Olimpos Rpg
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Olimpos Rpg

Percy Jackson ve Olimposlular ile Olimpos Kahramanları serilerinden esinlenilerek oluşturulmuş, zirvedeki rpg forum sitesi.
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Hayatımın 2. Evresi - Yeni bir başlangıç

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Edward J. F. Newgate
Apollon'un Çocuğu/Kulübe Lideri/Canavarlara Karşı Korunma Eğitmeni
Apollon'un Çocuğu/Kulübe Lideri/Canavarlara Karşı Korunma Eğitmeni
Edward J. F. Newgate


Mesaj Sayısı : 1784
Kayıt tarihi : 21/12/10

Hayatımın 2. Evresi - Yeni bir başlangıç Empty
MesajKonu: Hayatımın 2. Evresi - Yeni bir başlangıç   Hayatımın 2. Evresi - Yeni bir başlangıç Icon_minitimePaz Tem. 03, 2011 4:54 am

Nefes alıp vermem hızlanırken belimi yokladım. Kılıcım hala yerindeydi. O büyük kazadan sonra kurtulmuş olduğuma inanamıyordum. Lanet olası Thanatos'un böyle bir günde beni öldürmek isteyeceği kimin aklına gelirdi ki? Sanırım bunun nedeni ondan çok değerli bir şey çalmış olmamdı. Sakince ceketimin iç cebine baktım. Bu ölüm tanrısının aradığı küçük şey başka birinin eline geçtiğinde kişinin kendisini ölüm tanrısından korumasına yarardı. Thanatos bazen çok cani olabiliyor. Görevi sadece insanların canını alıp ruhlarını yeraltına göndermek. Ancak bazen dayanamayıp o kişinin ruhunu yok edebiliyor. Ve şu sıralar bunu çok sık yapmaya başladığını düşünüyordum. Bir kişinin ruhu yok olduğunda ona ait anılarınız ve düşünceleriniz inanılmaz derecede kuvvetli olmadığı sürece ruhile beraber yok olur. Bu sondan sevdikleri mi korumak istiyordum doğrusu. Özellikle söz konusu en sevdiğim insanın bu duruma karşı savunmasız duruyorsa. Cornelia... Ne kadar uzun zamandır onu tanıyordum. Onu gördüğüm her anımda ruhumun derinliklerinde bir titreşim hissederdim. Ama bunun gelip geçici bir şey olduğunu düşünmüştüm. Benim birini sevmem yeterince tehlikeli ancak düşünüyorum gerçek aşk dedikleri şey engel tanımıyor. 2 gün kadar önce onu herkes içinde sevdiğimi söylemiştim. Kendimi ne kadar tutmaya çalışsam dahi başarısız olmuştum. Yılların utangaçlığı ve sevgisi sanki bir anda kabından taşmıştı. Bunun böyle olmasından memnundum. Onu sevdiğimi söyledikten oradan ayrılmak zorunda kalsam da verdiğim sözü hatırladım. -2 gün içinde gelip seninle bir yere gideceğiz. Ölmediğim sürece orada olacağım.- Sanırım son kısmı ben kendi kafamdan eklesemde bana gayet güzel bir söz gibi gözükmüştü. Onunla buluşacak olmam beni heyecanlandırıyordu. Saate baktım. 2 günün dolmasına 2 saat kadar kalmıştı. Muhtemelen ilk günden onu gelip almamı beklemişti. Bunu düşünürken kendimden ölesiye utanmıştım doğrusu. Bu nedenle acele etmeliydim. Şu Thanatos belasını atlatıp Melez kampına ardından önceden karar verdiğim gibi Paris'e. Paris... Bu bir ima olabilirdi tabi ki.
Kılıcımı yavaşça çektim. Kınından çıkan kılıçtan çıkan ses beni heyecanlandırmıştı. Gizlendiğim karanlık sokaklarda ay ışığıymışçasına parlıyordu. Benden beklenen bir hızda ara sokaktan çıkıp kılıcımı Thanatos'un tırpanı ile çarpıştırdım. Thanatos'Un verdiği ölüm korkusu ve muazzam kuvveti. Uzun yılların ardından buna gerçekten de alışıyordum doğrusu. Kılıcımı geri çekip arkasına ışınlandım. Kılıcımı kafasına doğru savururken siyah bir duman olup dağıldı ve beni sardı. Tekrar ışınlanmak zorunda kaldım ki bu sefer ki beni çok yormuştu. Ne kadar zaman geçse de çok uzun süre defalarca ışınlanacak kadar kendimi geliştirmemiştim. Güneş gözlüğümü gözümden çıkardım. Saniyenin onda biri kadar yay dönüşmesini bekledikten sonra Thanatos'a bir kaç ok fırlattım. Ancak onu normal silahlar yaralamazdı. Benim kılıcımın şanslı bir geçmişi vardı, bu nedenle onu durduruyordu. Ancak oklarım sadece Apollon'un oklarının taklitleriydi. Cebimde bulunan şişeyi kafama diktim. Nektarı uzun süredir kullanmıyordum. Bu günkü tadı bir harikaydı. Kampta yediğim mangal da pişirilmiş etleri anımsatıyordu. Gücün damarlarımda dolaşmasına izin verdikten sonra gözleri mi kapattım. Devamlı beni çeken yere gitmeyi düşündüm. Melez kampı... Bunun nedeni oranın büyüdüğüm yer olması değil sevdiğim kişinin orada olmasından kaynaklanan bir sevgi topluluğuydu. Ölüm tanrısı izin verilmedikçe melez kampına giremezdi. Bu da beni sevindiren bir kaç ufak şeyden biriydi.
