Uykucularda Pijama Partisi

Yeni temizlediğimiz kulübede benden başka uyanık olan yoktu. Herkes derin uykuda, farklı farklı rüyalardaydı. Bense mutfakta, kafamı masaya dayamış bir şekilde oturuyordum.
Bu gece bir türlü uyuyamamıştım ve sıkıntıdan patlamak üzereydim. Neden sadece ben uyanıktım ki! En azından kardeşlerimden biri uyanık olsa eğlenceli bir şeyler yapabilirdik.
Ben böyle sıkıntılı sıkıntılı otururken aklıma gelen fikirle Georgina'nın odasına koştum. Kulübede oldukça uzun süre önce parti vermiştik. Aslında pijama partisi olmasını istiyorduk ama daha sonra kendi aramızda yapabileceğimiz için normal yapmıştık ve şimdi de pijama partisi zamanıydı!
Odaya daldığımda Georgina uyuyordu. Neden şaşırmamıştım acaba? Sırıtarak yatağın kenarına oturdum ve "Georgina, uyan!" dedim. Geçen gün yaptığı o kötü şakadan sonra intikam alma sırası bana geçmişti ve ben de bu geceyi seçmiştim.
Georgina anlamadığım bir şaylar mırıldanarak öbür tarafa döndü. Beni takmadığı belliydi. Bu sefer dürtükledim, ancak yine umursamadı. En sonunda yere düşmüş yastığı kaptığım gibi suratına patlattım. Al sana intikam! Suratına yastığı yiyince resmen yataktan fırladı. Ben kahkahalarla gülerken sinirli bakışlar ve sinirli bir ses tonuyla "Ne yaptığını sanıyorsun Alexis!?" dedi. Kahkahalarımın arasından zorlukla "İ-in-intikam alıyorum Georgina!" demayi başardım. Ah, surat ifadesi gerçekten görülmeye değerdi! Aynı şeyi diğerlerine de yapacaktım! Neye uğradıklarını şaşıracaklardı!

Hıh! İşte, Alexis'in alacağı intikam ancak böyle olurdu. Benim oynadığım oyuna karşılık böyle bir intikam düşünülemezdi bile. Ciddiyim, bir aptal bile bundan daha iyi bir intikam alırdı. Ama tabii ki bu sözleri Alexis'in yüzüne vurmadım. Yoksa aramız daha da açılırdı ve Aredhel de zaten beni alt etmek için her fırsatı kolluyordu. Eğer Alexis'le aramız açılacak olursa Aredhel onu kendi tarafına çekebilirdi. Aredhel'e böyle bir fırsat veremezdim.

Onun dışında şu anda felaket eğleniyordum. Alexis'in beni yüzüme yastık atarak uyandırması karşısında kızmışım gibi yapıyordum. Aslında kızmamıştım, sadece alay ediyordum onunla. Şimdi de kulübe temizliği sırasında ölü numarası yaptığım gibi rol yapıyordum. Gerçekten de oscarlık bir rol sergiliyordum şu anda.

"Anlaşılan seni uyku tutmamış. Beni de uyandırdın madem-" Bu noktada ona çok sahte bir incinmiş bakış attım. "-parti yapmaya ne dersin? Hem de pijama partisi?" Alexis'in bu teklifi kabuul edeceğini sanmıyordum pek ama beni şaşırtarak heyecanlı bir şekilde başını evet anlamında salladı.

"O zaman hazırlanalım. Sen üstüne düzgün bir pijama giy ben de radyoyu açıp herkesi uyandırayım." Alexis kafası karışmış bir şekilde bana bakarken makyaj masamın çekmecelerinden birini açıp radyomu çıkardım. Bu gece kesinlikle çok eğlenecektik.

Uyuyordum. Rüyamda ise Ho'yu görüyordum. Mükemmel bir manzaranın eşiğinde sohbet ediyorduk. Elele tutuşmutuk. Tam dudaklarına eğiliyordum ki bir radyo sesiyle irkildim. Deliye dönmüştüm. Rüyanın en güzel yerinde bölünen uykum için bir küfür savurdum. 'İnşallah içeridekiler duymamıştır.' diye düşündüm. İçeriye yönelmek istemedim. Kafamı koydum ve uyumaya çalıştım. Radyo sesi o kadar yüksekti ki camlar kafama yıkılacak sandım. İçeriye seslendim. ''Daha saat 1 bile değil. Bu ne gürültü?!'' İçeriden Georgina ve Alex ağız birliği ederek ''Hemen içeri gel uykucu!!'' dediler. Kalktım. Yatağımı topladım. O dağınıklığın içinde yürümeye başladım. Yolumu zor da olsa buldum. İçeri gittiğimde ben hariç herkes oradaydı. Bana ''Pijama partisi var!!'' dediler. Önce tepki vermedim. Buna hepsi surat astı. Daha sonra jetonum düştü ve gülümsedim. ''Ne için?'' dedim. Hepsi sus pus oldular..


