Yeni Ev Partisi

Bugün melez kampındaki melezleri Olimpostaki yeni evime çağırdım. Burada parti yapacaktık. Olimpos halkına sorun olmayacağını düşünüyorumdum. Sonuçta kos koca Olimpos'a sadece 10-15 melez gelecekti. Hem bu duvarlar ses geçirmez olmalıydı. Evimi parti için nasıl düzenleyeceğimi düşünürken kendime bir sıra yapmam gerektiğini fark ettim. Böylelikle yapacaklarımı düşünmeye başladım. Yiyecek ve içecekler koymalıydım, bir müzik olmalıydı, başkaa. Başka ne olabilirdi ki ? Hemen gözümün önüne bir Ölümlü dergisi getirdim. Gözlerimi açtığımda dergi elimdeydi. Derginin üzerinde "Harika Bir Parti İçin Birkaç Adım" yazıyordu. Dergiyi okumaya başladım. "Adım 1- evinizi partinize göre düzenleyin" Bu zor olmasa gerekti. Ölümlü iken gittiğim barlar aklıma geldi. Hemen evimin çatısına bir disko topu getirdim. Rengarenk ışıklı dönen bir toptu bu. Odayı gayet güzel gösteriyordu. Sonra yeri nasıl süsleyeceğimi düşündüm. Kısa bir süre sonra yeri ışıklı kareler ile donattım. Etrafa da birkaç süs astım. Süslerin üzerinde "Hoşgeldiniz!" yazıyordu. Tavana baktım, disko topu çok sade görünüyordu. Biraz daha ışıklı eşya eklemeliydim. Hemen duvardaki çıkıntıya renkli spotlr ekledim. Artık olmuştu evim rengarenk, ışıklı bir parti evine dönmüştü. Işıklarla işim bittiğinde yiyecek ve içeceklere geldi sıra. Az önce baktığım dergiyi elime aldım. "Adım 2- Yiyecekler çok önemlidir, yemeklerinizi abur cuburlardan oluşturun". Abur cubur ? Sanırsam bu abur cubur denilen şey cips, kola,patlamış mısır falan olmalıydı. Önümdeki boşluğa kocaman bir masa getirdim. Üzerini her çeşit cips,kola,gazoz,meylevi gazoz... Aklınıza gelebilecek her türlü abur cubur ile doldurdum. Yemekler ile de işim bitmişti. Dergiyi açtım "Adım 3- Seçilecek müzikler önemlidir. Sizin için birkaç şarkıcı önerisi..." Listede yazan şarkıcıların isimlerini okuyunca odanın diğer tarafındaki tümseğe bir turntable koydum. Birde Dj standı, ikiside kendiliğinde çalışıyordu. Müzik olarak listedeki şarkıcıların tüm şarkılarını ekledim. Sanırsam bu kadar şarkı yeterdi. Şimdi ses sistemi lazımdı. Duvarların dört bir yanına kocaman hoparlörler astım. Bunlar gerçekten yüksek ses çıkartan hoparlörlerdi. Ses sistemi ile de işim bitmişti. Daha gösterişli ne yapabilirdim ? Düşünürken aklıma televizyon geldi. Önümde duran kocaman duvarı boydan boya plazma televizyon haline getirdim. Televizyonda bir müzik klibi kanalı açtım. Artık herşey açıktı. İçeride bangır bangır müzik çalıyor, renga renk ışıklar çıkıyordu. Şimdi gelecek misafirlerim için hazırdım. Dışarı gürültü yayıyormuyum diye bakmak için evimden dışarı çıktım. Sokağa çıkıp kapıyı kapattığımda ne ses ne de ışık geliyordu dışarı. Tamadır artık rahatlıkla parti verebilirdim. Kapının önünde gelecek misafirlerimi beklemeye başladım.

