Olimpos Rpg Percy Jackson ve Olimposlular ile Olimpos Kahramanları serilerinden esinlenilerek oluşturulmuş, zirvedeki rpg forum sitesi. |
|
| Richard A. Knaak ~ David Killer | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
Richard Jaden Russell Herakles Savaşçısı/Kulübe Lideri
Mesaj Sayısı : 268 Kayıt tarihi : 16/02/11
| Konu: Richard A. Knaak ~ David Killer Cuma Mayıs 06, 2011 6:42 am | |
| Yapacağım ilk düello birazdan başlayacaktı ve ben bu düelloyu kardeşime karşı yapacaktım. Aramızda çıkan bir anlaşmazlıktan sonra düello yapmaya karar vermiştik ve ikimizin de çekilmeye niyeti yoktu. Bir bakalım, düelloda neler yasaktı? Öldürmek yasak... Eh, kulübe lideri olmasını önemsemiyordum fakat bir kardeşimi öldürmeye hiç niyetim yoktu. Ağır yaralamak da yasaktı. İşte buna uymak istemiyordum. David ile yaptığım düelloda onu biraz hırpalamak istiyordum. Aslında birazdan daha fazla zarar vermek istiyordum. Şuan amacım David'in bedeninde derin yaralar açmak ve onu birkaç hafta revirde istirahat ettirmekti. "Belki düellonun sonunda" diye söylendim kendi kendime. İlk önce bu düelloyu kazanabileceğimi herkese göstermeliydim, ondan sonra kuralları ihlal edip kafama göre düelloya devam edebilirdim. Etrafa bakınıyordum. Arena yavaş yavaş doluyordu ve insanların gözlerindeki beklentiyi anlayabiliyordum. Bu tür düellolarda hiçbir zaman çok fazla kan olmazdı. Bu yüzden de melezler "acı" görmek istiyordu. Bu acıyı bugün kesinlikle göreceklerdi. David de arenaya girdiğinde aramızdaki soğuk havayı seyirciler de fark etmişti. Yüz ve vücut kaslarım gerilmişti. "Nasılsın David? Umarım korkudan düellodan çekilmezsin." David de en az benimki kadar sert bir bakışla karşıladı beni. Fazla konuşmuyordu. Arena neredeyse tıklım tıklımdı, seyirciler tezahürat yapıyorlardı. Benim hiçbir arkadaşım olmadığı için şuan bana tezahürat eden kimse de yoktu; fakat bunu önemsemiyordum. Düellonun geri kalan kısmında David'i ezmek zorundaydım. Onu bir böcek gibi ezip yerin en dibine yollayacaktım. Seyircilerin suratlarına tekrar baktım. Sadece birkaçı endişeli bakıyordu. "Muhtemelen David'in arkadaşlarıdır." diye düşündüm. Halbuki orada benim için endişelenen birilerinin olmasını çok isterdim... "Kes artık şunu Richard, yapacağın düelloya odaklan ve bütün zayıflıklarını göm. Bu düello senin için bir dönüm noktası. Herkes senin kim olduğunu bilecek, herkes sana saygı duyacak." Bunları düşündükten sonra dışarıya aktarma ihtiyacı hissettim. "Bana saygısızlık yapanların sonu senin sonun gibi olacak David! Seni bu arenaya gömeceğim. Styks Nehri üzerine yemin ediyorum ki seni buraya gömeceğim!" Yine kendimi kontrol edemiyordum. Kendimi kontrol edemediğim zamanlarda iki şey düşünürdüm. Kan ve acı..." Tabii çoğu kişi bunu bilmiyordu. Melez olduğumu öğrenmeden önceki yaşamımda aldığım dövüş derslerinde bir çocuğu elimden üç kişi zor almıştı. Darbeleri çocuğun üstüne o kadar hızlı vuruyordum ki çocuk neye uğradığını şaşırmıştı. Çocuk bırakmamı söylüyor ve bağırıyordu. Ben ise sadece gülüyor ve saldırıyordum. Anılar zihnimden yavaş yavaş silinirken tekrar gerçek rakibime yoğunlaştım. Onu gerçekten zorlu bir rakip olarak görüyor muydum? Belki... Ondan korkuyor muydum? Hayır... Neden ondan korkacaktım ki? Ondan daha büyüktüm, daha iri ve uzundum ve en önemlisi strateji kurmayı biliyordum. Yine de tedbiri elden bırakmayacaktım. Seyirciler artık sabırsızlanıyorlardı. Biraz gövde gösterisi yapma zamanının geldiğini düşündüm. Mızrağımı yere sapladım ve kalkanımı birkaç kere göğsüme vurdum. Bu seyircileri biraz da olsa heyecanlandırmıştı. Seyircilerin suratlarında türlü türlü ifadeler okunuyordu. Kimisi korku içinde parmakla beni gösteriyordu. Kimi fazla iddialı olduğumu ve kazanamayacağımı düşünüyordu. Kimi ise arenada yapacağım şovu düşünerek seviniyordu. Seyircilerin nabzını ölçmek benim için bir düelloda her zaman önemli olmuştu. Seyirciler, düello yapan kişiye yaptıkları tezahüratlarla cesaret verirler. Eh, benim de bu tezahüratlardan mahrum kalmak gibi bir niyetim yoktu. "Hazır olun!" sesi ile dikkatimi tamamen David'e verdim. Mızrağımı sapladığım yerden çıkardım ve vücuduma paralel bir şekilde, ucunu David'e doğrulttum. Artık tamamen hazırdım. Konsantre olmuştum ve sadece David'i görüyordum.
En son Richard A. Knaak tarafından Cuma Mayıs 06, 2011 8:43 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi | |
| | | David Killer Hypnos'un Çocuğu
Mesaj Sayısı : 534 Kayıt tarihi : 05/02/11
| Konu: Geri: Richard A. Knaak ~ David Killer Cuma Mayıs 06, 2011 6:47 am | |
| Bu benim ilk düellom değildi. İlkinden daha da heyecanlıydım; çünkü bu düellonun bir amacı vardı. Eğer ben kazanırsam Rich kulübenin çoğunu temizleyecekti ve o sırada biz de uyuyacaktık. Beni asıl heyecanlandıran ise kulübe liderliğimin tehlikede olmasıydı. Eğer kaybedersem liderliğimi eski lider Alex’e devredecektim. Çok iyi bir düello çıkarmalıydım. Aksi takdirde bu benim için kötü olurdu.
