Olimpos Rpg
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Olimpos Rpg

Percy Jackson ve Olimposlular ile Olimpos Kahramanları serilerinden esinlenilerek oluşturulmuş, zirvedeki rpg forum sitesi.
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Kudretli Katil / Uyku Sarmaşıkları

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Drake Tyrell Stanislaus
Zeus'un Çocuğu
Zeus'un Çocuğu
Drake Tyrell Stanislaus


Mesaj Sayısı : 1178
Kayıt tarihi : 15/04/11

Kudretli Katil / Uyku Sarmaşıkları Empty
MesajKonu: Kudretli Katil / Uyku Sarmaşıkları   Kudretli Katil / Uyku Sarmaşıkları Icon_minitimeC.tesi Mayıs 14, 2011 8:55 am

Yatağında dönüp durmasına ve uyuyamamasına rağmen neden ısrarla mezar taşının kasvetli ağırlığını andıran yorganını üzerinden atıp yataktan kalkmadığını bir süre düşündükten sonra cevabı buldu Drake: Uyuyabilen ve uyanan insanlar için birkaç saat sonra gün doğmuş olacak ve beraberinde yeni bir macera, bir sıkıntı kaynağı getirecekti. Ormandaki bölümünü başarıyla tamamladığı Tanrıların Oyunu'nun ikinci bölümü çıkmıştı şimdi de karşısına. İlk oyunda olduğu gibi yine ne yapması gerektiğine dair ufacık bir fikre bile sahip değildi. Yaşadığı zorluklardan dolayı birkaç kez ciddi şekilde oyundan çekilmeyi düşünmüştü ama geçtiğini söyledikleri zaman kardeşi Marcus'un suratında beliren ifade aklına geldiğinde, pes etmeyi aklından geçirdiği için bile kendini kötü hissettiğini fark ediyordu. Drake, Tanrıların Tanrısı'nın, Jüpiter'in oğluydu. Öyle olduğunu herkese göstermek istiyordu ve omuzlarına yüklenmiş ağırlığa rağmen, gerçekten ister ve gayret ederse bunu başarabileceğini biliyordu. Güçlüydü, hırslıydı, zekiydi. Bu oyunu alması için önünde içini kemiren korkusunun haricinde hiçbir engel yoktu. Korku, rahatlıkla yenilebilirdi.

...

