Kampa geldiğim ilk gün, hiçbir şeyi bilmiyordum. Sadece arkadaşım –satirim- Sergio’yla geziyordum. Bana her yeri tanıtıyordu. En sonunda bana ‘’Şimdi yemek zamanı. Ondan sonra ebebeynini öğreneceksin. Bunun için heyecanlı olmalısın. Değil mi?’’ dedi. Ben, ebeveynimin Poseidon olmasını isterdim; çünkü suyu çok severdim. Aynı zamanda ilk öğrendiğim tanrı da oydu. Yemeğe gitmek için sabırsızlanıyordum. Henüz hiçbir şey yememiştim. Midem gurulduyordu. ‘’Evet. Fazlasıyla heyecanlıyım.’’ dedim. O sırada bir borazan sesi duydum. Sergio ‘’Yemek vakti.’’ dedi. ‘Yemek vaktinin geldiği her zaman böyle mi haber verilirdi? Lanet olsun..’ diye düşündüm. Daha sonra da bir yokuş tırmanmaya başladım. Sergio’nun arkasına geçip yemeğimi aldım. Sergio ‘’Sen şuradaki masada oturacaksın. Şimdilik.’’ dedi. Oraya yöneldim. Hermes Kulübesi’ne ait olduğunu olduğunu anladığım masada hiç kimse hiçbir şey yemişti. Tam yiyecekken oradan biri ‘’Tanrılara adak adamak için beklemelisin.’’ dedi. Ben ise bir şeyler yemek ve içmek için sabırsızlanıyordum. Adağımı adamak için aklıma gelen ilk tanrıyı, Poseidon’u seçtim. Daha sonra yedim. Anfitiyatro denilen yerde üzerimde Hypnos işareti belirdi. Aslında biraz hayal kırıklığına uğramıştım; ama kulübe lideri yanıma geldi ve bana kulübeye kadar eşlik etti.