Philomela Morgenstern Hades'in Çocuğu
Mesaj Sayısı : 184 Kayıt tarihi : 22/04/11
| Konu: İlk Adım. C.tesi Haz. 18, 2011 7:00 am | |
|
Yanımda satir Selvi ile beraber ilerliyordum. Beni nereye götürdüğünü tam olarak bilmiyordum. Sadece buranın benim iki yıldır bir türlü gelmeyi başaramadığım Melez Kampı olduğunu biliyordum. Benimle beraber kampa gelmekte olan melezlerde bavul vardı, gözyaşı döküyorlardı. Bir zamanlar benim de bir sırt çantam vardı, içinde dolu kıyafetim vardı. Kitaplar, kolyeler, takılar, annemin birkaç böreği vesaire. Sırtıma onu almış yürüyordum. Melez olduğumu öğrendiğim gün, buna inanamayışım. Hep dalga geçtiğim, öğretmenini kaale almadığım mitoloji dersinin gerçekleri yansıttığını öğrenişimin verdiği bir üzgünlük, kızgınlıktı belki de. Koskoca bir tanrının, hem de sıradan bir tanrı da değil, Üç Büyükler'den Hades'in beni sahiplenmeyişinin verdiği kırgınlık da olabilirdi. Gözyaşlarım belki onlarınkinden kat kat daha fazlaydı, ondandı zaten Kronos'a sığınışım, Luke'a olan aşkım. Şu anda gözümden hafifçe süzülen gözyaşları, pişmanlıktandı. O adama nasıl güvendiğimin, onu Luke zannetmemin verdiği tarif edilemez boşluk. Selvi'ye baktım, bana gülümsüyordu. Sırtımı ovalayarak gülen gözleriyle bana baktı. "Sana söz verdiğim gibi her şey düzelecek." diyince ben de ona gülümsedim. Oysa hiçbir şeyin düzeleceği yoktu. Babamla görüşmemeyi dilemekten başka yapacak bir şeyim de yoktu. Beni gördüğü yerde öldürürdü, hem koskoca Ölüler Tanrısı'ydı değil mi? Diğer tanrıların uğraşması iki saniyeyse, onun öldürme süresi bir saniyeydi. Belki içinden beni öldürmeyi geçirse de ölebilirdim. Benden haberdar olduğunu biliyordum, çünkü anlatılana göre tanrılar insanların, melezlerin içini okuyabilirmiş. O halde Hades de benim içimi okuyabilirdi, rahatlıkla. Derin bir nefes verdikten sonra Selvi'ye döndüm. Bir şey takmıyormuşcasına gülümsedim. "Biz nereye gidiyoruz peki Selvi?" dediğimdeyse bana ortasında şelale bulunan birkaç minik evi gösterdi. "Önce hepimiz oraya." dedi diğer melezleri de göstererek. Omuz silktim ve beni aldıktan sonra alınan ilk melezin yanından yürümeye başladım. Konuşmaya çalışıyordum gülümseyerek, ama o ağlıyordu. Bana baktı, neden ağlamadığımı sorarcasına. Sırtını sıvazladım, onun neler hissettiğini anlayabiliyordum. Ondan çok daha fazlasını yaşamıştım. "Yakında geçecek, hele bir ebeveynin belli olsun, görürsün her şey bitecek." dedim gülümseyerek. Herkes benim gibi kolayca inanmazdı millete, zaten kampa geldikten sonra gerisi kolaydı. Mesela ben şu andan itibaren, hamile olduğum öğrenilene kadar huzurlu bir şekilde yaşayabilirdim kampta. Tabi ikide bir kusmadığım sürece daha üç ay daha rahat etme ihtimalim vardı. Yanımdaki melezle beraber ilerlerken tam önümdeki melezin kafasında yanan bir işaret gördüm. Bu işaret bana oldukça tanıdık geliyordu, Selvi'nin yanına gittim ve işareti gösterdim. Selvi'nin ağzı açık kalmıştı. "İki Hades çocuğunu aynı anda kampa getiriyorum." dedi donmuş bir şekilde. Ağlayan melezin yanına gitti ve ona durumu anlatmaya başladı. Selvi'nin melezle konuşması bittiğinde melez biraz donmuştu, arkasından dolandım ve boynuna sarıldım. "Selam kardeş." dedim gülümseyerek. Kız bana gözlerini kısarak baktı, ardından bana sarıldı. Beraber yürümeye devam ettik ve bir çeşmenin yanında