Titrediklerini gizleyebilmek için ellerini yağmurluğunun ceplerine sokmuştu. Kapşonlu montuyla yağmurun altında dikilirken aklındaki en büyük soru işareti, Büyük Ev'de onu ne gibi bir sürpriz beklediğini bilmemesiydi. Diğer on bir kahraman da onunla aynı kaderi paylaşıyordu, Drake çoğu yarışmacıya göre çok daha sakin bir görünüme sahip olduğunu rahatlıkla fark edebiliyordu. Elbette kız arkadaşı Katherine kadar güvenli ve kendinden emin bakışlara veya kuzeni Cornelia gibi etrafa gülücükler saçan bir çehreye sahip değildi ancak, en azından dik durabiliyor, doğrudan, sanki şu anda içeriden izleniyormuş gibi Büyük Ev'e korkusuz bir şekilde bakabiliyordu. Ne kadar olduğunu tahmin edemediği bir bekleme süresinin ardından, ikinci oyunun resmen başladığını ve kahramanların sırayla Büyük Ev'e alınacağını öğrendi. İlk oyunda Artemis'in arabasından neredeyse sonlara doğru atlamıştı ve şimdi de sıranın sonlara doğru ona geleceğini düşünerek kendini rahatlatıyordu fakat yaptığı hesapları bir anda çürütürmüşçesine, ilk çağrılan kahraman oldu. Heyecandan ve stresten, beyni patlayacak gibi olmuştu. Suratına kendine fazlasıyla güvenen bir ifade yerleştirip, maskesiyle alanda bulunan tüm kahramanlara gülümsedi. İçlerinde rahatlıkla canını verebilecek kadar sevdikleri de, gözünü kapatmadan canlarını alabilecekleri de vardı. On iki kahraman olarak gerçekten tuhaf bir grup oluşturuyorlardı. Onu çağıran Kheiron'un ardından Büyük Ev'in içine girdi ve yaşlı sentoru koridorun sonundaki bir odanın kapısına kadar takip etti. Ardından, at adam ona buradan sonra tek başına olduğunu söyleyerek, hızla ortadan kayboldu. Drake şaşkınlıkla Kheiron'un arkasından bir süre baktıktan sonra başka şansının olmadığına karar vererek odadan içeri girdi. Karşısında güler yüzlü ve iyi niyetli bir görünüme sahip olan bir tanrıça ile yaptığı iş ona bezginlik veriyormuş gibi davranan bir tanrı buldu. Ayakta dikilmekte olan ikili haricinde odada yalnızca konforlu gibi görünen bir yatak ve bir de sehpa vardı. Kaşlarını çatarak bir süre burada ne gibi bir oyun oynayabileceğini düşündükten sonra, önemli bir şeyi unuttuğunu hatırlayarak Tanrı ve Tanrıça'ya döndü ve önlerinde saygıyla eğildi. Kendini gülümsemeye zorlayarak "Benden... Yalnızca uyumamı istemeyeceksiniz, değil mi?" diye sordu. Sorusu Tanrı'nın ifadesiz yüzünde en ufak bir değişiklik dahi yaratmazken Tanrıça Drake'e birkaç adım yaklaştıktan sonra "Bendeniz Tanrıça Demeter ve Tanrı Hypnos'un oyununa hoş geldin melez. Evet, ilk aşama için senden tek istediğimiz şey yatağa uzanıp uyuman. Tabii tasasız bir düş göreceğinin garantisini veremeyiz. Uykuya dalmadan önce benim hazırladığım bitki çayını içip içmeme konusunda serbestsin." dedi. Demeter'in sözlerinin ardından az önce boş olan sehpanın üzerinde çamur rengi bir sıvıyla dolu bir bardak belirdi. Pekala, bu bitki çayı denen şey Drake için hiç de iç açıcı bir görünüme sahip değildi ama içinden bir ses, onu içmesinin oyun sırasında işine yarayabileceğini söylüyordu. Tanrı ve Tanrıça ona başka en ufak bir açıklama yapmadan odadan kaybolduktan sonra yürüyüp yatağın kenarına oturdu ve sehpada duran tuhaf içeceği alıp büyük bir cesaret örneği sergileyerek kafasına dikti. Tadı, görünümünden, kokusu tadından daha iğrenç olan bitki çayını bitirdiğinde, kusmamak için kendini fazlasıyla kasmaktaydı. Suratını tiksintiyle buruşturduğu sırada yatağa uzanıp gözlerini kapattı. Konsantre olup uykuya dalmasının zor olacağını düşünüyordu fakat Tanrı Hypnos'un sihrinden kaynaklı olsa gerek, dakikasında uyku alemine geçiş yaptı.

