Görüntü tekrar düzelmeye başladı. Bulanıklık geçmişti. Etrafıma bakındım. Tam tahmin ettiğim gibi Ogygia Adası'ndaydım. Burası gerçekten çok güzel bir adaydı. Her yerde çiçekler vardı. Çiçek diyipde geçmemek gerekiyor. Bu çiçekler ömrümde gördüğüm en güzel çiçeklerdi. Hepsi rengarenkti. Kokularıda harikaydı. Çiçekleri yeterince sevip kokladıktan sonra Kalipso'yu bulmak için yürümeye başladım. Tabi gözlerimi adanın güzelliklerinden alamıyordum. Ne yalan söyleyeyim, burada yaşamak isterdim. Şu güzelliklere baksanıza, kim burada yaşamak istemezdi ki? Bu düşünceler içerisinde yürürken ileride bir şelale gördüm. Hemen yanına gittim. Su çok berraktı ve çok güzel akıyordu. Bence Kalipso çok şanslıydı. Şelalenin yanına oturdum ve suya elimi soktum. Tam bu sırada bir kızın sesini duydum.
"Merhaba!"
Elimi sudan çekip sesin geldiği yöne baktım. Kırmızı, güzel bir elbise giymiş bir kız duruyordu. Kızın çok durgun bir güzelliği vardı. Bana arkadaş canlısı bir gülümsemeyle bakıyordu. Bu gülümseme onu daha da düzel gösteriyordu. Bu kız, aradığım kişi Kalipso'ydu.
"Selam, ben Tiff."
"Bende Kalipso, tanıştığıma memnun oldum."
"Ben de. Seninle önemli bir konu hakkında konuşmam gerekiyor."
"Tamam, konuşalım. Sen otur, bende sana yiyecek bir şeyler getireyim."
Kalipso bir şeyler getirmek için gitti. Bu kız hem güzel hem de çok misafirperverdi. Suyun kenarına tekrar oturdum. Çantamı da kenara koydum. İçindeki iksirin gücünü hissedebiliyordum ama bunu düşünmemem gerekiyordu. Başımı iksirden kaldırdım ve etrafıma yeniden göz gezdirdim. Adanın güzelliklerini düşünmek, iksiri düşünmekten çok daha yararlıydı. Bir süre sonra Kalipso geldi. Elinde çay vardı. Çayı bana uzattı ve yanıma oturdu. Kısa bir süre sonra gözleri çantama kaydı. Anlaşılan içinde nasıl bir şey olduğunu anlamıştı. Bu önemli konuyu konuşmanın tam zamanıydı. Bir yudum daha çaydan aldıktan sonra -çayın tadı çok lezzetliydi- konuşmaya başladım.
"Çantamın içinde bir iksir var. Bu iksir kimsenin eline geçmemesi gerekiyor. Bunun için Tanrıça Athena iksiri bu adaya getirmemi söyledi. En çok burada güvende olurmuş."
Kalipso önce bana sonra çantaya uzun uzun baktı. Galiba çok şaşırmıştı. Ne diyeceğini bilmiyor gibiydi. Bir süre sonra bir şeyler söylemesi gerektiğini bildiği için konuşmaya başladı.
"Burada kalabilir. İksiri güvende tutacağıma söz veriyorum."
Büyük bir mutlulukla gülümsedim. Sonunda bu iksirden kurtuluyordum. Kalipso'da bana gülümsedi. İksiri çantamdan çıkardım ve Kalipso'ya uzattım.
"Tamam o zaman iksir sende kalıyor. Ben artık gideyim."
"Otur çayını iç. Sonra gidersin."
Elimdeki çaya baktım. Doğru ya neden acele ediyordum ki? Buranın güzelliğine biraz daha doyayım sonra giderim. Hem de şu leziz çayımı da bitireyim. Kalipso'ya gülümsedim ve 'Tamam' manasında başımı salladım. Çayımdan bir yudum daha aldım ve Kalipso'yla sohbet etmeye başladım. Tabi ki konumuz bu ada ve güzellikleriydi. Çayımı bitirdikten sonra ayağa kalktım. Kalipso'da hemen ayağa kalktı.
"Şimdi gitmeliyim. Her şey için teşekkürler. Umarım bir daha görüşebiliriz. Hoşçakal!"
"Güle güle!"
Rose'un yüzüğünden bir inci daha çıkardım. İnciyi yere attım ve ezdim. Görüntü bulanıklaşmaya başladı. Kısa bir süre sonra kampın içindeki plajdaydım. Görevi başarıyla tamamlamanın verdiği mutlulukla büyük bir kahkaha attım ve yüzüğü Rose'a geri vermek için Poseidon Kulübesi'ne doğru yürümeye başladım.