Atropos Tanrıça
Mesaj Sayısı : 62 Kayıt tarihi : 06/05/11
| Konu: Ahfâ Yolculuk Çarş. Haz. 22, 2011 5:13 am | |
| 1912
Gökyüzü yine karamsarlığa bürünmüştü, yıldızlar tüm güzellikleriyle siyahlığa bürünmüş asumanı süslüyordu. Hiç yanımda ayırmadığım siyah kaplı defterimin içerisine her saniye yeni bir isim eklenirken bir diğeri ise yok olmaktaydı. Geriye sadece cansız bedenler ve sevdiklerinin peşinden getirdiği ağırlar kalıyordu. Önümde duran ihtişamlı geminin batmasına sadece saniyeler kalmıştı. Tanrı’nın bile batıramayacağını söylendiği, insanların büyük bir hayranlık beslediği metal yığını sadece bir buz dağıyla Atlantis’in sularına gömülmeye başlamıştı. Etrafı hakim almış telaş sadece çevrede koşuşturan insan yığınını meydana getiriyordu. Kimisi görevlileri dinlemiyor, hayatını artık bir cehenneme çeviren gemiden kurtulmaya çalışıyor. Kimisi ise ne yapacağını bilmiyordu, yalnız kurtulmayı düşlüyordu. Büyük geminin biraz daha aşağıya doğru batmasıyla arka kısmı suyun üzerine doğru çıkmaya başlamıştı. Pek çok kişinin rüyalarını süsleyen Titanik artık bir kabusa dönmüştü. Yükselen feryat seslerine kimse kulak asmıyor, sadece kendi yaşamlarını kurtarmaya çalışıyorlardı. Fakat çoğu okyanusun derin sularının da öleceğini bilmiyorlardı. İhtişamlı geminin batmasıyla kardeşim Klotho’nun vaat ettiği kader gerçekleşmiş senaryonun bundan sonrasını ben devralmıştım. Elimde tuttuğum yaşam ipliklerine son vererek Atlantis üzerinde oluşan cesetlere netice olmuştum. Poseidon’un bundan hoşnut olduğu söylenmezdi, sonuçta kendi bölgesinin bir yığın insan cesediyle dolması sadece onu sinirlendirmişti. Lakin kurulan senaryolara karışma gibi bir hükmü yoktu, sadece uzaktan izliyordu. Ertesi gün yaşanacaklar gazete manşetlerini boydan boya kaplayacak haberdeydi, olayın bu kısmıyla ilgilendiğim söylenemezdi aslında. İlgilendiğim sadece yaşamlarını sonuna gelmiş olan ruhlarını var oldukları dünyadan almaktı. Her ne kadar çoğu kişi için acı bir manzara olsa da benim için değildi.
Günümüz
Klotho’nun bahşettiği ömür ipliğinin sonuna gelmişti genç kız. Bart ile birlikte geçmişten geldikten sonra kedimi daha iyi hissetmiştim. Eski yılları ziyaret edip nostalji yapmak her ne kadar güzelde olsa bin beş yüz on yedi ruhla ilgilenmek kolay olmamıştı. Yeşil vadiyi boydan boya süsleyen kırmızı gelincikler hoş bir görünüm sergilemekteydi. Bart ile buraya geliş amacımız bu sefer Thanatos ile anlaşma yapmış bir melezin ruhunu almaktı. Uzun zaman önce yapılan anlaşmaya her ne kadar şahit olmasam da Klotho’nun yazdığı kaderi biliyordum, sadece ona son vermek kalmıştı. Orman her zaman ki gibi sükunetini koruyordu, sadece dallarda ki kuşların melodileriyle vadiden esen hafif meltem sükunetin bozulmasında pay oynuyordu. Yeşil gözlerim ilerideki kayalıklarda oturan meleze kilitlenmişti, uzaktan uzağa genç kıza bakıyordum. Her ne kadar hayatı onun için çok iyi geçmese de gideceği yeri biliyordum. Sadece Bart ile birlikte doğru zamanın gelmesini bekliyorduk. Zaten her zaman yaptığımız bu değil miydi?
| |
|
Bart Banner Küçük Tanrı
Mesaj Sayısı : 139 Kayıt tarihi : 24/02/11
| Konu: Geri: Ahfâ Yolculuk Perş. Haz. 30, 2011 10:43 am | |
| 1912 Ah yıldızlar. Bir gün o yerlerde de yolculuk yapabilecekti insanlar ama şimdilik sadece basit şeyleri kullanıyorlardı bir gemi gibi mesela. Bu gemi özellikle. Birde gemiyi tanrı bile batıramaz demişlerdi. Ama ben yardım ettim ve sadece küçük bir tanrıydım. Gemiden çıkalı bu zamana göre 5 dakika kendi zamanıma göre ise 15 yıl olmuştu. Şimdi Atropos'la birlikte gelmek daha iyi olmuştu sanırım. Kader bu sayede daha iyi işliyordu. Tek başıma değiştirmekten bıkmıştım ve yorulmuştum. İşte başlıyordu buz dağına çarpmak üzereydi ve insanlar telaşa kapılmıştı bile. Bir çoğuyla yolculuğun başında konuşmuştum hayatlarını öğrenmiştim ve şimdi hepsinin hayatını değiştiriyordum. İşte çarpmıştı. Gemi aşağı batması ile arka taraf havaya kalkmıştı filmi izlerken en sevdiğim sahne her zaman bu olmuştur. Çığlıkları buraya kadar geliyordu ama hepsi boşunaydı. Bu harika gemi "Tanrının bile batıramayacağı gemi." batıyordu. Artık Atlantisin önünde bir sürü ceset vardı. Abim Poseidon bundan pek hoşlanmayacaktı. Ama bu tabi ki benim umurumda bile değildi. Artık gitme vaktiydi Atropos işini halletmişti Titanik ile. Güzel gemiydi.
Günümüz
Klotho'yla ilgili bir şeyler demişti Atropos ama dinlemedim. Sadece bir kızın öleceğini biliyordum o kadar. Kaderini görebiliyordum. Eğer yaşarsa bir sürü değişikliğe neden olucaktı. Kader değişmeye başlayınca o kadar başım ağrıdı ki onu ben öldürecektim az kalsın. Kızın ölme nedenlerinden biri ise Thanatos ile anlaşma yapmasımı ne imiş. Melez kampındaydık buraya bir kere gelmiştim sadece. Ve karşılaştığım ilk kişi bir hermes oğluydu ne kadar şanslıydım yolcuların tanrısının oğluyla karşılaştım. Tam benim aradığım biriydi. Çünkü nerede olduğumu kesinlikle bilmiyordum o an. Bir sürü kuş vardı ormanda ve hepsi güzel bir şekilde ses çıkartıyorlardı. Sonunda bir taşın üzerinde bir kız görmüştük. İşte bu o kızdı. Aslında Atropos hemen öldürebilirdi ama zamanı gelmemişti. Daha kaderinde benimle tanışıp nefret etmek gibi bir şeyi vardır. Saatime baktığımda ölmek için 1 benim ile tanışmak için 15 dakikası olduğunu gördüm. Kız bizi görmesin diye bir kayanın arkasına oturduk. Yerinden kalkmaması gerekiyordu. Yerinden kalkmak gibi bir aptallık yaparsa oracıkta onu öldürürdüm. Cesedini de kimse bulamazdı. Bu avcının. Evet öldüreceğimiz kız bir 'ölümsüz' avcı idi. Bu da daha keyifli yapıyordu öldürme işini zaten. Hala saatime bakıyordum. Zaman tanrısı için zaman geçmiyordu. Ne kadar ironikti. | |
|