Gözlerini açtığında ilk olarak artık midesinin bulanmadığını hissetti. Sonra, bir çayırlıkta uzanmakta olduğunu ve elinde bir kağıt tuttuğunu fark ederek hızla ayağa kalktı. Göz alabildiğince uzanan bir arazide, bin bir çeşit bitkinin dışındaki tek canlıydı. Kaşlarını kaldırarak nasıl bir oyunun içine düştüğünü düşündükten sonra elindeki nota baktı. İlk tepkisi "Hypnos bu mektubu kafası iyiyken yazmış anlaşılan." demek oldu. Uykunun tarihçesiyle ilgili birkaç değerli bilginin bu oyunda işine yarayacağını düşünmüyordu. Aklı, notta Hayat Ağacı olarak geçen şeye takılmıştı. Daha önce adını hiç duymadığı bu ağacı nerede bulacağını ve ağacın neye benzediğini bilmiyordu. Sıkıntıyla, bir rüyanın içerisinde bu tarz bir bilgiyi nasıl edinebileceğini düşünmeye başladı. Bu oyunda ona zamana karşı yarıştıklarına dair hiçbir bilgi verilmemişti ama bu rahat davranabileceği anlamına gelmezdi. Bu tuhaf düşün benliğini kapladığı hissinden bir an evvel kurtulmak istiyordu ve bunu başarabilmesinin tek yolu, Hayat Ağacı zımbırtısının meyvesini bulmaktı. İçinden Latince birkaç küfür savurduktan sonra çayırlık arazide ilerlemeye başladı. En azından şimdi üzerinde yağmurluğu vardı. Direnç'te kamp tişörtüyle yaşadığı acıklı maceraların ardından, yağmurluğun ne kadar değerli bir giyecek olduğunu anlamıştı. İlerlemesini sürdürürken bir yandan da ismi lazım değil ağaçla ilgili nasıl bilgi edinebileceğini düşünüyordu. Aklının bir bölümü de bitki çayının işlevini bulmakla meşguldü. Cevabı bulmak için işe, oyunu hazırlayan kişilerle başladı. Demeter, bitkilerin, tarlaların, hasadın tanrıçasıydı. Hypnos ise Uyku Tanrısı'ydı. Şu anda bir uykunun içinde, yani bir düşteydi. Dört bir yanı çeşit çeşit bitkilerle kaplanmıştı. Bu düşün içinde uykuya dalması gerçek hayatta uyanmasını sağlayacaktı. En azından, notta yazanlar ona bunu söylüyordu. "Peki, içtiğim bitki çayı bu durumu ne şekilde değiştirebilir?" diye sordu sanki çevresindeki olmayan kişilerden biri ona bir cevap verebilirmiş gibi. Soru, aklına parlak bir fikri de beraberinde getirmişti. Gülümseyerek, belki çayın özelliğinin bu durumu değiştirebileceğini düşündü. Belki bitki çayının özelliği, düşün içinde bir başka düşe dalabilmesini sağlamasıydı. Aklına gelen bu fikirle mutlu olduğunu fark etti. Mutluydu çünkü şu anda her şeyden çok bir başka düşe dalmaya ihtiyacı vardı. Bir başka düşe dalacak ve o düşte, Hayat Ağacı ile ilgili bilgi edinme imkanı bulacaktı. Tanıdığı Hypnos çocuklarının hepsi çok bilgeydi çünkü uykularında bilinçaltılarına birbirinden enteresan bilgiler girerdi. Uyku, notta da yazdığı gibi bazen insana bilgelik kazandırırdı. "Ve amaçlı düşler de bizi hüsrana uğratmaz." dedi nottaki son cümleyi hatırlatırken. Aslında o karışık görünen not, içinde birçok şifre ve ipucu barındırıyordu. Teknik bilgi, burada uyursa gerçek hayatta uyanacağıydı. Elbette uyumak, düş görmek, düşlerden faydalanmak veya düş seyahatine çıkmak, birbirinden farklı şeylerdi. Drake uyumayacak, yalnızca bir düşten faydalanacaktı. Bunu yapmasını da kısa bir tereddüdün ardından içtiği bitki çayına borçlu olacaktı. Sırıttı. Benliğine kazınmış tüm korku ve strese rağmen şifreyi çözmeyi başarmıştı. Tek sorun, şu anda bir düşün içinde olduğundan, bir başka düşe dalarsa tekrar buraya nasıl döneceğini bilmemesiydi. Bu soruya bir cevap arayarak yürümeye devam ettiğinde, karşısına epeyce büyük bir alanı kaplıyormuş gibi görünen bir sarmaşık topluluğu çıktı. Yerde biten, birbirlerine dolanan, sürekli hareket eden ve miskliymişçesine etrafa değişik bir koku yayan, mor renkli sarmaşıklar. Nedense Drake'te hiç de pozitif duygular uyandırmamışlardı. Kaşlarını çatarak onların etrafından dolanmasının daha hayırlı olabileceğini düşündü fakat sarmaşıklar dört bir yanını sarmış gibi görünüyordu. Aklına dank etti; Bir çemberin orta noktasında göreve başlamıştı ve başladığı noktanın çevresinde her yerde, bu sarmaşıklar bulunuyordu. Oyunu hazırlayanlar, onun bu sarmaşıklarla mücadele etmesini özellikle istiyor ve onlardan kaçmaması için ellerinden gelen her şeyi yapıyordu. "Eh, biz de sarmaşıklarla yüzleşiriz o halde. Şey, ne kadar kötü ve ölümcül olabilirler ki?" diye sordu ve tüm cesaretini topladıktan sonra kılıcını kınından çıkarıp sarmaşıklara doğru bir adım attı. Üstüne bastığı mor sarmaşıklar hareket etmeyi bırakmıştı. Bundan cesaret alan genç kahraman, diğer adımını da attı. İkinci adımını üçüncüsü, onu da dördüncüsü izledi. Bir süre sarmaşıkların üzerine basarak yürüyüşüne devam etti. Tam onlardan boşu boşuna korktuğunu düşünmeye başladığı sırada, sarmaşıklardan birinin yılanımsı bir usullukla bacağına dolanmaya başladığını fark etti. Belki yalnızca ayağını silkeleyerek ondan kurtulmayı başarabilirdi ama telaşa kapılarak kılıcını kullandı ve sarmaşığı ortadan ikiye ayırdı. Ayağını kurtarmış olduğu için rahat bir nefes alacağı sırada içinde bulunduğu sarmaşık tarlası, hareket miktarlarını arttırdı. Artık ahenkle kıpraşmıyor, aksine günlerce aç kaldıktan sonra ekmek parçaları bulmuş kuşlar gibi can havliyle hareket ediyorlardı. Drake'in zihninde korku çanları çalmaya başlamıştı ama artık çok geçti; Sarmaşıklar her bir tarafına dolanmaya, onu kendilerine yaklaştırmak için aşağı çekmeye başlamışlardı. Korkuyla bağırdı, bunun hiçbir işe yaramayacağını bildiği anda çırpınmayı sürdürerek sarmaşıkları daha da hareketlendirdi. Elini sıkan bitkilere dayanamayarak, kılıcını düşürdü. Birkaç sarmaşık hemen kılıcını sararak, onu kahramandan uzağa sürüklemeye başladı. Bu şeyler canlıydı ve akıllıydı. Hissediyor ve düşünüyor, kurbanlarını o şekilde yeniyorlardı. Drake korkunç bir hata etmişti. Üstlerinden usulca geçmesine izin veren sarmaşıklardan birine zarar vermiş ve bunu yaparak diğer sarmaşıkları sinirlendirmişti. Demeter'in yüzleşmesini istediği oyunlardan biri buydu işte, bitkilere zarar vermek Hasadın ve Toprağın Tanrıçası'nın oyununda yapılabilecek en ahmakça şeydi.