RP OUT:

Kısa yazdığım için üzgünüm

Georgina'yla yastık savaşı yapıyorduk. Tam anlamıyla bir savaştı, çünkü ikimiz de intikam ateşiyle doluyduk. Ölü taklidinin intikamını çok çok çok kötü ödetecektim ona.
Biz yastıkları birbirimize fırlatırken kapının çalındığını hayal meyal duydum. Müzik son sesti ve Gina'yla kıkırdaşmalarımız etrafı duymama engel oluyordu. Göz ucuyla kapıya baktığımda çok yakışıklı bir çocuğun geldiğini gördüm. Afrodit'in oğullarından mıydı acaba?
Ben çocuğa bakakalmışken Georgina tarafından suratıma indirilen yastıkla savaşıma geri döndüm. Tüyler havada uçuşuyordu ve biz kulübeyi daha yeni temizlemiştik!
Az önce aniden yanımda belirip "Selam ben Fenix." dedi. En azından ben öyle anladım. Yastığımı indirip "Selam. Ben Alexis. Seni Rich çağırdı galiba?" dedim. Ah, ne saçma bir sözdü bu böyle! Seni Rich çağırdıysa git onun yanına der gibi... Ooof of!
"Evet." dedi. Aklıma hiçbir şey gelmiyordu, resmen donup kalmıştım karşısında! Topla kendini Alexis, sen ki gevezeliğinle anneni bile bezdiren kızsın. Yakışıklı bir çocukla mı konuşamayacaksın!? "Eee? Kimin oğlusun?" diye sordum.
Saçma ve aptalca bir soruydu. Ama aklıma başka soru gelmemişti. "Apollon." dedi. Ne! Ben neden yarım saattir Afrodit diye düşündüm ki! Yani bir tahmin bu kadar yanlış olabilirdi.
Elimdeki yastığı evirip çevirirken bana ne olduğunu düşünüyordum. Birdenbire dilim tutulmuştu sanki. Belli etmemek için gülümsedim.
Aramızdaki sessizlik büyürken Georgina'dan gelen uçan yastık saçma bir soru daha sormamı engelledi. Ben de elimdeki iki yastığı birden Georgina'ya göndererek teşekkür ettim.

Gözlerimi açtığımda ilk hissettiğim şey korkunç baş ağrısıydı. "Tanrım!" diye sızlandım ve doğrulmaya çalıştım, çalar saatime baktım. 9'a kurduğum saat 12'yi gösteriyordu. "Nasıl bir uykudur bu, çalar saati duymamışım bile!" diye söylendim. Birden aklıma Dave'e verdiğim söz geldi. Bugün onu erkenden ziyarete gidecektim. Alnıma vurdum ve "Ne kadar da salağım!" dedim. Altıma en sevdiğim kotumu, üstüme de kısa kollu tuniklerimden birini geçirdim. Saçlarımı hızla topladım ve kapıya yöneldim. Arkamdan bir ses "Dur, dur, dur! Bu halde dışarı çıkmana izin veremem. Hem nereye gittiğini sanıyorsun?" diye sordu Liderim. "Ben, şey, Dave'in kulübesine. Söz vermiştim ve geç kaldım" dedim. "Hem de Dave'in yanına! Sana inanamıyorum Ho, Afrodit Kızı olacaksın bir de!" diye azarlamaya başladı. "Beni bilirsin, süslenmeyi sevmem" dedim. "Şansına küs, buradan bir iki şey sürmeden çıkamazsın!" Hemen yanındaki sehpanın üzerinden göz kalemlerini ve parlatıcıyı kaptı, biraz fondoten sürdü, saçlarıma da el attı ve beni serbest bıraktı. Nasıl göründüğüme bile bakmadan kulübeden dışarı attım kendimi.
Hypnos kulübesindeki müzik sesleri ve kahkahalar beni meraklandırmıştı. Kapıyı bir-iki kere tıklattım ama beni duyduklarından emin değildim. Yavaşça kapıyı araladım ve başımı uzattım. İlk gördüğüm şey havada uçuşan yastıklardı. "Hım, çok hoş" diye söylendim kendi kendime. Biraz daha göz gezdirip etrafta Dave'i aramaya başladım.