Arenaya gelirken yanımda bu sefer Hope’u istemiştim yanımda. Geçen sefer Pet’in deneyiimnden yararlanmıştım. Bu sefer ise Hope’un şansı ve aşkından yararlanarak gidecektim düelloya. Bekleme salonundan beraber çıktık. Yürürken bana ‘’Seni seviyorum.’’ dedi. ‘’Ben seni daha çok seviyorum.’’ diye yanıtladım. ‘’Hayır ben.’’ ‘’Kesinlikle ben.’’ diye bir süre tartıştık. Bu bizim ilk tartışmamızdı ve tatlı bir tartışma olmuştu. Daha sonra elini boynuna götürdü ve kolyesini bana uzattı. ‘’Şans getirsin diye’’ dedi. Bu kolyenin ucunda bir güvercin vardı. Güvercin Afrodit Kulübesinin sembolüydü. Bana kolyenin hikâyesini anlattı. ‘’Bu kolye babamın annem Afrodit’e vermiş olduğu bir kolye. Babam ben daha doğmadan ölmüş. Annem de doğduğum gün boynuma takmış. Bugüne kadar hiç çıkarmamıştım; ama şu anda sende olması beni daha da rahatlatacak.'' dedi. Çok duygulanmıştım. Oracıkta ona sarıldım. Çok da mutlu olmuştum. O heyecanla da arenaya çıktım. Ayrılmadan son olarak ‘’Seni seviyorum.’’ dedim ve arenaya koştum; çünkü ben daha çok seviyordum ve ‘ben daha çok’ demesine fırsat vermek istemedim.
Arenanın havası son geldiğim düellodan beri değişmemişti. Kumlar yerde, güneşin altında yanıyordu. Elime bir kısmını aldım ve ne kadar sıcak olduğunu o anda anladım. Önceki düellodan tecrübem vardı ve güneşi arkama aldım. Güneş’in gözümü almasını hiç istemezdim doğrusu. Tezahüratlar hat safhadaydı. Hope, Pet, Alex hepsi oradaydı. Alex çok tedirgindi. Tekrar kulübe lideri olmayı çok istiyor gibiydi. ‘Bunun için Rich’e çok güveniyor olmalı’ diye düşündüm. Rich’in düellolarını daha önce hiç duymamıştım. Zaten yeniydi; ama bu kadar iddialı olması beni şaşırtmıştı. O da kendine çok güveniyordu galiba. Açıkçası bu beni yeterince tedirgin etmişti.
Önüme yine o büyük şey gelmişti. Üzerinde -abartısız- 50-60 zırh, 20-30 kılıç ve kalkanlar vardı. Zırhların bazıları sade renkliyken, bazılarının üzerine harika motifler vardı. Gözüme bir zırh çarptı. Önünde Medusa Kafası vardı. Kalkanımla uyumluydu. Arkasında da bir Hypnos Kafası olmalı diye düşündüm; çünkü bu zırhı kendi ellerimle yapmıştım. Önüne bakan kişi hiddetle donup kalıyor –korkudan- arkasına bakan kişi ise esnemeye başlıyordu. Esnerken ben de hemen dönüp kılıcımla onu yaralıyordum. Eğer bir canavarsa da öldürüyordum. Aynı zamanda bu zırhı tam üzerime göre yapmıştım. Aldım ve üzerime giydim. Kılıçlar ise hemen hemen aynıydı. Hepsi 1,5 metrelik kılıçlardı ve hepsi ilahi bronz rengindeydi. Gözüme mızraklar çarptı. Bu mızraklar çok güzeldiler; ama elime hiç biri oturmuyordu. Kılıç seçimimi yaparken de her şeyi göz önünde bulundurmalıydım. Elime tam oturmalı, ne fazla ağır ne de fazla hafif olmamalı ve en önemlisi öyle bir parlamalı ki karşımdaki kişinin gözünü almalıydı. Bunun için en iyi kılıcı biliyordu. Klepton. Elime Pet’in verdiği taşı aldım. Sıktım. Kod 2071. Elimde bütün kılıçların benzeri; ama hepsinden farklı bir kılıç belirdi. Bütün özellikleri tamamdı. Kalkanlara göz gezdirdiğimde ise hiç beğendiğim kalkan yoktu. Zırhıma uyumlu bir kalkanım zaten vardı. Kocaman Medusa Kafası olan bir kalkan. Önceki düellomda bana çok yardımı olmuştu. Stratejim ise hazırdı. Önceki düellomda da olduğu gibi önce sadece savunma yapacaktım. Rich yorulduğunda ve çok yara aldığında –sadece savunma demiştin, demeyin. Savunma yaparken sıyrıklar da açacağım- ise saldırıya geçecektim. Bunu yaparken ise hiç fırsat vermemeye çalışacaktım. Rich’in yanıma doğru geldiğini gördüm. Bana ‘Şimdiden başarılar. Adil ve zorlu bir düello bekliyorum senden. Gerçi seni bir böcek gibi ezeceğim ama..’ dedi. Bense ‘Sana da. Aynılarını ben de senden bekliyorum ve kimin kimi ezeceğini de göreceğiz.’ diye cevapladım. El sıkıştık ve köşesine gitti. Güneş hala arkamdaydı ve bunun için çok mutluydum. Mankenlere yöneldim. Birkaç ufak çaplı darbe savurdum. Bunlar tam istediğim gibi çok derin olmayan; ama acı verecek olan sıyrıklardı. Manken sonunda patladı ve tribünlerin hepsi beni alkışladı. Zell geldi ve bize baktı. Bu sanki ‘Hazır mısınız?’ der gibi bir bakıştı. Kafamı salladım ve Zell Rich’e bakmaya devam etti..
| |
| | | Katherine M. von Dorff Poseidon'un Çocuğu/Kulübe Lideri/Pegasus Binicilik Eğitmeni
Mesaj Sayısı : 4525 Kayıt tarihi : 05/03/11
| Konu: Geri: Richard A. Knaak ~ David Killer Cuma Mayıs 06, 2011 7:03 am | |
| İlk tur puanları;
~ Richard, öncelikle hiç yazım hatan yoktu ve genel açıdan bakıldığında iyi bir rp'di. Biraz daha uzun olabilirdi ve betimlemeye daha fazla yer verilebilirdi. İlk yazan kişi olduğun göz önüne alınırsa, puanın; 7.
