Pegasuslarımızdan indiğimizde nerede olduğumuzdan habersiz yürümeye başladık. Alex ile canımız sıkıldığı için kamptan kaçmıştık. Biraz eğlence, biraz macera isteği içimizi doldururken karşımıza çıkan yerle birlikte irkildik. Bir sürü heykel vardı. Hepsi birbirinden farklıydı ve sanki ustalıkla yapılmışlardı. Şaşkınlıkla heykellere bakarken kafamızı kaldırmamızla birlikte nerede olduğumuzu anladık. 'Em Teyze'nin Bahçe Cüceleri Mağazası' Sakince Alex'e baktım. Sanki o da bir şeylerden şüphelenmiş gibiydi. Em, sanki bir yerden tanıdık geliyordu. Ne kadar dile getirmek istemesem bile aklıma gelenlerle birlikte irkildim. Tekrar Alex'e dönerek konuşmaya başladım. ''Alex, tüm bunlar sana bir yerden tanıdık geliyor mu ya da Em?'' Düşüncelerimiz aynı gibiydi. Hem şüpheli hem emin bir tavırla cevap verdi Alex. ''Aklıma gelen tek şey... Medusa.'' Evet, benimde aklıma gelen Medusa'ydı. Ama bu kadar çok macera isteğiyle doluyken elbette içeri girecektik. Yeniden Alex'e dönerek sorumu yönelttim. ''Peki, içeri girmeye ne dersin?'' O da benim gibi içeri girmek istiyordu. ''Kesinlikle hayır demem. Haydi girelim.'' Ardından heykellere bak baka içeri girdik.
İçerisinin dışarıdan pek bir farkı yoktu. Farklı farklı bir sürü heykel, etrafta duruyordu. Hepsi ustalıkla yapılmış gibiydi. Buraya girmekle doğru yapıp yapmadığımızdan hiç emin değildim. ''Alex, buraya girmekle doğru mu yaptık acaba? Sanki hiç tekin bir yer değil.'' Ben bunları söylerken henüz başımıza geleceklerden tamamen habersizdik. ''Sadece biraz gezeceğiz, hem ne olabilir ki?'' Asında evet, ne olabilirdi ki? Biraz daha yürüyerek çevreyi incelemeye başladık.