Hava süperdi. Adeta ortam yapmıştık. Yastık savaşı yapanlar, müzik dinleyenler, dans edenler.. Bugüne kadar gördüğüm en güzel partiydi -zaten katıldığım ilk partiydi.- Kapının çalındığını duymadım; ama gözlerimi kapatan bir çift elin kime ait olduğunu biliyordum. Ho partiye gelmişti ve daha kulübenin Ho ile olan ilişkimden haberi yoktu. Ho'ya döndüm ve ''Bir an için hiç gelmeyeceksin sandım.'' dedim ve ona sarıldım. O da bana ''Ben de öyle.'' dedi ve gülüştük. Bir anda ''Hey millet! Size birini takdim edeceğim.'' dedim. Herkes döndü ve bana baktı. Ho'ya kolumu doladım ve onu tatlıca sıktım. İncitmemeye özen gösterdim. ''Bu Hope Miller. Afrodit kızı. Hypnos Kulübesi gelini.'' dedim. Herkesten aynı anda bir ''Vaay!'' sesi yükseldi. Ho bana sinirli bir şekilde baktı. Ben de ona bakınca kotla gelmiş olduğunu ve makyaj yaptığını fark ettim. Ho'nun kulağına fısıldadım ''Bu bir pijama partisi.'' Ho bana bakarken kıpkırmızı kesildi. "Unutmuşum! Buraya nasıl geldiğimi bile hatırlamıyorum, gelmeden önce Claire saçıma ve yüzüme el attı" dedi. ''Bir şey olmaz. Sana torpil geçebilirim.'' dedim. O da diğer kızların yanına gitti ve kaynaşmaya çalıştı..

Vay be! Bizim David'in sevgilisi vardı demek! Hem de Afrodit kızıydı! Kıza baktım. Pijama partisine gider gibi giyinmekten çok, sanki öylesine yürüyüşe çıkıyormuş gibi giyinmişti. Kıza kendimi tanıttım.

"Selam. Ben Georgina. O da Alexis -Alexis'i gösterdim bu noktada-, sen de Hope olmalısın. Sana pijamalarımdan birini vereyim istersen. Hem senin çok hoşuna gideceğini düşündüğüm takımlarım var." dedim ve elimdeki yastıkları bırakıp onu odama çıkarttım. Alexis de bekçi köpeği gibi peşimizden geldi. Onu takmadım, onun yerine koca gardırobumu açıp pijama takımlarımı çıkartmaya başladım. Bilerek en süslü takımlarımı çıkarıyordum çünkü süslenmeyi sevmiyormuş gibi görünüyordu. Hope için çıkarttığım pijamalardan biri şeffaf pembe bir elbiseydi. Sade ama ipinceydi. Göğüs kısmında dantelleri vardı. Hope pijamaya tiksintiyle baktı. Bunu üzerine son derece ateşli bir kırmızı olan pijamayı çıkarttım. Hope onu gördüğü anda daha deminki pembe pijamayı tercih edecekmiş gibi görünüyordu. Aslında kıza tekrar onu çıkartmak son derece eğlenceli olurdu ama son anda kıza acıdım ve dizüstünde olan, açık mor pijamayı ve ondan biraz daha kısa olan beyaz pijamayı çıkarttım.

"Bunlardan birini seç artık. İnan bana, diğerlerini görmek istemezsin." dedim. Hope ise sanki ona bir Hobson seçimi sunulmuş gibi görünüyordu. Onu böyle görmek bile çok eğlenceliydi.

"Teşekkür ederim ama kalmayacağım" dedim. Sonra sakince odadan çıktım ve tekrar Dave'i buldum. "Dave, ben gidiyorum. Sonra görüşürüz, olur mu?" diye sordum. "Neden?" dedi somurtarak. "Başım çatlayacak gibi, hiç havamda değilim." dedim, sinirlerim de bozulmuştu ama bunu ona söyleyecek değildim. Tam arkamı dönmüş gidiyordum ki, kolumdan tuttu ve "Benim de gelmemi ister misin?" diye sordu. Burada kalıp eğlenmesi daha iyiydi, bütün gün beni çekmesine gerek yoktu. "Yok aşkım, kal sen. Ben gidip biraz dinleneceğim" dedim ve kendimi kulübeden dışarı attım.

Georgina'nın davranışı gerçekten sinir bozucuydu. Hope'u kulübeden kaçırmak için elinden geleni yapmıştı resmen! Babamıza söz vermemiş olmayı dileyerek çenemi kapalı tuttum ve yeni bir kavga başlatmadım. Elime bir yastık alıp Dave'in yanına gittim ve "Hey, üzülme David! Üzülmendense uykusuz kalman daha iyi!" dedim ve yastığı kafasına geçirdim. Kulübenin iyi kızı olarak kardeşlerimi neşelendirmeyi bir görev olarak görüyordum. Eh, bunda hepsinden önce burada olup sıkıntıdan patlamamın da etkisi vardı tabii.