Bu gün sınırları Thalia'nın ağacının yanısıra bende koruyacaktım. Ejderha bütün sınırları korumaya yetmediği için sınırlara melezlerde muhafız olarak konurdu. Kokumu alan yaratıklar arada gelirdi gelmesine ama Thalia'nın ağacını geçemezlerdi. Çok ilginç sihirli bir savunması vardı. Bu savunma olmaksızın yaratıklarla ne kadar uğraşacağımızı öğrenmek için sınırı bir kaç adım geçtim. Aslında hiç bir şey hissetmemiştim ama psikolojik olarak bir güvensizlik ortaya çıkmıştı. Yayım elimde duruyordu. Okum fırlamaya hazırdı. Ve ilk şanslıyı gördüm. Bir drakondu. Gayet güçlü bir yaratığa benziyordu ama oklarıma fazla dayanamadı ve buharlaştı. Etrafta bir kaç drakon daha gözüküyordu. Onlarıda hemen indirdim. Bunlar bana gayet kolay gözükmüştü. Taa ki sınırlarda bana doğru koşan dev aslanı görene kadar. Aslan dev gibiydi ve postu parlak güneşin altında parlıyordu. Bir kaç ok gönderdim ama nafileydi o sert postundan sekiyordu. Bu efsanelerde adı geçen namea aslanı olmalıydı. Çok heybetli bir yaratıktı doğrusu. Ama tek başıma öldürebileceğim bir yaratık değildi. Oklarım işe yaramıyordu. Kılıçlarımı çekip üzerine atladım. Uzun süre dçvüşmeme rağmen bir çizik bile almamıştı. Kaçmaktan nefret etsemde bazen tek yol kaçmaktır. Geriledim ve Thalia'nın ağacının oraya koşmaya başladım. Arkamdan geliyordu ve yaklaşıyordu. Ama ben daha hızlıydım nede olsa ışık hızındayım gücümü kullanıp sınırların ötesine atladım. Ve aslan sihirli bir bariyere çarpıp sekti. Bu koruma olduğu için tanrılara bir kez daha şükrettim..