"Umarım harpyalara yakalanmam" diye mırıldanıp dışarı çıktım. Biri bana mektup göndermişti. Mektupta şu yazılıydı:
Bu gece Long Island Koyu'na gel.
Bu bir şaka ise yapanın canı acıyacak gibi düşüncelerle ilerlerken bir adam gördüm. Long Island Koyu'nun oradaydı. Üstünde bir Hawai gömleği altında ise bir şortla balık tutuyordu. O Poseidon'du:
_
Vay canına çağrımı ciddiye almaycağını ummuştum Hermes çocuğu._
Hayal kırıklığı yaşattıysam gidebilirim. Sorun olmaz. Gidebilirim.Koy kabarmaya başladı:
_
Hiçbir yere gitmiyorsun. Sanki tanrıların mizah duygusu yok. Neyse sana bir şey vermek istiyorum. Bunu bir görevde kullanacaksın._
Hangisinde?_
Bunu anlarsın benim sarayıma dönmem gerek ve baban sana bunu gönderdi._
Haberciler tanrısı birinden bir şey gönderiyor._
Al bu mektubu, dedi ve kayboldu. Yerde bir taş vardı ama rengi turkuazdı. Mektubun içinden de bir altın drahmi çıktı. Mektupta şu yazılıydı:
Sakın drahmiyi harcama.
Mektubu ve taşı Gölge'ye koydum ve düşünmeye başladım. Acaba bu ne işe yarıyordu. Babam bunu neden bana gönderdi. Derken bir ses:
_
Demek harpyalara yem olmak istiyorsun ha, dedi. Bunu söyleyen Ardıç'tı. Hemen aklım başıma geldi. Önce görünmez oldum ve ardından kulübeye koştum.