Huzursuz bir şekilde kıpırdanıyordum. Çörek ise bunu hissetmiş gibi kişnedi. ''Sakin ol oğlum.'' Ne yapabilirdim ki? Hangi nedenle olursa olsun Empire State Binası'na girdiğimde huzursuz oluyodum. İster bir görev için, ister tek küçük tanrı dostumun süper bir parti yapıyor olması için. Çörek'in yelesiyle oynadım ve burnundan öptüm. ''Hoşçakal tatlım, eve giderken seni çağırırım.'' Eve derken kampa demek istiyordum ve bu onu hep anlıyordu. Çörek ayağını bir kaç kere yere sürtüp havalandı. Ben de Empire State Binası'ndan içeri girdim. Görevli Frank'e sadece ''Küçük tanrı Hektor'un partisine geldim. Hiç bir şey diyeyim deme. Yoksa Doğataşı'nı yersin.'' Adam sesini bile çıkarmadı ve ben de asansöre bindim.
Geri kalanın herkes biliyor zaten. İğrenç bir müzik ve 600. kata kadar işgence. Sonunda dink sesini duyunca mutluluktan uçacak gibi oldum. Hemen asansörden dışarı çıktım. Yüzlerce metre üzerinde havada duran köprüden zor da olsa geçtim ve heyecan ve biraz da hızla Olimpos'da küçük tanrı mahallesesini aradım. Evlere teker teker bakıyordum. Bir sürü küçük tanrı vardı zaten, hepsi konuşuyor, evlerine çeki düzen veriyordu. Sonunda kapısının üzerinde ''Küçük tanrı Hektor Ease'in Partisine hoşgeldiniz!'' yazan bir ev gördüm ve kapıyı açtım.

Partiye gökyüzünden gelmeyi düşünüyordum ama planlarım suya düştü olimposa tantılar haricande kimde gök yüzünden giremezdi denersede yıldırım yağmuruna tutulurdu bende Empire State binasının 1-2 sokak gerisinde Lanetliyi durdurdum ve bir arasokağa girdim bugün kıyafetlerim düzgündü yağ ve ter içinde değildi nede olsa bu yüzden ara sokakda biraz dikkatli olmalıydım.Sokakdan çıkınca Empire State binasını yürüdüm.Kapıdan girince görevlinin yanına gittim ve asansörün anahtarını rica ettim görevli bana bakıp "Yeter artık ben bugün sizlerlemi uğraşıcam" dedi ve anahtarı elime tutuşturdu bende ona son bir bakış attım ve asansöre bindim anahtarı taktım ve 600. kata tıkladım Say You Say Me diye bir şarkı çalıyordu birazda hoşuma gitmişti yukarı vardığımızda dingdong sesi çaldı bende dışarı çıktım.Olimpos mükemmle bir yerdi asma köprüden geçerken açıkcası biraz korkmuştum ama olsun partide buna deyeceğine inanıyordum sakokda hiç bir parti belirtisi yokdu yavaşca ilerlerken Hektoru gördüm "Bir problemmi var Hek parti nerde" Hek bana baktı ve arkasındaki evi göstersi kapıda PARTİYE HOŞ GELDİNİZ yzıyordu açıkcası hiçde inandırıcı değildi "Hadi Dostum içeri gir Lara ve May içerde bende yavaşca içeri doğru gittim kapıyı açınca ağzım açık kaldı içeride disko topu ,mğzik, aburcubur ve daha neler neler tambir partiydi heralda dışardan görükmemesinin nedenide Hek'in tanrısal güçlerinden yararlanmasıydı ve içeri partiye daldım.

