Olimpos Rpg
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Olimpos Rpg

Percy Jackson ve Olimposlular ile Olimpos Kahramanları serilerinden esinlenilerek oluşturulmuş, zirvedeki rpg forum sitesi.
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Rüyadaki geçişler / Uyku sarmaşıkları

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Marcus L. Stanislaus
Zeus'un Çocuğu/Kulübe Lideri/Canavarlara Karşı Korunma Eğitmeni
Zeus'un Çocuğu/Kulübe Lideri/Canavarlara Karşı Korunma Eğitmeni
Marcus L. Stanislaus


Mesaj Sayısı : 2117
Kayıt tarihi : 07/02/11

Rüyadaki geçişler / Uyku sarmaşıkları Empty
MesajKonu: Rüyadaki geçişler / Uyku sarmaşıkları   Rüyadaki geçişler / Uyku sarmaşıkları Icon_minitimeC.tesi Mayıs 14, 2011 10:29 am

Sadece yatak ve değişik bir sıvının olduğu odaya getirildiğimde çok şaşkındım. "Lanet olsun, bunlar ne planlıyorlar böyle?" Bu sınava bedenimizle değil ruhumuz ile katılacaktık. Ya da ona benzer bir şey olacaktı. Kabın içindeki garip sıvıyı içip içmemek konusunda kararsız kaldım. Demeter'in beni tuzağa düşürmek için oraya koyduğu bir karışım karışım olabilirdi. Bunu benim yararıma yapma olasılığını düşündüm. Ne kadardı bu olasılık? Yüzde bir mi, yoksa daha mı az? Yüzümde yine eşsiz gülümsemem belirdi. "Pekala Demeter, oyunu senin kurallarına göre oynayalım." Sehpanın yanına gidip bitki çayını aldım ve hiç tereddüt etmeden kafama diktim. Tadının çok garip olduğunu hemen anlamıştım. "Pekala, şuan ölmedim ve uyumaya hazırım." Yatağa gittim ve gözlerimi kapatmadan önce düşünmeye başladım. Uyumadan önce kafamın tamamen boş olması gerekiyordu. Çünkü eğer kafamda ufacık bir fikir bile olursa bu bilinçaltıma yerleşir ve bana çok büyük zorluklar çıkarabilirdi. Savaş, kahramanlıklar, aldığım yaralar, sevdiklerim, düşmanlarım, çektiğim acılar, çektirdiğim acılar ve bunların yanında ismini bile bilmediğim düşünceler. Hepsini buraya gömmem gerekiyordu. Düşüncelerimi bir tarafa bıraktım ve gözlerimi yavaşça kapattım. Etrafta hiçbir ses yoktu ve kafamı yastığa koyduğum anda üzerime bir uyku hali çöktü. Uyumadan önce yine kendimi tutamayıp bütün düşüncelerimi serbest bırakmıştım. Uyumadan önceki birkaç saniyede beynime bir sürü kelime hücum etti. Girmek üzere olduğum sınav diğerinden çok daha zor olacaktı...

