Olimpos Rpg
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Olimpos Rpg

Percy Jackson ve Olimposlular ile Olimpos Kahramanları serilerinden esinlenilerek oluşturulmuş, zirvedeki rpg forum sitesi.
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Son Fedakarlık / Uyku Sarmaşıkları

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Allen Jacques Harth
Nyks'in Çocuğu/Doğa Bilimleri Eğitmeni
Nyks'in Çocuğu/Doğa Bilimleri Eğitmeni
Allen Jacques Harth


Mesaj Sayısı : 432
Kayıt tarihi : 21/02/11

Son Fedakarlık / Uyku Sarmaşıkları Empty
MesajKonu: Son Fedakarlık / Uyku Sarmaşıkları   Son Fedakarlık / Uyku Sarmaşıkları Icon_minitimeC.tesi Mayıs 14, 2011 9:09 am

Kafası fena halde karışmıştı. Evet, durumu bundan daha iyi özetleyecek bir anlatım yoktu. İkinci mücadele için, tıpkı birincide olduğu gibi tuzaklarla dolu bir araziye gidip canavarlarla savaşacaklarını düşünmüştü, ama bunun yerine Tanrı Hypnos ve Tanrıça Demeter tarafından alelade bir odaya çağrılıyordu. Odaya doğru yürürken uyku tanrısı ve hasat tanrıçasının ne gibi bir oyun hazırlayacağını merak ediyordu. Önüne kadar geldiğinde bir an durdu ve derin bir nefes aldı. Sonra da kapıyı sessizce açarak içeri girdi.

Tanrı Hypnos ve Tanrıça Demeter bir köşede duruyorlardı. Sedye gibi dümdüz yatağı görünce biraz panikledi, uykudayken kendini nasıl savunacaktı ki? Eğilerek onlara selam verdi. ‘Tanrı Hypnos, Tanrıça Demeter. Huzurunuzda bulunmak ne büyük bir şeref.’ Sesinde biraz belirgin bir alay vardı, ama bunu duymamış gibilerdi. Tanrıça ona hafifçe gülümsedi. ‘Gel bakalım, genç melez. İkinci oyun için hazır mısın?’ Yatağa tekrar bir göz attığında bundan emin olamadı, ama cevap verirken yine de normal çıkıyordu sesi. ‘Evet, tanrıçam. Hazırım.’ Hypnos başını salladı. ‘Pekala, o zaman senden istediğimiz şuraya uzanman ve şişedeki çayı içmen.’ Bunun üzerine genç adamın bakışları, daha önce dikkatini çekmemiş olan sehpaya kaydı. İçinde çamur rengi bir sıvı olan şişeyi görünce yüzünü ekşitti. Bu ne biçim çaydı böyle? Demeter bunu görmüştü anlaşılan. ‘İstersen vazgeçebilirsin. Bu şansın hala var.’ Ama vazgeçerse birçok şeyden de vazgeçmiş olacaktı. Sadece kampta değil, Olimpos’ta da belirli bir statüsü olması şansını kaybedecekti. Bu da es geçmek istemeyeceği kadar büyük bir fırsattı. ‘Hayır hayır. Hazırım ve vazgeçmiyorum.’ Kararlı bir ifadeyle yatağa yürüdü ve üzerine uzanarak şişeyi aldı. Belirli bir tadı ya da kokusu olmayan garip bir çaydı. Tamamını bitirmek iki saniyesini almamıştı. En sonunda hepsini yutkunduğunda üzerine ağır, kurtulamadığı bir uyuşukluk hissinin çöktüğünü hissetti ve simsiyah bir hiçlik içinde kayboldu.

