3- 'İlk gününün sonu'nu anlatan bir rp yazacaksın, kampla ilgili ilk izlenimlerin, ilk maceraların...
Mekan: Melez Kampı içindeki herhangi bir yer.
Katılacaklar: Serbest.
Bu lanet olasıca kampa resmen tıkılıp kalmıştı! Birkaç saat önce tüm gizemleri çözmüş, aslında bir Romalı olduğu halde neden buraya getirildiğini öğrenmişti. Tabii buna üzülmüş ve de içerlemişti. Drake bu kadar kötü bir duruma düşmüş olamazdı! 'Melez' kelimesinin anlamını öğrendiği gün içinde başına gelen bunca şey, onun için ciddi anlamda fazlaydı. Sinirliydi, bir dağı yerinden sökebilecek kadar öfkeliydi ama daha çok üzgündü. Yıkılmıştı. Yaşıtları kampın en ileri gelen kahramanlarıyken, o daha çaylaktı. 18 yaşındaydı ve henüz kılıç tutmasını bile bilmiyordu. Bunca zaman, hayatına bir şekilde normal bir insan gibi devam etmişti. Artık, bunu daha fazla sürdüremeyeceğini hissettiği sırada, ondan gizlenmiş olan gerçekleri öğrenmiş ve bu kampa gelmişti. Melez Kampı'nı biraz sevmişti. Dost canlısı insanlar, ona yardımcı olmaya çalışan arkadaşlar ve fedakar kardeşler bir anda etrafını sarmıştı. Buradaki herkes, onunkine benzer hayat hikayelerine sahipti ve bu nedenle, Drake'in yaşadıkları söz konusu olunca empati kurmayı başarabiliyorlardı.
Onun için, bunların hiçbiri yeterli değildi. Öğrendiklerini inkar etmek ve çekip gitmek istiyordu. Aslında, gidebileceği bir yer olsa belki de giderdi. Bunca yıl 'annem' dediği kişinin gerçek annesi olmadığını ve gerçek annesinin öldüğünü öğrenmemiş olsa, giderdi. Ne yazık ki o artık kimsesizdi ve bu gerçeğe alışması gerekiyordu. Durumu çok da kötü sayılmazdı çünkü tanrıların en güçlüsü, onun babasıydı. Bu yaşına kadar ona hiçbir yararının dokunduğuna şahit olmamış olsa da, babasının varlığı ona içten içe güven veriyordu. Sonra, kardeşleri vardı. Tam üç kardeşinin aslında hem anne hem de baba tarafından öz kardeşi olduğunu öğrenmişti. Bu onda kısa süreli bir şok yaratmıştı ama annesinin yadigarı üç kardeşi olduğu için çok şanslıydı. Drake kampa en son gelmiş olmasına rağmen, içlerinden en büyüğüydü. Adyali ve Leonard, ikizlerdi. Marcus ise kulübedeki en küçük kardeşti. Drake bir anda kendini onlardan sorumlu hissetmişti. Daha önce hiç bu kadar sahiplenici bir yönü olduğunun farkına varmamıştı. Hele Adyali, bir anda onun için çok değerli bir konuma gelmişti. Onları asla kaybetmek istemiyordu. Bunun yalnızca düşüncesi bile, Drake'i çığrından çıkarıyordu. Tabii Melez Kampı'nda kardeşlerinden başka tanıdıkları da olmuştu. Mesela ondan yalnızca birer yaş büyük olan Poseidon kızı Rose ile Hades oğlu Robert. İkisinin birkaç gün sonra evlenecek olduğuna inanamıyordu. Onun hayatında o güne kadar ciddi bir ilişki bile yaşanmamışken, ondan bir yaş büyük olan kişilerin evlenecek olması, Drake'e geride kaldığı hissini uyandırıyordu. Elbette gerçek aşkı bulmuş olan o ikisi adına seviniyordu da. Acaba o da bir gün gerçek aşkı bulabilecek miydi? Bunları düşünürken aklına ansızın Katherine geldi ve tüm düşüncelerini doldurdu. O rüzgarda ahenkle dans eden uzun sarı saçlar... Drake'i beyninden vurulmuşa döndürüyordu. Kate'in yalnızca gülümsemesi bile, Drake'i dünyanın en mutlu insanı yapmayı başarıyordu. Bunlar tuhaftı, daha önce hiç yaşamadığı duygulardı. Amphitrite kızını her görüşünde kalbi yerinden çıkacakmış gibi oluyordu. Artık 18 yaşındaydı ve hafif bir hoşlanmayla kör kütük aşık olmanın arasındaki farkı kolayla ayırt edebiliyordu. Drake bu sefer kendine bile itiraf edemese bile, aşık olmuş olduğunu biliyordu. Yemek gazinosunda herkes akşam yemeğini yemiş ve şenlik ateşinin başına gitmişti. O ise hala tabağındaki yemekle oyalanıyordu. Oraya gitmek ve Katherine'i görmek, ona o kadar yakınken o kadar uzak olmak, istemiyordu. Durumunun içler acısı olduğunun farkındaydı. Belki de ihtiyacı olan tek şey biraz uyumak, olanları düşünmemeye çalışmaktı. Yemek gazinosundan çıkıp kimselere görünmeden Zeus kulübesine gitmeye ve kulaklıklarını takıp, son ses müzik dinleyerek uyumaya çalışmaya karar verdi. Yarın, güneş yeniden doğacak ve onun için yeni ve maceralarla dolu olan, bir başka günü aydınlatacaktı. Gülümsedi. Yaşadığı tüm karmaşaya ve tatsızlıklara rağmen, bitmez gibi görünen bugün de sona ermişti. Zaman sürekli ilerliyordu ve hiçbir güç onu durduramazdı.