"Bugünü pegausuma ayıracağıma söz vermiştim." dedim kendi kendime dolabıma bakarken. Bugünlerde onu çok ihmal etmiştim ve Poseidon çocuğu olmasa bile ne dediğini anlayabiliyordum. Kırılmıştı bana. İç çektim ve üzerimden dar siyah kotumu ve mavi yarım kollu tişörtümü üzerime geçirdikten sonra saçlarımı salık bırakmaya karar verdim. Her şeye rağmen, yanımdan ayırmadığım kılıcımı da kolyeye dönüştürerek boynuma taktım. Evet, Afrodit kızı olmayabilirdim ama süslü bir kızdım ve kendime bakmayı severdim. Son kez aynada kendime baktıktan sonra hafif bir şekilde makyajımı da yaptım ve kulübemden çıkarak ahıra doğru ilerlemeye başladım. Ahırlara doğru ilerlerken tanıdığım melezlere selam veriyor, bazıları ile kısaca sohbet edip ayrılıyordum yanlarından. Aslında bugün pegasusumun yanında olacağıma söz vermeseydim belki arkadaşlarım ile takılabilirdim ama bunu en azından bugün yapmayacaktım. Ahırlara vardığımda hemen Lex'in yanına giderek sarıldım ve beyaz tüylerini okşadım. Kişnemesinden mutlu olduğunu anlamak zor değildi. Bir süre onu sevdikten sonra elma ce şeker uzattım. Onları yerken ben pegasusumu izliyor ve tüylerini düzeltiyordum. Eh, ne de olsa pegasusları gerçekten seviyordum. Pegasusumu okşarken birden arkamdan gelen ses ile irkilerek arkamı döndüm. Karşımda sarı saçlı, güzel gözlü bir kız duruyordu. Oldukça hoş birine benzeyen bu kızı kampta ilk defa görüyordum. Bu da şaşırmama neden olmuştu açıkçası. Bana şaşkınlık ve merak arasında bakan kıza sonunda "Merhaba, yenisin galiba." diyebildim. Aslında kamptaki çoğu melezi tanıyordum ve bunu nasıl tanımadığımı anlamasam da bunun iyi bir başlangıç olabileceğini biliyordum. Aslında benim gibi başta soğuk davranan bir kız olmama rağmen yine de konuşuyordum tanımadıklarımla. Sonunda kızın "Selam, evet yeniyim." demesiyle gülümsedim ve aklımdaki ilk soruyu sordum. "Kimin kızısın?" Aslında gözlerinde içeri girdiğinde biraz kızgınlık vardı ama beni gördüğünde geçmişti. Belki de ben yanlış görmüştüm, emin olamıyordum ama şu an için umursamaya da gerek duymamıştım açıkçası.