Uyandığımda güneş batmaya başlamış. Anlaşılan çok uyumuştum. Etrafıma baktım kimse yoktu. Ed bir yere gitmiş olmalıydı. Yatağımdan kalktım ve elimi yüzümü yıkadım. Saçlarımı da taradıktan sonra kulübemden dışarı çıktım. Bu benim ilk günümdü. Kampı gezmek ve biraz düşünmek istiyordum. Düşüneceğim çok şey birikmişti. Yolda yürürken melezler görüyordum. Bana bakıyorlardı ve gülümsüyorlardı. Ben de onlara gülümsüyordum. Burası çok sıcakkanlı bir kampa benziyordu. Bir süre daha yürüdükten sonra ormana vardım. Orman ıssızdı ve bu çok normaldi. Benim için de tam ideal yerdi. Eğer kaybolmazsam rahatça düşünebilirdim. Biraz daha yürüdükten sonra oturmaya karar verdim. Biraz yorulmuştum çünkü uzun zamandır hiç bu kadar yürümemiştim. Güzel bir ağaç buldum ve ağacın altına oturdum. Güneşin batmasını izleyerek düşüncelere daldım.
Ben şimdi Hephaistos'un kızımıydım. Çok tuhafıma gidiyordu. Ben bir tanrının kızı olamazdım ki. İnanasım gelmiyordum. Ancak bir tanrının kızı olmak istediğiminde farkındaydım. Düşünsene bir tanrının kızı... Her zaman yaratıcılığım iyi olmuştur. Demir gibi aletlerlede çok güzel şeyler yapardım. Bu özelliği babamdan aldığımı biliyordum ama babamı da ölü olarak biliyordum. Şimdi ise babamın yaşadığını öğrenmiştim. Ne yalan söyleyim çok mutlu olmuştum. Babamı görmek istiyordum. Babam beni görmek için gelir heralde. Ya gelmezse? Umrunda bile olmazsam. Gelmezse de ben onun yanına giderim. Kızıp beni yok edecek değil ya. Sonuçta ben onun kızıyım.
Güneş artık batmak üzereydi. Orman karanlık olmaya başlamıştı. Burada farkında olmadan çok fazla kalmıştım. Tamamen hava kararmadan ormandan çıkmalıydım. Hemen ayağa kaltım ve geldiğim yöne doğru hızlı adımlarla yürümeye başladım. Orman ürkütücü olmaya başlamıştı. Acilen buradan çıkmam gerekiyordu. Etrafta kimse de yoktu ki, kendime korkma diyeyim. En sonunda hava kararmadan ormandan çıkmayı başarmıştım. Etrafıma bakındım hala kimse yoktu. Kulübeme doğru yürümeye başladım.