Han'in ziyaretini beklemiyordum. Sabah sabah kapım kırılırcasına çalınıyordu. Açtığımda karşımda Han'i buldum. Şaşkınlıkla sordum,"Ne oldu Han?" Kulübeye adım atarken cevap verdi,"Çok ama çok kötü bir şey." Bu ifadesi beni endişelendirmişti, "Anlat." "Blaine'in aldığı tırpanı hatırlıyorsun değil mi?" Konuyla alakasını çözemeyerek başımı salladım."O tırpan Kronos'unmuş ve çalındığını herkes biliyor!" Dehşete düşmüştüm. Biz, yani Blaine, Kronıs'un tırpanını mı çalmıştık? "Aman Tanrılarım!" Han ne yapacağımızı biliyor gibi bir işaret yaptı. "O tırpanı bırakmak zorundayız!" Ne yapacağımı, ne düşüneceğimi bilmiyordum. Blaine'i bulmamız gerekiyordu. "Blaine ve Tin kamptan kaçacaklardı. Belki yetişebiliriz onlara!" Han söylediğimi mantıklı bulmuş gibiydi. Şimdi sadece onları bulmamız ve Kronos'un tırpanını kimseye çaktırmadan yerine bırakmamız gerekiyordu!