Günün sonunda buranın yurttan daha iyi olduğunu anlamıştım.Bayan Brown ve özellikle Kevin’dnan uzak olmak bile hoşuma gidiyordu.Burası hayallerimin bile üstündeydi.Özel güçleri olan çocuklar ve tanrılar.İlk duyduğumda bunun bir şaka olduğunu zannetmiştim.Taki buraya gelene kadar.Geldiğimde ilk düşüncelerim acaba beni dışlayacaklar mı,ben kimin çocuğuum gibi şeyler olmuştu.Sonradan kayıp olan annemin kim olduğunu öğrendim.Annemin bir tanrıça olmasını bırak annemi bulmak bile beni ağlatabilirdi.Kulübeye ilk geldiğimde karşılaştığım kişiler benim var olan ama bilmediğim kardeşlerimdi.Kulübe herşeyiyle sanki benim içinyaratılmıştı.Hayatım boyunca yanımda olması gereken şeyler gibi geliyordu herşey.Katherina.Charleene ve taniştığım diğer kişiler bana benzeyen kişilerin de olduğunu anlamamı sağlayıp beni rahatlatıyordu.Yurttayken her zaman dalga geçilen kişi olmuştum.Biri beni sinirlendirip çenesini kırdırtana kadar bu böyle devam etmişti.O günden sonra herşey değişmişti.Önüme gelen herkes beni daha fazla sinirlendirmişti.Yerinde duramaz ele avuca sığmaz bir çocuk olmuştum.Kendimi bildim bileli garip rüyalar görüyordum ama bu sefer rüylar daha da sıklaşmıştı.Neerdeyse har zaman çığlıklar atarak uyanıyordum.Sonrasında Kestane ile tanıştım.Yemek yerken kafama makarna düşürmüştü.Çok sinirlenmiştim.Ben de onu revirlik hale getirmiştim.Onunla revirde Bayan Brown’un zoruyla özür dilerken taniştim ve o kadar da berbat biri olmadığını farkettim.Poğaçaya olan düşkünlüğü ve komik tavırları ile benim en iyi arkadaşım olmayı becermişti.Ona her konuda düşüncelerimi anlatabilir hale galmiştim.Ancak rüyalarımı ve düşüncelerimi anlattıkça endişeleniyordu.Sonunda buraya gelmiştim.Hayatımda geldiğim en güzel yerdi .İlk önce hiç olmadığı kadar arkadaşım olmuştu sonra da pegasusum.Ve şimdi kardeşlerimle bir masaya oturmuş yemek yiyordum.Tabi yarısını annem için feda etmiştim.Ateşte yanarken çıkardığı kokuyu bir daha asla unutamam.Çok eskiden hatırladığım ama bir türlü çıkaramadığım bir kokuydu.Sonunda karnımın guruldadığını anlayıp masaya oturdum.Keşke Kestane’de burada olsaydı diye düşündüm.Eskiden yemeklerimin hepsini onunla yerdim.Bayan Brown’un yemekhane yemekleri yerine cebinden çıkardığı bir poğaçayı ağzına tıkardı.Bir keresinde az daha boğuluyordu.Yine de Kestane’yi kardeşlerime tercih etmem.Bu masa bana daha cazip geliyor.Her ne kadar gürültü çıkartıp başımı ağrıtıyor olsa da sohbete katılınca gürültünün önemli olmadığını farkettim.Herkes çok dost canlısıydı v en önemlisi beni anlıyorlardı.Yemek bittikten sonra Amore’yi ziyarete gittim.Hala çok sevimli ve dost canlısıydı.Buğday sarısı saçları karanlıkta bile parlıyordu.Her zaman cebimde sakladığım favori şekerlerimden ona birkaç tane verdim.Bu şekerlerden inanılmaz bir kolleksiyonum vardır.Hiçbir zaman bitmezlerdi.Elime geçen her parayı şeker ve çikolataya yatırırım.Amore’ye de onlardan birkaç tane verdim.Gönülsüzce cebimdeki şekerlerin çoğunu ona verdim.Sadece birkaç tane kalmıştı.Onları da ağzıma atıp ahırlardan çıktım.Kampı gezmek istiyordum.Kulübelerin hepsinin önünden geçtim.Sonunda Demeter kulübesine vardım.İçeri girip bana gösterilen yatağa geçtim.Herhangi bir pijamaya sahip olmasamda o kadar çok yorgundum ki üstünde Kevin’ın külleri ve çimen lekeleri olan kot ve t-shirt ile yatağa uzandım.Kendimi o kadar yorgun hissediyordum ki yatar yatmaz uyumuşum.Uyurken ki tek düşüncem ise buranın harika bir yer olduğu ve benim kesinlikle buraya ait olduğumdu.Çok mutluydum ama tabi benim rüyalarım sağolsun mutluluğum bir bıçak gibi kesildi.Rüyamda yine kamptaydım.Ve yine o içten gelen korkutucu ses bana sesleniyordu.”Aferin melez .Buraya ulaşmayı başardın ancak bu kadarla kalmayacak.Seni korkutucu şeyler bekliyor.”Kalbimin atışını rüyamda bile hissedebiliyordum.Birden görüntü değişti.Büyük ve geniş bir evdeydim.Koltuklar ve televizyon oldukça pahalı görünüyordu.Koluğa oturmuş adamın pek çok şeyi olmasına rağmen oldukça üzgün görünüyordu.Adama daha dikkatli bakınca şok geçirdim.Bendeki aynı buz mavisi gözler ve aynı renk saçlar.Aynı biçimli vücut ve asil yüz.Nefesimin darlaştığını hissediyordum.Birden içeri smokinli bir adam girdi.Başka zaman olsa gülebilirdim.Adamın büyük bir burnu ve küçük bir çenesi vardı.Sopa yutmuş gibi duran vücudu onu daha da komik kılıyordu.Adam süzülerek koltukta oturanın yanına geldi.Komik şekilli ağzını açarak “ Bay Bates sanırım size kötü haberlerim var” dedi.Adama Bay Bates demişti.Bu benim soyadımdı.Ellerim titriyordu.Acaba…?Bu soru beynimde yankılanıyordu.Soğuk terler dökmeye başladım.Son bir nefes aldım ve sonrasında gözlerim karardı.