Mirabella LaPiere Demeter'in Çocuğu/Doğa Bilimleri Eğitmeni
Mesaj Sayısı : 863 Kayıt tarihi : 01/11/10
| Konu: Küçük bir macera Çarş. Nis. 27, 2011 6:03 am | |
| Kampa geldiği zamanda beri pek çok macera yaşamıştı. Ama hâlâ içinde ki merak duygusuna dur diyemiyordu. Kardeşlerinin ve diğer anlattığı kadarıyla Styks ırmağı ölümsüzlüğü açılan bir kapıydı. Her ne kadar ölümle ilgi sözcükler ona sevimsiz gelse de var olan bir kelimenin manasını değiştiremeyeceği ap açık bir gerçekti. Rutin gününe biraz hareketin kimseye zararının gelmeyeceğini düşünüyordu, birkaç hafta önce kampa geldiği arkadaşı Hope’nin kulübesine giderek duyduğu nehir hakkında bilgi sahibi olup olmadığını merak ediyordu. Afrodit kızlarından pek çoğunun yer altı macerasını dinlemişti, kimi zamanlar anlattıkları hikayeler kulağa bir o kadar destansı geliyor, gözüyle görmek için can atıyordu. Hope’nin yanına gittiğinde meşhur ırmak hakkında onunda sadece duyumları olduğunu anlayınca mini bir keşif gezisi yapama kararı oluşturdular. Her ne kadar hayaletler ve ölülerle dolu bir yer altını gezmek kulağa bir o kadar soğuk ve itici gelse de diğer bir açıdan merak uyandırıcıydı. Yanına ilk iş birkaç parça eşya almak oldu, her ne kadar ölüler diyarın da neye ihtiyacı olduğu hakkında en ufak bir fikre sahip olmasa da yine de ıvır zıvırlarla dolu çantasını yanından ayırdığı söylenemezdi. Yüzünde hafif bir tebessümle Hope’e bakarak “hazır mısın?”
| |
|
Hope Temple Afrodit'in Çocuğu
Mesaj Sayısı : 571 Kayıt tarihi : 20/04/11
| Konu: Geri: Küçük bir macera Cuma Nis. 29, 2011 8:09 pm | |
| Tamam, kabul ediyorum. Başta Styks Irmağı bana çok korkunç geliyordu. Efsaneler arttıkça korkunun yerini merak aldı. Anna'nın da gitmek istediğini öğrenince, hemen atladım. İkimiz, Styks Nehri'ne küçük bir keşif gezisi düzenleyecektik. Yani, yaptığımız şeyin en masum ifadesi bu oluyordu. Styks Nehri sizi yenilmez yapabileceği gibi, öldürebilirdi de. Oraya girmeyi düşünmek bile ürpermeme sebep oluyordu ama içten içe yenilmezlik tatlı geliyordu. Gücümle istediğim maceraya atılabilirdim, bir efsane olabilirdim. İlk önce istediğimin bu olup olmadığına karar vermem gerekiyordu tabii... Bu konunun üstünde gece boyu düşündüm. 'Umarım oraya gittiğimde, Styks Nehri'nin korkunç görüntüsü beni korkutur ve bir delilik yapmamı önler' diye düşündüm. Sabah kalktım ve yavaşça hazırlandım. Üstümü giyindim, bilekliklerime yıldızlarımı geçirdim, küpemi taktım ve pusulamı cebime attım. Çantama nektar, yiyecek, yedek elbise, yedek yıldızlarımı ve daha bir sürü ıvır zıvırı doldurduktan sonra, yavaşça kulübeden çıktım. An gülümseyerek "Hazır mısın?" diye sordu. Derin bir nefes aldım ve "Hazırım" dedim. Daha hava tam olarak ağarmamıştı ki, biz kamptan çıkmış otobanda ilerliyorduk. "Oraya nasıl gideceğiz?" dedim. "İlk önce yer altına inmeliyiz. Yani Hollywood'a." "O zaman Güneybatı'ya" dedim ve pusulamı çıkardım. "Ülkenin diğer ucuna nasıl geçeceğiz An?" diye sordum. Bir süre düşündü. "Taksi bizi götürebileceği yere kadar götürür. Sonra uçağa bineriz. Topraktan uzak kalmaktan nefret ediyorum ama bir şekilde hallederim. Zeus'la bir sorunun yok değil mi?" diye sordu. "Bildiğim kadarıyla hayır" dedim. "Tamam o zaman" dedi ve drahmiyi havaya attı. Çantama bol miktar da para atmış olduğuma sevindim.