Gözlerini sonsuza kadar uzuyormuş gibi görünen bir kırda açtı. Tam olarak neredeydi? Daha önce gittiği hiçbir yere benzemiyordu. Sağ elinde buruş buruş bir şeyin varlığını hissedince oraya baktı. Bir not kağıdıydı bu. Katlarını açıp okumaya başladı, ama yazılanlar iyiden iyiye kafasını karıştırmaktan başka bir işe yaramıyordu. Hayat ağacı mı? Ne meyvesi alması gerekecekti ki? Hava, sanki düşüncelerini yansıtıyormuş gibi bir anda karamsarlığın boğucu havasına büründü. Rüyasında saçmasapan bir ağacı bulması bekleniyordu demek. Harika. Eh, bir yerden başlaması gerekiyordu. Ne yapması gerektiğinden tam olarak emin olamasa da yürümeye başladı. Karşısına ne gibi yaratıklar çıkacaktı, ne kadar zor bir etap olacaktı, bunu düşünmemeye çalışıyordu. Biraz daha yürüdükten sonra, arkasından ayak sürüme sesi geldiğini duydu ve hızla oraya döndü.

Görüp görebileceği en garip yaratık duruyordu karşısında. Yüzü kocaman ve şekilsizdi; bir çirkin, bir güzel görünüyordu. Buna rağmen vücudu minicikti; bacakları çok kısa, kolları ise çok uzundu. Güzel yüzde tanıdık bir şeyler bulan genç kahraman bir şaşkınlık çığlığı atarak sağ elini bileğine götürdüğünde, onu daha da hayrete düşürecek bir şekilde, yaratık (ya da canavar) da onun hareketini tekrarladı ve o kadar uzun kollara uymayan bir hızla, sağ elini sol bileğine götürdü. Genç kahraman kılıcını çektiğinde, canavarın da elinde uzun, eğri büğrü bir sopa belirmişti. ‘Bu nasıl bir rüya böyle be?’ dedi melez dişlerinin arasından. Daha önce de birkaç kere saçma rüyalar gördüğü olmuştu, ama bu tamamen başka bir boyuttu. Kafası bunlarla meşgulken, canavar ağzını açarak kükredi ve karanlık gökyüzünde bir şimşek çaktı. Hemen hemen aynı anda, topraktan kalın gövdeli ağaçlar fırladı ve sanki canavarın komutuyla ilerliyorlarmış gibi, farklı yönlerden ona saldırmaya başladı.

Gök gürlemeye devam ederken genç melez içgüdüsel bir hareketle, canavarın üzerine indirdiği sopayı karşıladı. Ağaçlardan birinin savurduğu daldan kaçmak için eğildiğinde, garip yaratık da aynı yöne eğildi. ‘Neden benim hareketlerimi tekrarlıyor?’ diye düşündü umutsuzca, bu olay sinirine dokunmaya başlamıştı. ‘Ben onun ne yapacağını kestiremiyorum, ama o sanki bütün hareketlerimi öngörerek buna göre davranabiliyor.’ Canavar tekrar saldırdığında kılıcını savurdu. Bir yandan da onu çembere alan ve çemberi daraltmaya başlamış olan ağaçlara dikkat etmeye çalışıyordu. Bir kere daha şimşek çaktığında, daha önce fark etmediği bir şeyi fark etti. Canavarın yüzündeki tanıdık gelen parıltı... Gri gözleri ve kahverengiye çalan sarı rengini gördüğünde, bir an için olduğu yerde donakaldı. ‘Bu ben miyim?’ O anki boşluğundan yararlanan canavarın saldırısından bu defa kaçamamıştı. Yüzüstü yere yapıştığında bir süre kalkmadan planlaması gereken stratejiyi düşündü. ‘Ağaçlar sadece piyon. Burada asıl savaşı onlara karşı vermiyorum.’ Kalkmaya çalışırken bir diğer saldırının geldiğini fark edince yana yuvarlandı. Sonra tek bir hamleyle kılıcını doğrulttu ve yaratığın da aynı şeyi yaptığını gördü. Ne demişti Hypnos notta? ‘Derin bir uyku yalnızca insanı dinlendirirken, bilinçli düşler ona bilgelik kazandırır. Amaçlı uykular, hüsrana uğratmaz.’ Bu kendi rüyasıydı ve bunu control edebilecek güce sahipti. Gözlerini, kendi egosu olduğunu tahmin ettiği yaratığa dikti ve sırf düşünce yoluyla onu yönlendirmeye çalıştı. Belki dikkatini ağaçlara yönlendirmesi daha iyi bir fikir olurdu, ama savaşı sadece kendisiyle vermesi gerektiğine inanıyordu.Yaratık bir süre neden durdurulduğunu anlayamıyormuş gibi homurdandı, ama sonra sopayı yere indirmeyi başardı. Bundan faydalanan genç kahraman öne atıldı ve bir savaş narasıyla birlikte kılıcını yaratığın göğsüne sapladı. Yaratık öldüğünde ağaçlar da zararsız bir biçimde toprağa kök salmışlardı. Genç adam nefes nefese, bir an olduğu yerde kaldı. Yaratığın sürekli değişen, güzel ve çirkin, iyi ve kötü arasında bir türlü karar veremeyen suratını hatırladığında içinin ürperdiğini hissetti. Egosu kendisini yansıtıyorsa, kendisi hakkında ne düşüneceğini şaşırmıştı.

Bir süre daha oturduktan sonra, görevini hatırladı ve tekrar ayağa kalktı. Kır boyunca uzanan yemyeşil çimenlerin arasında kıpırdanan küçük, kırmızı bir şekil gördüğünde bütün kasları bir kez daha gerildi. Sağ eli bir an için hançerini aradı, ama görev için bir tek silah seçtiklerinde yanına kılıcını aldığı için, hançer odasında kalmıştı. Fırlatabileceği bir şey olmadan küçük bir yaratıkla nasıl savaşabileceğini bilmiyordu. O sırada bir ses duydu. ‘Telaşlanma, genç kahraman. Sana zarar vermeyeceğim.’ Zihninde yankılanıyor gibiydi ses. Sonra çimenlerin arasından küçük, kırmızı bir gelincik fırladı. Gelinciğin güzelliği ve masumluğu bir an için aklını başından almıştı, silahı tutan eli gevşedi. Gelincik durdu ve elindeki bir şeyi kemirmeye başladı, ama sesi hala yankılanıyordu zihninde. ‘Tanrıça Demeter gönderdi beni. Sana bir mesaj iletmek istiyor. Ayrıca akça ağaçlarına zarar vermediğin için de sana müteşekkir.’ Cevap vermesi için bir süre geçmesi gerekti. ‘N... ne mesajı?’ ‘Görevini tamamlayabilmen için. Kulaklarını aç da beni iyi dinle. Bir kez daha tekrarlamayacağım.’ Genç adam cevap vermemişti tekrar, ama tüm dikkatini bu küçük hayvana verdiği açıktı. Gelincik artık o elindeki her neyse onu kemirirken bir yandan da konuşmaya başladı. ‘Önündeki en iyi seçenek umutlarına tutunmak. Çünkü ölüme karşı en iyi silah hayattır ve bazen hayatına verebileceğin ikinci şans, yapılan en büyük fedakarlıktan geçer ve bu fedakarlık, ödüle ulaşmana yardımcı olur. Uyku, ölümün yarısıdır.’ Tuhaf tuhaf hayvana baktı, hiçbir şey anlamamıştı. Hayvan tek bir kelime daha etmeden uzaklaştığında, onun kaybolduğu noktaya bakmaya devam etti bir süre daha. Uyku, ölüm ve hayat... Zihninde bir türlü bir araya gelemeyen kavramlardı. Bununla nasıl bir bilmece çözeceğinden emin değildi.

Tam o sırada önündeki çayırların arasından, ömründe görüp görebileceği en tuhaf bitkiler büyümeye başladı. Birbirlerine dolanarak her tarafı kapladıklarında, bunların sarmaşık olduğunu fark etti. Etrafa tuhaf, iç bayıltıcı bir koku yayan sarmaşıklar. Bir adım daha atarak yanaştı onlara, ve anında bir uyku hali çöktü üzerine. Ne yapmak istediğini, neyi başarması gerektiğini unutturacak kadar yoğun bir mayhoşluk... Gözlerini kırpıştırarak açık tutmaya çalıştı, ama pek başarılı olduğu söylenemezdi. Sarmaşıkların oluşturduğu yumuşak yığın, bir anda üzerinde uyumak istediği bir yatak gibi göründü ona. Hevesli hevesli bir iki adım daha attı. Tam bitkilerin ucuna kadar gelmişti ki, sarmaşıklardan ince bir dal ayağına dolandı ve davetkar bir şekilde onu öne çekti. Diğer adımını atamadan uykuya yenik düşmüştü bile. Öne doğru, o yumuşacık yatağa yığılırken, Demeter’in gelincik aracılığıyla gönderdiği mesaj yankılandı zihninde. ‘Önündeki en iyi seçenek hayata tutunmak. Çünkü ölüme karşı en iyi silah hayattır.’ Ama hayata tutunmak için herhangi bir nedeni yoktu ki. Burada o sonsuz uykuya dalsa, ne fark yaratacaktı bu? Görevini tamamlamamış mıydı? Yapmak istediği her şeyi yapmamış mıydı? O anda gözlerinin önüne, yüzünü neredeyse unuttuğu biri geldi. Dalgalı kahverengi saçlar, deniz mavisi gözler... ‘Myra...’ diye bir fısıltı döküldü dudaklarından ve bedeninin güç kazandığını hissetti. Aynı anda, göğsüne dolanan ve onu sıkarak nefes alış verişini zorlaştırmaya başlamış olan sarmaşıkları da fark etmişti. Genç kızın anısına biraz daha sıkı sarılmaya çalışarak kılıcını savurdu ve sarmaşıkları, boynuna dolanmaya başlamadan kesiverdi. Aynı anda dört dal daha ona saldırdı. Uyku hissi hala çok kuvvetliydi, ama zihnindeki görüntü, onu hayata bağlayan şey olmuştu. Egosuyla savaştığı zamanda yaptığı gibi kontrolü bir parça da olsa elinde tutmaya çalışarak, uyku hissiyle ve sarmaşıklarla savaşa savaşa ilerlemeye başladı.

Sarmaşıklardan kurtulmayı sonunda başardığında, hala aynı kırda olduğunu görmek biraz moralini bozmuştu. Ama bu manzarada farklı olan bir şey daha vardı, ve bunu hemen seçmişti gözleri. Büyük, kalın dalları olan bir ağaç. Bunu nereden bildiğini bilmiyordu, ama hayatağacı olduğunu anlamıştı. Sonunda aradığı yere ulaşmıştı yani. Heyecanla öne atıldığında, orada olabilecek diğer tuzakları düşünmemişti bile. Ta ki başka, düşmancıl bir ses kulaklarına ulaşana kadar. ‘Dur bakalım, delikanlı. Buradan öteye geçemezsin.’ Bakışlarını sesin geldiği yöne çevirdiğinde, ağacın hemen yanında dikilen bir kadın gördü. Kadın, üzerinde iki tane küçük cam şişenin olduğu tahta bir masanın arkasında duruyordu. Genç adama bakarak gülümsedi. ‘Ağaca yaklaşmak istediğini biliyorum. Ama bunun için önce beni geçmen gerekiyor. İsmim Medea. Hayat ağacının koruyucusuyum.’ İsim tanıdık geliyordu bir şekilde, ama bunun nedenini hatırlayamamıştı. Medea sözlerine devam ederken aynı sakin, hatta neşeli tavrını koruyordu. ‘İki seçenek sunacağım sana, kahraman. Benimle savaşabilirsin, ya da iksirlerimden doğru olanı bulup yaşadığın hayata geri dönebilirsin. Ancak ikinci seçeneği tercih edersen, meyveyi almadan uyanma ihtimalin de var. Ya da direk burada ölme ihtimalin. Benimle savaşmayı istemezsin değil mi?’ Kadının ses tonunda belirgin bir etkileyicilik vardı ve melez savaşmayacağını söylemek istedi. Onun bocaladığını gören kadın, ‘İksirlerimden biri, sana hiçbir zarar vermeden senin tekrar uyanmanı sağlar. Diğeri ölümcüldür. Onu aldıktan sonra en fazla üç dakika yaşarsın ve seni ağaca hapsederim. Seçim senin, kahraman.’ Ama ne yönde seçim yapacağı konusunda en ufak bir fikri yoktu. Bir yandan ölmek istemiyordu, ama meyveyi alamadan geri dönerse de diskalifiye olurdu.

İşte tam o anda Demeter’in mesajındaki son sözü, aklını en çok kurcalayan sözü hatırlamıştı. ‘Bazen hayatına verebileceğin ikinci şans, yapılan en büyük fedakarlıktan geçer. Uyku, ölümün yarısıdır.’ Çözüm bir anda, zihninde çakan bir şimşek gibi belirdi aklında. Medea’nın savaş teklifine cevap veremeyecek kadar zayıftı benliği kadına karşı, ve meyveyi almadan geri dönmesi de söz konusu değildi. Sözcükler, biraz da kontrol dışı bir biçimde döküldü ağzından. ‘Öldüren iksiri verin o halde.’ Bu, kadını büyük bir hayal kırıklığına uğratmış gibiydi. ‘Ne? Ama...’ ‘Bana tercih hakkı verdiniz.’ dedi genç kahraman sertçe. ‘Seçimim ölüm iksirinden yana.’ Kadının kısa bir anlık tereddütten sonra uzattığı şişeyi kavradı ve ağaca döndü. Ağaç, sanki beklenti içerisinde dallarını oynatıp duruyordu. En büyük fedakarlık... Burada kendini öldürünce, Demeter’in de mesajında belirttiği gibi, uykuya dalacaktı aslında. ‘Hayat ağacı...’ diye başladı lafına, bir süre nasıl devam edeceğini bilememişti. ‘Lütfen sana sunduğum adağı kabul et.’ İksiri kafasına diktiğinde, ağacın da üzerine kapandığını hissetti ve son algıladığı şey, göğsünü sıkıştıran acıya karşı bastıran karanlıktı. En sonunda gözlerini açmayı başardığında ise, uykuya daldığı odaya geri dönmüştü ve ellerinin arasında bir şey tuttuğunu hissediyordu. Bu oyunu da tamamladığını bilmenin rahatlığıyla gülümsedi ve gözlerini bir kez daha yumdu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Athena
Admin/Tanrıça/Kamp Müdiresi
Admin/Tanrıça/Kamp Müdiresi
Athena


Mesaj Sayısı : 5210
Kayıt tarihi : 16/08/10

Son Fedakarlık / Uyku Sarmaşıkları Empty
MesajKonu: Geri: Son Fedakarlık / Uyku Sarmaşıkları   Son Fedakarlık / Uyku Sarmaşıkları Icon_minitimePaz Mayıs 15, 2011 2:46 am

Ego kurgusu oldukça yaratıcıydı.
Sarmaşıkları geçme kurgusu pek yeterli değildi, daha yaratıcı bir şey bulunabilirdi. Hayat Ağacı'nın ne olduğunu öğrenme kurgusu da öyle.
Direk değil direkt olacaktı, gözümüze çarpan yazım hatan.
Bitiriş kurgusu, ağaca kendini kurban etmen iyiydi.
Rp'de betimleme ve tanımlamaları ilk turdaki rol oyunun kadar başarılı bulmadık.

Puanın; 79!
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://olimpos.my-rpg.com
 
Son Fedakarlık / Uyku Sarmaşıkları
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Hançer / Uyku Sarmaşıkları
» Bölüm 2: Uyku Sarmaşıkları
» Rüyalarda Gezinmek / Uyku Sarmaşıkları
» Kudretli Katil / Uyku Sarmaşıkları
» Hilaf Ütopyası / Uyku Sarmaşıkları

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Olimpos Rpg :: Etkinlikler :: Tanrıların Oyunu :: Etap # 1-
Buraya geçin: