım. Adımlarımı sıklaştırdım. Çok zaman kaybetmiştim. Çemberimsi açıklığa adımımı atmamla etrafım ateşlerle sarılmıştı. Birden beliren 3 hedef tahtası, tam ortalarına atmazsam bunların sönmeyeceğini biliyordum. Okumu hazırladım ve ilk hedef tahtasına attım. Tam isabetti, yanındaki ateşler sönmüştü. Diğerini de aynı yöntemi uyguladım. Aslında dinlendirmişti ama nefesim daralmıştı. Son tahtayı da yok ettikten sonra yoluma devam etmeliydim. Çok yavaş ilerliyordum. Şimdiye herkes bitirmiş olmalıydı. Yürüdüğüm yol bana bıkkınlık vermeye başlamıştı. Artık koşmaya başlamıştım. Ağaçların sıklaştığı yere gelmiştim. Gözüme girmeleri önlemek için ellerim sürekli havadaydı. Karşıma çıkan kocaman dişli canavarı bile görememiştim. Çarpıp yere düşmüştüm. Üzerime doğru geliyordu. Elim sırtıma gitti ve yaylarımı aldım. Artemis’in hediyesiydi bunlar. Canavar kanguruydu bu. Bir de hedef tahtası gibi boyanmıştı. Kırmızı daireye okumu isabet ettirmeliydim. Bu benim için kolaydı. Tek bir hareketle yerimden doğruldum. Yayımı gerip okumu serbest bıraktım. Beklendiği gibi okum hedefle buluşmuştu. Canavar kelebek olarak yok olmuştu. Sonunda yoluma devam edebilirdim. Ufak bir yokuş çıktıktan sonra Sat’i görmüştüm. Şükürler olsun bitmişti. Yanında Ange ve Carmen de vardı. Çok mu geç kalmıştım? “Hoş geldin Chels.” Dedi gülerek. Soluklanarak “Biraz geç geldim galiba.” Dedim. | |
| | | Satellite Morgan Artemis Avcısı/Kulübe Lideri/Melez Danışmanı/Araba Yarışları Koordinatörü/Okçuluk Eğitmeni
Mesaj Sayısı : 3387 Kayıt tarihi : 24/08/10
| Konu: Geri: Okçuluk Sınavı | 9 Temmuz ~ 16 Temmuz. Ptsi Tem. 25, 2011 8:31 pm | |
| Sınav bitmiştir, katılanlara teşekkürler. ^^ | |
| | | | Okçuluk Sınavı | 9 Temmuz ~ 16 Temmuz. | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|