Şarap, şarap, şarap ; hayatım bu üç temel üzerine kurulmuştu günlerdir-kampa geldiğimden beri- neredeyse hiç dostum yoktu. Sadece şarap içiyordum aralıksız sarhoş oluyordum. Biraz macera fena olmaz diye düşündüm birden. Hep şarap gitmez bu hayat. Hemde silahlarımı öğrenirim. Biraz düşündüm. Macera nerelerde bulabilirim? Aslında hayat bir macera tarzı filozofça bir cümle geçti içimden. Orman güzel olabilirdi. Issız bir orman ve yaratıklar , birde ben! Silahlarımı alıp hızlıca odamdan çıktım. Ormana doğru koşturmaya başladım. Ormanın derinliklerine giderken garip bir canlı gördüm.
Bu bir harpya! İğrenç ağzı ve paramparça kanatlarını hareket ettirerek bana döndü ve korkunç bir ses tonu ile tısladı. Hemen hançerimi çektim ve savaş için hazırda beklemeye başladım. Tek bir hata yaparsam öleceğimi biliyordum ama savaşmak zorundaydım. Sağ elimde silahım Ice Wine duruyordu onu tüm gücümle kavramıştım. Hemen sol elime şarabımı çağırdım. Yaratığın bana doğru yaklaşması için kışkırtıcı bir iki nara attım. Naralarım işe yaramıştı yaratık tam bana yaklaşırken şarabımdan hızlıca bir iki yudum aldıktan sonra görünmez olmayı seçtim ve görünmez oldum. Tam bana vurmak üzere iken sırtına hançerimi sapladım. Acı içinde çığlık attıktan sonra ani bir refleks ile beni kaptı ve uçmaya başladık. Bir şeyler yapmalıydım. " Geber ! " diye bağırarak tabancamı kafasına doğru döndürüp tetiği çektim. Biraz sendeledikten sonra birlikte yuvarlanmaya başladık. Aşağı düşerken hızlı hızlı hançerimi saplıyordum yaratığa. En sonunda yere düştüğümüzde yaratık paramparça ben ise kan içindeydim. Sırtım çok acıyordu. Sırtımdan yakalamıştı beni pis yaratık. Bacağımda biraz acıyordu. Burada acı içinde kıvranmaktansa odamda kıvranırım daha iyi diye düşündüm. Odama doğru sendeleye sendeleye ilerlemeye başladım. Bundan sonra hayatım ne eskisi kadar monoton nede şimdiki kadar ölümcül olmayacaktı. İşte yeni hayat planım buydu benim.