Üstlerinde yürürken fark edememişti ama şimdi sarmaşıkların etrafa yaydıkları kokunun uyku getirici olduğunu anlamıştı. Kahramanlar için oyunun kilit noktası buydu; Sarmaşıklara yakalanıp esir kalacak, uyutulacak ve diskalifiye olacaklardı. Drake bitki çayını içtiği için uyumayacak, yalnızca düşün içinde bir başka düşe dalacaktı. Tabii diğer düşte dolandığı sırada burada bedeni sarmaşıklar tarafından boğulacaktı ve kendini gerçek hayatta bulacaktı. Bunu önlemek için ne yapabileceğini düşündüğü sırada korku ve beraberinde getirdiği adrenalin tüm benliğini sarmıştı. Vücudunun kasılmaya başladığını hissediyordu. Uçmak, havayı kanatlarıyla yarma hissini doyasıya yaşamak istiyordu. Telaşlandığında hep böyle olurdu işte, kartala dönüşmek isterdi. Hatta vücudunun şekil değiştirmesine zor engel olurdu. O an adeta kafasının üzerinde bir ampul yandı, işte cevabı bulmuştu! Daldığı düşten sıyrılmak için bu düşte şekil değiştirmesi yeterliydi. Yataktan aşağı düşmek insanı daldığı en derin uykulardan dahi uyandırırdı, vücudunun şekil değiştirmesi ise yataktan düşmekten çok daha büyük bir etki yaratırdı. Rüyalarda zaman, gerçek hayat zamanından daha yavaş ilerlerdi. Yani gerçek hayattaki bir saat, rüyadaki dört saate falan eşitti. Rüyanın içindeki bir rüyada, bu zaman iyice yavaşlardı. Yani, burada kendini beş dakika sonra kartala dönüşmeye ayarlarsa, dalacağı yeni rüyada rahatlıkla ağaç hakkında bilgi edinecek zamanı bulabilirdi. Kendisiyle gurur duydu Drake, uyurken nasıl kartala dönüşebileceğini biliyordu. Jüpiter'in oğluydu ve hava olaylarını kontrol edebiliyordu. Her ne kadar onun oğlu olsa da gök gürültüsünden korkuyordu. Şimşek çakmasını sağlayacak ve onu takip eden sürede gök gürültüsü sesini işitecekti. Vücudu bu sese bilinçsizce tepki verecek ve korkudan kartala dönüşecekti. Dönüşüm sırasında daldığı diğer rüyasından uyanacak ve tekrar bu düşe dönecek, uçarak sarmaşıklardan kurtulacaktı. Bir taşla bir düzineye yakın kuş vuracaktı. Kartala dönüşebilen biri için bu söz biraz caniceydi ama şimdi kalıplaşmış sözlerde kuşlara yapılan haksızlıkları düşünecek lükse sahip değildi. Her geçen saniye düşünmesi daha da zorlaşıyor, göz kapaklarını aralamak daha büyük bir eziyet halini alıyordu. Uyku tüm varlığını sarmıştı ve ondan kaçış yoktu. Onu reddedemezdi, zaten onu reddetmeyi aklından bile geçiremeyecek kadar çok istiyordu hiçliğe sürüklenmeyi. Hypnos'un büyüsünün çok güçlü olduğu, aklından geçen son adamakıllı düşünceydi. Sağ elinin baş parmağını, işaret parmağı ile orta parmağının arasına getirdi ve avucunun içinde boşluk bırakacak şekilde elini büktü. Gökyüzünü kontrol ederek, parmaklarını şıklattığı zaman şimşek çakmasını istediğine odaklandı. Parmaklarını birbirine büyük bir kuvvetle bastırıyordu, elini saran sarmaşıklar ise, avucundaki boşluğun yavaş yavaş kapanmasını sağlıyordu. Yaklaşık beş dakika sonra eli iyice sıkışacak ve büyük ihtimalle birkaç parmağının kırıldığı sırada, bir el şıklatma sesi havada yankılanacaktı. Böylece, bir şimşek çakacak, şimşeğin ardından gök gürültüsünün sesi etrafı kaplayacaktı. Küçük kartal o sesten ürpererek gözlerini tekrar bu düşte açacaktı. Zekasına hayran kalmıştı fakat kendine duyduğu gurur hissini doyasıya yaşayamadan karanlığa hapsoldu. Düşler aleminin bir başka boyutuna, çok daha derinlere sürükleniyordu. Mutluydu, hissizlik ona keyif vermişti. Artık sarmaşıklar kollarını ve bacaklarını onu kangren etmeye çalışırmışçasına sıkmıyordu, suratına dolanın bir sarmaşık yüzünden zorlukla nefes almıyordu.