~ Hem kurgu, hem de imla ve noktalama yanlışları bakımından, pek de iç açıcı bir rp olduğu söylenemez. Rakibine göre daha uzun yazmış olabilirsin ama devrik cümlelerin bolluğu, oradan alacağın puanı oldukça azalttı. Üstelik renklendirme pek de iyi olmamıştı. Betimleme ise yok denecek kadar azdı. Aynı zamanda hakeminiz Zell değil ben olduğumdan dolayı, oradan da puan kırmak zorundayım. Puanın; 4.
* İkinci tura geçebilirsiniz. | |
| | | Richard Jaden Russell Herakles Savaşçısı/Kulübe Lideri
Mesaj Sayısı : 268 Kayıt tarihi : 16/02/11
| Konu: Geri: Richard A. Knaak ~ David Killer Cuma Mayıs 06, 2011 8:19 am | |
| Düello başladığında ben de kafamda stratejimi belirliyordum. Ona bir anda bütün gücümle saldırmalı mıydım, yoksa savunma pozisyonu alıp onun saldırmasını mı beklemeliydim? Düşüncelerim ile boğuşurken rakibimi gözden kaçırmamaya çalışıyordum. David'i inceleyip zayıf noktalarını kontrol ediyordum. Zaten ona bakar bakmaz kalkan tutuşunun hatalı olduğunu anlamıştım. Bu bir düelloydu ve kimse karşısındakinin zırh ile korunan bölgelerine saldırmazdı. Yani en azından ben böyle bir şey düşünmüyordum. Kalkanını çok yukarı çekmişti ve gerçek bir düello yapıyormuş gibi hareket ediyordu. Bu onun fark ettiğim ilk yanlışıydı ve bunu kullanmayı düşünüyordum. Kararlı gözlerle bana bakıyordu. Bir an onu öldürmek istedim. Onu yumruklarım arasında can çekişirken hayal ettim. "Kendini kontrol et Richard, kendini kontrol et!" Seyirciler ikimizin de içinde bulunduğu savunma durumundan artık sıkılmış gibiydiler. İkinci hatası ise kılıç kullanmasıydı. Kılıç her ne kadar en çok tercih edilen ve genelde iyi sonuç veren bir silah olsa da elimdeki iki metreden daha uzun bir mızrağa karşı fazla şansı yoktu. Kafamdaki taktiği belirledim. Onu kendimden olabildiğince uzak tutacak ve genelde bacaklarına saldıracaktım. Kalkan tutmak ise zaten zor bir işti. David ise kalkanını vücuduna doğru kaldırdığı için benden daha çabuk yorulacaktı. Kalkanımı sertçe yere atıp haykırmaya başladım. Seyirciler de benimle beraber coşuyorlardı. Meraklı ve iri iri açılmış gözlerle bana bakıyorlardı. Hem gövde gösterisi yapmıştım, hem de David'i yorana kadar taşımama gerek olmayan bir ağırlıktan kurtulmuştum. Şimdiki stratejim kaçma ağırlıklı olacaktı. Birkaç saldırı yapıp geri çekilecektim. Sonuçta sıkılan David olacaktı ve daha çok dengesiz saldıracaktı. Planımda şuan için hiçbir kusur göremiyordum. Mızrağımı tekrar yere batırdım ve elime biraz kum aldım. "İşte sen David... İşte sen bu kumların arasında kalacaksın! Senin ile işim bittiği zaman uzun süre bu kumların üzerinden kalkamayacaksın!" Onu etkilediğimi hissediyordum. Savunma durumunu bırakıp saldırıya geçti. İlk saldırısını beni denemek için yapmıştı. Bu yüzden basit bir hamleyle karşılık verdim. Seyirciler yuhalamaya başlamışlardı. "Bu kadar oyun yeter!" diye bağırdım. Gırtlağımı söküp atarcasına, vahşice bir savaş narası atıp David'in üzerine saldırıya geçtim. Mızrağımı enlemesine, David'in göğsüne doğru savurdum. David kalkanı iyice göğsüne çekti ve burada hamlemi karşıladı. İkinci hamlemi yapmama izin vermeden o da saldırıya geçti. Kılıcını rastgele bir şekilde bana savurdu. Bu saldırıyı kullandığım mızrağın uç kısmıyla engelledim. Hemen ters dönüp mızrağın sapıyla David'in kafasına doğru hamle yaptım. David bu saldırıyı son anda yana çekilerek engellemişti. Seyirciler ise artık atakların başladığını ve devamının da geleceğini bildikleri için sevinçliydiler. Bağırarak tezahürat ediyorlardı. Bu sefer de bir şaşırtma taktiği kullanarak saldırmayı planlıyordum. Biraz gerildim ve birkaç saniye soluklandım. David'in sinirli bir ifadeyle beni süzen gözlerine ve boncuk boncuk terlemiş suratına baktım. Sonra da koşmaya başladım. Koştum, koştum, koştum... O kadar kararlı ve hızlı bir biçimde koşuyordum ki ayaklarımın altında uçuşan kumlar neredeyse bir fırtına yaratacaktı. Bütün gücümle koştum ve zıpladım. David'in üzerinde siyah bir gölge göründüğünde bütün seyirciler ilk önce bir hayret çığlığı kopardılar, sonra da büyük bir hevesle bağırmaya başladılar. Ben zıpladıktan sonra mızrağımı bütün gücümle David'in suratına dik bir açıyla saplamaya çalıştım. David bu hamleyi beklemiyordu fakat son anda kalkanını kaldırabildi. Mızrağım, David'in kalkanına saplandıktan sonra hiç beklemedim. Mızrağı bırakmadan bir takla atarak ani bir hareket ile David'in arkasına geçtim. David kalkanını indirdiğinde beni göremiyordu. Seyirciler şoka girmiş gibi bakıyorlardı. David ise hala neler olduğunu anlayamamıştı. David'in arkasından tüm arenayı inleten bir kahkaha kopardım. David arkasını döndüğünde ise ilk önce gözlerini kocaman açtı. Fakat onun hiçbir hareket yapmasına izin vermeden ilk önce mızrağın sapı ile kafasına sert bir darbe vurdum. Sonra da henüz yere bile düşmesine izin vermeden