6- Kamptan kaçıp New York'taki evinize gideceksiniz.
Mekan: New York
Katılacaklar: Sen. (isteğe bağlı: pegasusun veya bir arkadaşın.)
Babam bana yüzüğü verdikten ve ben Luke ile konuştuktan sonra nasıl olupta kulübemde uyandığımı bilmiyordum ama kafamın içi resmen çorba olmuştu. Duvardaki takvime batım. Olamaz, ben tam 1 gün boyunca uyumuştum!
Yataktan doğrulduğumda Robyn ve Hector'un başımda beklediklerini gördüm. Uyandığımı göründe Robyn hemen bana sarıldı.
"Seni küçük cadı! Bizi ne kadar korkuttuğundan haberin var mı?" diye çıkıştı bana. Gözlerimi bir iki kez açıp kapattım. Kesinlikle rüyada değildim.
"Sadece çok yorgundum" dedim. Robyn çıldırmış gibi görünüyordu.
"Evet, tabi! Rose'u sirenlerin görevine götürdüğünüzden beri seni hiç görmemiştim. Doğum gününü bile kutlayamadım! Sen neredeydin? Hem bir dakika! Senin yüzündeki ize ne oldu?" diye sordu.
"Anlatayım. Afrodit'le bir anlaşma yaptık, onun istedikleri karşılığında yüzümü düzeltti. Ama Afrodit'in görevini yaparken Hera'ya yakalandık, ona da bizi ispiyonlamaması için yeraltında göreve gittik ama meğer orada da Nico ve babam bana sürpriz doğum günü yapmışlar, sanırım tam iki gün boyunca orada takıldık, geri geldiğimde babam hediyemi vermek üzere beni bir daha çağırdı. Tekrar gittiğimde de armağınımı aldım ve geri geldim işte. Anlayacağınız birkaç gündür uykusuzdum. Ama şimdi iyiyim. Ve annemi görmem gerekiyor" dedim. Robyn bana tuhaf tuhaf baktı.
"Neden anneni görmen gerekiyor?"
"Bilmiyorum, sadece onu görmek zorundaymışım gibi hissediyorum. Şimdi kulübeden çıkar mısınız? Giyinmem gerekiyor" dedim ve ikisini de itekleyerek dışarı çıkarttım. Giyindikten sonra soluğu Siyah İnci'nin yanında aldım.
"Merhaba oğlum, biraz gezmek ister misin?" Pegasusum 'derhal sahip' der gibi kişnedi ve beni yaladı.
"Hadi bakalım, önce anneme uğrayalım, sonra da sana McDonalds'tan çocuk menüsü alalım" dedim ve üstüne bindim. Sabah sabah kamptan kaçmak biraz tehlikeliydi ama ne yapalım gitmem gerekiyordu.
Annemin evinin önüne geldiğimde sanki beni bekliyormuş gibi annemde kapının önündeydi.
"Stell, içimden bir ses tam da şimdi seni göreceğimi söylüyordu" dedi bana sarılırken. Geçen yıl babam bizi ziyarete geldiğinden beri annemle aramız nihayet düzelmişti.
"Birden canım seni görmek istedi. Naber anne?" dedim.
"Harika! Dün yeni bir iş buldum" dedi.
"Bu müthiş bir haber anne. Senin adına çok sevindim. Bende dün bir kardeşimle daha tanıştım. Ama gerçekten belki de en çok saygı duyduğum Hades çocuğu o" dedim. Annem kim o, der gibi bakıyordu.
"Adı Nico, Kronos'un yenilmesine yardımcı olan melez" dedim. Nedense Kronos derken içim ürpermişti. Tam o sırada beklemediğim bir şey oldu. Nico tam yanımızda belirdi.
"Nico! Burada ne işin var?" diye sordum. Nico gülümsedi ve anneme yöneldi.
"Merhaba Bayan Fabiano. Adım Nico di Angelo" dedi. Nico'nun soyadını duyan annem bir an olduğu yerde kaldı.
"Anne? İyi misin?" diye sordum. Annem neredeyse bayılacaktı. Nico'yla beraber onu içeriye taşıdık.
"di Angelo" diye sayıklayıp duruyordu annem.
"Anne, iyi misin?" diye sordum. Annem nihayet kendini topladığında bana döndü.
"Sen Nico'yu gerçekten tanımadın mı?" diye sordu.