Bir parti!Ve partiler eğlencilidir.Hemen pegasus ahırlarından içeri girdim.Lissa,gözlerini açmış bana 'ne zaman gideceğiz?' der gibi bakıyordu.Hemen gidip yelesini okşadım ve cebimden şekerleri çıkartıp Lissa'ya uzattım.Hızlı hızlı yedi ve halinden memnun bir şekilde kişnedi hemen sırtına atladım. "evet Liss,Olimpos'ta parti var.Ve biz oraya gidiyoruz." dedim.Lissa tekrar kişnedi.Memnun bir şekilde gülümsedim ve birlikte havalandık.biraz havada uçtuktan sonra Lissa beni Empire State'nin orda indirdi.Hızla asansöre ilerledim.görevli her zaman ki gibi asansörün orda bekliyordu. "yukarı çıkamazsın," dedi bıkmış bir sesle.Ona kaşlarımı çattım ve hemen anahtarı bana attı ve kenara çekildi. "Aman boşversene."Sonra gidip asansörün yanında ellerini cebine koyup beklemye başladı.gülümsedim ve asansöre girdim.Olimps artık kaybolunacak kadar genişlemişti ama bizim gibi heryıl uğrayan melezler için o kadar değişik değildi.hemen hektor'un evinin yolunu tuttum.Kapının üstünde 'Küçük tanrı Hektor Ease'in Partisine hoşgeldiniz!' yazıyordu.gülümseyerek kapıyı açtım ve gözlerim içeri dolan ışıkla kamaştı.Ardından çok güzel bir müzik çalıyordu.O kadar kalabalık değildi o yüzden Hektor'u bulmam zor olmadı.Hemen yanına gittim. "Parti harika görünüyor Hektor!"

Spoiler:

Bugün Olimposta Hektor'un evinde parti vardı. Dolabımdan kıyafetlerimi seçtikten sonra ghazırlanmaya başladım. İlk defa Olimpos'a silahsız gidecektim. Bu bana cidden garip gelmişti. Hazır olunca Afrodit kulübesine doğru ilerlemeye başladım, partiye Claire ile gidecektim-doğal olarak-. Afrodit kulübesine doğru ilerlerken "umarım Claire hazırlanmıştır" diye geçirdim içimden. Kapıya varınca içeride bir koşuşturma olduğunu anladım. Kesin Afrodit kızları parti için deliler gibi hazırlanıyor olmalıydı. Kapıyı çaldım, birkaç dakika bekledikten sonra kapıyı Claire açtı. Saçlarında garip, garip tokamsı şeyler vardı. Büyük ihtimalle onu saçlarını yaparken yakalamıştım. Yüzünde ise daha tamamlanmamış bir makyajı vardı. Ona "yok artık" dercesine baktım. Halaa hazırlanmamıştı, parti şimdiden başlamış olmalıydı. "Ben daha hazır değilim, sen git sonra ben arkadan gelirim" dedi Claire. Anlayışla başımı salladıktan sonra vedalaştık ve ben ahırlara doğru ilerlemeye başladım. Ahırlara varınca Fotiayı sevdim ve ona bir küp şeker verdim. Ardından Empire State Binasına doğru yola çıktım.Oraya varınca Fotia'yı dikkat çekmeyecek bir yere indirdim. Ardından Empire State Binasına doğru ilerlemeye başladım. İçeri girince görevli "Yine mi bir melez !" dedi. Sanırım benden önce gelenler olmuştu. "Bugün daha, çok melez göreceksin. Küçük Tanrı Hektor bizi partisine davet etti" Adam içinden yunanca küfürler savurduktan sonra bana anahtarı verdi. Sıkıcı bir müzik ile asansör yolculuğum başlamıştı. Bu Olimpos'a bir DJ lazımdı. Seçtikleri müzikler çok eskiydi, artık kimse bunları dinlemiyordu. Ben bunları düşünürken o tanıdık "bing" sesini duydum. Asansörden inince ince asma köprüden geçtim ve Hektor'un evini aramaya başladım.
Kapının önüne gelince Hektor "Ooo kimler gelmiş, partiye hoşgeldin Pers !" dedi. Eve baktım gayet sakin duruyordu. İçeride parti yokmuş gibiydi Hektor'a döndüm "Meditasyon ile parti yapmayacağız değil mi ?" Bu esprim üzerine biraz gülüştük ardından eve yöneldim ve kapıyı açtım. Kapıyı açınca yaptığım esprinin yalnış olduğunu anladım. İçeri son moda bir disko olmuştu. İşte burası süperdi. Hevesle içeri girdim, içeride Tyl, Lara,May ve Ange vardı. Onlarda yeni gelmiş gibi görünüyordu. Hepsi yiyeceklerin oradaydı. Yanlarına gittim ve "Merhaba !" dedim sevinçle ardından ekledim "Parti süper olmuş değil mi ?" Hepsi başı ile onayladı. Burada konuşmak çok zordu çünkü müziğin sesi çok yüksekti. Birlikte yiyeceklerin orada gelecek olanları beklemeye başladık.