Kendini bir anda tahta döşemeli yerlere sahip bir kütüphanede, masasının arkasında oturan görevlinin yüzüne bakarken buldu. Kütüphaneye nasıl geldiğine dair hiçbir bilgiye sahip değildi ve bu da ona başardığını anlatıyordu. Görevli ona soru sorarcasına bakıp kafasını sallayınca, konuşması gerektiğini anladı ve "Hayat Ağacı'yla ilgili bilgi edinebileceğim bir kitaba ihtiyacım var." dedi. Birkaç dakika sonra eline Hayat Ağacı'nın Tarihçesi isimli kitabı almış, tahta masaların birine oturmuştu. Fazla vakti olmadığını bildiğinden, telaşla sayfaları karıştırmaya ve resimlere göz atmaya başladı. Ara sıra kütüphane karanlığa gömülüyordu, Drake ellerinin yok olduğunu hissediyordu. Sonra görüntü netleşiyordu ama birkaç saniye sonra tekrar kaybolacağını biliyordu. O ana sıkı sıkı tutunmak, elinden geldiğince fazla bilgi edinebilmek istiyordu. Hayat Ağacı, gövdesiyle insanları yutan ve onların özlerinden meyve veren korkunç bir canlıydı. Başında da güzelliği dillere destan bir koruyucu bulunuyordu: İsmi sayısız efsanede geçen Medea. Drake Medea'nın kötü şöhretinden fazlasıyla haberdardı ve onunla yüzleşmek için kesinlikle sabırsızlanmayacaktı. Artık ağacın neye benzediğini ve nasıl meyve verdiğini biliyordu. Kitabın kapağını kapattı ve ayağa kalkıp onu görevliye teslim etmek için yürümeye başladı. Attığı her adımda, tahta döşemelerin bir yenisi yok oluyor, kütüphane daha fazla hiçliğe karışıyordu. Yürümek için direnirken yere düştü ve sarsılan kütüphanede aşağı doğru kaymaya başladı. Düşmemek için yer tahtalarının birine tutunmuştu. Tahtanın da diğerleriyle birlikte hiçliğe karışmasıyla birlikte, düşüşe geçti. Düşerken çığlık atıyordu fakat çığlığı bir insanınkinden çok farklıydı. Adeta 'ben göklerin kralıyım!' diye haykırıyordu, yenilmezdi, güçlüydü, hakimdi. Kartala dönüşmüştü! Mavi bir gökyüzünde uçuyordu. Zorlukla kanat çırpıyordu ve tam olarak düzgün bir şekilde uçamıyordu çünkü sağ kanadı çok acıyordu. Göğü delerek ilerlediği her bir saniyede, uçmak onun için daha zor bir hal alıyordu. Bir süre sonra buna daha fazla dayanamayacağını fark etti ve düşüşe geçti. Son anda kendini toparlayarak tekrar insana dönüştü çünkü kartal olarak yere çakılırsa öleceğini biliyordu. İnsan olarak bunu birkaç kırık kemikle atlatabilirdi. Düşmenin hissi ve vücuduna yayılan acı onu tamamen kendine getirdi. Tekrar ilk daldığı rüyaya dönmüş, kartala dönüşerek sarmaşıklardan kurtulmuştu. Neyse ki biraz zorlanarak da olsa ayağa kalkabilmeyi başardı. Aksak adımlar atıyordu, sağ elinin bileğindeki acı ile sol ayak bileğindeki acı birbiriyle eş değer gibiydi. Kınını yokladı ve kılıcının içinde olmadığını fark etti. Onu sarmaşıklara kaptırmıştı. Artık tamamen silahsızdı, zor adım atıyordu ve güçsüzdü. İlerlemek onun için her saniye daha fazla zorlaşıyordu ama pes etmedi. O, Jüpiter'in oğluydu ve babasının kudretini herkese göstermek için, bu oyunu kazanacaktı. Hayatıyla kumar oynuyordu, Medea'nın karşısında ne yapacağına dair en ufak bir fikri bile yoktu. Uyumak, bunların hepsini bir kenara fırlatmak istiyordu. Uyumaması gerektiğini biliyordu yine de; Bitki çayını içerek kazandığı hakkını kullanmıştı. Bu aşamadan sonra uyursa, kendini gerçek hayatta bulacaktı. Meyveyi almadan önce gözlerini kapatmayacağına, karanlığa gömülmeyeceğine dair kendine söz verdi.

