Uyuyor ve rüya görüyordum, bunun farkındaydım. Buraya daha önce hep rüyalarımda gelirdim burası gerçekte de en sevdiğim alanlardan biriydi ama bugün bir şeyler farklıydı. Sanki orman daha bir güzeldi. Kuş sesleri her zamanki gibi güneş ışığı ile birleşmiş ve parıldıyordu. Gökyüzü bulutsuz ve her zamanki maviliğini koruyor, sanki eğlenircesine hafif bir rüzgar esiyordu. Gözlerimi gökyüzünden ayırıp çimlerden kalktığım da yanımda birinin daha olduğunu görüp hem şaşırdım, hem de irkildim. Rüyamda başka birinin daha olduğunu tahmin etmiyordum. Yanımdaki çocuğu süzünce bunun Zeus'un oğlu Marcus olduğunu gördüm. Bugünlerde onu ne de çok rüyamda görmeye başlamıştım. Bunun farkında olmak bile beni şaşırtıyordu. Marcus'un yüzüne baktığımda gülümsediğini gördüm ve istemeden de olsa bende gülümsedim. Aslında bu bana biraz tuhaf geliyordu yine de bunu rüyada düşünmek istemedim ve gözlerimi kapayarak temiz havayı içime çektim. Tam bu sırada bir ses ve yüzünde su ile yatağımdan sıçradım. İlk başta ne olduğunu anlamasam da etrafıma bakıp karşımda April'i bulunca sinirle yataktan fırladım. Ben ne kadar sinirliysem aksine o daha çok gülüyor ve eğleniyordu. Ama benim becerilerimi unutup koşmaya başladı. Kulübe de uzun zamandır sadece ikimiz olduğumuz için alışmıştık ve bu da her zamanki su savaşımızdı. Onlardan daha önce gelmiş ve herşeyi kullanmayı öğrenmiş olmam bana uzun zamandır avantaj sağlıyordu. April birden önündeki sudan duvara çarpıp içinden geçince kızgınlıkla bana bakarak banyoya yöneldi, şimdi gülme sırası bendeydi. April içeri gittikten sonra yatağımı düzelttim ve bağdaş kurup üzerine oturdum. Yine aklımda rüyam vardı. Artık çok uzun zamandır kamptaydım ve rüyalarda bir gerçeklik payı olduğunu öğrenmiştim. Ama rüyama kendim bile tepki veremiyordum. Ne düşüneceğimi şaşırmıştım. Marcus neredeyse tanıştığımızdan beri peşimdeydi, ilk başlarda buna inanmasam da kamptaki dostlarımda söyleyince artık kendime itiraf etmek zorunda kalmıştım. Yine de hala ne düşündüğümü kendim bile bilmiyordum. Ondan hoşlanıyor muydum? Bu sorunun yanıtını verememek beni üzse de belki böyle olması biraz daha iyiydi. En azından daha uzun bir sürem vardı ve Marcus bana bunları söyleyene kadar biraz daha düşünebilirdim.
April yanıma geldiğinde dolabıma yönelerek mavi kot pantolonumu ve Rose'nin bana verdiği beyaz mavi karışımı bluzü alarak üzerime geçirdim. En son saçımı tarayıp kolyelerimi de taktıktan sonra hazırdım. Hava sıcaktı ve üzerime hiçbir şey almaya gerek olmadığı için spor ayakkabılarımı giydim. Kulübeden çıkmak için kapıya yönelmeden önce bana merakla bakan April'e dönerek "Ben biraz dışarı çıkıyorum, meydan da olurum, belki Sere'nin yanına falan giderim." dedim ve kulübeden dışarı yöneldim. April'in arkamdan gülerek baktığını görünce onunda bugün eğlenceli geçireceğini düşünerek gülümsedim ve meydana doğru ilerledim. Kamp meydanında tanıdığım melezlere selam vererek ilerlerken arkamdan bana doğru Marcus'un geldiğini görerek gülümsedim. Sanki korkuyor ve heyecanlıydı. Aslında onun bu durumu hakkında bir kaç şey tahmin edebiliyordum. Derin nefes aldım ve onun gelişini izlerken daha da çok gülümsemeye başladım. Yanıma geldiğinde tam da beklediğim sözler döküldü ağzından. "Se-selam Cornelia. Aslında konuyu uzatmak istemiyorum ve sen de neden geldiğimi biliyorsun. Seni seviyordum ve sevmeye de devam edeceğim. Benimle çıkar mısın ?" Eh, peki şimdi ben buna ne cevap verecektim? Evet mi? Hayır mı? Aslında geçiştirmeyi düşünsem de bunu Marc'ın yüzündeki masum ve cesur ifadeyi görünce vazgeçtim. Bunu ona yapmam haksızlık olurdu. En azından bir cevabı hak ediyordu. Aramızdaki sessizlik uzadıkça Marc'ın yüzü değişiyor ve sanki bir anlık korkuya dönüşüyordu, benimde pek farklı sayılmazdı aslında. Yüzümden okunan tek şey kararsızlıktı. İçimdeki bütün cesareti toplayarak derin nefes aldım ve "Selam Marcus, seni seviyorum diyemem ama sevmediğimi de söyleyemem. Senden hoşlanıyorum hem de çok, bunu ne kadar kendime itiraf etmesem de. Çıkma teklifine gelirsek neden olmasın ki? Evet çıkma teklifini kabul ediyorum." dedim ve gülümseyyerek ona baktım. Söylediklerime kendim bile inanamazken onun ne tepki vereceğini gerçekten merak ediyordum. Ne de olsa söylediklerim benim yönümden çok iyi bir şey olsa da onun şu an ne düşündüğünü tahmin edemiyordum.