Kulübedeki kardeşlerimi dinlemeden Orman'a girdim. Bu kadar sessiz olması beni biraz ürkütmüştü. Tamam! Çok korkutmuştu. Belimdeki Excalibur'un kabzasını kavradım. En azından birşey olursa çabucak karşılık vermeliydim. Etrafa bakınarak yürümeye devam ettim. Durduğumda neredeyse 1 saat kadar yürümüştüm. Şuana kadar birşey olmamasının verdiği rahatlıkla ağacın altına uzandım. Biraz kestirdikten sonra Kampa dönebilirdim.
Esneyerek gözlerimi açtım. Lanet olsun! Hava kararmaya başlamıştı. Ayağa kalkıp koşar adımlarla geri dönmeye başladım. Arkamdan tuhaf bir ses duyup hızla o tarafa döndüm. Ve kendimi anında 3 metre ötede sarmaşılarla haşır neşir buldum. Sersemlemiş şekilde ayağa kalkarak etrafa bakındım. Tıslayan birşey birden önüme çıkınca çığlık atışıma engel olamadım. Sonunda kendime gelip arkama bakmadan kaçmayı düşündüm. Ama reflekslerim harekete geçti ve kılıcımı çekip "Şovalyeler!"diye bağırdım. Kılcımla yılana benzer, Drakon'a bir hamle savururken bilekliğimi kalkanıma dönüşüyordu. Dracon hamlemden sıyrılıp üstüme atladı, kalkanımla ona vurup gerilemesini sağladım. Kılıcımı sıkıca kavrayıp tüm gücümle drakona vurdum. Dracon bana anlamadığım bir şey söyleyip toza dönüştü. Kulübeme dönene kadar kılcımı ve kalkanımı elimde tutmaya karar verdim ve yürümeye başladım.