"Evet, onu tanıyorum, benim kardeşlerimden birisi" dedim. Annem hayır anlamında başını salladı.
"Benim kızlık soyadımı biliyorsun Stell. Hades'le tanışmadan önce evlendiğim kocamdan önceki soyadım" dedi. Zihnimi birazcık zorladım.
"Olamaz! Senin soyadın di Angelo!" dedim. Annem başını salldı. Ama bu nasıl olurdu ki?
"Anlamıyorum" dedim. Nico açıklamaya başladı.
"Şöyle söyleyeyim, annemin bir çocuğu daha vardı Stell. Ama patlama sırasında büyükannemde duruyordu. Bu sayede yaşadı, ayrıca babamda bu çocuğun varlığından habersizdi. İşte o çocuk senin annenin dedesi oluyor" dedi. Sanırım ben bu gece ölmezsem ölmem ölmem hiçbir vakite dönmüştü durumum.
"O halde biz kardeş miyiz, yoksa sen benim büyük dedim gibi bir şey misin? Anlamıyorum" dedim.
"İkiside. Şimdi bayan Fabiano'yu biraz yalnız bırakmalıyız. Hadi kardeşim, biz biraz dışarıya çıkalım" dedi ve içeride uyumaya başlamış olan annemi yalnız bırakıp McDonals'a gittik. Kardeşim mi? Yahu aramızda 70 yaş vardı! Ve hala Nico benden küçük görünüyordu.
Tam üç tane çocuk menüsü söylediğimizde adam şaşırdı. Ama o bizi açık pencereden izleyen Siyah İnci'den habersizdi tabi.
"Hades bunu neden yapmış ki?" dedim. Nico kolasını içerken cevap verdi.
"Annem öldükten yıllar sonra senin anneni gördüğünde babamın aklı başından uçmuş. Bir an anneni annem olarak düşünmüş ve onunla yakınlaşmıştı. Annen benim anneme o kadar benziyor ki! Huyları, görünüşü, her şeyi" dedi.
"Ama biz mesela seninle hiç benzemiyoruz. Annelerimiz arasında akrabalık varsa ve sende benzediklerini söylediğine göre bizim de benzememiz gerekmez miydi? Senin saçların kahverengi, gözlerin siyah, benim saçlarım sarı, hatta gözlerim mavi! Bu nasıl oluyor?" diye sordum.
"İşin aslı babam sen doğduktan sonra Maria'nın Caroline'a benzememesi için anneni ve seni değiştirdi. Bugüne kadar rahat rahat yaşamanın tek sebebi bu işte"
Hamburgerini yemekte olan Siyah İnci'yi okşadım.
"Bu gerçekten çok saçma" dedim.
"Biliyorum. Ama buna şükretmelisin. Benim annem öldü, seninki yaşıyor. Benim ablam öldü, sen hala yaşıyorsun. Biraz kıymet bil" diye beni azarladı Nico.
"Çok özür dilerim Nico. Sana bir şey söyleyeceğim. Bizimle kalmak ister misin?" diye sordum. Nico içtiği kolayı doğruca suratıma püskürttü.
"Sağol be" dedim bir peçteyle yüzümü silerken. Nico şaşkınlıktan dona kalmıştı.
"Ne dedin sen?"
"Bizimle kal. Bak iki taraftan da akraba çıkık. Üçümüz birlikte yaşayabiliriz, eminim annemde buna çok sevinir. Kışın New York'ta, yazın Melez Kampında takılırız. Harika olur" dedim. Nico'nun resmen gözleri dolmuştu.
"Bu yaptığın teklif öyle... Güzel ki! Gelmeyi çok isterim ama emin değilim. Birkaç kişiye danışmam gerekecek. Ama mutlaka sana söylerim. Hemen gitmem gerek" dedi ve koşarak dışarı çıktı. Gülümsedim ve kendi yemeğimi bitirdikten sonra üç menününde oyuncaklarını alıp Siyah inci'ye verdim. Onları çok sevmişti. Birazcık parkta oturduktan sonra kampa geri döndük.
Nico'yu çağırarak doğru şeyi yaptığımı biliyordum. Çünkü biz çok yakın akrabaydık. Yani o benim bir yandan kardeşim bir yandan da annemin dedesinin kardeşiydi. Kafa karıştırıcı bir akrabalığımız vardı ama Nico yine de benim kardeşim, kamptaki Hades çocuklarının kurtarıcısıydı. Ona bunu borçluydum...