Pegasusumdan inmiş, Empire State Binası'nın önünde duruyordum. İçeri girip girmemek sadece birkaç adımıma bağlıydı. Kalbim heyecandan küt küt atarken hemen içeri girmeye karar verdim. Ayaklarım beni geri döndürmeye çalışıyor olsa bile annemi, -yıllardır bir kerecik olsun göremediğim kadını- görmek istiyordum. Derin bir soluk aldım. Artık kendimden emindim. Sessiz ve bir o kadar da emin adımlarla içeriye girdim. Kimsecikler yoktu. Sadece ileride resepsiyonda duran adam dikkatimi çekti. Hemen adamın yanına giderek konuşmaya başladım. ''Merhaba. Ben altı yüzüncü kata çıkmak istiyorum.'' Görevli, sanki çok yanlış bir şey söylemişim gibi bana baktı. ''Ha, altı yüzüncü kat mı? Sen delirmiş olmalısın. Görüyorsun ki burada öyle bir kat yok!'' Sinirlenmiştim. Hiç işim gücüm yokmuş gibi bir de bu görevliyle mi uğraşacaktım? Sesimi yükseltmeden konuştum. ''Size altı yüzüncü kata çıkmak istediğimi söylüyorum. İzin isteyen yok! Derhal dediğimi yapmanızı rica ediyorum!'' Adam kafasını sallayarak hemen bana anahtarı verdi. Bunu en baştan, beni hiç zorlamadan yapsaydı olmuyordu sanki.
Anahtarı alarak biraz sinirli adımlarla asansöre doğru yöneldim. Ama mutluluğum ve heyecanım hala devam ediyordu. Asansöre binerek altı yüzüncü kata doğru çıkmaya başladım. Sakinleşmeye çalışıyordum. Şunun şurasında sadece annemi görecektim, tabii yıllardır görmediğim annemi. Sonunda altı yüzüncü kata ulaşmıştım. Asansörün kapısı yavaş yavaş açıldı. Asansörden çıktığımda kendimi koskoca bir salonda bulum. Karşımda da annem duruyordu. Bu sadece tahmindi. Orada olduğumu belli etmek istercesine birkaç adım attım. Tam da saniyeler içinde annem bana doğru döndü. Çok çok güzeldi. Güzelliği gözlerimi kamaştırıyordu. Konuşmaya karar verdim. Konuşmalıydım. Yılların özlemini gidermeyecek olsa bile anneme olan özlemim biraz dinebilirdi.