Yavaş adımlarla kulübeme doğru yürümeye başladım. İlk olarak onu görmek istesemde üzerime sinen ölüm ver ter kokusu karışımından acilen kurtulmalıydım. Ve tabi ki göğsümde ki iğrenç yara dan ve kan olmuş tişörtümden de. Ceketimin iç cebine tekrar baktım. Hediyem hala oradaydı. Küçük şirin bir kutunun içinde olan bu değerli hediyenin sahibi kadar değerli olamayacağına düşünüyordum. Ancak bunu davranışlarım ile kapatabileceğimi düşünerek kendimi avutmaya kadar verdim. Kulübeme girdiğimde kulübe lideri olduğu mu bir kez daha hatırladım. Ama onlar için kısa süreli görüşmeler haricinde yapabileceğim bir şey yoktu ne yazık ki. Kardeşlerimin hepsine teker teker sarılıp minik hediyeler verdikten sonra odama geçtim. Az sonra gideceğimi biliyor olsalarda liderlerinin kulübeye uğramasından memnun olmuşlardı sanırım. Aynanın karşısına geçip kıyafetlerimi çıkarttım. Yaram kötü görünüyordu ama sanırım onu karşımda kine belli etmeyecektim bu gün harika bir gün olmalıydı. Önce banyoya gidip duş aldım. Sıcak su insanı gerçekten rahatlatıyordu. Duştan çıktıktan sonra aynanın karşısına geçtim. Yarama babamın verdiği merhemlerden birini sürüp dikkatli bir şekilde sardım. Dolabımı açıp bir türlü giymeye fırsat bulamadığım takım elbisemi alıp giydim. Cidden şık görünüyordum. Önce odamdan ardından kulübemden yavaş adımlarla çıktım. Poseidon Kulübesine doğru yürümeye başladım. Dünya'nın en değerli incisinin bulunduğu yere...
Poseidon kulübesine vardığımda kapıyı tıkladım. İlk olarak Cornelia'nın çıkmasını istiyordum ama kardeşlerinden biri kapıyı açtı. Nazik bir şekilde sordum. "Cornelia burada mı ? Ona verdiğim bir söz vardı." dedim. Bir süre bekledikten sonra kardeşi geri döndü. Cornelia'nın orada olmadığını ya da göreve çıktığını belki de ona bir şey olduğunu söyleyeceği düşüncesine kapıldım. Hayatımda bu kadar korktuğumu hatırlamıyordum. Ama korktuğum olmadı. Ve o sırada hangi tanrıya sükrettiğimden emin bile değildim. Umarım Artemis'e falan şükretmemiştim. Beni geyiklerine bağlayıp dünya turu yaptırabilirdi. Bunları düşünürken kardeşinin ne demek istediğini anlamam beklenemezdi tabi. Bu nedenle tekrarlamasını istedim. Meğer bir süre hazırlanmak için zaman istiyormuş. Derin bir nefes verişinden sonra Poseidon kulübesinin harika deniz kokusunu alabileceğim bir yere oturdum. Kalbim heyecanla atıyordu. Sanki yıllardır bu günün gelmesini düşlüyordu. Sonunda Cornelia kapıdan çıktı. Ne giydiğini nasıl göründüğünü algılayamıyordum. O kadar güzeldi ki... Parlıyordu adeta. Dünya'nın en güzel kokularına, en güzel yürüyüşüne, en güzel gözlerine ve en güzel sesine sahipti. Bir tanrıçadan öteydi. Yavaşça sanki sarhoşmuşçasına doğruldum. Belki bana o sıralarda bir şeyler söylüyordu ama duyamayacak kadar kulaklarım bağlanmıştı. Yavaşça ve tekleyerek ona doğru bir kaç adım attım. Yavaşça elini tuttum ve "Sözü mü tuttum. Şimdi beraber Paris'e gidiyoruz" dedim. Ve yavaşça gülümsedim. Gözleri mi kapattım ve bir süre önce ayarladığım harika yeri düşündüm. Elini daha sıkıca tuttum. Onun da gülmesini istiyordum. Sevdiğim kişinin yanımda olmasından dolayı biraz odaklanma problemi yaşasam dahi melez kampının en güzel özelliklerinden birini kullandım. Onu da yanımda Paris'in en harika Restorantlarından birine ışınlandım. Gözüm kör, kulağık sağır olmuştu. Onu görmemin bana bu kadar etki edeceğini kim bilebilirdi ki... Önce onun sandalyesini çektim. Ardından kendi yerime oturdum. Doğrusu ona bakamayacak kadar utanacağımı kim düşünebilirdi. Ceketimin cebinden beyaz bir gül çıkardım. Her gül "aşk" anlamı taşısa da beyaz gül demek özlemdi. Özlem sevmenin ilk adımıydı. Yavaşça gülü ona doğru uzattım ve korkak sesimle. "Sanırım beni fazlasıyla etkiledin" dedim. Ve gülümsedim.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cornelia Fackrell
Poseidon'un Çocuğu/Pegasus Binicilik Eğitmeni
Poseidon'un Çocuğu/Pegasus Binicilik Eğitmeni
Cornelia Fackrell