herkes partiye gelemye başlamıştı ben biraz oburcuburlara abanmıştım ama napim çok güzellerdi nede olsa yedikçe yeniden geli yorlardı.Müzik ve ortam güzeldi.Herkes halinden memnundu bende arada sahneye cıkıp ortalığı dağıtıyordum ama iyi anlamda sanki dans etmek içimde vardı.
"Ben parti adamıyım ya " dedim kendi kendime ama hektor hala dışarda misafirlere bakıyordu.Yanına gittim "Hadi dostum kendi partini kaçırıyorsun " diye çıkıştım ona gerçi bunu yapmalımıydım bilmiyorum beni parçapinçik edebilirdi ama yapmadı bana sırıttı "merak etme hiç birşeyi kaçırmıyorum bak ben içerdeyim " çok saçmaydı dedikleri bende ona aldırış etmeden içeri girdim kendi birlirdi partiye gelmemekle kötü ediyordu. içeri girdim kapıyı açınca ağzım açık kaldı Hek içerde dans ediyordu. Arkamı döndüm oradada vardı. Ahhhh unutmuştum tanrılar aynı anda başkabaşka yerlerde bulunabilirlerdi, küçük tanrı olsalarda ve Hek'in yanına koştum tabi içerdekinin ve onuna birlikte dans etmeye başladım

Tüm kampta Küçük Tanrı Hektor'un partisi konuşuluyordu. Kampa geldiğimden beri pek parti gibi eğlenceli şeylerle uğraşamamıştım. Gitmeyi çok istiyordum ama tek başıma gitmek de istemiyordum. Kardeşlerimden pek olumlu yanıt gelmemişti ya da yarım ağızla cevaplıyorlardı. İçimden "Amaan herneyse !" diye düşündüm ve pegasusuma atladığım gibi New York'a uçtum. Empire State binasına girdiğimde adam sanki ne isteyeceğimi biliyormuş gibi "Al bakalım melez ! " dedi sinirle. Sanırsam benden önce de gelenler olmuştu. Bunun üzerinde pek durmayarak asansöre bindim ve 600. kata çıktım. Taş köprüden geçtikten sonra Olimpos tüm ihtişamıyla beni tekrar büyülemişti. Farkında olmadan yürüyordum ve Olimpos'un muhteşem sokaklarını geziyordum. Geç kaldığımı anlayınca hızlıca Küçük Tanrılar Mahallesi'ne girdim ve patinin verileceği evi aramaya başladım. Sonunda kapının önündeki süslemelerden burası olduğu anladımve içeri girdim. Tanıdık yüzler var mı diye baktıktan sonra ilk Maya'yı gördüm ve selamlaşmak için yanına gittim. Etrafta çokl gürültü vardı ve "Selam Mayaa!" diye bağırdım. Maya da bana "Parti çoktan başladı, nerede kaldın ?" diye sordu. Ben de "Dolandım biraz." dedikten sonra kampta pek bulamayacağımız cips ve kolanın bulunduu masaya doğru yöneldim. Tam bir avuç cips alacaktım ki yanıma ağır parfümüyle Afrodit kızı Lara geldi ve "Vaay orman kaçkını Artemis avcısı da buradaymış !" dedi alaycı bir ifadeyle. Ben de ağzıma bir cips attıktan sonra " On beş kat makyajla bile çirkinliğin kapatılamayacağının en iyi örneğisin !" dedim. Lara da sinsice gülerek "Sen de eski kotunla ve demode gömleğinle, garip deri ceketinle ve beceriksizce örülmüş saçlarınla tam bir zevksizlik abidesisin. Ah tanrılarım daha sayabilirim !" dedi ve gülüştük. Lara ile atışmayı severdim. Yanlış anlamayın ; birbirimize gıcık veya kavgalı değiliz ! Sadece onunla laf atışıp durmak eğlenceli oluyor. Sonra Lara ile biraz muhabbet edip bol bol cips yedikten sonra başka kimler var diye salonun içinde dolanmaya başladım.