En sonunda Hayat Ağacı'na bakarken buldu kendini. Devasa ağacın yalnızca gövdesi bile kocaman bir alanı kaplıyordu. Dallarında hiç meyve yoktu, işi hayal ettiği kadar kolay olmayacaktı. Ona kurban sunması gerekecekti. Buradaki tek insan kendisiydi, bu da aklındaki hesaba pek uymuyordu. Ağaca iyice yaklaşıp onu incelemeye başladığı sırada güzel bir kadın sesi "Kimsin ve burada ne arıyorsun, melez?" diye sordu. Arkasını dönüp baktığında kendisini kusursuz bir çehreye sahip, siyah uzun saçlı bir kadınla karşı karşıya buldu. "Be-ben sa-sadece..." derken sözlerine devam edemeyeceğini anladı. Ağacın koruyucusuna amacını söylemeyecekti. Allak bullak olmuştu ama hala düşünebiliyordu. Bu durumun değişmemesi için elinden gelen her şeyi yapmak zorundaydı. Gözlerini kapatıp bir süre odaklandı. Dünyanın gördüğü en etkileyici ve sinsi büyücüyü yenmesi gerekecekti. "Ben buraya dünyanın en güzel kadınının bir isteğinin olup olmadığını öğrenmek için geldim." dedi. Karşısında duran Medea kısa bir şaşkınlığın ardından gülümsedi ve fısıltıyı andıran bir sesle "Bu güzel kadın ne isterse yapacak mısın peki?" diye sordu. Drake bu seferki cevabını hiç düşünmeden vermişti: "Elbette yapacağım! Ben Jüpiter'in oğluyum, bir bayanın istekleri benim için emirdir!" Medea tatminle gülümsedikten sonra "Senden çok basit bir şey istiyorum kahraman. Benim için gidip şu ağacın yanına uzan. Çok yorgun görünüyorsun, biraz dinlenmeye ihtiyacın var." dedi. Drake onun bir melodiyi andıran sesinden etkilenmemek için derin bir nefes aldıktan sonra ağaca doğru yaklaşmaya başladı. Tam ağacın önüne geldiğinde, uzanıyormuş gibi yaptı. Başını yere koyacağı anda hışımla ayağa fırladı, sinirle Medea'ya bakmaya başladı. Şaşıran büyücü "Bir sorun mu var?" diye sorduğunda Drake bunun hayatının sahnesi olduğunun farkındalığıyla "Hem de çok büyük bir sorun var! Ben Tanrıların Tanrısı'nın oğluyum, bu kirli yaprağın üzerine başımı koyamam!" cevabını verdi. Kırık olmayan elinin işaret parmağıyla yerde şans eseri fark ettiği yaprağı göstermişti. Tekrar Medea'ya baktığında güzel kadının sinsi bir şekilde gülümsediğini gördü. Ona göre Drake tuzağa düşmüştü ve Medea'dan şüphelenmiyordu. Yaprak yerden alındığında toprağın üzerine uzanacaktı ve büyücü, ağaca bir kurban daha sunmuş olacaktı. Sonra Drake'in özünden hazırlanmış olan meyve sayesinde, gücüne güç katacaktı. Medea ona doğru yaklaşıp tam önünde yaprağı almak için yere eğildiğinde, gülümsememek için kendini zor tuttu Drake. Hayatının kumarını oynadığının farkındaydı ve kılıcını kaybetmiş olduğu için elindeki tek silah, hükmettiği havaydı. Medea'nın ayağa kalkmasına fırsat tanımadan hızla odaklanarak bir hava akımının etrafını kaplamasını sağladı. Sert esintiyi aklın almayacağı bir hızla Medea'nın üzerine gönderdiğinde güzel büyücü hızla devasa ağaca çarparak yere yığıldı. Büyücü güçlüydü, dirençliydi. Bayılmamıştı. Drake birkaç saniye daha beklese ayağa kalkacak ve onu bir büyünün etkisine alacak, sonra da ağaca yem edecekti. Genç kahraman bunun olmasına izin veremezdi. "Ben Kudretli Jüpiter'in oğluyum, Büyücü! Senin ahmak tuzaklarına kanmak için çok ilahiyim!" diye bağırdı. Kendi cesaretine hayran kalmıştı. Adrenalin tüm vücudunu sarıp her bir hücresini kamaştırırken, iki elini de havaya doğru açmıştı. Şimdi ne kırık ayağını, ne de zorlukla açık tuttuğu gözlerini hissediyordu. O havaydı, havayla bütünleşmişti. Uçsuz bucaksız bir gökyüzüydü ve ortadan kaldırması gereken bir böcek vardı. Tüm gücüyle bir şimşeğin oluşmasını sağladı. Korkunç bir parıltıyla tam önüne düşen şimşek, Medea'nın bir süre boyunca ışıkla kamaşmasını sağladı. Drake bu sefer gök gürültüsünün sesinden korkmamıştı çünkü artık o sesten korkması gereken son kişi olduğunu anlamıştı. O ses, diğer her şey gibi ona itaat etmek zorundaydı çünkü Drake'in babası Tanrıların Tanrısı'ydı, her şeyin efendisiydi.