Uyandığımda çayırlık bir alanda kendimi etrafa bakarken buldum. Burası o kadar sakin ve huzurluydu ki biraz oturup dinlenmeyi düşündüm. "Hayır Marcus, hayır. Görevini yerine getirmelisin." Bu görev diğerinden daha kolay olmayacaktı. Çünkü bir rüyadan uyanamama ihtimali de vardı. Konsantre oldum ve düşünmeye çalıştım. Demeter'in bitki çayını içtiğim için midem biraz bulanıyor gibiydi. "Bu oldukça garip. Bir rüyadayım ve midemin bulanması çok garip. Hatta imkansıza yakın." Etrafıma bakıp uçsuz bucaksız gibi görünen çayırlığa baktım. Sonra da kendimi incelemeye başladım. Ruhdeşen her zamanki gibi kınında duruyordu. Elimde ise bir not vardı. "Zeus aşkına, bu da ne böyle?" Elimdeki nota baktığımda kafamı çok fazla karıştıracağını anında anlamıştım. "Merhaba melez! Artık düşsel macerana başladığına göre, yapman gereken görevi öğrenmenin de vakti geldi. Senden istediğimiz şey, Hayat Ağacı'nı bulup meyvelerinden birini alman ve sonrasında uyanman. Uyanmak için yapmak gereken tek şey, bu dünyada uyumak. Eh, eğer görevini tamamlayamadan uyursan bu, gerçek hayatta uyandığında kendini diskalifiye olmuş olarak bulman anlamına geliyor. Hypnos'tan bir ek bilgi; Uyumak, düş görmek, düşlerden faydalanmak veya düş seyahatine çıkmak, birbirinden farklıdır. Derin bir uyku yalnızca insanı dinlendirirken, bilinçli düşler ona bilgelik kazandırır. Amaçlı uykular, hüsrana uğratmaz." Lanet olsun, Demeter ya da Hypnos bunları yazarken ne düşünüyorlardı? Bilinçli düşler bana bilgelik mi kazandıracaktı yani? Notu yırtıp attım ve havaya karışmasını izledim. "Lanet olası iki tanrı daha kafamı karıştırmaya çalışıyor. Size kanmayacağım salaklar!" Tanrıların bana büyük bir öfke durduğunu biliyordum ve bu da hoşuma gidiyordu. "Defolun buradan! Burası benim rüyam!" Havaya bakıp kahkahalarla gülmeye başladım. "Benden nefret etmeleri umurumda değil. Zaten bu oyunda bana bir faydaları olmaz. Eh, bu oyundan sağ çıkabilirsem de beni öldüremezler. Babam karşısında hepsi tir tir titriyorlar." Mide bulantısı zamanla yerini başka bir hisse bıraktı. Bunun ne olduğunu bilmiyordum fakat... Bunu anlatacak bir kelime bilmediğimi anlıyordum. Sanki toprağı hissedebiliyordum. Evet, hissetmek doğru kelimeydi. "Bu çok garip, böyle olması normal mi?" Kafamda çok fazla soru işareti vardı. "Aman ne güzel! Tanrılar beni zehirlediler sanırım. Şimdi ölmeli miyim acaba?" Son cümlemi havaya bakarak ve yüksek sesle söylemiştim. Karnımı nasıl doyurmam gerektiğini düşünürken rüyada olduğumu hatırladım. "Lanet olsun, bu oyun hiç de bana göre değil. Ben somut şeyler ile karşılaşmayı severim. Oyundan şuan gerçekten soğudum. Ah, ama bunun kimse için bir önemi yok tabii." Rüyamda bile kendi kendime konuşuyordum. "Tamam, şimdi yapacaklarımı düşünmem gerekiyor. Madem Demeter'in o lanet bitki çayını içtim, bunun bir işe yaraması gerekiyor. Eğer beni tuzaklarla öldürmeye çalışıyorsan sanırım amacına ulaşacaksın Demeter. Haydi, görelim ne varmış şu bitki çayında." Mide bulantısı artık yerini tamamen farklı hislere bırakmıştı. Konsantre oldum ve toprak ile bütünleştiğimi hayal ettim. Aniden karnımdaki bir sancı ile iki büklüm oldum. "Kuzeybatı... Toprakta çok güçlü bir nesne var. Tabii bu şey ne ise birden fazla da olabilir." Yerden kalkıp yürümeye başladım. Çimenler yer yer toprak oluyordu ve sanki sonsuza kadar uzanıyorlardı. Tek başıma sonsuz bir çayırlıkta yürüyordum. Neden korkmuyordum, korkmam gerekmez miydi? Düşüncelerimi toparlamaya çalışırken paniklemeye başladım. "Hayır, lanet olsun! Bilinçaltım harekete geçiyor!" Birkaç tane drakon sanki "boşluktan" çıkıp bana saldırmışlardı. Sadece kısa bir gülümseme oluştu yüzümde. "Hah! Görevden sonra bilinçaltımı biraz güçlendirmem iyi olur sanırım!" Neredeyse hiçbir savaşta ihmal etmediğim gırtlağımı parçalarcasına attığım çığlıktan sonra canavarlara saldırdım. İlk yaptığım hamlede bir tanesi toza dönüşmüştü bile. İkincisini de öldürdüğümde bir terslik olduğunu fark etmekte gecikmedim. Altı drakonun üçü öldüğünde ise bana saldırmadıklarını fark ettim. "Lanet olsun, derdiniz ne sizin?!" Sonra neden böyle olduğunu da anladım. "Bilinçaltım... Lanet olsun, ben zayıf veya korkak değilim!" diye bağırdım ve üç tane daha drakon boşluktan fırladı. Bu seferkiler çok daha büyük ve sinirli olanlarıydı. Ben daha savaş naramı bile atmadan üstüme saldırmışlardı bile. Yine hırsımın kurbanı olmuştum işte. "Tamam Marcus, kendin kaşındın." İlk drakon bana saldırdığında mızrağı boynumu santimetrelerle ıskaladı. Lakin ben de kılıcımı onun zırhındaki bir aralıktan içeriye sokmayı başarmıştım. Canavarın toz olmasını beklerken hiçbir şey olmadı. Sadece canavar yok olmuştu. Geride hiçbir iz bırakmadan... Koşmaya başladım ve bana saldırmayan üç drakonu da yok ettikten sonra kalan iki drakona baktım. Ne yazık ki onlar bana bakmaya pek hevesli değillerdi. Hemen saldırıya geçtiler ve beni iki taraftan sıkıştırdılar. "Güzel, tuzağıma düştünüz!" Bir parende atıp arkalarına geçtim ve bir tanesini daha ne olduğunu bile anlamasına izin vermeden biçtim. Son sürat diğerine döndüğümde drakonun mızrağı baldırımı sıyırdı. Acıyla haykırdım ve birkaç adım geriye çekildim. "Lanet olsun, bilinçaltımdan çıkan bu canavarlar çok güçlü ve beklediğimden daha da zeki." Soluklanmaya devam ederken uykumun geldiğini fark ettim. Evet, yaralandığım için uykum gelmişti. Yaram daha kötüye gittikçe de uykum daha çok gelecekti. "Birisi bilinçaltımı etkiliyor. Hiçbir drakonun mızrağı yaraladığı insanın uykusunu getiremez. Bu işte bir bit yeniği var." Bir süre düşündükten sonra yara kötüye gittikçe savaşmak istemediğimi de hissetmeye başladım. "Hypnos... Bu işte onun parmağı var. Bana pes etme fikrini empoze ediyor." Yüksek sesle bir kahkaha attım ve havaya bakarak konuştum. "Beni yenmene izin vermeyeceğim Hypnos! Bunu anla artık!" Yine savaş naramı atıp drakona saldırıya geçtim. Bu sefer çok sinirliydim ve drakonun suratına tekmeyi indirdikten sonra kılıcım ile boynunu biçtim. Odaklandım ve ne istediğimi düşünmeye başladım. "Nektar... İhtiyacım olan şey biraz nektar ve ambrosia..." Elime bir matara ve çikolataya benzer bir madde geldiğinde hiç şaşırmamıştım. Nektarın bir kısmı ile yaramı temizledim ve biraz ambrosia yedim. Bunları yaparken bir yandan da düşünüyordum. "Uyumak, düş görmek, düşlerden faydalanmak veya düş seyahatine çıkmak, birbirinden farklıdır. O notta bunlar yazıyordu. Evet, düşlerden çok aşırı isteklerim olmadığı sürece faydalanabilirdim. Peki ya mızrağı ile beni yaraladığında uykumu getiren drakona ne demeli? Hypnos benim bilinçaltıma karıştı. Dolayısıyla da rüyama... Evet, sanırım Hypnos ile aramızda şuan bir bağ var. Bunu aklımda tutmalıyım." Kendimi biraz daha iyi hissettiğim zaman kalktım ve yoluma devam ettim. Kuzeybatıya gitmeliydim. Eğer hislerim doğru ise Hayat Ağacı orada olmalıydı. Yolda yürürken tek istediğim şey bilinçaltımın bana bir oyun daha oynamamasıydı.

Kuzeybatıya doğru yoluma devam ederken neredeyse her attığım adımda mideme biraz daha büyük bir sancı giriyordu. "Dayanmalısın Marcus, sanırım yaklaştın." Etrafa baktığımda neredeyse hiçbir değişiklik yoktu. Sadece bazı çalılıklar görülüyordu. "Lanet olsun, böyle bir yerde Hayat Ağacı'nı nasıl bulabilirim ki? Acaba çok yüksek bir yere çıkıp baksam onu görebilir miyim? Lanet olsun, Drake'in özel gücü burada çok işe yaramıştır. Bu oyunu başarıyla bitireceğine eminim." Kendimden çok bu oyunu kazanmasını istediğim biri varsa o da Drake'di. Aslında bir yandan da Drake'in katılmış olmasına seviniyordum. Ya Adya katılsaydı? O böyle bir oyunda hayatta kalabilir miydi acaba? "Hayır Marcus, yine duygularının seni ele geçirmesine izin verme. Yoksa bu oyunu asla kazanamayacaksın." Birkaç dakika daha yürüdükten sonra karnıma o kadar şiddetli bir ağrı saplandı ki Demeter'in bitki çayını içtiğime binlerce defa lanet okudum. Birkaç dakika yerde kıvranıp ayağa kalktıktan sonra karnımın tüm ağrısının geçtiğini hissettim. En azından bir süre rahat olacaktım. Bu rahatlamanın nedenini fazla araştırmam gerekmedi. Karşımda bir sürü sarmaşıktan oluşmuş adeta bir "orman" vardı. İçime bir kurt düşmüştü. Hayat Ağacı'nın olduğu yeri her zaman daha canlı ve hayat dolu bir yer olarak hayal etmiştim. Yine de buraya girmekten başka çarem yoktu. Karnımdaki ağrının durması ve burada güçlü bir büyü ya da onun gibi bir şey olduğunu düşünmem bu kararı vermemde etkili olmuştu. Ne kadar tereddütte olsam da sarmaşıkların arasına girdim ve ilerlemeye başladım. Ne olursa olsun Ruhdeşen'i aldım ve tetikte beklemeye devam ettim. Tedbiri elden bırakmaya hiç niyetim yoktu. Sarmaşıkların arasına girdiğim anda bir şeylerin ters gittiğini anladım. Uyku bastırmıştı ve sarmaşıklar çok sık bir biçimde etrafımı çevirmişlerdi. Artık geri dönemeyeceğimi anladığımda olabildiğince hızlı bir biçimde orada uzaklaşmayı aklıma koymuştum. Gözlerim yavaş yavaş kapanıyordu. O kadar çok esnemiştim ki artık etrafı buğulu görüyordum. Sarmaşıklar etrafımı o kadar sık bir biçimde kapatmışlardı ki artık hareket edemiyordum ve birkaç tanesinin iğnesi batmıştı vücuduma. Artık kaçmanın faydasız olduğunu anladığımda kılıcımı savurdum ve iki tanesini birden kestim. "Tamam, sarmaşıkları kese kese ilerleyeceğim ve Hayat Ağacı'nı aramak için başka bir yol düşüneceğim. Burada durmamı gerektirecek bir şey yok." Yanıldığımı anladığımda kestiğim sarmaşıkların tekrar oluştuğunu gördüm. Sanki her kestiğimde etrafa daha yoğun bir "uyku" saçıyorlardı. Kılıcımı rastgele etrafa sallıyordum fakat bunun bir yararı olmuyordu. Aklıma buraya ilk düştüğümde elimdeki notta yazanlar geldi. "Eh, eğer görevini tamamlayamadan uyursan bu, gerçek hayatta uyandığında kendini diskalifiye olmuş olarak bulman anlamına geliyor." Eğer bu sarmaşıkların beni uyutmasına izin verirsem kaybedecektim. Eğer uyursam ölmezdim. Yani sanırım... Yine de yenilmek benim için ödenecek bedellerin neredeyse en büyüğüydü. Gözlerim çevremde olanların yarısını anca görüyordu artık. İçinde bulunduğum kötü şartlarda bile sakinleşmeye çalıştım ve ne yapabileceğimi düşündüm. "Lanet olsun, hangi kahraman bu durumdan kurtulmuştu? Perseus mu, Aşil mi?" Kendime soru sorarken zamanımın az kaldığının da farkındaydım. Birden sanki kafamda bir ampul patladı. "Lanet olsun, Herkül! Herkül hidranın bir kafasını kopardığında yerine iki tane çıkmıştı. Tamam, artık bu lanet sarmaşıkları nasıl durdurmam gerektiğini biliyorum!" Elimde büyük bir meşale olduğunu düşündüm ve kısa bir an odaklandım. Evet, elimde şimdi büyük ve ateş saçan bir meşale duruyordu. Her sarmaşığı kestiğimde meşaleyi kestiğim yere bastırıyordum. Artık önüm yavaş yavaş açılıyordu ve şimşek hızında oradan kaçmayı düşündüm. Evet, bu zamana kadar özel gücümü hiç kullanmamıştım. "Haydi Marcus, şov zamanı!" dedim ve etrafımdaki elektronlara yoğunlaştım. Bütün gücümle koşmaya başladım fakat bir sorun vardı. Hızlı koşmama rağmen şimşek hızında değildi... Neden bunun olmadığını ilk başta anlamamıştım fakat moralimi bozmadım. Sarmaşıkları kesmeye ve kestiğim yerlere ateş bastırmaya devam ediyordum. "Lanet olsun, rüyada olduğum için şimşek hızında koşamıyorum. Bu haksızlık!" Önümde çok fazla yol kalmamıştı fakat uyumak üzereydim. Gözlerimi açık tutmak için o kadar çok zorlanıyordum ki bazen koşmayı bile unutuyordum. Etrafımdaki elektronlara tekrar yoğunlaştım. "Rüya ile gerçeğin arasında fazla bir fark yok. Yoğunlaşmalı ve kendime güvenmeliyim." Birkaç saniye bekledim ve şimşek hızında ileri atıldım. Kılıcımı enlemesine tutup yanından geçtiğim her sarmaşığı kesiyordum. Ben yanlarından geçene kadar da yeniden çıkmıyorlardı. Sarmaşıklardan çıkıp birkaç yüz metre ileride kendimi yere attığımda üzerimdeki uyku hali biraz da olsa kalkmış gibiydi. "Lanet olsun Demeter, bunu sana ödeteceğim! Bunu sana gerçekten ödeteceğim!" Demeter'den de, Hypnos'tan da şu an o kadar nefret ediyordum ki... Bir an çok yorulduğumu ve kendime gelmem gerektiğini fark ettim. Yere oturduğumda aklımda birkaç soru, en başta da şimdi ne yapacağım sorusu vardı. Bu yarışı kazanmalıydım ve elimden geleni yapacaktım ama nasıl? Bir anda aklıma süper bir fikir geldi, Madem bir rüyadaydım, bu rüyayı yaratan ve düzenleyen bir kişi vardı, Hypnos... Demek ki onunla aynı rüyadaydık ve aramızda bir bağ vardı. Tek fark ben o rüyayı yaşıyorum. o ise yönetiyordu. Aklımdaki fikirleri toparlamaya çalışırken bir yandan da etrafı gözlüyordum. Tekrar bilinçaltımın ortaya çıkmasına izin vermiyor, aksine düşüncelerime hükmediyordum. Birden aklıma oyunun başındaki not geldi. Evet evet ne yazıyordu orada, "Hypnos'tan bir ek bilgi; Uyumak, düş görmek, düşlerden faydalanmak veya düş seyahatine çıkmak, birbirinden farklıdır." Hypnos burada tam olarak ne demek istiyordu ki? Düş görmek, o düşten faydalanmak ve düş seyahatine çıkmak... Bir dakika ibiz zaten aynı rüyada değil miydik? Yapmam gereken sadece onun bulunduğu rüyaya gitmemdi. Düş seyahati yapsam da istediğim şeyden faydalanabilecek, hem de daha güçlü olacaktım. Hypnos'un demek istediğini anlayınca mutlu olmuştum. Kalbimin hızlı atmasına ve heyecanıma aldırmadan gözlerimi kapadım. Kendimi Hypnos'un rüyasında hayal ettim.