Mesaj Sayısı : 871
Kayıt tarihi : 03/10/10

Hayatımın 2. Evresi - Yeni bir başlangıç Empty
MesajKonu: Geri: Hayatımın 2. Evresi - Yeni bir başlangıç   Hayatımın 2. Evresi - Yeni bir başlangıç Icon_minitimePaz Tem. 03, 2011 8:41 am

Sabahın erken saatlerinde yine aralamıştım gözlerimi. En erken kalkan olsam da kulübede, dün olduğu gibi bugünde iş yapmak gelmiyordu içimden. Uzandığım yerde doğrulup oturdum yatağıma, her aklım dalgın olduğunda yaptığım gibi dikmiştim gözlerimi karşı camdan denize. Denizi izlemek bana her ne kadar huzur verse de bugün bir korku vardı içimde. Geçen gün olanları hatırlayarak istemeden de olsa gülümsedim. Kamp meydanında Yon'un bana beni sevdiğini söylemesi inanılmaz derece de güzel bir şeydi. Ne kadar da uzun süredir tanıyordum onu. İlk gördüğüm günden beri içimde kelebekler uçuşuyordu adeta. Kolay kolay heyecanlanmayan biri olsam da onun yanında sakin kalmayı beceremiyordum bir türlü. Ama hep içimde saklıyordum bunu. Geçici olduğunu düşünerek bir iki kişiden başkasına anlatmamıştım bunu. O iki kişi de en güvendiklerimdi aslında. Onlara bunu açıkladığımda duyduklarına inanamasalar da bir süre sonra unuttuğuma inandırmıştım onları. Ne de olsa onlarda geçici bir şeyler bekliyordu benden. Ama kalbim sanki bana karşı koyarcasına onu gördüğünde daha hızlı atıyordu. Hele de geçen gün sanki havalarda uçuyordum, beni sevdiğini öğrendiğim an. Her zaman olduğu gibi o anda bir sorun çıkmıştı ama. Yine gitmek zorunda kalmıştı Yon daha bir şey konuşamadan. Giderken bana bakışını ve sözünü hatırladıkça gözlerim doluyordu sanki. Giderken iki gün içerisinde döneceğini ve beni bir yere götüreceğini söylemişti. Neresi olduğu ile ilgili bir bilgi vermemesi merakımı daha da arttırıyordu. Eskiden kampta görmek daha kolaydı onu, ama artık ikimizde çok duramıyorduk kampta. Bu da özlemimi arttırıyordu ona karşı. Yine de şu an beni ele geçiren his korkuydu. Nereye gittiği hakkında bir şey söylememişti ve dünde gelmemişti kampa. Bugün ikinci gündü, hatta bitmesine 3-4 saat kalmıştı. Yine de onun hakkında bir bilgi ulaşmamıştı bana. Bu da benim korku mu arttırıyordu. Şu an nerede? Acaba iyi mi? Verdiği sözü tutup geri gelecek mi? Bu sorular iki gündür aklımı kemirirken duramıyordum doğru düzgün kulübede, hiçbir şey yapmak gelmiyordu içimden. Şu an tek istediğim şey onu görmek ve hala yanımda olduğunu bilmekti.