Ağaçtan birkaç adım uzaklaştıktan sonra yere uzandı ve bakışlarını ağaca çevirerek "Umarım yemeğini kızarmış da seversin." diye mırıldandı. Medea'nın bedeni ağacın gövdesinin içine hapsedilirken vicdan azabının kendine duyduğu hayranlığı gölgelemeye başladığını hissediyordu. Hypnos'un oyununu başarılı bir şekilde oynamış, düşleri bilgi kaynağı olarak kullanmıştı. Demeter'in oyununu da başarıyla tamamladığını hissediyordu şimdi; Doğa'da av ve avcı sistemi işlerdi. Kendini her zaman avcı olarak gören Medea'yı av konumuna getirmişti. Hayatta kalmak için, birini ağaca kurban etmişti. Pişmanlık kalbini sızlatıyordu, kendini cinayet işlemiş gibi hissediyordu, onu insanlıktan uzaklaştırdığı için Tanrıların Oyunu'na lanet okumak istiyordu. Bir daha arkadaşlarının, Kate'in yüzüne nasıl bakacağını bilmiyordu. Sonra, içine dolan mutlulukla birlikte, bir rüyada olduğunu hatırladı. O aslında bir katil olmamıştı, yalnızca bir düş görmüştü. Bunların hiçbiri gerçekten olmamıştı, hepsi yalnızca rüyadan ibaretti. Drake bir oyunu kazanmıştı ve bunun karşılığında kişiliğini değiştirecek hiçbir bedel ödememişti. Kendini kandırıyordu belki, yine de mutluydu. Bunların hepsini öz benliği yapmıştı, Drake yalnızca uyumuştu. Ağacın dallarından birinden, elma benzeri bir meyvenin sarkmakta olduğunu gördü. Gülümseyerek ayağa kalktı ve tüm gücüyle dala asılarak meyveyi kopardı. Sağlam olan eliyle meyveyi sıkıca kavradıktan sonra tekrar yere uzandı, artık uyanmasının vakti gelmişti. Uyanması için yapması gereken tek şey, uyumaktı. Bu sefer benliğini kaplayan karanlığı korkuyla değil, zevkle kucakladı. Başarmıştı işte, Tanrıların Kahramanı olmaya bir adım daha yaklaşmıştı!

