O meşhur tırmanma duvarının tam önünde duruyordum. Herkesin en az iki yara almadan gitmeyeceği biryerdi burası. Alışverişten çıkan mutluluğumu bozan ilk şey olduğu için hakaretler ediyordum bu duvara. Görünüşü tüm ruh halimi batırmış ve beni bir o kadar korkutmuştu. Üstelik bu günün en iyi olduğunu düşünüyor ve bir aksaklığın olmamasını ve kolay eğlencelerin olmasını istiyordum. Şimdi ise gidip çıkacak, düşecek ve kolumu kıracak, tekrar çıkacak, bileğini burkacak ve tekrar deneyip en üstten aşağı atlayıp bacağımı kıracaktım. Oldu! Başka bir isteği varmıydı bu duvarın benden? Kılıç Antremanı bile bundan kat kat kolaydı. Bu ise katlarca zordu. Yutkundum ve gerindim. Hızla tırmanma duvarındaki ipe sarıldım ve kendimi yukarı hızla çekmeye başladım. Tam en üste çıkacaktım ki erken bıraktığım ip sayesinde metrelerce yüksekten sırtüstü düştüm. Sanki ruhum bu büyük düşüşten sonra çıkmış ve acı almamıştım. Bu garip duygu da neyin nesi idi? "Kusmalısın!" diyecek bir duyguya benziyordu ancak ben buna uymayacaktım. Ayağı hızlıca kalktım ve bir kez daha denemek için biraz geriye adım attım, daha sonra bir önceki hızımı tutturmak için aynı süratle koşmaya başladım. 1 metreye yakın atlayıp ipe sıkıca sarılmaya çalıştım ancak yeri resmen öptüm. Artık sinirlendiğim her halimden belli idi. Deminkinden daha hızlıca koştum ve havaya doğru birkaç adım attıktan sonra ipi tuttum. İlk atlayışımdaki gibi yukarı çıktım. En üste tam çıkarken elimi yine erken çektim ama bu sefer son anda tutunmuştum. Hızla en tepeye çıktıktan sonra korku dolu yükseklikten inmek için ipi yukarı çektim. İpin hepsi en üste gelinceye kadar çektim ve gelince Tarzan gibi ipe tutunarak aşağı atladım. Aşağı inmeme az mesafe kalınca bacaklarımı kaldırdım ve uygun olan bir zamanda indirerek kendimi durdurdum. Nefes nefese "Yihuuuu!" diye bağırdım. Yorgunluğuma yenik düştüm ve kulübemde "uzun" bir süre yatmak için yürümeye başladım.