Gözlerimi merakla açtım. Gözlerim kapalıyken bir an çok değişik hissetmiştim, sanki boşluktaydım ve büyük ihtimalle düşündüklerim doğruydu. Etrafa bakınırken burayı birden daha iyi anladığımı, en küçük ayrıntıyı bile görebildiğimi fark ettim. Rüyamda bile böyle görmek kendime olan güvenimi birden arttırdı ve kendimi kontrol etmemi sağladı. Evet, artık bir an önce görevimi tamamlamalı ve gerçek hayata dönmeliydim. Rüya ve bilinçaltı ile ilgili olan bu görevi sevmiyor, hatta nefret ediyordum. Somut şeylerle uğraşmak daha çok hoşuma gidiyor, daha kolay ve basit geliyordu. Ne de olsa güçlerime güveniyordum. Ama bilinç altımda güçlerimi tam olarak hissedemiyordum bile! Kendimi toparlayarak etrafa bakındım. Şu ağacı bulmalı ve bir an önce ondaki meyveyi almalıydım. Ama onu nasıl bulacaktım? Birden midemde hissettiğim kıpırdanma ile neler olduğunu anlayarak toprağı hissettim. Demeter'in o kötü içeceği beni tuzağa düşürse de bari bu sefer işe yarayacaktı. Hayat ağacına yoğunlaştığımda "kuzey doğu" yönünde olduğunu hissettim. O taraftan güçlü bir şeyin varlığı beni kendisine çekiyordu. Hislerime göre kendimi yönlendirirken birden bunun hiçte bana göre bir şey olmadığını fark ettim. Genelde mantığımla hareket eden ben, şimdi hem rüyada olmam, hem de hislerimle hareket etmem acayip kötü geliyordu. Yine de ne kadar tuhaf hissetmemle karşımda ağacı görmem ile beraber kendime geldim. Ağaç karşımda duruyordu ve meyve üzerindeydi. Tam meyvenin yanına gidecekken orada duran adamı fark ettim. Bu Hypnos'tu. Evet, uyuyordu ama gözleri açıktı. Zaten bu tanrıları hiçbir zaman anlamamıştım. Hypnos'un bir şeyler yapışını izlerken birden midemde sancı oluşmasıyla kıvrılmam bir oldu. Sancı girmesi hep Demeter'in suçuydu ve bunu yaptığına pişman edecektim. Karnımın ağrısı geçer geçmez tekrar doğruldum hızla ağaca döndüm. Hypnos hala oradaydı ve meyve de duruyordu. Ama yanlarında bir kadın daha vardı. "Büyücü Medea..." Bir an onun büyükonuş yeteneğinin olduğunu hatırladım ve ne yapacağımı düşünmeye başladım. Onu duyarsam etkisi altına girerdim değil mi? Ama bir dakika, bu benim rüyam değildi ki, Hypnos'un rüyasıydı. Yani Medea'nın sesi beni etkileyemezdi. En azından ben öyle umuyordum. Ağaca doğru ilerlediğimde Medea'nın "Bu da ne böyle?" dediğini duydum. Ona dönüp baktığımda gözlerinin benim üzerimde olduğunu ve gücünü kullanmaya çalıştığını fark ettim. Ama bende hiçbir etkisi olmuyordu. Bunun üzerine kahkaha attım ve hemen meyveye doğru yöneldim. O meyveyi alıp bir an önce buradan çıkmalıydım. Hypnos'un şu an sinirden kurdurduğunu biliyordum ve bu da hoşuma gidiyordu doğrusu. Meyvenin bir tuzak olduğunu düşünerek yavaşça ilerlemeye başladım. Yürürken birden elimde kılıcımı düşünerek elimde belirmesini sağladım. Ağacın yanına gittiğimde kılıcım ile meyveyi yere düşürerek onu aldım. Evet, işte sonunda görevimi tamamlamıştım!

Ama beklemediğim bir şekilde Hypnos uyanarak bana bağırmaya başladı. İşte bunu gerçekten de beklemiyordum. Bir an önce bu yerden kurtularak gerçeğe dönmeyi istiyordum ama bu durumda uyuyamazdım, uyuyacak zamanım bile yoktu. beni uykudan ne uyandırır diye düşünürken bir yandan da Hypnos'un üzerime doğru geldiğini fark ederek gerilemeye başladım. Bir an önce buradan çıkmaya başladım ama nasıl? Tam aklımdaki soruyu düşünürken yolun sonuna geldiğimi fark ettim. Biraz daha geri gidersem aşağıdaki boşluğa düşecektim. Hypnos'un benim üzerime gelişini izlerken birden arkama baktım. "Boşluk..." Tabi ya düşmek uyanmanın en kolay yoluydu değil mi? "İşte bu!" diye bağırdığımda Hypnos kızgınlıkla kısılmış gözlerini bana dikti. Ben ise sadece ona bakarak gülümsedim ve kendimi boşluktan aşağıya doğru bıraktım. Sıçrayarak uyandığımda kendimi yine o küçük, hiçbir şey bulunmayan oda da, yatağın üzerinde buldum. Gülümseyerek yataktan kalkarken "Sonunda bu görevi de hallettim." dedim kendi kendime. Meyveyi aldığımı biliyordum, yani kazanmıştım ve Hypnos ile Demeter'i çok kızdırdığımı da biliyordum. O kızgın seslerini sanki şu an kulaklarımda duyar gibiydim. Bunun üzerine lahkahalarım daha da çoğalırken, kendimi odadan dışarı attım.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Athena
Admin/Tanrıça/Kamp Müdiresi
Admin/Tanrıça/Kamp Müdiresi
Athena