Bugün bizim mahalledeki Hektor'un evinde bir parti vardı. Küçük tanrı da olsak komşuluk adabını yitirmiş değildik, hatta modern insanların çoğuna göre birbirimize fazlasıyla bağlıydık. Bu nedenlerden dolayı arkadaşımın partisine gidecektim. Normalde çok sesli ortamlardan pek hoşlanmazdım ama melezlerin de katılacağı renkli bir partide keyifli vakit geçirebileceğime inanıyordum. Hektor anladığım kadarıyla ölümlülerle benden daha çok muhabbet ediyordu ve Melez Kampı'nda birçok dostu vardı. Ben son yüzyıl boyunca mahallemden pek ayrılmamıştım ve artık gerçekten de -ölümlü veya ölümsüz- insanların içine karışma dürtüsü hissediyordum. 221 yaşımda kendimi bu kadar farklı hissediyorsam, bir Olimpos tanrısı kadar yaşlı olduğum zaman kendime neler katmış olabileceğimi hayal bile edemiyordum. Partiye varmak için ışınlanmak yerine yürümeyi tercih ettim çünkü zaten evim Hektor'unkine oldukça yakındı. Elim boş gelmek istemediğim için nezaketen elimde birkaç müzik ve film cd'si oluşmasını sağladım. Hektor büyük ihtimalle film izlemekten hoşlanırdı. Kendisini pek yakından tanımıyordum ve bu parti belki de bizim arkadaşlığımızı geliştirmemize ortam hazırlayabilirdi. Birkaç melezle muhabbet kurmaya başlasam da fena olmayacaktı. Parti evine ulaştığımda kapıdaki 'Küçük Tanrı Hektor Ease'in Partisine Hoş Geldiniz!' yazısının oldukça dikkat çekici olduğunu düşünerek kapıyı çaldım. Dışarıdan duyulmasa bile rahatlıkla sezdiğim ses dalgalarına rağmen çağrım hemen cevaplandı. Hektor dostça gülümseyerek "Hoş geldin Martin!" dedi ve hediyeler için teşekkür ettikten sonra beni evine buyur etti. İçerisi o filmlerde gördüğüm diskolara benzemişti ve müzik konusunda kesinlikle yanılmamıştım çünkü çok yüksek sesliydi. Etrafta tanımadığım genç insanlar vardı ve ilerleyen saatlerde hepsiyle tanışmış olmayı umuyordum. Bu ortamın gerçekten de eğlenceli olacağını anladım, gelmekle iyi ettiğim kesindi. Bir süre zevkle etrafı dolandıktan sonra açık büfe masaya biz tanrılar için eklenmiş olan nektardan bir kadeh alarak kenarlara iliştirilmiş koltuklardan birine oturdum.