En son Hope Miller tarafından Çarş. Mayıs 04, 2011 4:06 am tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi | |
|
Mirabella LaPiere Demeter'in Çocuğu/Doğa Bilimleri Eğitmeni
Mesaj Sayısı : 863 Kayıt tarihi : 01/11/10
| Konu: Geri: Küçük bir macera C.tesi Nis. 30, 2011 3:25 am | |
| Attığım dirhami ile birlikte taksi gelmişti. Evet, biraz tuhaftı ama buna artık alışmıştım. Daha evvel Hannah ile yaptığımız taksi yolculuğunda ki kadın karşımızda duruyordu. Arabanın kapısını açılarak her zaman ki klasik sorusunu sormuştu nereye. Hollywood diyerek Hope ile birlikte arabaya bindik. İhtiyar kadın her zaman ki gibi somurtuk yüzüyle direksiyon karşısındaydı, ihtiyar gaza sertçe basarak sürati yine zorlamıştı. Sanki araba yarışında ki bir sürücü gibi kullanıyordu, oldukça hızlıydı. “Biraz daha hızlansana!” duyduğum sesle birlikte ön koltuğa yeninde baktığımda gördüğüm kadınların üç tane olduğunu fark etmiştim. Tanrım! Diyerek mırıldandım. En son Hannah ile yaptığımız yolculukta bu üç ihtiyarın sürüşünden az çekmemiştim, hatta bir ara sürüş dersi bile vermeyi aklımdan geçirmiştim! Şimdi de aynısı tekrarlanıyor gibiydi. Fakat kısa sürede varacağımız yere varıp uçağa binmiştik, belki pegasuslarımızla gelsek daha iyi olurdu. Ama bu düşünceyi yeniden düşününce iyi bir fikir olmadığını kansına varmıştım. Belki de çatlak ihtiyarlar gibi hızlı gelemezdik? Bir Irmağı görmek ve keşfetmek için hayatımda ilk defa uzun yolculuk yaptığım söylene bilinirdi, lakin kampta da tek görmeyen kişi neredeyse bendim. Bu sayede içimde ki meraka dur diyebilirdim. Keyifli bir uçan yolculuğunun ardından sonunca varmıştık. Hiç değilse pilot çatlak ihtiyarlar gibi sürmüyordu uçağı. Bu olumlu bir yöndü, sırada tek bir durak vardı yer altı dünyası! Oraya varmanın zor olmayacağını Hope ile ikimizde biliyorduk lakin yolun yarısından dönmenin de saçmalık olacağı düşüncesindeydik. Yer altı dünyası hakkında pek çok hikaye duymuştum, Hiç görmek ve yanına yaklaşmak istemediğim kısım ise ceza tarlalarıydı. Oranın korkunçluğunun yansıması olarak çıkan çığlıkların tüm yer altında işitildiği söylenirdi. Hope ile birlikte yer altının girişine ulaşabilmiştik. İçeride oldukça boğuk bir hava vardı, Hades’in bu kadar huzursuz olmasına şaşırmamalıydım. Etrafta gezinen ruhlar sanki hiçbir şey umursamıyorlardı, belki de artık değer vermiyorlardı? Gözüm içinde bulunduğum loş ortama iyice alışmıştı, Hope’e dönerek “sanırım buradan sola dönmemiz gerekiyordu” diyerek mırıldandım.
| |
|