Dalganın kıyıya vuruşu ve yanımdan anlamadığım boğuk bir ses ile geldim kendime. Kardeşim Kate gözlerini dikmiş bana bakıyordu, ne yaptığımı anlamaya çalışır gibi. Bir an etrafa göz attım ve herkesin uyandığını fark ettim. Anlaşılan herkes kalkmış ve kahvaltıya inmişlerdi. Bir an düşünsem de aşağıya inmeyi, midem kaldıracak durumda değildi hiçbir şeyi. Gelmeyeceğimi söyleyerek kardeşimi aşağıya yolladım. Derin nefes aldıktan sonra yavaşça yatağımdan kalktım ve banyoya doğru ilerlemeye başladım. Bana şu an en iyi gelecek şey suydu. O ılık su gerçekten de çok iyi geliyordu bana. Tabi Poseidon'un kızı olmamın rolü çoktu bunda. Duştan çıktığımda saçlarımı kurulamaya başladım. Saçlarım kabarmamıştı, nadir olan bir durumdu bu duştan sonra. Banyoda saçlarımı kurulamayı bitirdiğim sırada Luna kapıyı çalıp "Lia, Edward geldi seni görmek istiyor." demesiyle kısa bir şok yaşamamın ardından "Hemen geliyorum, hazırlandığımı söyler misin?" diyerek yolladım kardeşimi aşağıya. Odamdan çıktığını anladığımda hızla banyodan çıkarak önce kapımı kilitledim, ardından da dolabıma yöneldim. O kadar heyecanlıydım ki elim ayağım titriyordu resmen. 2 günün dolmasına çok az zaman kalmıştı ve gelmeyeceğini, bana verdiği sözü tutmayacağını düşünmeye başlamıştım. Dolabımı açtığımda gözüme çıkan ilk kıyafeti, Rose'nin aldığı elbiseyi giymeye karar verdim. Çok gösterişli olmasa da şık duran mavi straplez ve diz üstü olan elbisemi giydim. Elbisemin tüllü etek kısmının üzerindeki beyaz kemere uygun olması için beyaz tacımı takarak hafif bir makyaj yaptım. Son olarak babamın verdiği kolye ile, yeni aldığım ayakkabıları giyerek hazırlığımı tamamladım. Saçlarım hafif dalgalı olmuştu ve güzel durduğu için salık bırakmaya karar vermiştim. Aşağı inerken kalbim o kadar hızlı atıyordu ki, sakin olmam için sürekli içimden tekrarlıyordum. Ama kim benden sakin olmamı bekleyebilirdi ki? Ne de olsa sevdiğim çocuk yanıma gelmişti ve sözünü tutmuştu. Şu an dünyadaki en mutlu melezmişim gibi hissediyordum. Kapıdan dışarı çıkmadan önce son kez duraksadım ve kendimi kontrol ettim hiçbir eksiğim var mı diye. Tam o sırada Rose’nin uzattığı beyaz küçük çantayı alarak omzuma taktım ve kardeşime teşekkür edercesine gülümsedim. Ardından bana merakla bakan kardeşlerime son kez göz attım ve kulübeden çıktım.