durduk. Etrafımızda minik minik kulübeler vardı ve sayamadığım kadar melez. Gülümsedim, içlerinden bir tanesi dikilip bizi izlemeye başlamıştı. Selvi burada beklememizi söyledi ve kocaman bir evin içine girdi. Yanımda daha adını bile bilmediğim kardeşim, çevremde de kaderdaşlarım Selvi'nin gelmesini bekliyorduk. Selvi yanında iki kızla beraber yanımıza geldi ve onları tanıtmaya başladı. "Sağımda duran sarı saçlı arkadaşımız Satellite Morgan. Solumda duran yeşil gözlü arkadaşımız da Maria von Dorff. Melez danışmanlarıdır ikisi de. Sizi kulübelerinize götürecekler." dedi ve herkesi gruplara ayırdı. Kardeşimle aynı gruptaydım, ona gülümsedim. Yanımızda birkaç melez, sarı saçlı kızın arkasından gidiyorduk. Bize gülümseyerek bir şeyler anlatıyordu ama ben onu pek dinleyemiyordum. Çevreme bakınıp, diğer melezlerin bize bakışlarına karşılık veriyordum. İlk uğradığımız kulübe Athena Kulübesi'ydi. İçeriye bakmaya çalışırken birden kapı kapanınca gözlerimi devirmiştim. Athena Kulübesi'nden sonra da Demeter Kulübesi'ne gitmiştik, dört numaralı kulübe. Orası gerçekten çok bitkiseldi, mitoloji dersinde öğrendiğim tek tük tanrıçalardandı Demeter. O kulübeden sonra da Hades Kulübesi'ne gelmiştik. Kardeşimin elini tuttum, gülümseyerek kapıdan içeri girdik ve Satellite'a teşekkür ettik. Sert bakışlarıyla gülümseyen biri bizi karşıladı. Oldukça büyük görünüyordu, biraz da korkutucu olduğu kesindi. Yanında bize gülümseyen sevimli sarı saçlı mavi gözlü bir kız vardı. Sanırım gördüğüm en güzel kızlardandı. Diğer yanında da bizim geldiğimize pek sevinmişe benzeyen gözlerine kalem çekilmiş sarı saçlı bir kız vardı. Ve de onun yanında iki tane erkek; biri esmer ve oldukça yakışıklı, diğeri de kulübenin büyüklerinden olduğunu belli eden ve bakışıyla çoğu kızı etkileyebilecek biri. Tam ortada duran konuşmaya başladı. "Selam kız kardeşlerim, ben Hades Kulübesi'nin en eskisi Robert, Robyn derler bana ama sanırım siz abi diyeceksiniz. Sağımda duran da benim anne tarafından da kardeşim Selene. Solumda duran ise Stell, genelde kavga ederiz fakat iyidir ufaklık. Stell'in yanında da Calvin ve Hector var. Hec, genelde bizim Stell'le kavgalarımızı ayırır. Calvin de siz gelmeden önce en yenimizdi, çok çalışkandır." dedi gülümseyerek. Ben de gülümsüyordum, gerçekten sonunda tek yaşamaktan sıyrılıp kalabalık bir aileye sahip olmaktan onur duymuştum. Kulübemin muhteşemliğini hayran hayran izlerken Robyn bize baktı. "Peki ya siz?" dedi. Ben de gülümseyerek anlatmaya başladım. "Ben Philomela, Phil diyebilirsiniz ya da kendinizin taktığı başka lakaplar da olabilir. O da ..." dedim kardeşime dönerek. Aynı zamanda gelmiştik kulübeye fakat henüz ikimiz tanışmamıştık. Kız da gülümsemeye çalıştı. "Alyssa. Lyss veya Alys." dedi. Robyn Sel'e baktı ve onu öne doğru ittirdi. "Kız kardeşlerini odalarına yerleştir ufaklık." dedi. Ben de gülümseyerek Sel'i takip etmeye başladım. Daha şimdiden kulübemi sevmiştim, gerçekten. Sert gibi görünen abim Robyn'in benim durumumu öğrenince ne yapacağını bilmiyordum, bilmek istemiyordum. Hem onun dışında iki tane daha abim vardı, Calvin ve Hector. Üç abimin bana neler yapacağını düşünemiyordum. Kısa bir dalgınlık sonrası Sel bize kulübeyi anlatmaya başladı. Hevesle onu dinledim, kulübem gerçekten süperdi, kendimi şanslı hissediyordum.
| |
|