onun ayaklarına paralel bir biçimde çok sert bir tekme indirdim. David tok ve cılız bir inleme sesi çıkardı. Ben ise gülüyordum. Mızrağımı yere sapladım ve seyircilerin nabzını kontrol ettim. Bağırıyorlardı, ben de onlara bağırarak karşılık verdim. Arena neredeyse uğultular yüzünden yıkılıyordu. Sadece David'in birkaç tane arkadaşı ve sevdiği sessizdi. Elimi bir silah gibi yapıp onlara ateş ettikten sonra arkamı döndüm. David hala yerde yatıyordu fakat kalmak üzereydi. "İşini bitireceğim için üzgünüm David, bana göre çok güçsüzsün." Mızrağımı çıkartıp tekrar koşmaya başladım. David'e yaklaştığımda tekrar havaya zıpladım ve mızrağımı tam onun midesinin olması gereken yere sapladım. Fakat ne yazık ki David hamlemi tahmin edip kenara çekilmişti. Mızrağım yere saplandı ve onu çıkarmak için uğraşmadan David'in suratına bir tekme savurmuştum. İşte, bu da benim ilk hatam olmuştu. David bacağımı tuttu ve basit bir hamlede beni yere devirdi. Kılıcını aldı ve bana yaptığı hareketin aynısını yapmak üzere koşmaya başladı. "Ahmak, o hareketi asla başaramayacaksın." diye mırıldandım. David ile aramızda birkaç metre kalana kadar hiçbir şey yapmadım. David sıçrayıp kılıcı dik bir şekilde bedenime saplamaya çalıştığında ise ayağımı kaldırdım ve onun göğsüne müthiş bir tekme indi. Çığlık bile atamamıştı, sadece zayıf bir hırıltı çıkartıp yere düştü. Bu hamleden sonra ayağa kalkması çok vakit almayacaktı fakat onu şuanda yaralamak istemiyordum. Savaş artık benim için sadece "kazanmak" ile bitmiyordu. Onu rezil etmeliydim, gerekirse yumruk yumruğa bir dövüşe zorlayacaktım onu. Seyircilere baktığımda ise çoğu ağzını bile açmadan bizi izliyordu. Dövüş artık çok farklı bir hal almıştı. David'in ayağa kalkmasını bekliyordum. Ona ezici gözler ile baktım. Eğer David'i psikolojik olarak yıpratmayı başarırsam kazanmam da kolaylaşacaktı. David kalktığında kılıcına uzanmaya çalıştım. Koştum ve kılıcına bir tekme attım. Artık kılıcı uzağa gitmişti, şuan için ulaşamayacağı kadar uzağa. Seyircilere dönüp bağırmaya başladım ve mızrağımı yere batırdım. Silahsız ve karşımda aciz durumda bulunan birine silah ile saldırmazdım. "Kalk ayağa ve dövüş benimle!" David'in de artık sinirleri oldukça yıpranmıştı ve acı bir çığlık atarak bana saldırdı. Bana iki metre yaklaşana kadar hiçbir tepki vermedim. Benim yakınıma geldiğimde ise o neler olduğunu dahi anlamadan kendi etrafımda dönüp hız aldıktan sonra tekmeyi omzuna indirdim. Omzunu seçmiştim çünkü birazdan tekrar kılıcını ve kalkanını almasına izin verecektim. "Lanet olsun, her zaman bu kadar garip ve karışık stratejiler uygulamak zorunda mıyım?" diye düşündüm. Kendi kendime güldüm ve tamamen David'e odaklandım. Manzara değişiyordu, etrafımdaki seyircileri göremiyordum. Sadece David vardı, kalan yerler ise kıpkırmızıydı. Ellerime baktım ve koşarak saldırıya geçtim. O kadar hızlı ve atik davranıyordum ki David ne yaptığını şaşırmıştı. Çıplak ellerimle darbeleri art arda, bir balyoz gibi David'e indiriyordum. Gerek yumruklarımı, gerekse tekmelerimi bütün gücümle David'e sallıyordum. David ellerini "X" biçiminde tutmuştu. Darbeleri omuzlarına ve kollarına almaya çalışıyordu. Fakat o kadar seri ve sert darbeler indiriyordum ki omuzlarının bile bu kadar dayanamayacağını düşünüyordum. Vuruyordum ve gülüyordum, sonra tekrar vuruyordum ve yine gülüyordum... David'e her darbe vurduğumda vücuduma garip bir mutluluk yayılıyordu. Sadece bütün gücümle ve son hızda darbeler indirirken çılgınca güldüğümü hatırlıyordum. O kadar şen ve kötülük dolu kahkahalar atıyordum ki buna kendim bile şaşırıyordum. David'in artık fazla zorlandığını düşünerek onu bıraktım. Gözlerimi ondan hiç ayırmadan gidip mızrağımı aldım. Şimdi de onun kalkanını ve kılıcını almasını bekliyordum. Planım tıkır tıkır işliyordu ve eğer böyle giderse kazanacağımdan emindim. | |
| | | David Killer Hypnos'un Çocuğu
Mesaj Sayısı : 534 Kayıt tarihi : 05/02/11
| Konu: Geri: Richard A. Knaak ~ David Killer C.tesi Mayıs 07, 2011 1:09 am | |
| Rich’le yapacağım için kılıç olarak Klepton, kendi yapımım olan Medusa ve Hypnos kafalı bir zırh ve Medusa kafalı bir kalkan kullanacaktım. Önce o yorulana kadar savunma yapacaktım. Savunma yaparken aynı zamanda da derin olmayan; ama onun acı çekmesini sağlayacak sıyrıklar açacaktım. Daha sonra saldırı kısmına geldiğimde ise onun işini bitirecektim ve pes etmeye zorlayacaktım. Tribündekilerin haykırışlarını duyabiliyordum. Arena çok kalabalıktı ve güneş gökte kusursuzca parıldıyordu. Hypnos Kulübesi’ndekiler endişeli bir şekilde ayrı bir tarafa oturmuşlardı. Kafamı yana çevirince Hope’la göz göze geldim. Endişelendiiği her halinden belliydi; ama moralimi düzeltmem için mutlu görünmeye çalışıyordu. "İşte sen David... İşte sen bu kumların arasında kalacaksın! Senin ile işim bittiği zaman uzun süre bu kumların üzerinden kalkamayacaksın!" sesiyle irkildim. Rich bana sinsice gülümsüyordu. Bu çok da hoşuma gitmemişti. Oyunun ilk aşamasında savunmadaydım. Rich benim bacaklarıma doğru hamle yapıyordu. Onun mızrak kullanması benim için bir dezavantajdı. Kendimi rahat ve güvenli bir şekilde koruyamıyordum. Daha sonra Richard’ın dikkatinin dağıldığı bir anda onun hamleleri nasıl savuşturduğunu öğrenmek için saldırıya geçtim. Çok basit bir hamleyle kılıcımı savuşturdu ve ‘’Bu kadar oyun yeter!’’ diye bağırdı. Çok konuşup kendimi yormak istemiyordum. Düello anında konuşmak gereksiz bir şeydi ve dikkatimi dağıtabilirdi. Bir savaş narasıyla göğsüme doğru saldırıya geçti. Kalkanımı göğsüme çektim. Richard’ın mızrağı geri sekti ve ben de onun bu boş anını değerlendirmek adına saldırıya geçtim. Kılıcımı hiç düşünmeden ona doğru savuruyordum. Düellonun başında amacım onu yaralamaktı; ama şimdi onun kafasını arenaya asmak istiyordum. Tabii bu imkânsızdı… Savurduğum kılıç darbemi mızrağıyla engelledi. Aniden dönüp mızrağının sapını kafama doğru savurdu. Son anda fark ettim. Hemen yana çekilip hamlesinden kurtuldum. Richard gerildi. Biraz soluklanma fırsatım olmuştu. Derin derin nefesler aldım. Sonra Richard bana doğru öyle bir hızla koşmaya başladı ki arkamı dönüp kaçmayı istedim; ama ikinci planımı uygulayarak orada durup Richard’ın hamlesini bekledim. Richard bir kanguru gibi havaya sıçradı ve mızrağını bana doğrultup hızlıca kafama doğru bir şahin gibi dalışa geçti. Ani bir refleksle kalkanımı havaya kaldırdım ve kendimi korudum. Kalkanımı indirdiğimde Richard’ı göremedim. Tribündekiler iyice coşmuştu. Daha sonra bir kahkaha duydum. Arkamı döndüğümde Richard sırıtarak bana bakıyordu. Şaşırmıştım.. Daha neye uğradığımı anlamadan Richard usta bir beysbolcu gibi mızrağının sapını kafama geçirdi. Miğferim olmasaydı kafamın ikiye ayrılacağından emindim. O kadar sert bir darbeydi ki miğferimin sol tarafı bükülmüştü ve elmacık kemiğime baskı yapıyordu. Sonra Richard karnıma beni aşağılarcasına bir tekme attı. Taraftarla uzun süren sessizliği bozup haykırmaya başlamışlardı. Yerde inliyordum. Richard mızrağını yere sapladı ve beni umursamaz bir şekilde tribündekilere şovunu yaptı. Sonra bana doğru bakıp gülmeye başladı. "İşini bitireceğim için üzgünüm David, bana göre çok güçsüzsün." Mızrağını yerden çıkarıp bana doğru koşmaya başladı. Mızrağını yere dik bir şekilde kaldırdı ve yere doğru indirdi. Yana kayarak hamlesinden kaçtım. Ayağını kaldırdı ve kafama doğru vurmaya çalışırken ayağından yakaladım. Sendeledi ve yere düştü. Kalkmak için yerden destek almak zorunda kaldım. Kum çok sıcaktı. Elmacık kemiğime baskı yapan miğferimi çıkarıp bir köşeye attım. Ona zorla koştum ve bana yapmaya çalıştığı hamleyi ona yapmaya çalıştım. Şansım yoktu; çünkü çok halsiz ve bitkindim. Aramızdaki mesafe bana yeterli geldiği anda havaya zıpladım ve Richard’a doğru inişe geçtim. Bir tekme savurdu. Havada yaklaşık olarak bir metre uçtum ve arenanın yumuşak ve sıcak zeminine yüzüstü kapaklandım. Tekmesi beni çok etkilememişti. Kılıcıma uzanacağım sırada Richard bir depar attı. Kılıcıma doğru sert bir tekme savurdu. Kılıcım artık çok uzağa gitmişti. Kılıcım bu hasar sonucu taş formuna geri döndü. Richard bana sinsice bakıp "Kalk ayağa ve dövüş benimle!" diye çığırdı. Düello öncesi aklımın ucundan geçmemişti. Şimdi yumruk yumruğaydık. Ayağa kalktım. Bir taekwondo ustasına bunu yapmaması gerekirdi. Taekwondoda oldukça ustaydım; ama Richard’ın durumunun ne olduğunu bilmiyordum. Sert ve seri darbelerle bana saldırmaya başladı. Kendimi sadece korumaya çalıştım. Hamleleri çok da güçlü değildi; ama art arda ve çok hızlı yumruklar attığı için beni zorlamıştı. Genelde kendimi koruyordum; ama çok da yorulmayı istemiyordum. Onun yorulmasını bekledim. Yorulduğu anda ben başlayacaktım. O an geldi ve beline sert bir tekme indirdim. Richard hamlemden etkilenmişti; ama nasıl bir durumda olduğunu bilmiyordum. Richard benden biraz uzaklaştı ve gözleri bende mızrağını almaya gitti. Ben de boş durmadım ve kılıcıma uzandım. Kendimi rahatlamış hissediyordum. Taşı elime aldım ve ‘’Kod 2071.’’ Elimdeki taşın kılıç formuna dönüşünü izledi. Bana saldırı planı hazırladığını düşündüm. Elime kalkanımı aldım ve kılıcı elimde çevirerek Richard’a doğru ilerlemeye başladım. Sonra ona doğru hızlıca koşup kılıcımı koluna indirdim. Richard son anda çekildi; ama kılıcım onun kolunu sıyırmıştı. Acıyla inledi. Kolundaki kana bakıp kaşlarını çattı. Bir haykırışla bana doğru saldırıya geçti. Mızrağıyla kılıcım havada çarpışıyorlardı ve çıkardıkları ses her yeri inletiyordu. Tribündekiler sus pus olmuştu. Güneş bulutların arkasına saklanmış, rüzgâr sert bir biçimde esiyordu. Bir an kılıcım elimden kayacak gibi oldu. Dengemi sağlamaya çalışırken Richard fırsattan istifade kılıcımın kabzasına mızrağıyla sert bir şekilde vurdu. Kılıcım hemen dibime düştü. Kalkanımı yüzüme çekip kılıcımı yerden aldım. Richard’ın hamlelerini kalkanımla uzaklaştırıyordum. Kafamı ona bakmak için kaldırdım. Richard’ın yüz ifadesi biraz sinirli, biraz da kendinden memnun değilmiş gibiydi. Mızrağını kafama doğru sert bir biçimde indirdi. Kendimi sıcak kumların üstüne fırlattım. Yanağımda bir sıyrık açılmıştı ve oldukça derindi. Çok acı çekiyordum ve bir haykırışla arenayı inlettim. Yüzüm kana bulanmıştı ve yanağımın bir kısmına kumlar yapışmıştı. Kendimi yerde yuvarlayıp Richard’dan uzaklaştım. Richard yine eskisi gibi işimi hallettiğini sanıyordu; ama beni çok sinirlendirmişti. Yanağımdaki sıyrığın oluşturduğu acı bedenimi titretiyor, bir kardeşimin bu denli acımasız olduğunu bilmek içimi sızlatıyordu. O zaman göze göz, dişe diş bir mücadele çıkarmanın vakti gelmişti. Richard mızrağını iki eliyle tutup bana doğru zıpladı. Yana çekildim. Richard yere kapaklandı. Kılıcıma koşup onu alırken Richard’ın ayağa kalkmış olduğunu gördüm. Ona doğru iki üç adım ilerledim ve kılıcımı onun yüzüne doğru sert bir şekilde fırlattım. Tahminlerim beni yanıltmamıştı. Richard mızrağını yere paralel bir şekilde tutup kılıç darbemi engellemek istedi. Engellemişti de; ama mızrağının sapı bükülmüştü. Richard afallamıştı. Ona doğru kalkanımla koşup mızrağına vurdum. Mızrağı yeri boyladı. Mızrağını bir tekmeyle arenanın uzak bir köşesine attım. Richard’a gülümsedim. Ani bir hareketle kalkanımı Richard’ın yüzüne vurdum. Kendini savunacak vakit bulamadan kalkanımın sivri ucunu kullanarak Richard’ın bel altına sertçe vurdum. Richard yerde bir yılan gibi kıvranırken kalkanımı göğsüme çektim ve yüzüne doğru atladım. Richard’ın yüzü benim ağırlığımın altında ezilirken ses çıkaramıyordu. Taraftarlar heyecanlanmış bir şekilde ‘’Bitir! Bitir!’’ diye tezahüratlar yapıyorlardı. Kalkanımla yüzünün üzerinden kalktım. Gördüğüm manzara içimi sızlatmıştı. Yüzü kanlar içinde, gözlerinin altı ise mordu; ama hala sinsice bana gülümsüyordu. Onu öldürmeye can atıyordum. Kalkanımı bir köşeye fırlattım. Richard’ın yüzüne bakıp gülümsedim. Ona ‘’İyi uykular Richard. Uyandığın zaman yüzünde yaralar bulunmayacak; ama bir utanç duygusu bulunacak.’’ dedim. Bu dediğim onu korkutmak içindi; çünkü onu kısacık bir süre uyutacaktım. Richard’ın yüzüne bakıp bir ninni söylemeye başladım. Richard’ın gözkapakları inmeye başladı. Eğer Richard uyurken ona saldırırsam büyümün ters tepeceğini biliyordum. Gidip kılıcımı aldım. Babama ve Morpheus’a dua ettim. Planım onun rüyasına girip onu dehşetle uyandırmaktı. Kılıcımı Richard’a dik bir şekilde kaldırdım. Dua etmeye devam ettim. Dualarım kabul olmuştu. Biranda kendimi başka bir dünyada buldum. İşimi çabucak yapmam gerekiyordu. Aksi takdirde Richard’ın isteğimden önce uyandırırdım. Bu da benim isteyeceğim son şey olurdu. Şu anda arenadakilerin hepsi beni donmuş bir vaziyette görmüş olmalılardı ve şaşırmış olmalılardı. Ben olsaydım ben de şaşırırdım; çünkü düello alanında iki hareketsiz beden beni hayrete düşürürdü. Richard rüya görmüyordu. Ortam sadece kapkara bir yerdi. Kendimi rüyaya daha da yakınlaştırmak için ileriye doğru yürüdüm. Kılıcımın ışığını açtım ve aniden bir Furia sesiyle ‘’Günaydın!’’ diye bağırıp kılıcımı boşluğa doğru sapladım. Anında kendimi rüyadan çıkmış bir vaziyette buldum. Kılıcımı istemsiz bir şekilde Richard’a doğru ilerletiyordum; ama zaman bana göre yavaşlamıştı. Bunun nedenini biliyordum; çünkü daha önce de yaşamıştım. Zaman rüyalardan çıktığımda 15-20 saniye bana göre yavaşlıyordu. Richard gözlerini açmış, bana bakıyordu. ‘Bu aptal kılıç niçin ilerlemiyor?’ diye düşündüm. Birden zaman normale döndü ve kılıcımla Richard’a doğru düştüm. Richard ani bir şekilde kaçmayı başardı. O sırada mızrağını aldığını göz ucumla görebiliyordum. Yerden kalktım; ama sırtıma bir tekme yedim. O kadar uğraşım boşuna gitmişti. Sadece onun avuç içinde bir kesik oluşturmuştum. Richard bana transtaymış gibi bakıyordu. Mızrağını kaldırdı ve bana şunu dedi: -İyi uykular David Killer! Hiç uyanmaman dileğiyle!! | |
| | | Katherine M. von Dorff Poseidon'un Çocuğu/Kulübe Lideri/Pegasus Binicilik Eğitmeni
Mesaj Sayısı : 4525 Kayıt tarihi : 05/03/11
| Konu: Geri: Richard A. Knaak ~ David Killer C.tesi Mayıs 07, 2011 1:27 am | |
| İkinci tur puanları;
Richard, öncekine göre çok daha güzel bir rp'di. Yazım hatasına hiç rastlamamakla birlikte, betimlemelerin de yeterliydi. Gördüğüm küçük hata yüzünden puan kırıyorum;9.
David, ilk rp'ne göre, seninki de daha iyiydi. Ama kurallar başlığını okumanı öneririm. Özel güç kullanılabilir fakat Zeus, Hades, Poseidon vb. çocukları için. O kısımdan da puan kırmam gerekiyor. Üstelik bazı yazım hatalarına da rastladım. Puanın;6.