Kulübeden çıktığımda Yon’u görüp gülümsedim. Oturduğu yerden kalkıp yanıma geldi. Bir süre belli etmemeye çalışarak onu incelemeye başladım. O yokken bir şey oldu mu diye yemiştim kendimi ve şimdi iyi olduğunu görmek bana çok iyi gelmişti. Ardından "Sözü mü tuttum. Şimdi beraber Paris'e gidiyoruz" demesine karşılık gülümsedim ve elimi tutmasına izin verdim. Beni bir yere götüreceğini biliyordum ama Paris’i düşündüğü hakkında hiçbir ipucu vermemişti bana. Ona baktığımda gözlerini kapattığını fark ederek usulca bende gözlerimi kapadım. Daha önce ışınlanmayı kardeşim Rose ve o inciler sayesinde yapmıştım ve nasıl olduğunu biliyordum. Ama bunun aynı şekilde olup olmadığını bilmediğim içinde heyecanlıydım. Gözlerimi kapamış beklerken Yon yanımda olduğunu belli edercesine elimi sıktı. Sevdiğim erkek yanımdaydı ve hiç bırakmayacakmış gibi elimi tutuyordu. Ben daha ne isteyebilirdim ki? Hafifçe gülümsedim ve geldiğimizi hissedince gözlerimi araladım. Oldukça kolay bir şekilde gelmiştik Paris’e. Etrafıma bakındığımda buranın güzel bir restoran olduğunu anlamam zor olmadı. Yon’un sandalyemi tutmasıyla bende oturdum ve gözlerimle onu takip ettim. Karşıma oturduğu sırada üzerindeki takım elbiseyi görerek şaşırdım. Uzun süredir onu böyle görmemiştim ve takım elbisenin ona bu kadar çok yakıştığını fark etmemiştim. Ama şimdi bir kez daha göz atınca gerçekten de yakışıklı olduğunu bir kez daha fark ettim. "Sanırım beni fazlasıyla etkiledin" dedi elindeki beyaz gülü bana uzatarak. Gülümseyerek yavaşça gülü aldım ve kokladım. Her gül gibi bu da çok güzel kokuyordu ama rengi çok hoşuma gitmişti, beyaz… Bildiğim kadarıyla beyaz gül özlemi gösterirdi, yani o da beni mi özlemişti? Bunu düşününce hafifçe gülümsedim kızarmamaya çalışarak. Ardından sesimin çıkacağına emin olduğumda “Teşekkür ederim.” dememin ardından “Ayrıca sözünü tutman beni sevindirdi.” diyerek bitirdim sözümü. Yon tam konuşacağı sırada garson gelerek ne istediğimizi sordu ve gözlerimiz ona çevrildi. Verdiğimiz siparişin ardından garson yanımızdan uzaklaştığında aramızda kısa bir sessizlik oluşsa da bunun daha fazla uzamaması için en çok merak ettiğim soruyu Yon’a dönüp sordum. “Sen o gün nereye gittin?” diyerek bitireceğim sırada aldığım derin nefes tıkanmama neden oldu. Gömleğinde gördüğüm kan, beni oldukça korkutmayı başarmıştı. Hızla ve korkuyla “O kan da neyin nesi?” dememin ardından Yon’un gözlerine baktım. Biliyordum sesimde tereddüt, korku, endişe ve merak vardı ama bunu belli etmemeye çalışmak gibi bir niyetim yoktu. Ona bir şey olmuşsa ben dayanamazdım ve bu durumda da sesimi düşünecek halim yoktu.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Edward J. F. Newgate
Apollon'un Çocuğu/Kulübe Lideri/Canavarlara Karşı Korunma Eğitmeni
Apollon'un Çocuğu/Kulübe Lideri/Canavarlara Karşı Korunma Eğitmeni
Edward J. F. Newgate


Mesaj Sayısı : 1784
Kayıt tarihi : 21/12/10

Hayatımın 2. Evresi - Yeni bir başlangıç Empty
MesajKonu: Geri: Hayatımın 2. Evresi - Yeni bir başlangıç   Hayatımın 2. Evresi - Yeni bir başlangıç Icon_minitimePtsi Tem. 04, 2011 4:53 am

Harika bir başlangıçtı. Garson sözümü kesse dahi tam zamanında gelmişti. Müzik hafif ve sakin bir müzikti. Ve işin en mükemmel tarafı gözlerimizin birbirine bakmasıydı. Onun harika gözlerine ömrüm boyunca hiç kıpırdamadan bakabilirdim. Ama her mükemmel şey sonsuza kadar sürmüyordu. Cornelia garsonun gitmesinin ardından arada ki sessizliğe son vermek adına nereye gittiğimi sormuştu. Bu soruyu bekliyordum aslında. Kampa çok az uğruyordum, geldiğimde ise ya yaralı oluyordum ya da çok yorgun... Ama sorunun ardından gelen derin bir nefes verişi ve hızlıca sorulan başka bir soruyo beklemiyordum. "O kan da neyin nesi ?" Evet ilginçtir ki gerçekten o yaranın üstesinden geldiğimi zannetmiştim. Siyah gömleğimin üzerinde kısmen belli olan kızılımsı ıslaklığı o zaman fark ettim. O yara pek ciddi olmayan bir yara olsa dahi yüzeyseldi. Yüzeysel yaralar çok kanama yapıyordu. Bundan nefret ediyordum doğrusu. Cornelia'ya tekrar baktım. Sorularına cevap arıyordu ve telaşa kapılmıştı. Abartıp ölüyor olduğu mu dahi düşünebilirdi. Sonuna kadar haklıydı. 2 gün ortadan kayboluyordum döndüğümde ise göğsümde büyük bir yara izi oluyordu. Derin bir nefes verdim. En az zararla bu yoldan kurtulup yalan söyleyebilirdim. Ama ona bile yalan söylersem kendime güvenebilirmiydim? Böyle bir düşüncenin aklımdan geçmesine dahi lanet ettim. Bu kısa iç çatışmamın ardından derin bir nefes verip konuşmama başladım. Benden öğrenmek istediği her şeyi öğrenmeye hakkı vardı ve buna izin verecektim. Yavaşça konuşmaya başladım. "Sakin ol Cornelia, önemli bir şey yok. Sadece her zaman yapmak zorunda olduğum dövüşlerden bir hediye" dedim ve gülümsedim. Bunu filmlerden birinde görmüş olduğumu da es geçemedim. Klasik bir cevap mıydı acaba diye düşündüm.

