O gün her şeyin değişeceği gündü. Galenar yatağından yavaşça doğruldu. Etrafını süzdü ve " Elveda Olimpos... " dedi ve ayaklarına baktı. Artık farklı değildi. İstediği zaman normal iki insan ayağına kavuşabilecekti. Üstelik engelli biçiminde değildi bunlar. Odasından sessizce çıktı. Etrafa bakındığında Efendisi Zeus ve onu buradan götürecek savaş arabasından başka hiç bir şey yoktu. Galenar Zeus'a döndü " Hizmetinizde olmak bir onurdu... " dedi sessizce, gözleri dolmuştu. Zeus kasvetli bir ifadeyle " Senin hizmetimde olmandan her zaman gurur duydum İmr Quaril... " dedi. İmr Quaril ona Zeus'un koyduğu addı. Kuzeyli anlamına geliyordu çok eski bir lisanda. Bir süre atların kişnemesinden başka bir ses olmadı. Zeus'un elinde siyah bir bilye belirdi. " İşte. Silahını hazırladım. " dedi ona. Bir gün önce Galenar ondan sentor formunu ve silahı Sacris'i siyah bir bilye içine koymasını istemişti. Galenar bilyeyi aldı ve birlikte yürümeye başladılar.
Sessiz ve hüzünlü yürüyüş Olimpos'un çıkışına kadardı. Savaş arabası dışarı çıktı ve Galenar'ı beklemeye koyuldu. Zeus Galenar'ın sırtını sıvazladı. " Haydi gitme vaktin geldi İmr Quaril... " dedi. Bir daha asla kimse ona bu isimle hitap etmeyecekti... Galenar yavaş yavaş çıkışa doğru ilerledi.
Kapıyı açtığında Empire State binası sırılsıklam olmuştu. Fırtınalı bir geceydi. Bu Tanrı Zeus'un üzgünlüğünü anlatıyordu adeta. Yavaşça savaş arabasına bindi. Yolculuk başlamıştı artık. Yolculuğu melez kampınaydı. Teknolojik gelişmelere alışması zor olacaktı ama bunlara alışmak zorundaydı. Çünkü o bir ölümsüzdü...