Buraya neden geldiğim hakkında hiç fikrim yoktu. Pegasusum ile gezmeye çıkmıştım. Ama birdenbire kendimi burada buluvermiştim. İçeri girip girmemek konusunda kararsız kaldım. Kapıda bir süre tereddürten sonra merakıma yenik düşemedim ve içeriye adım attım. Direk resepsiyona gittim. Ve ordaki görevliye Olimpos'a çıkmak istediğimi söyledim. Buraya daha önce de gelmiş olduğum için zorluk çıkarmadan kartı bana verdi. Ve kimse yokken kullanmamı öğütledi. Hemen asansöre bindim. İçeride kimsenin olmadığını görünce kartı deliğine soktum. Ve asansör yukarı çıkmaya başladı. Olimpos'a vardığımda içeri girip de ne yapacağımı düşünerek bir süre geçirdim. Ama sonunda Olimpos'a girdim. Biraz gezmeye karar verdim. Etrafı gezerken bir çok küçük tanrı ve tanrıça gördüm. Kendi aralarında oyunlar oynuyor, birbirlerini kovalıyorlardı. Bazılarının ise önemli bir işleri varmış gibi düşünüyorlardı. Biraz daha ilerdikten sonra New York manzarasını görebileceğim bir yer buldum. Ve şehri seyretmeye başladım. Ama buray ne için geldiğim hakkında hala hiçbir fikrim yoktu. Manzara o kadr güzel gözüküyordu. Bulutların arasında şehrin tamamı seçilmiyordu belki ama bu şekilde daha da güzel görünüyordu. Ben manzarayı izlemeye dalmışken arkamda birisi vardı. Ve de bir şeyler mırıldanıyordu. Aynı şeyi tekrar tekrar söylüyor, kafiye bulmaya çalışıyordu sanki. Arkamı döndüğümde dev gibi birisi orada duruyordu. Bu görünüşüyle onun bir tanrı olduğunu hemen anladım . Şiir okuyordu, bu da onun şiire düşkün bir tanrı olduğunu gösterirdi. Şiire düşkün bir tane tanrı tanıyordum. O da Apollon'du. Hemen dizlerimin üzerine çöktüm ve "Tanrı Apollon." dedim.