Cümlelerimi toparlamaya çalışıyordum. Derin bir nefes daha verdim. Bana ilgiyle karşık korku ile bakmaya devam eden Cornelia'ya baktım. Benden daha açıklayıcı bir cevap beklediği açıktı. Bu nedenle devam ettim. "Thanatos'u biliyorsun ölüm tanrısı. Lanet olası tanrı insanların ruhunu yok etmekten zevk duyuyor. Eğer bir insanın ruhu yok olursa ona dair anıların ve hayallerin de yok olur. O hiç varolmamış olur. Şimdi düşünebilirsin acaba böyle biri var mı diye. İnan ben dahi bilmiyorum. Ve şu sıralar takındığım Güneş Muhafızlığının bir görevi var. Thanatos'u ruhları yok etmesini engellemek." diye bitirdim konuşmamı. İlginç bir görevim vardı doğrusu. Ama bu işin bana karizma kattığı su götürmez gerçekti. Konuşmamın bu güzel gün için yeterli olduğunu düşünüyordum. Ancak Cornelia bana imalı imalı bakmaya devam etti. Sanırım peki yarayı nasıl aldın demeye çalışıyordu. Hafifçe gülümseyerek bir kez daha nefes verdim. Ve konuşmamı sürdürdüm. "Bunu seni almadan 2 saat önce Thanatos'tan küçük bir şey çaldığımda oda bana hediye olarak bunu verdi." dedim. Elimi cebime götürdüm. Hala oradaydı. Biraz daha rahatladım. Yaram hala kanıyor muydu merak ediyordum ama kısa sürede iyileşeceğimden emindim. Cornelia bana zorla bir gülümseme ile baktığında konuştu. "Bu gözünün altında ki yara da o tür bir yara değil mi ? Ama sen bana Thanatos'un sadece ruhlara zarar verdiğini söylemiştin. Sen yüzeysel bir yara almışsın." dedi. Bu soruyu hiç beklemiyordum. Cornelia'ya bakarak gülümsedim. Onu bir kez daha sevmiştim doğrusu. Benim bunu anlamam yaklaşık 2 haftamı almıştı. O ise 5 dakika içerisinde en kilit konulardan birine bir açıklık getirmişti. Bu sorusunu da açıklık getirmek için konuşmaya başladım. "Evet, Thanatos sadece ruha zarar verebilir. Ancak ruhunu Thanatos'tan korumaya yarayan eşyalar vardır. 5 parçadan oluşan bu eşyalardan biri bende. 2 tanesi çok yakından tanıdığın kişilerde. Bir tanesi yok edildi. Diğeri ise kayıp... Eğer bu eşyalardan biri sendeyse Thanatos ruhuna değil vücuduna zarar verir. Bir nevi kendini savunma şansı bulursun." dedim. Cornelia bana o şaşkn gözleriyle harika bakıyordu. Beynim tekrar tatile çıktı ve düşünme yeteneğimi kaybettim. Adeta büyülenmiştim. Hayatım süresince gördüğüm en güzel yüze sahipti. Güzel hayallerim ve tatile giden beynim yemeğin gelmesi ile geri geldi. Garson yemeği masaya yerleştirdi ve eğilip oradan ayrıldı.
Yavaş yavaş nefes almam sakinleşirken Cornelia ile geçirdiğim günleri düşündüm. Geçireceğim günleri düşündüm. Ruhumun derinliklerinde bir titreşim daha hissettiğimde zamanı geldiğini anladım. Doğru kararı vermiştim. Milyon seçenekli bu hayat sınavında doğru seçeneği seçmiştim. Yavaşça elimi cebime götürdüm ve siyah küçük kutuyu avucumun içine aldım. Tatlı ve sakin bir yemek molası vermiş konuşmamızı duru bir sesle böldüm.

Sen ki, Dünya'nın en değerli harikalarından birisin.
Kalbimin hırsızı, gönül kapılarımın sahibisin.
Uzun zamandır, sahibi yok ve karanlığa gömülü gönlüm.
Artık ışığım sensin, evrenin en parlayan Güneş'isin

Ruhum bu engin denizde kaybolurken kalbini verebileceği birinin olmasına izin ver. Ben bir yere giderken kalbimi emanet etmeme izin ver. Cornelia Fackrell benimle evlenir misin ? Son sözümü söylerken avucumda ki siyah kutuyu çıkarmış açmıştım. İçinde sade tek taş yüzük yeşil-mavi karışımı bir şekilde parlıyordu. Kaybolan nesnenin bir yüzük olduğunu ben bile tahmin etmemiştim. Bu yüzüğün sahibi sevdiğim kişiydi. Bu kalbimin sadece onun olduğunun sözleşmesiydi. Onu koruyacak olan bu küçük yüzüktü...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cornelia Fackrell
Poseidon'un Çocuğu/Pegasus Binicilik Eğitmeni
Poseidon'un Çocuğu/Pegasus Binicilik Eğitmeni
Cornelia Fackrell


Mesaj Sayısı : 871
Kayıt tarihi : 03/10/10

Hayatımın 2. Evresi - Yeni bir başlangıç Empty
MesajKonu: Geri: Hayatımın 2. Evresi - Yeni bir başlangıç   Hayatımın 2. Evresi - Yeni bir başlangıç Icon_minitimePtsi Tem. 04, 2011 7:10 am