Psişik Güçler Tanrısı Hektor, Olimpos'taki evinde bir parti veriyordu ve tüm melezleri davet etmişti. Aklı başındaki her kuzenim gibi ben de böyle bir partiyi kaçıramazdım! Saatlerimi güzelleşmeye harcadıktan sonra siyah, kabarık ve kısa etekli, biraz da dekolteli olan bir elbisemi giymeye karar verdim. Önündeki fiyonk genel olarak tatlı görünmemi sağlıyordu. Olimpos'taki o yüksek köprüyü nasıl geçeceğimi merak etmeme rağmen siyah topuklu ayakkabılar giymeyi de ihmal etmemiştim. Saçlarımı maşa yardımıyla biraz dalgalandırdıktan sonra, bir tutamını arkada tokayla tutturmuştum, genel olarak açık bırakılmış bir havadaydılar. Fazla ağır bir makyaj yapmak istemediğimden pembe far ve pembe bir rujdan başka suratıma hiçbir şey sürmedim. Hazır olduğuma kanaat getirdikten sonra tüm silahlarımı evde bırakarak -tamam, kılıcım hariç- kulübemden çıktım. Pegasusum Sherry ile yaptığımız kısa bir yolculuğun ardından Empire State Binası'na vardım. İçeri girdiğimde resepsiyon masasının başında duran görevli bana sinir ve korku duygularının karışımı bir bakış attı. Hızlıca zihnine girerek bugün buraya gelen bir sürü melezden biri olduğumu ve adamın işinden olmaktan korktuğunu öğrendim. Onu rahatlatmakla uğraşabilirdim, iyi bir insan olsaydım. Fakat ben zaten geç kaldığım partiye katılmak için daha fazla zaman kaybetmek istemiyordum. Yanına gittim ve yumruk haline getirdiğim elimi yüzüne sallayarak "Bana hemen anahtarları ver." dedim. Görevli sözlerimi ikiletmeden masanın altından anahtarı çıkarıp elime tutuşturdu. Ona 'aferin, bugün dayak yemeyeceksin' bakışı attıktan sonra asansöre bindim. 600. kata çıkana kadar çalan müzik yüzünden kusmamak için kendimi zor tuttum. Birinin gerçekten de buradaki bayağılığın icabına bakması gerekiyordu. Olimpos'a ayak bastığımda tedirgince büyük konsey binasına baktım ve oraya gitmediğim için içime sevinç doldu. Dar köprüyü bin bir zahmetle de olsa geçmeyi başardım ve Olimpos sokaklarında dolanma maratonum başladı. Arada gözüme Annabeth'in veya Sere'nin yapmış olduğu mimari çalışmalar çarpınca onları incelemek için duruyordum ama yolda fazla vakit kaybetmeden küçük tanrıların mahallesine vardım. Kısa bir yürüyüşün ardından ayaklarım beni Hektor'un evine ulaştırmayı başardı. Girişteki tabeladan anladığım kadarıyla içeride beni gerçek anlamıyla bir parti bekliyordu. Kapıyı çaldım ve birkaç saniye sonra Hektor ile karşılaştım. Onu hızı ve içerinin dekoru için tebrik ettikten sonra eve girip etraftaki melezleri incelemeye başladım. Gözlerim Lara ile sohbet etmekte olan Alexis ile buluşunca hemen onların yanına gittim ve gülümseyerek "Kızlar, ikiniz de çok şık görünüyorsunuz." dedim. Sonra gözüm ortada bir sürü aburcubur barındıran masaya takılınca onlardan izin isteyerek tıkınmaya gittim. Bu parti gerçekten çok eğlenceli olacaktı!

Elbisem,

Spoiler:

Ben partiye daha yeni giriyordum. Tanrılarım ne kadar sorumsuz bir küçük tanrıyım. İçerisi mükemmel'di hatta bazı yerlerden çığlıklar geliyordu. O anda masayı gördüm ve kendimden geçtim. Bu kadar yemek bir arada olabilir miydi ? Herneyse yavaşça masanın yanına gittim ve elime gelen ilk şeyi aldım. Tadı güzele benziyordu , hatta fena değildi. Acıkmayınca insan yemek yemeyi unutuyor haliyle. Aslında bence melezlerin bizi sevmemesinin bir nedenide buydu bence. Ne kadar yersek yiyelim kilo almıyoruz.
Bu düünce aklıma gelince sırıttım ve yemeye devam ettim. Arkamı döndüm ve masaya yaslandım. Ellerimi göğsümde kavuşturdum. Yanımdan geçen melezler bana bir garip bakıyordu. Ahh şimdi anlamıştım , yine korkutucu görünüyordum. Silahımı sırtımdan çıkardım ve onu yokettim. Üstümdeki ejderha derisi zırha bakarsak hala korkutucu görünüyordum. Bir an keşke üstümdekileride değiştirseydim diye düşündüm ve o anda vücüdüm alev aldı. Alevler dinince üstümde bir tişört ve ceket ile kot pantolon vardı. Saçlarımda şekil almış ve dikleşmişlerdi. İçimden harika diye geçirdim. Şimdi melezler beni partideki Rock çalan adam falan sanacaklardı. Aslında bu fikir pekde fena değildi.
Etrafa bakındım ve bir elektro gitar aradım. Ehh ölümsüz olunca müzik aletlerinde ustalaşmak için bayağı bir zamanınız oluyor haliyle. Sonunda aradığımı buldum. Dj standının arkasında bir tane elektro gitar vardı vay güzel bir parça dedim ve elektro gitarı elime aldım. Dj standına çıkıp müziğin durmasını bekledim en sonunda müzik durunca dj standını durdurdum ve gitarı amfiye bağladım.
Herkez biraz şaşırmış görünüyordu ama sanırım tek bir şarkıdan kimse ömezdi. Hızlıca gitarı elime alıp mikrofonu önüme çektim ve eskiden sevdiğim ve ezbere bildiğim System of a Down-Chop Suey muziğinin gitar solosunu atmaya başladım.

Hektor’un evindeki parti için hazırlanıyordum. Pers’le bu partiye birlikte gidecektik ama ben bir türlü hazırlanamadığım için onu yollamak zorunda kalmıştım. Sanırım partiye en son gelen ben olacaktım. Hemen yarım kalmış makyajımı tamamladıktan sonra saçımı yapmaya başladım. Saçımı açık bıraktım. Kıyafetimi giymiştim zaten. Aynanın karşısında şöyle bir kendime baktım. Geç kalmıştım ama buna demişti çok güzel olmuştum.

Elbisem;

Spoiler:

Hızlı adımlarla ahıra gittim oradan Arianna’yı aldım. Arianna ’ya küp şeker verdim. Beni görünce sevindi. " Hadi bakalım çok geç kaldık beni olimpos şehrine Hektor’un evine götür " dedim. Hemen havalandık ve kısa bir süre sonra da vardık. Güvenlikçiye sert bir biçimde " Partiye gidiyorum " dedim. Hiçbir sorun çıkartmadan anahtarı verdi. Buna şaşırmıştım. Ben sorun çıkartır diye bekliyordum. Güvenlikçi anahtarı verirken " Geç kaldın acele et " dedi. Sinirli bir bakış attıktan sonra vakit kaybetmemek için doğruca kapıya gittim. İçeri girdiğimde müzik son sesteydi. Harika parçalar çalıyordu. Biraz etrafa bakındım. Gerçektende süper bir parti olmuştu. Sonra kardeşim Lara’yı gördüm. Yanlarında Maya’yla Lucy’de vardı. Yanlarına giderken Hektor beni durdurdu.

" Hoş geldin Claire. " dedi. " Hoş bulduk. Parti gerçektende süper olmuş " diyerek gülümsedim. Bu partiye davetli olduğum için şanslıydım. Hektor: " Teşekkürler hadi ben seni tutmayayım eğlenmene bak. " dedikten sonra kızların yanına gittim. Lucy " Ooo Claire gelmiş. Biraz geç kalmadın mı? " dedi. Ardından herkes gülmeye başladı. Gözlerim Pers’i arıyordu. Burada olduğu kesindi ama görememiştim.