* Üçüncü tura geçebilirsiniz!
| |
| | | Richard Jaden Russell Herakles Savaşçısı/Kulübe Lideri
Mesaj Sayısı : 268 Kayıt tarihi : 16/02/11
| Konu: Geri: Richard A. Knaak ~ David Killer C.tesi Mayıs 07, 2011 3:32 am | |
| Yeri göğü inleten bir kahkaha attım. Artık öfkem durdurulamayacak bir boyuttaydı. Planım bir süreliğine ters gitmişti. Şimdi ise David'e gerçek yüzümü gösterecektim. Vücudumdaki birkaç yaraya ve kesiğe baktım. Hiçbiri önemli yaralar değillerdi. Canımın yanması gerekiyordu fakat yanmıyordu. O kadar sinirliydim ve intikam duyguma yoğunlaşmıştım ki hiçbir şey hissetmiyordum. "Artık gerçek Richard'ı uyandırmanın vakti geldi. dedim kendi kendime. Benim bile korktuğum bir canavar uyanmak üzereydi. David'e bir an bile olsun acımadım ve acımayı da hiç düşünmüyordum. "Bana karşı geldin ve artık sonsuz acıyı yaşamak zorundasın. Artık içimdeki caniyi, katili uyandırıyorum. Kan, acı ve hırsın beni ele geçirmesine izin veriyorum." Adeta bir [i]"katile" dönüşmeden önce seyircilere baktım. Düellonun gerçekten iyi gittiğini onlar da anlamışlardı. David'in beni yaraladığı zamanlarda ise arkadaşları sevinçle ismini haykırmışlardı. "Salaklar, David beni yenecek kadar güçlü bir iradeye sahip değil. Onu paramparça edeceğim." Seyirciler bendeki durgunluğun sebebini çözemiyorlardı. Az sonra onlara şiddet dolu anlar yaşatacaktım. Acı, kan ve benim cani ruhumu besleyen tüm duyguları serbest bırakıyordum. Seyirciler yuhalamaya başladılar. Savaşmaya devam etmemi istiyorlardı. Evet, savaşacaktım. David'in aciz ruhunu Tartarus'un dibine gönderecektim. Birkaç saniye gözlerimi kapattım ve benliğimi kan, acı ve hırs duygularıma teslim ettim. "Senin güçlerin beni yıkmaya yetmez. Güçsüzsün ve seni gömeceğim!" Öyle bir savaş narası attım ki bütün sesler sustu. Karşımda sadece David vardı, her yer yine kan kırmızısı rengindeydi. Kalkanım hala yerdeydi ve almayı da düşünmüyordum. Stratejimi yavaş yavaş kafamda şekillendirdim. Artık onu yeterince yorduğumu düşünüyordum. Ayaklarına saldırmayı planlıyordum. Kollarına yeterince hasar verdiğimi düşünüyordum. David karşımda şaşkın gözlerle bana bakıyordu. Seyircilere tekrar baktım. Artık onlara gerçek bir düello göstermenin zamanı gelmişti. Biraz gövde gösterisi yapma ihtiyacı duydum. David'in hiç beklemediği bir anda mızrağımı bütün gücümle David'e fırlattım ve arkasından koşmaya başladım. David tam göğsüne doğru gelen mızrağa şaşkınlıkla bakıp kaldı. Fakat ne yazık ki son anda kurtulmuştu. David derin bir nefes alırken son hızda ben de ona doğru koşuyordum. David sadece üzerine bir gölge geldiğini gördü. Sonra da attığım tekme bir balyoz gibi David'in midesine indi. David iki büklüm olmuş bir vaziyette bekliyordu. Ben ise sadece gülüyordum. Kılıcı attığım tekmeden sonra hala düşmemişti. Koluna da sert bir tekme attıktan sonra artık ikimiz de silahsızdık. David bana göre daha sıskaydı. Gücümü kullanmayı biliyordum. Aynı zamanda hızlı olmam da silahsız düellolarda bana büyük bir avantaj sağlıyordu Tekrar bir kahkaha attıktan sonra iki büklüm olmuş David'i saçlarından tuttum. Hiçbir acıma duygu hissetmeden bütün gücümle burnuna bir diz attım. David yüksek sesle inledikten sonra yere düştü. "Tamam... Bu kadar yeter. Artık gerçek düello başlıyor." David'in suratına baktım. Burnundan kanlar akıyordu, suratındaki terlere bir de arenanın kumu yapışmıştı. Yine saçlarının arasında da kum taneleri görülebiliyordu. Birkaç adım attıktan sonra seyircilere dönüp haykırmaya başladım. Seyirciler de benimle beraber coşuyorlardı. "David Killer! Bugün burada seni mahvedeceğim! Anlıyor musun beni? Tüm tanrılar şahidim olsun ki bu düelloyu kazanamayacaksın!" Seyirciler arasında uğultu tekrar başladı. Mızrağımı aldım ve ayağa kalkmaya çalışan David'in yanına gittim. Kılıcının yanına gitmeye çalışıyordu. Yanına gittim ve elbiselerinden tutup sürüklemeye başladım. Kılıcına yaklaştığında ise sert bir biçimde yere bıraktım. Karşımda çaresiz birisi vardı. David emekleyerek kılıcına ulaşmaya çalışıyordu. Sırtına sert bir tekme attıktan sonra artık kılıcının yanındaydı. Seyirciler David'i yuhalıyorlardı. "Kalk ve savaş benimle! Savaş benimle ki herkes benim karşımda David'in bir hiç olduğunu bilsin!" David kılıcını alıp sefil bir halde ayağa kalktı. Sinirimi boşalttıkça etrafımı daha net görebiliyordum. David kalkıp bana saldırdı. Artık direnci tükenmek üzereydi ve dengesiz bir biçimde saldırıyordu. Bana yaklaşana kadar hiçbir şey yapmadım. Yanıma gelip kılıcını dik bir açı ile savurduğunda ise kenara çekildim ve kılıç tutan kolunu yakaladım. Havada yakaladığım koluna dizimi geçirdim. David kolunu tutarak birkaç metre geriledi. Acı dolu bir haykırış yükseldi dudaklarından. Bu sefer saldırı sırası bendeydi. Mızrağımı vücuduma dik bir şekilde tutup koşmaya başladım. David'in yanına geldiğimde kolumu uzatarak mızrak ile kafasına doğru hamle yaptım. David eğilip hamleden kurtulmuştu fakat ben de bunu düşünmüştüm. David ayağa kalktığında ben de kendi etrafımda dönüp mızrağın sapını David'in kafasına o kadar sert bir biçimde indirdim ki mızrağın sapı kırıldı. Latince bir küfür savurduktan sonra tekrar savunma pozisyonuna geçtim. David kafasını tutarak ayağa kalktı. Düellonun gidişatını düşündüm. David'e nereden saldırırsam daha çok zarar verebilirdim ki? Onu öldürmek istiyordum fakat bunu yapamazdım. "Burnu... Onu öldüremem fakat burnuna saldırırsam belki de pes eder." diye düşündüm. Şuan hedefim David'in burnuna saldırmaktı. Eğer bunu başaramazsam veya burnuna saldırmaktan sıkılırsam başka bir saldırı planı yapacaktım. Mızrağın bir kısmı kırıldığı için yapacağım hamlelerde daha çok zorlanabilirdim fakat umurumda değildi. Bu düelloyu kazanacaktım. Kaybetmek gibi bir ihtimal yoktu... Hamlemi kafamda kurduktan sonra seyircilere baktım. Yine düşündüğümü anlamışlardı ve yapacağım saldırıyı merakla bekliyorlardı. Seyircileri birkaç saniye inceledim. Her renkten, her milletten insan vardı. Hepsi buraya acı ve kan görmek için gelmişlerdi. Savaşın, düellonun tek rengi vardı; kırmızı... "Demek acı görmek istiyorsunuz ha? O zaman sıkı durun!" diye bağırdım ve yüksek sesle bir savaş narası attıktan sonra David'e doğru koşmaya başladım. Bu yapacağım hamle gerçekten çok riskliydi. Düelloyu kaybetmeme bile sebep olabilirdi fakat bunu denemek istiyordum. David'in yanına ulaştıktan sonra zıpladım ve mızrağımı yukarıdan, dik bir açı ile David'in kafasına salladım. David kalkanını kaldırdı ve bu saldırıyı önledi fakat bu sert hamleyi engellemek için düz çökmüştü. "İşte şimdi tam zamanı." diye düşündüm. David yerden kalkacağı sırada omzuna bastım ve havada bir takla attım. David'in tam ayağa kalktığı sırada kalkanımın sapı ile burnuna çok sert bir darbe vurdum. David acı bir inleme sesi ile birlikte sendeledi. Bu sert hamlede bile yere düşmemişti. Seyirciler hala yaptığım hareket yüzünden çıt bile çıkarmadan susuyorlardı. "Size gerçek bir şov yapacağımı söylemiştim!" diye bağırdım seyircilere dönerek. Sonra da mızrağımı David'e yöneltip konuşmaya devam ettim. "Sana gelince David... Artık oynamaktan sıkıldım ve bu düelloyu kaybetme vaktin geldi." David artık durmadan atak yapacağımı anlamış gibiydi. Ayağa kalktıktan sonra hemen kalkanını ve kılıcını aldı. Ben de gidip düellonun başında yere attığım kalkanımı aldım. Evet, bu kalkanı almadığım için biraz yaralanmıştım ama David kadar yorgun değildim. Savaş pozisyonuna geçtikten sonra tekrar savaş naramı atıp saldırıya geçtim. Bu sefer hiç durmadan saldırıyordum. David yaptığım saldırıları karşılamakta çok zorlanıyordu. Benim için ise durum çok farklıydı. Her yaptığım saldırıda bedenime bir mutluluk yayılıyordu. David artık neredeyse kılıcını kullanamıyordu. Hiç durmadan ve bıkmadan saldırıyordum. Kılıcını salladığında ise genelde boşluğa denk geliyordu. Evet, işte korktuğum şey başıma geliyordu. Devamlı saldırıyordum ve enerjimi boşa harcıyordum. Hırs beni ele geçirmişti. "Umurumda bile değil. David'i mahvedeceğim ve bu düelloyu kazanacağım." diye düşündüm. Kalkanımı bütün gücümle David'in kalkanına vurunca birkaç metre geriledi. "İşte bu! Bu fırsatı kullanıp düelloyu bitireceğim." diye düşündüm ve hiç vakit kaybetmeden tekrar David'in üzerine saldırdım. David'in kalkanı tutan koluna mızrağım ile fazla büyük olmayan bir yara açtım. Yara çok büyük değildi fakat David'in kalkanı elinden düşürmesine yetmişti. Mızrağım ile ona bitirici vuruşu yaptım. Zaman sanki yavaşlamıştı benim için. Mızrağım yavaş yavaş David'in karnına doğru gidiyordu. Fakat sonra bütün planı bozacak bir şey oldu. David kolundaki çiziğin acısına rağmen son anda kenara çekilmeyi başarmıştı. Zaman tekrar normale döndüğünde ise David bağırarak mızrağı kılıcı ile ikiye ayırdı. Tam ikiye ayırmak denemez fakat mızrağın ucunu kesmişti. Mızrağın artık bir keskinlik özelliği kalmadığı için fazla işime yaramayacaktı. Bunu bana yapamazdı, bu büyük bir saygısızlıktı! Haykırdım ve kalkanım ile David'in suratına hızla vurdum. Çok sinirli olduğum için yaptığım hamle de bir hayli sert olmuştu ki bu da David'i yere düşürmeye yetmişti. Seyircilere baktığımda birkaçı benle dalga geçermiş gibi bakıyorlardı. Artık içimde hiçbir şüphe olmadan kendimi duygularıma teslim ettim. David'e doğru koşarken düşünmüyordum, hissetmiyordum ve David'e hiç acımıyordum bile. David ayağa kalktığımda o kadar hızlı ve atik davranmıştım ki kalkanını kaldıracak bile vakit bulamamıştı. Elimdeki mızraktan kalan tahta kısım da David'in kafasına bütün gücümle vurduğum darbe sonucu kırılmıştı. Şimdi düelloya devam etmem gerekiyordu ve elimde sadece kalkanım vardı. | |
| | | David Killer Hypnos'un Çocuğu
Mesaj Sayısı : 534 Kayıt tarihi : 05/02/11
| Konu: Geri: Richard A. Knaak ~ David Killer C.tesi Mayıs 07, 2011 4:40 am | |
| DÜELLODAN ÇEKİLİYORUM. RICH! TEBRIKLER!! | |
| | | | Richard A. Knaak ~ David Killer | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|