Korku.. Yon'un bana cevap vermediği her saniye daha da çok korkuyor, telaşa kapılıyordum. Gözlerim yarasındaydı, daha doğrusu gömleğindeki kan lekesinin üzerinde. Büyüyüp büyümeyeceğine bakıyordum ama hiçbir büyüme göstermiyordu. Gözlerimi gömlekten ayırıp gözlerine diktiğimde içindeki sakinliği görerek şaşırdım. Bu durumda nasılda bu kadar sakin kalabiliyordu ki. Ben ona merakla bakarken o da bana olanları tek tek açıklamaya başlamıştı. Yon açıkladıkça içimdeki öfke artıyordu. Thanatos... Onu daha önce hiç görmememe ve savaşmamama rağmen en büyük düşmanım şu an benim için o'ydu. Ne de olsa sevdiğim, benim için en değerli olan kişinin canını yakıyordu. Daha önce Yon'un bana Thanatos'tan çok az söz etse de onu bedenen yaralaması beni çok şaşırtmıştı. Thanatos'un bunu yaptığından hiç haberim yoktu. Yon konuşmaya devam ederken benim yaşadığım şaşkınlık ve endişe artmaya devam ediyordu. Ama açıklamasını bitirdiğinde oldukça rahatlamıştım. En azından bedenen korunma şansı vardı benim yaşama sebeplerimden en önemlisi olan kişinin. Derin bir iç çekerek kendimi gülümsemeye zorladım. Tamam her ne kadar ruhundan çok bedenine zarar gelmesi ve korunma şansı olsa da sürekli o görevlere çıkıyor olması beni korkutuyordu. Derin nefes aldım sakinleşmeye çalışarak. Aslında şu an yalnız olsam yerimde duramazdım ama karşımda sevdiğim insan olunca istemeden de olsa bir tebessüm oluyordu yüzümde. Gözlerine baktığımda bana baktığını fark ederek bir an utandığımı ve yüzümün kızardığını hissettim. O ise hayallere dalmış gibi beni izliyordu. Sonunda garson yemeklerimizi getirdiğinde söylediklerini aklımdan tekrar geçirdim. Böyle daha iyi olacağını bildikçe gülümsüyordum. Yon'a baktığımda kendine gelmiş gibiydi ve çok tatlı görünüyordu. Gülümsemesini, bana bakışını özlemiştim. Çok uzun süre birlikte duramadığımız için sürekli zamanlarım onu düşünmekle geçiyordu. Kafamdan bu düşünceleri atarken garsonun gidişini izledim arkasından. Aramızda oluşan sessizlik uzun sürmedi ve Yon'un sözleriyle kesildi. Söylediği şiir beni kendine tekrar hayran bırakırken son sözleri beni resmen kalbimden vurmuştu. "Ruhum bu engin denizde kaybolurken kalbini verebileceği birinin olmasına izin ver. Ben bir yere giderken kalbimi emanet etmeme izin ver. Cornelia Fackrell benimle evlenir misin?" Uzun süredir bunu duymayı hayal etmiş ama hep hayal olarak kalacağını düşünmüştüm. Ama şimdi o beklediğim, hayalini kurduğum an gelip çatmıştı. Duyduklarıma inanamazken bir yandan da kalbim deli gibi atıyor ve ben gülümsüyordum. Yon'un çıkardığı elindeki o yüzük kutusuna bakarak gülümsedim. Tek taş olan bu yüzük mavi ve yeşil rengin yansıması ile parıldıyordu. Tekrar inanamayarak Yon'a baktığımda bana olan sevgisini ilk defa bu kadar net görmüştüm. O da beni gerçekten seviyordu ve bu bir rüya değildi. Mutlulukla gülümserken gözlerimin dolduğunu fark ettim. Gözlerimi kırpıştırarak göz yaşlarımın akmasını engellerken bir yandan da bana merakla bakan Yon'a döndüm. "Ruhun bu engin denizde kaybolmadı hayır. Beni buldu, benim ruhumu. Emanet edeceğin kalp artık daima benim. Tıpkı benim kalbimin de senin olduğu gibi. Evet. Edward J. F. Newgate seninle evlenirim." dedim ve gözlerindeki parıltıyı görerek gülümsedim. Elimi uzatmasını istediğinde yavaşça elimi uzattım ve yüzüğü parmağıma takmasını izledim. Bu yüzük benim için çok özeldi ve hiçbir zaman çıkmayacaktı. Ve şu an, benim en mutlu ve bitmemesini istediğim andı...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Hayatımın 2. Evresi - Yeni bir başlangıç
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Yeni Bir Başlangıç...
» Yeni bir başlangıç...
» Yeni Bir Başlangıç
» Yeni Bir Başlangıç.
» Yeni Bir Başlangıç

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Olimpos Rpg :: Dünya Kültür Başkentleri :: Paris-
Buraya geçin: