Sabah yatağımdan normalden daha erken kalktım. Son günlerden fark ettiğime göre bir pegasus edinmeliydim, çünkü kamptan kaçmanın başka yolu yoktu. Bu işi erkenden halletmek istiyordum, gün içinde vaktim olmuyordu. Kimseyi uyandırmamaya dikkat ederek üstüme bir şeyler giydim ve kulübeden çıktım. Daha önce pegasus ahırlarının yerini öğrenmiştim, bu yüzden bulmam çok vakit almadı. İçeri girdiğimde hesapta olmayan bir şeyle karşılaştım; Berbat bir koku! Bu hayvanların nasıl böyle kokabildiğini düşünerek ilerledim. Orada bir sürü pegasus vardı ama hiç biri dikkatimi çekmemişti. Bir pegasus bulamayacağımı düşünmeye başlamıştım, ta ki bir süre daha ilerleyip gece kadar siyah bir pegasusla karşılaşana kadar. O pegasus ilgimi çekmişti. Yanına gittim ve ona uzandım,"Sahibin yok galiba, ha?" Pegasus onaylarcasına elime burnunu sürttü. Onu sevmiştim ve benim olmasını istiyordum. Onu yavaşça okşayarak kendi kendime konuşur gibi konuşmaya başladım,"Bundan sonra birlikte takılmak ister misin? Seninle gezebiliriz, kamptan falan kaçarız." Pegasus masmavi gözlerini gözlerime dikti. Ona bir ad bulmam gerektiğini hatırladım. Bunu hiç düşünmemiştim. Gözlerimi pegasusun gözlerine diktim."Sana bir ad bulmalıyım. Hmm... Darcell nasıl? Anlamı karanlık. Evet, bunu sevdim. Adını Darcell koyacağım. Pegasusla konuşamadığım için ne düşündüğünü bilmiyordum ama bu ismi sevmiştim. Görüntüsüyle uyuşuyordu. Ayağa kalktım ve pegasusun boynunu okşayarak ona veda ettim. Ahırlardan çıkarken rahatlamıştım. Artık yanımda kimse olmasa bile kaptan kaçarken benimle gelebilecek biri vardı.