Mesaj Sayısı : 5210
Kayıt tarihi : 16/08/10

Rüyadaki geçişler / Uyku sarmaşıkları Empty
MesajKonu: Geri: Rüyadaki geçişler / Uyku sarmaşıkları   Rüyadaki geçişler / Uyku sarmaşıkları Icon_minitimePaz Mayıs 15, 2011 11:12 am

İlk tura göre anlatım zayıftı, hatta son bölümlerde artık yazılanlar anlaşılmaz düzeydeydi.
Hayat Ağacı hakkında nasıl bilgi öğrendiğini anlatmadın ki açıklamada da belirtildiği üzere bu oldukça önemliydi.
Sarmaşıklara zarar vererek kurgu tuzaklarının birine düşmüş oldun.
Gittiğinde ağaçta meyve bulmayacaktın, meyve oluşturmasını sağlayacaktın.
Kısacası, kurgusal açıdan birçok hatan vardı.
Teknik açıdan bakacak olursak da 'hadi, bilinç altı, tabi' gibi birkaç yazım hatan göze çarpıyordu.

Puanın; 74!
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://olimpos.my-rpg.com
 
Rüyadaki geçişler / Uyku sarmaşıkları
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Hançer / Uyku Sarmaşıkları
» Son Fedakarlık / Uyku Sarmaşıkları
» Bölüm 2: Uyku Sarmaşıkları
» Kudretli Katil / Uyku Sarmaşıkları
» Hilaf Ütopyası / Uyku Sarmaşıkları

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Olimpos Rpg :: Etkinlikler :: Tanrıların Oyunu :: Etap # 1-
Buraya geçin: