Ian ve Bart birlikte Long Island kıysında oturmuş sohbet ediyorduk. Genel konumuz kulübemiz ve temizlikti. Birden kafamın içinden yankılanan bir ses yüzünden korkuyla irkildim. Bart tek kaşını kaldırıp "Ne oldu?"diye sordu. Başımın içinde yankılanan ses "Seth. Onları gönder, yalnız kalmalısın."dedi. Bir kaç saniyelik sessizliğin ardından kardeşlerimin bana tuhaf bakışları üzerine "Yok birşey. Sadece üşüdüm. Hadi kulübeye gidelim."diyip ayağa kalktım. Ian bana şaşkınca bakıp "Mayıs ayında üşüyeni ilk kez görüyorum."dedi. Omuz silkip "Üşüdüm işte."diyip yürümeye başladım. İkisi benim arkamdan gelmeye başladı. Yolun yarısında aniden onlara dönüp "Ne kadar aptalım! Bilekliğimi düşürmüşüm. Siz gidin ben size yetişirim."diye yalan söyledim. Halbuki bilekliğimi az önce cebime koymuştum. Bart bir süre bana baktıktan sonra "Sende bir haller var ama neyse..."dedi ve Ian'la yola devam ettiler. Bende ters yöne yürümeye başladım. Kıyıya vardığımda ne kafamın içinden ses geliyordu nede başka birşey. Bir süre bekledikten sonra deniz köpürmeye başladı. İçinde balıkçı şapkası çıktı. Daha sonra bu şapka için bir kafa, kısa kollu mavili, beyazlı bir tişört ve turuncu bir şort giymiş bir adam çıktı. Şaşkınlıkla gerileyip "Vay canına!"diye bağırdım. Ne kadar da havalı bir girişti o öyle! Adam hafifçe gülümseyip "Merhaba Seth."dedi. Ben adamın deniz mavisi gözlerine dalmışken kendime gelip "Merhaba, bayım."dedim. Bu gözler nedense tanıdık geliyordu bana... Yabancının "Ben, Tanrı Poseidon'um."demesiyle beceriksizce önünde eğilmem bir oldu. Poseidon "Ayağa kalk Seth. Senin için bir görevim var."dedi. Dediğini yapıp ayağa kalktım. Poseidon "Biliyorsunki beni temsil eden şey Üçlü Yabam'dır. Ve güçlerimin bir kısmını Üçlü Yabamdaki madalyonumdan alırım. Eğer ona birşey olursa dünyada fazla kalamam. Olimpos'taki yerimden ayrılamam. Ve inan bana o madalyon benim için çok gerekli."dedi. Lafını kesip "Benimle ilgisi ne?"diye sordum. Madalyonu benim ne işime yarar ki? Posedion kaşlarını çatıp "Sabret Melez oraya geliyorum! 2 gün önce madalyonum kayboldu. Ve ben Medusa'dan şüpheleniyorum. Onunla ayrıldığımızdan beri beni hiç rahat bırakmıyor. Üstüne üstlük çocuklarımı da bu işe dahil ediyor! Neyse, senden istediğim o madalyonu bulman."dedi. Anlamamış gibi ona bakıyordum. Tanrı gözlerini devirip "Sen Hermes'in, ulakların ve hırsızların Tanrısının oğlu değil misin?"dedi. Biraz şımarıkça "Evet öyleyim."dedim. Eliyle yüzünü sıvazlayıp "Medusa'yı ziyaret edip madalyonu çalmanı istiyorum. Madalyonun kendine has bir deniz kokusu vardır ve üstünde Üçlü Yabamın işareti var."dedi. Anladığıma dair bir ses çıkarınca "Onu bulmadan ölme sakın!"diyip puslu bir görüntüyle kayboldu. Homurdanarak "Bulmadan ölmeymiş! Onu bulduktan sonra ölsen umrumda olmazın kibar hali resmen! Tanrılar bazen beni gıcık ediyor!"diyip yerdeki taşa vurdum. Birden denizden korkunç bir ses geldi. Çığlık atarak geri çekildim. Sanırım Poseidon hala beni izliyordu. Davranışlarıma mukayet olup kulüübeme doğru yol almaya başladım. Medusa'nın yanına tek gidecek kadar akılsız değildim. Yanıma bir kaç kişi almalıydım.