Vesper'ı yolculuğa çıkmaya ikna etmek için söylemediği şey kalmamıştı neredeyse. Pegasusun her zamanki inatçılığı üstündeydi. Bu da Katherine'i sinir etmeye yeten etkenlerden biriydi. "Son kez söylüyorum. İnatçılığı bırak yoksa zor kullanmak zorunda kalacağım!" Vesper ise inatçı bir kişneme ile geri adımlar attı. "Ben de sana söylüyorum Mermaid! Kamptan çıkmam! Yemek yemem gerekiyor!" Katherine'nin onun yemeğini önemseyecek zamanı yoktu. Fazlasıyla sinirleniyordu. "Bana bak! San Francisco'ya gitmem gerekiyor. Yemeğin de kaçmıyor. Yolda küp şeker veririm onu yersin." küp şeker lafı onun ilgisini çekmişe benziyordu. Sonunda onu ikna edebileceğini fark ettiğinde gözlerini devirdi. Yarım saattir bu işle uğraşıyordu, eğer Katherine ilk dediğinde kabul etse, şimdiye gitmiş dönmüş olurlardı. Peki, dönmüş olmazlardı ama varmış olurlardı. "Peki, ama önce küp şekeri görelim." dedi bu sefer pegasusu. Katherine o anda onu boğmamak için kendini zor tutarken, biraz zorla da olsa pegasusa gülümsedi ve başka bir pegasusun yanına bırakılmış küp şekerleri aldı. Sessiz hareket ediyordu çünkü başka bir pegasus ile uğraşamazdı. Onun ne yaptığını gören Vesper'a sessiz olmasını söylemeye gerek duymadı. Pegasus, önüne yemek koyulduğunda her şeyi yapabilirdi. Sahibini satmak hariç. Sadıklığı, Katherine'in pegasusunda güvendiği tek noktaydı.
Vesper doyduğundan emin olduktan sonra Katherine'in üzerine çıkması için biraz eğildi. Kız bunu yıllardır yapıyormuş gibi bir ustalıkla bindi. Yıllardır yapıyordu aslında. Neptün'ün kızı, Roma Kampı sınırları içerisinde başka ne yapacaktı ki? Pegasuslar, savaşlar, sular ve babası yüzünden ona saygı duyan insanlar. Asıl saygıyı Jüpiter çocukları görüyordu tabi ki de ama Neptün çocukları da az değildi onların yanında. İç çekti ve pegasusuna uçması için ayakları ile hafif bir şekilde vurdu. Vesper anlamış gibi ilerledi ve uçmaya başladı.
San Francisco üzerinde uçarken, yanına aldığı beline bağladığı çantasındaki titreşim dikkatini çekti. Vesper'dan düşmemek için ayakları ile dengesini sağladıktan sonra çantasını açıp neyin titrediğine baktı. Bazı makyaj malzemelerini kenara ittikten sonra, ışığı parlayan aleti gördü. "Lanet olsun! Senin kapalı olman gerekiyordu!" yine de merakı üstün gelip telefonu kapatmak yerine kimin aradığına baktı. Üvey annesi arıyordu. Gerçi, son olanlardan sonra onun üvey annesi olduğundan şüpheliydi ya. Kötü bir şey mi olmuştu acaba? Canavarlar üvey kardeşinin sisin arkasını görebildiğini fark edip öldürmüşler miydi yoksa? Üstelik, gökyüzünde Vesper ile uçarken, hangi canavar saldırabilirdi ki onlara? Daha fazla bekletmeden açtı telefonu. Konuştuğunda tüm endişesini bir kenara atmıştı. Davranışlarının anında değiştiği zamanlardan biriydi anlaşılan. "Size kaç kere bena telefon ile ulaşmaya çalışmayın dedim! Uygun değilim işte!" üvey olup olmadığından emin olmadığı annesinin, onun melez olduğunu bilmediğini neredeyse unutacaktı. Onu telefon kullanılmanın yasak olduğu bir okulda falan sanıyor olmalıydılar. "Katherine, biliyorum! Üzgünüm ama gelmen gerekiyor." üzgün geliyordu telefonun ucundaki ses. Katherine cevap vermek üzere ağzını açtığında, aynı anda arkasındaki kanat seslerini duydu. Telefonu veda etmeye zaman bile bulamadan kapatarak çantasına koydu yeniden. "Uçarken bir canavar olmaz ha? Aferin sana Mermaid." Vesper arkalarında onları takip eden canavarlardan kaçarken söylenmeye başlamıştı bile. "Kapa çeneni ve uçmaya devam et. Anlaşılan kamp işi yatıyor. Tam da San Francisco'ya gelmişken hem de!" Sinirli bir şekilde arkasını dönerken onları nelerin takip ettiğine baktı. Ares'in kuşları. O an isimlerini hatırlasa, kesinlikle bir lanet okuyabilirdi. Ama o an tek yapabileceği pegasusuna tutunup o hızını arttırırken düşmeden durabilmekti. Vesper çeşitli manevralar yaparken, Katherine arkasına bakıyor, duvara ya da direğe çarpan o canavar kuşları gördüğünde gülmekten düşecek gibi oluyordu. Yine de her ihtimale karşı yüzüğünü çıkarmış, avucunda tutmaya başlamıştı bile. Sonuçta bu kuşlar da onları yakalamaya oldukça istekli görünüyorlardı.
Melez Kampı sınırlarına yaklaştıklarında, Vesper'ın manevraları sayesinde sadece beş tane kuş kalmıştı. Eğer Katherine onlar ile savaşmazsa sınırdan ayrılmayacaklarına dair bir his vardı içinde. Bazen yanında yedek olarak bulundurduğu hançeri çıkardı. Cephanelikten, göreve çıkacağı sırada almıştı bunu. Tabii ki kimseye göstermeden. Uçan pegasusun üstünde olabildiğince arkasına dönmeye çalıştı. Onları en etkisiz hale getirebilecek kuşu seçmeye çalışıyordu. Üstelik iyi atması gerekiyordu çünkü tek bir hançeri vardı. Annesi o telefonu etmeseydi, tüm bunlar hiç yaşanmayacaktı! Üstelik Katherine telefonunun açık olduğunu bile hatırlamıyordu ya. "Biraz yavaşla Vesper." dedi pegasusuna. Sonra yeniden gözlerini kıstı. Doğru kuşu seçtiğinde ona hançeri fırlattı. Biraz mide bulandırıcı bir şekilde kuşu tam gözünden vurmuştu. Kusmamak için kendini zor tutarken, kuşların onları takip etmeyi bıraktığını fark etti. Melez Kampı sınırlarını geçmiş olmalıydılar. Ama Katherine'in aklına yeni bir şey takılmıştı. Annesi onu neden eve çağırıyordu ki? Gelmesinin zor olacağını bile bile. Omuz silkti ve kulübesine yöneldi. Biraz oturmak ve kardeşleri ile sohbet etmek istiyordu. Annesini sonra da düşünebilirdi.