Kampın geçim kaynağı bir köşede duran çilek tarlasıymış. Bir kaç kere oraya gidip çilek çalan çocuklar görmüştüm, hepsi de afiyetle yiyordu. Bende mi gitsem diye düşünüyordum. Bu günde gitmeye karar vermiştim çünkü canım çok kötü çilek istemişti. Kimsenin olmadığı bir zaman da daha tarlalar da yakalanmamak için ne yapması gerektiğini bilmeyen bir çaylak olarak, tarlalara doğru yol aldım. Tarlaya varana kadar bir kaç kez geri dönmeyi düşündüm ama çilekler daha baskın geldiği için vazgeçtim. Yolda normal yürürsem pek şüphe çekmem diye düşünüyordum. Öylesine gidiyormuş gibi rahat rahat yürüyordum. Yeni olduğumda çoğu kişi beni tanımaya çalışıyormuş gibi bakıyordu. Sonunda tarlalara vardığımda etrafımı yokladım ve hızlı bir şekilde tarlaya daldım. Kimsenin göremeyeceği bir köşeye sızıp, hem kulübede yemek için çilek topluyor , hemde orada yiyiyordum. O sırada bazı hışırtılar duydum. Ben daha bir yere saklanamadan ve ya topladığım çilekleri ortadan kaldıramadan yanıma birisi 'indi'. İndi çünkü nasıl yaptığını bilemediğim bir şekilde yukarıdan geldi. Sanırım zıplamıştı. Ben şaşkın şaşkın bakarken ve daha yeni kendime gelip gözümü açabilmişken, bunun bir kız olduğunu gördüm. Kız hem bir kıza göre , hem de yaşına göre kaslı ve iriydi. Muhtemelen Ares kızıydı. Gözlerinden bir plan kurduğu anlaşılıyordu ve belli ki bunu benim üzerimde uygulayacaktı.'' O çilekleri bana ver ! '' Kıza garip garip bakarken konuşmasını sürdürdü , '' Çünkü seni yakaladım , eğer seni şikayet etmemi istemiyorsan o çilekleri bana ver ! '' Hiç de beni yakalamışa benzemiyordu aslında. '' Beni yakalamışa benzemiyorsun '' devam ettim. Bir çaylak olarak ne yapacaktım ki. Şansımı zorlayayım dedim.''Belki semde bir şeyler çalmaya geldin?'' '' O çilekleri bana ver çaylak ! '' Ares çocuklarının böyle olduğunu duymuştum. Doğruymuş.