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Athena
Admin/Tanrıça/Kamp Müdiresi
Admin/Tanrıça/Kamp Müdiresi
Athena


Mesaj Sayısı : 5210
Kayıt tarihi : 16/08/10

Kudretli Katil / Uyku Sarmaşıkları Empty
MesajKonu: Geri: Kudretli Katil / Uyku Sarmaşıkları   Kudretli Katil / Uyku Sarmaşıkları Icon_minitimePaz Mayıs 15, 2011 2:36 am

Çay ve bilgi öğrenme kurguların çok yaratıcıydı.
Kurgusal bir hata vardı; Kampta yağmur yağmaz, koruma vardır.
Bir de kelime hatası gördük, kapşonlu değil, kapüşonlu olmalıydı.
Betimlemelerin daha iyi olabilirdi, onun dışında kurgu çok iyiydi ve yine detaylara yer verilmişti, bütün itibariyle kaliteli bir rp'ydi.

Puanın; 94!
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://olimpos.my-rpg.com
 
Kudretli Katil / Uyku Sarmaşıkları
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Bölüm 2: Uyku Sarmaşıkları
» Hançer / Uyku Sarmaşıkları
» Son Fedakarlık / Uyku Sarmaşıkları
» Düşünceler geçidi / Uyku sarmaşıkları
» Rüyalarda Gezinmek / Uyku Sarmaşıkları

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Olimpos Rpg :: Etkinlikler :: Tanrıların Oyunu :: Etap # 1-
Buraya geçin: