Sabah Sere'nin bağırış çağırış sesleriyle uyandım.Gözlerimi açınca o kocaman gözleriyle bana sinirli bir şekilde bakarken gördüm onu."Ne var?" diyebildim sonunda kendimi zorlayarak."Ne mi var?!Saatin kaç olduğunu farkında mısın bir şey olduğunu sandım sana!" dedi sesini iyice yükselterek."Ölenin başında ağlanır benim bildiğim kadarıyla." dedim dalga geçerek.Sonra da mırıldanarak ayağa kalktım.Ona odamdan çıkmasını söyledim ve giysi dolabıma yöneldim.En sevdiğim kot şortumu,üstüne de turkuaz renkli askılı tişörtümü giydim.Dolabı ayağımla ittirip kapattım.Ardından da saate baktım.Zeus aşkına saat sabahın sekiziydi! Hafif bir küfür savurduktan sonra çantamı alıp kulübeden ayrıldım.Zaten kulübede kimse olmadığından birine haber vermek zorunda kalmadım.
Melez Kampı'nda yeniydim bu yüzden bugünü etrafı dolaşarak geçirmeye karar vermiştim.Kılıç antremanlarının yapıldığı alanı,basketbol ve futbol sahalarını geçtikten sonra güzel bir işaret gördüm.İşarette : Pegasus ahırları bu tarafta yazıyordu.Hemen oraya doğru yöneldim.Kapıyı ittirerek açtım ve içeri girdim.Milyonlarca pegasus vardı.Fakat gözüm sadece bir tanesine bakıyordu.Bembeyaz tüyleri,yemyeşil gözleri,sarı-krem arası saçları,siyah kanatları olan bir pegasusa...
Hemen onun yanına gittim.Ben onu sevince ilk başta ürktü.Herhalde beni fark etmemişti fakat sonradan kendini sevdirmeye küp şekerlerini yedirmeme izin verdi.Hatta bu yaptıklarıma bayıldı,suratının ifadesi değişti.Senin adını Zetaly koyacağım.Sen artık benim güzel pegasusumsun" dedim ona küp şeker yedirirken...