Körfeze indiğimde henüz kimse geldiğimi fark etmemişti. Eon elimde sessizce kayalara tırmanarak gittim. Fırtına'yı da gizli bir yere sakladım. Kayalardan ilerlemeye devam ettim. İleride bir kaç siren durmuş denizi seyrediyorlardı. Bu iyi bir fırsattı. Hemen arkalarına geçip kafalarını kestim. Beklenmedik bir şekilde çok büyük bir iz bırakarak buharlaştılar. Bu diğer sirenlere işaret vermiştir muhakkak. Hemen babamın ait eşyanın nerede olabileceğine baktım. Zamanım azdı. Etrafa bakınırken bir taşın üstünde latince ''HERMES'' yazdığını fark ettim. Hemen yanına koşup taşı ittmi ve taşın altındaki küçük bronz kaplı kutuyu çekip çıkardım. Hızla Haberciyi çıkardım ve bir sayfa koparıp kutuyu kağıtla sardım. Üzerine:
''EMPİRE STATE-600. KAT-HERMES'E''
Yazdım ve havaya fırlattım. Anında hedefine doğru gitmeye başladı. Fırtına'ya yönelecektim ki bir şey gitmemi engelledi. Bir ses... Hemen durumun ciddiyetini anladım ve kulaklarımı kapattım. Arkamı döndüğümde beş kadar siren üstüme doğru geliyordu. Hiç şansım yoku. Ölmüştüm. Bu halde ne kaçabilirdim nede savaşa bilirdim. Ellerimi kulağımdan çektiğim an biterdi. Birden çok gürültülü bir ses duydum. Evet gerçekten çok gürültülüydü. Bir silahın patlama sesine benziyordu. Gerçekten de bir silah ateşlenmişti ve hemen önümde duran siren toz olmuştu. Daha sonra dört el daha ateş edildi ve diğer sirenlerde patladı. Afallamıştım. Karşımda elinde bronz bir tabanca olan gen bir adam duruyordu. Gülümseyerek konuştu:
''Ne haber? Melez.''